@mlkshnn
|
O gece.. O gece nasıl gittin Allah'ın cezası! Uyurken beni nasıl terk edebildin!!!' 🌩️🌩️ .... Alt dudağını ısırdı, Volkan'a doğru adım attı. Sessiz ve derin soluklar alıyor, müdahale etmemek için kendini oldukça zorluyordu. Bir elini kaldırdı, yumruk yapıp yavaşça kalbine yaklaştırdı, ritmik şekilde üzerine küçük küçük vurmaya, sakinleştirmeye çalıştı. Uzaklaşmak için attığı her adımda geride bıraktığı adamı düşünmemek için savaşıyordu. Tüm benliğinin çırpınışını durdurmak, şu an ona gitmek isteyen yanına engel olmak istiyordu. Yaklaştı, sürücü koltuğunun yanındaki koltuğa oturdu. Araba sokaktan çıkana kadar da geriye bakmamak için direndi. Sırtını geriye yasladı, kafasını koltuğa dayadı. Yan çevirdi, camdan dışarı izlemeye koyuldu. Yollar ve caddelerden bir rüzgar misali geçerken ne gözleri görüyor ne de zihni algılayabiliyordu. Kalbi çok başka bir yerde, büyük bir savaşın içerisindeydi. Gözlerini yavaşça yumdu, aldığı soluklar bile rahatlamaya yetmiyordu. Volkan'ın bakışı ona döndü, derin bir nefes verdi, arabayı durdurdu, genç kız kendine geldi. Bir caddedeydiler. Gözleri dışarıya yoğunlaştı, ihtiyacı olan tek şey buymuş gibi hızla kapıyı açıp indi, tam bu anda hava almaya gereksinim duyuyordu. Karşı kaldırımda deniz vardı, geçip giden arabaları umursamadan geçti, kaldırıma çıktı. Yönünü eşsiz güzelliğe sahip olan denize çevirdi, durgun suların üzerinde uçuşan martıları izledi. Sakinleştirici soluklar alıyor, adamı düşünmemek için kendini oldukça zorluyordu. Volkan sessizce yaklaştı, tam yanında durdu. Kafasını çok az ona çevirdi, sağındaydı. İki elini yumruk yapmıştı, yüzü hüzün doluydu. Gözleri dolu dolu olmuştu, benliği ile büyük bir savaşın içerisindeydi. Yaşları akıtmak istiyor, o inatla izin vermiyordu. "Hala mı Eva? Bunca şeye rağmen hala seviyor musun onu?" Tek kelime edemedi genç kız, gözlerini kapadı. Akmak için direnen gözyaşlarına hakim oldu. Söz geçiremediği delice atan kalbinin üzerine bıraktı elini, nefessiz kaldığını hissediyordu. Onu bırakıp gittiği o gece kendine verdiği bir söz vardı, asla gözyaşları bir daha başkası için akmayacaktı. Asla kimseye sonsuz güven duymayacak ve kimseden bir şey beklemeyecekti. Üç yıl boyunca türlü türlü zorluklarla defalarca karşı karşıya kalsa da sözünü tutmuş, gözlerinin dolduğu her anda direnmiş, engel olup akmasına izin vermemişti. Kalbinin, yüzünü her gördüğünde gidişini, terk edişini anımsayıp öfke duyan bir yanına rağmen güzel anılarını hatırlayıp mutlu olan bir yanı da vardı. O anlardan birindeydi yine, genç adamın kana bulunan eli kalbini derinden acıtmış, onu zihninde kalıcılığını koruyan eski bir ana yolculuğa çıkarmıştı. .... Yürüyordu sokağın başından genç kız, sırtında çantası yanında da iki kız arkadaşı vardı. İkisinin ortasındaydı, bakışını soluna çevirmemek için büyük gayret gösteriyordu. Diğer iki kız yoğun bir sohbetin içerisindeydi, geçirdikleri son dersi konuşuyorlardı. Dönem sonuydu, bir hafta sonra karne alacaklardı. Böylece artık lisenin üçüncü değil dördüncü sınıf öğrencisi olabileceklerdi. Bugün herkes arkadaşlarıyla, öğretmenleriyle son kez ve kısa ders işlemiş, ardından vedalaşmalarla ayrılmışlardı. Eva eve ilk defa bu kadar erken dönüyordu, öğlen vakitlerinde başlayan dersi akşam üzeri son bulurdu her daim. O, her çıkışı adamı görebilmek için iple çekerdi, sadece o anlarda daha yakın görebiliyor, bazen de kaçamak bakışlarla izliyordu. O anlarda göz göze geliyorlar, ikisi de heyecan doluydu. Haftasonları yüzünü hiç göremediği günler de oluyordu, tüm mahalleli gibi onun da ailesi çocuklarını dışarı salmıyordu. Bazen pencerenin önüne geçip görmek istese de oldukça zor oluyordu. Dışarıya bakan pencere sadece anne ve babasının odasına aitti, oraya da pek girmiyordu. Bazen türlü türlü bahanelerle oraya geçiyorsa da annesinin odadaki varlığı yine engel oluyordu. Bu yüzdendir ki, hafta içi onun için her zaman başkaydı. Sesini bile doğru düzgün duymaya fırsat bulamadığı bu adam, bakışları, ufak tebessümleriyle, onu bazen pencerede gördüğünde işaret parmağıyla gökyüzünü işaret edişiyle sevmeye başlamıştı. Artık ikisinin tek kelime etmeden bakışlarla anlaşmaya başladığı anlar oluyordu. Bu onları sadece bir süre idare etmişti, geçen her gün yetersiz kılmaya başlamıştı. Genç adam fırsat bulduğu anlardan birinde önüne dikilmiş, Gökyüzü'm dediği gözlerin içine bakmış. Eliyle kendi ensesini yavaşça ovup bakışını çekingenlikle gözlerine dikmişti. 'Telefonun var mı?' diye sormuştu, Eva'nın yüzünde tebessüm belirmiş, cebinden küçük bir kağıt parçası çıkarmıştı. Günlerdir bu teklifi beklemiş, numarasını yazdığı bu kağıdı hazır etmişti. Avucuna bırakıp sıkıca kapattıktan sonra arkasını dönmüş, koşar adımlarla apartmana girmişti. Genç adam şaşkınlıkla parmaklarını gevşetip avucunu açmış, gördüğü rakamlar yüzünde koca bir gülümseme oluşturmuştu. Derin bir soluk almış, kağıdı özenle cebine yerleştirmişti. O günden bu yana ikisinin arasındaki yakınlık ilerlemiş, birbirlerini daha yakından tanıma fırsatı bulmuşlardı. Genç kız tüm ailesinin uyuduğu saatlerde, genç adama mesaj atıyor 'müsaitim' yazıyordu. Savaş o saatlerde elinde telefonla heyecanla bekliyor olurdu, avucunun içinde titreyen telefon yüzünde ve kalbinde koca heyecanlar oluştururdu. Hızla titremeye başlayan elleriyle numarayı çevirip kulağına yaklaştırırdı. Her daim sessiz olur, ilk olarak kızın 'Alo' deyişini beklerdi. Bu ses tüm benliğini tiretip kalbinde kelebeklerin uçuşmasını sağlardı. İlk günler daha resmi olan gizli aramalar gün geçtikçe daha samimi daha yakın bir hal almıştı. Genç adam rehberinde 'Eva' diye kayıtlı olan ismi 'Gökyüzü'm olarak değiştirmişti. Bundan sonra nereye gitse, nerede olsa da hep yanında o olacaktı. Bu dünyada var olduğu sürece gökyüzü varlığını her daim hissettirecekti. Uzun sohbetlerde genç kız gün geçtikçe daha çok açılmaya ve rahat hissetmeye başlamıştı. Okulundan, öğretmenlerinden, çocukluğundan söz ediyordu. Ailesine olan sevgisinden, babasına bağlılığından konuşuyordu. Küçük yaşlarda küçük bir marketleri vardı, babasının yıllarca yaptığı bir meslekti. Bu eve taşınma nedenleri de bu marketti, diğer evlerine oldukça uzak mesafedeydi. Adamın sabah gidip gece dönüşü oldukça yoruyordu. Uzun zaman biriktirdiği parayla bu evi satın almış, böylece marketine daha rahat ulaşmaya başlamıştı fakat ufak bir yangın tüm hayalleri yerlebir etmişti. Marketin alevler içerisinde küle dönüşüyle Adnan Bey iflasın eşiğine gelmiş, bir daha toparlayamamıştı. Bir süre işsiz kaldıktan sonra bir arkadaşının yardımıyla kamyon şoförlüğüne başlamıştı. Pek istekli olmasa da mecburiyet kabul etmesinde en büyük etkendi, evinden çocuklarından, karısından sık sık ayrı kalmak istemiyorsa da hayat şartları başka imkan vermemişti. Eva'nın her sohbette ailesinden, kardeşlerinden söz etmesine karşın genç adam tek kelime etmez, ailesi hakkında hiçbir şey söylemezdi. Bir defasında genç kız merakına yenik düşmüş, 'Gerçekten bir abin var mı?' diye sormuştu. Mahallede dedikodular almış başını gidiyordu. Herkes o evin bir oğlu daha olduğundan fakat hiç görünmediğinden söz ediyordu. Genç adam afallamasına neden olan soruyla başta susmuş, ne diyeceğini bilememişti. Kafasını yavaşça yere eğip derin bir nefes vermiş, "Var" demişti sadece. Eva daha fazla kurcalamamıştı, adamın bu soruya bile sıkıntıyla cevap verdiğini, duraksamasından ve fısıltıyla cevap vermesinden anlamıştı. O günden bu yana genç kız bir daha adama ailesini sormamış, genç adam da hiç isimlerini bile anmamıştı. Tek bir defa, bir konunun ortasında 'Annem..' demiş, cümleyi tamamlamadan hızla değiştirmişti. Eva sabırlıydı, bu adamı tanıdıktan sonra bu özelliğini daha çok fark ediyordu. Ona gösterdiği ise çok daha fazlasıydı, sigarayı bırakacağına dair verdiği sözü tutması için bir daha bu konuda tek kelime etmeden beklemişti. Genç adam tereddütsüz kabul etmenin zorluğunu oldukça çekmişti, yıllardır süregelen bu alışkanlık aniden bırakışıyla dengelerini şaşırtmıştı. O günden sonra hiç eline almamış, bu durum daha çok agresifleşmesine, ufak bir hatada da etrafına öfke saçmasına neden olmuştu. Kendini oldukça zorluyordu bu konuda, içmeyecekti. İçmemeliydi, ona söz vermişti, ne olursa da bir daha ağzına bile yaklaştırmayacaktı. Eva karşı karşıya geldikleri her anda hiç sormasa da göz ucuyla pantolonun ceplerini gözlemiş, sigara paketi aramıştı. Görmediği her gün de adama olan güvenini daha da büyütmüştü. O kesinlikle kötü biri değildi, düzelmek için de büyük çaba gösteriyordu. Şimdi de o dönemin son günleriydi, artık lise son sınıf olacaktı. Yoğun günlerin olacağı dönemlere girecekti, önünde üniversite sınavı vardı. Babası son yılın en başında bir dershaneye yazdıracağının sözünü vermişti, böylece genç kız okuldan fırsat bulduğu zamanlarını da orada, derslerin başında geçirecekti. Bir hafta sonra karneler dağıtılacak, yaz tatili başlayacaktı. Genç kızın ailesi bu süreci otellerde geçirecek imkanlara sahip değildi. Tatili genellikle evde yada başka şehirde bulunan akrabalarından birinde, sadece birkaç hafta olarak geçirirlerdi. Bu sene babaları çocuklarına 'Bu tatil evde olmak zorundayız' demişti. Eren dışında itiraz eden olmamıştı, küçük çocuk başka şehirde bulunan kuzenlerini görmek istiyordu. Eda, 'Nasıl istersen baba' diyerek tatilin pek de önemli olmadığını ifade etmişti. Eva ise babasının gözlerine bakmış, kötü hissetmesini istememişti. Elini sıkıca tutup 'Evde olacağımıza çok sevindim, böylece senden ayrı kalmayacağız' dedi, akrabalarına gittikleri anlarda da babaları çalışmak zorunda kaldığı için gidemiyordu. Adnan Bey tebessüm etmiş, iki kolunu kızına sıkıca sarmıştı. İlk göz ağrısı büyüyor, büyüdükçe de çok anlayışlı ve ince düşünceli bir genç kıza dönüşüyordu. Tatil planlarının olmaması en çok Savaş'ı sevindirmişti, genç kızdan ayrılmak zorunda kalmayacaktı. İlk duyduğunda koca bir tebessüm olmuştu yüzünde. Apartmanın önünde durdu Eva, arkadaşlarıyla vedalaştı. Onların gözden kayboluşunu izledi, kafasını yavaşça geriye çevirdi. Bakışları adamın bir çift karası ile buluştu. Yüzünde ufak bir tebessüm oluşturdu, genç adam elini yavaşça kaldırıp saçlarının önünden geçirmeye çalıştığı anda genç kızın yüzü asıldı. Gözleri büyüdü, tek bir şeye yoğunlaştı. Genç adamın sağ eli acemice ve özensizce bir bezle sıkıca sarılmıştı. Beyaz bezin üzerinde kan lekeleri vardı. Endişeyle doldu, neler olduğunu merak etti. Yanına gitmek istedi, etrafa göz gezdirdi. Sokağın orta yerinde bazı komşuları gördü, alt dudağını ısırdı. Yanına gitmesi mümkün görünmüyordu, derin bir nefes verip arkasını döndü. Apartmana yürüdü, aklını ve kalbini geride bırakmıştı. .... Gecenin bir yarısıydı, Eva yatağında yatıyordu. Sırtüstüydü, karanlıklar içerisinde kaskatı kesilmiş tavanı izliyordu. Eve geldiği, yemek yediği, kardeşlerinin ödevlerine yardım ettiği her anda zihninde genç adamın yaralı eli vardı. Derin nefes aldı, doğruldu. Bakışlarını kız kardeşinin yatağına çevirdi, Eda yan bir şekilde derin bir uykudaydı. "Eda" dedi fısıltıyla, emin olmak adına. Cevap gelmedi, dikkatle ayağa kalktı. Parmak uçlarında ilerleyip odadan çıktı, kapıyı arkasından örttü. Salonun orta yerine geçti, banyoya yürüdü. Telefonunun ışığıyla lavabonun üzerinde olan dolabı açtı, içerisinde ilkyardım çantası vardı. Dikkatle çıkardı, dolabı kapayıp çıktı. Sessizce dış kapıya yürüdü, anahtarı cebine bırakarak evden çıktı. Ayakkabılarını kapının önünde giyindi, evdekileri uyandırmaya delice korkuyordu. Hızlı adımlarla merdivenleri indi, apartmanın çıkış kapısını açtığı anda gözleri sağ çaprazına kaydı. Tahmin ettiği gibi genç adam arkadaşlarıyla hala orada oturuyordu. Tek adımla yeniden apartmana girdi, çıkış kapısının önünde, iç tarafta üç basamaktan oluşan bir merdiven vardı. Ortadakine oturdu, telefonunu çıkardı. Mesaj kısmını açtı 'Apartman girişindeyim' yazıp gönderdi. Genç adam titreyen telefonuna çevirdi bakışını, yüzünde şaşkın bir tebessüm oluştu. Bakışını apartmana çevirdi, hızla oturduğu duvardan atladı, ayakları kaldırıma temas etti. "Herkes evine" dedi yanındakilere. Onayı alan arkadaşları birer birer dağıldı, genç adam etrafı kontrol ederek apartmana yürüdü. Bahçe duvarından atladı, kapıyı açmak daha fazla dikkat çekerdi. Kapıya yaklaştı, genç kız hızla ayaklanıp açtı. Tek kelime etmedi Eva, bileğinden tutup içeri çekti, kapıyı arkasından örtüp ortadaki basamağa oturttu. Tam yanına oturup bedenini ona çevirdi. Gözleri sarılı eline kaydı, dikkatle dokundu. Kafasını eğdi, canını yakmama gayretiyle bezi açtı, küçük bir bez parçasıydı, her köşesi kana bulanmıştı. Parmaklarının tümsek kısımlarında yaralar vardı, sarılan bezin etkisiyle kan durmuştu fakat kuruyan kan damlaları avucunu ve parmaklarını oldukça kirletmişti. Savaş sessizce izliyordu, gecenin bu vaktinde çıkma nedenini anlamıştı. Yüzünde şaşkınlık, kalbinde mutluluk vardı. Sızlayan parmaklarını hiç hissetmiyordu. Genç kız tek kelime etmeden çantanın kapağını açtı, paketinden pamuk çıkardı. Küçük bir kutuda bulunan, mikroplardan arındırıcı ve yara temizleyici antiseptik solüsyonu çıkardı. Sıvı bir spreydi. Genç adamın yarasına sıktı, elini kaldırıp iki dudağına yaklaştırdı. Yavaşça sıkıyor, temizliyor ve üflüyordu. Kafasını kaldırıp gözlerine hiç bakmıyordu, zihninde bu yaranın oluşma nedeni vardı. "Nasıl oldu?" diye sordu bakışları yaranın üzerindeyken, Savaş derin nefes verdi. Biriyle şiddetli bir kavgaya girişmiş, elini de o onda yaralamıştı. "Önemsiz bir kavga" dedi geçiştirmeye çalışarak. Derin nefes aldı Eva, cevap vermedi. Elini dikkatle hijyenik bir sargı beziyle sardı, ucunu makasla kesip flaster bantla tutturdu. Bakışını yavaşça kaldırdı, adamın yüzüne baktı. Sağ kaşının kenarında ve dudağının sol köşesinde de ufak sıyrıklar vardı. Küçük bir pamuk parçasına püskürttüğü pamuğu dikkatle ikisine de sürdü. Alt dudağını ısırdı, bakışları adamın gözleriyle buluştu. Bu şekilde sürekli kavga etmesi hiç hoşuna gitmiyordu. Elindeki yara ve yüzündeki sıyrıklar aklını başından alıyordu. "Bunu.." Dedi sustu, hiç kıpırdamadan birbirlerinin gözlerine bakıyorlardı. Oldukça yakın durmuşlardı, aradaki mesafe milimlikti. Yerlerini koridorun otomatik ışığı aydınlatıyordu. "Yapmasan olmaz mı?" Savaş gözlerinin ve yakınlığının büyüsüne kapılmıştı. Tek kelime edemedi, dili lal'di. Sargılı elini kızın yanağına değdirdi. Tüm vücudu delice titredi, kalbi duracağının sinyalini verdi. İlk defa, ilk defa tenine dokunuyordu. "Olur" dedi sadece tereddütsüz. Kafasını yavaşça aşağı yukarı salladı, Eva tebessüm etti. İki kolunu mutlulukla genç adamın boynuna sardı. Ona tamamen güveniyordu artık, sigarada olduğu gibi bunda da verdiği sözü mutlaka tutacak, artık kavgadan ve olaylardan uzak duracaktı. ..... Gözlerini yavaşça kapadı genç kız, toparlayıcı güçlü bir soluk alıp verdi. Sorusuna cevap veremeden bakışını ona çevirdi, gözlerine baktı. "Gidelim" dedi, Volkan kafasını onaylayarak sallamakla yetindi. Sessizce onu bir adım geriden takip etti. ..... Araba durdu, genç kız bakışını pencereye çevirdi. Hiç bilmediği bir sokakta, bir evin önündeydi. Şaşırdı, gözlerini genç adama çevirdi. "Nereye geldik?" Volkan tebessüm etti, kapıyı açıp indi. Arabanın önünden dolanıp genç kızın kapısını açtı, elini uzattı. "Hadi gel" dedi, Eva merak dolu gözleriyle eline karşılık verip indi. Bakışını sokağa çevirdi, küçük ve dar bir yerdi. İki tarafında kaldırımlar, kaldırımların üzerinde de yan yana dizili pek de yeni olmayan evler sıralıydı. Kimi iki veya üç kimi de tek katlı ve bahçeliydi. Merakla genç adama döndü, Volkan önünde durdukları eve çevirdi yönünü. Müstakil, küçük bahçesi olan tek katlı bir evdi. Duvarları krem renklerde boyanmıştı, pencereleri parmaklıklarla kaplıydı. Bahçe kapısı vardı önlerinde, demir siyah ve parmaklıklıydı. Bahçeyi rahatlıkla açmadan görebilmek mümkündü. Kapının sağ üst köşesinde zil bulunuyordu. Volkan dokundu, evin kapısı hızla aralandı. Bir genç kız göründü, 17 - 18 yaşlarında görünüyordu. Zayıftı, siyah saçları tepeden at kuyruğu yapılmıştı. Gözleri siyah, yüzü de ince ve uzundu. Üzerinde mavi dar bir kot pantolon ve toz pembe sade bir tişört vardı. Bakışları kapıya kaydı, yüzünde ufak bir tebessüm oluştu, hızla önünde bulunan terliklerden birini ayağına geçirdi. Koşar adımlarla bahçeyi geçip kapıyı açtı. "Her misafiri böyle bekletiyor musun?" diyen Volkan'a döndü genç kız, gözlerini kıstı. "Abi!" diye ikazda bulunup Eva'ya döndü. Eva şaşkındı, kızın 'abi' dediği ilk anda adama dönmüş, şaşkınlıkla gözlerine bakmıştı. Onu kendi evine mi getirmişti? "Hoşgeldin Eva Abla" dedi genç kız, gözleri parıldıyordu, heyecan doluydu. Ağabeyinin misafiri için evde günün erken saatlerinde hazırlıklara başlanmıştı. "Ben Özlem" "Memnun oldum, beni tanıyor musun?" Genç kızın gözleri ağabeyine döndü, alt dudağını ısırdı, Volkan kafasını gizlice iki yana salladı. "Abim misafirimizin ismini söylemişti" dedi, ağabeyine ufak bir göz kırptı. Onu uzun zamandır tanıdığını, ağabeyinin dilinde hep isminin olduğunu söyleyemedi. Eva tebessüm etti, Özlem hızla geriye çekilip kapının önünü açtı. "Hadi girelim, misafirimizi daha fazla kapıda bekletmeyelim" Volkan eliyle işaret etti, ilkin giren Eva oldu. Bahçeye adım attı, küçük şirin bir yerdi. Sağ köşesinde koca bir ağaç vardı, günün her saatinde gölge veren dallarının altına bir masa ve dört sandalye konulmuştu. Kafasını sola çevirdi, yerler çimlerle kaplıydı, evin yanyana iki penceresi görünüyordu. İkisinin de bahçe tarafına yuvarlak koca birer saksı konulmuş, çiçekler ekilmişti. Genç kızın yüzünde ufak bir tebessüm belirdi, saksılardaki rengarenk çiçekler oldukça hoşuna gitmişti, eve yaklaştı. Gözleri birine kaydı, kapının iç tarafında durmuştu. Orta yaşlarda güler yüzlü bir kadındı, saçlarını krem renklerde bir eşarpla örtmüştü. Siyah gözleri, şevkati ve merhameti haykırıyordu. Eva bunu, gözleri buluştuğu ilk anda hissedebilmişti. "Hoşgeldin kızım, ben Volkan'ın annesiyim. İsmim Aysel" Genç kız tebessüm ederek kafasını aşağı yukarı salladı, "Memnun oldum, ben de Eva" Kadının yüzünde gülümseme oluştu, elini genç kızın elinin üzerine bırakıp tuttu. "Biliyorum kızım" dedi, onu içeri alıp önden ilerledi. İki çocuğu geride kalmıştı, Özlem bakışını yanındaki ağabeyine çevirdi. Gözlerini kıstı, "Anlattığın kadar güzelmiş" dedi, Volkan alt dudağını ısırıp kafasını iki yana salladı. "Çenene hakim ol" Sesinde uyarı vardı, genç kızın duyacak olmasından delice korkuyordu. Özlem tebessüm etti, "Deneyeceğim" diyerek ağabeyini geride bırakıp içeri girdi. ..... Öğleden sonraydı, genç kız arabanın ön tarafında adamın tam yanında oturuyordu. Onun ailesiyle güzel saatler geçirmişti. İki kardeşten oluşan dört kişilik küçük bir ailesi vardı. Kız kardeşi de tıpkı annesi gibi sevecen, iyi yürekli bir genç kızdı. Eva'yı çok sevmiş, orada olduğu anlarda ağabeyinin uyarılarına rağmen onun çocukluğundan söz edip misafirini gülümsetmek için çaba harcamıştı. Özenle kurulan kahvaltı masasında neşeyle kahvaltı edilmiş, genç kız uzun zaman sonra ilk defa bir aile ortamında bulunmanın hüznünü yaşamıştı. Ailesini delice özlediğini en derinden hissettiği anlarla baş etmek zorunda kalmıştı. Ailesiyle geçirdiği yemek masaları zihninde yer almıştı. Erkek kardeşinin şebeklikleri, kız kardeşinin umursamazlığını anımsamış, kalbinin orta yerinde kcoa bir alev hakim olmuştu. Kardeşleri dünyaya geldiği anda evin büyüğü olmuş, her daim annesinin yanında, desteğiyle bulunmuştu. Küçük yaşında bile olgun, düşünceli ve anlayış doluydu. Pek yaş farkı olmamasına rağmen kardeşlerinin her şeyiyle birebir ilgilenmişti. Duran arabayla kendine gelmeye çalıştı, bakışını çevirdi, yaşadığı sokağa gelmişlerdi. Gözlerini Volkan'a çevirdi, genç adam yol boyunca tek kelime etmemişti. Bakışı yolda olsa bile sürekli kızı izlemiş, sessizliğine üzülmüştü. Ne yapsa, onun için ne kadar çaba sarfetse de öyle bir an oluyor ki kız yine durgunlaşıyordu. Derin nefes verdi, gözlerini genç kızın gözlerine dikti. "Özlem adına özür dilerim" dedi, Eva anlam vermeye çalıştı. Özlem, orada olduğu süreçte onu en iyi şekilde ağırlamıştı. "Neden?" diye sordu, Volkan elini direksiyondan ayırıp bedenini çok az çevirdi. Elini tuttu, kızın gözleri önce ellerine ardından da gözlerine kaydı. "Portakallı kek" dedi, Eva yavaşça kafasını eğdi. Alt dudağını sertçe ısırdı, kahvaltı sonrası Özlem portakallı kek getirmişti. Eva gördüğü anda tabağını çekinerek de olsa geriye itmiş, 'Çok özür dilerim ama bunu yiyemem"demişti. Evdekilerin şaşkın bakışlarına maruz kalsa da taviz veremememişti. Özlem'in yüzü asılmış, özenle erken vakitlerde yaptığı keki beğenmediğini düşünmüştü, tabağı yeniden kızın önüne ısrarcı bir tavırla itmiş. "Kesinlikle tadına bakmalısın, nefis olmuş" demişti. Eva'nın gözleri evdekilere dönmüş, ayıp ettiğini düşünerek bir çatalı ağzına bıraktığı gibi ayağa kalkıp lavaboya koşmuştu. Volkan hızla arkasından gitmiş, kapının önünde çıkışını beklemişti. "Yiyemediğini bilmiyordum" Genç kız kafasını yavaşça iki yana salladı, kafasını eğdi. O kekin kalbini sızlatan büyük bir anısı vardı. Çocuk yaşta annesine ufak yardımlarla eşlik etmiş, yapımını öğrenmişti. Bir defasında erkek kardeşinin isteğiyle yeniden yapmış, herkesin uyuduğu vakitlerde de genç adama da bir tabak götürmüştü. O günden beri Eva'nın her fırsatta gönderdiği bu pasta, Savaş'ın en sevdiği kek çeşidi olmuştu. Evini, ailesini bir adam için terk ettiği ve hiç bilmediği bir evde kaldığı günlerde de defalarca yapmış, gülüşmeler eşliğinde yemişlerdi. Terk edildiği gecenin gündüzünde kalbine bilmediği bir huzursuzluk hakimdi, adamın dışarıda olduğu bir anda yeniden kafasını biraz dağıtmak adına yeniden yapmıştı. Ona geldiğinde sürpriz olacak, birlikte film izleyip yiyeceklerdi. O gün hiçbir şey istediği gibi olmamış, genç adam sabah erken vakitlerde çıktığı evden gecenin bir yarısı, genç kızın uyuduğu saatlerde dönmüştü. Gözleri ne keki ne de başka bir şeyi görmüş, sadece duşun altına girmişti. Verdiği büyük kararın ağırlığını ilk anlarda benliğinde hissetmeye başlamıştı, üzerine akan buz gibi suyun altında elinin biri fayansa dayanmış şekilde ayakta durmaya çalışıyordu. Gözleri açık, kalbi delice atıyor, nefessiz kalıyordu. Dizlerinin titrediğini hissedip önündeki fayansa yaklaştı, alnını dayadı. Gözlerini kapayıp elleriyle tutundu, gözlerinden usulca bir damla yaş süzüldü. Gözlerini banyodan duyduğu seslerle aralamıştı Eva, yatak odasındaydı. "Savaş" dedi, ayaklarını yataktan indirip banyoya yürüdü, kapının önünde durdu. "Savaş" diye seslendi heyecanla, bu kadar geç gelmesinin nedenini merak ediyordu. Eliyle tıklıyordu ki irkilmesine neden olan bir ses duydu. Genç adam yumruklarını duvara indiriyordu. Genç kız hızla geriye çekildi, bir aksilik olduğunu anlamıştı, içeriden hareketlilik olduğunu fark edince arkasını dönüp odaya girdi. Kapıyı yavaşça örttü, genç adam bornozuyla duştan çıktı. Salona geçti, orta alanda bir koltuk takımı vardı, en büyüğüne oturdu, telefonunu duydu, çalıyordu. Ekrana baktı, ekranda gördüğü isim kalbinin delice atmasına neden oldu. Cevaplama tuşuna dokunup kulağına yaklaştırdı, "Yapamam, şimdi yapamam." dedi çaresizce. Kısa bir sessizlik oldu, gözlerini kapadı genç adam, sakinleştirici bir soluk aldı, "Tamam birazdan geleceğim. Benim için bilet buldunuz mu?" Genç kız duyduğuyla şaşkınlığa uğradı, odanın kapısını aralamış bekliyordu. Nereye gidecekti? Bilete ne yapacaktı? "Tamam otogara geleceğim" Telefonu indirdi, yanındaki koltuğa fırlattı. Ayağa kalktı, Eva hızla odaya girdi. Yatağa geçip gözlerini kapadı, kalbi delice çarpıyordu. Gözleri dolu dolu oldu, adam onu terk mi edecekti. Onu bırakıp gidiyor muydu? Yan döndü, gözlerinden yastığına damla damla yaşlar süzüldü, nasıl inanmış, sevmiş, her şeyini uğruna feda etmişti. Kapı sesiyle duraksadı, sırtı o yöne dönüktü. Genç adam içeri girdi, dolabı açıp giyindi. Bakışını geriye çevirdi, genç kız uyuyordu. Yanına yaklaştı, koca yatağın boş kenarına, genç kızın arkasına geçti. Burnunu saçlarına gömdü, kollarını beline sardı. ..... Genç kızın kalbi hızla çarpıyordu, gözlerine bir gram uyku girmemişti. Onu sıkıca sarmalayan kollara, bir saniye bile saçlarından ayırmadığı burnuna bile odaklanamıyordu. Savaş gözlerini araladı, yavaşça doğruldu. Aradan sadece iki saat geçmişti, genç kızın kapalı gözlerini, ay yüzünü ve uzun saçlarını izledi. Onu uyandırmama gayretiyle ayaklarını yataktan indirdi. Ayağa kalkıp tek adım attı, durdu. Bakışını geriye çevirdi, gözlerinin kapalı olduğundan emin oldu. Gardıropa yaklaştı, iki kapısını yavaşça açtı. Alt kısımda ufak bir valiz vardı, fermuarı çekip içerisine giysilerini yerleştirdi. Yerleştirdiği her parçada geriye dönüp kızı kontrol ediyor, sonra yeniden devam ediyordu. İşini bitirdikten sonra ayağa kalktı, parmak uçlarında odadan çıktı. Genç kız yanağına hızla süzülen yaşlarla gözlerini araladı, yanılmıyordu, sevdiği adam onu gerçekten de terk ediyor, bir başına bırakıyordu. Tüm gün hissettiği huzursuzluğun nedeni buydu. Çok kısık bir ses ulaştı kulağına o anda, odanın kapısı yeniden aralanıyordu. Gözlerini hızla kapadı, tüm benliğini heyecan sardı. Kara'sı onu terk edememiş, geri gelmişti. Hırsız sessizliğinde yeniden odaya girdi genç adam, çıkmak için dış kapıya yaklaştığında dayanamamış geriye dönmüştü. Gözleri parmağındaki yüzüğe kaydı, kalbi kor alevlerde yanarken yavaşça çıkarıp komodinin üzerine bıraktı. Ağır adımlarla yüzünün dönük olduğu tarafa geçti, ayaktaydı, yavaşça çömeldi. İlkin aşık olduğu saçlarına baktı, yastığa bir yelpaze edasında saçılmıştı. Yavaşça yüzünü, yüzüne yaklaştırdı. Gözlerini kapayıp duyduğu tüm kokuyu içine çekti, biliyordu özleminden delirecekti. Elini kaldırdı, son defa yüzüne dokunmak, saçlarını okşamak istedi. Yapamadı, hızla indirdiği iki elini yumruk yaptı. Derin bir soluk alıp önce bir adım geriye gitti, ayağa kalkıp hızlı adımla odanın kapısına yaklaştığı gibi yeniden durdu. Kafasını geriye çevirip kıza baktı, son defa gökyüzünü görmek, mavilerini kalbinin derinlerine kazımak istese de yapamadı. Hızla kapıyı açıp çıktı, dış kapının önünde bulunan valizi aldı. Arkasına bir daha bakmaya cesaret edemeden çıktı, asansörü kullanamadı. Medivenleri tek tek inerken nefes nefeseydi. Her an öleceğini hissediyordu, sıkıca tuttuğu valizin varlığını bile hissetmiyordu. Adımı en alt dairenin kapısında durdu, yukarı çıkan basamaklara baktı, geri dönmek, bu olanlar hiç olmamış gibi kızın kollarına, dizlerine sığınmak istedi. Kafasını yavaşça iki yana salladı, mecburdu. Onun hayatından çıkmaya da, ailesiyle gitmeye de mecburdu. Derin nefes alıp apartmandan çıktı, karanlık sokakta hızlı adımlarla yürürken yeniden durdu. Ayakları gitmemek için çırpınıyordu, kafasını geriye çevirdi, kaldığı dairenin penceresine çevirdi, ışıkları sönüktü. "Beni.. hiç hatırlama" dedi fısıltıyla. Koşar adımlarla sokaktan çıktı. Genç kız pencerenin iç tarafındaydı, sırtını duvara yaslamıştı. Yaşadıkları bir kabus olması olmalıydı, bu mümkün değildi. Kara'm, Gökyüzü olmadan yaşayamazdı. Yavaşça yatağına yaklaştı, ayak ucuna oturdu. Bakışı yatağa kaydı, genç adamın uyuduğu köşeye baktı. Elini yavaşça üzerinde gezdirdi. .... O gece genç kız saçlarını hiç düşünmeden kesmiş, o gece çöpe döktüğü portakallı keki hayatından ve zihninden silmişti. Toparlanmaya çalıştı, gözleri Volkan'ın üzerindeydi. "Özür dilemesi gereken kişi benim, yakın zamanda bunun için Özlem'le de görüşeceğim" Genç adam sessizce izliyordu, tek kelime edemedi. Üstüne gitmek istemiyordu, kafasını sallamakla yetindi. "Gitmeliyim artık, her şey için teşekkür ederim" "Geldiğin için ben teşekkür ederim" dedi, Eva tebessüm etti. Kafasını onaylarcasına salladı, emniyet kemerini açtı. "Görüşürüz" İndi, genç adamın bakışları bir an olsun üzerinden ayrılmadı, genç kız arabanın önünden dolanıp apartın kapısına yaklaştı. Geriye dönüp elini salladı, Volkan tebessüm etti. İçeri girdiğinden emin olup bakışını direksiyona çevirdi, gözleri bir kişiye kaydı. Savaş sokağın ucundaydı, yaklaşıyordu. Derin nefes aldı Volkan, arabayı çalıştırdı, genç adamın tam yanında durdurdu. İki adamın bakışı buluştu, "Konuşmalıyız" dedi Savaş gözlerine baktı, onu birkaç defa Eva'nın yanında görmüştü. Kafasını salladı, itiraz etmeden ön kapıyı açıp bindi, araba sokaktan hızla uzaklaştı. ..... "İstediğin ne?" diye sordu Volkan, birkaç sokak ötede bulunan bir caddede, arabanın içerisindeydiler. Savaş'ın bakışları ona döndü, istediği tek bir şey vardı. "Eva" dedi. Sesi net, kararlı ve ciddiydi. Tüm savaşı genç kızın kalbine yeniden sahip olmaktı. Direksiyonun üzerinde bulunan ellerini sıktı Volkan, kendine hakim olmak için direniyordu. "Seni affedeceğini düşünüyor musun?" "Beni hala seviyor" Birbirlerine bakmıyorlardı, Savaş yan, Volkan da ön camdan dışarıya bakıyordu. "Bu kadar emin olma, seni affetmeyecek" "Affedene kadar durmayacağım" Derin nefes verdi Volkan, "Ya affedecek yada hayatını zehir etmeye devam edeceğim mi demek istiyorsun?" Savaş'ın gözleri ona döndü, kaşları çatıldı. "Anlamıyorsun değil mi? Senin geri dönüşün onu mutlu etmedi, etmeyecek de. Her mutlu anında üzerine çöken bir kara bulut olacaksın sadece." Genç adam bakışını çevirdi, gözleri boşluğa daldı. Kafasını yavaşça iki yana salladı, "Onu benim kadar iyi tanıyamazsın" "Onu çok iyi tanıyorsun ama kalbini parçalara ayırdığını görmüyor musun?" Savaş yeniden bakışını ona çevirdi, iki adamın keskin bakışı buluştu. "Sen onu kesinlikle hak etmiyorsun!" Derin nefes aldı Volkan, içinde biriken öfkeyi adamın yüzüne söylemek biraz da olsa kalbine soğuk su döküyordu. "Senin yüzünden bu hayatta bir başına, ailesiz ve kimsesiz. Senin yüzünden hiçkimseye güvenmiyor ve senin yüzünden gözleri hiç gülmüyor." Kafasını eğdi Savaş, kulağına ulaşan her kelime kalbinin orta yerine bıçak saplıyordu. Kafasını iki elinin arasına aldı, eğdi. "Böyle olsun istemedim" "Ne istediğin artık hiç önemli değil ve bilmen gereken tek bir şey var. Eva'nın kalbini eski haline getiren kişi sen olmayacaksın. Senin onda açtığın her yarayı ben yavaş yavaş kapatacağım, o gün geldiğinde de sen yaptığın hatanın pişmanlığında kavrulacaksın" Savaş'ın gözleri büyüdü, duyduğuna inanmak istemedi. Gözleri kısıldı, kaşları çatıldı. Elini hızla adama yaklaştırıp yakasını tuttu. "Buna izin vermeyeceğim!" "İzin istemiyorum, sadece Eva'dan ufak bir ışık bekliyorum. Bekle ve gör, senin aksine ben onu çok mutlu edeceğim." Genç adam tuttuğu yakayı hızla itti, kapıyı açıp indi. Sırtını arabaya yasladı, kafasını eğdi. İki yumruğunu sıkmış, kendine hakim olmaya çalışıyordu. Kafasını hızla iki yana salladı, mümkün değildi. Uzakta olduğu süreçte bunu birkaç defa düşünmüştü. Genç kız onu unutacak, bir süre sonra hiç hatırlamayıp bir başkasıyla yuva kuracaktı. Düşüncesi bile her defasında aklını başından almıştı, onu başka bir adamın yanında görmek bir yana hayaline bile dayanamamıştı. Gördüğü anda gözleri kör olacak, kalbi duracak, tüm uzuvları işlevini yitirecekti. Yumruk yaptığı avuçlarında tırnaklarının izi çıkmıştı, derin derin soluk aldı. İşe yaramadı, sakinleşemiyordu. Hızla arkasını döndü, gözleri Volkan'la buluştu. Arabanın önünden dolanıp sürücü kapısına yaklaştı, onu sakinleştirecek tek şey bu adamın yüzüne indirdiği yumruklar olacaktı. Hızla kapıyı açtı, yumruğunu kaldırdı, durdu. Zihni bir ana gitti, genç kızın oturduğu apartmanın en alt merdivenlerinde yanyana oturuyorlardı. Eva kafasını eğmiş elindeki yarayı dikkatle temizlemeye çalışıyordu. Genç adam tepkisizce izliyor, hayran bakışlarını ondan hiç ayırmıyordu. Gözlerini yavaşça kaldırdı Eva, iki çift göz buluştu. "Bunu.. Yapmasan olmaz mı?" sesinde çekingenlik vardı, genç adamın kavgalara karışması hoşuna hiç gitmiyordu. Genç adam sorgusuz sualsiz kabul ediyor, o günden beri de her kavgaya dahil olacağı sırada onun gözlerini ve ricasını hatırlayıp arka plana çekiliyordu. Elini yavaşça indirdi, yine öfkesine hakim olacak ve kavga etmeyecekti. Geri geri gitti, arabanın kapısını olağan gücüyle çarptı, arkasını dönüp hızla uzaklaştı. Bu mümkün değildi, onun Eva'sı, ondan hayatı ve gökyüzünü alamazdı. Başkasının gözlerine, ona baktığı gibi bakamazdı. Alt dudağını sertçe ısırdı, apartın olduğu sokağa girdi. Kapının önünde durdu, kafasını kaldırıp genç kızın penceresine baktı, "Eva!!" diye seslendi, haykırışı tüm binada ve sokakta yankılandı. "Eva!!!" yan evler, tek tek pencerelere çıktı, Eva odasındaydı. Kulağında kulaklık vardı, odasının kapısının bir hışımla açılmasıyla gözleri Ayla ile buluştu. Genç kız telaş doluydu, Savaş'ın haykırışını duyup pencereye çıkıp onu görmüştü. "Eva pencereye çıkman gerek" Eva şaşırdı, telaşına anlam vermeye çalışarak ayağa kalktı. Perdeyi aralayıp pencereyi açtı, gözleri sokaktaki karşı ve yan apartlara kaydı. Tüm öğrenciler pencerelere çıkmış, bir yere odaklanmıştı. Bakışını aynı yöne eğdi, genç adamı gördü. Savaş sokağın orta yerinde durmuş genç kıza sesleniyordu. Gözleri büyüdü, tüm bakışların kendinde yoğunlaştığını gördü. Hızla geri geri gitti, pencereyi kapatıp perdeyi örttü. Gözleri arkadaşıyla buluştu. "Ne istiyor yine?" diye soran arkadaşına baktı, kafasını iki yana salladı, bu konuda hiçbir fikri yoktu. "Bilmiyorum" "Eva, Hasan Abi duymadan onu göndermelisin" Hasan Abi apartın sahibiydi, orta yaşlarda sert ve kuralları olan bir adamdı. Sadece kız öğrencilerin bulunduğu bu aparta şimdiye dek tek erkek almamış, kapıya yaklaşmalarına da izin vermemişti. Öğrencilerin ve apartın güvenliği onun sorumluluğundaydı. Genç kız alt dudağını ısırdı, bunu duymadan müdahale edip Savaş'ı göndermeliydi. Arkasını döndü, koşar adımlarla odasından çıktı. Ayla takip etti, birlikte merdivenleri koşar adımlarla indiler. Dış kapıyı araladı Eva, önündeki basamakların başında durdu, gözleri adama kaydı, kafasını kaldırdı tüm apartların pencerelerine baktı, onlarca öğrenci merakla kafasını çıkarmış izliyordu. "Eva" dedi Savaş, gözleri çaresizlik barındırıyordu. Zihninde Volkan'ı ağzından çıkan kelimeler yer etmişti. Yanına yaklaşmak için tek adım attı, genç kız elini uzatıp engel oldu. Basamakları ağır adımlarla indi, tam önünde durdu. Aralarında yarım metrelik bir mesafe vardı, ikisinin de kalbi bu yakınlıkla delice çarpıyordu. "Neden buradasın?" diye sordu genç kız, gözleri izleyen bakışlara kayıyordu, "Seni çok seviyorum" dedi adam, genç kız gözlerine bile bakmadı. Bu üç kelime onu etkilemiyordu artık. Onu terk ettiği gün de bunu söylemiş, gecesinde arkasına bakmadan bırakıp gitmişti. "Herkes bizi izliyor, git Savaş" En korktuğu şeydi, başkalarının karşısında mahçup duruma düşmek. Bakışları sürekli izleyenlere sonra da adama kayıyordu, ona güvenmiyor, yapacaklarına ihtimal vermiyordu. "Gidemem" dedi genç adam, kafasını yavaşça iki yana salladı. Yanına doğru adım attı, aradaki mesafeyi kapattı. "Gidemem, seni bırakıp gidemem" Genç kız dudağının kenarını ısırdı, kafasını yavaşça iki yana sallayıp geriye gitti. Gözleri dolu doldu, onu bırakıp gittiği gece tüm zihninde yer aldı. Her iliğini öfke sardı, yumruklarını sıktı. "O gece.. O gece nasıl gittin Allah'ın cezası! Uyurken beni nasıl terk edebildin!!!" Tüm bakışlarda şaşkınlık oluştu, herkes bir film gibi sessizliğe gömülmüş ikisini izliyordu. Eva öfke doluydu, içini yakıp kavuran kelimeleri artık tutmak, kendini daha fazla yıpratmak istemiyordu. Genç adam kafasını eğdi, gözlerinden istemsiz bir damla yaş aktı, o gece hayatının dönüm noktasıydı. O kararı verdiğinde sadece onu unutup mutlu olmasını dilemiş, böylesine yıkılmasını istememişti. "Ben sadece-" dedi, genç kız sözünü kesti. "Sen sadece korktun, sen sadece zordan kaçtın, sen sadece en kolay yolu seçtin!" Genç adam sarsılmıştı, kafasını iki yana sallasa da kalbinin en derinlerinde söylediklerine hak veriyordu. "Eva" Genç kız elini hızla kaldırıp işaret parmağını öfkeyle salladı, gözleri dolu ve kızarıktı, yaşlara akmaması için direniyordu. Adamın kara gözlerinin içine bakmamaya çalışıyordu, kalbi delice çarpıyor, tüm benliği öfke ve hayal kırıklığı ile kavruluyordu. "Şimdi o gece yaptığın gibi yap, arkana bakmadan git" Genç adamın gözleri gökyüzüne kaydı, mavi bakışların içerisine bıraktığı kırgınlık tüm benliğine koca bir ateş sardı. "İstediğin.. Gerçekten bu mu?" Genç kız tepki vermedi, kafasını onaylar anlamında zorlanarak da olsa tek defa hareket ettirdi. Savaş'ın gözleri doldu, yumruklarını sıktı. Bakışlarını kızın gözlerine sabitledi, gitme demesi için tek mimik aradı. Kafasını yavaşça aşağı yukarı salladı, bundan sonra sadece onun istediğini yapacaktı. Önüne çıkmayacak, hayatında bir kara bulut olmayacak, onu özgürlüğe bırakacaktı. "Peki" Dedi döndü, tek adım atıp durdu. Gözlerinden yanağına tek damla yaş süzüldü. Yavaşça kafasını ona çevirdi, kıza baktı. Kaskatı kesilmiş tepkisizce gidişini izliyordu. Gözlerini kapadı, dayanamadı, geriye dönüp ona doğru koştu, kollarını sıkıca beline sardı. Kafasını ve burnunu saçlarına gömdü. Kokusunu içine çekti, elinin birini kafasının arka kısmına bıraktı, onu kendine daha çok bastırdı. Eva sessiz ve tepkisizdi, gözleri dolu doluydu, onu itmek, kovmak istiyordu ama kalbi bu defa tüm benliğini ele geçirmiş, hareket etmesine izin vermiyordu. İki eli aşağıda yumruktu, karşılık vermiyordu. Gözleri tepkisizce boşluğa bakıyordu. Yavaşça geriye çekildi genç adam, elini kızın yüzüne bıraktı, mavi gözlerine baktı. Yanağında baş parmağını yavaşça gezdirdi. "Mutlu ol, her zaman mutlu ol. Hep gül, hep güneş açsın. Her yağmur yağdığında sızlayan kalbim artık iyi olduğunu bilsin." Arkasını döndü, hızlı adımlarla ilerlediğinde genç kızın yanağına istem dışı bir damla yaş süzüldü. Tüm vücudu titredi, bunca yıldan sonra ilk defa gözleri yeniden yaş akıyordu. İllk defa güçlü olmadığını, onu delice özlediğini kabulleniyordu. Elini yavaşça kaldırdı, yanağındaki tek yaşı elinin tersiyle sildi, gözleri izleyenlere kaydı, herkes merakını gidermiş tek tek içeri girip penceresini örtüyordu. Arkasını döndü, bakışını gökyüzüne kaldırdı. Adamın ona defalarca 'gökyüzüm' dediği anı hatırladı. Genç adamın son kelimeleri sadece beyninde değil kalbinde takrarlandı. Apartın basamaklarına yaklaştı, ilkini tırmandı, durdu, bacaklarının uyuştuğunu hissetti, Ayla'nın gözleri büyüdü. Endişeyle yanına yaklaşıp kolunu tuttu. "Eva! İyi misin?" Genç kız kafasını zorlukla iki yana salladı, bu kelimeyi yıllar sonra ilk defa kullanıyordu. "İyi.. değilim" dedi, sesi boğuk ve titriyordu. Ayla kollarını ona sıkıca sardı, bir eli sırtını sıvazlıyordu. Eva kafasını arkadaşının omzuna bıraktı, tam bu anda bir dayanağa ihtiyacı vardı. gözlerini yavaşça kapadı, derin ve sessiz soluklar almaya çalıştı. Biliyordu, adamın dediği gibi olmayacaktı hiçbir şey. Onun gidişiyle hayatından yok olan güneş, bundan sonra da hiç açmayacak, yağmur hep kalbinin orta yerlerine hakim olacaktı. .... Terk ediş gününe dair ayrıntılar ortaya çıkmaya başladı, sizce neden gitmiş olabilir? Savaş yeniden Eva'yı bırakıp gidebilecek mi? Oy ve yorumları eksik etmeyelim 🖤 |
0% |