Yeni Üyelik
18.
Bölüm

18.Bölüm: En zor seçim

@mlkshnn

'Gözümün nuru, o serserinin ateşinde yanmayacak.' 🌩️🌧️

 

.... 

"Eren" dedi genç kız fısıltıyla. Yavaşça ayağa kalktı. 15 yaşında bıraktığı erkek kardeşi, 3 yılda koca adam olmuştu. Büyümüş, uzamış ve olgunlaşmıştı. Evlerinin haylaz küçüğü, artık bir genç adamdı.

 

Yanağına bir damla yaşın süzüldüğünü hissetti Eva, kardeşine duyduğu hasret tüm varlığını titretiyordu. Yanına yaklaşmak, bunca ayrı geçirilen zamandan sonra sıkı sıkı sarılmak istiyordu.

 

Eren tepkisizdi, şaşkınlığını gizlemeye çalışıyordu. Hatırladığından çok farklıydı, çok sevdiği uzun saçları kısalmıştı, bedeni üç yolda bir çırpı gibi kalmıştı. Gözleri solgun ve yorgundu.

 

3 yıldan sonra ablası karşısındaydı, sadece bir metre ilerisinde duruyordu. Zihninde onu gördüğü son an yer aldı, genç kız tüm ailesinin karşısında bir adamın elinden tutmuş, arkasına bile bakmadan gitmişti.

 

İki elini istem dışı yumruk yaptı, bunu sindiremiyordu. Ablasının bir adamı onlara tercih etmesi gerçeğine alışamıyordu. Gidişiyle evdeki her şeyi değiştirmişti. özellikle Eda, ayrı geçen her günde ona öfke biriktirmiş, ömrü boyunca affetmeyeceğini defalarca dile getirmişti. Günlerce ablasının gidişine gözyaşı dökmüş, birlikte uyudukları odayı da yatağını da darmadağın etmişti.

 

Karşılıklı duruyordu iki kardeş, tepkisiz ve şaşkınlardı. Eva'nın yanağına usulca bir damla yaş süzüldü, kardeşinin gözlerinde gördüğü mimiksiz ifade canını hiç olmadığı kadar yaktı.

 

Tek kelime etmeye cesareti yoktu, onun ağzından çıkacak bir kelimeyle tüm gücünü, cesaretini yitirebilirdi.

 

Özlem bakışlarını ağabeyinden ayırıp yanındaki genç adama çevirdi, tepkisiz duruşu iki kardeşi de şaşırtmıştı.

 

"Eren.. İyi misin?" diye sordu, genç adam kafasını eğdi. Ellerini yumruk yapmıştı, bedeni kaskatı kesilmişti. Cevap verecek, tek kelime edecek gücü yoktu. Zihni, üç yıl önce bir adam uğruna onları terk ettiği anı hatırlatıyordu.

 

Volkan da tıpkı kız kardeşi gibi şaşkındı, bakışını yanındaki kıza çevirdi, "Eva" dedi, genç kızın yanağına bir damla yaş daha süzüldü. Hak etmiyordu, sırtını dönüp gittiği ailesinin yüzüne bunca zamana rağmen hala bakmaya yüzü yoktu. Kafasını eğdi, yanağına usulca bir damla yaş süzüldü.

 

Eren'in deniz gözleri tepkisiz olduğu kadar da dolu doluydu. Bunca zamanda öfke biriktirdiği, geceleri yatağa her girdiğinde hatırladığı, durumunu delice merak ettiği ablası karşısındaydı.

 

"Abla.." Dedi fısıltıyla. Yanağına bir damla yaş süzüldü, Volkan ve Özlem'in bakışı buluştu, ikisininde kafasında tek ihtimal belirdi. Karşılıklı ve tepkisiz duran iki kardeşe baktıkları anda benzerlikleri ilk defa dikkatlerini çekti. İkisinin de göz rengi denizin en güzel tonuydu.

 

"Eren" dedi Özlem, şaşkındı. "Eva Abla.. senin ablan mı?" diye ekledi. Genç adam tek kelime edemedi, gözleri ablasından başkasını görmüyor, kulakları ablasının nefesinden başkasını duymuyordu.

 

Gözlerini yavaşça yumdu, zihninde tek bir an belirdi. 3 yıl önce bir seçimle karşı karşıya kalan ablası, ailesine rağmen genç adamın elinden tutup evden çıkmıştı.

 

Onun gidişi evdeki birçok şeyi değiştirmişti, Eda önce öfkeyle birlikte uyudukları odayı yatağıyla darmadağın etmiş, ardından da günlerce pencerenin önünde nöbet tutup geri dönüşünü beklemişti.

 

Ablasının geri dönmediği her gün de öfkesine öfke katmış, onu bir daha görmek istemediğini defalarca dile getirmişti. Evin içerisinde adı geçtiği anda, ortamdan olabildiğince uzak durmuştu.

 

Bir ablaya ihtiyaç duyduğu, bir sırdaş, arkadaş veya kardeş yokluğunu hissettiği her anda da 'Seni Asla Affetmeyeceğim" cümlesini tekrar etmişti. Günlerce hasta yatmış, okula gidebilecek ve dışarı çıkabilecek gücü tükenmiş, bir süre ilaçlarla ayakta durmuştu.

 

Unutmamıştı Eren, evdeki sessizliğin sebebini unutmak mümkün değildi. 3 koca yıl boyunca bir defa bile af dilemek için, pişman olduğunu söylemek için gelmemişti. Ailesini bir adam kadar bile sevmemiş, gözünü kırpmadan silebilmişti.

 

Yumruk yaptığı elini yavaşça gevşetti, gözlerini ablasının gözlerinden ayırıp arkasını döndü. Hızlı hızlı adımlarla ilerlediğinde, Eva'nın hayal kırıklığıyla yüzü asıldı. Sendelemeye başladı, ayakta durmakta zorlanıyordu.

 

Hızla iki kolundan tuttu Volkan, "Eva!" dedi, endişeyle sandalyeye yeniden oturttu. Genç kızın bakışları kardeşinin çıkış yaptığı kapıdaydı, kafasını yere eğdi, Özlem kendine gelmeye çalıştı. Gözlerini Eva'dan ayırıp koşar adımlarla uzaklaştı.

 

Bir sandalyeyi bir hışımla tutup genç kızın önüne bıraktı Volkan, oturdu. Eva'nın gözleri doluydu, yaşlara akmaması için direnmeye çalışıyordu. Yüzü solgun, bakışları yerde ve donuktu. Elleri tir tir titriyordu, genç adamın bakışları ilk olarak o yöne kaydı.

 

Ellerini avuçlarının arasına aldı, Eva kafasını kaldırdı, iki çift göz buluştu. Mavi bakışların içerisinde yıkılmışlık vardı, adamın kahverengi gözlerinden ufak da bir cesaret diliyordu.

 

"İyi misin?" diye sordu genç adam endişeyle. Genç kız kafasını yavaşça aşağı yukarı salladı, ellerini ellerinin arasından çıkarıp ayağa kalktı. "Gidelim," dedi, Volkan itiraz etmedi, ona uyum sağlayarak bir adım gerisinden yürüdü.

 

Bakışları sadece üzerindeydi, attığı adımlar bile kızı zorluyordu. Kalbindeki sızı tüm varlığını titretmiş, ailesinin öfkesini yüzüne vurmuştu. Bunca zamanda ona ufak da olsa bir özlem duyduklarına inanmıştı. Sadece kendini kandırıyordu, ailesi özlem duyuyor olsaydı bir şekilde karşısına çıkardı.

 

Alt dudağını ısırdı, bir adam uğruna bıraktığı kardeşleri, anne ve babası onu hiç affetmeyecekti. Gözlerinden usulca bir damla yaş süzüldü, elinin tersiyle silip yönünü çevirdi, ağlama isteğini daha fazla bastıramıyordu.

 

Lavaboya yürüdü, Volkan'ın adımları kapının önünde durdu. Onu yalnız bırakmaya niyeti yoktu, çıkana kadar da burada nöbet tutacaktı. İçeride, yalnız kaldığı anda hıçkıra hıçkıra ağlayacağından emindi.

 

Elini hızla koluna bırakıp durdurdu, genç kızın mavileri onun gözleri ile buluştu. Kafasını yavaşça iki yana salladı genç adam, içeride sessizce değil yanında bağıra çağıra ağlamasını istedi.

 

"Gitme" dedi, sesinde çekingenlik ve endişe vardı. Genç kızın bakışları, kolunu sıkıca kavrayan parmaklara kaydı. Gözlerinden yanağına bir damla yaş süzüldü, kolunu yavaşça geriye çekip içeri girdi.

 

Lavaboların önünde karşılaştığı birkaç kişiye rağmen boş bulduğu tuvaletlerden birine girdi. Hızla kilitlediği kapıya sırtını dayadı, avucunu ağzına bıraktığı anda yanaklarına bir yağmur misali yaşlar süzülmeye başladı.

 

Kapının önünde duruyordu Volkan, gözleri dolu doluydu. Sırtını kapının tam yanındaki duvara dayamış, kafasının arka kısmını yavaşça duvara vuruyor, yanında olamadığı için kendini suçluyordu.

 

.... 

Derin derin nefes aldı genç kız, tuvaletin kapısını açıp çıktı. Elleriyle saçlarını düzeltip lavabolardan birine yaklaştı. Musluğu açtı, avuçlarını doldurduğu suyu yüzüne döktü. Aynadan ıslak yüzüne bakarken de sakinleşmeye çalışıyordu. Ağlamak biraz da olsa rahatlamasını sağlamıştı.

 

Üstüne çeki düzen verip çıkış yaptığı anda gözleri Volkan'a kaydı, adımları durdu, hala bekliyor olmasının şaşkınlığını yaşıyordu. "Volkan" dedi, genç adam hızla sırtını duvardan ayırıp ona baktı.

 

Yanına yaklaştı, "Eva" dedi, genç kız yüzünde sahte bir tebessüm oluşturdu. "Ağaç olmuşsun burada"

Genç adam hüzün dolu gözlerine rağmen gülümsemeye direnen mavilere bakıp derin bir nefes verdi.

 

"Seni bekledim"

 

Kafasıyla onayladı Eva, "Gidelim" dedi, yüzünde ona karşı minnet vardı. Her anda yanında olduğu için kalbinin orta yerinde defalarca teşekkür belirdi.

 

.... 

Sabahın erken vaktiydi, Eva gözlerini yavaşça araladı. Bulunduğu yeri algılamaya çalıştı, hastane koridorunda bir bankta oturmuştu. Kafası bir omzun üzerine dayanmıştı, gözlerini çevirdi. Volkan bir heykel edasında durmuş, onu uyandırmamak için gece boyunca gayret etmişti.

 

Şaşkınlıkla kafasını geriye çekti, genç adamın gözleri ona döndü. Sabaha değin bir an bile gözünü kırpamamıştı. Omzunda uyuyan kızın kalbi, kalbinin delice çarpmasına sebep olmuş, saçlarından sinen koku aklını başından almıştı.

 

"Uyuyakalmışım" dedi Eva biraz da çekinerek. Gece boyunca ona rahatsızlık verdiği için kötü hissediyordu.

 

"Neden uyandırmadın?" diye sordu merakla. Genç adam sessizdi, gözlerindeki maviye bakıyordu. Alt dudağını ısırıp ayağa kalktı, gerçekleşmesi mümkün olmayan bir şeyi nasıl bozabilir, onu uyandırıp kafasını omzundan ayırmasını nasıl isteyebilirdi?

 

"Yiyebilmen için bir şeyler getireceğim" arkasını döndü, koşar adımlarla uzaklaşırken Eva bakışını ayırdı. Ayağa kalkıp Savaş'ın olduğu odaya yaklaştı. Kapının önünde durdu, içeri girebilmeleri yasaktı.

 

Bir ses ulaştı o anda kulağına, kafasını koridorun girişine çevirdi. Tolga yaklaşıyordu, yanında da kardeşinin doktoru vardı. Genç adamın durumunu değerlendiriyorlardı.

 

"Tolga Abi" dedi Eva, genç adam kafasıyla onaylayıp beklemesini istedi. Doktora koridorun sonuna kadar eşlik edip geri döndü.

 

"Durumu iyiye gidiyor, gün içerisinde de gözlerini açacağı tahmin ediliyor"

 

Derin bir nefes aldı Eva, gece boyunca garip garip rüyalar görmüştü. Hepsinde de genç adam ona bir ömür veda etmişti, genç kız hıçkırıklarla gözden yok oluşunu izliyordu.

 

Tolga bakışlarını koridorda gezdirdi, gözleri genç kızın arkadaşını arıyordu. Gece boyunca karşılarında oturup ikisini sessizce izlemişti. "Volkan gitti mi?"

 

Eva kafasını iki yana salladı,

"Kafeteryada" dedi, Tolga olumlu anlamda kafasını salladı. "Eva bizimkiler gelmek üzeredir. Eğer karşılaşmak istemezsen.. "

 

"Önemli değil"

"Peki, sevindim"

 

Arkasını döndü, tek adım atıp hatırladığı bir şeyle yeniden kıza döndü. "Verdiğin ifade doğrultusunda, bunu yapan kişiler yakalandı"

 

Genç kızın gözleri parıldadı, akşam vakitlerinde polislerin gelişiyle durumu anlatmış, hatırladığı kadarıyla da o kişileri tarif etmişti. Bu kişilerin çeşitli suçlardan dolayı emniyet ekipleri tarafından her yerde aranan kişiler olduğu ortaya çıkmıştı.

 

Yüzünde ufak bir tebessüm belirdi, içindeki sızıya biraz da su serpilmişti. Bu tür insanların sokaklarda elini kolunu sallayarak gezdiğini bilmek en büyük endişesi olmuştu.

 

"Eva" duyduğu sesle bakışını çevirdi genç kız, koridorun girişinde Volkan'ı gördü. Elinde ufak bir tepsi vardı, karton bardakta üç çay ve üç tost vardı. Yanlarına yaklaştı, gözleri Tolga ile buluştu. Tepsiyi ilk olarak ona uzattı, genç adam ufak bir teşekkürle sadece çaylardan birini aldı.

 

Eva'nın gözleri Volkan'daydı, getirdiği şeylerde Tolga'yı es geçmemesi hem şaşırtmış hemde hoşuna gitmişti. Bu adam bir arada oldukları her anda eşsizliğini gösteriyordu.

 

"Buraya gel Eva" dedi, banka oturup yanındakini işaret etti. Genç kız kafasıyla onayladı, yanına yaklaşıp oturdu. Aralarında ufak tepsi vardı sadece, genç adamın uzattığı çayı eline aldı.

 

Sıcak bardağı avuçlarının arasında tuttu, kafası eğikti fakat kalbi yanındaki adamdaydı. Bakışını ona çevirmemek için büyük bir savaş veriyordu. Yavaşça çayı yudumladı, koridorda telaşlı bir koşturma duyuldu.

 

Gözlerini girişe çevirdi, genç adamın anne ve babasını gördü. Sinan Bey geçen yıllarda daha da çökmüş, yaşlanmıştı. Saçlarının büyük kısmı aklarla kaplıydı, karısının bir adım önünden yürüyordu.

 

Esra Hanım, genç kızın hatırladığının hemen hemen aynısıydı. Saçlarında seyrek de olsa görünen aklar, güzelliğine engel olmamıştı. Yüzünde endişe, gözlerinde yaş vardı. Geceyi nasıl geçirdiğini hiç bilmiyordu, buraya ulaşmak bir ömür gibiydi.

 

"Oğlum" dedi Sinan Bey, Tolga'ya yaklaşmıştı. Genç adam ayağa kalktı, gözleri ilk olarak bir adım geride bekleyen annesine döndü. Onun çekingen ve endişeli bakışlarını biraz da olsa gidermek istiyordu.

 

Önünde durup iki elinden sıkıca tuttu. "Endişe etmeyin, hala uyanmamış olsa da durumu gayet iyi."

 

Kadının gözlerinden yaşlar süzüldü, haber aldığından bu yana aklını kaybetmişti. Tüm benliğinde yine bir oğlunu kaybetme korkusu yer almıştı. Alt dudağını ısırıp oğluna sıkıca sarıldı.

 

Tolga şaşkınlıkla duraksadı, ilk defa annesinin böyle bir tepki verdiğini görüyordu. Kalbindeki sevgiye ve merhamete rağmen ailesine yaklaşma cesareti gösterememişti bunca zaman. Genç adamın yüzünde rahatlıkla dolu ufak bir tebessüm belirdi, annesi düzelmeye başlıyordu. Kollarını ona sıkıca sardı, "Geçecek annem.."

 

Eva sessiz bir mutluluk yaşıyordu, Esra Hanım'ın tepkisiydi sebebiydi. Aile dışında evin annesinin durumunu bilen tek kişiydi, gözleri dolu dolu oldu. Tam bu anda Savaş'ın da burada olup bu anı görmesini isteyen kalbine engel olamadı.

 

Ailenin gözleri genç kıza döndü, kısa bir şaşkınlık yaşasalar da buradaki varlığından haberdarlardı. Oğulları bir süre önce tüm itirazlarına rağmen dayanamayıp ona geri dönmüştü.

 

Esra Hanım her zamanki sessizliğini korusa da Sinan Bey kafasını sallayarak ufak bir selam vermişti. Bildikleri gerçekler, kıza yaklaşma yüzlerini ellerinden almıştı.

 

Herkesin bakışı aynı anda odanın kapısına kaydı, bir hışımla açılmıştı. Bir hemşire koştur koştur odadan çıktı. Tolga endişeyle önüne geçti, "Ne oluyor?"

 

"Hasta kendine geldi!"

 

Sesini duyan doktor da hızla odaya yöneldi, odanın kapısı talimatıyla kimsenin girmesine izin vermeden kapandı. Eva'nın da tıpkı ailenin diğer üyeleri gibi kalbi heyecanla çarpıyordu.

 

Gözleri Tolga ile buluştu, genç adam bakışlarıyla bile olsa endişe etmemesini, her şeyin daha iyi olacağını söylemeye çalıştı.

 

.... 

Kısa bir sessizlik sonrası odanın kapısı aralandı, tüm gözler doktora döndü. Yüzünde anlam veremediği sıkıntılı bir ifade vardı. "Kötü bir şey mi var?" diye sordu Tolga, diğerlerine kıyasla daha cesaretle.

 

Doktor derin bir nefes verdi, "Kendine geldi fakat bilinci yerinde değil, nedenini anlamaya çalışıyoruz"

"Ne?"

 

Genç kızın da ailenin olduğu gibi gözleri dolu dolu oldu. "Ne demek bilinci yerinde değil? Sonuçları gördüm, her şey normal görünüyordu"

"Evet normal olması gerekiyordu ama söylediği kelimeler gözden kaçırdığımız bir şeyler olduğunu gösteriyor"

"Söylediği kelimeler mi?"

"Israrla, hava yağmurlu diyor"

 

Hepsinin gözleri pencereye kaydı, havada yakıcı bir güneş vardı. Eva'nın bakışları büyüdü, kalbi hızla çarpmaya başladı. "Onu.. Görebilir miyim?" diye sordu, doktor itiraz etmeye yeltense de Tolga'nın da desteğiyle kabul edildi.

 

Genç kız derin bir nefes alıp odaya yaklaştı, Volkan geride durmuş onu izliyordu. Kapıyı yavaşça araladı Eva, gözleri içeri kaydı. Önünde bir yatak vardı, genç adam boylu boyuna yatıyordu. Vücudunun birçok yerinde aletler takılıydı, yüzü gözü morarmalarla kaplıydı. Gözleri çok kısık da olsa açıktı, ağzını kaplayan koca oksijen maskesinde nefesi hissediliyordu.

 

Kafasını zorlukla duyduğu sesle kapıya çevirdi, yorgun gözleri gördüğü kişiyle parıldadı. Sessiz rahatlatıcı bir nefes verdi. Bir çift mavi, kalbinin en güzel ilacı oldu.

 

Ağır adımlarla yatağın önünde durdu, gözleriyle baştan aşağı süzdü. Bu yatakta, bu aletlerin içerisinde olmak ona kesinlikle yakışmıyordu. Yaş akıtmak için direnen gözlerine engel olmaya çalışıyordu.

 

"Hava.." Dedi, yüzünde ufak ve gerçeklik barındırmayan bir tebessüm oluşturdu. "Güneşli" diye ekledi. Genç adam gülümsemeye çalıştı, şimdi rahatlamıştı.

 

Kendine geldiği ilk anda, gözlerinde de zihninde de o adamların arasında çırpınırken genç kızın çaresiz bağırışları ve ağlayışı yer almıştı. O anda kalbinin her köşesini endişe sarmıştı.

 

Yavaşça yatağın kenarında gördüğü ufak boşluğa oturdu Eva, iyi olduğuna, herhangi bir zarar vermediklerine onu ikna etmeye çalışıyordu. Elini yavaşça serum bağlı olan elinin üzerine bıraktı, genç adam ayak parmak uçlarından saçlarındaki tüm tellere kadar titrediğini hissetti. Bu sıcaklığı hissetmeyeli o kadar uzun zaman olmuştu ki, verdiği eşsiz duyguyu unutmaya başlamıştı.

 

"Seni.." Dedi Eva, eli onun elinin üzerinde bir yabancı gibi duruyordu. "Affettim." diye ekledi. Genç adam anlam vermeye çalışıyordu, bitkindi, konuşmaya pek gücü yoktu. Bakışlarını bir an bile ondan ayırmıyor, bu anın gerçekliğine inanmaya çalışıyordu.

 

Kafasını zorlukla olumlu anlamda sallamaya çalıştı, gözlerinden birinden ufak bir yaş yanağına süzüldü. Bu kız yine büyüklüğünü göstermiş, ona bir affı çok görmemişti.

 

Elini elinden ayırdı Eva, yavaşça kafasına yaklaştırdı. Avucunu kafasındaki kısa tutamların üzerinde gezdirirken, baş parmağı da gözünün üst kısmındaki morarmaya dikkatle dokunuyordu.

 

"Dinlenmeye çalış, biz seni beklemeye devam edeceğiz" deyip yavaşça ayağa kalktı. Genç adamın bir an bile üzerinden ayrılmayan bakışlarına rağmen odadan çıktı. Kapıyı örtüp koridora geçtiği anda tüm gözler ona döndü.

 

"Bilinci yerinde" dedi sadece kendinden emin bir şekilde. Bakışları Volkan'la buluştu, ağır adımlarla yaklaşıp yanına oturdu.

 

Kafasını eğdi, zihninde tek bir an vardı, tüm benliğini ele geçirmiş, hatırlatmak için çaba sarfediyordu.

 

.... 

"Gökyüzüm" dedi Savaş, genç kızın önüne durmuştu. İki elinden de sıkıca tutmuş, mavi gözlerine hayranlıkla bakıyordu.

 

Bir piknik alanıydı, sabah varlığını gösteren yalancı bir güneş sonrası şiddetli bir yağmur bastırmış, insanlar koştura koştura toparlanıp gitmişti.

 

Şırıl şırıl akan yağmur damlalarının altında, koca piknik alanında sadece ikisi kalmıştı. Karşılıklı duruyorlardı, ikisi de sırılsıklam olmuştu.

 

Uzaktaki kafelerden birinden kısık da olsa slow bir müzik sesi ulaşıyordu, kaçarak giden insanlara rağmen ikisi bir heykel edasında durmuşlardı.

 

Günlerden Pazar'dı, genç kız her daim yaptığı gibi tatil günlerini elinden geldiğince onunla geçirirdi, bugün de ailesine bir bahane uydurup soluğu yanında almıştı. El ele tüm gün gezecek, güzel havanın tadını çıkacaklardı.

 

Elini yavaşça kaldırdı Savaş, genç kızın yanağına bıraktı. Eva tebessüm etti, "Hava güneşli" dedi genç adam, bir gülümseyişiyle kalbinin en güzel yerine birer birer güneşler açıyordu.

 

Ellerini beline sardı, genç kız karşılık olarak ensesinde kendi ellerini birleştirdi. Şırıl şırıl akan yağmurun, çok kısık da olsa kulaklarına ulaşan müziğin altında yavaş yavaş dans etmeye başladılar.

 

Gözleri birbirinden başkasını görmüyordu, dünya durmuş sadece bir genç kız ve bir genç adam kalmıştı.

 

Ellerinden birini genç kızın saçlarına yaklaştırdı, uçlarından birkaç tutamı burnuna yaklaştırıp kokusunu içine çekti, tüm benliğini koca bir huzur kapladı. "Bağımlıyım" dedi, Eva tebessümle ensesinde birleştirdiği kollarını sıktı.

 

"Seni Seviyorum" dedi, Savaş gülümsedi. Sıkıca tuttuğu belini kendine yaklaştırdı, ayaklarını yerden kesip döndürmeye başladı.

 

"Seni Seviyorum, Seni seviyorum! Seni her şeyden çok seviyorum!"

 

Boş piknik alanında, şırıl şırıl yağan yağmurun altında genç kız genç adamın kollarının arasında ayakları yerden kesilmiş şekilde dönüyordu. Yüzlerinde tebessüm, kalplerinde heyecan, gözlerinde mutluluk vardı. Algıları dünyaya kapanmış, sadece birbirlerini görüyorlardı.

 

Bir adam yaklaştı o anda, koşar adımlarla ıslanmamak için sığınacak bir yer arıyordu. Ceketini çıkarıp kafasını örtmüş, gözleriyle etrafı süzüyorken bakışları bu çifte kaymıştı.

 

Ufak bir algılama sonrası gözleri büyümüştü, yüzünde koca bir şaşkınlık belirdi. İkisini de çok iyi tanıyordu, aynı sokağın sakinlerinden biriydi. Hızla arkasını döndü, koşar adımlarla ilerledi. Endişe doluydu, bir an önce bu işe müdahale edip genç kızı bu serseriden uzak tutmalıydı.

 

.... 

Evindeydi Eva, eve sırılsıklam döndüğü gibi soluğu duşta almıştı. Elinde bir kurutma makinesi vardı, banyoda, aynanın önündeydi. saçlarını dikkatle kuruluyordu. Kapatma tuşuna dokundu, aynadan yansımasına baktı.

 

Saçları tamamen kurumuştu, banyodan çıkıp odasına yürüdü. İçeri girdiğinde gözleri kız kardeşine kaydı, Eda kendi yatağının kenarında oturmuştu. Kulaklarında bir kulaklık vardı, dinlediği müziğe ritim tutarak ayağının birini yere vuruyordu.

 

Gözleri ablasına kaydı, tebessüm ederek ayağa kalktı. "Abla şunu dinlemelisin, çok güzel"

 

Elinden tutup yanına oturttu. Kulaklıklardan birini çıkarıp ablasının tek kulağına yerleştirdi. Pop bir müzik ikisinin de aynı anda kulağına ulaştı.

 

"Çok güzelmiş" dedi Eva, Eda tebessüm etti. "Çok eski bir şarkıymış ama ben yeni duyuyorum. Sen daha önce hiç dinlemiş miydin?"

 

Eva kardeşinin gözlerine bakıp kafasını iki yana salladı, "Hayır"

"O zaman sonuna kadar dinlemelisin, sende çok beğeneceksin"

"Eminim"

 

Sıkıca tuttuğu telefonundan müziğin sesini yükseltti, şarkının birkaç defa tekrar eden nakarat kısmında dudaklarını kıpırdatarak eşlik etmeye çalıştı. Aynı anda Eva'da aynısını yapmaya çalışıyordu. İkisinin de ayağı yavaşça sallanıyordu, yanyana oturmuşlardı. Eda bakışını ona çevirdi, şarkıyı tıpkı onun gibi söylemeye çalıştığını görünce tebessüm etti.

 

Kalbinin en büyük yeri ablasına aitti. Her üzüldüğünde, her canı sıkıldığında, her mutluluğunda ve her heyecanında ilk ona koşuyor, ilk ona paylaşıyordu. Sadece abla değil, en yakın arkadaş

ve sırdaştı. Her daim arkasında, yanında olacağından emindi. Bir ablaya sahip olmak, hayatın ona verdiği en büyük şanstı.

 

Şarkının ikinci tekrarı bitince odaya hakim olan sessizliğin içerisinde bir ses yankılandı. Evin babası Adnan Bey'in gür sesi evi inletiyordu. İki kızın gözleri buluştu, "Babam" dedi Eda, Eva hızla ayağa kalktı.

 

"Bir şey olmuş" deyip hızla odadan çıktı, gözleri erkek kardeşinin gözlerine kaydı, o da duyduğu sesle odasından çıkmıştı.

 

"Babamın sesiydi" dedi, Eva kafasını iki yana salladı, bir şeyler olduğunu seziyordu. Çok önemli bir şey olmadığı sürece babasının sesi kesinlikle yükselmezdi.

 

"Önemli bir şey değildir, ikinizde odanıza bekleyin" İki kardeşinin gözlerine ciddiyetle baktı, onları olabildiğince bu tür şeylerden uzak tutmaya çalışıyordu. İki kardeş de kafasını iki yana salladı, olanları öğrenmek istiyorlardı.

 

Eva ikna edemeyince pes edip arkasını döndü, tek adım attı, babasının gürleyişi duyuldu. "Eva!!"

 

Genç kızın yüzünde şaşkınlık oluştu, adımlarını hızlandırıp geriden takip eden iki kardeşine rağmen yürüdü. Salona yaklaştı, bakışları ilk olarak babasına kaydı.

 

Odanın orta yerinde bir ileri bir geri gidiyordu, adımları hızlı ve sertti. Yanında karısı vardı, bir şeyler söylüyor, sakinleştirmeye çalışıyordu.

 

Dış kapı açıktı, önünde komşulardan birkaçı vardı. İki adam ve bir kadındı. Adamlardan biri babasının yaşında, diğeri de biraz daha gençti. Kadın ise annesiyle hemen hemen aynıydı.

 

Şaşkınlıkla bakışını ayırıp salona giriş yaptı, "Baba" dedi, Adnan Bey adımlarını durdurdu. Kızı tam arkasındaydı, sakinliğini korumaya gayret edip yavaşça ona döndü.

 

"Eva bize söylemek istediğin bir şey var mı?"

 

Genç kız şaşkındı, babasının ses tonu biraz da olsa endişe hissetmesine sebep olmuştu. Kafasını yavaşça olumsuz anlamda salladı.

 

"Ne gibi baba?"

 

Adnan Bey yaklaşıp adımlarını kızının önünde durdu, aralarında sadece milimlik mesafe vardı. İki çift mavi göz sadece birbirini görüyordu.

 

"Eva.. Sen benim ilk gözağrımsın, canımsın. Bunu yapmayacağını biliyorum, sana güvenim sonsuz. Ama bu insanların ağzını artık kapatmamız gerek, o yüzden onların karşısında sana ilk ve son kez soracağım."

 

Genç kız bakışlarını kapıya çevirdi, komşular kendilerinden emin bakışlarla onları izliyorlardı. Her biri de şahit olduğu şeyleri çok iyi anımsıyordu.

 

"Ne soracaksın?" dedi Eva, anlam vermeye çalışıyordu. Gözleri önce geride duran iki kardeşine sonra da babasının tam arkasında duran annesine kaydı. Hepsinin de yüzünde aynı ifade vardı, endişe.

 

"Sen..." Dedi Sinan Bey, derin bir nefes verdi. Bunu yapmamak için günlerdir direniyordu. Kulağına ulaşan dedikodulara bunca zaman itimat etmiyordu fakat daha fazla sabrı kalmamıştı.

 

"Sen.. Savaş denen o serseriyle hiç konuştun mu?"

 

Eva'nın mavi gözleri hızlı büyüdü, kalbi delice atmaya başlamıştı. "Baba ne sorduğunun farkında mısın?" diye yaklaştı Eda.

 

"Ablamın öyle biriyle ne işi olur?" dedi Eren, kendinden emin bir şekilde.

 

Adnan Bey gözlerini diğer çocuklarından ayırıp kızına döndü, "Eva bana cevap ver. Onunla işin olmadığını, olmayacağını söyle"

 

Genç kız kafasını eğdi, işler bu raddeye gelmişken babasına yalan söylemek istemiyordu. Alt dudağını sertçe ısırdı, elleri ve tüm bedeni gibi titremeye başlamıştı.

 

Adnan Bey'in yüzü asıldı, kendinden emin tavrı yerini korkuya bıraktı. Kızının sessiz duruşuna anlam vermeye çalışıyordu.

 

"Eva.." Dedi, işaret parmağını kapının önünde bekleyen kadına doğrulttu. "O.. Seni o adamın yanında görmüş. Çok yakınmışsınız"

 

Parmağını adamlardan birine doğrulttu, "O da.. Birbirinize sarıldığınızı söyledi. Doğru değil Eva, inanmadım tabiki. Senden duymadığım sürece de hiçbir şeye, hiç kimseye inanmayacağım."

 

Yanağına bir damla yaşın süzüldüğünü hissetti Eva, kafası yerdeydi. Babasının gözlerine bakacak yüzü yoktu.

 

Adnan Bey içini kaplayan huzursuzlukla yanına yaklaştı, elini çenesine bırakıp bakışını kaldırdı. Baba kızın gözleri izleyen bakışlara rağmen buluştu.

 

"Kızım.. 'doğru değil' dediğin anda duyduğum her şeyi unuturum. Ben sadece senin ağzından çıkacak kelimelere inanırım."

 

Eva kafasını hızla yeniden eğdi, diğer yanağından da hızla yaş süzüldü. Eda'nın gözleri duyduklarıyla büyümüştü, hızla yaklaştı onlara.

 

"Baba niye böyle bir şey soruyorsun, ablamın böyle bir şey yapmayacağını hepimiz biliyoruz."

 

Adnan Bey'in gözleri Eva'daydı, onun ağzından çıkacak kelimeleri bekliyordu. "Eva.." Dedi, Eren de hızla yaklaştı.

 

"Ablamı zorlama baba, öyle bir şey yok" dedi.

 

Eva'nın iki gözü de yaşla doldu, kardeşleri öylesine emindi ki, kötü hissetti. Derin bir nefes aldı, sakinleşmeye çalıştı. "Doğru.." Dedi cesaretle.

 

Kardeşlerinin de tıpkı anne babası gibi yüzünü şaşkınlık bürüdü. Adnan Bey diğer iki çocuğunun önüne geçip kızına döndü.

 

"Doğru olan ne?" diye sordu, inanmamak için oldukça direniyordu. Yanlış duymuş olmalıydı, kızı söylenenen dedikoduları kabul edemezdi.

 

"Ben.. Onu seviyorum"

 

Diğer kardeşlerin arasında şaşkın bir göz teması geçti, ikisi de duyduklarını algılamaya çalışıyorlardı.

 

"Ne.. Ne diyorsun sen kızım?"

"Ben.. Savaş'ı seviyorum. Uzun zamandır da birlikteyiz."

 

Geri geri gitti Adnan Bey, sendeliyordu. Karısı hızla kolundan tuttu, yığılmasına engel oldu.

 

"Böyle şaka yapılmaz kızım" dedi annesi Hülya Hanım. Kocasının kolundan tutmuştu.

 

Toparlanmaya çalışıp kolunu karısının ellerinin arasından ayırdı Adnan Bey, kızına yaklaştı. "Duyduğum her şey doğru mu?"

 

Genç kız kafasını ağır ağır olumlu anlamda salladı. Adnan Bey bir adım geriye gitti, "Olmaz!!!" diye haykırdı. Sesi, hem ailesini hemde açık olan dış kapının önünde bekleyen kişilerin irkilme sebebi oldu.

 

Derin derin nefes almaya başladı Adnan Bey, kalbi delice çarpmaya başlamıştı. Elini göğsünün üzerine bıraktı, nefessiz kaldığını hissediyordu.

 

"Nasıl.." Dedi sustu, bakışlarını kızına çevirdi. "Bunu nasıl yaparsın Eva?!!"

 

Sesi sadece evde değil tüm mahallede yankı etti. Öfke doluydu, aklı almıyordu. Defalarca o adamdan uzak durmaları için çocuklarını uyarmış, işe gittiği anlarda da kalbinin yarısını endişe ile geride bırakmıştı.

 

Tüm çocuklarına sonsuz güveni olsa da en çok Eva'ya güvenirdi. Evin en büyüğü, en aklı başında olanıydı, her zaman en doğruyu yapardı.

 

Genç kız sessizdi, babasının öfke dolu haykırışı irkilmesine neden olmuş, gözlerinden hızla yanaklarına yaşlar süzülmeye başlamıştı. Bu şekilde öğrenmelerini hiç istemezdi

 

Bakışları ailesinin diğer üyelerine döndü, iki kardeşi endişe doluydu, ablalarının bunu yaptığına inanamıyorlardı. Annesi tepkisizdi, kafasını yavaşça iki yana sallıyordu. Kalbinin bir yarısı kızında diğer yarısı da derin derin soluk almaya çalışan kocasındaydı. Arada kalmış, ne yapacağını bilmiyordu.

 

"Baba" dedi Eva cesaretini toplayıp. Yanına tek adım attı, onu biraz da olsa sakinleştirip gerçekleri en başından anlatmak istiyordu.

 

Hızla geriye bir adım gitti Adnan Bey, kızının yaklaşmasına müsaade etmedi.

 

"Bir daha görüşmeyeceksin! O adamın yüzüne bile bakmayacaksın!"

 

Genç kızın yanağına hızla yaşlar süzülmeye başladı, bu mümkün değildi çok iyi biliyordu. Her gördüğünde delice kanat çırpan kalbi, onsuzluğa alışamaz. Kanatsız kalıp ölürdü.

 

"Baba" dedi zorlukla. Kafasını yavaşça iki yana sallamaya çalıştı, onu ikna etmeyi delice istiyordu. Adamın tavırları, bakışları netti. Çocuklarının hiçbiri o adamla yakın olamazdı, buna yaşadığı sürece de izin vermeyecekti.

 

Kafasını geriye çevirdi, üçle başlayan komşuların sayısı sekizi geçmişti. Sesleri duyan herkes tek tek buraya gelip açık kapıdan merakla izliyordu

 

"Git odana!" diye gürledi babası, parmağıyla odasını işaret ediyordu. Komşuların içerisinde daha fazla rezil olmak istemiyordu.

 

Dedikodular almış başını gidiyordu, her gelen bir şeyler öğrenmeye çalışıyor, söylentiler kulaktan kulağa ulaşıyordu. Herkes şaşkın herkes endişeliydi. Genç adamın insanlarda bıraktığı izlenim korkunçtu.

 

"Baba.. değişiyor" dedi Eva, kelimeler ağzından oldukça zor çıkıyordu. Yutkundu, babasını ikna etmeye çalışıyordu.

 

Geçirdikleri bunca zamanda adam çok başka biri olmaya başlamıştı, kızın onda bıraktığı etkiydi. Artık sigara içmiyor, gece yarısına değin sokakta oturmuyor, korkusunu kimseye yaymıyordu.

 

"Değişmez Eva! Sadece sana değiştiğini söyler. Onunla bir geleceğin olamaz, ilk fırsatta seni bırakıp yine eskisi gibi olacak! Hala çok gençsin, hayatın gerçeklerini anlayamazsın. Onun seçtiği bu hayata dahil olmana izin vermeyeceğim. Gözümün nuru, o serserinin ateşinde yanmayacak"

 

Eva'nın yanağına yaşlar hızla süzülüyordu. Anlamıyordu, anlamayacaktı. İnsanlar neden hep ön yargılıydı. Neden insanların değişebileceğine, değişme isteklerine inanmak için çaba sarf edemiyorlardı.

 

"Değişiyor... baba"

 

Kafasını iki yana salladı Adnan Bey, o sırada soluk soluğa bir nefes duyuldu. Genç kız kafasını o yöne çevirdi. Kapının önünde, tüm meraklı bakışların önünde o adam vardı, haberi aldığı gibi soluğu sevdiği kızın yanında almıştı.

 

Adnan Bey'in kaşları çatıldı, gözleri kısıldı. Kızına baktı, başını olumsuz anlamda salladı, ona yaklaşmaması için kızını uyarmaya çalıştı.

 

"Eva" dedi Savaş, genç kızın yaşlı gözlerine endişeyle bakıyordu. Elini yavaşça ona doğru uzattı Eva, içeri gelmesini, onlara yaklaşmasını şu anlık istemedi.

 

"Gelme.. Lütfen gelme Savaş"

 

Yanağı yaşlı, gözleri endişe doluydu. Adnan Bey kızına döndü, gözleri alevi andırıyordu.

 

"Bu işi şimdi burada bitireceğiz. Ona bir daha karşına çıkmamasını söyleyeceksin Eva!"

 

Alt dudağını ısırdı genç kız, gözlerinden usulca yaşlar süzülüyordu. Babasının söylemesi için beklediği kelimeleri, dili de kalbi de istemiyordu. Gözleri, kapının önündeki kalabalığın arasındaki genç adamdaydı.

 

Savaş endişe doluydu, kalbi öylesine hızlı çarpıyordu ki duracağından endişe duyuyordu. Gözleri dolu doluydu, bir an bile genç kızdan ayırmıyordu.

 

Korku dolu bakışlarıyla onu izliyordu, ağzından çıkacak kelimeleri bekliyordu. "Eva" dedi fısıltıyla.

 

Genç kız gözlerine kısa bir bakış attı, bir çift kara'nın içerisinde kayboldu, hüzün denizinde boğuldu. Yanaklarını yaşlar sarmaladı, onsuz yapamazdı, derin bir nefes verdi.

 

Bakışlarını yeniden babasına çevirdi, "Onu... Çok seviyorum" dedi, Adnan Bey'in kaşları çatıldı, gözleri kısıldı. İzleyen meraklı insanların bakışlarına rağmen verdiği ani bir kararla kızına yaklaştı.

 

"O adamın bizim hayatımızda yeri yok!" dedi, Eva tek kelime etmedi. Kafasını yavaşça yere eğdi.

 

"Ondan uzak duramam, yapamam." hıçkırıkları duyuldu, Savaş'ın gözleri dolu dolu oldu. Daha fazla dayanamadı, hızla ayakkabılarıyla içeri girdi. Onlarca bakışa rağmen gözlerini genç kıza çevirdi, mavilerindeki yaşlara bakıp elini yanağına bıraktı. Yaşları dikkatle silmeye çalıştı.

 

"Seni çok seviyorum" dedi, Adnan Bey'in aklı başından gitti. Öfkeyle yaklaşıp adamın kolundan tuttu. Kızından uzaklaştırıp yüzünün orta yerine sert bir yumruk geçirdi.

 

"Baba!" dedi Eva çığlıkla. Genç adamın yere düştüğünü gördü, hızla babasının önüne geçti. "Baba yapma, lütfen yapma!"

 

Savaş hızla ayağa kalktı, genç kızın gözleri ona döndü. Ailesinin bakışlarına rağmen elini sıkıca tuttu. Patlayan dudağına baktı, ufak da olsa kanadığını gördü.

 

Gözleri kızının eline kaydı Adnan Bey'in, adamın elinde tutmuştu. Öfkesine hakim olmakta zorlanıyordu. Derin nefes alıp bakışını kızına çevirdi, gözlerinde ciddiyet ve kararlılık vardı.

 

"Ya biz ya da bu adam? İkisi bir arada kesinlikle olmaz, seçimini yap Eva!"

 

Genç kızın gözleri büyüdü, yaşla doldu. Babasının ona sunduğu seçim, kalbini tamamen parçalara ayırıyordu. Elini yavaşça adamın elinin arasından çekti.

 

Bakışları önce annesine döndü, Hülya Hanım'ın gözleri yaş doluydu, kızına endişeyle bakıyordu. O adamdan vazgeçip yanlarında olmasını delice istiyordu.

 

Kardeşlerine baktı, ikisi de sessiz ve şaşkındı, yanyana durmuşlardı. Yüzlerinde, ablalarının o adamı seçebilme ihtimalinin endişesi vardı.

 

Genç adama çevirdi gözlerini, bir adım gerisinde durmuştu. Patlayan dudağından kanlar süzülüyordu. Gözleri endişe ve korku barındırıyor, onsuz yaşamayacağını düşünüyordu.

 

Kafasını yavaşça iki yana salladı Eva, gözleri yaşla doluydu. Yapamazdı, kalbinin orta yerinde hepsinin de ayrı yeri vardı, birinin bile gidişi tümünü kanatacaktı.

 

"Baba" dedi, babası bakışlarını ondan ayırdı. Öfkesi tüm varlığını ele geçirmişti, kızının gözlerine bakıp yumuşayacağından endişe duyuyordu. O adamı kabul edemezdi, böyle biri ailesine dahil olamazdı.

 

"Seçimini yap. Bundan sonraki hayatında ya o olacak ya da biz olacağız."

 

Eva kafasını geriye çevirdi, genç adamın gözlerine baktı. Bakışlarının bile bağımlısıydı, ondan nasıl ayrılabilirdi. Günlerini onun sesi olmadan, onun nefesi, onun varlığı olmadan nasıl geçirebilirdi?

 

Gözlerini ayırıp derin bir nefes verdi, babası ona başka yol bırakmamıştı. En zor seçimiydi, hangi yönü seçse kalbi yine eksik olacaktı. Elini kararlılıkla geriye uzattı, genç adamın elinin içerisine bıraktı.

 

Savaş şaşkın bakışlarla elini tutan ele baktı, kalbinde uçuşan kelebeklerle parmaklarını sıktı. Buna ihtimal bile vermemişti, genç kız onu ailesine tercihi etmeyecekti. Yüzünde endişeli de olsa gizli bir tebessüm belirdi, rahatlayıcı bir soluk aldı.

 

Eda şaşkınlıkla izliyordu, ablasının yaptığı seçimin şokundaydı. Kafasını hızla iki yana sallayıp yanına yaklaştı.

 

"Abla gidemezsin" dedi, bakışlarında yalvarır bir ifade vardı.

 

Eren de hızla yaklaştı, "Abla" dedi, gitmemesi, yanlarında kalması için bakışlarıyla yalvarıyordu.

 

Hülya Hanım bir köşede durmuş, gözyaşlarıyla izliyordu, kızının bu seçimi yapacağını hiç düşünmemişti. O, ailesini bir adam uğruna terk edemezdi. "Annem yapma, lütfen" dedi, yanına yaklaşmak için tek adım atıp durdu. Gözleri kocasının ciddi bakışlarına döndü.

 

"Bundan sonra benim Eva diye bir kızım yok." dedi Adnan Bey yorgun yüzündeki hayal kırıklığıyla.

 

Gözleri dolu dolu oldu, bakışını yere eğdi. Kalbi hızla çarpıyordu, onlara dönemeden, "Evimden çıkın" dedi.

 

Savaş elinden tuttuğu genç kızla arkasını döndü, çıkışa attıkları her adımda Eren ve Eda'nın ablalarına seslenişi duyuluyordu, onu bir daha göremeyecek olmanın endişesi sarmıştı her yanlarına.

 

Eva gözyaşlarıyla evinden çıktı, elini tutan elden cesaret almaya çalışıyordu. Arkaya bakmamak için büyük bir savaş içerisindeydi, attığı her adım kalbini yerinden söküp atıyordu.

 

Eda hızla pencereye koştu, perdeyi çekip sokağa baktı. Ablasının geri dönmesini, onları bırakamadığını söylemesini bekliyordu. Arkasına hiç bakmadan adamın elini tutarak uzaklaştığını gördü.

 

Yanaklarına süzülen yaşları silip öfkeyle odasına koştu. Bakışları ablasının yatağına kaydı, yaklaştığı gibi tüm gücüyle her şeyi yerlere fırlatıp darmadağın etti. Yere çöktü, hıçkırıkları evin içerisinde yankılandı, bir adam uğruna gidişini sindiremiyordu.

 

... 

Eva kendini toparlamaya çalıştı. Ayağa kalkıp sağa döndü, gözleri kendi gözlerinin aynısı olan bir çift mavi ile buluştu. Kalbi hızla çarpmaya başladı, gözleri doldu.

 

Kardeşini zorlamak istemiyordu, cesaretini toplayıp arkasını döndü. Eren'in gözünden bir damla yaş süzüldü, uzun ince bir koridorda gözleri etrafta insanlara rağmen sadece onu görüyordu.

 

Ablasının yanında Volkan vardı, delice endişe ediyordu, bu genç adamı yeniden üzmesini istemiyordu. Gözleri birine kaydı, Eren'in bir adım gerisinde kız kardeşi vardı, ağabeyine bakıp kafasını yavaşça iki yana salladı. Müdahale etmeden beklemesini istiyordu.

 

"Yine mi?" diye sordu Eren, ablasının sırtı ona dönüktü. Sesiz titrek ve fısıltılıydı. "Yine mi sırtını dönüp gideceksin?"

 

Genç kız gözlerinden usulca yaşların süzüldüğünü hissetti. O günü dün gibi anımsıyordu.

 

"Bu defa olmaz, olmaz abla. Bir defa daha gitmene izin vermem. Peşinde bir gölge olurum ama daha fazla sensiz kalamam"

 

Eva'nın sessiz gözyaşlarının yerini hıçkırıklar aldı. Avucuyla ağzını kapatmaya çalışsa da işe yaramıyordu. Kardeşinin iki dudağının arasından çıkan her kelime ona hem pişmanlığını hem yaptığı hatayı hemde bunca zamanda çektiği zorlukları hatırlatıyordu.

 

Derin nefes aldı genç adam, adımlarını hızlandırıp ablasının önüne geçti. İki kardeş uzun uzun zaman sonra karşılıklı ve yakın duruyordu.

 

Genç kızın bakışları yerdeydi, onun gözlerine bakmaya bile yüzü yoktu. Eren titreyen elini yavaşça uzatıp çenesine bıraktı, bakışlarını kaldırdı, iki çift mavi hasretle buluştu.

 

İkisinin de ağlayışı koridorun orta yerinde yankılandı, Özlem ağabeyine yaklaştı. Volkan kolunu ona sıkıca doladı, gözleri dolu doluydu. Bakışlarını bir an bile iki kardeşten ayırmıyordu.

 

Tolga ailesiyle bir köşede duruyordu, sessiz bir mutluluk vardı üzerinde. Bu kavuşmayı en çok isteyenlerden biriydi.

 

Savaş gözlerini koridordan ulaşan hıçkırıklarla araladı. Zorlukla da olsa yatağından inmeye çalıştı. Ayaklarını indirip duvara tutarak kapıya yaklaştı. Kapıyı yavaşça araladı, gözleri iki kardeşe yoğunlaştı. Yüzünü ufak bir tebessüm, kalbini de büyük bir ferahlık sardı. Sendelediğini hissedip geri geri gitti, yatağının kenarına oturdu. Mutluydu, genç kız artık daha iyi olacaktı.

 

Titreyen ellerini ablasının iki yanağına bıraktı Eren, "Ablam.." Dedi gözyaşlarıyla. "Üç yıldır kalbimden bir an bile çıkmayan ablam. Seni çok özledim"

 

Genç kızın yanakları yaş doluydu, gözlerini yavaşça kapatıp kendini bu ana inandırmaya çalıştı. Gerçekti, gerçekten kardeşi karşısındaydı. Yüzlerce defa gördüğü o rüyalardan biri değildi, bu defa gerçekten de karşısındaydı.

 

Aralarında tek adım vardı, derin bir soluk aldı. Bunca zaman olmayan bir nefesti, artık rahatladığını gösteren bir nefes. Aradaki tek adımı kapatıp kollarını kardeşinin boynuna sıkıca doladı. Eren anında karşılık verdi, iki kardeşin gözyaşlarıyla kavuşmasını herkes dolu gözlerine izledi.

...
 

Eva ailesine kavuşuyor 💙

Loading...
0%