Yeni Üyelik
23.
Bölüm

23.Bölüm: Gidiş

@mlkshnn

Alt dudağını ısırdı Eva, kafasını eğdi, gözlerine bakamadı. Yanağına ardı arkasına yaşlar süzülüyordu, "Ben.." dedi sustu, cesaretini toplamaya çalıştı. Dudakları titriyordu.

 

"Ben.. yapamam" diye ekledi. Dün gece, o geceden sonra ilk defa adamla aynı yatağı, aynı evi paylaşmıştı. Sabaha değin koca bir his tüm benliğini sarmış, uyuduğu anda yeniden gideceğinin korkusunu yaşatmıştı.

 

Gözlerini bir an bile kırpamamış, o geceyi dün gibi hatırlamıştı. Hiç bilmiyordu, bir daha onunla birlikteyken gözlerini rahatlıkla kapatabilecek miydi yoksa bir ömür bu korkuyla, bu güvensizlikle mi yaşayacaktı.

 

"Ne?"

 

"Bunu yaşayamam.. Her geceyi beni terk edeceğinin korkusuyla geçiremem."

 

Bazen bir şeyi tamamen bitirebilmek için yeniden başlamak gerekebilir.

 

Yeniden sarılmak, yeniden yaklaşmak ve yeniden başlamak genç kıza tamamen bitirebilme gücü ve bir daha olmayacağına dair inancı vermişti.

 

Kalbindeki eksiklik onu artık tamamen bitirmişti. Bu, Eva'nın kalbinin Savaş'a ilk vedası oluyordu.

 

Tek kelime edecek gücü bulamadı Savaş, öylesine haklıydı ki, kalbine bu korkuyu veren, geceleri yanında uyuma endişesini yaşatan kendisiydi.

 

Kafasını eğdi, gözlerinden bir damla yaş süzüldü, tek kelime edecek gücü yoktu, her şeyin sorumlusuydu.

 

"Gitmek.. istiyorsun" diyebildi acıyla zar zor. Eva sessizdi, genç adam ayağa kalktı. Önüne geçip çömeldi, yüzünü dizlerine gömdü, genç kızın elleri anında saçlarının kısa tutamlarının arasına girdi.

 

Adamın tüm bedenini kafasının içerisinde gezinen gezinen parmaklar titretti. Yanağına arka arkaya süzülen yaşlar, genç kızın dizlerinin nemlenmesine sebep oldu.

 

Yanağının da aynı ıslandığını ıslattı Eva, bu gerçek bir vedaydı. Artık kalbinden de hayatından da bu aşkı çıkarmak, unutmak istiyordu. Nasıl yapardı hiç bilmiyordu, ama yapmak zorundaydı. İlk defa, ilk defa bencil olup sadece kendini düşünüyordu.

 

Derin ve sakinleştirici bir soluk aldı genç adam, kafasını yavaşça dizinden ayırdı. Bakışlarını genç kızın yaş dolu mavi gözlerine çevirdi. Hiçbir zaman bunu istememişti, her daim yüzünde gülümseme ve mutluluk olmalıydı.

 

Bu onun hayatından çıkmak pahasına bile olsa yapmalıydı. Daha önce yaptığı gibi yine onu, onun için bırakabilirdi.

 

Yavaşça elini kaldırıp yüzüne yaklaştırdı, sebep olduğu yaşları baş parmağıyla dikkatle silmeye çalıştı. Canı yanıyordu, gitme, sensiz yaşamayam diyen kalbine inat bu defa onu özgür bırakıyordu.

 

Kalbinde uçmak için kanat çırpan bir güvercin vardı, ellerine aldı. Yüksek bir tepeye çıkarıp gökyüzüne bıraktı. Artık özgürdü, artık istediği yerde, istediği bir hayat yaşamalıydı.

 

"Sana.." Dedi zar zor. Genç kızın gözleri ona döndü, "Bunu yapmayacağım" diye ekledi genç adam. Seni bir daha kendi kafesime hapsetmeyeceğim, özgürlük isteyen kalbine bir daha bunu yapmayacağım.

 

Alt dudağını ısırdı, bir his hakimdi tüm benliğinde. Eksiklik vardı. Ona bir veda edememenin koca eksikliği. Gözlerine son kez baktı, "Birkaç gün sonra.. Bana son defa bir gününü ayırabilir misin?"

 

Eva'nın gözleri ona döndü, yanaklarına hızla yaşlar süzülüyordu. Kafasını tereddütsüz olumlu anlamda sallıyordu. Bir vedaya, güzel geçecek bir güne genç adam gibi onunda ihtiyacı vardı. Son defa bir arada, son defa tebessüm ederek veda etmek kalbinin en büyük ilacı gücü olacaktı.

 

....

İki gün sonra..

 

Eva ailesinin de desteğiyle toparlanıp eve dönmüştü. Kalbinin bir yanı yeniden onlarla olmanın mutluluğuyla dolu iken diğer köşesi kız kardeşinin sessizliğiyle eksikti.

 

Günlerdir Eda yüzüne bakıp tek kelime etmemişti. Ailesinin ısrarı ve çabası hiç fayda etmiyordu. Genç kızın kalbinde ablasına koca bir kırgınlık vardı, soğumak bilmiyordu.

 

Tıpkı üç yıl önce olduğu gibi yine aynı odada uyuyacaktı iki kız kardeş, Eva'nın yatağına bunca zamanda hiç dokunulmamıştı. Evin içerisinde her daim geri döneceğine dair ufak bir umut vardı.

 

Koca bir odaydı, iki kısma ayrılmıştı. Sağ tarafı Eda'nın yatağı, gardıropu ve çalışma masasına aitti, diğer köşesi de Eva'nındı. Yataklarının arasında beş veya altı metrelik bir mesafe vardı. Aynı odaya rağmen kendilerine ait kısımları bulunuyordu.

 

Eva dolabına giysilerini yerleştirirken annesi mutfakta çeşit çeşit yemekler yapıyordu. Bugün kızının evindeki ilk günüydü, onun için en özel yemekler yapılmalıydı. Zayıflayan bedenine yeniden kilo aldırmalıydı.

 

Adnan Bey izin almak istememişse de reddedildiği için işe gitmek zorunda kalmıştı, fakat yemeğe beklemelerini özellikle belirtmişti. Bu akşam tüm ailesi yeniden aynı masada bulunacaktı.

 

Eren ablasının dibinden ayrılmamaya kararlıydı, her daim bir gölge gibi peşindeydi. Yatağın kenarına oturmuş, yerleşmesine yardım etmeye çalışıyordu. Ara ara bir şeyler söylüyor, ablasını gülümsetmeyi başarıyordu.

 

Eda sabahın erken vaktinde uyanıp evden çıkmıştı, kahvaltı bile yapmamıştı. Bir an önce evden uzaklaşmak için özel gayret gösteriyordu.

 

Akşam üzeriydi, odanın kapısı aralandı. Eda göründü, bakışları erkek kardeşine ve ablasına kaydı, umursamamaya çalışarak arkasını döndü, sıkıca tuttuğu kitaplarını masasının üzerine bıraktı.

 

Dolabını açtı, giymek için pijamalarını çıkardı, gözleri erkek kardeşine kaydı, "Giyineceğim" dedi düz bir tonda.

 

Eren hızla ayağa kalktı, odadan çıkarken de gözleri sadece endişeyle onun üzerindeydi. Ablasını üzecek tek kelime etmemesini işaret ediyordu. Ona bu konuda kesinlikle güvenmiyordu, bunca zamanda her daim öfkesini dile getirmişti.

 

Endişeli bakışlarıyla odadan çıkıp kapıyı örttü, iki kız kardeş odada yıllar sonra yapayalnızdı. Eva sessizce dolabını yerleştirmeye çalışıyordu, Eda sırtını döndü. Yatağın üzerine bıraktığı pijamalarını eline alıp kenarına oturdu.

 

"Neden döndün?" diye sordu, ilk defa ağzından kelime çıkıyordu.

 

Genç kızın gözleri ona döndü, verecek bir cevabı yoktu. Sessizce yeniden dolabına yoğunlaştı, "Bunca zamandan sonra neden döndün?" diye yineledi.

 

Eva umursamamaya, kardeşine konuşması için fırsat yaratmaya çalışıyordu. Yavaşça ayağa kalktı Eda, "Yokluğuna alışmamızı mı bekledin? Başardın o zaman, çünkü ben artık varlığını unuttum."

 

Genç kız bakışını kız kardeşine çevirdi, "Artık hoşuma giden bir müzikte, beğendiğim bir filmde, heyecanlandığım, üzüldüğüm ve mutlu olduğum anlarda seni aramıyorum."

 

Eva yanağına bir damla yaşın süzüldüğünü hissetti, kardeşine tamamen hak veriyordu. Giderken ailesinin neler yaşayacağını hiç düşünememişti. Kız kardeşinin en büyük eksikliği hissedeceğini anlayamamıştı.

 

"Eda.." Dedi, yanına yaklaşmak için tek adım attı, kız kardeşi engel oldu. Yaklaşmasını istemiyordu.

 

"Aynı evi hatta aynı odayı paylaşsak bile ben seni affetmeyeceğim. Bende bıraktığın eksikliği unutmayacağım."

 

Eva yanaklarının yaşla dolduğunu hissediyordu, yanına yaklaşmayı yeniden denedi, kardeşi engel oldu.

 

"Ben seni affetmeyeceğim!" diye haykırdı, sesi sadece odada değil evin tümünde yankılandı. Odanın kapısını ilk açan Eren oldu, hemen arkasından da Hülya Hanım geldi, yüzlerinde endişe vardı.

 

"Ben.." Dedi Eda, annesine ve erkek kardeşine baktı. "Ben onu affetmeyeceğim!"

 

"Abla" dedi Eren çaresizce, bu duruma engel olmak istiyordu. Hemen arkasından da Hülya Hanım, "Eda yapma kızım" dedi.

 

Eda kafasını iki yana salladı, yanakları yaşla doluydu. Bakışlarını yeniden ablasına çevirdi, ses tonu istem dışı alçalmıştı. "Ben.. Evde olmadığını hatırlamaktan, yokluğunu hissetmekten yoruldum!"

 

Eva alt dudağını ısırdı, itirazına rağmen kız kardeşine yaklaştı, kollarını hızla boynuna doladı. Eda itiraz etti, itmeye çalıştı ama ablası pes etmeye niyetli değildi. Şu an ikisini de sakinleştirecek tek şey özlem dolu sarılmaydı.

 

Eda'nın gözleri yaş doluydu, kollarını indirdi, onu itmekten vazgeçmişti. "Ben.. Seni özlemekten yoruldum abla" dedi titrek dudaklarının arasında.

 

"Özür dilerim, özür dilerim, özür dilerim" dedi Eva, dudaklarında sadece iki kelime vardı, ısrarla tekrarlıyordu.

 

Eda yavaşça ellerini kaldırıp ablasının sırtına sardığında, iki kardeşin hasret dolu hıçkırıkları duyuldu, birbirlerini delicesine özlemişlerdi.

 

.... 

Bir yemek masasıydı, akşam vakitleriydi. Uzun zaman sonra bu masa şenlikle doluydu, büyük bir mutluluk hakimdi.

 

Eren hiç susmadan bir şeyler söylüyor, herkesi gülümsetmeyi başarıyordu. Eda sessizdi, bir eli yanında oturan ablasının elinin üzerindeydi. Varlığına ikna olmaya çalışıyordu.

 

Hülya Hanım özenle yaptığı yemekleri kızının önüne dizmişti, önündeki tabakları bitirmesini sık sık hatırlatıyordu. En yakın zamanda eski kilosuna getirme amacındaydı.

 

Adnan Bey çocuklarına mutlulukla bakıyordu, onları yeniden bir arada görmenin huzurunu yaşıyordu. Artık kalbindeki eksiklik son bulmuş, gözünün nuru geri dönmüş, eve neşe vermişti.

 

"Abla hatırlıyor musun? Bir ara okuldan dönerken uçan bir balon almıştın" dedi Eren, gözleri büyük ablasına kaydı.

 

"Evet" dedi genç kız, küçük yaşta olduğu zamanlarda bir gün okuldan dönerken harçlığını bir balona vermiş, kardeşlerine sürpriz yapmıştı.

 

"Kırmızıydı" dedi Eren, Eda'nın gözleri ona döndü, kafasını iki yana salladı. "Turuncuydu" dedi düzeltmek adına.

 

Eren reddetti, "Hayır kırmızı"

"Turuncu"

"Kırmızı!"

"Turuncu dedim sana!"

"Bende kırmızı dedim!"

 

Ses tonları ciddileşmiş ve yükselmişti, Eva şaşkındı. İki kardeşinin atışmasını izliyordu. Annesine döndü, "İkisi hep böyle mi?"

 

Hülya Hanım derin bir nefes aldı, iki çocuğu arasında sık sık bu tür atışmalar olurdu, artık evin içinde bir rutindi bu. Kafasını olumlu anlamda salladı, inatla kendi dediğini kabul ettirmeye çalışan çocuklarına döndü.

 

"Evin içinde olmazsa olmazları oldu bu, zıtlaşmak ikisininde hoşuna gidiyor sanırım"

 

Eva tebessüm etti, iki kardeşine döndü, ikisinin de sesi oldukça yükselmişti. Derin bir nefes aldı, "Size kötü bir haberim var, balon sarıydı."

 

İki kardeşin bakışı anında ona döndü, ikisi de şaşkındı. Yanlış mı hatırlıyorlardı. "Evet" dedi Eva, "Aldığım balon sarı renkti." diye ekledi, herkesin yüzünde ufak bir tebessüm belirdi. Masada üç yıl sonra gerçek gülüşler yer aldı.

 

Telefonun sesiyle ayağa kalktı Eva, eline alıp ekrana baktı. 'Rüya - Arıyor' yazıyordu. Merakla cevaplama tuşuna dokunup kulağına yaklaştırdı. En son Savaş yaralandığında şirketten izin almak için onu aramıştı.

 

"Alo" Dedi, sesi uzun zaman sonra cıvıl cıvıldı. Rüya anında fark etmişti, tebessüm etti. "Sesin bile değişmiş, hep böyle mutlu ol Eva" dedi, Eva gülümsedi.

 

"Teşekkür ederim."

"Konum atabilir misin, seninle acil konuşmam gereken bir şey var. Sabahı bekleyemedim."

 

Eva merakla duruldu, itiraz etmeden telefonu kapattığı gibi evinin konumunu arkadaşına gönderdi.

 

.... 

Eva'nın odasındaydı iki arkadaş, genç kız arkadaşının gözlerine merakla bakıyordu. "Günlerdir şirkete gelmediğim için sorun oldu, değil mi?" diye sordu endişeyle.

 

Rüya tebessüm etti, elini arkadaşının elinin üzerine bıraktı. "Sana bir teklifle geldim."

"Teklif mi?"

 

Kafasını olumlu anlamda sallayıp derin bir nefes verdi. "Bizim şirket Almanya'da bir şube açıyor, biliyorsundur."

"Evet duymuştum, tebrik ederim."

 

Gözlerini arkadaşının gözlerine çevirdi, "Mert'de dil bilen ve çok güven duyduğu birkaç şirket çalışanını düzen kurulana kadar oraya temsilen göndermek istiyor."

 

Eva sessizdi, sadece merakla arkadaşını dinliyordu. "Çoğunu seçti ama ben bunlardan biri de sen olmak ister misin diye düşündüm."

"Ne? Ben mi?"

 

Rüya kafasını olumlu anlamda salladı, arkadaşına güveni tamdı. En iyi şekilde şirketi temsil edecekti.

 

"Sadece 1 yıl. Hem yeni bir dil öğreneceksin hem dolgun bir maaşın olacak hemde tüm giderler şirket tarafından karşılanacak. Kendini toplaman ve hayatına yeni bir yön vermen için büyük bir avantaj bu."

 

Eva şaşkındı, böyle bir şeyi rüyalarında bile görmemiş, hayalini bile kurmamıştı. "Çok.. Şaşırdım" diyebildi sadece.

 

Rüya tebessüm etti, "Karar vermek için iki günün var, acele etme. İyice düşünüp bana haber ver."

 

Kafasını olumlu anlamda salladı Eva, iyice düşünüp konuyu ailesine de açmalıydı.

 

....

Bir kafedeydi Eva, tek başınaydı. Birkaç dakika önce oturmuştu, gözleri kapının üzerindeydi. Girişte birini gördü, yüzünde tebessüm belirdi.

 

"Volkan" dedi, genç adam hızlı adımlarla yaklaşıp karşısına oturdu. Günlerdir yoğun iş temposundaydı, başını kaşıyacak vakit bulamıyordu.

 

Bir saat önce genç kızın görüşme teklifini gördüğü anda kabul etmiş, ufak bir fırsat yaratıp soluğu yanında almıştı. Son zamanlarda özellikle ondan uzak durmaya gayret ediyordu, aklını, kalbini ve kendini toparlaması için ona verdiği bir fırsatı bu.

 

"İyi görünüyorsun" dedi genç kızın tebessüm eden yüzüne bakıp. Yüzünde gülümseme oluşmuştu, mutluluğu onu da mutlu ediyordu.

 

"İyiyim, her şey yoluna giriyor."

"Adına çok sevindim. Seni hep böyle görmek isterim"

"Teşekkür ederim" dedi, bir garson yaklaştı. İki fincan kahve vardı sıkıca tuttuğu tepsinin üzerinde.

 

"Orta şekerli?" diyip bakışını çevirdi garson, Eva genç adamı işaret etti. O her daim kahveyi orta şekerli içerdi. Volkan tebessüm etti, bunu biliyor olması kalbinde ufak bir heyecana sebep olmuştu.

 

"Şekersiz" deyip diğerini de genç kızın önüne bırakıp uzaklaştı.

 

Volkan bir yudum alıp ona döndü, "Bana bir şey danışmak istediğini söylemiştin" dedi, Eva kafasıyla onayladı.

 

"Rüya, şirketin Almanya'da açılacak olan şubesine beni de göndermek istiyor"

 

Genç adamın gözleri ona döndü, yudumladığı kahveyi zorlukla yuttu. "Ne?"

"Sadece bir yıl dedi, sence ne yapmalıyım?"

 

Elindeki fincanı yavaşça masaya bıraktı Volkan, kalbi hızla çarpmaya başlamıştı. "Ailen.. Ne diyor buna?"

"Kararı tamamen bana bıraktılar."

"Ben.. Bilmiyorum. Sen gitmek istiyor musun?"

 

Eva derin bir nefes aldı, tamamen kararsızdı. Bir daha ailesinden uzak kalmayı istemeyen yanına karşın uzaklaşmak, kendini toparlamak isteyen bir yanı da vardı.

 

"Bilmiyorum"

 

Volkan kafasını eğdi, gitme diye haykıran kalbine rağmen sessiz kalmayı tercih ediyordu.

 

"O..." Dedi, zihninde sadece Savaş yer aldı, "O ne diyor?" diye sordu.

 

Eva'nın yüzünde buruk bir tebessüm oluştu, genç adam son gelişmelerden tamamen bir haberdi. En son hastanede genç adamı affetiğini ifade etmişti.

 

"Savaş.. Bitti. Artık yok, olmayacak" dedi genç kız zorlukla.

 

Volkan hızla bakışını kaldırıp gözlerine baktı, "Ne?" dedi, elleri de tüm vücudu gibi titremeye başlamıştı. Kalbinde koca bir heyecana kapıldı, sönmeye başlayan umudu yeniden yanmaya başlamıştı.

 

"Affettim demiştin" dedi merakla.

 

Eva kafasını olumlu anlamda salladı, "Affettim.. Bu kadar. Gerisi yok, biz bir daha olamayız. Bugün de son kez vedalaşacağız"

 

Tebessüm etmek isteyen yanına güçlükle engel oldu genç adam, derin derin nefes verdi. Titreyen ellerini yeniden fincana sardı.

 

"Anladım" demekle yetindi, öylesine heyecan doluydu ki, dili lal olmuştu. Yavaşça kahveyi dudaklarına yaklaştırıp yuttu.

 

.... 

Kalabalık bir meydana giriş yaptı Eva, gözleri gelip geçen onlarca kişiye rağmen tek bir kişiye kaydı. Savaş tam orta yerinde bir robot misali durmuş, bekliyordu. Yaklaşık bir saat önce buluşma yerine gelmişti.

 

Genç kız derin bir nefes aldı, hızla çarpan kalbine bakışlarını çevirip elini üzerine bıraktı. "Bundan sonra benim sözüm geçecek" dedi kalbine, karşısında bir insan varmışçasına.

 

Ağır adımlarla yanına yaklaştığı anda, Savaş hızla ona döndü. Geldiğini, kalbinin delice çarpınışından anlamıştı. Hayran olduğu gözlerine baktı, yüzünde buruk bir tebessüm belirdi. "Gelmeyeceksin sandım" dedi, beklerken en büyük endişesi olmuştu.

 

Eva ufak bir tebessüm etti, "Ne yapıyoruz?" diye sordu, Savaş derin bir nefes verdi. Bakışını kalabalığa çevirdi. İlerleyen bir pamuk şeker satıcısı gördü.

 

Hızla yaklaşıp pembe renk olanından iki tane alıp geri döndü. Birini genç kıza uzattı, Eva ufak bir duraksama yaşadı. Aynı evi paylaştıkları günlerde de dışarı çıktıkları her anda bundan yiyorlardı.

 

Yavaşça elini uzatıp aldı, paketini açarken oldukça sessizdi. Kalbi hızla atıyordu, veda hissi garip hissettiriyordu. Beraber yürümeye başladılar.

 

"Sarı rengi yoktu." Dedi Savaş, genç kız sarıyı daha çok tercih ederdi, pembe her daim bir sonraki seçenek olurdu.

 

Eva ufak bir parçasını ağzına koyarken kafasını yavaşça iki yana salladı, "Önemli değil" demekle yetindi.

 

.... 

Bir ormanlık alandaydılar, şehrin en yüksek kesimlerinden biriydi. Savaş hızla önden ilerleyip ufak bir büfeye yaklaştı, dakikalar içerisinde elinde bir uçurtma ile döndü.

 

Eva tepkisizdi, zihninde çok özel bir an yer aldı. Aynı evi paylaştıkları günlerden birinde doğum günüydü, genç adam elinden tutup onu böyle bir tepeye getirmiş, kendi yaptığı uçurtmayı bırakmıştı. Uçurtma gökyüzüne yükselirken, üzerindeki 'İyi ki doğdun Gökyüzüm' yazısı belirtmişti.

 

Genç adamın uçurduğu uçurtmanın ipini sıkıca tutup genç kıza yaklaştı. "Tutmak ister misin?" diye sordu, Eva sıkıca tuttu. Gökyüzüne yükselen uçurtmanın ipindeki gücü seviyordu.

 

Kafasını kaldırdı. Gözleri gökyüzünün, gözlerini andıran maviliğine kaydı. Yüzünde ufak bir tebessüm oluştu, genç adamın kalbine güneş doğdu. Bu hissi çok özleyecekti, bir daha hiçkimse kalbine böylesine bir güneş açtıramayacaktı.

 

...

Bir sahil kenarıydı, iki genç sessizce yürüyordu. Ellerinde birer dondurma vardı, yavaş yavaş yerken ikisi de dalgındı. Son olduğunu bilmek, ikisini de etkisi altına almıştı.

 

Genç adamın kaçamak bakışları her daim üzerindeydi, yüzünü, gözlerini, saçlarını zihnine kayıt ediyordu. Bugün tamamen ayrıldıktan sonra bu anın hayalini her zaman kuracak, hasretiyle yanan kalbini hiçbir zaman avutamayacaktı.

 

Yaklaşık iki saat sonra otobüsü hareket edecekti, yeni yaşamı ailesiyle birlikte farklı bir şehirde, farklı bir çevrede devam edecekti. Ona yakın olup yaklaşamamanın acısından uzak durmaya gayret ediyordu.

 

.... 

Küçük bir çocuk geçiyordu önlerinden, elinde bir ip vardı. Ucuna renk renk balonlar bağlıydı. Satışını yapıyordu, Savaş hızla yaklaşıp tümünü satın aldı. Çocuğun saçlarını okşayıp gönderdikten sonra genç kıza yaklaştı.

 

Yavaşça uzattı, Eva reedetmeden ipin ucunu tuttu. Kafasını kaldırdı, rengarenk balonlar kalbinin delice çarpa nedeni oldu. Bunca zamanda yıl dönümlerinde her daim genç adam kırmızı bir gül ve balonlar gönderirdi.

 

Gözlerini genç adama çevirdi, Savaş sağa sola bakınıyordu. Bir bahçe bakış açısına girdi, kırmızı güllerin bulunduğu bir ağaç vardı. Hızla koştu, bir tanesini koparıp geri döndü.

 

Genç kıza uzattı, Eva tuttu. Genç adam derin bir nefes verdi. Artık veda vaktiydi, sessiz olmalarına rağmen ikisi içinde unutulması zor bir gün ve vedaydı.

 

Kafasını yavaşça eğdi Savaş, kalbinin orta yerine hakim olan acıya rağmen cesaretini toplamaya çalıştı. Gözlerine bakmamaya gayret ediyordu, gökyüzüne veda etmek hiçbir zaman kolay olmamıştı.

 

"Ben.." Dedi, Eva sessizce onu izliyordu. Bir elinde kırmızı bir gül, diğer elinde renk renk balonların bağlı olduğu ip vardı.

 

"Ben seni çok sevdim." diye ekledi, genç kızın yanağına anında bir damla yaş süzüldü.

 

Savaş gördüğü anda kafasını iki yana salladı, tir tir titreyen elini yüzüne yaklaştırdı. Yanağını yavaşça okşayıp, baş parmağıyla yaşı sildi.

 

"Aradan çok çok uzun yıllar geçecek, ben belki bir süre sonra yokluğunla yaşamayı öğreneceğim ama.."

 

Genç kızın elini kalbinin üzerine bıraktı, delice çarpıyordu. "Ama kalbim.. Bir daha hiç böyle çarpmayacak. Hiç kimseyi seni sevdiği gibi sevmeyecek, hiç kimse kalbime güneş açtıramayacak."

 

Eva alt dudağını ısırdı, yanakları istem dışı yaşla dolmuştu. "Seni.. Çok kırdım. Çok yaraladım. Gözlerindeki yaşların, kalbindeki hayal kırıklığının ve güvensizliğin sebebi oldum."

 

Genç kızın hıçkırıkları duyuldu, kalbi ateşler içerisinde yanıyordu. Kırgınlığına, kırıklığına, güvensizliğine ve hayal kırıklığına rağmen onu sevmeye devam etmişti.

 

"Bana bir söz ver Eva"

 

Genç kız ne olduğunu bilmeden kafasını zorlukla aşağı yukarı salladı. "Kalbine insanlara yeniden güvenmesi için bir şans daha ver."

 

Eva alt dudağını ısırdı, ağlama istediğini bastıramıyordu. "Senden çok uzakta olsam bile ömründe hep güneş olduğunu bileyim, kalbim uzakta bir yerde mutlu olduğuna inanıp yoluna devam edebilsin."

 

Kafasını olumlu anlamda salladı genç kız, Savaş yanağındaki yaşları silmeye bile çalışmadı. Faydasızdı, ne kadar silse yenisi süzülüyordu.

 

"Hoşça kal.." Dedi son defa, önce geri geri bir adım attı. Gözlerini, gözlerinden hiç ayırmıyordu.

 

Bakışlarını gökyüzüne çevirdi, yakıcı bir güneş hakimdi. Yüzünde ufak bir buruk tebessüm oluştu, nerede yaşarsa da gökyüzü her daim yanında olacaktı.

 

Sırtını güçlükle döndü, ağır attığı birkaç adımdan sonra tüm vücudunun titrediğini hissetti. Geri dönmek için çırpınan kalbi, onu tamamen ele geçirmişti.

 

Sadece birkaç adım sonra durdu, hızla geri dönüp kollarını genç kızın bedenine sıkıca sardı. Gelip geçen insanların arasında ikisinin ağlayışı duyuldu, gül yere düştü, balonlar kızın elinden kayıp gökyüzüne yükseldi.

 

Bir robot edasında geri çekildi Savaş, arkasını döndüğü gibi onu orada bırakıp koşarak uzaklaştı. Bitmişti, artık bu hikaye bitmişti.

 

Kavuşmak her zaman mutlu son değildi, bazen mutluluk ayrı kurulan hayatlardaydı.

 

Eva kafasını yavaşça kaldırıp gökyüzüne baktı, balonlar oldukça yükselmişti. Tıpkı yıl dönümlerinde olduğu gibi son günleri de kırmızı bir gül ve balonlarla olmuştu.

 

Zihninde bu vedaya rağmen yıllar önceki vedasız gidişi yer aldı.

 

.... 

O gün genç kızın içinde büyük bir huzursuzluk vardı, dün akşam evin içerisinde büyük bir tartışma yankılanmıştı. Genç adam okulu bırakıp kafede çalışmaya başladığı için tepki göstermiş, Eva da inatla bu şekilde devam edeceğini söylemişti.

 

İlk kırgınlıkların haykırışların olduğu bir gece olmuştu. İkisi de tartışmanın sonucuna varamamış, sessizliğe gömülmeyi seçmişti.

 

Eva odaya girip kapıyı sertçe çarpmış, Savaş sabaha kadar salondaki koltuğa geçmişti. İkisi de saatlerce gözlerini hiç kırpmamıştı.

 

Sabaha doğru, Eva'nın uykuya yenik düştüğü bir anda odanın kapısı yavaşça aralandı. Genç adam yanına yaklaştı, kötü hissediyordu. Ona böylesine sesini yükseltmekle hata etmişti.

 

Sessizce yanına yaklaşıp yatağa yattı, yüzünü yüzüne çevirdi. Elini yavaşça yüzünde gezdirdi, öylesine çok seviyordu ki, dokunduğu anda kalbi eriyordu.

 

"Özür dilerim" dedi fısıltıyla, burnunu yavaşça saçlarına yaklaştırıp bağımlı olduğu kokuyu içine çekti.

 

....

Günün erken vakitleriydi, Eva gözlerini araladı. Güneş yüzüne vuruyordu, zihninde dün gece yer aldı. İlk büyük tartışmalarını yaşamışlardı.

 

Pişmanlıkla doluydu, bu kadar üstüne gitmemeli, inatla çalışmaya devam edeceğini söylememeliydi. Hızla yataktan indi, hızlı adımlarla odadan çıkıp salona geçti.

 

Koltuk boştu, diğer odalara, mutfağa ve banyoya baktı. Genç adam evde yoktu, sabahın erken vakitlerinde uyandığı anda evden çıkmıştı.

 

Genç kız yüzü asılsa da umursamamaya, önemsememeye çalıştı, ona kızdığı için gitmemiş olamazdı. Sadece bugün ailesi başka bir şehire taşınıyordu, genç adam da onlara evi toparlamaları için yardım edecek, işi bittiği gibi de eve geri dönecekti.

 

.... 

Günün ilerleyen saatleriydi, Eva izinliydi. Kafeye gitmek yerine genç adamla güzel bir gün geçirmek, dünkü kırgınlığı bitirmek istiyordu.

 

Erken vakitlerde evi temizlemiş, akşam için çeşit çeşit yemek ve portakallı kek yapmıştı. Güzel bir film seçmiş, sık sık yaptıkları gibi akşam birlikte izleyeceklerdi.

 

.... 

Savaş ağabeyiyle bir parkta oturuyordu, elinde telefonu vardı. Sıkıca avucunda tutmuş, genç kızı aramamak için kendini zorluyordu.

 

"Bende.." Dedi, daha dile gelmeden söyleyeceği cümle gözlerinin dolmasına sebep oldu.

 

"Bende sizinle geleceğim" diye ekledi.

 

Anne ve babası komşuların baskısıyla ev değiştirmek zorunda kalmıştı. Başka bir şehirde hayata devam etmek adına taşınıyorlardı. Tercih ettikleri il, büyük oğullarının tayininin çıktığı yerdi. Bu gece otobüsle hep beraber gideceklerdi.

 

Tolga'nın gözleri kardeşine döndü, anlam vermeye çalışıyordu. "Ne?"

"Bu gece sizinle geleceğim, bilet bulabilir misin?"

 

"Eva'yı bu şehirden uzaklaştırmak istemediğini söylemiştin." Dedi Tolga, kardeşi her defasında genç kızı ailesinden uzak tutmamak için elinden geleni yapacağını dile getirmişti. Şimdi ne oldu da, onu başka şehire götürmeye karar vermişti.

 

"Eva gelmeyecek."

"Ne?"

 

Gözünden yanağına hızla bir damla yaşın süzüldüğünü hissetti Savaş, dile getirirken bile canı böylesine yanıyordu, verdiği karara nasıl dayanacaktı.

 

"Savaş.. düşündüğüm şeyi yapmayacaksın değil mi? Eva'yı geride bırakamazsın!"

 

Hızla ayağa kalktı Savaş, bacakları titriyordu. Kafasını hızla iki yana sallayıp, ensesini sertçe ovdu. Olmuyordu, ne yapsa, ne kadar çabalasa da genç kızı mutlu edemiyordu. Günden güne o, değişiyordu.

 

"Annem gibi olacak!!" diye haykırdı öfkeyle, yanağına yaş süzüldü. Genç kız günlerdir oldukça sessizdi, gerekli olmadıkça ağzından kelimeler çıkmıyordu. Genç adamın kalbine güneş veren gülüşü de artık oldukça azalmıştı. Her endişeli hep düşünceliydi.

 

"Ne?"

"Komşular var ya.." deyip sustu. Tolga'nın gözleri ona döndü.

 

"Eva'yı çok sevdiklerini söylemiştin."

"Benim geçmişimi öğrenmeden önceydi, şimdi onu da beni de gördükleri anda kaçarak evlerine giriyorlar."

 

Ağabeyi şaşkınlıkla gözlerine bakıyordu, ayağa kalkıp önüne geçti. Bir çare bulmaya çalışıyordu, "Ev değiştirelim, her şey düzelir"

"Hayır düzelmez!" dedi, arkasını dönüp birkaç öfkeli adım sonrası bakışlarını yeniden ağabeyine çevirdi.

 

"Ne yaparsam da geçmişim her zaman benimle gelecek ve Eva benimle olduğu sürece de bu ateşte yanmaya devam edecek."

"Eva bunları bilerek seni seçti."

 

Kafasını hızla iki yana salladı genç adam, söylediği her kelimede gözünden yaş süzülüyor, elinin tersiyle hızla siliyordu.

 

"Gülmüyor abi, gülmüyor!! Güneşimi göremiyorum, sesini duyamıyorum artık!"

"Hata yapıyorsun" demekle yetindi ağabeyi, kardeşinin gözlerindeki kararlığa ve acıya bakıyordu.

 

Genç adam derin bir nefes verdi, sakinleşmeye çalışıyordu. Geri geri gidip yeniden banka oturdu. Kafasını yere eğip ellerinin arasına aldı.

 

"Okulu bırakmış" dedi, en büyük hayal kırıklığı, kendine olan güveninin bitişini sağlayan en büyük sebepti. Öylesine işe yaramaz bir adamdı ki, genç kızın okulu bırakma sebebi olmuştu.

 

"Neden?"

"Benim yüzümden!"

 

İki elini kafasında ayırıp birbirine kenetledi, parmaklarını delice sıkıyordu. "Dün gece bu yüzden büyük bir tartışma yaşadık ve bu ilk tartışmamızdı." sesi alçaldı, gözleri yeniden dolu oldu. Tartışmada sesini istem dışı da olsa oldukça yükseltmişti.

 

Genç kız okula gitmek yerine çalışmada kararlı olduğunu söyleyince genç adam da şiddetle reddetmişti. Okulu bırakamazdı, büyük emeklerle kazanmış, ilk yılını başarıyla bitirmişti. Onun yüzünden hayallerinden ve geleceğinden vazgeçemezdi.

 

"Kararlısın.. Ne desem de işe yaramayacak değil mi?" diye sordu Tolga, kardeşi onu dinlemiyordu bile. Kararını vermişti, söyleyeceği her kelime faydasızdı.

 

Kafasını olumlu anlamda salladı Savaş, onun için ondan vazgeçecekti. Hayatından çıkışı ile her şey eski düzenine dönecekti. Genç kız yeniden insanların içine karışacak, cana yakınlığıyla arkadaşlıklar edinecek, okuluna ve çok özlediği ailesine dönecekti.

 

"Bu dönüşü olmayan çok ciddi bir karar."

 

Ağabeyinin gözlerine baktı, kararlılıkla "Kesinlikle geri dönmeyeceğim" dedi. Onun hayatından tamamen çıkacak, ismini ve varlığını tamamen unutacak, unutturacaktı.

 

"Eva'ya ne diyeceksin?"

 

Kafasını iki yana salladı, bunu nasıl yapacaktı? Bağımlısı olduğu gözlere bakıp nasıl veda edebilecekti? Gözleri dolu dolu oldu, "Bir şey diyemem. Tek kelimesi, tek bakışıyla gitmekten vazgeçebilirim."

"Nasıl olacak o zaman?"

 

Genç adamın bakışları parmağındaki yüzüğe kaydı, diğer elinin işaret ve baş parmağıyla dokunuyor, oynuyordu. Taktığı günden beri bir defa bile çıkarmamıştı.

 

"Otobüsünüz kaçta?" diye sordu ağabeyine sorduğu soruyu umursamadan, ailesi taşıtı önden göndermişti, bu gece de otobüsle kendileri gidecekti. Tolga'da düzenleri kurulana kadar desteğiyle yanlarında olacaktı.

 

"Gece 2'de"

"Bende sizinle birlikte otobüste olacağım."

 

... 

Gecenin bir yarısıydı, genç adam evinin bulduğu sokaktaydı. Kaldırımın bir köşesinde saatlerdir bir başına oturuyordu. Bakışları evi penceresindeydi, içeri girmeye cesaret edemiyordu.

 

Uzun zaman sonra ilk defa elinde bir sigara vardı, iki parmağının arasında sıkıca tutmuştu. Gözleri dolu, kalbi acıyla kaplıydı. Otobüs vaktine oldukça az zaman kalmıştı, fakat cesaretini toplayıp eve girememiş, genç kıza bu haberi vermemişti.

 

En son dün geceki büyük tartışmada gözlerini görmüş, bir daha bakmaya yüz bulmamıştı. Dün gece sakinleştikten sonra pişmanlıkla yanına yatmış, kapalı gözlerini, ay yüzünü izlemişti.

 

Kafasını yavaşça eğip yeniden kaldırdı, evin ışıkları tamamen kapanmıştı, genç kız onu beklerken daha fazla direnemeyip uyumuştu. Gündüzden yaptığı yemeklere ve keke dokunamamıştı.

 

Elinde sigaranın son yudumu da içti Savaş, telefonun çaldığını duydu, umursamadı. Cebinden çıkarıp bakmaya bile gerek duymadı, ağabeyiydi, ona otobüsü hatırlatmak için arıyordu.

 

Derin derin nefes aldı. Cesaretini toplayıp hızlı adımlarla eve yürüdü. Basamakları tek tek ve ağır adımlarla çıkıyordu, eve yaklaştığı her saniyede zihninde güzel günleri yer alıyordu. Bu evin her anı, kızla geçirdiği her günü eşsiz ve unutulmazdı. Ömrü boyunca hasretini duyacaktı.

 

Kapının önünde durdu, cebinden anahtarı çıkarıp açtığı anda eve geldikleri ilk günü hatırladı. Genç kızı kucağına alıp içeri girmişti, şimdi de onu terk etmek için giriyordu.

 

İçeri tek adım atıp durdu, kalbi delice çarpmaya başlamıştı. Daha terk etmeden onu bırakmanın ateşinde yanıyordu.

 

Işıkları açmadı, bu geceden sonra ömrü de tıpkı bu ev gibi karanlık olacaktı. Odaya tek adım atıp durdu, kalbin duracağını hissedip arkasını döndü.

 

Duşa yöneldi, önce rahatlaması ve tüm bedenini titreten bu kararda cesaret kazanması gerekiyordu. Musluğu çevirdi, bedenini buz gibi suyun altına bıraktı.

 

Duş başlığından süzülen su damlalarına gözlerindeki damlalar da eşlik etti. Onsuzluk zor olacaktı, nasıl alışacak, kalbindeki sızı nasıl dinecekti.

 

Dizlerinin titrediğini hissetti, alnını fayansa dayayıp yumruk yaptığı sertçe vurdu, hayalleri böyle değildi. Onu gördüğü ilk anda saçlarına ve gözlerine tutulmuştu. Uzun bir ömrün hayalini kurmuştu, o her daim yanında olacak, belki yıllar sonra da çocuğunun babası olacaktı.

 

Ailesine karşı onu tercih ettiğinde de büyük bir afallama yaşamışsa onu mutlu etmek için her şey yapacağının sözünü vermişti. Önce bir iş bulup düzen kuracaklardı, sonra hep birlikte iki aileye de gidip düğüne davet edeceklerdi. Kabul etmeseler dahi pes etmeyeceklerdi, gerekirse her gün kapıya gidip af dileyecek, bu kırgınlığı ve öfkeyi bitireceklerdi.

 

Hiçbir şey istediği gibi olmamıştı, yapabileceği hiçbir yerde sicilinden dolayı ona iş verilmemiş, düzen bir türlü kurulamamıştı. Genç kız geçen her günde mutluluğunu, gülüşünü ve sesini yitirmeye başlamıştı.

 

İşe yaramazın teki olmuş, sevdiği kıza mutlu bir hayat vermemişti, tıpkı babası gibi o da sevdiği kadının hayatına kabus olmayı başarmıştı.

 

Toparlanmaya çalışıp musluğu kapattı, bornozu üstüne sarıp çıktı. Salona geçti, bedenini koca bir koltuğun üzerine bıraktı. Ayakta durmak bile zor geliyordu.

 

Kafasını yavaşça eğdiğinde telefonun çalışını duydu, ekranda ağabeyinin ismini vardı. Cevaplayıp kulağına yaklaştırdı.

 

"Biz tamamen toparlandık, otobüs 3 saat sonra hareket edecek."

 

Genç adam kafasını hızla iki yana salladı, "Yapamam, şimdi yapamam" dedi çaresizce. Kalbi duracak hızda çarpıyordu. Onu bırakma cesaretini bulamıyordu.

 

Tolga sustu, kardeşine düşünmesi için zaman veriyordu. Yanlış yoldaydı, bir ömür de pişmanlığını yaşayacaktı.

 

Derin nefes verdi Savaş, sakinleşmeye çalıştı. "Tamam, birazdan geleceğim. Benim için bilet buldunuz mu?"

"Evet, hazır"

 

Kafasıyla onayladı genç adam, "Tamam otogara geleceğim" dedi, cevap bile beklemeden kapatıp telefonu kapatıp yanındaki koltuğa fırlattı.

 

... 

Ayağa kalkıp odaya yaklaştı Savaş, kapıyı yavaşça araladı. Gözleri yatağa kaydı, genç kız uyuyordu, sırtı ona dönüktü, yan pozisyondaydı.

 

Sessizce içeri girdi, dolabı açıp üstünü giyindi. Bakışları yeniden yatağa kaydı, geri gitmek zorunda olan ayaklarına rağmen kalbine yenik düştü. Yavaşça yatağa yaklaşıp genç kızın arkasına yattı, kollarını beline dolayıp burnunu saçlarına gömdü.

 

Bir ömür özlem duyacak, hatırladıkça canını acıtacak kokuyu ciğerlerine çektiğinde gözlerinden usulca bir damla yaş süzüldü. Sessiz ağlayışını zar zor bastırıp gözlerini kapadı.

 

... 

Gözlerini yavaşça araladı genç adam, iki saat geçmişti aradan. Hiç kıpırdamadan kokusunu içine çekmişti. Artık gitmesi gerekiyordu, yavaşça doğrulup bakışlarını yüzüne çevirdi.

 

Yanağına süzülen yaşa rağmen cesaretimi toplayıp yataktan çıktı. Sessiz adımlarla dolabı açtı, ufak bir valiz vardı, giysilerini gelişigüzel yerleştirdi.

 

Koyduğu her giyside kafasını geriye çevirip kontrol ediyordu. Fermuarı kapatıp ayağa kalktı, valizi sıkıca tutup odadan çıktı, hızlı adımlarla çıkış kapısına yaklaştığı anda adımı durdu. Kalbinin duracağını hissediyordu. Bedeni tir tir titriyordu, valiz elinden düştü.

 

Arkasını döndüğü gibi odaya girdi, yatağa yaklaştığında parmağındaki yüzüğü hatırladı. Zorlukla çıkarıp komodinin üstüne sessizce bıraktı.

 

Yavaşça yatağın önünde çömeldi, gözlerini genç kızın yüzüne çevirdi. Bağımlısı olduğu saçlarına, kalbinde güneş açtıran kapalı gözlerine baktı. Bunu yaptığı için kendini hiç affetmeyecekti.

 

Doğrulup yüzünü yüzüne yaklaştırdı, gözlerini kapatıp kokusunu içine çekti. Ne kadar zaman geçse de bu korkuyu hatırlayacak, özleminden delirecekti.

 

Elini yavaşça yaklaştırdı, son kez yüzüne dokunmak, saçlarını okşamak istedi. Yapamadı, uyandırmaktan korktu. Hızla geriye çekilip arkasına bakmamaya çalışarak evden çıktı.

 

.... 

Sabahın erken vakitleriydi, genç kız bir robot misali yatakta yatıyordu. Yan pozisyonda, genç adamın ara ara da olsa yattığı tarafı sesizce izliyordu. Gece boyunca gözlerini bir an bile kırpmadan hayal kırıklığıyla baş etmek zorunda kalmıştı.

 

Tam önünde komodin vardı, tek bir yüzük üzerinde duruyordu. Yavaşça doğrulup kendi parmağındakini de çıkarıp yanına bıraktı. Gözleri dolu dolu oldu, yaş akmasına izin vermedi. Onun için asla gözyaşı dökmeyecekti.

 

Ayağa kalktı, yatağın ayak ucunda bir tuvalet aynası vardı. Önündeki pufu yaklaştırıp oturdu, aynadaki yüzüne bakıyordu. Gözleri bir gecede çökmüş, yüzü sararmıştı.

 

Elini masanın altında bulunan çekmeceye gitti. Yavaşça çekti, bir makas bulup çıkardı. Aynadaki saçlarına bakıp saçlarını boynunun hizasında gelişigüzel kesti.

 

Hayal kırıklığına, Kalbindeki yıkıklığa rağmen tek bir damla göz yaşı dökmedi. Bir elinde saçlarının kesilen tutamları, diğerinde de geriye kalan iki yüzük vardı.

 

Yabancı bir evin içerisinde tıpkı hayatında olduğu gibi yapayalnızdı artık.

 

Uğruna ailesini terk ettiği adam, kendi ailesinin şehri terk etmesine dayanamayıp onlarla beraber gitmeyi seçmişti.

 

Ayağa kalktı, mutfağa yürüyüp saçlarını, yüzükleri çöpe attı. Gözünden tek damla süzülünce kafasını hızla iki yana sallayıp avucuyla sildi. Bundan sonra hiçbir şeye ihtiyacı yoktu. Bundan sonra asla başkası için üzülmeyecek, gözyaşı dökmeyecek, kimseye bağlanmayacak ve güvenmeyecekti.

 

.... 

Günler Sonra..

Bir havalimanındaydı genç kız, sırtında bir çanta, yanında da ufak bir valiz vardı. Gözleri dolu doluydu, karşısında sevdikleri duruyordu. Hepsi onu yolcu etmek için bekliyordu.

 

"Sizi çok özleyeceğim" dedi, Annesi hızla yaklaşıp sıkıca sarıldı. Kafasını saçlarına gömdü, kızına bir daha hasret kalacaktı fakat tek bir farkı vardı. Sık sık telefonla konuşacak, görüntülü görüşecek, yüzünü her daim uzaktan da olsa görecekti.

 

Eda sessizdi, annesinin ablasını bıraktığını gördüğü anda yaklaşıp boynuna girdi. Kollarını ona sıkı sıkı doladı, "Seni özlemek istemiyorum"

"İndiğim anda görüntülü arayacağım" dedi, Eda buruk bir tebessüm etti.

 

Eren yaklaştı, defalarca olduğu gibi yine ona sıkıca sarıldı. "Unutma, bana oradan oyun konsolu göndereceksin" dedi, Eva tebessümle kafasını olumlu anlamda salladı.

 

Eda gözlerini kısıp erkek kardeşine baktı, "Fırsatçı" dedi. Kardeşi cevap vermeye yeltendiğinde anneleri engel oldu. Hiç olmazsa bu anda atışmayı bırakmalılardı.

 

"Gözümün nuru" dedi Adnan Bey, her daim olduğu gibi yine onunla gurur duyuyordu. Kollarını açtı, Eva hızla aralarına sığındı. "Sallanan koltuğunu rahat rahat kullan" dedi genç kız, gün içerisinde ilk işi babasına koltuğu satın almak olmuştu.

 

Babası kafasını olumlu anlamda salladı, "Tadını çıkaracağım"

 

Genç kızın gözleri birine daha kaydı, ailesinin yanında duran Volkan. Onu yolcu etmek için iş yerinden izin almıştı. Ailesinin birkaç adım geriye gittiğini görüp, rahatlıkla gözlerine baktı.

 

"Yolun açık olsun" dedi genç adam, kalbi hızla çarpıyordu. Bu ayrılığı istemeyen yanına rağmen kendini toparlaması için iyi olacağına inanıyordu.

 

Eva ufak bir tebessüm etti. "Teşekkür ederim" demekle yetindi.

 

Kafasını yavaşça yere eğdi genç adam, yaklaşıp son defa bile olsa kollarını boynuna dolamak istedi. Kendine zar zor engel olmaya çalışıyordu, ailesinin yanında bunu yapması doğru değildi.

 

"Kendine dikkat et. Çok yorma, aç kalma ve hiç kimse için üzülme."

 

Genç kız kafasını yavaşça iki yana salladı, "Dikkat edeceğim, yorulmayacağım, aç kalmayacağım ve üzülmeyeceğim." diye tekrarladı.

 

Volkan tebessüm etti, "Ama yine de üzüldüğün bir an olursa, ben hep bir telefon uzağında olacağım."

 

"Üzülmem" dedi genç kız kararlılıkla.

"Hissedersem soluğuu yanında alırım."

 

Eva gülümsedi, şaşkındı. "Almanya'da mı?"

 

Kafasını kararlı bir şekilde olumlu anlamda salladı genç adam, gözlerini kıstı. "Gelirim, inanmıyor musun?"

 

Genç kız güldü, inanıyordu. "Biliyorum, gelirsin." Dedi, her zor anında olduğu yine zorlandığında yanında olurdu.

 

Uçağın anonsu duyuldu, Eva yanındaki valizin tutacağını tuttu. "Sende.." Dedi Volkan'ın gözlerine baktı. "Sende kendine dikkat et" diye ekledi. Genç adamın yüzünde gülümse oluştu.

 

Bir adım geriye gitti Eva, boştaki elini yavaşça kaldırıp ailesine son defa sallayıp arkasını döndü.

 

Uçağa ilerlerken, artık daha iyi hissediyordu. Yepyeni bir hayata doğru attığı her adımda bile, sadece gelecek güzel günlerin hayalini kuruyordu.

 

Artık hüzün, acı ve pişmanlık olmayacaktı. Yepyeni bir ülkede ömrüne de eskileri hatırlamayacak yepyeni bir sayfa açacaktı.

 

Sadece dakikalar sonra bir uçak havalandı, kardeşleri, anne, babası ve Volkan gözden kaybolana kadar izledi.

... 

Bir Yıl Sonra...

... 

 

Oy ve yorumları eksik etmeyelim 💙

Loading...
0%