@mlkshnn
|
"Ben.. O gece uyanıktım.
... Gözlerini yeniden sokağa çevirdi Savaş, aynı evin üzerindeydi bakışları. Derin bir nefes aldı, saatlerdir gelen giden kimseyi görmemişti. Merakla geriye çekildiği sırada gözleri birine kaydı.
Tam önünde bir duruyordu. Mavi gözleri, kahverengi saçları olan 18 yaşında genç bir adamdı. Uzun boylu ve normal yapıdaydı. Bakışları sertti, bu adamı üç yıl sonra görmenin merakıyla doluydu.
"Ne işin var burada!" diye haykırdı, ses tonu öfke doluydu. Onu son gördüğünde, hayatındaki en değerlilerden birini de alıp gitmişti.
Sessizdi Savaş, sakin olmaya çalışıyordu. Sonunda geceden beri izlediği evin üyelerinden biriyle karşılaşmıştı. "Eren" dedi, Eren yaklaştığı gibi sert bir yumruk yüzünün ortasına geçirdi. Bunca zamandır ablasına hasret biriktirmesinin tek nedeni bu adamdı.
Yavaşça doğruldu genç adam, yüzüne yediği sert yumruk umurunda bile değildi. Karşısındaki öfkeli bir çift maviye bakıp derdini anlatmaya çalışıyordu.
"Konuşmamız gerek" dedi, Eren gözlerini kıstı, onu dinlemeye tahammülü yoktu. 3 yıldır evinde bulunan eksikliğin de her anda dolan gözlerin de sebebi oydu.
"Konuşacak hiçbir şeyimiz yok!"
Yumruk yaptığı elini sıktı, arkasını döndü. Tek adım attı, Savaş derin bir soluk aldı. "Ablan hakkında" dedi, durdurmak adına.
Genç adamın adımı durdu, kalbi hızla çarpmaya başladı. Gözlerini yavaşça kapayınca tek bir an yer aldı zihninde. "Ya biz ya da bu adam? İkisi bir arada kesinlikle olmaz, seçimini yap Eva" demişti babası.
Ablası da ailesinin gözlerine bakıp genç adama yaklaşmış elinden tutmuştu. Ne kardeşleri ne anne ve babasını umursamış, bir adam uğruna onları geride bırakmayı seçmişti.
Kafasını yavaşça iki yana salladı Eren, "Benim tek ablam var, o da şu an bizim evde" dedi, Savaş'ın yüzü asıldı. "Eva.. Eva da senin ablan"
Eren adımını durdurdu, bakışını çevirip adamın gözlerinin içine baktı. Öfke ve hayal kırıklığıyla doluydu, anlamıyordu. Anlam veremiyordu, ablası nasıl bir adam uğruna onlardan vazgeçerdi.
Annesinin günlerce süren gözyaşlarının, Eda'nın odaya girip ablasının yatağını yerlebir edişinin ardından gözyaşlarıyla yere çökmesinin, babasının her iş dönüşü yokluğunu derinden hissetmesinin ve kendisinin onsuzluğa alışmaya çalışmasının nedeniydi.
Kafasını yavaşça iki yana salladı, "Benim Eva adında bir ablam yok, üç yıl önce öldü" dedi, gözünden yanağına bir damla yaş süzüldü. Hızla arkasını döndü, delice çarpmaya başlayan kalbini sakinleştirmeye gayret ediyordu.
Savaş şaşkındı, böyle bir tepki beklemiyordu. Tek kelime edemedi, genç adamın hızlı adımlarla gözden kayboluşunu izledi.
..... Sokağın başında adımını durdurdu Eva, gözleri apartının çaprazında bulunan kafeye istemsiz bir şekilde kaydı. Kalbi delice çarpmaya başladı, nefret etti. Kendinden de her şeye rağmen adama yakın olduğunu hissettiği her anda delice çarpan kalbinden de.
Kafasını eğip cesaretini toplamaya çalıştı, apartına yürüdü. Karşılaşmamayı dileyerek adımlarını hızlandırdı, koşar adımlarla basamakları tırmanıp evine yaklaştı.
Çantasından anahtarı çıkardı, yuvasına yerleştirmek için yaklaştırdığı sırada kapı açıldı. Karşısında Ayla vardı, gözleri kısıktı.
"Beni uyandırmanı söylemiştim" dedi sitemle. İlk iş gününde onu yolcu etmek istemişti. Eva tebessüm etti, eğilip ayakkabılarını çıkardı. İç tarafta, kapının yanında bulunan ayakkabılığa yerleştirdi.
Gözleri ortak alanda tek bir şeye yoğunlaştı, üst üste konulmuş bavullar vardı, kalbi burkulsa da yüzüne yansıtmamaya gayret etti.
"Bilet aldın mı?"
Ayla'nın bakışları arkadaşına kaydı, gözleri onun aksine dolu dolu olmuştu. Arkadaşı kadar güçlü değildi, duygularını gizleyemiyordu.
"Üç gün sonra" dedi, Eva tek kelime edemedi. Onunla geçireceği üç günü kalmıştı sadece. Yüzünde üzüldüğünü gösteren tek belirti göstermemeye gayret ederek ufak bir tebessüm oluşturdu.
Ellerini uzatıp ellerini tuttu Ayla, onu öylesine iyi tanıyordu ki her duygusunu bakışlarından bile anlıyordu. "Anlat bakalım, nasıldı ilk iş günün?"
Koltuğa oturtup yanına oturdu. Eva derin bir nefes alıp toparlanmaya çalıştı. Uzun zamandır geçirdiği en güzel günlerden biri olmuştu. Yüzündeki tebessüme heyecanı eşlik etti, arkadaşına her şeyi tek tek anlattı.
Ayla koca bir şaşkınlık yaşadı, Rüya'yla aynı yerde çalışmaları biraz da olsa rahatlamasına neden olmuştu. Arkadaşını, güvendiği birine bırakıp daha rahat gidebilecekti.
... Eliyle kapıyı itti Savaş, eve girdi. Arkasından kapatmayı bile düşünmeden odaya yürüdü. Gözleri bir kişiye yoğunlaştı, Serkan karşısındaki koltukta oturuyordu. Elinde telefon vardı, defalarca onu aramış fakat ulaşamamıştı.
"Neredesin oğlum sen?" diye sordu ayağa kalkıp merakla. Genç adam tek kelime edemedi, ağır adımlarla yaklaşıp koltuğa oturdu. Kafasını yere eğdi, şaşkındı. Koşa koşa genç kızın ailesine giderken böyle bir tepkiyle karşılaşacağını hiç düşünmemişti.
"Ailesi onu istemiyor"
Serkan'ın gözleri ona döndü, şaşkındı. "Ne? Sen ailesine mi gittin?"
Kafasını olumlu anlamda salladı Savaş, bir an önce onu ailesine kavuşturmak istemişti halbuki. "Onun bana yaptığını yapmak istedim"
Derin bir nefes aldı Serkan, arkadaşının gözlerine merakla bakıyordu. "Ailesi aynı evde mi kalıyor hala?"
Genç adam kafasını olumlu anlamda salladı, genç kızın ailesi geçen üç yılda hiç ev değiştirmemişti. Sokağa gittiği anda bunu öğrenmişti, hala aynı evde aynı mahalledeydiler.
"Savaş, kafana göre hareket etmeyi bırak. Eva istese bunca zamanda giderdi zaten. Belli ki karşılarına çıkmak istemiyor."
Savaş'ın gözleri ona döndü, anlam vermeye çalışıyordu. Duraksadı, haklıydı. Ailenin adresi hiç değişmemişti, genç kız istediği her anda karşılarına çıkabilirdi.
Kafasını eğip iki eliyle iki yandan baskı uyguladı, ne yapacağını hiç bilmiyordu. Sebep olduklarını düzeltme yolunu bulamıyordu. ..... Adımlarını durdurdu genç adam, bakışları sağ tarafına yoğunlaşmıştı. Bir mesire alanıydı, iki küçük erkek kardeş vardı önünde. Biri 5 yaşlarında, diğeri 10 yaşlarındaydı. Küçüğün elinde siyah beyaz bir futbol topu vardı.
İki kardeş yanyana yürüyordu, küçük olanın bakışları hayranlıkla ağabeyinin üzerindeydi. Ağzından çıkan her kelimeyi, izlediği her mimiği zihnine kayıt ediyordu. Yüzünde ufak bir tebessüm vardı, her kardeş gibi onun da en büyük hayali ağabeyi gibi olmaktı.
"Merak etme, ben sana gol atmanın en önemli kurallarını öğreteceğim" dedi büyük olan, küçük çocuk heyecanla zıpladı. Bu dünyada onun ağabeyinden güçlüsü yoktu, en büyük idolüydü.
Savaş sessizdi, yüzü asılmıştı. Gözlerini bir an olsun iki çocuktan ayırmadı, gözden kaybolana kadar izledi. Öylesine dalgındı ki elinin içindeki eli delice sıktığının farkında bile değildi.
Eva'nın gözleri onun üzerindeydi, elini sıkan ele rağmen adamı izliyordu. Bakışları kısa bir anlık iki küçük çocuğa kaymıştı.
Bir öğlen vakti, yaz mevsiminin en sıcak günlerinden biriydi. Dershanenin son gününde sadece bir saatlik ders sonrası çıkış yapıp genç adamla buluşmuştu. Birkaç gün sonra ikinci defa üniversite sınavına girecekti, konular ve dersler tamamen bitmiş, stres atma zamanı gelmişti.
Genç kızın stresinin en büyük çaresi kara gözlerin, esmer tenin ve büyük sıcak ellerin yakınında olmaktı. Elinden geldiğince bu süreçte yanında olmaya, her boş anını onunla geçirmeye gayret ediyordu.
Evden dershane için son kez çıktığında ailesine, arkadaşlarıyla zaman geçireceği için geç dönebileceğini söylemişti. Rahattı artık, evlerinden çok uzakta, birilerine yakalanma korkusu olmadan farklı bir semtte özgürce elinden tutarak yürüyordu.
Aralarında geçen uzun sohbeti bölen ise iki küçük yabancı çocuğun yakınlarından geçiyor olması olmuştu. Savaş yıllardır kalbinin en derinlerinde yer alan öfkeye, özleme ve çaresizliğe yenik düşüyordu.
Ömrünün en büyük eksikliği, yüzünü en son 5 yaşında iken gördüğü ağabeyini, zihni de tıpkı kalbi gibi anımsamaktan vazgeçmiyordu. Bir eli yumruk diğeri ise genç kızın elinin arasında sıkı sıkıydı.
Yavaşça elini geriye çekti Eva, yüzü hüzün doluydu. Adamın anlatamadığı fakat sık sık kalbinin sızlamasına neden olan şeyi bilmek istiyordu. Üstüne kesinlikle gitmiyor, zorlamıyordu. O kendini hazır hissettiği ilk anda dile getirip anlatacaktı.
Tek adımla önüne dikildi, elinin birini yüzüne bıraktı. Yanağına dokunup adamın bakışlarını çocukların gittiği yönden ayırıp kendi gözlerine sabitledi. Ellerini sakallarının üzerinde yavaşça gezdiriyordu.
Dilinden tek kelime çıkmasa da kalbi delice haykırıyordu. Güçlü olmasını, her şeyin bir gün düzeleceğine, kalbini dışa açtığı anda rahatlayacağına ikna etmeye çalışıyordu.
Elini, yanağındaki elin üzerine bıraktı Savaş. Kızın varlığı ona en büyük güçtü, sıkıca tutup elin kemikli sırtına ufak bir öpücük kondurdu. Sıkıca tutup yönünü çevirdi, attığı birkaç adım sonrası durdu.
Kalbi delice çarpıyordu, hızla bakışını mesire alanına çevirdi. Alanın çevresi büyük çam ağaçlarıyla kaplıydı, ortasında ise kişilerin eğlenmek, kafasını dinlemek ve spor yapmak için gerekli olan her türlü araç gereç bulunuyordu.
Yönünü parka çevirdi, hızlı adımlarla içeri girdi. Çam ağaçlarından birinin dibine, yere oturup gölgesine sığındı. Sırtını ağacın gövdesine dayayıp ayaklarını kendine doğru çekti. Genç kız da usulca yanına oturdu, ikisinin de bakışı aynı boşluğa bakıyordu.
İki elini kafasının iki yanına bıraktı genç adam, sıkı sıkı bastırıp başını eğdi. "Abini özlüyorsun, değil mi?" dedi Eva fısıltıyla. Savaş bakışını yerden hiç ayıramadı. Zihninde onu son görüşü vardı.
"Bana gol atmayı öğretmeye çalışıyordu.. ama o maç hiç tamamlanmadı"
Eva sessizdi, yüzünde merak vardı. Hiç bölmeden dinlemeye çalışıyordu.
"Evimizin bahçesindeydik.. Gol atmak için hazırlandığım sırada babam geldi. Sonrası bir hayal gibiydi.. Abime bir şeyler söyledi, itiraz etmesine rağmen elinden tutup evden çıkardı."
Ellerini birbirine geçirdi genç adam, delice sıkıyor, kendini zorluyordu.
"Nereye?" diye sordu Eva, fısıltı dolu kelimeleriyle. "Nereye götürdü abini?"
Savaş'ın gözleri genç kıza döndü, bakışlarını bakışlarına dikti. "Yuvaya" "Ne?"
Şaşkınlıkla büyümüştü Eva'nın gözleri. Duyduğu kesinlikle doğru olamazdı.
"Babam ve annem.. Aldıkları ortak kararla abimi yuvaya verdi, ben bilmiyordum. Öğrenebilmem yılları aldı."
Genç kız gözlerinin dolduğunu hissetti. Kabullenemedi, kafasını iki yana salladı.
"Na-sıl? Nasıl olur bu? Yani ben anlamıyorum, aklım almıyor. Neden bile isteye yuvaya verirler?"
Savaş kafasını iki yana salladı, öfke doluydu. Yıllar boyunca söylenen hiçbir şey onu ikna etmemişti.
"Çünkü babama benziyordu" "Ne?"
Genç adam kafasını eğdi, babasının düzgün bir hayatı olmamıştı. Gençlik dönemlerinde her türlü vukuatın nedeni olduğu için ailesine büyük zorluk çektirmiş, onların ölüm nedeni olmuştu.
Sinan Bey ailesi tarafından başı boş yetiştirilen bir evlattı, büyüdükçe, olgunlaştıkça her türlü kötü çevreye, arkadaşa ve ortama sahip olmuştu.
Sık sık evden kaçan, ailesini her daim zora koyan bir gençti. Anne ve babası, evden kaçtığı günlerden birinde engel olmak adına arkasından giderken bir trafik kazası geçirip hayatını kaybetmişlerdi.
Genç adamın ömrü ailesinin kaybıyla tamamen yön değiştirmeye başlamıştı. Artık evi ve ailesi olmayan, evsiz yurtsuz ve kimsesiz biriydi. Çareyi sokakta tanıştığı birkaç adamla arkadaşlık etmekle bulmuş ve bir tefecinin ellerinde bulmuştu kendini.
Birkaç yıl sonra insanların korktuğu, gördükleri anda titredikleri bir adama dönüşmüştü. Artık belinde silahla gezen bir adamdı, hayattan tek amacı olmayan, sadece verilen görevleri yerine getiren biriydi.
Kimi zaman masumların dükkanını basıyor, kimi zaman silahıyla korku salıyor olsa da daha önce tek bir kişiye bile zarar vermemişti. Göstermelik taşıdığı bir araç olmuştu her daim bu silah.
Geçtiği her yerde, her sokakta, her evde ve bu şehirde tanınmaya başlamıştı. İsmi her daim korkuyla anılmıştı, ta ki karşısına ansızın genç bir kız çıkana kadar.
Silahla baskın yaptığı dükkanlardan birinde bir kız görmüştü, aynı yaşlardaydı. Uzun siyah saçları, ince beli olan naif bir kızdı. Ürkek, masum bakışları olan biriydi. Genç adamın belinde gördüğü silah tüm vücudunun titremeye başladığını hissetmişse de cesaret gösterip karşı çıkmış, dükkanının sahibine destek olmaya çalışmıştı.
Sinan Bey o anlarda tüm cesaretini kaybetmiş, tek kelime etmeden işini yarım bırakıp oradan çıkmıştı. Genç kızın zeytin gözlerini, o anda zihninin ve kalbinin en güzel yerine kayıt etmişti.
Önce o sokaktaki görevleri heyecanla beklerken sonra görev dışında da oraya gitmeye, yüzünü görmek isteyen kalbine yenik düşmeye başlamıştı.
Zaman o kızın gölgesi olmakla geçerken, içinde bulunduğu bataklıktan çıkma isteği var olmuştu benliğinde. Patronuna bunu cesaretle dile getirip artık bir yuva kurmak istediğini ifade etmişti.
İtirazlara, karşı çıkışlara rağmen silahını bırakıp ona yaşamak için bir amaç veren kızı takip etmeye başlamıştı. Esra Hanım ailesini küçük yaşta kaybeden, amcası ve yengesiyle yaşayan bir genç kızdı. Okulunu onların zoruyla bırakmak zorunda kalmıştı, zulümlerinden kurtuluş arayışındaydı.
Her şeye rağmen neşesini yitirmeyen, herkes tarafından sevilen bir genç kızdı. Yüzünde tebessüm, kalbinde merhamet hiç eksik olmazdı. Gittiği yerde çok kısa sürede arkadaşlık kurabilen bir yapıya sahipti.
Başlarda tepki gösterdiği adamın ilgisi, değiştiğini gösteren tavırları yavaş yavaş onu ona itmeye başlamıştı. Zamanla, uzun yıllar sonra gülümsediği ilk yüz, genç adamın yüzü olmuştu. Sinan Bey onu mutlu etmek adına elinden geleni yapıyordu.
Bir gün genç adam normal bir işe girdiği gibi ilk maaşıyla bir yüzük alıp genç kızın önüne dikilmişti, elinden tutup bir bahçeye getirdiği gibi önünde diz çökerek evlenme teklif etmişti.
Esra Hanım dolu gözleriyle onaylamış, tereddütsüz bu teklifi kabul etmişti. Bir süre sonra düğünsüz, sade bir nikahla dünya evine girmişlerdi. Mutlu oldukları o günlerde, evde bir de müjde yer almıştı. İki kişilik aileleri üçe yükseliyordu, genç kadın büyük oğluna hamileydi.
Aylar sonra dünyaya gelen Tolga, evin yeni neşesi olmuş, onları gerçek bir aile yapmıştı. Babasının dizinin dibinden bir an bile ayrılmayan bir çocuktu, tam bir babacıydı. Onun her hareketini örnek alıyor, zaman geçtikçe babasının oğlu deyimini tamamen karşılamaya başlıyordu.
Daha 3 yaşında iken oyuncaklarını tekmeleyip balkondan aşağı atıyordu. Bu durum ailesini endişelendirmeye başlamıştı, önüne geçemiyorlardı. Sinan Bey'i yeniden işine gelmesi için zorlayan tefeciler, her yönüyle olumsuz etkilemeye başlamıştı küçük çocuğu.
Yaşadıkları sokakta, sık sık beli silahlı adamların o eve girmesi tüm mahaleliye korku salmaya başlamıştı. Dedikodular almış başını gidiyordu. Sinan Bey red ettikçe tefecinin adamları daha sık gelmeye başlamıştı. Üzerlerinde her daim kravatsız siyah takım elbise bulunuyordu.
Minik Tolga, anne ve babasının çabasına rağmen o anlara hep şahitti, babasının ve adamların öfkeyle birbirine girişini, bağırıp çağırışını bir köşeye çekilip korkuyla izlerdi.
Komşular zaman geçtikçe aileyi dışlamaya başlamıştı, artık hiç kimse ne Esra Hanım'a ne de Sinan Bey'e bir selam veriyordu. Onları gördükleri anda ya yollarını çeviriyorlar yada koşarak kaçıyorlardı.
Sinan Bey'in kesin bir dille yeniden onlarla çalışma teklifini son kez reddetmesiyle, adamlardan biri patronun emriyle hıncını almak adına bir iftirayla polise şikayette bulunmuş ve Sinan Bey ikinci oğlunun haberini hapishanede öğrenmişti.
Esra Hanım'ın hayatının tamamen değiştiği bir dönemdi, iki çocuklu bir şekilde tek başına hayatla mücadele ediyordu. Üstelik komşuların hiçbiri onları istemiyor, sokaktan taşınmaları için baskı uyguluyordu.
Tolga, küçük kardeşine kıyasla daha çok arkadaş arama yaşındaydı. Bazen sokağa çıkıyor, oyun oynayan çocuklara teklif ediyor olsa da tüm çocuklar reddediyordu. Cesaretli olanlar ise "Senin baban kötü biri, bizimle oynayamazsın!" diye tepki gösteriyordu.
Minik Tolga, bunlarla boğuştuğunda sadece 8 yaşındaydı. Babası hakkında söylenenleri şiddetle reddediyor, küçük yaşında evlerine sık sık gelen adamların ve babasının o anlardaki tavırlarını zihninde canlandırıp çocuklara vurmaya başlıyordu.
"Babam kötü biri değil!!" diye haykırdığı sırada annesi, küçük oğlunu evde bırakıp hızla dışarıya koşuyor, oğluna zar zor engel oluyordu. Esra Hanım ne kadar önüne geçmeye çalışsa da Tolga zaman geçtikçe babasına ve çevresindeki adamlara benziyordu. Birilerine vurmak artık tek oyunu oluyordu, babasız olduğu dönemlerde küçük yaşına rağmen ailesini koruma yolu olarak şiddeti seçmişti.
Sinan Bey, Savaş 4 yaşında iken cezasını tamamlayıp özgürlüğüne kavuştu, eve geri döndüğünde hiçbir şey bıraktığı gibi değildi. Karısı, dedikodulardan, korku dolu gözlerden kaçma yolu olarak kendi kabuğuna çekilmeyi seçmişti. Artık kapalı bir kutuydu, dışarıya tek adım atmıyor, insanlardan kaçıyor ve gülmüyordu, sadece iki çocuğunu olanların dışında, evin duvarları arasında yetiştirmeye gayret ediyordu.
Ailenin bu durumu Sinan Bey'i yıkmıştı, gençlik döneminde yaptığı ve bir türlü içinden çıkamadığı hataların bedelini şimdi en kötü şekilde ödüyordu. Büyük oğlu geçen her gün de daha çok agresifleşmişse de, küçük oğlu ağabeyinin aksine oldukça uysal ve sessizdi. Karısı, güldüğünde ona dünyaları veren kadın artık gülmüyordu, yüzünde sadece endişe vardı.
O günlerde buldukları çözümlerden biri ev değiştirmek olmuştu, bahçesi olan müstakil bir ev zar zor bulunmuştu, çoğu yerde ev sahipleri onlara vermemek için hep direnmişti. Buradaki komşulardan oldukça uzak, yabancı insanların arasında, kimsenin onları tanımadığı bir yerde bulabilmişlerdi sonunda.
Sinan Bey hayatını yeniden düzene koymaya, ailesine mutluluğu yeniden vermeye çabaladığı sırada tek bir sorun varlığını korumaya devam ediyordu. Ne değişen ev, ne babasının çalışmaya başlaması, ne de götürülen doktorlar Tolga'nın agresifliğinin ve çocuklara olan nefretinin önüne geçemiyordu. Arkadaş ortamına alışması ve onları kabullenmesi mümkün olmuyordu.
Okulda ve sokakta sık sık şikayetler geliyordu, küçük çocuk her şeyi vurma, kırmayla halletmeye çalışıyordu. Çocukları korkutmaya çalıştığı sırada "Benim babam hapisten yeni çıktı" demesiyle de bu sokakta da aynı tepkiyi görmeye başlamışlardı.
Zamanla yeni sokağın çocukları da onları oyun dışı bırakmaya başlamıştı, Savaş ağabeyinin tepkilerinin aksine bir köşede oturup oyun oynayan çocukları izliyordu. Sessiz ve uysal bir çocuktu, oyuna katılmayı delice istese de olay çıkarmamak adına sessizce izlemeyi tercih ediyordu.
Tolga ise tam aksineydi, onu reddeden her çocuğa tepkiyle karşılık veriyor, işin sonu hep onun yumruklarıyla son buluyordu.
Sinan Bey düzenli bir işte çalışmaya başlamış, hayatını yeniden düzene koymaya başlamışsa da büyük oğlu ile başa çıkamıyordu. Sadece 10 yaşına gelmiş olsa bile bu durum aileyi zorluyor, çare arayışına itiyordu.
Çocuğun aklında, küçük yaşta şahit oldukları yer etmişti. Babasının, beli silahlı arkadaşları içeri girip bir şeyler söylüyor, babası reddettiği anda da yüzüne yumruğu geçiriyorlardı. Bunu öğrenmişti Tolga, tıpkı onlar gibi her şeyde yumruğunu konuşturuyordu.
Babasının defalarca uyarıları da çocuğu düzeltmeye yetmiyordu, her anda, onu reddeden her çocuğa sertçe girişiyordu. Bir çare olarak, evden çıkması kısıtlanmıştı, bundan sonra bahçeden çıkmayacaktı fakat okulda da aynı şekilde devam edince işler çığırından çıkmıştı, okul yönetimi velilerin de baskısıyla uzaklaştırma kararı almıştı.
Kararın eve geldiği gün, aileyi büyük bir çare arayışına itmişti, bu çocuk bu şekilde büyümeye devam ettikçe baş edilemez olacaktı. Okul okumayacak, o adamlardan biri gibi olacaktı. Onu bir şekilde, çocukların bulunduğu bir yere göndermelilerdi.
Sinan Bey'in günlerce düşündüğü teklif Esra Hanım tarafından başlarda şiddetle reddedilmiş fakat polislerin bir ailenin şikayetiyle soruşturma başlatmasıyla geçici tek bir çare bulunmuştu.
Bulundukları şehirde bir yuva vardı, bir akrabaları orada üst görevliydi. Onun da onayıyla yatılı okul mahiyetinde, kaydı bile yapılmadan bir misafir gibi çok kısa bir süreliğine yuvada kalacaktı.
Sık sık ziyaretine gidilecek, tatillerde ve özel günlerde eve getirilecek, akrabanın önderliğinde telefon görüşmeleri her daim yapılacaktı. Ufak da olsa bir düzelme görüldüğü anda da oradan geri alınacaktı.
Bir gün, Tolga bahçede kardeşiyle top oynadığı anlarda babası her şeyi ayarlayarak karşısına dikilmişti. Kısa süreliğine onlardan ayrılmak zorunda olduğunu, bir yuvada misafir olacağını anlatmaya çalışmıştı. Tolga şiddetle reddetse de babası, annesinin gözyaşlarıyla oraya götürülmüştü.
Çocuğun öfkesi yuvaya bırakıldığı günden sonra sadece ailesine yönelmişti, onu buraya bıraktıkları için hiçbirini affetmemişti. Asla görüşlerde karşılarına çıkmamış, telefonlara cevap vermemiş, tatillerde evlerine gitmemiş ve yüzünü zamanla onlara unutturmayı başarmıştı.
İşler ailenin isteği dışında değişmişti, bir ay sonra dayanamayıp onu geri almak istediklerinde de istemediğini söyleyip yurttan kaçması, yurt yönetiminin devreye girip olumsuz bir cevap vermesine neden olmuştu.
Tolga onu oraya istemeye istemeye bıraktıkları o gün, ailesinden vazgeçmişti. Kimsesiz çocukların arasında kimsesiz olmayı seçmişti. Artık daha uysaldı, kavga yoktu. Bir köşede oturup sessizce çocukları izlemekle geçirmişti günlerini.
Savaş küçük yaşta, kapıda elinle topla beklediği günlerde başladığı ağabeyinin ayrılma nedenini sorgulayışına, kavrama yaşına geldiğinde anlam vermeye başlamıştı. İki kardeşi ayıran, aileyi korkutan öfkeydi. Bu her daim ona mantıksız gelmişti, bunu yapabildiklerine inanamıyordu.
Yıllar sonra bir gün yuvanın önüne gitmiş, saatlerce kapısında oturmuştu. Bahçedeki çocukları izlemiş, ağabeyini ayırt etmeye çalışmıştı fakat o kadar çocuğun arasından bulmak mümkün olmamıştı. En son 5 yaşında gördüğü ağabeyinin yüzünü tamamen unutmuştu. Eve öfkeyle dönmüş, anne ve babasına kin gütmüştü.
Onu ağabeyinden ayırdıkları için ikisini de affetmedi ve tam da korktukları kişiye dönüşmek için elinden geleni yapmaya başladı, agresif, kavgacı, herkesin korktuğu biri..
Öncelikle lise çağında okulu bıraktı, ailesinin ısrarla göndermesine rağmen hep kaçtı. Ufak sorunlarda daha büyüklerini yarattı, eve hiç girmedi, hep kapı önünde oturdu, gelen geçene sataşmaya başladı.
Ağabeyinin varlığı ile sessiz, uysal ve kendi kabuğunda olan çocuk, onun gidişinden sonra zaman geçtikçe tamamen farklı birine dönüştü, artık yaşıtlarının endişe duyduğu, küçüklerin korktuğu, aileye şikayetlerin geldiği ve sık sık ev değiştirme nedenlerinden biri oldu.
Bir defasında babası öfkeyle onu uyararak bu şekilde davranmamasını söylediğinde, genç adam korkusuzca önüne dikilmişti. Öfkeli gözlerini gözlerine çevirip, "Bana da mı ailem olmasına rağmen kimsesizliği yaşatacaksınız?" diye tepki göstermişti.
Sinan Bey sessizce onu dinlemişti, en büyük pişmanlığı buydu. Oğlunu yuvaya verirken temelli ayrı kalacaklarını hiç düşünmemişti. Şimdi nasıl olduğunu, ne yaptığını bile bilmiyorlardı.
Savaş öfke doluydu, ailesini asla affetmeyecekti. "Siz benden abimi aldınız! Sakın, sakın benden istediğiniz gibi biri olmamı beklemeyin!! Çünkü ben elimden geldiğince, size korkularınızı yaşatacağım!"
Baba oğulun haykırışı taşındıkları her evde, komşular tarafından duyulduğu ve genç adama dair şikayetler arttığı için sık sık çevre ve ev değişmek zoruna kalıyorlardı.
Son ev ise Eva'nın yaşadığı sokaktı, genç adamın yıllardır süregelen öfkesinin biraz da olsa dinme nedeni, sokağa girdiği ilk anda gördüğü bir kızdı. Kulağında kulaklık vardı, saçları düz ve uzundu. Bir otobüs durağındağında bekliyordu, masmavi gözleri gördüğü her anda rengini haykırıyordu.
Ailenin yıllarca yapamadığını, genç bir kız bilmeden yapmış, Savaş'ı değiştirmeye başlamıştı. Artık o, ağabeyinin yanında olduğu gibi uysaldı. Ailesine de o kadar öfkeli değildi ama kalbinde hala ağabeyinin özlemini taşıyordu.
Eva dolu gözleriyle dinlemişti her şeyi, şimdi anlam veriyordu, en baştan da inanmadığı şeyde haklıydı. Genç adam kötü biri değildi sadece küçük yaşta ayrıldığı ağabeyine özlemi ve ailesine öfkesi onu bu hale getirmişti.
Yönünü ona çevirdi, ellerini sıkıca tuttu. "Bir daha onu görmeye gitmedin mi?" Genç adam kafasını iki yana salladı, buna cesareti yoktu.
İki defa onu görme hayaliyle dolmuştu, birincisinde yuvaya verildiğinin ilk haftasıydı. Ailecek onu ziyaret etmek için yol almışlardı, yüzlerce çocuğun bulunduğu bir yerde gözleri sadece ağabeyini aramıştı fakat Tolga karşılarına çıkmayı reddetmişti.
Küçük çocuk o gün ilk defa ağabeyine öfkelenmiş, buradaki çocukları ona tercih ettiğini düşünmüştü. Sadece birkaç gün süren öfkesinin yerini günler sonra özlem almıştı.
İkinci gidişinde de tek başınaydı, yıllar geçmişti, yuvanın kapısına dikilip bahçedeki tüm çocukları gözletlemiş, ağabeyini tanımayı denemişti.
Üçüncü gidişi olmamıştı, yıllar geçmiş koca adam olmuştu, ağabeyinin yüzü zihninden tamamen silinmişti. Artık sadece elinde kalan birkaç resimdeki çocukluk yüzüne bakıyordu.
.... "Üçüncüyü de denemelisin Savaş" Dedi Eva, genç adamın gözleri ona döndü, kafasını yavaşça eğdi. Bir defa daha eli boş dönecek gücü yoktu.
"Buna cesaretim yok"
Genç kız bedenini ona çevirdi, kollarını sıkıca sardı, omzuna dayanan kafasını yavaşça okşadı. Yıllardır süregelen bu eksikliği tamamlamak için elinden geleni yapacak, sevdiği adamı en büyük yarasından kurtaracaktı.
.... Kafasını iki yana salladı Savaş, genç kız onun hayatındaki birçok eksikliği gidermişti. O ise arkasına bakmadan terk ederken onun hayatına birçok eksik bırakmıştı.
"Yapamıyorum.." Dedi, yanağı yaş doldu, kafasını dizlerinin arasına gömüp eğmişti.
"Onsuz yapamıyorum.."
Serkan tepksizdi, gözlerini kapatıp derin bir soluk aldı. "Bunca zamanı onsuz nasıl geçirdin?"
Bilmiyordu, bunca zaman onu görmediği, sesini duymadığı, resimlerini görmediği günleri nasıl geçirebilmişti?
Unutmak için çabaladığı günler de hep daha çok sevmiş, hep kalbinde daha çok büyütmüştü. Bir gün bile adını anmayan diline inat kalbi hep tekrarlamış, hep unutmasına engel olmuştu.
.... Eve büyük bir sessizlik çökmüştü, Eva yatağının ucunda oturmuştu. Odasının aralık kapısından gözleri ortak alandaki valizlerdeydi. Bakışını bir an bile oradan uzak tutamıyordu, arkadaşının gidişi onu üzüyordu.
Bunca zaman ona aile, kardeş olan tek kişiydi Ayla. Her anında olan, tüm geçmişini bilen biriydi. Yıllar birlikte geçmişti, genç kız arkadaşını yalnız bırakmamak adına çoğu zaman tatillerde de memleketine gitmemiş, bazen de onu kendiyle birlikte ailesinin evine götürmüştü.
3 gün sonraki gidişi genç kızın hayatında büyük bir boşluğa sebep olacaktı, o yine kimsesizlik ve yalnızlıkla savaşacaktı.
Avucunda telefonunu sıkmıştı, ekranda 'Özlem' yazıyordu, planında bu akşam onunla görüşmek vardı. Kafasını yavaşça iki yana salladı, şu an içinden hiçbir şey yapmak gelmiyordu.
Telefonu yatağın kenarına bırakıp sırtını yatakla buluşturdu. Gözleri tavanın üzerindeydi, dalgın ve sessizdi. Bir nefes hissetti o anda, yan döndü, gözleri arkadaşına kaydı.
Ayla yatağına diğer köşesine yatmıştı, o da yan pozisyondaydı. Birbirlerinin gözlerine bakıyorlardı. "3 günüm kaldı ama sen zamanını odada mı geçiriyorsun?" diye sordu gülümseyerek.
Eva derin nefes verdi, "Geri döneceksin" dedi Eva, kendini avutmaya çalışıyordu. Ayla kafasını olumlu anlamda salladı, bir yıl sonra ülkesine geri dönecekti.
"Evet ama bir yıl ayrı kalacağız" "Görüntülü konuşacağız"
Ayla tebessümle onayladı, her ayrıntıyı konuşmuşlardı. Gün içerisinde boş kaldıkları her anda görüntülü sohbet edeceklerdi.
"Beni özlemeyecek misin?" diye sordu Ayla, arkadaşı her daim yaptığı gibi hislerini, hüznünü gizlemeye çalışıyordu.
Eva doğrulup ayağa kalktı, elini arkadaşına uzattı, "Tabii ki özlemeyeceğim" dedi, Ayla güldü. Ona kesinlikle inanmıyordu, eline karşılık verip kalktı. Birlikte ortak alana geçtiler, Eva valizlere bakamadan arkadaşına döndü.
"Yemek yapmalıyız" "Yapalım, bu defa ben yapacağım. "Anlaştık."
..... 3 Gün Sonra..
Eva adımını durdurdu, kalbi delice çarpıyordu. Bunca yılda ilk defa cesaretini toplayıp buraya gelebilmişti. Çocukluğunun, en güzel anılarının geçtiği ve ailesini son gördüğü sokaktı.
Sokak başında durdu, gözleri genç adamla etüt çıkışlarında oturdukları kaldırıma kaydı. Tam karşısındaki evin önüydü. Gözlerini yavaşça kapadı, hatırlamamaya çalıştı.
Kafasını sokağa çevirdi, tek bir apartmana döndü gözleri. Bir başına geçirdiği zorlu günlerde burayı hep hatırlamış fakat gelmeye cesareti hiç olmamıştı.
Böyle değildi hayalleri, ailesinin düzelmez dediği adama inanarak giderken, evlenip bir düzen kurduğunda karşılarına dikilip af dileyerek geri dönmeyi düşünmüştü.
Onlara, inandığı gerçeği gösterecek, adamın düşündükleri gibi kötü biri olmadığını kanıtlayarak, onu tercih ettiği için pişman olmadığını gururla söyleyecekti.
Anne ve babası belki başlarda biraz kızacak, tepki gösterecek fakat sonra yumuşayıp kabul edecekti. Çünkü affedilene kadar kapılarına gideceklerdi.
Pes etmek asla olmayacaktı, belki bir zaman sonra bir bebek dünyaya getireceklerdi. Kucaklarında minik bebekle kapıya geldiklerinde ne kardeşleri ne de ailesi bu küskünlüğü uzatmayacaktı. Minik bir can, tüm sorunları ortadan kaldıracaktı.
Genç kızın tüm hayalleri ve güveni, terk ediliş ile son bulmuş, ailesini de temelli kaybetmişti, yıllar geçse bile karşılarına çıkacak cesareti yoktu. Çünkü onlar haklı çıkmışlardı, Savaş düzelmemişti ve bir süre sonra da onu yüzüstü bırakmıştı.
Gözlerinden yanağına bir damla yaşın süzüldüğünü hissetti genç kız, dün gece bunca zamandan sonra bir rüya görmüştü. İlk defa böylesins gerçek bir rüyada yer almıştı.
Bu sokağın orta yerindeydi. Ailesinin evinin tam önünde duruyordu, tek başınaydı. Saçları uzundu, beline yetişiyordu. Üzerinde, şirkete gittiği ilk günde bulunan giysileri vardı.
Siyah dar bir kumaş pantolon, bilek hizasında. V yakalı beyaz bir bluz ve siyah ince topuklu bir çift ayakkabı. Şaşkın bir ifade vardı yüzünde, buraya nasıl geldiğini düşünüyordu.
Kalbi delice çarptı, ailesinden herhangi birine görünme endişesiyle adımlarını attı, bir an önce bu sokaktan uzaklaşmak istiyordu.
Birkaç adım attı, bir ses ulaştı kulağına geriden. "Anneciğim!" Minik ve tiz bir sesti. Genç kızın hissettiği endişeyi yok etme, ömrüne ve kalbine ışık verme etkisine sahipti.
Yavaşça kafasını geriye çevirdi, gözleri ailesinin apartmanına kaydı. Tam giriş kapısında minik bir kız çocuğu duruyordu. Apartmandan çıkmıştı, dışarıya bir adım attı. Eva sessizce onu izledi, kendi küçüklüğü andırıyordu.
Masmavi gözleri, uzun düz saçları vardı. 3 veya 4 yaşlarındaydı. Kısa, pembe kadife bir etek, beyaz bir külotlu çorap ve üzerinde pembe resimlerin olduğu boğazlı beyaz bir kazak giymişti. Ayaklarında pembe bir çift bot vardı.
Minik adımlarıyla sokağın orta yerine geçti, genç kızla aralarında 6- 7 metrelik mesafe vardı, karşılıklı durmuşlardı.
Kış mevsimiydi, bulutlu bir hava vardı gökyüzünde, yağmur çiseliyordu. Sokak bomboştu, sadece ikisi vardı.
Minik kızın yüzü tepkisizdi, sadece Eva'ya bakıyordu. Gözleri onun üzerindeydi, ufak bir mimik bekliyordu. "Anneciğim" dedi, bir defa daha.
Eva bakışını geriye çevirdi, etrafa göz gezdirdi, ikisi dışında hiç kimse yoktu. Şaşırdı, bu çocuğun annesi o muydu? Kafasını yavaşça iki yana salladı, mümkün değildi.
Geri bir adım attı, küçük kız koşmaya başladı. Ona doğru yaklaşıyordu, Eva adımını durdurdu, küçük kız yaklaştığı gibi kollarını genç kızın bacaklarına sardı.
Tam o anda bir sihir gibi mevsim değişti, kış mevsiminin yerini yaz mevsimi aldı. Yağmur gitti yerine yakıcı bir güneş geldi. Genç kızın Kalbindeki endişe yerini şevkate ve mutluluğa bıraktı.
Gözleri, bacaklarını saran minik kollara kaydı. Tepksizce izliyordu, küçük kız kafasını kaldırıp gözlerine baktı. Gülümsedi, Eva'nın gözleri parıldadı. Kalbindeki tüm kırgınlıklar bir sihir gibi yok oldu.
.... Gördüğü rüya tüm benliğini ele geçirmiş, ona buraya gelebilme gücü yeniden vermişti. Kalbi hızla çarpıyor, ayakları bedenini taşımakta zorlanıyordu.
Yavaşça geriye çekildi, sırtını bulunduğu duvara yasladı. Derin derin nefes alıyordu, gözleri dolu doluydu. Korku her yanını sarmıştı, delice hasret duyduğu ailesinden herhangi birini görme endişesi vardı.
Bunca zamanda bunu hep düşünmüştü, delice kaçmasına rağmen bir karşılaşmada ne diyecekti, ilk kelimesi, ilk tepkisi ne olacaktı ama emin olduğu tek şey vardı, her birini öylesine çok özlemişti ki gördüğü ilk anda sıkı sıkı sarılacaktı.
Peki ya ailesi? Onu gördüğünde ne diyeceklerdi. Az çok tahmini vardı.
Eda 20 yaşında bir genç kız olmuştu. Okul okuyor muydu yoksa çoktan ilişiğini kesmiş miydi? Ablasının bir adam uğruna onları bırakışını affetmeyecekti. Kız kardeşi, sessiz ve içe kapanık olduğu gibi hırslıydı da. Canını acıtan şeyi unutması zordu.
Eren, küçük haylaz kardeşi. Ablasının yokluğunu en derinden hisseden olmalıydı. Yokluğunda neler yapmıştı, 18.yaşının getirdiği olgunluğa erişmiş miydi, yoksa hala evin ne küçüğü olmasının haylazlığını mı yaşıyordu? Okula devam ediyor muydu yoksa ablasının yokluğu ile tamamen mi bırakmıştı?
Annesi, Hülya Hanım. Hala yorgunluğuna rağmen eşinin olmadığı günlerde çocuklarının film gecelerine eşlik ediyor muydu? Bir arkadaş edasında onlarla sohbet ediyor muydu? Yoksa büyük kızının, evdeki en yakın arkadaşının gidişiyle kendini geriye çekmeye mi başlamıştı?
Babası, Adnan Bey. İşten yorgun argın döndüğü günlerde kızının yokluğunu hissediyor muydu? Öbür çocukları da omuzlarına masaj yapıp rahatlatmaya çalışıyor muydu? Yoksa kızının gidişiyle bu alışkanlığını bırakmış mıydı? Hala.. Gözlerinde son gün de ki hayal kırıklığı var mıydı?
Alt dudağını yavaşça ısırdı Eva, sebep olduklarını düşündükçe hissettiği suçluluk hiç bitmeyecekti. Bir adam uğruna ailesini nasıl terk edebilmişti?
"Özür dilerim"
Dudağından kelimeler fısıltıyla çıkmıştı, yanakları yaşla doldu. Özlemleri artık taşıyamayacağı kadar ağırdı, geçen her günde biraz daha artıyordu.
Titreyen ellerini kaldırıp avuçlarıyla yanaklarını sildi, kafasını yavaşça iki yana salladı. Güçlü olmak, gücünü her zaman olduğu gibi yine korumak zorundaydı.
Kafasını yeniden sokağa uzattı, eve bir defa daha baktı. Birgün yeniden girebilir miydi, emin değildi ama bunu delice istiyordu. En çok evin içerisindeki sıcaklığa ve sevgiye aç'tı.
Derin nefes aldı. Büyüdüğü, delice hasret olduğu ailesinin evine ikinci kez sırtını döndü. Attığı her adımda, gözünden bir damla yaş aktı yanağına. Geriye dönüp kapıya dayanmak, yüzlerce defa af dilemek isteyen kalbine rağmen kendine zor engel oldu. Yapamadı, yapacak yüzü yoktu.
Tek bir adım attı, kafasını yerden kaldırdı gözleri tek bir kişiye yoğunlaştı. Karşısında Savaş vardı, arkadaşının telkinlerine rağmen yeniden soluğu burada almıştı, genç kızın ailesinden başka birini görmeyi ümit ederken, onu da burada göreceğini hiç düşünmemişti.
"Eva" dedi genç adam, genç kız gözlerine bakmakla yetindi. Derin nefes verip Savaş'ın elini tuttu, kalbinin üzerine bıraktı. Kalbi duracak derecede hızla atıyordu. Genç adamın tüm bedeni heyecanla titredi.
"Hissediyorsun değil mi?"
Genç adam kafasını onaylayarak sallamakla yetindi, kızın kalbi endişe verici şekilde hızla çarpıyordu. "O gece.. Sen eşyalarını toplarken de böyle atıyordu."
Savaş'ın gözleri büyüdü, "Eşyalarımı toplarken mi?" Genç kız kafasını onaylar anlamında salladı, "Ben.. O gece uyanıktım. Beni terk etmeye hazırlandığın her anda seni izledim, sessizce bekledim. Vazgeçmeni, yatağa gelip bana yeniden sarılmanı çok istedim."
Genç adamın yanağına bir damla yaş süzüldü, bunu bilmiyordu. Gizli ve sessizce eşyalarını toplandığında sık sık yatağa bakıp onu kontrol etmiş, gözlerinin her defasında kapalı olduğunu görmüştü.
"Neden.. Neden durdurmadın?"
Eva'nın yüzünde hüzün dolu ufak bir tebessüm belirdi, "Gitmeyi aklına koymuştun, o gece durdursaydım diğer gece gidecektin. Ben o korkuyla hayata devam edemezdim."
"Hayır" dedi Savaş kararlılıkla, gözlerinden yaşlar arka arkaya süzülüyordu. "Hayır gitmeyecektim... " Kafasını iki yana salladı. Gidiş kararını oldukça zor vermişti, son ana kadar vazgeçmek için ufak bir kıvılcım beklemişti, sadece cesarete, her şeyin zamanla düzeleceğine inanmaya ihtiyacı vardı.
"Gitmek isteyen tarafıma karşın, gitmemek için ufak bir sebep arayan büyük bir tarafım vardı."
Genç adam yaklaşmak için tek adım attı, Eva kafasını iki yana sallayıp engel oldu. Temasa da yakınında durmasına da izin vermeyecekti. Delice çarpan kalbine bu şekilde iken hükmetmeyi başarabiliyordu.
"Bensiz çok mu mutlu oldun?" "Benim tek mutluluğum sendin Eva"
Elini tutmak istedi, Eva net bir şekilde elini geriye itti. "Senden sonra hiçbir şey yapamadım, geceler bana düşman oldu. Uyuyamadım, yiyemedim ve gülemedim. Ben 3 yıldır Ölüyüm."
Eva alt dudağını ısırdı, yanakları yaşla doldu. "Bizi sen öldürdün" dedi fısıltıyla. Onun gidişiyle genç kız da ölmüştü. Hayatta kalmak için savaşan bir ölü.
"Ben sadece seni seçtim" dedi Savaş, kafasını iki yana sallayarak.
Genç kız anlam vermeye çalışıyordu, sessizdi. "Ben.. Senin için hayat değil ölümdüm. Ya sen ölecektin ya ben? Ben gökyüzümü seçtim, onun yerine ölmeyi tercih ettim."
Eva kafasını yavaşça iki yana sallıyordu, hiçbir şey onu teselli etmeye yetmeyecekti. Bakışını adamın gözlerinden ayırdı, sollayarak tek adım attı, bakışlarına biri takıldı. Yanaklarının yaşla dolmasına neden olan biri.
Hülya Hanım karşı yönden göründü, elinde birkaç poşet vardı, marketten geliyordu. Kafası yerdeydi, kolları yüklerin altında zorlanıyordu ama onu en çok yoran taşıdığı poşetler değil kalbindeki ağır özlemdi.
Genç kız donakalmış izliyordu. "An-nem" dedi hece hece, alt dudağını ısırdı, geçen bu zaman ondan siyah saçlarını ve kilosunu almıştı. Yüzü solgun, endişeliydi. Bir anını bile kızını düşünmeden geçirmemişti. Oldukça zayıflamış, saçlarına aklar düşmüş, yaşlanmıştı. Geçirdiği 3 yıl ömründen 3 asır almıştı.
Tüm vücudu titriyordu genç kızın, ona doğru yaklaşan annesine bu şekilde görünmek istemiyordu. Ayakları yere yapışmış, hareket etmesini engelliyordu. Elleri yumruktu, yüzü sararmıştı. Yanaklarına durmaksızın yaşlar süzülüyordu. Yanına koşup sıkıca sarılmak, kollarına sığınmak ve gecelerce koynunda uyumak istiyordu.
Genç adamın bakışı kızın üzerindeydi, annesinin kafasını kaldırdığını gördüğü anda, elinden tutup hızla geriye çekti. Hülya Hanım kafasını kaldırdı, yönünü kendi sokağına çevirip ilerledi.
Eva bir kapının arkasında duruyordu, yere çökmüş, yüzünü başka yöne çevirmişti. Kalbi acıyla atıyordu ki her an duracakmış hissi veriyordu. Kafasını eğip iki dizinin arasına aldı, avuçlarını iki kulağına bıraktı. Sessiz gözyaşlarının yerini hıçkırıklar aldı.
İlk defa, ilk defa güçlü olmak istemedi. İlk defa hislerini dışarı saldı, annesine bu kadar yakın olup sarılamamak canını bunca zamanda en çok yakan olmuştu.
Sessizce izliyordu Savaş, tepkisizdi. Gözlerinden yavaşça süzülen her yaşı, yanağına yetişmeden siliyordu. Tüm vücudunu sağanak bir yağmur ele geçirmişti, kalbinin en derinleri bir kor alevde yanıyordu.
"Ben.. Nelere sebep olmuşum" dedi fısıltıyla, tüm benliğini suçluluk hissi sardı. Bizatihi verdiği bir karar, başkalarını nasıl da böyle yaralamıştı? Hayata geçirdiği ufak bir düşünce, nasıl da koca sorunlara neden olmuş, bir aileyi darmadağın etmişti?
Ne yapacağını bilemedi, büyük bir sarsıntı yaşıyordu. Yanına yaklaşmak istedi, çekindi. Arkasını dönüp yok olmak istedi, onu geride bırakamadı. Cesaretini toplamaya çalışıp yavaşça eğildi, bir zil sesi yankılandı o sırada.
Genç kızın telefonuydu, toparlanmaya çalıştı Eva. Arayanı tahmin ediyordu, Ayla'nın uçak saati yaklaşıyordu. Vedalaşmak için evde olması gerekiyordu, çantasından çıkarıp ekrana baktı, 'Volkan' yazıyordu.
Parmağı cevaplama tuşuna gitti, derin derin nefes alıp gizlemeye çalıştı, "Volkan" dedi, genç adam tebessüm etti. Arabasındaydı, şirketin önünde bekliyordu. İş çıkışında ona eve kadar eşlik edip Ayla'yı havaalanına bırakmak istemişti.
"Eva ne zaman çıkış yapacaksın, şirketin önündeyim" Sakinleştirici bir soluk verdi, bir eliyle de gözlerini siliyordu. "Ben bugün erken çıkış yaptım"
Arkadaşının son saatlerinde yanında olmak istemiş, gördüğü rüya onu buraya getirmişti. "Neredesin şimdi?"
.... Bir araba durdu genç kızın önünde, Volkan son sürat soluğu söylediği adreste almıştı. Hızla indi, koşar adımlarla yanına yaklaştı.
"Eva" dedi, genç kızın kızarık mavilerini gördü. Gözleri Savaş'a kaydı, umurunda bile olmadan kollarını genç kıza sardı. Elini yavaşça sırtında gezdirdi.
Eva sessizdi, gözyaşlarını durdurmayı başarsa da güven duyduğu birinin desteğine ihtiyaç duyuyordu, adamın ona sarılışına karşı çıkmamış, elinin biriyle karşılık vermişti. Bu adam her anında yanındaydı, her zor anında onu rahatlatmayı başarıyordu.
Yavaşça geriye çekildi Volkan, "Ayla geç kalacak, gidelim mi?" onu bir an önce buradan ve bu adamdan uzaklaştırmayı istiyordu. Genç kız kafasını onaylar anlamında salladı, Savaş'ı görmezden gelerek arabaya yürüdü.
Tek kelime edememişti Savaş, bir enkaza çevirdiği kızın yakınında durmaya bile hakkı yoktu. Sessizce başka bir adamın arabasına binip gözden kayboluşunu izledi.
..... Havaalanındaydı iki genç kız, karşılıklı durmuşlardı. Gelip geçen insanlara rağmen sadece birbirlerini görüyorlardı. Eva arkadaşının yanağındaki yaşlara rağmen gözyaşlarına direnmeye çalışıyordu.
"Eva.. 3 Yıl boyunca içine atığın her şey birikip dev bir yara oldu. Değişeceğine söz ver. Bundan sonra üzgünsen, üzgünüm diyeceksin. Ağlamak istediğinde ağlayacaksın, birinin seni bırakmasını istemiyorsan, gitme diyeceksin. Gözyaşların da artık kalbine değil yanağına akacak"
Eva kafasını olumlu anlamda salladı, alt dudağını sertçe ısırıyor, ağlamak için kendini oldukça zorluyordu. Arkadaşına veda ediyor olmak onu çok üzüyordu.
"Artık yalnız kalma, kalbindeki yaşları birinin silmesine izin ver. Çünkü anca o zaman iyileşebilirsin."
Elini arkadaşının yanağına bıraktı Ayla, yanağını yavaşça okşadı. "Biz kardeşiz Eva, kardeşler ayrı düşseler bile birgün yine bir araya gelirler."
Eva elini yanağına uzatıp arkadaşının elini sıkıca tuttu, öylesine sıkıyordu ki, 'sen de gitme demeye çalışıyordu. Yanağına bir damla yaş süzüldü, zihninde sonrası vardı.
Arkadaşını uçağa bindirip eve döndüğünde ne yapacaktı? Onsuz o evde bir başına nasıl kalacaktı? Acıktığında, üzüldüğünde, korktuğunda ve mutlu olduğunda onu isteyen kalbi, onsuzluğa nasıl alışacaktı?
"Ben.. Sensiz ne yapacağımı bilmiyorum" dedi, kıvrılan dudaklarıyla. Ayla iki gözünden usulca damlayan yaşa rağmen yanına yaklaştı, sıkıca sarıldı.
Gözleri birkaç adım geride duran adama kaydı, Volkan rahatsızlık vermeden sessizce bir köşede iki kızı izliyordu, gözleri dolu doluydu.
"Volkan yanında.." Dedi fısıltıyla arkadaşının kulağına. Gitmeden bir sırrı açığa çıkarmak istiyordu. ".. Ve iyi biri" diye ekledi.
Eva sessizdi, anlam vermeye çalışıyordu. Geriye çekilen arkadaşı, iki elinden sıkıca tuttu. Birbirlerinin gözlerine bakıyorlardı. "Biliyorum"
"Onu üzmemeye, kalbini kırmamaya dikkat et"
Eva şaşkındı, "Ne? Neden böyle bir şey yapayım?"
Ayla derin bir nefes alıp arkadaşına baktı. Dudaklarını kulağına yaklaştırdı.
"Kalp çok güçlüdür Eva, ama bazen ümit beklediğin kişinin tek sözüyle yerlebir olabilir"
Sesi fısıltılıydı, Eva anlam vermeye çalışıyordu. "Volkan'ın kalbini de yerlebir edebilecek güç sadece senin iki dudağının arasında."
Eva tek kelime edemedi, gözleri büyüdü, şaşkınlık her yerini sardı, daha önce aklına hiç gelmeyen bir şey tüm benliğini ele geçirdi, Volkan'ın ona karşı hisleri vardı. .... Oy ve yorumları eksik etmeyelim 💙 |
0% |