@mlkshnn
|
Derin nefes aldı Tolga, dün gibi hatırlıyordu. Kardeşini aldığı karardan vazgeçirmek için büyük çaba sarfetmişti.
"Ben.. Çok pişmanım" dedi, yanağına bir damla yaş süzüldü. Affettim demesine rağmen gözlerinde gördüğü hüzün onu yıkan şeydi, genç kız adamın onu bir başına bırakışıyla koca bir hayal kırıklığıyla hayata devam etmek zorunda kalmıştı. Kalbine böylesine büyük bir hayal kırıklığı bıraktığı için kendini affedemiyordu.
"Yapabilirdik.. Bir arada iken her zorluğu aşabilirdik ama ben.. Verdiğim kararla hem onu hemde kendimi derinden yaraladım."
Dudakları tiremeye başladı, kelimeleri oldukça zor dile getiriyordu. Kalbinin üzerinde büyük bir acı vardı, dinmek bilmiyordu.
"Ben sadece.. Annem gibi olacağından korktum. Varlığım.. yağmurun sebebiydi. Gidersem, hayatından çıkarsam.. ömrüne yeniden güneş doğar sandım."
Yavaşça yatağın kenarına oturdu Tolga, kardeşinin omzuna bıraktı elini, sıktı. Aldığı her kararda her daim yanında ve arkasında olacaktı.
"Onsuz yapamazdın.." Dedi, kafasını eğdi. O günü dün gibi hatırlıyordu, kardeşine vazgeçmesi için saatlerce dil dökmüştü. "Yapamadın da." diye ekledi.
Gözleri onun gözleriyle buluştu, "Duyduğun tek bir cümle ile her şeyi bırakıp ona geri döndün."
Alt dudağını ısırdı Savaş, gözlerinden iki damla yaş hızla yanaklarına süzüldü. Büyük bir gerçekle sarsılıyordu. Yakıp kül ettiği kalbi, yeniden kalbinin yakınında istiyordu.
"Affetti.." Dedi, gözyaşlarına rağmen ufak ve tebessüm belirdi kalbin orta yerinde. Onsuzluğa alışmak hiç mümkün olmayacaktı, bir ömür bu eksiklikle yaşamazdı.
"Çünkü seni hala çok seviyor." Dedi Tolga, yüzünde buruk bir ifade vardı. Kardeşinin yıktığı o eşsiz kadın, her şeye rağmen onu sevmeye devam ediyordu.
"Yapabilecek miyim?" diye sordu Savaş, ağabeyinin gözlerine ufak bir umut mimiği görmek için dikkatle bakıyordu. "Yaşattığım üç yılın kırıklığını ona unutturabilecek miyim?"
"Seveceksin Savaş" gözlerine kararlılıkla bakıyordu. Ses tonu ciddi ve netti. "Onu öyle çok seveceksin ki, ayrı geçirdiğiniz üç yıl sadece gelip geçen bir kabus olarak kalmalı." "Onu çok seviyorum" "Artık gösterme vakti. Sana ikinci şansı verdiyse bir pişmanlık daha yaşatamazsın."
Savaş hızla kafasını olumlu anlamda salladı, ne olursa olsun artık tek rotası vardı. Ömrünü genç kızın mutluluğuna ve gülüşüne adayacak, hatasını telafi edecekti.
.... İki sandalye bitişik ve karşılıklı duruyordu, birinde Hülya Hanım diğerinde de Eva oturuyordu. Dizleri birbirine değiyordu, elinin biriyle kızının elinden tutmuş, diğeriyle de yanağını okşuyordu.
"İyi misin annem?" dedi, genç kızın gözünden mutluluk barındıran bir damla yaş süzüldü. Ona hissettiği özlemin sona erdiğine inanmakta zorluk çekiyordu.
Kafasını yavaşça olumlu anlamda salladı, yanağındaki eli indirip koca bir öpücük kondurdu, kokusunu delice özlemişti. Gözlerinde endişe ve merak vardı, bunca zaman en çok merak ettiği annesinin sağlık durumuydu, kalbindeki sıkıntıdan dolayı sok sık rahatsızlanırdı.
"Sen nasılsın annem? Sağlığın iyi mi? Bir sıkıntı yok, değil mi?"
Hülya Hanım kızının sıkıca tuttuğu ellerini dudaklarına yaklaştırıp avuçlarına öpücük kondurdu. Onu gördüğü anda tüm sıkıntıları buhar olup uçmuştu.
"Seni dünya gözü ile gördüm ya, bundan daha iyi olamazdım."
Elini kızının yanağına bıraktı. Kısa saçlarına bakıp onu iyice süzdü, hatırladığından en büyük farkı, zayıflığı ve kısa saçlarıydı.
"Hiçbir şey mi yemedin? Çok mu yoruldun veya çok mu üzüldün? Neden bu kadar zayıflamışsın?"
Eva'nın gözleri dolu dolu oldu, üç yıldır hiçkimse onu böylesine düşünmemişti. Hiç kimse üzgün müsün veya aç mısın diye sormamıştı.
Kafasını yavaşça iki yana salladı, artık bitmişti. Annesi artık yanındaydı, her sıkıştığında da arkasında olacaktı. "Tek sıkıntım size olan özlemimdi"
Hülya Hanım hızla yaklaşıp kollarını boynuna doladı, sıkı sıkı sarılıp saçlarını kokladı. "Güzel kızım" dedi, Eva anında karşılık verdi. Annesinin bedenine sardığında kollarının da onun gibi güçlendiğini hissetti, varlığı ilk anda ona güç olmuştu.
"Babam ve Eda nasıl?" diye sordu genç kız merakla. Gözleri endişe doluydu, duyacağı olumsuz hiçbir şeye hazır hissetmiyordu.
"Eda nasıl anne? Eren üniversiteye yerleştiğini söyledi, dersleri iyi mi?" merakla annesinin gözlerine bakıyor, kız kardeşine ait bir şeyler öğrenmek istiyordu.
Hülya Hanım'ın gözleri oğlunun gözlerine döndü, aralarında gizli ufak bir bakışma geçti. Eda, ablasından çok sonra en çok değişendi. Bunca zaman adını hiç anmamış, anılan her ortamdam da olabildiğince uzaklaşmıştı. Kalbinde kırgınlığa ek olarak öfke de vardı.
"İyi, o da seni çok özledi" dedi annesi, ablasını gördüğü anda yumuşayacağını ümit ediyordu.
"Babam.." Dedi Eva, yüzünde endişeli bir ifade belirmişti. Hülya Hanım ellerini iyice sıktı.
"O çok pişman, sensizliğe hiç alışamadı."
Genç kız gözlerinden yanağına yaşların süzüldüğünü hissetti. Her daim babasının öfkeli olacağını düşünmüştü, olur da bir gün karşısına çıkarsa bağırıp çağırıp onu görmek istemediğini söyleyecekti.
"Onu çok özledim"
Gözleri dolu dolu oldu annesinin, kızının bir damla gözyaşı için dünyayı yakıp yıkabilirdi. Elini yavaşça yüzüne bırakıp baş parmağıyla yaşları sildi.
"Annem" dedi, kafasını yavaşça iki yana sallıyordu. Ağlama, karşımda böyle gözyaşı döküp kalbimi söküp atma.
Eva burnunu çekti, yanaklarını silip kendine çeki düzen vermeye çalıştı. Annesini daha fazla üzemezdi. Bakışları buluştu, Hülya Hanım merakla yüzüne bakıyordu.
"Neler yaptın bunca zaman? Neredeydin? Ne yiyip ne içtin?"
Genç kız bakışlarını annesinden ayırdı, kafasını yavaşça yere eğdi. Gözlerinde gördüğü endişeye üç yıllık acılarını, yalnızlığını ve kimsesizliğini ekleyemedi.
Alt dudağını ısırıp kardeşinin gözlerine baktı, kafasını yavaşça iki yana salladığında, Eren koca bir şaşkınlık yaşasa da bu defa sadece ablasının isteğini yapacak, olanları annesine izni olmadan anlatmayacaktı.
"Anne, ablam büyük bir şirkette çok önemli pozisyonda çalışıyor" dedi konuyu biraz da dağıtmak adına. Hülya Hanım'ın gözleri kızının gözlerine kaydı.
"Okulunu da başarıyla bitirmiş." diye ekledi genç adam, annesi ve ablasını sessizce izlemeye koyuldu.
Eva elini sıkıca tutan ellerin sıcaklığını sadece tüm bedeninde değil kalbinde de hissediyordu. Geçen bunca zamanda hiç kimse ona bu güveni ve sıcaklığı verememişti, sadece annelerin sihirli etkisiydi.
"Susma, anlat bana annem. O adam seni hiç üzdü mü?"
Genç kız dolu olan gözlerine hakim olmaya gayret ediyordu, annesini üzmemek için elinden geleni yapmaya kararlıydı. Kafasını yavaşça iki yana sallayıp elini sıktı.
"Annem.." Dedi, annesinin gözleri onun mavi gözlerine değdi. Derin bir nefes aldı.
"Sana her şeyi en başından anlatacağım ama öncesinde bana biraz zaman vermeni istiyorum"
Gözleri endişeyle büyüdü kadının, bir daha hiçkimse hiçbir şey onu kızından ayıramazdı. Kafasını hızla iki yana salladı, "Seni bir daha asla bırakmayacağım. Baban ve Eda'da seni görmeli." "Hayır, hayır öyle değil anneciğim. Bende bundan sonra sizden uzak kalamam ama sadece birkaç güne ihtiyacım var."
Hülya Hanım'ın gözleri dolu dolu oldu, ondan yeniden uzak kalma korkusu her yanını sarmıştı. "Gitmeyeceksin bir daha değil mi kızım?"
Eva kafasını kararlılıkla iki yana sallayıp kollarını annesinin boynuna doladı. "Hayır, hayır asla. Sadece birkaç gün daha uzak kalacağız. Sana telefon numaramı da vereceğim, istediğimiz her anda konuşuruz."
Yavaşça geriye çekildi kadın, gözlerinin içine baktı. Kafasını olumlu anlamda salladı, onu zorlamak ve sıkmak istemiyordu. Ne de olsa telefonu elinde olacaktı.
"Tamam annem, istediğin gibi olsun."
.... Koridora giriş yaptı Eva, annesini ve kardeşini ikna edip yanlarından ayrılmıştı. Soluğu hastanede almıştı, genç adamın iyi olduğunu görmek istiyordu.
Uzun koridorun uç kısmında Tolga vardı, banklardan birinde sessizce oturuyordu. "Tolga Abi" dedi, genç adamın gözleri ona döndü. Yüzünde ufak bir tebessüm belirdi, bu kızın duruşuna da gücüne de hayrandı.
"Eva.. Gel" dedi, genç kız yaklaşıp yanına oturdu. İkisinin de bakışı birkaç adım önlerinde bulunan kapıdaydı, Savaş'ın odasınındı.
"Savaş iyi mi?" diye sordu genç kız bakışlarını kapalı kapıdan ayırmadan.
Tolga kafasını olumlu anlamda salladı, "İyi, çok iyi. Yarın taburcu olacak" "Sevindim" dedi Eva, yüzünde ufak bir tebessüm oluştu. Kalbinin üzerinde koca bir rahatlık vardı, endişesi yok oluyordu.
"Görmek istersen odaya girebilirsin"
Genç kızın gözleri genç adama döndü, kafasını yavaşça yere eğdi. Cesaretini toplamaya çalışırken gözleri koridorun girişine kaydı. Genç adamın anne ve babası yaklaşıyordu.
"Anne" dedi Tolga, hızla kalkıp yanına yaklaştı. İkisini dinlenmeleri için bir otele yerleştirmişti.
"Oğlumu görmek istiyorum" dedi endişeyle kadın, genç adam kafasıyla onaylayıp kapıyı yavaşça araladı.
Bir adım önde olan annesi hızla içeri girdi, babası da takip etti. Tolga da arkalarından girip kapıyı açık bıraktı, kafasını son bir kez genç kıza çevirdi. İçeri girmesini bekliyordu, genç kız kafasını olumsuz anlamda salladı, daha sonraya erteledi. Önce ailesine izin vermeliydi.
Gözlerini seslerle aralamaya çalışıyordu Savaş, bakışları ilk olarak annesine kaydı. Onun her daim yüzünde bulunan endişe ve telaş dolu ifadesini gördü.
"Anne" dedi, Esra Hanım kafasını olumlu anlamda salladı. Yüzünde yıllardan sonra ufak bir tebessüm belirdi, oğlunu kaybetme korkusu yaşadığı hiçbir şeye benzemiyordu, daha büyük bir acı mümkün değildi.
Savaş'ın bakışları ağabeyine sonra da babasına kaydı, anlam vermeye çalışıyordu. Gerçek hayatta mıydı, yoksa yine rüyalarından birini mi görüyordu? Annesi gerçekten gülümsemiş miydi?
Yatağın kenarına oturup elini oğlunun yanağına bıraktı, "Çok korktum" dedi, "Gerçek mi bu?" diye sordu Savaş, Tolga dolu gözleriyle kafasını olumlu anlamda salladı. Anneleri artık iyileşiyor, kabuğunun dışına çıkmaya başlıyordu.
Esra Hanım kimseyi umursayacak durumda değildi, gözleri sadece oğlunun yaralı yüzündeydi. "İyi misin oğlum?"
Savaş yavaşça doğrulmaya çalıştı, Tolga yastığı sırtına bırakıp yardımcı oldu. "Düzeliyor oğlum" dedi Sinan Bey, iki oğlunun da yüzüne sevgiyle ve hüzünle bakıyordu. Her şeyin tek sorumlusu kendisiydi, ailesini darmadağın etmişti.
Onun geçmişi ve içinde bulunduğu durum, karısının gülüşünü, sesini ve neşesini bunca yıl ellerinden almıştı. Çocuklarını da onu da ilgiden mahrum etmişti, bunca yıl evin içerisinde sadece bedenen bulunuyordu, gerekli olmadıkça konuşmuyor, hiç ama hiç gülmüyordu.
Savaş'ın bunca yıl en büyük dileği annesinin sık konuşması ve gülümsemesiydi. Çocuk yaşta iken hep sorguladığı bir şeydi bu, annem gülmeyi mi bilmiyor? Neden hiç gülmüyor?
Küçük yaşlarda iken bazı günler öylesine doluyordu ki annesini gülümsetmek için evin içerisinde şebeklik yapıyordu fakat istediği gülümsemeyi hiç görmüyordu.
Bir süre sonra da bunu kabullenmiş, yüzündeki endişe ve telaşa alışmıştı. Tüm anneler böyle olmalıydı.
Yüzünde ufak bir tebessüm oluştu Savaş'ın, kalbinin en büyük kırıklıklarından biri yok olmuştu, derin bir soluk aldı, kollarını annesinin boynuna sıkıca doladı.
Eva kapının önünde duruyordu, koridordaydı. Gözleri içerideki ailenin üzerindeydi, yüzünde hüzün dolu bir tebessüm vardı. Esra Hanım sonunda normale dönüyordu.
Kafasını yavaşça yere eğdiğinde, birinin soluğunu yanında hissetti. Bakışlarını kaldırınca Tolga'yı gördü. "Sevindim" dedi gözlerine bakıp.
Genç adam gülümsedi, artık çok daha iyi hissediyordu. Annesi doktorların yapamadığını kendi gücüyle yapıp düzelmeye başlamıştı.
Odanın kapısını örtüp bir banka oturdu, Eva da yanından geçti. Sessizce durmuşlardı, ikisinin de kalbinde dile gelmeyi bekleyen çok fazla kelime vardı.
"Annem.." Dedi Tolga, Eva pür dikkatti. Bakışlarını karşısındaki kapalı kapıya çevirmiş izliyordu. "Babamın geçmişinden dolayı böyle oldu."
Genç kız alt dudağını ısırdı, bunu biliyordu. Savaş defalarca dile getirmişti. Babası hayatına girmeden önce annesi çok farklı biriydi, neşeli, cıvıl cıvıl ve arkadaş canlısıydı. Her daim güler ve çok fazla konuşurdu.
Sohbet etmeyi çok severdi fakat yaptığı evlilik ve seçtiği adam zamanla ondan bunların tümünü almıştı.
Önce tüm çevresi ondan uzaklaşmaya başlamıştı. Günlerce, aylarca birlikte güldüğü sohbet ettiği insanlar kocasının geçmişinden dolayı araya mesafe koymaya başlamış, her geçen günde de aşılamayacak hale gelmişti.
Zamanla komşular durdurak bilmeden dedikodu yapmaya başlamış, gördükleri her anda onu istemediklerini dile getirmiş ve çocuklarına da bunu aşılamışlardı.
Kocasının tutuklanması ise onun hayatının yönünü tamamen değiştirmişti, iki küçük çocukla hayata ve insanlara direnmeye çalışırken kendini yavaş yavaş çevreden uzak tutmaya ve evine kapatmaya başlamıştı.
Bir süre sonra da hayatın zorluğu yüzündeki tebessümü ve sohbetlerini almış ve yerine endişe ve telaş bırakmıştı. O artık kendi kabuğunda kavrulan, çocukları için ayakta durmaya çalışan bir kadındı.
"Düzeliyor" dedi Eva, yüzünde rahatladığını gösteren bir ifade vardı.
Tolga derin bir nefes verdi, "Savaş bir gün annem gibi olmandan hep çok korktu."
Genç kızın gözleri ona döndü, şaşkındı. "Ne?" "Aynı evde olduğunuz günleri hatırlıyor musun?"
Eva kafasını olumlu anlamda salladı, o günlerin her dakikası zihninde kayıtlıydı.
.... Elini zile bıraktı Savaş, bu ikinci çalışıydı. Elinde telefonu vardı, endişeyle genç kızın ismini bulup arama tuşuna dokundu. Elinin birini de kapının üzerine bırakıp hızla çalmaya çalışıyordu.
"Eva!!" diye seslendi, yumruk yaptığı elini daha sert bir şekilde vurdu. "Eva!!" dedi yeniden.
Bir ses ulaştı o anda kulağına, rahatlamasını sağlayan bir sesti. Sessizce bekledi, kapı içeriden yavaşça aralandı. Genç kız önünde duruyordu, yüzünde anlam vermeye çalışan bir ifade vardı.
Genç adam derin bir soluk aldı, yaklaştığı gibi kollarını boynuna sıkıca doladı. Kapıyı çalarken endişe her yanını sarmıştı.
"Beni çok korkuttun" dedi kollarıyla bedenini sıkıp. Eva şaşkındı, geriye çekilip gözlerine baktı. "Duymamışım"
Yavaşça geriye çekilip arkasını döndü, genç adam arkasından takip etti. Anlam vermeye çalışıyordu, genç kızda son zamanlarda durgunluk hakimdi.
Koltuğa oturduğunu görüp yanına oturdu, elini elinin üzerine bırakıp sıkıntılı bir soluk verdi. "İş bulamadım" dedi, günlerdir gecesini gündüzüne katıyordu, bir iş bulup hayatını düzene koymak bir türlü mümkün olmuyordu.
Eva'nın gözleri ona dönmedi, sessizce yerdeki halının desenini inceliyordu. Kafası bedenine rağmen çok başka yerlerde geziyordu.
Bakışını ona çevirdi Savaş, elini çenesine bırakıp bakışlarını sabitledi. "Gökyüzüm" dedi, genç kız bakışını gözlerinden kaçırdı.
"Aç mısın? Yemek yapmıştım" diye sordu biraz da mesafeyle Eva. Ayağa kalkıp mutfağa ilerledi, genç adam ayağa kalkıp arkasınından takip etti.
Ufak mutfakta, ufak bir masada karşılıklı oturdular. Genç kızın sessizliğine anlam vermeye çalışıyordu Savaş, bu ailesine duyduğu özlemden kaynaklanmıyordu, onda çok farklı bir şey vardı.
Yüzünde ufak ve gerçeklik barındırmayan bir gülümseme oluşturdu, onun gülen yüzünü görmek için çırpınıyordu.
"Neler yaptın bugün? Yine komşularla mı zaman geçirdin?"
Eva elinde tuttuğu çatalı, önündeki tabağın içerisine daldırmış, hiç ağzına yaklaştırmadan oynuyordu. Kafası eğikti, bakışını yavaşça kaldırıp adamın gözlerine baktı.
"Evet, komşularla birlikteydim" dedi kısa ve kısık bir tonda.
.... Yatağın kenarında oturuyordu Eva, gözleri dolu doluydu, ailesini delice özlemişti. Yeniden annesinin dizine yatmayı, babasının kollarına sığınmayı ve kardeşleriyle aynı yatağı paylaşmayı düşlüyordu.
Film gecelerinde, iki kardeşinin televizyonu en iyi gören yer için ufak atışmasına şahit olup, arayı bulmak adına ekranı ikisine de aynı oranda çevirmeyi istiyordu.
Annesiyle yanyana oturup, patlattığı mısırı doya doya yemek, saatlerce film hakkında sohbet etmek istiyordu.
Elinde telefonu bulunuyordu, rehberinde olmasa da ezberinde tüm aile üyelerinin numaraları vardı. Annesinin numarasını tuşlamasına rağmen aramaya cesaret edememişti.
Yavaşça yerine bıraktı, sırtını yatakla buluşturduğu anda odanın kapısı yavaşça tıklandı. Gözlerini o yöne çevirip doğrularak, 'gir' dedi.
Savaş göründü, yüzünde endişe ve çekingenlik vardı. Ufak bir tabak tutmuştu, içinde acemice doğranmış birkaç elma dilimi vardı.
"Elma" deyip yanına oturdu, Eva'nın gözleri tabağa döndü, oldukça kötü ve biçimsiz dilimlenmişti. Her biri birbirinden farklı boyuttaydı. Yüzünde ufak tebessüm belirdi, "Çok kötü dilimlenmiş" dedi, Savaş'ın kalbinin orta yerine koca bir mutluluk hakim oldu. Sonunda yeniden gülüşünü görebilmişti.
Tabağı eğilip yere bıraktı, genç kızı hızla iterek yatağa yatırdı, ellerini karnına bırakıp gıdıklamaya başladı. "Yapma" dedi Eva iki kahkaha arasında. "Yapma Savaş"
Genç adam kararlıydı, kesinlikle pes etmeyecekti. Kalbine güneş açtıran gülüşü dakikalarca duyacaktı.
.... Hızla çalan kapıya koştu Eva, açtığında karşısında genç adamı gördü. Savaş'ın yüzünde bıkkın bir ifade vardı, günlerdir süre gelen arayışı sonuç vermiyor, ona çalışma imkanını hiç kimse sağlamıyordu.
Sabrı taşmıştı artık, her defasında reddedilmek umudunu da hevesini de tüketiyordu. Bu sondu, bir daha iş arayaşına girmeyecekti.
"Bitti, bir daha iş aramayacağım." Dedi, sicilini öğrenen duyan hiçkimse ona çalışma hakkı vermiyordu. Eva şaşkınlıkla gözlerine baktı. Kafasını iki yana salladı.
"Hayır, pes etme" "Yapamam artık, hiçkimse bana iş vermeyecek."
Elini adamın yüzüne bıraktı, sakallarını yavaşça okşuyordu. "Lütfen Savaş, yapabilirsin. Birlikteyken her şeyi yapabiliriz" "Yapamam" dedi, geriye çekilip koltuğa oturdu.
.... Günler iki gencin evin içerisinde daha çok vakit geçirmesini sağlamıştı. Hayatın gerçekleri artık bir fırtına gibi yüzlerine vuruyordu.
Elde avuçta hiçbir şey kalmamıştı, Tolga'dan kabul edilen son para da harcanmış, buzdolabı tamamen boşalmıştı.
Eva, Savaş'ın bir şekilde satın aldığı malzemelerle okuluna devam ediyordu. Derslerinin arasında, öğünleri hiç atlamadan yemekleri yapıyordu fakat maddi imkansızlık bunu da son zamanlarda mümkün kılmıyordu. Günlerdir akşam öğünü sade bir mercimek çorbasıydı.
Genç kızın sabrının taştığı günlerden biriydi, okuluna gitmek üzere evden çıktığı bir anda bir kafenin üzerinde 'eleman aranıyor' ilanını görmüştü.
Derin nefes alıp okula gitmek yerine içeri girmişti. O gün, patron deneme günü diyerek tüm gün çalıştırıp ücretini vermişti. Aldığı cüzi ücretle birkaç yiyecek almış, evin yolunu tutmuştu.
İçeri girdiği anda gözleri genç adamın gözlerine kaydı, Savaş'ın yüzünde koca bir endişe vardı. Bakışları önce genç kızın sıkıca tuttuğu kitaplara sonra da poşetlere kaydı.
"Geç kaldın bugün" dedi, saatlerdir dönüşünü bekliyordu.
Genç kız kafasını olumlu anlamda sallayıp yüzünde ufak bir tebessüm oluşturdu. "Dersler uzadı" dedi yalanla. "Bugün güzel bir yemek yapacağım, otur ve bekle"
Poşetleri sıkıca tutmuştu, Savaş yüzüne bakıyordu. "Bunlar?" diye sordu, genç kız tebessüm etti. "Yeni bir burs kazandım" diyerek geçiştirdi, yorgun gözlerinin arasında mutfağa ilerledi.
.... Koltukta oturuyordu iki genç, karşılarında televizyon vardı, bir film yayınlanıyordu. Ortama sessizlik hakimdi, genç kız son günlerde olduğu gibi bugün de çok sessizdi. Ağzından artık gerekli olmadıkça kelimeler çıkmıyordu, gülüşü ise çok seyrekleşmişti.
Artık çevresindeki tek insan Savaş'tı, ilk günler ona sevgiyle kucak açan komşuların hepsi bir anda araya mesafe koymuştu.
Kulaklarına, Savaş'ın geçmişine dair ulaşılan fısıltılar hepsinin endişe etme sebebi olmuştu. Genç kızı gördükleri anda yollarını değiştirmeye, kapılarını kapatmaya başlamışlardı.
Eva'nın sessizliğe gömülme ve insanlardan uzaklaşma sebebi oluyordu bu durum. Artık adamdan gizlemeye çalışsa da yüzünde hep aynı ifade vardı, endişe ve dışlanmışlık hissi..
.... Bir öğlen vaktiydi, Savaş'ın elinde kırmızı bir gül vardı, eve gelirken bir bahçeden koparmıştı. Koklaya koklaya yürüyor, bir an önce genç kıza yetiştirmenin heyecanını yaşıyordu.
Gülümseyerek apartmana girdi, her şeye rağmen mutluydu. Merdivenlerden komşu çocuklarının sesleri duyuluyordu, tek tek basamakları çıkıp karşılaştığı çocuklara baktı.
Küçük çocukların gözleri ona kaydığı anda korkuyla ayaklanıp her biri kendi dairesine doğru koşturmaya başladı. Savaş koca bir şaşkınlık yaşıyordu, bakışları hala kapıyı yumruklayan bir çocuğa kaydı.
Yanına tek adım attığı anda, çocuğun korkulu ağlayışı duyuldu. "Anne!!" evin kapısı bir hışımla açıldı, annesi çocuğunu içeri çekip Savaş'ın gözlerine baktı.
"Çocuklarımızdan da bizden de uzak durun!" diyip kapıyı hızla suratına kapattı.
Genç adamın yüzü asıldı, zihninde tek bir şey yer aldı. Geçmişi, burada da karşısına çıkmış geleceğine bir set koymuştu.
Gözleri bir anda büyüdü, aklına gelen tek şey oldu, Eva. Her sorduğunda komşularla vakit geçirdiğini söylüyordu, yalandı.
"Eva" dedi, hızla yukarı çıkıp eve yaklaştı. Kapıyı çaldığı anda genç kız yüzünde gerçeklik barındırmayan ufak bir tebessümle açtı. "Hoşgeldin" deyip elinden tuttu.
Kurduğu yemek masasına yaklaştırdı, üzerinde mercimek köftesi vardı. "Bunu az önce alt komşu gönderdi." Dedi yalanla, Savaş'ın yüzü asıldı. En başından beri her şeyi ondan gizliyordu, nasıl fark edememişti.
Tüm bedenine koca bir sarsıntı hakimdi, masaya otururken bacakları vücudunu taşımakta bile zorluk çekiyordu. Ellerinde çatalı tutacak gücü yoktu.
.... Genç kızın ailesine özlemi, içinde bulunduğu zorluklar ve maddi imkansızlık onları her yönden zorluyordu.
Eva ikinci sınıfın ilk dönemin başlarında okulunu bırakma kararı almıştı, bundan sonra gizlice okula diye çıkıp bulabildiği her işi yapacaktı.
Savaş'a şimdilik söylemeyi düşünmüyordu, çünkü okulu bıraktığını öğrendiği anda büyük tepki verecekti. Her şeye rağmen mezun olması için çabalıyordu.
Bir kafede iş bulmuştu, her sabah düzenli olarak gidiyor, akşam üzeri dönüyordu. Eve geldiği anda da genç adamı görür görmez derslerden ve okuldan söz ediyordu.
O gün kafede bir parti vardı, genç kızın işleri uzamıştı. Saatin farkında olmadan müşterilere yetişmeye çalışırken telefonunu bile unutmuştu.
Savaş evde onu bekliyordu, pek dışarı çıktığı da yoktu zaten. Hava kararmak üzereydi fakat genç kız hala yoktu, üstelik telefonuna da cevap vermiyordu.
Endişeyle evin içerisinde gidip gelirken aklına tek bir şey geldi, genç kızın okuldan yakın bir arkadaşının numarasını bulmayı düşündü. Bir ara onun telefonundan ufak bir görüşme yapılmıştı, arama kayıtlarından bulabilirdi.
Dakikalarca kurcaladıktan sonra sonunda bulabilmişti. Hızla numarayı tuşlayıp kulağına yaklaştırdı. "Alo" diye cevap veren genç kızın sesini duydu.
"Merhaba Elif, ben Savaş. Eva hala dönmedi, telefonuna da cevap vermiyor. Dersleriniz mi uzadı diye merak ettim"
Genç kızın yüzünde şaşkınlık belirdi, kafasını yavaşça iki yana salladı. "Eva okulu bıraktı, günlerdir onu hiç görmedim" "Ne?" dedi Savaş, donakalmıştı. Telefonu kulağından indirip arkasındaki koltuğa oturdu. Tüm vücudu kaskatı kesilmiş, algıları tamamen kapanmıştı. Günlerdir okula gidiyorum diye ona yalan söylüyordu.
.... Genç kızın gözleri büyüdü, hızla Tolga'ya döndü. Bunca zamanda hiç düşünmediği tek bir şey, tüm bedenini ele geçirdi. "Bu.." Dedi zar zor.
Bu doğru muydu? Genç adam onu annesine benzemeye başladığını gördüğü için mi terk etmişti? Tıpkı annesi gibi o da gülüşlerini ve kelimelerini kestiği için terk etmişti.
"Evet Eva, Savaş bu yüzden seni o gece ardında bıraktı. Çünkü değişiyordun. Hep endişeliydin, artık gülmüyordun, üzgündün ve gerekli olmadıkça da konuşmuyordun."
Genç kızın yanağına bir damla yaş usulca süzüldü, elleri titremeye başlamıştı. "Aptal" dedi sadece titrek dudaklarının arasında. Aklı almıyordu, böyle bir nedenden dolayı onu nasıl terk ederdi?
"Düzeltmek ve gitmemek için çok uğraştı, bir iş bulursa her şey düzelir sandı ama her kapı yüzüne kapanıyordu."
Eva'nın gözleri yaşla doldu, alt dudağını ısırmış kafasını yavaşça iki yana sallıyordu. "Aptal!" dedi yineleyerek.
Ailesini geride bırakırken birçok şeyi göze almıştı. Her şeyin bilincinde olacak kadar zeki bir kızdı, onun elini tutup giderken artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını çok biliyordu.
"Beni bırakıp giderken ne düşündü? Terk edişi ile mutlu mu olacaktım?"
Kafasını hızla iki yana sallayıp ayağa kalktı, "Mutluydum be, mutluydum! Her şeye rağmen onunla birlikte olduğum için mutluydum."
"Engel olmaya çalıştım, çok dil döktüm ama zordu. Bardağı taşıran son damla, senin okulu bırakman oldu. Savaş her şeyden kendini sorumlu tutuyordu. Gidersem, onu bırakırsam her şey eskisi gibi olur, o yine güler, yine hiç susmadan konuşur, ailesine döner ve yine okuluna devam eder diyordu"
Alt dudağını sertçe ısırdı Eva, gözyaşları hızla yanaklarına süzülüyordu. Bir gece yarısı terk edilmenin hayal kırıklığını hala derinden hissediyordu.
"Evet, yöntemi çok yanlıştı ama sadece seni düşündü, mutlu olmanı istedi."
Genç kız yaşlı gözleriyle kafasını olumlu anlamda salladı, öfke doluydu. Sakinleşmek adına büyük gayret sarf ediyordu. "Neden gece? Yada neden bana bir veda bile etme gereği duymadı?"
"Çünkü seni delice seviyordu, gözlerine bakıp veda etmesi mümkün bile değildi."
Yavaşça yerine oturdu Eva, yanaklarından ardıarkası kesilmeden yaşlar usulca süzülüyordu. "Neden döndü?" diye sordu kısık ve titrek bir tonda.
"Sensizliğe alışmaya çalışırken tek tesellisi ve geri dönmemek adına tek dayanağı, mutlu olduğun düşüncesiydi. Bir yerlerde ailenle, okulunla, arkadaşlarınla mutluydun, gülüyordun, uzun uzun konuşuyor, sohbet ediyordun."
Eva kafasını iki yana salladı, hiçbiri olmamıştı. O ailesiyle de arkadaşlarıyla da değildi. Hiç mutlu da olmamış, uzun sohbetlere girip kahkaha atmamıştı.
"Ama tesadüfen karşılaştığımız ortak bir arkadaşınızın söylediği tek cümle Savaş'ı geri buraya getirdi"
Genç kız bakışını ona çevirdi, merakla bekledi. "Eva üç yıldır tek başına yaşıyor"
Genç adamın tüm planlarını altüst eden, onu bir gecede geri döndürmeye ikna eden tek cümleydi, inanmak istememişti. Bunca zaman bir başına ayakta kalıyor olamazdı.
Tüm dünya gözlerinin önünden silinmiş, bedeninin uyuştuğunu hissetmişti. Kafasını hızla iki yana sallayıp ufak bir çanta ile ailesine karşı çıkıp geri dönmek için yola koyulmuştu.
Yol boyunca ulaşabildiği herkesi arayıp genç kıza dair tüm bilgileri öğrenmiş, öğrendiği her gerçekte de gözlerinden yaşlar süzülmüştü. Bunu nasıl yapmıştı, bunca zaman onu bir başına nasıl bırakabilmişti.
Elleri yumruktu genç kızın, sindirmeye çalışıyordu. Geçirdiği üç yılın sebebini anlamaya gayret ediyordu. Ayağa kalktı, yerinde durmakta bile zorlanıyordu.
"Aptal" diye yineledi, gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı. ..... Savaş'in terk etme sebebi haklı bir sebep mi? |
0% |