Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3.Bölüm: Gökyüzüm

@mlkshnn


"Hava Güneşli" ☀️

....
Apartmanın merdivenlerini koşar adımlarla iniyordu genç kız, hızlı olmazsa kafeye hem geç kalacak hemde patronundan azar işitecekti.

Ayak üstü de olsa çıkmadan bir şeyler yemek istediği için çıkışı biraz da olsa gecikmişti. Dış kapıya yaklaştı, kapıyı tuttu kendine doğru çekti.

Dışarıya çıktı, kafası yerdeydi. Önünde beş basamak daha vardı. En baştakindeydi, bakışını kaldırdı. Tüm bedenini titreme sardı, en alt basamağın önünde biri duruyordu.

Selvi boyuyla tepkisiz bekliyordu. Kara kaşları inik, kara gözleri kısıktı. Siyah saçları dağınık, kirli sakalları özensizdi.

Üzerinde beyaz dar bir tişört ve siyah bir kot pantolon vardı. Bakışları yerdeydi, üç yıl sonra 'gökyüzüm' dediği gözlere bakmaya yüzü yoktu.

Koca bir afallama hissetti, zihninde onu son gördüğü an yer aldı. Elinde valizi vardı, karanlık sokakta koşar adımlarla uzaklaşıyordu.

Gözleri yüzüne kaydı, geçen bu zamanda hiç değişmemişti. Saçları dağınıktı, hala düzeltmeyi beceremiyordu. Gözlerinde yabancı bakışlar vardı, parıldamıyordu. Yüzü solgundu, tebessüm etmiyordu.

Sessizdi Savaş, bakışları yerdeydi. Hatalı olduğunu biliyor, onu bıraktığı geceyi dün gibi anımsıyordu. Kafasını yavaşça kaldırdı, kalbi ve tüm benliği özlemle kavruluyordu.

Yüzüne bir defa daha bakmak, gökyüzüm ismini verdiği gözlerde hiç bulunmadan kaybolmak istiyordu. İlkin saçlarına kaydı bakışları, kesilmişti, omuz hizasındaydı. Uçları maşayla çok az kıvrılmıştı.

Gözlerinin dolduğunu hissetti genç adam, bunun vazgeçiş olduğunu çok iyi biliyordu. Uzun saçlarının ondaki değeri başkaydı, kısa saçları bittin demekti.

Zihni uzun zaman öncesine, onu çok sevdiği, hiç bırakmayacağını söyleyeceği bir ana gitti.

Büyük bir kanepede oturuyordu genç adam, sırtını geriye yaslamış karşısındaki televizyonu izliyordu. Elinde kumanda vardı, tüm dikkati ekrandaydı.

Bakışları odanın kapısına kaydı, televizyonun tam sol köşesindeydi. Genç kız göründü, elinde bir tabak vardı. Elma dilimleyip getirmişti. Beline yetişen uzun düz saçları nemliydi, yeni duştan çıkmıştı. İkisinin de parmağında yüzük bulunuyordu.

İnce askılı bir toz pembe tişört ve krem renk penye bir şort vardı üzerinde. Gökyüzü mavisi gözleri parıldıyordu, gözlerini kıstı Savaş, tüm dikkati içeri girdiği andan beri onun üzerindeydi.

Kanepeye yaklaştı Eva, tabağı sevdiği adama uzatıp mutfağa gitmeyi düşünüyordu. Mutfak altüst durumdaydı, kahvaltı bulaşıklarına dokunmamıştı.

"Elma" dedi uzattığı tabağı gösterip gülümseyerek. Adamın yüzünde tebessüm vardı, tabağa değil sadece kızın saçlarına hayranlıkla bakıyordu.

Yavaşça doğruldu, elini tabağa uzatıp aldı. Sağ köşesinde bulunan sehpaya bıraktı, elini yeniden uzatıp kızın bileğinden tuttu. Hızla kendine çekti, Eva kendini onun güçlü kollarının arasında buldu.

Ayakta, bedenleri bütünleşik, yüzleri de birbirine dönüktü. Genç adam sıkıca iki kolunu sarmış, elleriyle belindeki saçlarını okşuyordu.

Gülümsedi genç kız, kafasını adamın omzuna dayadı, iki elini sırtında birleştirdi. Tepkisiz duruyor, saçlarında gezinen elleri hissediyordu.

Pozisyonunu bozmadan çok az başını eğdi Savaş, burnunu saçlarına dayadı. Gözlerini kapayıp tüm ciğerlerine kokuyu çekti. Bu şampuan kokusu değildi, kızın saçlarıyla harmanlanan eşsiz bir kokuydu. İçine çekmeye hiç doyamayacaktı.

"Bağımlıyım" dedi derin bir nefesi tüm benliğine çekerek. "Hemde tedavisi mümkün olmayan bir bağımlı" diye ekledi.

Genç kız memnundu, tepkisiz durmuş adamın nefesini hissediyordu. Yüzünde tebessüm vardı.

Yavaşça geriye çekildi Savaş, uçlarını tuttu burnuna yaklaştırdı. "Eğer bir gün bu saçları kesersen seni dava ederim", Eva gülümsedi, kafasını kaldırmış gözlerinin içine baktı.

"Ne diyeceksin?"
"Şikayetçiyim Hakim Bey, bu kız nefesimi kesti diyeceğim."

Alt dudağını ısırdı genç kız, adamın kara gözlerine hayranlıkla bakıyordu. Elini yavaşça yüzüne bıraktı, sakallarında gezdirmeye başladı.

"Cezam ne olur ki?"
"Müebbet" dedi koca bir tebessümle adam, onu kendine çekti. Sıkıca sardı. Genç kız geriye çekildi, toplayacağı bir mutfak vardı.

"Mutfağı toplamam gerek"
"Birlikte toplayalım"

Elini indirip parmaklarının içine geçirdi, yönünü el ele mutfağa çevirdi.

....

Tezgahın önünde yanyana duruyordu iki genç, ikisininde elinde eldiven, boynunda mutfak önlüğü vardı. Eva köpükleme, Savaş da durulamayla görevliydi.

Genç kızın önünde, tezgahın üzerinde küçük bir kapta köpüklü su vardı, süngeri içine daldırıp tabakları temizledikten sonra durulaması için genç adama veriyordu. Savaş da dikkatle eline alıp musluğun önüne tutuyordu.

Bakışını adama çevirdi, uzattığı tabağı ovalamadan bulaşık telinin üzerine bıraktığını gördü. Gözlerini kıstı. "Kaytarma" bakışı bulaşık sepetine yerleştirdiği tabaktaydı. Sesinde tatlı bir uyardı vardı.

Genç adam tebessüm etti, bir an ona yakalanmayacağını düşünmüştü. Tabağı geri aldı, suyun önüne tuttu. Elleriyle iyice ovdu, Eva alt dudağını ısırmış gülüyordu.

"Oldu mu Hanımefendi?" tabağı ona çevirdi gülümseyip, genç kız tebessümle kafasını aşağı yukarı salladı. "Parlattınız Beyefendi" güldü.

Savaş bulaşık sepetine yeniden yerleştirdi, bakışını genç kıza çevirdi. Dikkatle bulaşıkları köpüklüyordu. Uzun saçları beline ulaşmış, kafasını da eğmişti.

Derin nefes aldı, aklında bir şey vardı. Elini bir anda köpüğe daldırıp kızın yanağına değdirdi. Genç kızın şaşkın bakışı ona döndü, yüzü köpük içerisinde kalmıştı.

"Hain" İki elini kabın içerisine batırdı, Savaş hiç kıpırdamadan gelecek hamleyi bekledi. Saniyeler içerisinde sadece yüzü değil, önlüğü bile köpüğe bulandı.

Gülümsedi, kızın bileğinden tutup kendine çekti. Bedenleri birbirine değdi, gözleri buluştu. Bakabilmek için Savaş kafasını eğmiş, Eva da hafif kaldırmıştı.

Elini yavaşça kaldırdı genç adam, eldiveni çıkarıp tezgahın üzerine fırlattı. Elinin kemikli sırtını yüzüne yaklaştırdı. Yavaşça yanağında gezdirdi.

"Gökyüzüm" dedi, hayranlıkla mavi gözlerinin içine bakıyordu. "Hava güneşli" diye ekledi kızın yüzündeki gülümsemeye. Ömrüne güneş gibi doğmuştu bu gülümseyiş. Dudağını yavaşça dudaklarına değdirdi, kısa bir öpücük kondurdu.

.....

Sıkıca tuttuğu kitabını göğsüne bastırdı genç kız, parmakları da tüm bedeni gibi uyuşmuştu. Gözlerini kapadı, derin bir soluk aldı. Toparlanıp önündeki basamakları tek tek indi, attığı her adım onu adama daha çok yaklaştırıyordu.

Unuttum diye kandıran kalbi yeniden delice atıyordu, kendinden nefret etti.

Kalbi hala onun için nasıl böyle çarpabilirdi?

Son basamakta durdu, adamın tam önündeydi. Aralarındaki mesafe milimlikti, nefesini hissediyordu. Mavi gözleri onun siyah gözlerinin içine bakıyordu. Parmakları karıncalanıyor, dokunmak, sakallarında gezinmek için çırpınıyordu.

Sessiz bir soluk aldı, kaşları çatıldı. Onu bir başına bıraktığı o geceyi unutmamıştı, unutmayacaktı. Hayatının dönüm noktası, yaşadığı en acı tecrübeydi.

Günlerce uyumamış, evin içerisinde adamın sesini, varlığını unutmaya çalışmıştı. Kafasını yavaşça iki yana salladı, hızla yanından sollayarak geçti.

Yönünü kafeye giden tarafa çevirdi, ağır adımlarla arkasını dönüp ilerlemeye başladı. Savaş tepksizdi, kafasını çevirmiş tek kelime etmeden gidişini izliyordu.

Beklediği ve kendini hazırladığı an kesinlikle bu değildi. Genç kız ağlayacak, gözlerine bakıp onu neden, nasıl bıraktığının hesabını soracak, bağırıp çağıracak ve bir daha karşısına çıkmamasını isteyecekti belki de.

Kafasını eğdi, alnını ovdu. Attığı her adımda uzaklaştığını görüyordu, derin nefes aldı. Sessizce takip etmeye başladı.

Dar ve uzun bir sokaktı, oldukça işlek bir yerdi. Genellikle üniversite öğrencilerinin bulunduğu bir semtti. Çevre kafelerle donatılmıştı, genç kız da bunlardan birinde çalışıyordu.

Kitabını sıkıca tutmuştu, yarım bıraktığı üniversiteyi bitirebilmek için uzun zamandır hem açıktan okuyor hemde dil sınavı için hazırlanıyordu.

Okulunun son yılının son dönemindeydi, bugün ki tek sınavı da geçebilirse mezun olup diploma alma hakkı kazanacaktı. Böylelikle önünde sadece birkaç gün sonra gerçekleşecek dil sınavı kalacaktı, aylardır çalıştığı için de bundan da istediği puanı alacağına inanıyordu.

Onun için yepyeni ve daha rahat bir hayat başlayacaktı, çok istediği bir şirkette iyi bir pozisyonda yer alabilecek ve daha güçlü hissedecekti.

Attığı her adım onu geçmişine yolculuğa çıkarıyordu, üç yıl. Üç yıl boyunca hiç vazgeçmemiş, pes etmemişti. Çok zorlandığı anlarda da birgün rahata ereceğini, biteceğini tekrar ederek rahatlamaya çalışmıştı.

Gecesini gündüzüne katıyor, hayat savaşı veriyordu. Zor da olsa kazandığı para geçimine de kitaplarına da yetiyordu. Çok harcama yapan savurgan biri değildi, aynı giysiyi defalarca giyerdi.

Şikayetçi olmamıştı hiçbir zaman, öldürmeyen acının güçlendireceğine inanırdı. Onun için hayat felsefesiydi, canı çok yandığında da, ailesini delice özlediğinde de ağlamamıştı asla.

Bazen gözyaşı sessizce tek damla olarak yanağına süzülse de hemen elinin tersiyle silip tebessüm etmeye çalışıyordu. İyiydi, daha iyi olacaktı. Güçlüydü, daha güçlü olacaktı. Bunun içinde kimseye ihtiyacı yoktu, kendi kendine her şeye yeterdi.

Sokağın başındaydı, sağa döndü, arkasındaki sessiz nefesi hissediyordu. Attığı her adımda o da adım atıyordu, biliyordu. Önünde uzun bir yol vardı, çalıştığı yer apartına biraz uzak olsa da yürümeyi tercih ediyordu.

Yürüdükçe, adım attıkça da tüm hayatını, yaşadıklarını sorguluyordu. Bir adam uğruna seyri değişen geçmişini anımsıyordu. Halbuki çok başka hayalleri vardı, onunla yaşlanacak, çocuklarına anne olacaktı.

Arkadaşlarının okuduğu yıllarda, o okulunu ikinci yılında aşkı uğruna bırakmıştı. Öylesine sevdi ki, gözü ondan başkasını görmedi. Sadece ömrüne onun varlığı yetiyordu.

Bilmiyordu, çok sevenin sadece kendisi olduğunu.

Bilmiyordu, uğruna her şeyden vazgeçtiği adamın çok sevdiği şeyin sadece ailesi olduğunu.

Kafasını yavaşça iki yana salladı, kendine gelmeye çalıştı. Sağ tarafında bir kafe vardı, bir arkadaşı el sallıyordu. Yüzünde takındığı ifadeyi değiştirmeye çalıştı, ufak bir tebessüm oluşturdu, karşılık olarak el salladı.

Kalbindeki alevi şimdiye değin kimse bilememiş, bilmesine de izin vermemişti. Güvendiği biri tarafından terk edildiği için hayat bitmemişti. Çok kırılmış, çok üzülmüşse de dışarıya asla yansıtmamıştı.

Adımını durdurdu, sağ tarafında bir kafe vardı. Çalıştığı yerdi, kapı yeni açılmıştı, içeride bir çalışma arkadaşı vardı, genç bir adamdı, elindeki saplı fırçayla yeri temizliyordu.

Derin nefes aldı Eva, arkasındaki adamı umursamadan içeri girdi. 'Günaydın' dedi önünden tebessümle geçerek. Genç adam kafasını gülümseyerek salladığında genç kız en köşede bulunan kapıyı itip içeri girdi.

Savaş kafasını kaldırdı, gözden kaybolmuştu. Nereye gittiğini görmek istiyor, merak ediyordu.

Kafe boydan boya camlardan oluşuyordu, büyük bir yerdi. İçeride onlarca masa, en uçta da kasa vardı. Kasanın solunda bir kapı bulunuyor, üzerinde 'Personel harici girmek yasaktır' yazıyordu.

Şaşırdı, Eva'nın oraya girdiğini biliyordu, çalıştığını hiç bilmiyordu. Kapının açıldığını gördü, genç kız kitaplarını ve çantasını bırakıp bir önlük takmıştı. Siyah renkti, boynunda askıları vardı ve sağ göğsünün üzerinde kafenin ismi yazıyordu.

Genç kız kasa kısmına yaklaştı, duvarında boylu boyuna mutfak dolapları ve tezgah vardı. Arkasını döndü, eline aldığı bezle özenle toz almaya başladı. Sabah temizliği vaktiydi, her gün düzenli olarak açılış ve kapanışta yapılırdı.

Bir adım geriye çekildi genç adam, yanında bir direk vardı, sırtını yasladı. Yönü kafedeydi, genç kızı izliyordu.

Eva sessizce biraz da aceleyle masalara yaklaştı, elindeki bezi üzerlerine tek tek geçiriyordu. Kafasını eğmiş, saçları sadece yüzünü kapatmıştı.

Adımları camın yanındaki masada durdu, bakışları istemeden de olsa dışarıya kaydı, adamı gördü. Yüzü asıldı, hızla temizleyip uzaklaştı.

....

Gözlerini kapadı Savaş, derin nefes aldı. Dakikalardır genç kızı izliyordu. Çok yoğun çalışıyor, müşterilerle özenle ilgileniyordu. Bazen servisi yapıyor bazen masaları topluyor bazen de siparişleri alıyordu. Masalar arasında aralıksız mekik dokuyordu.

Kolundaki saate kaydı bakışları, sınav saatine bir saat vardı. Yolu da hesaba katarsa şimdiden çıkış yapması gerekiyordu. Önündeki masaya eğildi, kendiyle getirdiği tepsinin üzerine boş tabakları yerleştirdi.

Dikkatle mutfağa ilerleyip bıraktı, patrona yaklaştı, kasada duruyordu. İri yapılı, orta yaşlı bir adamdı, sadece kafasının arka kısımlarında çok az saçları bulunuyordu. Siyah gözleri, açık teni vardı. Genellikle yüzünde ciddi ifade olurdu, çalışanlarında tek kusur kabul etmez, tüm gün izlerdi.

"Mehmet Bey" dedi genç kız biraz da çekinerek. Adamın bakışları onun mavilerine döndü. "Çıkabilir miyim?" bakışını karşı duvardaki saate çevirdi patronu, öncesinde haberdardı sınavdan.

Kafasını iki yana salladı, son anda bir rezervasyon almıştı. Bir doğum günü partisi yapılacağı için kafe oldukça yoğun olacaktı.

"Olmaz Eva, yoğun olacağız"

Genç kız şaşırdı, tek sınavı kalmıştı. Mezun olmak için kesinlikle girmesi gerekiyordu, telafisi yoktu. Okul uzayacaktı.

"Ama efendim, sınavım"
"Eva itiraz kabul etmiyorum, işine dön"

Derin nefes aldı genç kız, kafasını eğdi. Ne yapacağını bilmiyordu, ya sınavına gidip işsizliği seçecekti yada burada kalacaktı. Gözlerini kapadı, pişman olacağı bir karar vermek istemiyordu.

İki elini beline götürüp kemerlerini açtığı önlüğü boynundan çıkardı. Patronunun gözlerine bakarak önüne bıraktı. Tercihi okulu ve sınavıydı.

"Özür dilerim ama bu sınavı kaçıramam"
"Eva kovuldun!"

Umursamadı genç kız, arkasını dönüp personel odasına geçti. Kitaplarını ve çantasını alıp arkasına bakmadan çıktı.

Kapının önünde duran kişiye kaydı bakışları, hala bekliyordu Savaş. Çok yakınında durdu, her şeye anbean şahit olmuştu.

"Eva"

Ağzından ilk defa kelime çıkıyordu, genç kız kara'm dediği gözlerinin içine bakıyordu. Kafasını yavaşça iki yana salladı, sollayarak geçti. Adımları da tıpkı kalp ritimleri gibi hızlıydı.

Derin nefes aldı Savaş, daha fazla dayanamadı, koşar adımlarla yaklaşıp önüne dikildi, kızın adımlarının durma nedeni oldu. Gözlerinin içine bakıyordu, 'Özür dilerim". Biliyordu, kızın kimsesiz kalması da okulunu bırakması da şu an bu kafede çalışıyor olması da onun hatasıydı.

Eva'nın gözleri öfkeye büründü. Bu kadar kolay mıydı? Bir gece ansızın, gerideki kişiye ne olacağını bile düşünmeden gidip üç yıl sonra geriye dönmenin tek telafisi bir özür müydü?

Avuçlarını sıktı, elini kaldırdı, adamın yanağına sert bir tokat geçirdi. Tokat kalbine alevler sarsa da işaret parmağını tehditkar bir şekilde gözlerine salladı.

"Sakın, sakın tek kelime etme!"

.....

Oy ve yorumları eksik etmeyelim ❤️


Loading...
0%