Yeni Üyelik
43.
Bölüm

FİNAL

@mlkshnn

Genç bir adam bir kafedeydi, beline bir önlük takılıydı. Tıklım tıklım dolu olan masalara yetişmeye çalışıyor, siparişleri alıyordu.

 

Elinde bir tepsi vardı, iki fincan kahve taşıyordu. Dikkatle masalardan birine yaklaştı. "Sütlü kahve?" diye sordu, masada iki genç kız oturuyordu, sağdaki "Benim" dedi cevap olarak.

 

Genç adam tuttuğu kahveyi dikkatle önüne bıraktı, sade olanı da karşısındakine indirdi. "Afiyet olsun." deyip ufak bir tebessümle arkasını döndü.

 

Masaların arasından hızlı hızlı adımlarla ilerlerken arkasından konuşulan dedikoduları gözardı ediyordu. "Bekarmış" dedi bir genç kız. Hayranlıkla servis yapan adamı izliyordu.

 

Karşısında da kız arkadaşı vardı, ikisinin de gözü sık sık onu görmek için geldikleri kafenin sahibindeydi. Uzun boyu, siyah saçları ve kaslı vücudu oldukça ilgi çekiyordu.

 

"Evet, bende bekar olduğunu duydum ama kimseye pas vermiyor." Dedi diğeri de arkadaşının gözlerine bakıp.

 

"Çok yakışıklı"

"Çook" diye ekledi, hayranlıkla ona döndü ikisi de. Genç adam arkasından konuşulanlardan habersiz diğer müşterilerle ilgileniyordu.

 

Elindeki siparişleri dikkatle müşterilerin önüne bıraktı. Arkasını dönüp -personel harici girilmez- yazan bir kapıya girdi.

 

Yeni sipariş gelene kadar dinlenmeye çekildi, odada ufak bir koltuk vardı. Yaklaşıp oturdu, ayaklarını uzatırken telefonunu çıkardı. Tuş kilidini açtığı gibi önünde bir fotoğraf belirdi, yıllar öncesine aitti.

 

Hayatının en unutulmaz günüydü, o gün sevdiği kızla evlenmiş, o gün en büyük korkuyu yaşamış ve o gün ömrünün en büyük acısıyla bir başına kalmıştı.

 

Üzerinde siyah bir takım elbise vardı, gözleri her şeye rağmen endişe doluydu. Yanında genç kız duruyordu, beyaz elbisenin içinde gerçek bir melek gibi duruyordu. Yüzü makyaja rağmen solgun, gözleri bitkindi. Kameraya zorlukla da olsa ikisi de gülümseyerek bakıyordu.

 

"Meleğim.." Dedi genç adam, derin bir soluk aldı.

 

Elini yavaşça ensesine yaklaştırıp ovdu, düşünmek istemiyordu. Evlendiği gün hayatının en uzun ve zorlu bir savaş dönemi başlamıştı.

 

Nikah sonrası davetliler tek tek dağılmış, genç kız sadece kısa bir süre sonra hastalığının ağırlığı altına ezilmişti.

 

Genç adam haykırış ve çığlıklarla kucağına aldığı hastaneye koşmuştu.

 

6 Yıl Önce...

Hastanenin küçük bir odasına büyük bir kalabalık hakimdi, genç bir kız odanın orta yerinde bulunan bir yatakta yatıyordu. Sırtüstü pozisyondaydı, gözleri kapalıydı. İki kolunda da iki farklı serum vardı, vücudunun her köşesine kablolar bağlıydı. Yanıbaşında bekleyen, gözlerini bir an bile olsa açmasını bekleyen kişilerden tamamen birhaberdi.

 

Başucunda, sağ tarafında Ömer vardı, elinin birini sıkıca tutmuş gözyaşlarıyla onu izliyordu. Diğer eli ise saçlarında defalarca olduğu yine geziniyordu. "Meleğim.." Dedi. Hıçkırıkları odada yankılandı. Saatlerdir derin bir uykudaydı, be ilaçlar ne de doktorlar fayda ediyor, genç kız gözlerini açamıyordu.

 

Yatağın sol kenarında ailesi vardı, Asiye Hanım ayakta durmakta bile zorlanıyordu, kocası Murat Bey usulca yanağına süzülen yaşlarla karısını tutmaya çalışıyordu.

 

Genç kızın ayak ucunda ise iki kız arkadaşı duruyordu, ikisinin de gözleri yaş doluydu, bakışlarını bir an bile üzerinden ayırmıyorlardı. Bir defa gözlerini açması için duayı hiç eksik etmiyorlardı.

 

Yavaşça yere çömeldi Ömer, ayakta durmak bile zorluyordu. Elini hiç bırakmadan alnını yatağın kenarına dayadı. İnanmak istemiyordu, ayrılık nasıl bu kadar erken olabilirdi?

 

Alt dudağını sertçe ısırdı, onun hatası mıydı? Hastaneden uzaklaştırdığı için mi böyle olmuştu? Halbuki tüm tedbirleri alıp öyle dağ evine götürmüştü.

 

"Yapmamalıydım.." Dedi fısıltıyla. Ne olursa olsun onu hastaneden uzaklaştırmamalıydı.

 

Gözleri odaya giren doktora döndüğü anda ayağa kalktı, tek kelime edemeden hepsinin bakışları ona döndü, endişeli gözler doktorun ağzından çıkacak kelimeleri bekliyordu.

 

Genç bir adamdı doktor, uzun zamandır genç kızın tedavisiyle özenle ilgileniyordu. Bugün ilk defa yüzünde böyle bir ifade vardı, asık ve hüzün dolu. Kelimeler dışa dökmek oldukça zordu, her şeye rağmen hastasının savaşı kazanacağına ve mucize olduğunu bir kez daha kanıtlayacaktı.

 

Derin bir nefes verdi, gözlerini yataktan ayırıp hasta yakınlarına döndü. "Ben.." deyip sustu. Kafasını eğip yeniden onlara döndü. "Ben nasıl ifade edeceğimi bilmiyorum."

 

Tek cümlesi herkesi koca bir hüzne boğuşmuştu, iki kız gözyaşlarıyla birbirine sarıldı, Ömer arkasındaki duvardan destek aldı. Ayakta duramıyordu artık, kalbi duracak gibi çarpıyordu.

 

"Ekin kendine bir daha gelir mi hiç bilmiyorum, üzgünüm elimden gelen her şeyi bunca zamanda yaptım." Dedi.

 

Ömer kafasını hızla iki yana salladı, "Hayır, hayır cümlenin devamını getirme!" ona hiçbir şey olmayacak, aylar yıllar geçse de gözlerini açacaktı.

 

"Üzgünüm.." Dedi doktor, genç adam hızla yanına yaklaştı. "Amerika'ya gideceğiz, o zamana kadar bir şeyler yap. Lütfen."

 

Doktor kafasını olumsuz anlamda salladı, "Ekin hastaneden uzaklaşamaz artık, bu cihazlar.." Dedi, genç kızın tüm vücuduna bağlı cihazları işaret etti. "Bir an bile çıkarılırsa.." Ömer sözünü kesti, ne kalbi ne de bedeni devamını duymaya hazırdı.

 

Avucunu ağzına bastırıp odadan çıktı, inanmak istemiyordu. Tek çare de bu şekilde son mu bulmuştu? Ameliyat umudu da artık yok muydu?

 

Arkasını dönüp koşar adımlarla odadan çıktı, koridorda birkaç adım atıp durdu. Daha fazla ilerleyecek gücü yoktu, yere çömeldi. Sırtını duvara dayayıp telefonunu çıkardı, tıpkı küçük bir çocuk misali çaresiz ve korku dolu olduğu anda babasına sığındı.

 

"Oğlum." Dedi Kemal Bey, şirkette işlerin arasındaydı, oğlunun olmayışı ile her şey başına kalmıştı.

 

"Gidemez.." Dedi genç adam, sesi boğuk, gözleri yaşlıydı. "Ne?"

"Ekin artık Amerika'ya gidemez, durumu kötüleşti. Ellerimden kayıyor baba, bana yardım et."

 

Kemal Bey hızla ayağa kalktı, oğlunun yalvarışı ile gözleri anında dolu dolu olmuştu. "Tamam, tamam sakin ol. Ben bir çaresini düşüneceğim."

 

Kafasını olumlu anlamda sallayıp kapattı genç adam, telefonu yere, önüne bıraktı. Yanakları hiç durmaksızın ıslandı, onsuz bir hayatı düşünmek bile istemiyordu.

 

.... 

Duyduğu ses ile hızla kafasını kaldırdı Ömer, hala koridorda aynı pozisyonda oturuyordu. Yere bıraktığı telefonu çalıyordu, hızla ekrana baktı, babasının ismini gördü. Aradan yaklaşık yarım saat geçmişti sadece.

 

"Baba.." Dedi hızla. Kalbi hızla çarpıyordu.

 

Kemal Bey arabasına bindi, şoföre hastaneye gideceklerini söyleyip telefona döndü. "Doktor gelecek, yarın sabah burada olur."

"Ne?" dedi Ömer, hızla doğrulup ayağa kalktı.

 

"Acil olmayan hastalarını iki günlüğüne erteleyip Ekin için gelecek. Eğer mümkünse de hemen ameliyata alacak."

 

Genç adamın gözyaşlarına koca bir tebessüm, kalbine de derin bir serinleme eklendi. "İyi olacak." Dedi kendi kendine. Umut yeniden doğmuştu, doktor onu ameliyatla iyi edecekti.

 

"Ben şimdi oraya geliyorum, iki doktoru görüştüreceğim."

 

Kafasını olumlu anlamda salladı Ömer, yüzünde kalbindeki endişeye rağmen gülümseme oluştu. Telefonu sevinçle kapatıp odaya koştu, gözleri anında sevdiğine kaydı.

 

Yatağa yaklaşıp elinden sıkıca tuttu, kulağına eğildi. Sesini duyurmaya çalışıyordu, "Biraz daha bekle meleğim, doktor yarın burada olacak."

"Doktor.. mu geliyor?" diye sordu Asiye Hanım umutla.

 

"Evet, yarın burada olacak."

 

Herkesin yüzünde tebessüm oluştu, yeniden güneş doğmuş, yeniden umut var olmuştu.

 

"Ekin uyanıyor!!" diyen Ezgi'nin sesiyle herkesin gözü yatağa döndü. Ömer sevdiğinin elinden sıkı sıkı tutup yaklaştı.

 

Ekin bitkindi, gözleri açılmamak da ısrar ettikçe o inat ediyordu. Yarı kısık bakışlarını yavaşça araladı, yeşil gözleri göründüğü anda sevenlerinin gözyaşlarına tebessüm eşlik etti.

 

Ömer önüne eğilip alnına öpücük kondurdu, "Dayan meleğim, yarın her şey bitmiş olacak."

 

Genç kız sessizdi, kafasını bile hareket ettirmek zordu. Gözleri sadece genç adamın yüzündeydi, saatlerdir döktüğü yaşlar kızarmasına sebep olmuştu.

 

Elini güçlükle kaldırmak istedi, sadece ufak bir oynatma yapabildi, gücü hiç yoktu. Genç adam fark ettiği gibi elini tutup kaldırdı, Ekin adamın yanağına dokundu. Baş parmağıyla gözlerini silmeye çalıştı.

 

Derin derin ve kısık bir soluk aldı, "Ağlama." Dedi. Ömer hızla gözyaşlarını silmeye gayret etti fakat her defasında arkasından yenileri süzüldü.

 

"Anneciğim" dedi Asiye Hanım, kızının sol tarafındaydı. Genç kız hiç tepki vermedi, büyük bir sessizliğin içerisindeydi.

 

"Prensesim!" dedi babası, gözlerine bir kez daha bakmak istedi. Ekin'den yine tepki yoktu, sadece boş ve bitkin bakışlarla Ömer'i izliyordu.

 

"Meleğim" dedi bu defa Ömer, genç kızın tepkisizliğini fark ettiği anda tüm bakışlar buluştu. Niye seslenişlere tepki vermiyordu?

 

Genç adamın gözleri büyüdü, aklında tek bir şey yer aldı. Bakışlarını izleyenlere çevirdi, işaret parmağıyla sessiz olmalarını istedi. Odada anında büyük bir sessizlik oldu.

 

"Meleğim.. Beni duyuyorsan gözlerini bir defa kırpabilir misin?"

 

Tüm bakışlar sadece onun gözlerine kaydı, ufak bir tepki vermesini bekledi ama genç kızdan hiç tepki gelmedi. Sadece çevresini saran insanların dudaklarını oynattıklarını ayırt edebiliyordu.

 

"Duymuyor! Bizi duymuyor!" diye haykırdı Ömer, gözyaşları hızlanırken hızla yatağın yanına yere çömeldi. Diğerleri gibi onun da hıçkırıkları odada yankılandı, genç kız duyma yetisini tamamen kaybetmişti. Artık dünyası sessizdi.

 

Gözleri yavaşça kapanmaya başladı, yavaş yavaş soluk alıyordu. "Ömer!" diyen Mert'in sesiyle hızla ayağa kalktı Ömer.

 

Bakışlarını genç kıza çevirdi, gözlerini silmeye çalışıp alnına koca bir öpücük kondurdu. "Meleğim." Dedi dudaklarını bastırarak ve hece hece. Dudak hareketlerinden bile olsa onu anlamasını istedi. Genç kızın yüzünde çok küçük bir tebessüm belirdi, dudak hareketlerini izleyip 'Meleğim' dediğini anlayabilmişti.

 

Ömer hızla arkasını döndü, odada deli gibi dolanıp arkasında bulunan dosyaya yaklaştı. Yanında genç kızın raporlarının yer aldığı kağıtlar ve not almak üzere kalem vardı.

 

Kağıtlardan boş olanlardan birkaç tane köşeye çekti, kalemle birkaç kağıda bir şeyler yazıp yatağa yaklaştı. Tüm meraklı bakışlar altında, kağıtlardan ilkini karısının bakışlarına çevirdi. "Korkma, korkma Meleğim, hepsi geçecek."

 

Ekin yazıları okudu, Ömer hızla ikinciyi çevirdi. "Her şey istediğin gibi oldu aşkım, Amerika'ya gitmiyoruz. Doktor geliyor, yarın ameliyata alınacaksın"

 

Genç kızın yüzünde zorlukla da olsa tebessüm belirdi, ülkesinden ayrılmak istemiyordu. Genç adam hızla üçüncü kağıdı çevirdi, "Sakın pes etme, ben hep senin yanında olacağım, seni bekleyeceğim. Seni çok seviyorum."

 

Ekin yüzüne bakıyordu, karşılık verip 'Seni seviyorum' demek istedi, yapamadı. Genç adamın sıkıca tuttuğu elini yavaşça sıktı, delice korksa da her daim yanında olacağını biliyordu.

 

Gözleri yavaşça kapanmaya başladı, daha fazla direnemiyordu. Nefesi düzensizleşmeye, başucundaki cihazdan sesler duyulmaya başlamıştı. Odada anında yakılanmaya başlayan çığlıklarla genç kız gözlerini kapattı.

 

.... 

"Ömer Bey sipariş var" diyen genç bir adamın sesiyle ayağa kalktı Ömer, hala personel odasında oturuyordu.

 

"Tamam, ben ilgilenirim." diyerek kendine çeki düzen verip odadan çıktı. Masaların arasından geçip içeri giren müşterilere yaklaştı.

 

"Hoşgeldiniz"

 

Eliyle önündeki boş masayı işaret etti, genç bir çiftti ve yanlarında ufak bir erkek çocuk vardı. Tebessüm ederek genç adamın işaret ettiği masaya oturdular.

 

"İki sade kahve alabilir miyiz?" diye sordu genç kadın, Ömer kafasıyla onaylayıp bakışlarını masaya yerleşmeye çakılan küçük çocuğa çevirdi. Yaklaşık 4 yaşlarındaydı, tebessüm ederek önüne eğildi.

 

"Senin istediğin bir şey var mı genç adam?"

 

Çocuğun yüzünde gülümseme oluştu, anne babasına bakıp Ömer'e döndü. "Arkadaş istiyorum!" dedi. Gözlerini, içeri girdikleri anda kafede gezdirmiş, bir oyun arkadaşı göremeyince yüzü asılmıştı.

 

Genç adam gülümseyerek saçlarını okşadı, "Biraz bekleyebilirsen senin için arkadaş gelecektir."

 

Çocuğun gözleri parıldadı, "Gerçekten mi?"

"Evet, gerçekten."

"Yaşasın!"

 

Ömer ayağa kalktı, genç çiftin kahvesini getirmek üzere arkasını döndüğünde, bakışları kapıya kaydı. Tam önünde bir araba durmuştu, "Ömer Amca!!" diyen küçük bir kız çocuğu arabadan indiği koşarak yanına yaklaştı.

 

Genç adam gördüğü gibi gülümsedi, "Ekin" dedi. Masmavi gözleri olan 4 yaşında bir kız çocuktu, sitemle seslenen anne ve babasını geride bırakıp Ömer'in boynuna sarılmıştı.

 

"Ömer Amca sihirli meyve suyu istiyorum." Dedi küçük kız. Ömer kucağına alıp ayağa kalktı. Büyük bir şefin katkısıyla tüm meyvelerin karışımından oluşan bir içecek yapılıyordu, kafeye gelen her çocuk özellikle istiyordu.

 

"Hemen getireceğim sana." Dedi, Ezgi ve Mert yaklaştı, yaklaşık 5 yıl önce evlenmişlerdi. Küçük kızları ise 4 yaşındaydı. İkisinin de gözleri kısıktı. Küçük kızları hiç söz dinlemiyordu, her geldiklerinde araba durduğu gibi onları geride bırakıp kafeye koşuyordu.

 

"Ekin sen neden söz dinlemiyorsun?" diye sordu Ezgi, küçük kız kollarını hızla Ömer'in boynuna doladı. "Kızım bu cadde çok tehlikeli, böyle yapmaya devam edersen buraya bir daha gelemeyeceğiz."

 

Ekin'in gözleri büyüdü, kafasını hızla iki yana salladı. "Özür dilerim." Dedi. Ömer gülümseyip bakışını arkadaşlarına çevirdi, "Tamam, kızmayın ona. Sadece canı sihirli meyve suyu çekmiş."

 

Gülümsedi küçük kız, kollarını yeniden genç adamın boynuna doladı. "Evet, evet!"

 

Yavaşça kucağından indirdi, küçük kız kafeye ait olan çocuk parkına koştu. Üç arkadaş yapayalnız kalmıştı, "Bu kız seni çok seviyor" dedi Mert, sitemle. Kızı, babasından bile daha çok amcasına düşkündü.

 

"Her okul çıkışı buraya gelmekten bıkmayacak" diye ekledi Ezgi, hepsinin de yüzünde gülümseme vardı.

 

"Boş bir masaya oturun. Siparişlerim var, halledip yanınıza geleceğim."

 

....

Genç kız gözlerini kapattığı anda yoğunbakıma alınmıştı. Artık Ömer'in yeni evi, yoğun bakımın kapısı ve camıydı. Bir an bile ayrılmıyordu.

 

Elleri hep cama dayalı, içeriyi izliyordu. Sabahın erken vakitlerinde doktorun Amerika'dan gelişi ile genç kızın odasına yoğun bir ziyaret başlamıştı. Ayrıntılı tüm tetkikler yenilenmiş, sonuçlar bekleniyordu.

 

Eğer doktorun istediği gibi çıkarsa anında ameliyata alınacak fakat beklediğinden kötü ise de artık hiçbir şey yapılamayacaktı.

 

Herkes korkuyla sonuçları beklerken Ömer camın gerisindeydi. Karısı artık cihazlara bağlıydı, nefes almasını sağlayan da kalbinin atışını düzenleyen de koca koca makinelerdi.

 

"Meleğim.." Dedi. Yanağına yavaşça yaş süzüldü. Artık elinden bile tutamıyordu, her istediği anda odaya girmesine izin verilmiyordu. Defalarca itiraz etmiş, yanında olduğunu hissettirmek istemişti fakat sadece bir defa ve kısa süreliğine izin verilmişti.

 

Öğlen vakitleriydi, normal bir zamanda Amerika'ya gidiş günüydü. Fakat durumlar artık çok farklıydı, bir yoğun bakımın önünde korkuyla beklemek zorundaydı.

 

Kemal Bey bir an bile oğlunu yalnız bırakmamıştı, maddi manevi her şeyi elinden geldiğince yapmaya çalışıyordu. Karısının sebep olduğu her şeyi tek tek tüm varlığını feda etmek gerekse de düzeltmeye kararlıydı. Annesinin aldığı ömrü, baba olarak oğluna geri verecekti.

 

Koridorun ucunda göründü, "Oğlum.." Dedi, Ömer'in gözleri ona döndü. "Baba.." diyebildi. Gözleri solmuş, yüzü sararmıştı.

 

"Ameliyata alınıyor.."

"Ne?" dediği anda birkaç hemşire,

İki doktorun önünde birkaç hastane personeli göründü, boş bir sedyeyi itiyorlardı.

 

Ömer'in gözleri onlara döndü, genç kızın odasına yaklaşıyorlardı. Kemal Bey yüzünde ufak bir tebessüm oluşturdu. "Sonuçlar doktorun istediği gibi çıktı, Ekin ameliyata alınıyor."

 

Genç adamın yüzünde koca bir şaşkınlık belirdi, ameliyattan delice korkmasına rağmen kalbinde ufak bir umut belirdi.

 

Bakışları açılan kapıdan odaya kaydı, doktorlar ve hemşirelerin kontrolünde genç kız sedeyeye alındı. Kapıda bekleyen ailesi, arkadaşları ve sevdiği adamın farkında bile olmadan önlerinden geçirilerek ameliyathaneye götürüldü.

 

.... 

Elinde bir tepsi vardı Ömer'in, masaların önünden geçip az önce gelen müşteriye yaklaştı, anne ve babaya birer kahve bırakıp küçük çocuğun önünde eğildi.

 

"Al bakalım, bu da senin için."

 

Çizgi film karakterlerinin bulunduğu pipetli bir bardaktı, önüne bıraktı. "Bu sihirli bir meyve suyu ve sadece en önemli müşterilere ikram ediyoruz."

 

Kafeye gelen çocuklara özel olarak ücretsiz ikram ediliyordu, genç adamın büyük şefin tarifiyle yaptığı bir içecekti.

 

Küçük çocuk bardağı yavaşça yudumladı, gözleri parıldadı. Bu çok lezzetliydi, daha önce böylesini hiç içmemişti. " Çok güzel!"

 

"Çok çok büyük bir şefin tarifi, afiyet olsun." diyerek ayağa kalktı. Mutfağa geçti, önlüğü çıkarıp bakışını personellerden birine çevirdi. "Misafirlerim var, siz müşterilerle ilgilenin"

 

Arkasını döndü, kapıyı açıp çıktığında gözleri yeniden girişe kaydı. Bir araba daha durmuştu, tanıdığı, bildiği arabaydı. Sürücü kapısı açıldı, genç bir adam indi.

 

Önünden dolanıp diğer ön kapıyı açtı. Bir genç kadın indi, karnı burnunda hamileydi. Gözleri kısıktı, kocasının yüzüne bakmadan kafeye girdiğinde, Ömer'in yüzünde tebessüm oluştu. Bu duruma alışkındı, bu çift hamilelik süreci boyunca atışma yaşıyordu. Genç adam, karısının bu süreçte çok üstüne düşüyordu, kadın ise bu durumdan oldukça usanmıştı, sadece özgür olmak istiyordu.

 

"Hoşgeldin Deren" dedi Ömer, genç kadın derin bir nefes aldı. Elini karnına bırakıp bebeğini okşadı.

 

"Katil olacağım!" dedi, bakışlarını kocasına çevirdi. Bıkmış usanmıştı evhamından ve ilgisinden.

 

Genç adam geriden geliyordu, hızlı adımlarla karısına yaklaşıp Ömer'e döndü. "Ömer taze portakal suyu kaldı mı?" diye sordu, Ömer gülümsedi. Kadının gözleri öfkeyle kocasına döndü. "Gerçekten anne olamadan katil olacağım!"

 

Arkasını dönüp hızla yürüdü, Mert ve Ezgi'nin olduğu masaya ilerledi. Ömer hala gülüyordu, genç adamın gözleri ona döndü, oldukça kısık bir tonda, "Var mı portakal suyu?" diye yineledi.

 

"Var.. Ama sana yok Bora. Rahat bırak kızı biraz."

 

Genç adam kafasını şiddetle iki yana salladı. Yaklaşık iki yıl önce İngiltere'de bir tesadüf sonucu yeniden karşılaştığı Deren'le bir yuva kurmuştu, delice sevdiği karısı günler sonra oğlunu dünyaya getirecekti, bol bol vitamin alması gerekiyordu.

 

"Hiç mi yok?"

"Hiç yok"

 

Ömer gülüyordu, gözleri kadına kaydı, Ezgi ve Mert'in masasına oturmuş, öfkeyle kocasını şikayet ediyordu.

 

"Gidip biraz sakinleştirsen iyi olacak."

"Haklısın, sinirlenmemesi gerek."

 

Arkasını döndü, masaya ilerlerken hala portakal suyunu içirmenin yollarını arıyordu.

 

...

Ameliyathanenin önünde bekliyordu herkes, genç kız saatlerdir içerideydi. Ömer kapının bitişiğinde oturmuş, içeriden haber bekliyordu.

 

Göz pınarları kurumuştu artık, tek damla yaş kalmamıştı. Yere oturmuştu, sırtı duvara dayalıydı. Kafasını yere eğmiş, tek kelime etmiyordu. Sadece kalbinde büyük bir haykırış vardı, güzel haber almak için dua ediyordu.

 

Uzun bir koridordu, büyük bir sessizlik hakimdi. Koridorun sağ ve solunda banklar vardı, yanyana diziliydi. Sağ tarafta Asiye Hanım kafasını bitkinlikle kocasının omzuna dayamıştı, kalbi korkuyla çarpıyordu.

 

Sol tarafın en başında Deren oturuyordu. Sırasıyla yanında Ezgi, Mert ve Bora vardı. Hepsinin gözleri sadece ameliyathane kapısındaydı.

 

Koridorun en başında, oğlunun yanında ayakta duran da Kemal Bey'di, bir an bile hastaneden ayrılmamıştı. Bazen oturuyorsa da çoğunlukla oğlunun yakınında ayaktaydı. Acısına ortak olmaya, her şeyin düzeleceğine inandırmaya çalışıyordu.

 

Uzun koridorun çıkış kısmında ise birbirinden birhaber gizlice iki kişi duruyordu, biri Doğan'dı. Ameliyatı duyduğu anda soluğu burada almıştı, iyi haberi almadan da gitmeye niyetli değildi.

 

Diğer kişi de Emel Hanım'dı, gözleri yaş doluydu. Bunca insanın yaşlı gözlerinin de içeride ölüm kalım savaşı veren kızın yaşadıklarının da en büyük sebebiydi. Bakışları bazen oğlunda bazen boşanma aşamasında olduğu kocasında bazen de kızları için çaresizce gözyaşı döken anne babadaydı.

 

... 

Gecenin bir yarısıydı, ameliyat beklenilen de uzun sürmüştü. Kapının önündeki bekleyiş geçen her dakika daha endişe veriyordu, neden hala hiç haber yoktu, neden hala bitmemişti?

 

Ömer elini ensesine bırakıp sertçe ovdu, sabrı taşmıştı artık. Bekleyemiyordu, artık birileri bir haber vermeliydi. "Yeter!" deyip hızla ayağa kalktığında arkadaşları da aynı anda kalktı.

 

"Niye kimse bir şey söylemiyor?" dediği anda babası önünde durdu. "Biraz daha oğlum, bitmek üzeredir."

"Çok oldu baba, çok fazla" dediği anda yanağı yeniden ıslandı. Kuruyan göz pınarları bir yağmur yağarcasına yeniden doldu taştı.

 

Bir ses duyuldu o anda, ameliyathanenin kapısı açılıyordu. Herkes aynı anda koşarak yaklaştığında, doktor göründü. Ter içerisindeydi, nefes nefese kalmıştı. Gözlerinde saatlerdir bir canı kurtarmanın bitkinliği vardı.

 

"Kızım nasıl?" diye sordu Murat Bey, kalbi duracak gibi çarpıyordu.

 

"Biz elimizden geleni yapıp beynindeki hasarı düzeltmeye çalıştık, bundan sonrası Ekin'in gücüne ve yaşama azmine bağlı. Yoğun bakıma alacağız, artık elimizden gelen tek şey beklemek. Geçmiş olsun."

 

Hızlı adımlarla oradan uzaklaşırken ameliyathanenin kapısı yeniden aralandı. Bir sedye göründü, birkaç hastabakıcı ve hemşire eşliğinde itiliyordu.

 

Herkesin gözü anında o yöne döndü, genç kız derin bir uykudaydı. Ameliyat öncesi saçlarının büyük bir kısmı kesilmişti, kafasının üst kısmında koca bir sargı vardı. Vücudunun birçok kısmı aletlere bağlıydı, ufak bir monitör ayak ucuna bırakılmıştı. Yüzü, ağzını ve burnunu kaplayan bir maskeyle kapatılmıştı.

 

Asiye Hanım gördüğü anda kendinden geçmişti, Murat Bey hızla karısını ayıltmaya çaba harcamaya başlamıştı.

 

Ömer'in kalbi delice acı içerisinde kavruluyordu, önünden hızla götürülen sedyeye hızlı adımlarla eşlik edip elini tutmuştu. "Meleğim.." Dedi. "Buradayım, sen dönene kadar da kalacağım."

 

... 

Tam tamına ameliyatın üzerinden bir ay geçmişti, umutlar gün geçtikçe azalıyordu. Genç kız bu süreçte ufak bir tepki bile vermemişti. Uyuyordu, bunca zamanda yaptığı tek şey buydu. Herkese her şeye, onu bekleyen sevenlerine rağmen uyuyordu.

 

Zaman geçiyor, doktorlar her geçen gün de daha umutsuz oluyordu, ameliyat onu iyileştirememiş, yeniden hayata ve sevdiklerine döndürememişti.

 

Doktorlara ve söylenenlere inat sevenleri ise hiç pes etmiyordu. Günün her saatinde yoğun bakım koridorunda bekliyor, ufak bir umut için onu izliyordu.

 

Ömer günlerdir ayaktaydı, camın gerisinde durmuş içeriyi izliyordu. Ağzına doğru düzgün lokma girmiyor, sadece bekliyordu. Umutla, hevesle, heyecanla ve korkuyla..

 

O uyanacaktı, kim ne derse desin gözlerini yeniden açıp geri dönecekti.

 

... 

Günler rüzgar gibi geçiyor, hastanedeki umutlu bekleyiş devam ediyordu. Ömer çok sık olmasa da doktorlardan izin almayı başardığı anlarda odaya giriyordu.

 

Saatlerce başucunda oturup gelecek günlerden söz ediyordu. Evliydiler artık, masallar gibi bir düğün yapılacak, kendilerine ait bir evleri olacak ve belki de bir süre sonra bir bebek sahibi olacaklardı. Elini sıkıca tutuyor, sadece güzel şeylerden söz ediyordu.

 

"Seni.. Çok özledim." dedi, gözünden yanağına ufak bir damla yaş süzüldü. Dokunamamak, gözlerine bakamamak ve sesini duyamamak canını çok acıtıyordu.

 

"Lütfen.. Lütfen daha fazla beni sensiz bırakma."

 

Kafasını yavaşça yatağın kenarına, genç kızın ellerini sıkıca tutarak dayadı. O anda bir şey hissetti, küçük, çok küçük bir kıpırtı. Tuttuğu ele ait işaret parmağı yavaşça hareket etmişti.

 

Hızla kafasını kaldırdı Ömer, gözleri büyüdü. "Meleğim!" bakışlarını hızla o parmağa çevirdi, doğru muydu yoksa sadece bir yanılsama mıydı emin değildi.

 

O parmak, genç adamın bakışları altında yavaşça, titreye titreye yeniden hareket edip durdu. Odada cihazlar ötmeye başlarken, Ömer hızla ayağa kalktı.

 

"Doktor!" diye haykırmaya başladı, gözyaşlarına hıçkırıkları eşlik ediyordu. O, hayata dönüyordu. Bir mucize yeniden gerçekleşiyor, her şeye rağmen savaşı kazanıyordu.

 

.... 

Kafenin pencere kenarındaki masada oturuyordu Ömer, çevresinde yakınları vardı. Aralarında derin bir sohbet geçiyordu, o ise dalgındı. Sık sık kolundaki saate ve telefona bakıyordu.

 

Gözlerini kapıya çevirdiği anda birini gördü, "Büyük Şef" dedi. Gülümseyerek ayağa kalkıp yere eğildi. Kollarını iki yana açtı, "Baba!!" diye seslenen küçük bir çocuktu.

 

Koşarak içeri girdi, babasının boynuna sıkı sıkı sarıldı. "Seni çok özledim baba" dedi, Ömer kollarının arasında sıkıp saçına öpücük kondurdu.

 

Sadece 4 yaşındaydı küçük çocuk, ismi Umut'tu. Yosun yeşili kısık gözleri, siyah saçları vardı. Bembeyaz teni tıpkı bir pamuğu andırıyordu.

 

"Bende seni çok özledim babacığım." Dedi. Küçük çocuğun gözleri babasının gerisindeki masaya kaydı, tüm yakınları oturuyordu. Ezgi'yi gördüğü anda gözleri parıldadı, arkadaşı da gelmişti.

 

"Ekin mi geldi?" diye sordu heyecanla babasına. "Evet, parkta seni bekliyor." deyince Umut hızla babasının kucağından indi. Koşarak parka ilerlediğinde genç adamın gözleri yeniden kapıya kaydı.

 

Birini gördü, bakışlarında koca bir mutluluk belirdi. "Meleğim." Dedi. Karısı tam karşısındaydı, elinde oğlunun sırt çantası, parmağında evlilik yüzüğü vardı. Onu kreşten almaya gitmişti. Uzun kahverengi saçları, yeşil gözleri ile yürüyordu.

 

... 

"Gözlerini açtı." Dedi defalarca olduğu gibi Ömer, hala inanmakta zorluk çekiyordu. Bir buçuk aylık bekleyiş sonunda güzel bir sonuç verip onu yeniden sevdiğine, karısına kavuşturmuştu.

 

"Mucize" dedi doktor, umutların tükendiği anda hastası tepki verip gözlerini açmayı başarmıştı. "Gerçek bir mucize."

 

Hastane koridorlarında günler süren ağlayışların yerini kahkalar almıştı. Herkes gülüyordu artık, herkes mutluydu. Genç kız yoğun bakımdan normal servise alınmıştı, tüm sevdikleri başucunda yeniden uyanışını heyecanla bekliyordu.

 

Ömer yatağın kenarına oturmuş, elinden sıkı sıkı tutmuştu. "Meleğim.." Dedi fısıltıyla. Heyecan doluydu.

 

Genç kız oldukça bitkindi, olup bitenden birhaberdi. Tek hatırladığı ise gözlerini açmakta zorlandığı bir anda genç adamın önüne yazı yazdığı kağıtları tutarak korkmamasını söylediği andı.

 

Sonrası boşluktu, yoktu. Sadece başında ağrılar vardı ve bedeni yatağa sabitlenmişti. Uzun zamandır hareketsiz kaldığı için hareket etmek pek kolay değildi.

 

Gözlerini açtığı anda gördüğü ilk kişi Ömer'iydi, kocasıydı. Gözleri parıldıyordu, önüne eğilip defalarca olduğu gibi alnına, saçlarına ve yanağına öpücükler kondurduyordu.

 

"Hoşgeldin, hoşgeldin Meleğim." diyordu fakat genç kız sessizliğe anlam vermeye çalışıyordu. Hiçbir şeyi hiçkimseyi duyamıyordu. Ömrüne, geçirdiği kaza ve ameliyat kalıcı tek bir etki bırakmıştı, kulaklarında artık hiç duyma yetisi yoktu.

 

Ekin için büyük bir hayal kırıklığı sebebi olmuştu, ne genç adamın ne de diğerlerinin sesini duyabilecekti bundan sonra. Sessiz bir ömür, kabullenemediği bir gerçekti, buna nasıl alışacak, nasıl kabullenecekti.

 

Günden güne kabuğuna çekilmeye başlamıştı, artık kimseyle iletişime geçmeye çalışmıyor, sadece uyumaya çalışıyordu. Bu sessizlik canını acıtıyordu.

 

Ömer delice araştırıyor, bir çare arıyordu. Kemal Bey elbirliği ile tüm imkanlarını seferber edip dünyanın her köşesinde kulaklarına bir derman arıyordu.

 

Sadece iki ay sonra bir haberle hastaneye geldi, oğlunun gözlerine bakıp "Bulduk! Ekin'in duyabilmesinin bir çaresini bulduk."

 

Ömer şaşkın bir heyecanla yüzüne bakıyordu, babası her zor anında ona yetişebiliyordu. "Nasıl?"

"Ufak bir cihaz var, bir operasyonla kulağa yerleştiriliyor."

 

Ameliyattan bir süre sonra Ekin kulakları için de operasyona alındı ve kendine geldiğinde duyduğu ilk kelime, 'Meleğim' oldu.

 

Sonrası artık rüya gibiydi, uzun süren tedavi süreci, rehabilitasyon ve dikkatle genç kız günden güne toparlanmaya başlamıştı. İlaçlar her geçen gün de azaltılırken Ekin artık eskisi gibi desteksiz ayağa kalkabiliyordu.

 

Birkaç ay içerisinde yeni doğmuş bir bebek gibiydi, kendi ayaklarıyla ilk kez dışarı çıktığında derin bir soluk alıp gülümsemişti. Temiz havayı ciğerlerine çekip, zorluklara ve çaresizliklere rağmen 'Kazandım' demişti.

 

Bu savaşı kazandım, hayata ve sevdiklerime sağlığımla döndüm.

 

.... 

Yüzünde gülümseme vardı Ekin'in, yol boyunca kreşten aldığı oğlunun sorularıyla baş etmişti.

 

"Aşkım" dedi, Ömer tek kelime etmeden kollarını bedenine sıkı sıkı doladı. Burnunu saçlarına gömüp kokusunu ciğerlerinin en derinine çekti.

 

"Merak ettim sizi, niye bu kadar geciktiniz?"

"Umut'tun istekleri bitmek bilmedi." Dedi ufak tatlı bir sitemle genç kadın. Yol boyunca her gördükleri mağazalara uğrayıp bir şeyler aldırmıştı küçük çocuk.

 

Ömer gülümseyip geriye çekildi, ellerini sıkıca tuttu. "Seni çok mu yordu? Bundan sonra onu okuldan ben almalıyım."

 

Ekin kafasını hızla iki yana salladı, elini kocasına yüzüne bırakıp sakallarını okşadı. Geçen bunca yıla rağmen kocası hala onun için endişeliydi. "Hayır, hiç yorulmadım. Ayrıca evham yapma, ben gayet iyiyim."

 

Gülümsedi genç adam, binlerce şükür edip elinden sıkıca tuttu. "Hadi gel, herkes seni bekliyor."

 

Gözlerini masaya çevirdi, Ekin arkadaşlarını gördü. Gülümseyerek yaklaşınca kızlar arasında sarılmalar yer aldı, adamlar sadece tebessümle izliyorlardı.

 

.... 

Genç kızın taburcu olduğu gün bir bayram havası vardı, genç adam tüm hastane personeline hediyeler ve tatlılar vererek gidişlerini kutlamıştı. Bundan sonra burada kalmak yerine her ay küçük bir kontrole geleceklerdi, bundan sonra özgürlerdi.

 

Karısının elini sıkı sıkı tutup bahçeden çıkarken binlerce şükür etti. Artık acılar bitmişti, artık mutluluk dönemi başlamıştı. Bahçenin çıkışında tüm sevenleri duruyordu, çıkışını kutluyorlardı.

 

Aralarında ise yüzünü gülümseten biri vardı, küçük kardeşi Ali. "Fındığım!" diyerek kollarını açtığında, Ali koşarak yanına yaklaşıp sıkı sıkı sarılmıştı.

 

"Abla gitmedin, cennete gitmedin." Dedi. Zihninde sadece ablasının ona verdiği sır vardı. Genç kız kardeşiyle odada yalnız kaldığı gün onu gidişine hazırlamıştı.

 

"Ablacığım cennet ne demek biliyor musun?" Ali kafasını hızla iki hana sallamıştı. "Çok çok uzak bir yerde ama çok sihirli bir yer."

"Sihirli mi?" deyip tebessüm etmişti.

 

"Evet, eğer oraya gidersem hemen iyileşirim"

"İyileşir misin?" diye sormuştu Ali şaşkınlıkla.

 

"Evet ablacığım, ben belki kısa bir süre sonra oraya giderim. Yani artık hasta olmayacağım."

"Yaşasın!!"

"Ali.." susup derin bir nefes almış, cümlenin devamına hazırlanmaya çalışmıştı.

 

"Cennete gittiğimde sen beni bir daha göremezsen de ben hep seni izleyeceğim."

 

Küçük çocuğun anında yüzü asılmıştı, "Seni göremeyecek miyim?"

"Hayır ama beni her özlediğinde gökyüzüne bakabilirsin, orada olacağım."

 

Ali kafasını kaldırıp pencereden gökyüzüne bakmış, sonra hemen ablasına sarılmıştı. Cennete gitmesini değil sadece yanında kalmasını istemiş, dilemişti.

 

"Gitmedin abla, yaşasın!" herkesin bakışı anında küçük çocuğa döndü, Ekin açıklamayı daha sonraya erteleyip kardeşine sıkı sıkı sarıldı.

 

Günler sonra görkemli rüya gibi bir düğün gerçekleşmişti, tam nikah yaptıkları günün yıl dönümünde.

 

Genç adam ailesiyle olan maddi manevi tüm bağları koparmıştı, babasıyla görüşmeye devam etse de şirketle ve annesiyle bağı yoktu. Artık tek hayatı karısı ve onun olduğu evden oluşuyordu.

 

Bir kafe açmış, üst katında ev yaptırmıştı. Gündüzleri çalışırken de karısı artık hep gözünün önünde olacaktı. Her daim kalbinin bir köşesinde var olan endişe, bu şekilde biraz da olsa diniyordu.

 

Aylar sonra bir mucize daha gerçek olmuştu. Genç kızı rahatsızlandığı için apar topar hastaneye götürülmüş, tahlil sonuçlarında bir hediye görülmüştü, Umut.. Her şeye rağmen hayatın onlara verdiği en güzel hediyelerden biri.

 

Umut'un doğumuyla ev daha da hareketlenmiş, artık bir bebeğin ağlayışı, gülüşü ve yaramazlıkları yer almıştı. Küçük çocuk geldiği anda aileye neşe vermiş, anne babasının gücüne güç olmuştu. Dünyaya gelişi ile annesinin kontrolleri de bir yıla çıkarılmıştı, bundan sonra rahatsız hissetmediği sürece sadece yılda bir tam bir tarama yapılıp durumu kontrol edilecekti.

 

...

"Anne!!!!" diye seslendi Umut, parkta arkadaşı ve annesinin adaşı olan minik Ekin'le oynuyordu.

 

Genç kadının gözleri o yöne döndü, ayağa kalkıp parka yöneldi. "Anneciğim" dedi, merakla oğlunun yanına yaklaşıp.

 

Küçük çocuk salıncağa yerleşmiş onu bekliyordu. "Beni sallar mısın?" diye sordu. Ekin tebessüm etti, "Sallarım tabii ki" diyerek arkasına geçti. Salıncağı yavaşça iterken küçük çocuğun gülüşü duyuluyordu.

 

Ömer yaklaştı, oğlunun sesini duyduğu anda soluğu parkın kapısında almıştı. Gözleri salıncakta mutlulukla sallanan minik oğluna sonra da onu sallayan karısına kaydı.

 

Bakışları anında buluştu, varlığına, yanında oluşuna binlerce şükür edip, 'Seni Seviyorum' dedi. Ekin gülümsedi, salıncağı bir kez daha itip kocasının gözlerine baktı. "Seni deli gibi seviyorum."

 

...

"Umut" dedi Ekin, dakikalardır küçük çocuk görünürlerde yoktu. Gözleri kocasına kaydı, akşam vakitleriydi, kafeyi kapatmış etrafı düzenliyordu.

 

"Umut'u göremiyorum, Umut!" dedi yeniden. "Meleğim" diyerek yanına yaklaştı genç adam. "Ne oldu?"

"Umut yok, gördün mü?"

 

Ömer olduğu yerde bakışlarını etrafta gezdirdi, görünürlerde karısı dışında hiçkimse yoktu. Arkasını dönüp lavaboya ilerledi, kapıları tek tek açıp kontrol etti, yoktu.

 

Gizlemeye çalıştığı bir endişeyle personel kapısını araladı, gözleri kenardaki koltuğa kaydı. Küçük çocuk cenin pozisyonunda derin bir uykudaydı. Gülümseyerek yaklaşıp uyadırmamaya gayret ederek kucağına aldı.

 

Kapıyı ayağıyla ittiğinde gözleri karısının gözlerine kaydı, "Uyumuş" dedi. Ekin derin bir nefes alıp yanına yaklaştı. "Yine çok yoruldu."

"Hadi eve geçelim, yatağında uyusun."

"Tamam" dedi Ekin, kocasını geriden takip etti. Kafenin kapılarını tek tek kontrol edip kilitledi.

 

Tam bitişiğinde başka bir kapı vardı, kocasına yetişip kapıyı açtı, önlerinde bir merdiven belirdi, kafenin üst katına çıkıyordu.

 

Basamakları sessizce tek tek çıkıp bir eve girdiler. Koca bir salonu olan şirin küçük bir evdi, içerisinde büyük bir aşk ve sevgi vardı.

 

Ömer salonun sağ tarafında bulunan kapılardan en baştakine yaklaştı, karısının yardımıyla içeri girdi. Küçük ve her köşesi superman resimleriyle döşeliydi. Yatağa yaklaşıp küçük çocuğu dikkatle yatırdı, Ekin yatağın ayak ucunda bulunan şifoniyerden bir pijama takımı çıkardı.

 

Yaklaşıp yatağın kenarına oturdu, oğlunun giysilerini değiştirirken uyandırmamaya çok büyük özen gösteriyordu. Yavaşça kafasını yastıkla buluşturup önüne eğildi. Yanağına küçük bir öpücük kondurup varlığına bin şükür etti.

 

Hastalıkla mücadele ettiği zorlu dönemde hep en büyük dileklerinden biri olmuştu, bir oğlu olacak, tıpkı genç adama benzeyecekti.

 

Dikkatle üstünü örtüp ayağa kalktığında, Ömer de oğluna yaklaştı. Kafasının üst kısmına öpücük kondurdu, 'İyi uykular büyük şef' dedi. Ekin tebessüm edip kocasının uzattığı eline karşılık verip sıkıca tuttu.

 

Sessizce odadan çıkıp yatak odasına geçtiler, küçük çocuğun odasının yanındaydı. Yatağın ucuna oturdu Ömer, karısını elinden çekip yanına yaklaştı. Ayağa kalkıp elini yüzüne bıraktı, yanağını yavaşça okşuyordu.

 

Ekin derin nefes aldı, kocasının her teması kalbinin delice çarpmasına sebep oluyordu. Gözlerini kapatıp kokusunu burnuna çekti, genç adam yavaşça yaklaşıp dudaklarını dudaklarına bastırdı. Onu delice seviyordu, yaşadığı sürece de hep daha çok sevecekti.

 

... 

Sarsılarak gözlerini araladı Ekin, yatağı bir deprem edasında sallanıyordu. "Deprem oluyor!" dedi, Ömer hızla gözlerini açtı, bakışları yatağın orta yerinde zıplayan oğluna kaydı.

 

"Umut." Dedi, Umut sevinçle zıplıyordu. Yüzünde gülümseme vardı, her sabah anne babasını uyandırmak için harekete geçiyordu.

 

"Sabah oldu! Sabah oldu!" diye haykırdı. Ekin kapanmaya direnen gözleriyle kendine gelmeye çalıştı, Ömer ise oğlunu sıkıca tutup yatağa çekti, küçük çocuk anne ve babasının ortasına düştü.

 

Üçü de sırt üstü bir pozisyondaydı, üçünün de bakışı tavandaydı. "Acıktım ben" dedi, Ekin tebessüm etti. "Ben de acıktım ama seni yiyeceğim!"

 

Hızla ellerini oğlunun karnına bırakıp gıdıklamaya başladı. Ömer bazen karısının bazen de oğlunun tarafında olsa da küçük çocuğa sıkı sıkı sarılmadan edemiyordu. İyi ki gelmiş, iyi ki evin neşesine neşe katmıştı. İyi ki anne baba olarak onları seçmişti.

 

"Baba! Baba kurtar beni!" Hızla doğrulup babasının karnına çıktı. Genç adam gülümseyerek bir hışımla ayağa kalktı, onu da iki omzuna oturttu.

 

"Superman iş başında!" ellerinden tutup havaya kaldırdı, koruma görevini üstlendi. Umut'un kahkahası odada yankılandı. Çok güçlü bir babası vardı.

 

"Superman baba!" dedi. Ekin'in yüzünde gülümseme belirdi. Yataktan çıkıp kocasına yaklaştı, "Superman" dedi, ikisinin de zihninde anında eski anılar yer aldı.

 

Her isteğini tereddütsüz yerine getiren bir Superman'a sahipti, iyi ki vardı, iyi ki onundu.

 

... 

Okulun bahçesindeydi küçük Umut, arkadaşlarıyla birlikte ailesini onu alması için bekliyordu. Önünde bir kadın vardı, yere çömelmiş gözlerinin içine bakıyordu.

 

İki elinden sıkı sıkı tutmuştu, yanlarında bir kutu çikolata vardı, bu kadın düzenli olarak okula gelip küçük çocuğa ve sınıf arkadaşlarına dağıtıyordu.

 

Umut'un ailesinden gizlediği ilk sır'dı bu kadın, her okul çıkışı anne babası onu almaya gelene kadar onunla zaman geçirir, oldukça eğlenirdi.

 

"En sevdiğim!" dedi küçük çocuk, çikolata kutusuna bakıyordu. Yüzünde koca bir tebessüm ve heyecan vardı, ailesi genellikle onu bu tür yiyeceklerden uzak tutardı ama o bu kadın sayesinde her istediğini, her istediği gün yiyebiliyordu.

 

"Sen istedin, ben de hemen getirdim." Dedi kadın, elinin birini bırakıp küçük yüzüne bıraktı, yanağını şevkatle okşadı.

 

"Yarın cips getirecek misin?"

 

Kadın hızla kafasını olumlu anlamda salladı, tereddütsüz yarın ona ve arkadaşlarına cips getirecekti.

 

"Tabiiki getireceğim, hemde sevdiğin gibi ketçaplı olanından."

"Yaşasın! Yaşasın!" deyip hızla kollarını kadının boynuna doladı. Kadının yüzünde tebessüm belirdi, gözlerini kapayıp onu hissetmeye, mis kokusunu içine çekmeye çalıştı.

 

... 

Okula giriş yaptı Ekin, bugün kısa bir işi olduğu için oğlunu almaya erkenden gelmişti. Gözlerini bahçede gezdirdi, son dersler genellikle bahçede işlenirdi. Çocuklar serbest etkinliklerle, oyun oynayarak ailelerini bekliyor olurdu.

 

"Umut" dedi, çocukları gözleriyle süzdü. Tüm arkadaşları oyun oynuyordu fakat o yoktu.

 

"Umut!" dedi bir daha. Arka bahçeye yöneldi, orada oyun alanı vardı. Tam giriş yaptığı anda adımları durdu, küçük çocuğun yanında bir kadın vardı.

 

Umut gözlerine bakıp gülümsüyordu, yüzünde mutluluk ve heyecan vardı. Kadının ise sırtı dönüktü, sadece çocukla ilgileniyordu.

 

Ekin şaşırdı, okuldan öğretmenlerden biri miydi? Ağır adımlarla yaklaştı, "Umut" dedi, küçük çocuk annesinin sesini duyduğu anda kafasını kaldırıp yüzüne baktı.

 

Telaşla oldu, gözleri büyümüştü. Anne ve babası onu defalarca yabancılarla konuşmaması için uyarmıştı. "Anne!" dedi endişeyle.

 

"Anne bir daha yabancılarla konuşmayacağım."

 

Hızla yanındaki kadından uzaklaşıp annesine yaklaştı, Ekin oğlunun elini tutup bakışlarını ve tüm dikkatini kadına verdi.

 

Kadın yavaşça ayağa kalktı, gözlerini kapayıp derin bir nefes verdi. Cesaretini ve gücünü toplayıp kafasını çevirdiğinde, Ekin'in gözleri büyüdü.

 

Bu.. Emel Hanım'dı, kocasının annesi, oğlunun da babaannesiydi. Yüzünü en son hastanede, onu asla affetmeyeceğini söylediği gün görmüştü.

 

Emel Hanım geçen yıllarda oldukça yıpranmış, yaşlanmıştı. Hem kocasından ayrılmış hemde bir daha oğlunun yüzünü görememişti. Ailesi onu sebep olduklarından dolayı hayatından çıkarmıştı.

 

Bir ruh gibi yalnız geçirdiği ömrün tek dayanağı, tek eğlencesi ve yaşama umudu ise tek torunu Umut olmuştu. Onun varlığını öğrendiği anda yeniden doğmuş ve kendini sadece ona adamıştı. Her fırsatta okula gelip bir yabancı gibi onu görüyor, hasret gideriyordu.

 

... 

Akşam vakitleriydi, Ömer bugün karısının da isteğiyle kafeyi erkenden kapatmıştı. Bugün ailecek bir akşam yemeği yenecek, güzel saatler geçireceklerdi.

 

Özenle masayı kurmuştu genç kadın, maharetli elleriyle çeşit çeşit yemek dizmişti. Yanında oğlu vardı, bir gölge gibi annesini takip ediyor, masaya kaşık, çatal gibi ufak şeyleri taşıyordu.

 

Ellerinde bardak vardı Umut'un, mutfaktan çıkıp masaya yaklaştı. Dikkatle üstüne bırakınca Ekin'in yüzünde gülümseme belirdi. Küçük oğlu, yaşıtlarına kıyasla çok akıllı ve çok yardımseverdi.

 

"Teşekkür ederim anneciğim" dedi, Umut'un yeşil gözleri mutlulukla kısıldı, "Anne" dedi, merak ettiği bir şeyle asıldı.

 

Ekin önüne eğildi, ellerini tutup avuçlarına öpücükler kondurdu. "Yabancılarla konuştuğum için bana kızdın mı?" diye sordu, annesinin gözlerine suçlulukla bakıyordu. Defalarca uyarmalarına rağmen onları dinlemeyip yabancılarla konuşmuştu.

 

Derin nefes verdi genç kadın, elini oğlunun yanağına bıraktığı anda zil duyuldu. "Babam geldi!!" hızla annesini sollayıp koştu küçük çocuk.

 

Kapının kolunu boyunun yettiği şekilde açmaya çalıştığında, annesi tebessüm ederek yardım etti. Minik oğlu hala yardımsız kapıları açamıyordu.

 

Ömer göründü kapıda, Umut hızla boynuna atladı. Tüm zamanı alt kattaki kafede geçirse bile onu evde gördüğü anda mutlu oluyor, sevinçle karşılıyordu.

 

Genç adam, "Büyük şef nasılsın?"

"Baba, annem bir sürü kurabiye yaptı"

 

Ömer gülümseyip bakışlarını karısına çevirdi, "Büyük şefin yardımıyla yaptım" dedi Ekin. Umut sevinçle babasının boynuna sarıldı, büyük şef dendiği anda oldukça mutlu oluyordu, o kesinlikle küçük değildi, küçük boylu kocaman bir adamdı.

 

Ayağa kalkıp karısına yaklaştı Ömer, oğlunun içeriye koşuşunu izleyip dudaklarını karısının alnına bastırdı, gözlerini kapayıp saçlarından gelen şampuan kokusunu içine çekti. "Sırf kapıyı açan sensin diye, sık sık eve gelmek istiyorum."

 

Ekin gülümsedi, elini yüzüne bırakıp sakallarını okşadı. "Umut izin verdiği sürece sana kapıyı ben açacağım."

 

Ikisinin de yüzünde tebessüm oluştu, evin haylazı olan minik Umut zili duyduğu anda kimseye fırsat vermeden hep kapıya koşuyordu.

 

Arkasından kapıyı örttü Ömer, karısının elinden sıkıca tutup içeri girdiği anda gözleri masaya kaydı. Serviste fazlalık vardı, gözleri merakla karısına döndü. "Yemeğe misafir mi var?"

"Evet, baban gelecek."

"Tamam" dedi genç adam, babasıyla sık sık görüşür, sık sık onlarla yemek yemesi için davet ederdi.

 

"Ben bir duş alıp geleyim o zaman."

 

Arkasını dönüp banyoya ilerledi, genç kadının gözleri oğluna döndü. Masanın üzerindeki kurabiyeleri tek tek inceliyordu. "Önce yemek yenecek." Dedi Ekin ufak bir uyarıyla.

 

Küçük çocuk yüzünü assa da alışmıştı artık, yemek yemeden önce bu tür yiyeceklere dokunamazdı. Annesinin kesin kurallarıydı.

 

.... 

"Dedeciğim." Dedi Kemal Bey, kapının önünde durmuştu. Elinde koca bir hediye paketi vardı, gözleri içerideki torunundaydı.

 

Umut gözlerini hızla o yöne çevirdi, dedesini ve elindeki koca paketi görünce sevinçle yanına koştu. Dedesinin buraya gelişini çok seviyordu, her gelişinde ona koca koca oyuncaklar getiriyordu.

 

"Ne aldın dede?" diye sordu, Kemal Bey gülümseyerek paketle koltuğa oturdu, Umut'u da dizine oturtup hep birlikte kutuyu açmaya başladılar.

 

.... 

Masada mutluluk vardı, gülüşmeler evin içerisinde yankılanıyordu. Umut'un ağzından çıkan kelime mutluluk sebebiydi. Telaffuz edemediği kısıtlı kelimeler en çok dedesinin hoşuna gidiyordu.

 

Bir ses yankılandı o anda evin içerisinde, herkesin meraklı bakışı o yöne döndü. Ekin müsaade isteyip ayağa kalksa da Umut, ondan hızlı olup kapıya koştu.

 

Zorlanarak kapı kolunu indirmeye çalışırken, annesi imdadına yetişti. Kilidi çevirdiği anda kapı hızla açıldı. Küçük çocuğun gördüğü kişiyle gözleri kocaman açıldı, "Hii anne! Yabancı!" dedi. Karşısında bir yabancıdan farksız duran Emel Hanım'a.

 

Ekin bakışlarını oğluna çevirip elini saçlarında gezdirdi, "Oğlum.." Dedi. Çocuğun gözleri kalktı, anında annesine döndü. Merak doluydu, bu yabancı kadın neden onların evine gelmişti?

 

"O yabancı değil. O.. Senin babaannen." dediği anda Emel Hanım'ın gözleri doldu, torununa bir defa bile bunu söylememişti.

 

Umut'un gözleri büyüdü, annesine yaklaştı. "Uzaktaki babaannem mi?"

 

Ekin tebessüm edip kafasını olunlu anlamda salladı. Bazı geceler anne oğul başbaşa kaldığında oğluna, uzakta bir babaannesi olduğundan söz etmişti.

 

Emel Hanım'ın gözleri dolu doluydu, alt dudağını sertçe ısırdığında yanaklarına yaşlar süzüldü. Tek kelime etmeye de, gelini tarafından davet edilen eve girmeye de cesaret edemiyordu. Buna kesinlikle hakkı yoktu.

 

Ekin oğlunun yanında gördüğünde, yönetime sormuş ve bu kadının kendini babaannesi diye tanıtıp sık sık okula geldiğini, her defasında sınıf arkadaşlarına hediyeler verdiğini ve Umut'la zaman geçirdiğini öğrenmişti.

 

Hızla arkasından koşmuş ve evine davet etmişti, artık bu sorun hallolmalıydı. Hem kocasının hemde Kemal Bey'in bunca zamanda var olan eksikliği artık son bulmalı, ailedeki sorunlar hallolmalıydı.

 

Sağlığını kazanmış, sevdiği adamla evlenip yuva kurmuştu. Artık geçmişi unutup yepyeni bir sayfa açılmalıydı, Umut geçmişte yaşananları hiç bilmemeli, her daim mutlu bir hayat sürmeliydi.

 

"Sen babaannem misin?" diye sordu küçük çocuk şaşkınlıkla. Annesinden onay alıp yanına yaklaştı. Emel Hanım minnetle gelininin yüzüne bakıp torununun önüne eğildi.

 

"Ben.." Dedi, minik ellerinden sıkı sıkı tuttu. "Yeniden babanın annesi olup sana babaanne olmayı öyle çok istiyorum ki."

 

Umut şaşkındı, olanlara, söylenenlere anlam vermeye çalışıyordu. Hızla arkasını dönüp odaya koştu, babasına yaklaştı. "Baba! Baba gel!" elinden tutup çekiştire çekiştire ayağa kaldırdı.

 

Kapının önünde genç adamın adımı durdu, gözleri uzun zamandır görmediği annesine kaymıştı. Şaşkın bir ifade belirdi yüzünde, annesi neden onun kapısındaydı?

 

Emel Hanım'ın gözlerinden anında yaşlar süzüldü, oğlunu böylesine yakından görmeyeli çok zaman olmuştu. 6 yıllık süreçte bir gölge gibi takip etse de hep uzakta kalmak zorunda kalmıştı.

 

"Oğlum.." Dedi, Ekin Umut'un elinden tutup yanına çekti, kocası ve annesi hesaplaşmalı ve bu uzaklığa artık son vermeliydi.

 

Ömer oldukça uzaktı, tavırları, bakışları ve mesafesi. Annesinin sebep oldukları çok başkaydı, ömrünün en büyük acılarının sebebiydi.

 

Emel Hanım dolu gözlerini Ekin'e çevirdi, yıllardır zihinde tek bir an vardı. Yıllar önce, genç kız hasta yatağında, gözyaşlarıyla onu asla affetmeyeceğini söylemişti.

 

"Beni..." Dedi Emel Hanım, Ekin'in gözlerine yalvarırcasına bakıyordu. "Affedebilecek misin?"

 

Genç kadının gözleri dolu dolu oldu, bakışlarını önce minik oğluna çevirdi. Küçük çocuk heyecanla annesini izliyordu. Babaannesi olduğunu bilmeden çok sevmişti.

 

Gözleri kocasına döndü, genç adam sessizce durmuştu. Yüzünde pek tepki yoktu, sadece oğlunu ve karısını gelebilecek en ufak kötülükten bile uzak tutmak istiyordu.

 

"Emel" dedi bir ses, hepsinin bakışı geriye döndü. Kemal Bey karşılarında duruyordu, yüzünde şaşkınlık vardı. Yıllar önce yolunu ayırdığı ve gizli gizli durumunu takip ettiği karısı, yeniden karşısındaydı.

 

Emel Hanım'ın gözleri kocasına döndü, bunca yılda ne çok özlemişti ailesini. Yanakları yaşla doldu, yaptıklarının altında bu yalnızlıkla eziliyordu.

 

Ekin'in gözleri kayınbabasına döndü, adamın yüzünde öncesine göre çok farklı bir ifade vardı. Karısının yüzüne bakmamaya dirense de özlemi görebiliyordu.

 

Kafasını yavaşça eğdi, her şey onun iki dudağının arasından çıkacak tek kelimeye bağlıydı, karşısında üç adam vardı, üçü de gözlerinin içine bakıyordu.

 

Derin bir nefes aldı, kocasının tek elini tuttu, Ömer sıktı. Bir karar vermek zorunda olmadığını, her daim yanında olduğunu ifade etmeye çalıştı.

 

Ekin kafasını yavaşça iki yana salladı, yaşadığı acılar, geçirdiği operasyon ve ameliyatlar, kullandığı sayısız ilaçlar ve duyma yetisini kaybedişi artık önemsizdi. Artık her şey mazide kalmıştı, artık sağlığı yerindeydi. Kulakları ufak bir cihazla duyabiliyordu, sevdiği adamla evliydi, mutlu bir yuvası ve dünyaya bedel bir oğlu vardı.

 

"Affettim.." Dedi içten gelen kelimeyle. Ömer ve Kemal Bey'in bakışları şaşkınlıkla ona döndü, bunu kesinlikle beklemiyorlardı.

 

Yıllar önce karısı, hastane odasında gözyaşlarıyla asla affetmeyeceğini söylemişti. Ömer anbean şahit olduğu andan sonra annesiyle tüm ilişkisini kesmiş, karısının ısrarına rağmen de bir daha görüşmemişti. Annesini, önce karısı affetmeliydi.

 

Annesinin hıçkırıklarını duysa da, hızla karısının yanına yaklaşıp ellerinden tuttu, "Meleğim, bir karar vermek zorunda değilsin, hiçbir şey için mecbur hissetme."

 

Ekin'in gözleri oğluna döndü, Umut hareketlenip kapıdaki babaannesine yaklaşmıştı. Elinden sıkıca tutup içeriye çekiştirmeye başladı. "Saklambaç oynayalım yine, gel" dedi. Tüm bakışlar şaşkınlıkla onlara sonra da Ekin'e döndü, anlam vermeye çalışıyorlardı, Umut ne zaman onunla saklambaç oynamıştı?

 

"Annen her gün okula gelip Umut'la oyun oynuyormuş."

"Ne?"

"Yönetime babaannesi olduğunu kanıtlamış ama Umut bilmiyordu. Onun için çok sevdiği bir yabancıydı sadece."

 

Arkasını döndü Ömer, olduğu yerde gidip geldi. Bakışları karısıyla buluştu, Ekin kafasını olumlu anlamda sallıyor, artık uzak durmasını değil annesiyle arasını düzeltmesini istiyordu.

 

"Artık bu dargınlığın da öfkenin de son bulmasını istiyorum. Umut'um geçmişte yaşanan hiçbir şeyi bilmesin, sadece mutlu bir ailede büyüsün."

 

Ömer'in gözleri oğluna döndü, babaannesinin elini tutmuş inatla içeri çekiştiriyordu.

 

Genç adam bir defa daha karısının gözlerine bakıp onayı aldı, ağır adımlarla evin kapısına yaklaştı, aralık olan kapıyı tamamen açtı. Annesini evine davet ettiğinin bir göstergesiydi.

 

Emel Hanım pişmanlıkla harmanlanan hıçkırıklarla oğlunun gözlerine bakıyordu. Yavaşça yaklaşıp kollarını boynuna sıkı sıkı doladı. Ömer ufak bir tereddüt etse de elini yavaşça annesinin sırtına bıraktı, yaşanan her şeye rağmen kalbinin en derininde bir eksiklik vardı. Oğlunun ömründe bir babaanne eksikliği, onun da bir anne eksikliği bulunuyordu.

 

Ekin gülümseyerek geriye çekildi, gözleri kayınbabasına kaydı, oğlunu ve annesini ufak bir tebessümle izliyordu. Çok yakında onları da yeniden bir araya getirmek için elinden geleni yapacaktı.

 

Bir elini yavaşça oğluna uzattı, Umut'un kafasına bıraktı. Diğer elini de gizlice karnına dayadı. Ailesi büyüyordu, artık her şey tam ve eksiksizdi.

 

... 

Yatakodasındaydı genç kadın, misafirler gittikten sonra evi toplayıp duş almıştı. Gergin başlayan gecenin sonu daha güzel geçmişti, Emel Hanım'ın çekingenliği, sessizliği ve suçluluğu da zamanla son bulacaktı.

 

Odanın kapısı aralandı, Ömer göründü. Karısına yaklaşıp arkasından sarıldı. Ellerini göbeğinin üzerinde birleştirdiğinde Ekin'in yüzünde tebessüm oluştu.

 

Bakışlarını yavaşça, kocasının ellerinin birleştiği yere çevirdi. Alt dudağını ısırıp pozisyonunu bozmadan ona döndü. Kocası, kafasını saçlarına gömdü, kokusunu içine çekti.

 

Genç kadın dudağına bir öpücük kondurup gözlerini önlerindeki boy aynasına çevirdi. İkisinin eli de onun karnında birleşmişti. Gülümseyerek derin bir nefes aldı, "Anneciğim.. Babana merhaba demelisin." Dedi. Kocasının elini sıktı.

 

Genç adam anlam vermeye çalıştı, görünürlerde Umut yoktu, az önce uyutup odaya gelmişti. Bakışlarını karısının göbeğine çevirdi, gözleri büyüdü.

 

"Meleğim.."

"Umut'umuz abi olacak"

"Ne?" dedi Ömer, hızla geriye çekilip karısının önüne dikildi. Ekin elini karnına bırakmıştı. Bugün oğlunu okuldan almaya giderken bir test yaptırmıştı, şüphe ettiği gibi karnında minik bir can olduğunu öğrenmişti.

 

"Hamileyim, 5 haftalık."

 

Ömer şaşkın bir tebessümle gözlerine bakıyordu, yanına yaklaştı. Önce alnına öpücük kondurdu, sonra da kollarını beline sarıp ayaklarını yerden kesti. Odanın içerisinde, Umut'u uyandırmamaya dikkat ederek ikisinin gülüşü ve mutluluğu yankılandı.

 

Bir mucize daha gerçek oluyordu, tıpkı doktorların olmaz denmesine rağmen dünyaya gelen Ekin gibi, yaşamaz demesine rağmen yaşadığı gibi, duymaz denmesine rağmen duyduğu gibi, hamile kalamaz denmesine rağmen önce Umut'a şimdi de ikinci bebeğine hamile kaldığı gibi..

 

Hayat mucizelerle doluydu, bunun en büyük kanıtı da Ekin'di..

 

Aylar sonra yaşanan acılara rağmen iki çocuk annesiydi, bir kız bebek dünyaya gelmiş, ismi hayalini yıllar önce kurdukları gibi 'Hayal' olmuştu.

 

Her şeye rağmen Umut ederek Hayal'lerini gerçekleştirmişlerdi.

 

... 

Bir hikayenin daha sonuna geldik. Ben her finalde olduğu gibi kalemimi ve defterimi alıp başka hikayelerime doğru yol alıyorum. Sizlerde bu yolda bana eşlik etmek isterseniz, profilimdeki kitaplarımda görüşmek üzere bekliyorum ❤️

 

Oy ve yorumları eksik etmeyelim ❤️

 

_Melek Şahin 👋❤️

Loading...
0%