@mlkshnn
|
"Fakat bu anda, verdiği sözlerin üçünden de hiç düşünmeden geri adım attı, sözünü tamamen aklından çıkarıp dilinden o geceye inat 'Af..ettim' kelimesi çıktı."
.... Koşar adımlarla sokağı geçip başka sokağa girdi, öylesine hızlıydı ki önünde çıkan genç bir adama sertçe çarptı. Adamın kaşları çatıldı, kolundan sertçe tuttu.
"Önüne bak!" diye uyarıda bulundu, onun yaşlarında fakat daha cılız yapıda biriydi. Savaş kolunu geriye çekmeye çalıştı, genç adam bırakmamak da direndi. Yumruk yaptığı elini yüzüne geçirdi, Savaş sarsılarak yere düştü. Burnundan kanlar damladığını hissetti, elinin tersiyle silip ayağa kalktı.
Adamın önüne dikilip yumruğunu aynı şekilde sertçe yüzüne geçirdi, yere düştüğünden emin olduktan sonra arkasını dönüp hızlı adımlarla uzaklaştı fakat yumruğun bedelinin ağır olacağını hiç düşünemedi.
... Dairesinin önünde durdu genç kız, elini çantasının içinde gezdirdi, defalarca anahtars temas eden parmaklarını hissedemiyordu. Ayakta durmak bile oldukça zordu, yavaşça yere çöktü. Hızlı olmaya gayret ederek çantayı hızla ters çevirip içindeki her şeyi yere döktü.
Gözleri sadece anahtara yoğunlaştı, titreyen elleriyle alıp kapıyı açtı. Yerdeki eşyaları gelişigüzel çantaya yerleştirip eve girdi. Kapıyı geriden örttüğü gibi ufak salonda bulunan ufak koltuğa oturdu.
Önünde yanyana iki ayrı kapı vardı, ikisi de sonuna kadar açıktı. Gözleri arkadaşınkine kaydı, daha şimdiden yokluğunu en derinden hissediyordu. Gözleri dolu doluydu, tam bu anda onu rahatlatacak, kafasını dağıtmasına yardımcı olacak birine ihtiyaç duyuyordu.
Telefonunu çıkardı, 'Ayla' ismini buldu, arayıp aramamak arasında ufak bir kararsızlık yaşayıp vazgeçti. Uzun zaman sonra ailesine kavuşmuştu, rahatsızlık vereceğini düşündü. Yurt dışına gitmeden önce onlarla biraz zaman geçirecekti.
Rüya'nın ismini açtı, anında aramaktan vazgeçti. Sorumlulukları vardı, karnında minik bir can taşıdığı gibi bir de ilgilenmesi gereken küçük bir çocuk ve kocası vardı.
Derin bir nefes verip ayağa kalktı, tıpkı önceden olduğu gibi kimseye umut bağlamadan çaresine bakmalıydı. Bu durum 3 yıldır kaderiydi.
Yalnızlığa mahkum olmak, bir adamı ailesine tercih etmenin cezasıydı.
Banyoya yürüdü, önce rahatlatıcı bir duş almalı, sonra ekmek arası bir şeyler hazırlayıp yemeliydi. Akşamın geri kalanında ne yapacağı hakkında da hiçbir fikri yoktu. Zaman geçirmek adına bir uğraş bulma gayretine girecekti.
.... Günün erken vakitleriydi, Eva işe gitmek için erkenden uyanmıştı. Gece doğru düzgün kırpamadığı gözleri uykusuzlukla savaşıyordu. Bunca zamandan sonra yalnız olduğu bir evin içerisinde uyku bile onu bir başına bırakmıştı.
Önce film izlemek istemiş, sadece birkaç dakika sonra geri kapatmıştı. Kitap okumaya çalışmış, odaklanamayıp bırakmıştı. Bir süre telefonuyla zaman geçirmeye gayret etmiş, rehberde dolanırken de kalbi de zihni de sadece kardeşlerinin ismine takılmıştı. Ayrı kaldığı bunca zamanda yüzlerini göremediği gibi seslerini de hiç duymamıştı. Defalarca aramak, bir defa bile olsa duymak istese de ters bir tepkiden endişe duyup vazgeçmişti.
Ayakta kalma sebebi, ona özlem duyduklarına dair kalbinde beslediği ufak umuttu. Hayal kırıklığı yaşamak, gücünü de gayretini de elinden alacaktı.
Odasında, boy aynasının karşısındaydı. Oldukça erken bir saatti, mesainin başlamasına hala çok vardı. Buna rağmen bir an önce evden çıkmak, bir başına da olsa caddelerde yürümek istiyordu.
Çantasını aldı, çapraz olarak omzuna taktı,küçük ve siyah renkti. Saçlarını elleriyle düzeltip evden çıktı. Merdivenleri tek tek inerken de aklında sadece genç adam yer aldı, çaprazdaki kafede çalışıyor olması bunun tek sebebiydi. Her eve döndüğünde ve çıkış yaptığında gözleri de kalbi de istemsizce o yöne kayıyordu.
Çıkış kapısını açtı, o yöne bakmamak için büyük bir savaş verip önündeki basamakları indi. Oldukça sessizlik hakimdi sokağa, açık olan hiçbir yer yoktu. Kafenin tersi yönüne döndü, kafası yere eğikti. Ağır ağır adım atıyordu ki kalbinin hızla çarpmaya başladığını hissetti.
Bu ritim bozukluğu, gözleri görmese bile kalbinin her yakın temasta sebep olduğu bir şeydi. Bakışlarını yavaşça kaldırdı, gözleri genç adamın gözlerine kaydı.
Savaş sadece üç metre ilerisindeydi, kafeyi erkenden açmak bugün onun göreviydi. Sessiz sokaklarda yürürken onu da aynı şekilde göreceğini hiç düşünmemişti.
Bakışları, delice hasret duyduğu bir çift maviyle buluştu. Tek bir insanın bile olmadığı, her yerin kapalı olduğu bu ıssız ve sessiz yerde iki genç insan karşılıklı durmuştu.
İkisinin de kalbi hızla çarpıyordu, ikisi de birbirine yaklaşmak, ufak bir temas kurmak için çırpınıyordu. İkisinin de lal olan dillerine rağmen kalpleri hararetle konuşuyordu.
Kafasını ilk eğen, bakışlarını ayıran genç adam oldu. Verdiği kararı yerine getirmede kararlıydı, bir daha onun hayatına da önüne de çıkmayacaktı. Ağır ağır attığı adımlarla, bir heykel edasında duran genç kızın tam yanından geçti.
Eva tek kelime edemedi, şaşkınlığını gizlemeye çalışıyordu. Hayatına dahil olduğu bunca yıldan sonra ilk defa bu adam bir yabancı gibi yanından geçip gidiyordu.
Gözleri dolu dolu oldu, halbuki dünden bu yana oldukça yalnızdı. Yanında birinin varlığına en ihtiyaç duyduğu anlardaydı. Bir kelamıyla, bir kelimesiyle ondan yanında kalmasını isteyebilirdi.
Yanağına süzülen tek yaşı elinin tersiyle sildi, arkasını dönüp geriye bakmama cesaretini gösterip tek adım attı, bir ses ulaştı kulağına o anda. Birkaç yabancı adamın sesiydi, kafasını yavaşça geriye çevirdi.
Gözleri merakla oraya yoğunlaştı, genç adamın önünde dört ayrı adam durmuştu. Gözleri öfke doluydu ve birinin elinde bir bıçak vardı.
"Savaş" dedi endişeyle Eva, hızla bedenini çevirdi. Genç adamın sırtını, diğer adamların da yüzünü görebiliyordu. "Savaş!" diye seslendi, adamlardan ikisi hızla genç adamın tepki vermesine izin vermeden iki kolundan tuttu, diğeri de elindeki bıçağı sertçe karnına sapladı.
"Savaş!!!" diye haykırdı Eva, ayakta tutmak da zorlandığı ayaklarıyla hızla o yöne koşmaya başladı. Genç adamın bıçağın etkisiyle yere sarsıldığını gördü, gözyaşları hızla süzülmeye başladı.
"Savaş!" yere damlayan kanlara rağmen önüne eğilmeye yeltendiğinde, bir bıçak darbesi daha adamın bedenine sertçe geçirildi. Genç kızın iki kolu da aynı iki adam tarafından sıkıca tutuldu, ağzı da sertçe kapatıldı.
Eva'nın yardım bekleyen çırpınışları, sabahın sessiz saatinde birkaç kişiye ulaştığı anda sesi elinden alındı, ağzını sıkı sıkı kapatan koca bir elin pençesinde çaresizce genç adamı izliyordu.
İki bıçak darbesine rağmen ayağa kalkmaya çalışıyordu Savaş, hazırlıksız yakalandığı bu darbelerin üzerine bir de yüzüne üst üste yumruklar indi. Bedeni tamamen yere düştü, gözleri kapanmak için direnirken sadece genç kızı görmeye çalıştı, son gördüğü ise yağmur yağıyor olmasıydı. Genç kız hıçkırıklarla ağlıyor, yanına yaklaşmak için kollarını adamların ellerinden kurtarmaya çalışıyordu.
Mavi gözlerindeki yaşlar, vücuduna inen yumruk ve bıçak darbelerinden daha çok canını acıtan oldu, ayağa kalkacak gücü bulamamak, onu koruyamamak kendinden daha hızlı geçme sebebi oldu.
Kana bulanan bıçağı hızla çekti adam, bakışları öfke doluydu. Dünden bu yana bu anın hayalini kurmuş, hazırlığını yapmıştı, yüzüne dün inen yumruğun karşılığını vermenin heyecanındaydı.
Cebinden çıkardığı peçeteyle bıçağını temizleyip kapağını kapattı, gözlerini genç adama çevirip kendinden geçtiğinden emin olduktan sonra kızı sıkıca tutan adamlara döndü. Bir bakışıyla Eva özgürlüğüne kavuştu, "Savaş!" hızla koşmaya başladı, hızlı adımlarla uzaklaşan adamları görmüyordu gözleri.
Genç adamın önüne oturdu, hızla kafasını yerden kaldırıp dizinin üzerine bıraktı. "Savaş" dedi, gözyaşları yanaklarına hızla süzüldü. Titreyen elleriyle zar zor da olsa önce ambulansı aradı.
Avucunu yüzüne yaklaştırdı, parmakları sakallarına temas ettiği anda gözyaşları hızlandı. İlk defa bunca yıldan sonra temas kuruyor, teninin sıcaklığını bu kadar hissediyordu.
Bir elini adamın kanayan yarasına bıraktı, sıkı sıkı bastırırken haykırışları tüm sokağı inletti. Sesinin ulaştığı meraklı bakışlar pencerelerde doldu taştı, tek tek aşağı inen ve koşturan insanlarla doldu dakikalar içerisinde çevresi.
Kimseyi yanına yaklaştırmadı Eva, yaraya bastırdığı eli boyanmışçasına kırmızıya bulanmıştı, diğer eli adamın yüzündeydi. Hıçkırıkları, çaresiz ağlayışları sık sık yola kayıyor, ambulansın neden hala gelmediğini sorguluyordu.
Bakışlarını eğdi, gözleri adamın kapalı gözlerine kaydı. Alt dudağını ısırdı, kafasını yavaşça iki yana sallıyordu. "Lütfen" dedi, lütfen böyle gitme, lütfen beni böyle bırakma. Yanağını, sakallarını okşuyordu.
Gözlerini zorlukla aralamaya çalıştı genç adam, bedeninden süzülen kanlar gücünü elinden alıyordu. "Hava..." Dedi, Eva dudaklarını kıpırdattığını görüp hızla eğildi. Kalabalık, sesini duymasına engel oluyordu.
Kulağını dudaklarına dayadı, bir elinden sıkıca tuttu. "Yağmurlu" diye ekledi zorlukla genç adam.
Genç kız kafasını olumlu anlamda salladı, "Eğer beni bırakırsan bir daha güneş asla doğmayacak! Lütfen dayan, lütfen". Genç adam zorlukla gözlerini kapadı, kendinden geçtiği o anda ambulansın siren sesi yankılandı.
.... Telaşlı bir müdahale yapılıyordu son sürat ilerleyen ambulansta, Eva istem dışı öne arkaya sallanıyor, genç adamı izliyordu. Sağlık ekipleri tarafından ilk müdahale yapılmıştı, ilk olarak kanamaya engel olunmaya çalışılmış, hemen ardından damar yolu açılıp bir oksijen maskesi takılmıştı.
Elleriyle adamın yataktan sarkan elini sıkıca tutmuştu genç kız, gözleri yaş doluydu, sadece genç adamı görüyordu. Kulakları sağlık görevlilerinden birindeydi, kulağındaki telefonla hastaneyle iletişimdeydi. Çok kan kaybettiği, hayati değerlerinin riskte olduğu bilgisi veriliyordu.
Kafasını duyduğu her kelimede daha hızla iki yana sallıyordu Eva, alt dudağını sertçe ısırdı. Zihni o anda düne gitti, genç adam defalarca olduğu gibi yine karşısına dikilmiş, ondan af dilemişti. Pişmanlık duydu, tüm benliğinde bunun acısını hissetti.
Nasıl yapmıştı, bir affı ona nasıl çok görebilmişti?
Terk edildiği gece bir başına sabahı getirirken kendine bir söz vermişti. Bu geceyi asla unutmayacak, onun için gözyaşı dökmeyecek, saçlarını asla uzatmayacak ve onu kesinlikle affetmeyecekti.
Fakat bu anda, verdiği sözlerin üçünden de hiç düşünmeden geri adım attı, sözünü tamamen aklından çıkarıp dilinden o geceye inat 'Af..ettim' kelimesi çıktı.
"Affettim" dedi yineleyerek, tek elini avuçlarının arasında sıktı. Kafasını yere eğdi, 3 yıl boyunca çektiği tüm acılar, tüm yalnızlıklar ve zorluklar o anda yok oldu. "Affettim.."
Bakışını yüzüne çevirdi, bir oksijen maskesi yüzünün yarısını kapatmıştı, her köşesi morluklara bürünmüştü. Alt dudağını ısırdı, yanaklarından yaşlar süzüldü. "Affettim.. Duyuyor musun beni Savaş? Seni affettim."
Kapalı gözlerine bakıyor, bir tepki vermesini, açıp yüzüne bakmasını delice istiyordu. Hıçkırıklarla ağlamaya başladı, affetiğini defalarca dile getiren diline rağmen adamdan hiç tepki yoktu.
.... Önünde koca bir kapı vardı Eva'nın, üzerinde büyük harflerle 'Ameliyathane' yazıyordu. Uzun bir koridorda birbaşına oturuyordu. Gözlerinde durmak bilmeyen yaşlar gözpınarlarını kurutuyordu.
Endişe doluydu, kalbi delice çarpıyordu. İki elininin parmaklarını birbirine geçirmiş sıkıyordu. Dizlerini istemsizce ritim tutarcasına sallıyordu.
Bitişiğindeki boş bankta bir telefon ve bir cüzdan duruyordu. Genç adam ameliyata alındığında, eşyaları bir görevli tarafından ona verilmişti. Siyah cüzdanın bir köşesi kanlıydı, Eva dokunmaya bile cesaret edememişti.
Zihnindeki görüntü beynine öylesine kazınmıştı ki, bir ömür unutamayacaktı. Bir ömür, genç adamın kanlar içerisindeki bedenini hatırlayacaktı.
Bakışını yavaşça kaldırdı, gözlerinden yaşlar süzüldü. Alt dudağının kenarını sertçe ısırıp bakışlarını ellerine çevirdi, bir eli boyanmış edasına kana bulanmıştı.
Yavaşça avuçlarını açıp bakışını kaldırdı, tavana rağmen gökyüzüne çevirdi gözlerini. Yanağına aralıksız akan yaşların arasında, sessiz bir yakarış, yalvarışta bulundu.
.... Öğlen vakitleriydi, bir adım sesi yankılandı koridorun girişinden. Eva bakışını çevirdi, gördüğü kişiyle hızla ayağa kalktı. Uzun koridorun orta yerinde, aralarında birkaç metrelik mesafeyle durmuşlardı.
Uzun zaman sonraki ilk karşılaşmaydı, kafasını eğdi genç kız, kana bulanan avucuna bakıp bakışını karşısındaki genç adama çevirdi. "Tolga Abi" dedi titrek bir tonla. Genç adam derin bir nefes alıp hızlı adımlarla yanına yaklaştı.
Telaş içerisindeydi, nefes nefese kollarını genç kıza sıkıca doladı. Hissettiği korkuya rağmen dirayetini korumaya gayret ediyordu. Kardeşini aradığı sırada telefona Eva cevap vermiş, durumu bildirdiği gibi genç adam ilk uçakla soluğu burada almıştı.
Bir ağabeydi genç kız için, sığındığı, ihtiyaç duyduğu kollarını bedenine sarmıştı. Hıçkırıkları koridorda yankılandı, daha sıkı sarmaladı, gözleri de sadece ameliyathanedeydi. Kardeşinin bir an önce iyi olmasını diliyordu.
Yavaşça geriye çekilip gözlerini yaş dolu bir çift maviye çevirdi, elini yüzüne bırakıp yanaklarını sildi. "Tamam, tamam sakin. Hiçbir şey olmayacak" dedi, kesinlikle söylediğinden emin değildi.
Eva kafasını yavaşça iki yana salladı, bakışları avucundaki kandaydı. "Risk var dediler" "Endişe etme, iyi olacak. Gel otur şöyle"
Kolunu sırtından dolayıp omzuna sardı, banka dikkatle oturtup yanına oturdu. "Şimdi burada bekle, ben durumunu öğreneceğim"
Ayağa kalkıp arkasını döndü, mesleğinin getirdiği büyük avantajı kullanıp kardeşinin durumunu ayrıntılarıyla öğrenecekti.
.... Akşam üzeriydi, Eva ve Tolga bir yoğun bakımın önünde oturuyordu. İkisi de sessizdi, sadece önlerinde bulunan koca cama bakıyorlardı.
Genç kız örtülen perdeden bakışını bir an bile ayırmamış, onu görebilmenin heyecanıyla beklemişti. Bir heykel edasındaydı, tüm bedeni kaskatı kesilmişti.
Ameliyat bir süre önce sona ermiş, genç adam hayati organlarına isabet eden bıçak darbelerinin verdiği riskle anında yoğun bakıma alınmıştı. Kanama durdurulmuş, kaybettiğinin yerine de takviye yapılmıştı.
Doktorlar operasyonun başarılı geçtiğini fakat önemli olan sürecin yeni başladığını dile getirmişti. Gözlerini açması, bilincini kazanması ve beklenen tepkileri vermesi bekleniyordu.
Eva sedyeyle ameliyathaneden çıkarıldığını gördüğü an ayağa kalkıp elinden sıkıca tutmuş, gözyaşlarıyla önüne eğilip, 'Seni Affettim' demişti.
Tolga sık sık doktorlarla iletişime geçiyor, gerektiği yerde tavsiyelerde bulunuyor, en iyi tedavi için çaba harcıyordu. Kardeşinin durumu belli etmemeye çalışsa da onu da endişelendiriyordu.
Ailesine haberi durumun ciddiyetini anladığında haber vermiş, anne ve babası ilk uçak için bilet almıştı. Yarın sabaha anca burada olabileceklerdi.
Bir bankta genç kızla yanyana oturuyordu, bakışını yavaşça ona çevirdi. Gözünde dinmeyen yaşlara bakıp derin bir nefes verdi. "Eşşek herif" dedi. Terk ettiği genç kızın, onun için akan gözyaşlarını gördükçe kardeşinin yaptığı büyük hatayı hatırlıyordu.
Eva'nın gözleri ona döndü, bankın iki köşesini sıkı sıkı tutmuştu. "Eşşek herif" diye yineledi genç adam. Kardeşinin bu kızı terk etmesini bunca zamanda hiç sindirememişti.
O gece, onu bıraktığı o gün.. Saatlerce bir otobüsle yolculuk yapmıştı. Yanında anne, babası ve ağabeyi vardı. Otobüse son anda yetişebilmiş, bir ruh gibi koltuğuna yerleşip kafasını cama dayamıştı.
Dün gibi hatırlıyordu Tolga, kardeşi o andan sonra bir daha toparlanamamış, eskisi gibi olmamıştı. Tüm zamanını alkolle onu unutmaya çalışarak geçirmiş, fakat her anda 'Çok özledim' cümlesi iki dudağının arasında yer almıştı.
Bir gün ayrılığa dayanamayıp ona döneceğinden adı gibi emindi, o kararı verdiğinde de bunu yüzüne karşı dile getirmiş, pişman olacağını söylemişse de vazgeçirememişti.
... "Yapma Savaş, yapma" dedi, kardeşinin gözlerine bakıp. Onu verdiği karardan vazgeçirmeye çalışıyordu. Aklı almıyordu, genç kızı geride bırakıp ailesiyle nasıl gidebilecekti?
"Yapacağım.. "
Ayağa kalktı hızla, kafasını iki yana sallayıp ensesini sertçe ovdu. Verdiği karar, düşündüğü anda bile canını acıtıyordu.
Tolga da ayağa kalktı, kardeşinin gözlerine kararlılıkla baktı. "Pişman olacaksın ve onsuz yapamadığını anlayıp geri döneceksin." Dedi, Savaş kafasını iki yana salladı, gözünden usulca bir damla yaş süzüldü. Ne olursa olsun, onu hatırlamayacak ve geri dönmeyecekti.
"Dönmeyeceğim" "Hata yapıyorsun. Eva'ya bunu, bu şekilde yapamazsın!"
Hızla arkasını döndü Savaş, daha fazlasını duymak istemiyordu. "Otobüs saat kaçta?" "Gece yarısından sonra" "Tamam, yetişeceğim. Bensiz gitmeyin"
Koşar adımlarla dışarı çıktı, derin derin nefes alıp sakinleşmeye çalıştı. Kalbi hızla çarpıyordu, zamanın durmasını ve gecenin hiç gelmemesini diliyordu.
.... "Onu affetmeyeceksin, çok da haklısın" dedi, Eva kafasını eğdi, avucundaki kana baktı. Gözünden usulca bir damla yaş süzüldü. "Affettim" dedi, Tolga'nın yüzünde şaşkınlık oluştu.
Bir hışımla ayağa kalktı, ensesini sertçe ovup genç kızın önüne eğildi. Anlamaya çalışıyordu, "Affetmek zorunda değilsin, sana yaptığı hafife alınacak bir şey değil"
Kafasını yavaşça iki yana salladı genç kız, bu anda hiçbir şey umurunda değildi, elleri tir tir titremeye başlamıştı. "Affettim" dedi yineleyerek. Aklı da kalbi de karşısındaki odada tepkisiz uyuyan adamdaydı.
Derin bir soluk verdi Tolga, sakinleşmeye çalışıp yeniden yanına oturdu. "Bu.. kalbinden geçen mi?" diye sordu, merak doluydu.
Genç kız gözlerini kapadı, zihninde yeniden o an yer aldı, iki bıçak darbesi ve yumruklar.. Yavaşça gözlerini açtı, "Affettim" dedi kararlılıkla yeniden.
Tek kelime daha edemedi Tolga, yavaşça yaklaşıp genç kızın yanına oturdu. Gözleri kardeşinin telefonuna kayınca eline aldı.
İlk denemede giriş şifresini açtı, genç kız bakışını o yöne çevirdi. Tolga hızla galeriyi açıp gizli albümlerden birini açtı, ismi 'Gökyüzüm'dü. Tıkladı, genç kızın farklı zamanlarda çekilen onlarca fotoğrafı ortaya serildi.
"Eşşek herif" dedi, telefonun ekranını Eva'nın gözlerine çevirdi. Genç kız şaşkındı, resimlere bakıyordu. 3 yıl öncesi ve sonrasını kaplıyordu. Bir tanesi kalbini en çok acıtan olmuştu, aynı evi paylaştıkları günlerden birinde çekilmişti. Genç adam iki elinden sıkıca tutmuş, alnına öpücük konduruyordu.
İki gözünden de yanağına yaşların süzüldüğünü hissetti Eva, 3 yılda yaşadığı zorluklara rağmen onunla geçirdiği güzel anlar ilk defa baskın gelip zihninde yer aldı.
.... Bir caddede dolanıyordu genç adam, saatlerdir gidebildiği tüm caddelerde gitmiş, eleman ihtiyacı olan her yere sormuştu. Günlerdir bir iş bulup çalışmanın heyecanındaydı.
Morali bozuktu, bir defa bile ona olumlu bir geri dönüş yapılmamıştı. Sabırla sorduğu her yerde onu tanıyan, adını bilen ve geçmişini hatırlatan birileri çıkmış, önüne engeller konulmuştu.
Geçmişi peşini kesinlikle bırakmıyordu, yapabileceğini düşündüğü her iş için önüne bariyer konulmasına neden oluyordu. İnsanları değiştiğine, değişmek için çabaladığına ikna edemiyordu.
Uzun zamandır süregelen bu durum, hayattan zevk almasına engel oluyordu. Her daim düşünceli oluyordu, onu gülümsetmeyi başaran tek şey ise genç kızın tebessüm eden yüzü oluyordu. Ömrüne, kalbine ve hayatına doğan bir güneşti. Her yağmurdan, her fırtınadan ve kardan sonra doğup hayatına neşe veriyordu.
Eva dersler ve sınavların zorlukları arasında onu kesinlikle ihmal etmiyor, her fırsatta ya okula davet ediyor yada çıkışlarda görüşüyordu. Buluşma anlarında susmadan konuşur, okulundan derslerinden söz eder, hocalarının gözdesi olduğunu dile getirirdi.
90 kişilik sınıfın büyük çoğunluğu ile yakın ilişkisi vardı, sevecenliği, samimiyeti, yakınlığı ve derslerdeki başarısı tanıyan herkesi kendine çekmeye yetiyordu. Her ortama uyum sağlayan, neşesiyle ortamları yumuşatma gücüne sahip olan bir kızdı.
Sınav dönemlerinde hemen hemen herkesin mutlaka not istediği bir öğrenciydi, yoğunluğunun arasında ne genç adamı ne derslerini ne de ailesini ihmal ediyordu. Zamanını öylesine profesyonelce oluşturmuştu ki, herkese eksiksiz yetebiliyordu.
Bugün ise onun için çok özel bir gündü, bugün genç adamın dünyaya gözlerini açtığı gündü. Heyecan doluydu, yıllardır süren birlikteliklerine rağmen ilk defa böyle bir kutlama planı yapmıştı. İlk defa genç adamın ailesiyle birlikte ortak bir kutlama olacaktı. Genç kız ilk defa onun ailesine dahil olduğunu hissedecekti.
Ona her anda eşlik eden ise Tolga'ydı, genç kızın ısrar ve gayretine dayanamayıp ailesiyle görüşmeyi kabul edebilmişti. Bugün öyle özel bir gün olacaktı ki, o aile uzun zaman sonra yeniden gerçek bir aile olduğunu görecekti. Üstelik çoğalmış bir şekilde 6 kişilik bir aile.
Titreyen telefonuna çevirdi Savaş bakışını, yine bir iş başvurusu geri çevrilmişti. Moralsizdi, 'Babam-Bir Yeni Mesaj' yazıyordu. Merakla dokundu, "Acil eve gel"
Gözleri şaşkınlıkla büyüdü, babasının onu bir mesajla eve çağırdığı anlar hiç olmazdı. Aklına gelen tek ihtimal annesi oldu. Ona bir şey olmuş olmalıydı.
Hızla arkasını dönüp otobüs durağına koşmaya başladı, bir an önce eve gidip ailesini görmek istiyordu. Bekledi, fakat yerinde bir an bile sabit duramıyordu. Telefonu elinde sıkıca tutmuştu, defalarca olduğu gibi hem anne hemde babasının numarasını çevirdi, duyduğu tek ses ise 'aradığınız kişiye ulaşılamıyor' oldu.
Elini cebine koydu, yanında bulunan parayı kontrol etti. Onu eve götürebilecek bir taksiye yetecek kadarı vardı, hızla caddeye geçip yaklaşan taksiye elini kaldırıp durdurdu.
.... Kapının önünde durdurduğu taksiye cebindeki son parayı verip hızla indi. Bir robot misali koşarak eve yaklaştı, kapının önünde durup elini zile bıraktı.
"Anne!" dedi, yumruk yaptığı elini sertçe vururken. Bir adım sesi kulağına ulaşınca sakinleşti. İç taraftan gittikçe yaklaşan sesin kapıyı açtığını görünce yüzünde şaşkınlık oluştu, ağabeyiydi.
"Nerede kaldın oğlum?" diye sordu Tolga, yüzünde tebessüm vardı. Genç adam şaşkındı, onu defalarca bu konuda ikna etmeye çalışmış fakat o hiçbir şekilde ailesiyle görüşme teklifini kabul etmemişti.
"Abi" dedi şaşkınlıkla. Genç adam kapıdan çekilip içeri girmesi için yolu açtı. Ayakkabılarını çıkarıp içeri girdi Savaş, gözleri ağabeyinin nişanlısına kaydı, tebessümle kafasını sallayışına karşılık verdi.
Sağında bulunan odaya döndü, gözleri gördüğü manzarayla büyüdü. Ufak bir sehpanın üzerine tek mum dikilen bir yaş pasta konulmuştu, portakallıydı. Yanında anne babası ve Eva vardı.
"Eva" dedi, genç kız alt dudağını ısırdı, gözleri sevdiği adamın şaşkınlığına karşın dolu doluydu. Bugün için çok büyük çaba harcamıştı, zaferinin gururunu yaşıyordu. "İyi ki doğdun sevgilim" dedi.
Genç adamın kalbine güneş doğdu, tüm gün geri çevrildiği iş başvurularını da moralsizliği de anında yok oldu, yüzünde ufak bir tebessüm oluştu. Elini yavaşça ensesine bırakıp ovdu, karşısındaki sahneye ikna olmaya çalışıyordu.
Bunca zaman ona kabus olan, girmemek için sokaklarda gününü geçirmeye çalıştığı o küçük evin, küçük bir odasında tüm mutluluğu duruyordu. Tüm sevdikleri ufak bir pastanın etrafında durmuştu, inanmak da zorluk çekiyordu, gördüğü rüyalardan biri olmalıydı.
Kafasını geriye çevirdi, ağabeyini ve elinden sıkı sıkı tuttuğu nişanlısını gördü. Genç bir kızdı, saçları siyah ve tepeden at kuyruğu yapılmıştı. Gözleri, Tolga'nın yanında iken her daim olduğu gibi parıldıyordu. Mutluydu, sonunda nişanlısı bunca yıldan sonra ailesine kavuşmuştu.
Yeniden önüne baktı, pasta konulan sehpanın çaprazında babası vardı. İlk defa böylesine huzurluydu Sinan Bey, bugün iki çocuğu da yanındaydı. İkisi de mutlu ve hayat kurma yolundaydılar.
Kafasını annesine çevirdi Savaş, diğerlerine kıyasla en geride ve uzak durandı. Gözlerinde oğluna kavuşmanın mutluluğuna rağmen endişe vardı, yıllardır silinmeyen bir ifadeyi bu. Bakışları oğluyla buluştu, tek kelime etmeden kafasını yavaşça eğdiğinde, yüzünün asıldığını hissetti genç adam. Annesi hala insanların içine karışmaya korkuyordu. Derin nefes alıp bakışını genç kıza çevirdi.
Mavi gözleri parıl parıldı, derslerinin olmadığı bu gün onun en büyük şansı olmuştu. Sabahın erken vakitlerinde Tolga'nın görev yaptığı hastaneye gitmiş, inadıyla onu bu ana ikna etmeyi başarmıştı.
Pastayı da özellikle kendisi seçmişti, onun için en büyük sıkıntı da bu eve kimseye görünmeden girebilmek olmuştu. Bir hırsız gibi, ailesine veya komşulardan birine görünmemeye gayret ederek gelebilmişti.
Genç adamın ailesiyle tanışırken de sadece 'Ben Eva' demişti. Genç adam hiç yorum yapmasa da annesine onun varlığından her daim söz ederdi, ismini söylemesi bile onu eve kabul etme sebepleriydi.
Sinan Bey ilk anda onu kabul edip sevmiş, sevecenliğiyle karşılamıştı. Esra Hanım birlikte geçirilen birkaç saate rağmen sadece tek kelime etmiş, onda da 'Hoşgeldin' demişti.
Tolga'nın bir anda gelişi ile eve bunca yıldan sonra büyük bir mutluluk hakim olmuştu. Esra Hanım kapıda gözgöze geldiği ilk anda 'Oğlum' deyip sıkıca sarılmıştı. Ne kadar yıl geçse de oğlunun gülüşünü, kokusunu ve el bileğindeki doğum izini unutmamıştı.
Sinan Bey karısına kıyasla başta tanımak da zorlanmış, 'baba' dediğini duyduğu ilk anda da bunca yıl duyduğu pişmanlıkla boynuna sarılmıştı.
Gerçekler en başından ona aktarılmaya çalışılsa da Tolga müsaade etmemişti. Her şeyi ayrıntısıyla Eva anlatmıştı, ailesi onu yuvaya kesinlikle temelli bırakmamış, sadece bir akrabalarının gözetiminde çocuklara adapte olması istenmişti.
Öne doğru eğildi genç kız, pastayı eline alıp genç adamın önüne dikildi. Gözlerini, gözlerine sabitleyip tebessüm etti. "Üfle"
Kafasını olumlu anlamda salladı genç adam, gözlerini kapayıp derin bir nefes aldı. En büyük dileğini tekrar etti, 'Bir ömür elleri, ellerimde olsun.' Gözlerini açıp üfledi, mum tek nefeste söndü.
Evin içerisinden Esra Hanım dışında herkesin alkış sesi yükseldi, pastayı yere indirip boynuna sarıldı Eva, 'İyi ki doğdun'
Savaş sıkı sıkı sardı, kafasını boyun boşluğuna gömüp kokusunu içine çekti. "Seni çok seviyorum" dedi, genç kız tebessümle geriye çekildi.
.... Farklı bir doğum günü olmuştu herkes için. Evin içerisinden ilk defa böylesine içten gülüşler yankılanıyordu. Sinan Bey keyifliydi, iki çocuğunun da yanıbaşında olmasının mutluluğunu yaşıyordu.
Esra Hanım durgundu, ağzından kelimeler çok kısıtlı çıkıyordu. Yankılanan gülüşlere rağmen sessiz ve tepkisizdi. İki oğlunun da her defasında duraksamasının sebebiydi.
Savaş gözlerini ağabeyine çevirdi, işaretiyle ikisi de aynı anda ayağa kalktı. Koltuğa yaklaşıp annelerinin sağ ve soluna oturdular.
"Annem" dedi Savaş, elini bir elinin üzerine bıraktı. "Artık hiçbir şey eskisi gibi değil, artık hiçkimse arkamızdan konuşmayacak. Lütfen kabuğundan çık ve aramıza dön."
Esra Hanım kafasını yavaşça eğdi, Tolga da diğer elinden sıkıca tuttu. "Yuvada iken aklımda sadece senin gülüşün vardı, ama ben geldiğim andan beri hiç görmedim"
"Annem" dedi Savaş, elini çenesine bırakıp gözlerini gözlerine sabitledi. "Ailemiz büyüyor, mutlu olduğunu biliyorum. Ama bunu yüzünde de görmek istiyoruz." diye ekledi.
Sinan Bey ayağa kalkıp karısının önüne çömeldi, ellerini dizlerinin üzerine bıraktı. Karısının yıllardır süregelen sessizliği onu da çaresiz hissettiriyordu.
"Oğullarımız artık koca adam oldu, ikisi de çok yakında yuva kuracak. Torunlarımız olacak Esra, onlar senin gülüşün ile büyümeli."
Kadının gözleri dolu dolu oldu, kocasının ve çocuklarının yüzüne baktı, yanağına bir damla yaş süzüldü. Bunca zamanda büyük endişelerle savaşırken gülmeyi de kelimeleri de unutmuştu.
Kendi kabuğunda, kurduğu küçük dünyasında arkadaşlığı da komşuluğu da anneliği de yitip gitmişti.
..... Yüzü asıktı genç adamın, genç kızın elinden sıkıca tutmuştu. Evin bahçesindeydiler, Eva'ya gitmesi için buraya kadar eşlik edebiliyordu.
"Zamanla" dedi Eva, elini genç adamın yanağına bıraktı. "Zamanla düzelecek"
Genç adam yanağındaki eli sıkıca tuttu. Annesinin kısıtlı kelimeleri, gülmeyi bilmek yüzü evin içerisindeki hüznün sebebiydi.
"Her şeyin düzeldiğini ona hissettirin, bunu anladığı anda size geri dönecek"
Sıkıntıyla soluk verdi Savaş, genç kızın alnına ufak bir öpücük kondurdu. "Sokağı kontrol edeyim"
Onu bahçede bırakıp kapıya çıktı, sokağı kontrol etti. Oldukça ıssızdı, genç kızın kimseye görünmeden bu evden çıkması için büyük fırsattı. Bakışını ona çevirdi, "Hadi" dedi, Eva hızla bahçeden çıktı. Koşar adımlarla çıkıp evine koştu, binaya girdiğinde rahatlıkla derin bir soluk aldığında yan komşunun bakışlarının farkında bile değildi.
.... "Eva!" dedi Volkan, adımları hızlıydı. Buraya nasıl geldiğini hiç bilmiyordu, genç kızı aradığında telefonun ucundaki ağlayışını duymak aklını almıştı.
Koridorun giriş kısmındaydı, genç kızın gözleri o yöne döndü. Onu gördüğü anda hızla ayağa kalktı, tam bunda en çok onun varlığına ihtiyaç duyuyordu. "Volkan" dedi, genç adam yaklaştığı gibi sıkıca sarıldı.
Elini saçlarının arka kısmında gezdiriyordu, burnunu saçlarına gömüp gözlerini kapatarak kokusunu içine çekti. Telefonun ucundaki ağlayışını duyduğu anda işini gücünü bırakıp arabasına atlamıştı.
Yavaşça geriye çekilip gözlerine baktı, "İyi misin? Neden bana haber vermedin?" Kafasını iki yana salladı genç kız, aklı başında değildi. Aramak aklına hiç gelmemişti.
"Durumu nasıl?" diye sordu, genç kız alt dudağını sertçe ısırdı, yanaklarına yaşlar süzüldü. "Belirsiz" diyebildi güçlükle. "Korkma, korkma her şey düzelecek"
Genç kız sendeleyerek de olsa bir köşeye oturdu, Volkan da yanına geçti. Gözleri Tolga'nın bakışlarıyla buluştu, kafasını sallayarak ufak bir selam verip genç kıza döndü.
"Çok kötü görünüyorsun Eva, bir şeyler yedin mi?"
Kafasını yavaşça iki yana salladı, açlığını hissedecek durumda değildi. Genç adam hızla ayağa kalktı, endişeyle dolmuştu. Bu saate kadar hiçbir şey yememesine inanamıyordu, elinden tutup ayağa kaldırdı, "Kantine gidiyoruz, itiraz kabul etmiyorum"
... Ufak bir masada karşılıklı oturuyorlardı, Volkan genç kız için tost yaptırıp bir de içecek bırakmıştı önüne. Eva dokunmamıştı, aklı sadece Savaş'taydı, durumunu ayrı kaldığı bu kısa sürede delice merak ediyordu.
Ayağa kalkmaya yeltendiği her anda Volkan'ın engeliyle karşıya karşıya kalıyordu. Yine denedi, genç adam kafasını iki iki yana salladı. "Atıştırmadan gidemezsin" dedi kararlılıkla. Telefon duyuldu o anda, genç adam cebinden çıkardı, kardeşinin ismini ekranda gördü.
Ayağa kalkıp gözlerini genç kıza çevirdi, "Bu tost yenecek, sakın gitmeye kalkışma. Bu şekilde bekleyemezsin"
Arkasını döndü, telefonu cevaplayıp kulağına yaklaştırdı.
.... Derin nefes aldı Volkan, genç kız ağzına tek lokma koymamıştı, bir robot gibi oturuyordu.
"Yememişsin" dedi çaresizce. Sandalyeyi geriye çekip karşısına oturdu. "Özlem bir arkadaşıyla geliyor, okula gitmeden önce seni görmek istedi."
Tek kelime etmedi Eva, dalgındı. Gözlerinden yanağına usulca yaşlar süzülüyordu, canı hiç olmadığı kadar acıyordu.
"Affettim" dedi, Volkan'ın bakışları ona kaydı. "Ne?" "Onu affettim" diye yineledi. Genç adamın da bunu duymaya hakkı olduğunu düşünüyordu.
Gözleri büyüdü Volkan'ın, yüzünde gizlemeye gayret ettiği bir hüzün belirdi. Kalbinin hızla çarpmaya, alevlerin içerisinde kavrulmaya başladığını hissetti.
Belli etmemeye direndi, kafasını yavaşça eğip dolu dolu olan gözlerini gizledi. Kalbinin en derinlerinde duran ufak umut, genç kızın bir kelimesiyle yok olmuştu, onu paramparça etmişti. Hayalleri buhar olup uçmuştu, artık onunla bir gelecek düşü gerçek olmayacaktı.
"Abi!" diyen bir sesle Volkan toparlanmaya çalıştı, karşısında kardeşi ve bir arkadaşı vardı, yaklaşıyorlardı. Yavaşça ayağa kalktı, Eva kafasını geriye çevirdi, giriş kapısı arkasındaydı.
Gözleri tek bir kişiye yoğunlaştı, tıpkı kendi gözleri gibi masmavi olan bir çift bakış. Özlem'in yanında duran erkek kardeşi, Eren.
Eren şaşkınlıkla adımlarını durdurdu, buraya sadece arkadaşının ağabeyiyle görüşmeye gelmişti. Yüzü asıldı, ablasının kısa saçlarına, zayıf bedenine ve kızarık gözlerine bakıyordu. Ayrı geçen bunca zamanda değişmeyen tek şey mavi gözleriydi.
"Eren" dedi genç kız fısıltıyla. Yavaşça ayağa kalktı. 15 yaşında bıraktığı erkek kardeşi, 3 yılda koca adam olmuştu. Büyümüş, uzamış ve olgunlaşmıştı. Evlerinin haylaz küçüğü, artık bir genç adamdı.
Yanağına bir damla yaşın süzüldüğünü hissetti Eva, kardeşine duyduğu hasret tüm varlığını titretiyordu. Yanına yaklaşmak, bunca ayrı geçirilen zamanlardan sonra sıkı sıkı sarılmak istiyordu.
Eren tepkisizdi, şaşkınlığını gizlemeye çalışıyordu. 3 yıldan sonra ablası karşısındaydı, sadece bir metre ilerisinde duruyordu. Zihninde onu gördüğü son an yer aldı, genç kız tüm ailesinin karşısında bir adamın elinden tutmuş, arkasına bile bakmadan onunla gitmişti.
İki elini istem dışı yumruk yaptı, bunu sindiremiyordu. Ablasının bir adamı onlara tercih etmesi gerçeğine alışamıyordu. Gidişiyle evdeki her şeyi değiştirmişti. özellikle Eda, ayrı geçen her günde ona öfke biriktirmiş, ömrü boyunca affetmeyeceğini defalarca dile getirmişti. Günlerce ablasının gidişine gözyaşı dökmüş, birlikte uyudukları odayı da yatağını da darmadağın etmişti.
.... Oy ve yorumları eksik etmeyelim 💙 |
0% |