Yeni Üyelik
8.
Bölüm

8.Bölüm: Yarım Bıraktın

@mlkshnn

"En acısı ne biliyor musun?

Ben bunca zamanda en çok sensizliğe alıştım." 🌩️

 

.....

Hızla hazırlanmıştı genç kız, koşar adımlarla merdivenleri indi. Apartın dış kapısını açtı, gözleri etrafa yoğunlaştı. Tam kapının önünde bir taksi gördü.


Önündeki basamakları yavaş yavaş indi, arka kapının açıldığını gördü. Rüya indi, yüzünde tebessüm ve merak vardı. Arkadaşının böyle bir yerde olması şaşkınlık yaratmıştı.


"Eva" dedi, genç kız taksinin önünden dolandı. İki yakın arkadaş sıkıca sarıldı. İkisinin de yüzünde gülümseme vardı.


"Erkencisin"


Sabahın bu vaktinde, ayakta ve burada olmasına şaşırıyordu Eva, kafasını salladı Rüya.


"Çocuklu olmak bunu gerektiriyor"

"Ne?"


Genç kız gülümsedi, elinden tuttu. "Bol bol konuşacağız, önce bir yere oturalım"


Kafasını salladı Eva, arka koltukların iki ayrı kapısını açıp taksiye bindiler.


.....

Bir kafede karşılıklı oturuyordu iki arkadaş, Eva sessizdi. Tek kelime etmeden önündeki kahvaltıyı bitirmeye çalışıyordu. Önlerinde denizin eşsiz deniz manzarası vardı.


Rüya merak doluydu, sadece gizli bakışlarla onu izliyordu. Oturdukları andan beri arkadaşının ağzından kelimeler zar zor çıkıyordu. Bu garipti, onun tanıdığı bildiği Eva hep neşe doluydu, sohbeti, söylecek kelimeleri hiç tükenmezdi.


Derin nefes aldı, sessizliğine anlam vermeye çalıştı. "Çok şey değişti, değil mi?" diye sordu.


"Siz taşındıktan sonra çok şey değişti"


Eva'nın bakışları ona döndü, gözlerini kapayıp yavaşça yere eğdi. 10 yılda çok şey olmuştu, ne çok kırılmış ne çok üzülmüştü.


Elindeki çatalı masaya bıraktı Rüya, elini elinin üzerine koydu. Ela gözlerini arkadaşından bir an bile ayırmadı.


"Adnan Amca ve Hülya Teyze nasıl?" diye sordu, Eva'nın kalbi parça parça oldu. Cevabını hiç bilmiyordu. İyi olmalarını her gece yatağına girdiği anda ellerini gökyüzüne açarak diliyordu.


"Bilmiyorum"

"Görüşmüyor musun Eva?"


Kafasını yavaşça iki yana salladı genç kız, onları en son bir adama tercih ettiği gün görmüştü. Bir daha ne o sokağa ne de evin yakınına yaklaşmıştı.


Ne cesareti ne yüzü vardı, onları görmemeyi kendine ceza olarak seçmişti. En büyük hayal kırıklığını yaşatarak bu cezayı hak etmişti.


"Doğru olamaz, sen onlarsız yapamazsın."


Gözlerini yumdu Eva, zihni çocukluğuna gidiyordu. Babasının küçük bir marketi vardı, evlerinden oldukça uzaktaydı. Adamın kapatıp eve dönüşü akşamı bulurdu, küçük kız babasının geleceği saatlerde kaldırımda oturup yolunu beklerdi.


"Hayat, asla dediğin her şeyle sınava tabii tutuyor bizi"

"Neden Eva? Neden onlardan böyle vazgeçtin?"


Sustu genç kız, tek kelime diyemedi. Onları bir adam uğruna terk ettiğini söylemeyedi. Dile getirmek bile canını delice yakıyordu. Hayatının en büyük pişmanlığıydı.


Cevap gelmeyeceğini ilk anda anlamıştı Rüya, onu zorlamak istemese de olanları bilmek istiyordu. Arkadaşının kırgın gözlerine sadece derdini bilerek çare bulabilirdi.


"Onlar senden nasıl vazgeçebildi?"

"Başka seçenekleri yoktu."


Çayını aldı Eva, bir yudum içti. Cesaretini ve kendini toparlamaya fırsat aradı. Mavi bakışlarını arkadaşının gözlerine çevirdi.


"Sen neler yaptın?" diye sordu, konuyu değiştirmeye çalışıyordu. Rüya'nın yüzünde bir tebessüm belirdi. İsmi gibi bir hayatın içerisindeydi. Delice sevdiği bir adamla hayatını birleştirmiş, bir çocuk evlat edinmişti ve 5 haftalık hamileydi.


"Evlendim" dedi, ikisinin de bakışları kızın parmağındaki yüzüğe kaydı.

"5 haftalık hamileyim"


Eva'nın yüzünde ufak bir tebessüm belirdi, "Çok sevindim, tebrik ederim"

"Teşekkür ederim"

"Kimle evlendin?"


Rüya gözlerini yumdu, kocası zihninde yer aldı. Eşsiz bir adamdı.


"Tanıştıracağım sizi"

"Sizinkiler nasıl?"

"Annem iyi, babamı kaybettik."


Eva'nın yüzü asıldı, gözleri dolu dolu oldu. Çok iyi biliyordu, ikisi de çocukluğundan bu yana baba aşığı iki kızdı.


"Başınız sağolsun çok üzüldüm"


Düşünmemeye çalıştı Rüya, babasına dair tek kelime daha ettiğinde yanağına yaşlar istemsizce süzülecekti.


"Abim evlendi, bir tane de yeğenim var"

"Demir Abi evlendi mi gerçekten?"


Şaşkındı, onu çok iyi tanıyordu. Sert, inatçı ve kuralları olan biriydi her zaman. Evlenebileceği, onu isteyecek bir kızın olması zordu.


"İnanmayacaksın ama Eva, abim artık aşkın varlığına inanıyor. Bunu ona karısı zorla da olsa öğretti"


Eva'nın yüzünde ufak bir tebessüm belirdi, zihninde arkadaşının ağabeyi vardı. Zor biriydi, aşkın var olduğuna asla inanmazdı.


"Sevindim"


İkisininde yüzünde olan ufak gülümseyişler bazen hüzünle bazen de heyecanla devam etti. İki arkadaş saatlerce sohbet etti, ayrı geçirdikleri zamanın acısını çıkardılar.


Eva durumuna pek değinmedi, arkadaşının ısrarıyla sadece ailesinden ayrılmasına neden olan adamdan söz etti. Yarım bırakmak zorunda kaldığı okuluna devam ettiğini, diploma aldığında birçok yere başvuru yapacağını söyledi. Maddi imkansızlıklarından hiç söz etmedi.


"Birikmişim var, geçinmeme yetiyor" demişti arkadaşı sorduğunda.


"Yardım edebilirim" dedi Rüya, arkadaşının durumunun farkındaydı. Üzülmüştü, tek başına kurduğu bu hayatta zar zor geçiniyordu. Bir şeyler yapmak, sıkıntısını biraz da olsa dindirmek istiyordu.


Eva kafasını iki yana salladı, yardım istemeyi de beklemeyi de uzun zaman zaman önce bırakmıştı. Hayatın en acı tecrübesiyle bir başına kaldığında, tek başına ayakta durabileceğinin sözünü kendine vermişti.


.... 

Ağır adımlarını sokağın başında durdurdu Eva, akşam üzeriydi. Arkadaşıyla geçirdiği saatlerin ardından yine bir başınaydı. Görüştükleri kafenin önünde ayrılmışlardı, genç kız taksiyle bırakma teklifini reddedip yürümek istediğini söylemişti.


Dakikalarca yürümüş, attığı her adımda son üç yılını bir bir zihninden geçirmişti. Arkadaşının çıkarken söylediği bir cümle de kulaklarında defalarca olduğu gibi yine çınlıyordu.


"Ah be Eva, aile hiç kimseye tercih edilemez"


Gözleri nasıl bu kadar kör olabilmiş, bu gerçeği göz ardı edebilmişti. Bir ömür arkasında ve yanında duracak olan ailesine nasıl yüz çevirebilmişti.


Gözleri dolu dolu oldu, gözlerini yumdu. Cesaret toplayıcı bir soluk aldı, kafasını kaldırdı. Bakışları apartının önüne kaydı, basamaklara baktı, o yoktu.


Adımlarını hızlandırdı, bir an önce evine girmek istiyordu. Onu görmek, gözlerine bakmak istemiyordu, yelkenleri indirmekten delice korkuyordu.


Basamakları koşarak çıktı, kapıyı açıp binaya girdi. Derin derin nefes alıp sırtını kapıya yasladı.


..... 

Günün ilk ışıkları genç adamın yüzüne bulunduğu odanın penceresinden vurdu. Çift kişilik bir yatakta sırt üstü yatıyor, donuk bakışları tavanı izliyordu. Bir kolunu kafasının altına bırakmış, zihni tek bir şeye yoğunlaşmıştı.


Son 3 yıllık ömründe gece uykusu yoktu, sabaha değin yatağında tavanı izlerdi. Bazen üst üste sigara içer bazen de alkolle saatleri geçirirdi.


Yine o gecelerden biri olmuştu, saatlerce oturmuş, oradan oraya dolanmıştı. Yatağının bulunduğu odada etraf sigara izmaritleriyle doluydu. Zehirlenmek için özel çaba gösteriyordu.


Beyaz tavan, ona geçmişi gösteren bir televizyon gibiydi günlerdir. Genç kızla ve onsuz geçirdiği her saniye bir bir gözlerinin önünde yer alıyordu.


İki gözünü kapatıp açtı, kızarık gözlerini umursamadan doğruldu. Ayaklarını indirip yatağın ucuna oturdu. Kafasını yere eğdi, gözleri sigara izmaritlerine kaydı. Sabaha değin aralıksız içmişti.


Bakışını çok az sağa çevirdi, yatağın tam bitişiğinde bir komodin vardı, üzerinde iki ayrı sigara paketi vardı. Biri bitmişti biri de yarımdı. Elini uzattı, yarım olan paketten bir tane çıkardı, iki parmağının arasına bıraktı.


Günün erken vakitleriydi, paketin içerisinde bir sigara çıkardı, iki dudağının arasına bırakıp çakmağı yaklaştırdı.


Kafası yere eğikti, sadece yerdeki parkeleri izliyordu. Kalbi kor bir alevin içinde kavruluyor, bunu hafifletecek tek bir şey bulamıyordu. Boştaki elini yumruk yapmış, parmaklarını sıkmıştı.


İki parmağının arasında tuttuğu sigaranın yudumlarını içine çekti. Kafasını kaldırdı, dumanını üfledi, gözleri önündeki duvara kaydı.


Bir arkadaşının eviydi, döndüğü günden bu yana burada bir başına kalıyordu. Zihninde genç kız vardı, günler önce geri dönmesine rağmen öfkesi hiç dinmemiş, tek kelime etmesine izin vermemişti.


Gözleri dolu doluydu, böyle olsun istememişti hiçbir zaman. Çok farklı düşünceleri çok farklı planları vardı, hepsinde de tek odağı genç kızın mutluluğuydu.


Hayatını, düşüncelerini, planlarını tepetaklak yapan tek bir haberdi, kulağına tesadüfen ulaşan bu haber tüm dengeleri değiştirmiş, genç adamın üç yıllık özlemini bir gecede dindirip geri dönmesini sağlamıştı.


Gözlerini yumdu, eliyle kafasının arka kısmını sertçe ovdu. Avucunun arasında tuttuğu sigara paketini parmaklarıyla ezdi.


....

Evin kaldırımında arkadaşlarıyla birlikteydi genç adam, iki parmağının arasında bir sigara vardı. Bahçe duvarının üzerinde ayaklarını aşağı sarkıtarak oturmuştu. Beş kişiydiler, sağ köşesinde iki, sol köşesinde de bir kişi vardı.


Bir kişi de sokağın başında durmuş otobüs durağını izliyordu. Bulunduğu yerden hem arkadaşlarını hemde caddeyi görebiliyordu.


Bu onun daimi göreviydi, her akşam üzeri okulların çıkış saatinde burada bekler, 'yenge' dediği genç kızın otobüsünü gördüğü anda 'Ağabey' dediği genç adama haber verirdi.


Bakışlarını bir an bile duraktan ayırmaz, ayırmaya cesaret de edemezdi. Sırtını sokağın en başında bulunan bir evin duvarına yaslamıştı. İki kolunu göğsünde birleştirmiş, kavurucu sıcağa rağmen öndeki caddeden gelip geçen araçları izliyordu.


Gözleri durağa doğru yaklaşan otobüse kaydı, sarı renk ve oldukça büyüktü. Ön tarafının sol üst köşesinde numarası yazıyordu, genç kızı eve bırakan ise '8' olurdu.


Çocuğun gözleri büyüdü, hızla arkasını döndü, bakışları sokağın orta yerinde, çaprazında bulunan genç adama kaydı. Gözleri buluştu, kafasını aşağı yukarı salladı.


Savaş hızla duvardan atladı, yarım kalan sigarasını yere atıp ayağının ucuyla ezdi. Üzerinde gri renk bir tişört ve düğmeleri açık siyah sade ve kısa kollu bir gömlek vardı. Aynı renk de bir kot pantolon giymişti.


Hızla kendine çeki düzen vermeye çalıştı, önce dağınık saçlarını şekillendirmeye çalışarak elleriyle öne doğru kaldırdı. Tişörtünü ve gömleğini düzeltti, sakinleştirici bir soluk aldı.


Bakışını o yöne çevirdi, kavurucu sıcağın altında tüm benliğine serin bir hava esti. Yüzünde ufak bir tebessüm belirdi, genç kız yanındaki iki arkadaşıyla yürüyordu.


Kollarında kitaplarını tutmuştu, üzerinde okul forması vardı. Uzun düz saçları belini geçiyordu, önden yan olacak şekilde küçük bir toka takmıştı. Çok seyrek yapardı bunu, saçlarının doğal halini daha çok seviyordu.


Beyaz teni güneşin altında parlıyor, her gördüğünde adamın aklını daha çok başından almayı başarıyordu. Gözleri ise maviliğini delice haykırıyordu.


Alt dudağını yavaşça ısırdı Savaş, bu manzarayı izlemek için her gün burada olmaktan bıkmayacaktı. Okul çıkışlarında çok az yorgun, oldukça cana yakın ve hep güleç olurdu.


Kafasını yavaşça kaldırdı genç adam, gözleri gökyüzüne kaydı. Tıpkı kalbine her geçen gün daha da bağımlılık yaratan bir çift gözü andırıyordu.


Elini ensesine bıraktı, yavaşça ovdu. Bakışları mavi bakışlara yoğunlaştı. 'Gökyüzü' dedi. Sustu, yerinde duramayan bir yanı vardı, bir an evvel yaklaşmaya, yakınında durmak isteyen benliğine hakim olmaya çalışıyordu.


Üstüne gitmeye, onu bunaltmaya korkuyordu. Elinden geldiğince uzağında duruyor, onu bir gölge gibi izliyordu. Öylesine dikkatle bu anları zihninde kayıt ediyordu ki, genç kızın otobüsten inip apartmana girdiği süreçte attığı basamak sayısını bile biliyordu.


İki yanında da bir arkadaşı vardı Eva'nın, her daim gerçekleştirdikleri okul sohbetine dahil olmak için gayret ediyordu. Bakışları öndeydi, arkadaşlarının yanında kafasını solundaki adama çevirmemek için büyük bir çaba sarfediyordu.


Günler geçtikçe tüm komşuların şikayeti şiddetleniyordu. Herkes gece yarılarına kadar sokakta olan, mahallenin gençlerinin delice korktuğu bu kişiden oldukça rahatsızdı.


Anneler çocuklarını dışarıya daha az salmaya, elinden geldiğince ondan uzak tutmaya çalışıyordu. Babalar bazen onun karşısına dikiliyor, verdiği rahatsızlık için uyarıyor olsa da hiç fayda etmiyordu.


Birkaç gün önce tüm komşular ortak kararla genç adamın babasına gitmiş, rahatsızlıklarını dile getirmişlerdi. Tek kelime etmemişti babası, kafasını sallayıp halledeceğini söylemişti.


O günün gecesinde evlerinden yine büyük tartışma sesleri duyulmuş, babasının bağırış çağırışları her evde yankılanmıştı. İlk defa o gece mahalleli annesinin de sesine tanık olmuştu, kadın gözyaşlarıyla 'Yapma!' diye haykırmıştı.


O geceden sonra iki gün boyunca genç adam görünmemiş, sokağa hiç çıkmamıştı. Çocuklar yeniden dışarıda oynamaya, anneler derin nefes almaya başlamıştı ki üçüncü günün sabahında genç adam yine ortaya çıkmıştı.


Tüm bu olaylar tüm evlerde olduğu gibi Eva'nın da ailesinde tek konu olmuştu. Babası o süreçte sadece bir defa eve gelmiş, çocuklarını güzel bir dille bu durum için tembihlemişti.


En küçükleri Eren, en çok öfke duyandı. Onu sokakta oyun oynamaktan mahrum eden bu adamdan nefret ediyordu. Nefretinin yanında da kalbinin derinliklerinde tüm çocuklar gibi endişe ve korku vardı.


Eda pek umursamazdı, zaten evden çıkan biri değildi. Evde bir başına takılmayı, kulaklıkla odasında bir başına olmayı daha çok seviyordu. O adamın sokaktaki varlığı onu pek etkilemiyordu.


Eva o günlerde evin en sessiziydi, ailesinin endişesini çok iyi anlıyor ve hak veriyordu. Bu adamın tavırları gerçekten de tüm mahalleli için rahatsız ediciydi.


Babasının her defasında dile getirdiği endişeli temkinleri onu da etkilemeye başlamıştı. Onlara tamamen hak veriyordu, gün boyunca yanındakilerle duvarın üzerinde oturması, sigara içmesi, bazı günler sarhoş olması, ara sıra da olsa son ses müzik açması ve kaldırımdan geçenlere sataşması hoşuna gitmiyordu.


Aralarında daha başlamadan biten bu yakınlığa son verme kararı aşmıştı. Günlerdir yüzüne hiç bakmamış, bir daha da bakmayacaktı. Böyle bir adamdan uzak durmalıydı.


Yatağına girdiği o gecelerin birinde gözleri baş ucundaki güle kaymıştı, onu hatırlatan şeylerden biriydi. Özenle sulamasına rağmen solmaya yüz tutmuştu.


Yavaşça yatağın kenarına oturdu, bakışları güle dönüktü. Boynu bükük, rengi de soluktu. Derin nefes aldı, alt dudağını bastırıp kafasını yavaşça iki yana salladı.


Bedenini yatağa bıraktı, yan döndü. Elini yanağının altına bırakıp cenin pozisyonuyla çiçeği izlemeye koyuldu. Çabasına ve dikkatine rağmen soluyordu. Elini uzattı, sapından tutup komodinin üzerine bıraktı. Umursamamaya çalıştı, sırtını dönüp gözlerini kapattı. Onu hatırlatan hiçbir şeyi istemiyordu.


.....


Gözlerini erkek kardeşinin sesiyle araladı, küçük çocuk evde sabahçı olan tek kişiydi. Erkenden annesinin zoruyla uyanır kahvaltı ettiği gibi servisle okuluna giderdi.


Küçük çocuğun her sabahki bu süreci tüm evde yankılanır, herkesi uykusundan ederdi. Okulu hiç sevmeyen bir çocuktu, ablalarının, anne ve babasının zoruyla gitmek zorunda kalırdı.


Hülya Hanım her sabah dakikalarca onu yataktan çıkarma savaşı verir, zorla da kahvaltısını ettirip servise kadar eşlik ederdi. Bazen de pes eder, devreye büyük ablası girerdi.


Eva annesinin sitemlerini duyduğu anlarda hızla yataktan çıkar, kardeşine yaklaşırdı. Gözlerine dikkatle bakıp ufak bir uyarıyla onu mecbur ederdi. Çantasını da sırtına takıp servise bindirirdi.


Yine o günlerden biriydi, evin içerisinde Eren ve Hülya Hanım'ın sesi yankılanıyordu. Eda duyduğu gibi sitemle bataniyeyi kafasına örttü, bu durumdan en çok sıkılandı. İstemiyorsa zorlamaya gerek yoktu, okuldan alınması taraftarı olan tek kişiydi.


Hızla gözlerini araladı Eva, kardeşinin 'Okuldan nefret ediyorum!' haykırışlarını duymuştu. Doğrulup ayaklarını yataktan indirdi, koşar adımlarla odadan çıkıp salona geçti.


Eren iki kolunu göğsünde birleştirmiş, sırtını da dış kapıya yaslamıştı. Kafası yerde, yüzü asıktı. Annesi tam önünde durmuş, onu ayakkabılarını giyip okula gitmeye ikna etmeye çalışıyordu.


"Anne" dedi genç kız, Hülya Hanım derin nefes verdi. Kahverengi gözleri, uzun dalgalı aynı renk saçları olan orta yaşlarda naif bir kadındı.


Ömrünü kocasına ve çocuklarına adayan ilgili bir anneydi. Oldukça zayıftı, kocasının yokluğunda hem anne hemde baba olma görevi ona aitti. Üç çocuğun tüm sorumluluğu üzerindeydi.


Yaşına rağmen güzel, bakımlı ve özenliydi. Sevgi dolu ve oldukça sabırlıydı. Öfkelendiği anlar pek görülmezdi, yüzünde her daim bir tebessüm olurdu.


Çocuklarının bazen bir arkadaşı olur, geceleri film saatlerine eşlik ederdi. Bazen de otoriterliğini korur, koyduğu kurallara uyulması için gerçek bir anne olurdu.


Onu en çok zorlayan da oğluydu, derslerden ve okuldan nefret eder, gitmemek için her sabah aynı savaşı verirdi.


Gözleri kızının gözleri ile buluştu, derin nefes alıp hızla ilerledi, onu ikna edeceğinden emindi. Eren'in evin içerisinde çekindiği tek kişi büyük ablasıydı, onu ikna etmek için her şeyi ortaya koyacağını ve sonunda da kazanacağını biliyordu.


Genç kızın bakışları kardeşine döndü, 11 yaşındaydı, ilkokul 5.sınıfta okuyordu. Gözlerini kıstı Eva, "Bana bak ufaklık" dedi, sesinde uyarı ve ciddiyet vardı.


Eren bakışını yavaşça kaldırdı, mavi gözleri ablasınınkilerle buluştu. "Bu konuyu hallettik sanıyordum, okula gidilecek"


Kafasını hızla iki yana salladı Eren, "Okuldan nefret ediyorum!"


Derin nefes aldı Eva, sağa döndü. Kapının yanında bir vestiyer vardı, alt kapağını açtı. Kardeşinin spor ayakkabılarını çıkarıp geri döndü. Öne doğru eğilip ayaklarının önüne bıraktı.


Omuz silkti çocuk, her sabah aynı saatte uyanıp okula gitmek ona işkenceydi. Genç kız kardeşine yaklaştı. Dudağını kulağına yaklaştırdı, birkaç kelime fısıldadı.


Küçük çocuğun gözleri büyüdü, hızla geriye çekilip eğildi. Ayakkabılarını ayaklarına geçirip bağcıklarını bağladı, kapıyı açıp ısrarla korna çalan servise koştu.


Eva tebessüm etti, gözleri annesinin şaşkın bakışlarıyla buluştu. "Ne dedin de böyle ikna oldu?"


Genç kız güldü, annesine yaklaştı. Kollarını boynuna doladı, kardeşinin onu oldukça yorduğunu biliyordu. Kıyamıyordu, onlar için her daim çaba gösteren bu kadına.


"10 yaşına kadar sütü biberonla içtiğini arkadaşlarına söyleyeceğim diye tehdit ettim."


Hülya Hanım güldü, Eva arkasını döndü, odasına yürüdü. Hala çok erkendi, biraz daha uyuyabilirdi. Kapıyı yavaşça araladı, bakışları kardeşinin yatağına kaydı, kapıyı açtığı gibi pikeyi kafasına örttüğünü görmüştü. Uyumayı en çok sevendi.


Tebessümle kendi yatağına yürüdü, bakışları komodine kaydı, yüzünde şaşkınlık oluştu. Gül yeniden suyun içerisindeydi, üstelik dün geceye kıyasla çok daha iyi, diri ve canlı duruyordu.


Duraksadı, çok iyi hatırlıyordu. Uyumadan önce sudan çıkarmıştı. Bakışını kardeşine çevirdi, "Sen mi suya koydun?" diye sordu, Eda pikeyi yavaşça kafasından çekti.


Bakışlarını ablasına çevirdi, düşündü. Dün gece susadığı bir anda çiçeği fark etmiş, ablasını uyandırmamaya dikkat ederek yeniden suyun içerisine koymuştu.


"Evet, unutmuş olduğunu düşündüm"


Tek kelime edemedi genç kız, yavaşça öne doğru eğildi. Burnunu dayayıp kokusunu yavaşça içine çekti. Kalbinin orta yerine serin ve rahatlatıcı bir hava esti.


Vazgeçtiği anda gül yeniden canlanmış, ona umudun var olduğunu göstermişti. Her insanın ikinci bir şansa hakkı vardı, bunu ona da çok görmemeliydi.


..... 

O günden bu yana genç kız arkadaşlarına bile bir daha ondan söz edememiş, ikisi arasında gizli ve uzaktan bakışmalar devam etmişti.


Genç adam istisnasız her gün okul çıkışında onu beklemiş, genç kız arkadaşlarıyla olduğu zamanlarda kafasını ona çevirmemek için kendiyle savaşa girmişti.


O günlerden biriydi bugün de, Eva iki arkadaşıyla yürüyorken ona bakmamak için direniyordu. Kapının önünde durdu, arkadaşlarıyla vedalaştı. Gözden kaybolana kadar bekleyip yönünü bahçeye çevirdi, tek adım attı, durdu.


Etrafta sessizlik hakimdi, bakışını yavaşça geriye çevirdi, gözleri genç adamın bir çift kara'sı ile buluştu. Gökyüzü Kara'mına kavuştu, ağaçlar filizlenip meyve vermeye başladı.


Karşı kaldırımın üzerinde duruyordu Savaş, asla yanına yaklaşmıyordu. Uzaktan da olsa gözlerine bakmak ona yeterli geliyordu.


Kafasını yavaşça istemeyerek de olsa önüne çevirdi, önünde boyunun yarısı yüksekliğinde parmaklıklı demir bir kapı vardı. Elini yaklaştırıp yavaşça ileri itti, önündeki tek basamağı unuttu.


Ayağı boşluğa düştü, eli demiri sıkıca kavradığı anda bir kol hissetti belinin altında. Yere teması engellenmişti.


Bakışlarını kaldırdı, gözleri bir geceyi andıran bir çift gözle buluştu. Kalbi delice çarpmaya başladı, yavaşça havada duran tek ayağını yere indirdi, ayaklarının üzerinde durdu.


"Dikkat etmelisin" dedi genç adam, kapıya dokunduğu ilk anda basamağı unuttuğunu fark etmiş, koşarak karşı kaldırıma geçip düşmesine engel olmuştu.


Karşılıklı durmuşlardı, aralarındaki mesafe yarım metreydi. Genç kız toparlanmaya, saçlarını elleriyle düzeltmeye çalıştı, adamın gözlerinin onu dikkatle süzdüğünü farkındaydı.


Gözlerini yavaşça kaldırdı Eva, adamın pantolonun yan cebinde sigara paketinin ucunu gördü. Sık sık içtiğini biliyordu, defalarca da şahit olmuştu.


"İçmesen olmaz mı?"

"Ne?" dedi genç adam şaşkınlıkla. Eva'nın bakışlarının olduğu yöne eğdi kafasını, sigara paketini gördü.


"Olur" diyebildi sadece tereddütsüz. Kafasını yavaşça aşağı yukarı salladı. Kızın ondan ikinci isteğiydi, ilkinde karşısına çıkıp gülü kendisinin vermesini istemişti.


Tebessüm etti Eva, bu kadar kolay kabul edeceğini düşünmemişti. Adamın kalbi kanatlanıp gökyüzüne uçtu. Bir ömür de orada kalmak istedi.


"Teşekkür ederim"


Mutluydu, adama ikinci şansı vererek en doğrusunu yapmıştı, onu değiştirebilmek zor değildi, başarabilirdi. Var olan umudu önce o gülle şimdi de isteğini itirazsız kabul etmesiyle daha çok güçlenmişti.


Arkasını yavaşça döndü, birilerinin onu adamın yanında görmesinden korkuyordu. Tek adım attı durdu, kafasını çevirdi. Bakışları adamın siyahlarıyla buluştu. Olduğu yerde sessizce durmuş izliyordu.


Derin nefes aldı, kafasını önce sağa sonra sola çevirdi, görünürlerde hiç kimse yoktu. Hızla yaklaştı, yanağına ufak bir öpücük kondurdu, Savaş kaskatı kesildi.


Kızın utançla koşarak binaya girişini izleyip elini cebine bıraktı, sigara paketini yere atıp ayaklarının altında ezdi. Bundan sonra asla içmeyecekti, onun istemediği ve hoşlanmadığı tek bir şey bile yapmayacaktı.


......

Şimdi o yine yoktu, yine o eski Savaş'tı. Yine öfke doluydu, o günden beri ağzına hiç yaklaştırmadığı sigarayı üç yıldır aralıksız içiyordu.


Onsuz geçen bunca zamanda kızın ona kattığı her şey tek tek yerini eskisine bırakmıştı. Parmaklarını gevşetti, paketi hızla duvara fırlattı.


Kafasını iki elinin arasına aldı, iki şakağında bastırdı. Nefes alamadığını hissediyordu, hiçbir şey ona yetmiyordu.


Genç kızın gözlerindeki öfke hayatını darmadağın etmişti, geri dönerken bunu tahmin etmiş, katlanabileceğini düşünmüştü fakat kalbini böylesine acıtacağını bilememişti.


Yalnız geçirdiği üç yılı düşünmeye çalışıyordu, ne yapmıştı, kimlerle kalmış, nasıl geçinmişti. Neden, neden ailesine geri dönmemişti. Halbuki arkasına bakmadan gitmesinin nedenleri arasında onu ailesine kavuşturma isteği de vardı.


Gecelerce, günlerce genç kız kollarında gözyaşı dökmüş, ailesini, kardeşlerini çok özlediğini söylemişti. Kalbinin bir yarısı yanındaydı, diğer köşesi parça parçaydı.


Genç adam o anlarda sadece kendini sorumlu tutmuş, ona bunu yaşattığı için asla kendini affetmeyeceğini düşünmüştü. İnanamıyordu, bunca yıl ne ailesi ne de kimsesi olmadan nasıl ayakta durabilmişti.


Ayağa kalktı, banyoya ilerledi. Lavaboya yaklaşıp musluğu açtı, karşısında bir ayna vardı, yansımasını izledi. Siyah gözleri şiş ve kırmızı, yüzü sapsarıydı.


İki elini aynanın iki köşesine bıraktı, yüzünü izledi. Genç kızın mavi gözleri zihninde yer aldı, öfke ve hayal kırıklığıyla doluydu.


Yumruğunu sıktı, son gücüyle aynanın ortasına geçirdi, parçalara ayrılan cam parçalarının arasına parmaklarına dökülen kan damlaları eşlik etti.


Umurunda değildi, eline bakmadı bile. Canı yanmıyordu, hiçbir şey sevdiğinin gözlerindeki bakış kadar canını yakamıyordu.


Kafasını eğdi, gözlerini kapadı, bir ses ulaştı kulağına o anda. "Savaş!!" diyordu bir adam sesi. Dış kapının önündeydi, zili çalıyor, kapıyı yumrukluyordu.


Kafasını eğdi, gözlerini yumdu. Sesi duymamaya gayret etti, hiç kimseye ihtiyacı yoktu, ona ilaç olan tek kişi böylesine öfke ve nefret dolu iken.


Arkasını dönüp odaya yürüdü, yeniden koltuğuna oturdu. Kulaklarını kapıya kapattı, zaten bir süre sonra da durduğunu fark etti.


.... 

Güne erken başlamıştı Eva, alışkanlık olmuştu bu durum. Uzun zamandır derslerinden ötürü sabah uykusunu eksik etmiş, şimdi de eski düzene dönememişti.


Arkadaşının uyuduğu vakitlerde duşa girmiş, giyindiği gibi de mutfağa geçmişti. Bugün kahvaltı sürprizini kendisi yapacaktı.


Özenle yumurta haşladı, dilimleyip tabağa yerleştirdi. Çay bardaklarını da orta masaya bıraktı. Kahvaltılıkları tek tek dizdi, son olarak domates dilimledi. Masadaki yerine bırakıp bakışlarını arkadaşının kapısına çevirdi.


Sessizce yaklaştı, kolundaki saate baktı. Uyanma saatiydi, okula gideceğini biliyordu. Yumruk yaptığı elini yavaşça vurdu, Ayla'nın sesi duyuldu.


"Geliyorum"


Geri çekildi Eva, ocağın üzerinde bıraktığı çaya yaklaştı, altını kıstı. Dikkatle iki bardağı doldurup tekrar yerine bıraktığında Ayla'nın kapısı aralandı.


"Eva" dedi şaşkınlıkla, genç kız tebessüm etti. Masanın önünden dolanıp arkadaşının sandalyesine yaklaştı. Oturması için geriye çekti, Ayla şaşkın bir gülümsemeyle oturdu.


"Okula aç gidemezsin"


Eline çatalını aldı, bir zeytin tanesine batırdı. Ayla tek kelime edemedi, oldukça şaşkındı. Elini çatala uzattığı anda bir ses duyuldu.


Eva'nın telefonu çalıyordu, genç kız ayağa kalktı. Odasına yürüdü, yatağının üzerinde bırakmıştı. Ekrana baktı, 'Volkan' yazıyordu. Gülümsedi, kulağına yaklaştırdı.


"Volkan" dedi, yatağın ucuna yavaşça oturdu. Arabasındaydı genç adam, kapının önünde durdurdu. Bakışını camdan çıkarıp kızın dairesinin penceresine doğru kaldırdı.


"Bir yere gideceğiz, geç kalmamak için en fazla 15 dakikaya aşağıda olman gerek"

"Ne? Nereye?"


Ayağa kalkıp pencereye yaklaştı, perdeyi araladı, kafasını eğdi. Kapının önünde bekleyen arabayı gördü.


"Gidince öğreneceksin, hadi hazırlanmaya başla"


Alt dudağını ısırdı, bugün onu ilk defa kendi evine götürecek, ailesiyle tanıştırıp güzel bir gün geçirmesini sağlayacaktı.


"Peki, kapatmam gerek"


Telefonu kapatıp yatağın ucuna bıraktı, hızla gardıropuna yaklaştı. İki kapısını açtı, giysilerini gözden geçirdi, ne giyeceğini hiç bilmiyordu.


..... 

Gri renk, kalın askılı mini bir spor elbise giydi genç kız, ayaklarına bantlı taba bir sandalet geçirdi. Maşa ile uçlarını dalgalandırdığı saçlarına aynı renk, kare bir gözlük taktı.


Özenle makyajını yaptı, pek yoğun yapmazdı zaten. Çok az rimel ve ruj kullanırdı genellikle. Derin nefesle aynadan son kez kontrol edip arkasını döndü. Yatağının üzerinde taba kare şeklinde ufak omuz çantası vardı.


Eline aldı, içini kontrol etti. Cüzdanını, telefonunu ve ufak rujunu yerleştirdi. Fermuarını kapatıp kapıya yürüdü. Arkadaşıyla vedalaştı, Ayla gülümseyerek bu görüşmeyi onayladı. Volkan'ı seviyordu, arkadaşına değer verdiğini, onu her zaman mutlu edeceğini biliyordu.


....


Apartın dış kapısına yaklaştı genç kız, kapıyı araladı. Gözleri tam önünde duran arabaya yoğunlaştı, bulunan basamakları indi.


Sürücü koltuğunda bulunuyordu Volkan, hızla kapıyı açıp indi. Gözleri kıza kaydı, parıldadı. Yüzünde ufak bir tebessüm, kalbinde ufak ufak kıpırtılar oluştu. Her geçen gün de daha güzelleşiyor, daha çok onu etki altına almaya başlıyordu.


Sessizce bekledi, Eva tek adım attı, bir ses duydu. "Eva!" Adımını durduran, kalbini delice çarptıran bir ses. Sol köşesinden geliyordu.


Bakışını yavaşça o yöne çevirdi, Savaş'ı gördü, yüzü asıldı. Genç adam perişan durumdaydı, üstü başı dağınık, gözleri kırmızı, yüzü soluktu. Bakışları kızın yüzüne yalvarırcasına bakıyordu.


Volkan sessizce izliyor, anlam vermeye çalışıyordu. Gözleri genç kızın yüzüne kaydı, bu ifadeyi onu tanıdığı günden bu yana ilk defa görüyordu. Nefret, özlem, acı, hayal kırıklığı bir aradaydı.


Şaşkınlıkla duraksadı, zihninde tek bir kişi yer aldı. Bu kızı darmadağın eden, bu acımasız dünyada bir başına savaşmasına neden olan, gülüşlerini ve mutluluğunu alan kişi.


Genç kız yönünü volkana çevirdi. Tek adım attı, hızla yaklaşan adımları duydu. Savaş hızla yaklaşıp önüne dikildi. Eva'nın adımlarının durmasına neden oldu.


İki adam şu an önünde arka arkaya duruyordu, Volkan daha uzakta ve gerideydi, sessizce izliyordu. Müdahale etmek istedi, genç kızın elini uzatıp 'dur' işareti yaptığını gördü, vazgeçti.


Mavileri, adamın bir çift siyahına değdi. Sessizce bekledi, içlerinde kaybolmamak için büyük bir savaş veriyordu. İki eli yandaydı, ikisini yumruk yapmıştı.


Kendi içinde de büyük bir mücadele içerisindeydi. Kalbi delice atıyordu, bu adamın kokusunu, tenini, karam dediği bir çift gözlerini istiyordu.


Beyni, mantığı ve gururu, kalbine karşı dik durmaya, yenik düşmemeye gayret ediyordu. Gecenin bir yarısı her şeyi yarım bırakıp giden biriydi, bir daha yenilmeyecekti.


Derin nefes aldı, kalbini alt etmeyi zor da olsa bu defa da başardı. İki dudağının arasından ufak bir fısıltı çıktı, "Yarım bıraktın."


Genç adam kafasını eğdi, gözleri dolu doluydu. Çok yakınında olup onsuz olmak dayanılmaz bir hal alıyordu. Bir eli arkasındaydı, yaralıydı, gizliyordu. Diğer elini yavaşça kaldırdı, kızın pamuk tenine bir kez daha dokunmak, yanağını okşamak istedi.


Eva kafasını iki yana sallayıp hızla geri geri adım attı. Buna asla izin vermeyecekti, o arkasına bakmadan giderken bu hakkı ebediyen kaybetmişti.


"Senin için.. her şey senin içindi"


Genç kızın gözleri bir an olsun üzerinden ayrılmıyordu, burnuna sigara kokusu siniyordu, yüzünde acı bir tebessüm oluştu. Bu adam artık, onun uzun emeklerle değiştirdiği kişi değildi.


"Benim için mi?.. "


Sustu derin nefes verdi, cesaretini toparladı.


"Sen sadece korktuğun için beni yarım, ailesiz ve sensiz bıraktın!"


Gözleri öfkeye bürünmüştü, adamın söylediği her kelime onu daha çok sinirlendiriyordu. Bunca zaman ailesinden ayrı kalmasının, özlemle kavrulmasının açıklaması basit bir 'senin için' olamazdı.


Elini yavaşça yukarı kaldırdı genç kız, işaret parmağının ucuyla genç adamın göğsüne dokundu. "En acısı ne biliyor musun?"


Savaş sessizce gözlerine bakmaya çalışıyordu, "Ben bunca zamanda en çok sensizliğe alıştım."


Genç adamın yüzü asıldı, kafasını eğdi. Bunu istemişti, o gece onu bırakıp gittiğinde zihninden defalarca onu unutmasını, onsuzluğa alışmasını dilemişti fakat geri döneceğini hiç düşünmemişti.


"Eva" dedi Volkan, sessizce olanları izliyor, geç kaldıklarını ifade etmeye çalışıyordu. Genç kız gözlerini onun gözlerine değdirip kafasını usulca olumlu anlamda salladı.


Savaş'ı solladı, tek adım attı, kafasını eğdi. Gözleri tek bir şeye yoğunlaştı, adamın ayağının önünde kan damlaları vardı. Bakışını hızla kaldırdı, sağ elini gördü.


Bir bezle gelişi güzel sarılmış, kana bulanmıştı. Tek tek damlalar yere süzülüyordu. Aklı, kalbi ve zihni yaraya yoğunlaştı, ateşlere atılan kalbine rağmen umursamamaya çalıştı.


Alt dudağını ısırdı, Volkan'a doğru adım attı. Sessiz ve derin soluklar alıyor, müdahale etmemek için kendini oldukça zorluyordu.


Bir elini kaldırdı, yumruk yapıp yavaşça kalbine yaklaştırdı, ritmik şekilde üzerine vurmaya, sakinleştirmeye çalıştı. Uzaklaşmak için attığı her adımda geride bıraktığı adamı düşünmemek için savaşıyordu. Tüm benliğinin çırpınışını durdurmak, şu an ona gitmek isteyen yanına engel olmak istiyordu.


..... 


Tam bu anda Aşk mı Gurur mu galip gelecek?


Eva'nın kararı ne olacak?


Oy be yorumları eksik etmeyelim lütfen 🖤

Loading...
0%