Yeni Üyelik
10.
Bölüm

10.Bölüm: İyi Biri

@mlkshnn

"Zeynep" dedi genç adam fısıltıyla. Pozisyonunu bozmadan gözlerini yüzüne çevirince yüzünde şaşkınlık belirdi. Gerçekten de gözleri kapalıydı, mışıl mışıl uyuyordu.


Gülümseyip omzunu dikleştirdi, genç kız daha rahat uyumalıydı. Kollarını göğsünde bağladı, bakışlarını gökyüzüne çevirip karanlığın ve sessizliğin içerisinde omzunda uyuyan kızın nefesini dinlemeye başladı.


O anda onları izleyen üç kişiden birhaberdiler. Esma Nine, lavaboya diye uyandığı anda kızını kapının önünde olduğunu fark edip yaklaştığında ikisini görmüştü. Yüzünde mutluluk ifadesi vardı, kızı iyileşiyordu ve ilacı da bu adamın arkadaşlığı olacaktı.


Yan komşu Emine Hanım, uyku tutmadığı bir sırada bahçeye çıktığında gözleri yan bahçeye kaymıştı, yüzünde hüzün dolu bir ifade vardı, gözünün birinden de bir damla yaş süzülmüştü, kalbi sızım sızım sızlıyordu.


Sokağın en başında bulunan bir evde Bahar vardı, arkadaşının evine gelmiş, geç vakitlere kadar kalıp evine dönebilmek için çıktığı vakitte ikisini görmüştü. Yanlarına hiç yaklaşmayan, tek kelime etmeyen ve bulduğu her fırsatta deli gibi kaçan Zeyno, semtin öğretmeninin omzuna kafasını dayamıştı. Yüzünde şaşkın ve öfke vardı, ne ara böylesine yakınlaşmışlardı?


... 

Gözlerini yavaşça aralamaya çalıştı Zeynep, bakışları ilk olarak kafasını dayadığı omuza kaydı. Genç adam tam yanındaydı, bedenini dikleştirerek oturmuştu. Tıpkı bir heykel edasında durmuştu, gözleri kapalıydı fakat uykuya dalmış değildi, sadece uykusuzluğunu bu şekilde gidermeye çalışıyordu, sabah erken saatlerde okula gitmek zorundaydı.


Genç kız şaşkındı, nasıl yabancı bir adamın omzuna kafasını dayayıp uyuyakalabilmişti? Alt dudağını yavaşça ısırıp kafasını geriye çekmeye çalıştı. Bir an önce ondan uzaklaşmalıydı, yüzüne bakazdı. Sabaha doğruydu, saatlerdir nasıl böyle uyurdu?


Yavaş ve sessiz bir soluk verdi, kafasını dikkatle çektiğinde, genç adam anında omzundaki boşluğu hissedip gözlerini açtı. "Zeynep" dediği anda, genç kız gözlerine bakamadan kafasını eğdi. Bir robot edasında ayağa kalkıp hızlı hızlı adımlarla arkasını döndü.


"Zeynep" diye yineleyen adama rağmen bahçeye koşarak girdi.


Genç adam şaşkındı, kafasını geriye çevirmiş onu izliyordu. Elini yavaşça saçlarının ön kısmından geçirdi, kızın gözden kaybolup eve girdiğini gördüğü anda yüzünde ufak bir tebessüm belirdi, "Artık kaçmak yok demiştin" dedi fısıltıyla.


Ayağa kalkmaya çalıştı, belinde ufak bir sızı hissetti. Birkaç saattir dik ve sabit tutmaya çalışıyordu. Önce dikkatle sonra da daha hızla kalktı. Kafasını bir defa daha eve çevirdi, genç kız görünürlerde yoktu.


Derin bir nefes verip okula çevirdi yönünü, önce unuttuğu dosyayı alıp sonra kısa da olsa biraz uyumalı, sonra derse gitmeliydi.


... 

Erken vakitlerde gözlerini araladı Esma Nine, aklı sadece genç kızdaydı. Dün gece apar topar evden çıktığını görünce hızla arkasından kalkmış, fakat genç adamın yaklaştığını görünce geriye çekilmişti. İkisini özellikle yalnız bırakmaya ve yakınlaştırmaya gayret ediyordu, kızı ilk defa bir yetişkine kalbinin kapılarını böylesine açıyordu.


Onları bir başına bırakmak adına yeniden yatağına girdiğinde, yüzünde tebessüm, kalbinde de mutluluk vardı. Kısılan gözleriyle odasının tavanını izledi, "Sen duamın karşılığısın" dedi. Her gece kızına sığınak olacak birini varlığını dilinden de kalbinden geçirmişti. Öyle biri hayatına girmeliydi ki, hem kalbini hem acılarını hemde yalnızlığını iyileştirmeliydi. O bu yaşlı ve güçsüz bedeniyle, yetersiz kalıyordu artık.


Geceyi hatırladığı anda yeniden tebessüm etti, öğretmen semte geldiği anda farklı olduğunu kanıtlamıştı. İlk defa genç kızın takip ettiği bir yeşilin sahibi, fark etmesine rağmen ona tepki göstermemiş, sadece kaçmayı seçmişti.


Yavaşça doğrulup ayaklarını yataktan indirdi yaşlı kadın, karşısında bir duvar saati vardı. Hala çok erken vakitlerdi ama önemli değildi. Nasıl olsa Zeynep her gün herkesten önce uyanıp güne başlardı. Nine torun mutlulukla baş başa kahvaltı etmelilerdi.


Üstüne ince bir hırka geçirdi, sonbahar mevsimi tüm hızıyla soğuğu getirmeye başlamıştı. Havalar gün geçtikçe daha çok soğuyordu. Ayaklarına terlikleri giyip odanın kapısını araladı.


Gözleri ilk olarak çıkış kapısına kaydı, kapalıydı. Şaşırdı, Zeynep kapının önüne çıkmamış mıydı bu sabah?


Karşısında genç kızın odası vardı, yavaşça yaklaşıp kapıyı araladı. Gözlerini yatağa çevirdi, genç kız derin bir uykudaydı. Yan pozisyondaydı, cenin pozisyonu almış uyuyordu.


Yaşlı kadının yüzünde şaşkın da olsa bir tebessüm belirdi, bunca yıldan sonra ilk defa sabah ondan önce uyanıyordu. Parmak uçlarında içeriye girdi, ayaklarının altında toplanan pikeye eğilip dikkatle üstünü örttü.


Yüzüne dağılan saçlarını yavaşça kulağının kenarına aldı. "Geçiyor.." Dedi. Sesi fısıltı doluydu, gözleri mutlulukla parıldıyordu. "Acın geçiyor" diye ekledi.


Uyandırmamaya dikkat ederek arkasını döndüğü anda gözleri tek bir şeye kaydı, başucunda bulunan komodinin üzerinde ufak iki taş vardı, yanyana duruyorlardı. Birinde 'Zeynep', diğerinde 'Aslan' yazıyordu.


Dokunmamaya çalışarak dikkatle incelediği taşlardan bakışını ayırıp yeniden kızına döndü. Yüzünde koca bir tebessüm vardı, rahatlayıcı bir soluk alıp sessiz ve ağır adımlarla arkasını dönüp odadan çıktı.


.... 

"Zeyno'ya bir şey oldu" dedi Bahadır, yüzü endişe doluydu. Teneffüs arasıydı, okulun bahçesinde arkadaşlarıyla oturuyordu. Çocukların tümü şaşkındı, hiçbiri bu sabah genç kızı kaldırımda görememişti.


"Hastalanmıştır belki." Dedi Eray, gözlerini arkadaşlarına çevirdi. Derse geç kalmamak adına hiçbiri genç kızın kapıda oturmama sebebini soramamıştı.


"Hastalandıysa yanına gitmeliyiz o zaman."


Hızla ayağa kalktı en küçükleri, Bahadır ve Eray'ın da gözleri ona döndü. "Evet, yanında olmalıyız." aynı anda çocukların hepsi ayağa kalktı.


"Ders var daha" diyen bir tanesine rağmen, hiç biri umursamadı. Zeyno en yakın arkadaşlarıydı, onun için okulu bir gün bırakabilirlerdi.


Arka arkaya çıkışa yürüdükleri anda, öğretmenlerinin dikkatini çekmişlerdi. Aslan hızla yanlarına yaklaştı, ders saatinde öğrencileri nereye gidiyor olabilirlerdi?


"Çocuklar" dedi, tüm çocukların adımları durdu. Genç adam önlerine dikildi, "Ders daha bitmedi, nereye böyle?"


"Zeyno'yu göreceğiz." "

"Tamam, ders bittiğinde de görebilirsiniz."


Bahadır kafasını şiddetle iki yana salladı, "Zeyno'ya bir şey olmuş olmalı."


Genç adamın merakla yaklaştı, bakışlarını öğrencisinin gözlerine dikti. Ne diyordu bu çocuk? Zeynep'e ne olmuştu?


"Ne olmuş?"

"Öğretmenim biz bu sabah okula gelirken Zeyno'yu göremedik" diye ekledi anında çocuklardan kısa boylu olan.


"Kapının önünde değildi."


Aslan kafasıyla onayladı, o da ilk defa bu sabah onu görmeden okula gelmişti. Ama hiç endişe etmemişti, genç kız geceyi sokakta geçirdiği için erken uyanmamış olabilirdi.


"Uyuyordur" dedi. Çocuklar aynı anda kafalarını iki yana salladı. Bu mümkün değildi, o uyumazdı. O yıllardır her sabah aynı yerinde otururdu.


"Zeyno sabahları uyumaz"

"Neden uyumaz?"


Çocukların bakışı birbirini buldu, öğretmenlerine verecek cevapları yoktu. O sonradan semte dahil olmuştu, ne deseler de anlayamazdı.


Aslan merakla gözlerine bakıyordu ki zil duyuldu. "Hadi bakalım teneffüs sona erdi, sınıfa geçiyoruz."


Öğrencilerini itirazlara rağmen tek tek kontrol ederek sınıfa yöneltti. Hiç birini duymadı, duymamaya gayret etti. Okul önemliydi, her istediklerinde asmalarına izin vermeyecekti.


... 

Çıkış zilinin duyulması ile tüm çocuklar ilk defa öğretmene veda bile etmeden koşarak çıkmıştı. Aslan sınıfta tekti, kitaplarını, kalemlerini ve dosyasını dikkatle yerleştirip çantayı çapraz bir şekilde omzuna astı.


Okuldan çıkıp sokağa girdiği anda, bakışları anında genç kızın kapısına kaydı. Öğrencileri oradaydı, hepsinin de yüzünde gülümseme vardı, sebebi de yanlarındaki genç kızdı. Koştur koştur geldikleri anda onu yeniden kapıda görünce sevinçle boynuna atlamışlardı.


Aslan adımlarını ağırlaştırdı, sokaktan oldukça yavaş ilerlemeye çalışıyordu. Gözleri çocuklarda ve Zeynep'teydi. Yüzünde ise farkında bile olmadığı bir tebessüm vardı.


"Sek sek!" dedi Eray sevinçle.


Zeynep kafasıyla onayladı, çocuklar oyun teklif etmiş, o da anında kabul etmişti. Ayağa kalktı, "Tebeşir lazım" dedi. Çocuklar birbirine baktı, hiçbirinde yoktu.


"Okuldan getireceğim" dedi çocuklardan biri, arkasını döndüğü anda Aslan göründü. Elinde ufak beyaz bir tebeşir vardı, her daim çantasında renk renk bulundururdu.


"Bu mu lazım?" diye sordu, gözleri sadece genç kızdaydı. Zeynep tebessümle kafasını olumlu anlamda salladı. Yanına yavaşça yaklaştı, tebeşiri elinden aldı.


Oyunu çizmek için arkasını döndüğü anda bir ses kulağına ulaştı. "Bende oynayabilir miyim?" diye soruyordu Aslan.


Genç kızın yüzünde gülümseme belirdi, kafasını yavaşça ona çevirip onaylayarak salladı. Teklif hoşuna gitmişti, onun olduğu oyunlar daha eğlenceliydi.


Aslan gülümseyerek çantasını boynundan çıkardı, bahçe duvarlarından birinin üstüne bıraktı. Bir tebeşir daha çıkarıp genç kıza yaklaştı, biri en baştan biri de en sondan başlayarak birlikte yere kareler çizmeye başladılar.


.... 

"Başlıyorum" dedi Zeynep, çizginin en başında durmuştu. Elinde bir yaş vardı, eğilip üzerinde '1' yazan ilk kareye attı. Tek ayağını kaldırdı, kiremitin bulunduğu karenin üstünden atladı. Çizgilere değmemeye dikkat ederek sonuncu karede durdu.


Tüm çocuklar gibi Aslan'da heyecanla izliyordu, gözleri genç kızın ayaklarında olan çocuklara rağmen o sadece yüzünü izliyordu.


Yeniden tek ayağını kaldırdı genç kız, dikkatle yaklaştığı taşı geri aldı. Çizgiye değmemeye gayret ederek oyunun dışına çıktığında büyük bir alkış duyuldu. Çocuklar nefessiz izliyordu, başardığı anda alkışlamışlardı.


Yeniden oyunun başına geçti, taşı bu defa '2' yazan kareye attı. Tek ayağını kaldırıp aynı şekilde geçerken, Aslan bir köşeye çekildi. Arkasında kaldırım vardı, yavaşça kenarına oturdu.


Bakışları sadece genç kıza yoğunlaştı, tıpkı bir sihir gibiydi. Attığı her adımda tebessüm ediyor, genç adamın kalbinin derinliklerine işleniyordu. Alt dudağını yavaşça ısırdı Aslan, kafasını istem dışı iki yana salladı. Uzun zaman önce hayal kırıklığı ile derinden sarsılan kalbi, yeniden ve daha güçle çarpıyordu.


....

Elinde taş vardı genç adamın, oyun sırası ona gelmişti. Öne doğru eğilip taşı, dikkatini toplamaya çalışarak attığı sırada bir öğrencisinin seslenişini duydu. Kafası karıştı, taş tam çizginin önünde durdu.


"Çizgiye değdi!" dedi Zeynep, hızla yaklaştı. "Hayır, hayır değmedi" diye itiraz etti genç adam.


Genç kız kafasını kendinden emin bir şekilde iki yana sallayıp yaklaştı. Tam taşın önünde durdu, öne doğru eğilip çömeldi. Taş tam çizginin üzerinde durmuştu. "Değdi" dedi.


Aslan itirazla yaklaştı, aynı şekilde yere çömelip bakışlarını taşa çevirdi, çizginin milimlik uzağındaydı. "Değmedi" dedi.


Zeynep bakışını kaldırdı, gözleri sadece yarım metrelik yakınında duran adamın siyah bir çift gözüne değdi. "Değdi!"

"Değmedi" dedi Aslan inatla. Milimlikte olsa çizgiye değmemişti.


Genç kız derin bir nefes verdi, gözlerini anında kıstı. "Değdi dedim!"

"Değmedi"

"Değdi!"

"Değmedi"


Tüm çocuklar yaklaşıp oyunun çevresini sardı, gruplaşma olmuştu. Kimileri çizgiye değdiğini iddia etse de kimileri de kesinlikle değmediğini savunuyordu.


"Değdi" dedi Zeynep bir daha. Ses tonu daha net ve sertti. İki yumruğunu delice sıkmıştı.


Aslan yavaşça ayağa kalktı, inatlaşmanın sonunda başına bir şey geleceğinden adı gibi emindi. Bir adım geriye gitti, Zeynep de hızla kalktı. "Değdi" dedi.


Aslan kafasını inatla iki yana sallayıp tüm cesaretini topladı, bakışlarını çocuklara çevirdi, "Zeynep hile yapıyor, taş çizgiye değmedi." Dedi ve hızla arkasını dönüp koşmaya başladı. Ne yapacağını kestiremiyordu, bir an önce kendini korumalıydı.


Genç kızın gözleri büyüdü, şaşkınlıkla izleyen çocuklara döndü, hepsi öğretmenlerinin söylediği son kelimeleri tartışıyorlardı. Kafasını iki yana salladı, "Hayır, hayır hile yapmıyorum!" diyerek kafasını hızla sağa sola çevirdi. Bakışları ayaklarındaki ayakkabıya takıldı, beyaz bir çift spordu.


Hızla eğildi, eline aldığı anda sokağın orta yerinde kovalamaca başladı. Aslan hem ayakkabıya bakıyor hemde kaçıyordu. "Zeynep yapma" dedi endişeyle.


Genç kız kafasını iki yana salladı, gözleri hiçbir şeyi görmüyordu. İntikamı acı olacaktı, nasıl onu arkadaşlarının önünde hileci ilan ederdi? Bunun hesabını kesinlikle soracaktı.


"Yapma Zeynep." hızla kaçıyor, kovalayan genç kızın yaklaşmasından endişe duyuyordu.


"Tamam, tamam sen kazandın. Yapma" dedi pes ederek. Zeynep kafasını iki yana salladı, oyun umurunda bile değildi. Tek düşündüğü, çocukların önünde böyle bir pozisyona düşürülmüş olmaktı.


"Zeynep hata ettim. Gerçekten hata ettim."


Elindeki ayakkabıyı havaya kaldırdı genç kız, olağan gücüyle koşuyordu. Bir arka sokağa girdiler, Aslan yorulduğunu hissetti. Dakikalardır koşuyordu, kısa bir soluk almak için durdu, ellerini dizlerine dayayıp öne doğru eğildi. Derin derin nefes aldığı sırada Zeynep hızla yaklaştı.


Ayakkabıyı yeniden havaya kaldırdı, "İlk Arkadaşına vuracak mısın gerçekten?" diye sordu Aslan, geri geri bir kaç adım atmıştı.


Genç kız bir an duruldu, gözleri adamın gözlerine kaydı. Dün geceyi anımsadı, onu arkadaşı olarak kabul etmişti. Yüzünde ufak bir tebessüm belirdi, artık gerçek bir arkadaşı vardı. Yavaşça elini indirdi, yapamazdı. İlk arkadaşına kıyıp vuramazdı.


Aslan'ın yüzünde şaşkın bir tebessüm belirdi, artık kaçış yolu bulmuştu. Artık bu kozu kullanarak ondan her türlü kaçabilir, istediğini yaptırabilirdi.


"Arkadaşımsın" dedi Aslan, rahatlamış bir edayla.


Zeynep ayakkabıyı yere bırakıp ayağına geçirdi, tebessüm ederek tekrarladı. "Arkadaşım." Mutluydu, artık onun da bir arkadaşı vardı.


..... 

"Zeyno'nun gerçek yüzü ortaya çıkıyor" dedi Bahar, öfke doluydu. Bir odanın içerisinde bir oraya bir buraya gidip geliyordu. Karşısında bir koltuk vardı, arkadaşı Selin sessizce oturmuş dinliyordu.


"Şimdi ben doğru mu anladım?" diye sordu, yavaşça ayağa kalkıp arkadaşının gözlerine baktı. "Zeyno ve öğretmen başbaşa oturuyorlardı, hemde gecenin bir yarısı ve Zeyno kafasını omzuna mı dayamıştı?"


Bahar kafasını şiddetle iki yana salladı, gördüğü manzaraya inanmak istemiyordu. Bunca zaman onlarla tek kelime bile etmeyen kız, nasıl olur da böylesine kısa zamanda öğretmenle yakınlık kurmuştu.


Derin nefes verip koltuğa oturdu, bakışlarını arkadaşına çevirdi. "Öğretmen de ona çok yakın duruyordu" dedi, yüzü asıldı. İlk gördüğü anda ilgisini çekmişti, yakın olmanın yollarını arıyordu.


Selin'in gözleri ona döndü, yavaşça yanına oturdu. "Öğretmenden vazgeçmen gerek" dedi. Hala şaşkındı, ne olmuştu da ikisi yakınlaşmışlardı.


Bahar kafasını iki yana salladı, "Hayır, vazgeçecek kişi Zeyno olacak." alt dudağını sertçe ısırıyordu. İzin vermeyecekti, daha fazla yakın olamazlardı. Öyle bir şey yapmalıydı ki, aralarındaki bağ tamamen bitmeliydi.


Selin'in gözleri büyüdü, "Zeyno'ya dokunamazsın." Dedi. Ona ufak da olsa bir zarar verdiğinde karşısında Esma Nine olacaktı, kızına karşı büyük bir kalkandı, hiçkimse ona dokunamaz ve üzemezdi.


"Umurumda değil."


Ne olursa olsun, ikisini birbirinden uzak tutacak ve öğretmenin ilgisini çekmek için çaba harcayacaktı. Başka yolu yoktu, bu yolda elinden geleni ardına koymayacaktı.


... 

"Nine" dedi Zeynep, akşamın bir vaktiydi. Yaşlı kadının elinde iki şişle ördüğü bir örgü vardı, her sene bu mevsimde uzaktaki torunlarına ve Zeynep'e çeşit çeşit atkılar ve patikler örerdi. Gözleri genç kızın gözlerine döndü, her daim olduğu gibi yine şevkat vardı bakışlarında.


"Öğretmen" deyip sustu, Esma Nine'nin yüzünde gizlemeye gayret ettiği ufak bir tebessüm belirdi. Artık evin içerisinde bile adamın ismi geçmeye başlamıştı, o gerçekten kızının ilacı olacaktı.


"Ne olmuş Öğretmene?"


Kafasını yavaşça yere eğdi genç kız, alt dudağını istem dışı ısırdığının bile farkında değildi. İlk defa biriyle ilgili böyle bir hisse kapılıyordu, ilk defa 7 yaşından sonra kendini kapattığı kafesten içeriye birini alıyordu.


"Kötü biri mi?" diye ekledi. Soruyordu ilk defa, ona arkadaş olabilir miyim? Onu yalnız olduğum kafesin içerisine alabilir miyim?


Yaşlı kadının gözlerinde yakını gösteren numaralı bir gözlük vardı, yavaşça çıkarıp örgüyle birlikte yanına bıraktı. Ayağa kalkıp kızının yanına oturdu. Elini elinin üzerine bıraktığı anda nine torunun gözleri buluştu.


"Öğretmen.." Dedi Esma Nine, derin bir soluk aldı. "İyi biri."


Geldiği andan beri onu gözetlemek, incelemek için her fırsatı kollamış ve emin olmuştu. Kızını güvenle her anda emanet edebileceği bir adamdı, yokluğunda bile koruyacaktı.


Zeynep'in yüzünde küçük bir tebessüm belirdi, hızla ayağa kalktı. Artık odaya gitme, yalnız kalma vaktiydi. Ya da mutluluğunu koşa koşa Boncuk'la paylaşmalıydı. Artık herkes gibi gerçek bir arkadaşı vardı. Üstelik ninesinin de onay verdiği biriydi, artık hiç yalnız değildi.


.... 

Sabahın erken vakitleriydi, sonbaharın etkileri tüm hızıyla kendini gösteriyordu. Dün gece şiddetli bir yağmur yağmış, her köşeyi ıslatmıştı. Sokaklarda, caddelerde su birikintileri küçük küçük göller meydana getirmişti. Bugün de hava kapalıydı, belli ki gün içerisinde güneş olmayacak, yeniden yağmur yağacaktı.


Zeynep evin kapısını açtığı anda tüm vücudunu ufak bir titreme sardı. Üstünde krem renklerde penye bir pijama takımı vardı, hızla arkasını dönüp eve girdi yeniden. Odasından ince, uzun bir hırka alıp yavaşça giyindi. Hasta olmak yada üşümek umurunda değildi fakat o anlarda ninesi çok üzülüyor ve telaşlanıyordu. Bunu yaşlı kadına yapmaya hakkı yoktu, onun için bile olsa kendine dikkat etmeli, sıkı giyinmeliydi.


Ayaklarına parmak arası terliklerini geçirdi, bahçedeki ıslak toprağa basmamaya dikkat ederek kenardaki küçük kulübeye yaklaştı. Önüne yavaşça eğildi, bu saatlerde her daim arkadaşı Boncuk'tu, tıpkı onun gibi uyanık olurdu.


"Boncuk" dedi fısıltıyla, minik kedi sesini duyduğu anda kafasını kulübeden çıkardı. Genç kızın kendisi için açılan kollarını gördüğü anda hızlı hızlı yanına yaklaştı.


Kucağına aldı Zeynep, kollarının arasında sıkı sıkı sarıp bahçeden çıktı. Kapının önündeki kaldırımda, ağacın yağmur sularından koruduğu kuru bir köşeye oturdu. Kediyi dizinin üzerine bıraktı, yavaşça tek eliyle tüylerini okşuyorken ayaklarının üşüdüğünü hissetti. Parmaklarını biraz da olsa ısınmak adına birbirine sıkıca bastırdı.


Kafasını yavaşça kaldırdı, gözleri küçük arkadaşlarına kaydı. Çocuklar birer birer görünmeye başlamıştı, hepsinin de sırtında çanta vardı. Kimileri el sallayarak, kimileri yaklaşıp Boncuk'u okşayarak kimileri de 'Günaydın Zeyno' diyerek geçip okula gidiyordu. Her sabah onu kaldırımda görmek, hepsinin en güzel ve en büyük alışkanlığıydı.


Zeynep'in bakışları istem dışı da olsa sokağın girişine kaydı, tüm öğrenciler tek tek okula gitmiş fakat tek bir kişi hala geçmemişti, öğretmen. Nerede kalmıştı? Neden hala gitmemişti?


Gözlerini Boncuk'a çevirdi, tüylerini yavaşça okşayıp derin nefes verdi, "Öğretmen.." Dedi fısıltıyla. "Yolunu mu değiştirdi?" diye sordu. Yüzünde ufak bir hüzün belirdi, her sabah buradan geçtiğini bilmek çok başka hissettiriyordu.


Bir ses ulaştı o anda kulağına, "Günaydın Zeynep" diyen Aslan'ın neşeli, cıvıl cıvıl bir sesi.


Anında kafasını kaldırdı genç kız, o yöne döndü. Genç adam her sabahki enerjisi ile yaklaşıyordu, kulağında telefon vardı, sokağa girdiği anda annesiyle olan görüşmeyi sonlandırıp cebine bıraktı. Ayaklarında kısa bir çift deri bot vardı. Siyah bir kot pantolon, yeşil bir tişört ve siyah ince bir deri mont giymişti. Siyah saçlarının ön kısımları özenle yana yatırılmıştı. Omzuna çapraz bir evrak çantası aslıydı.


Adımları genç kızın tam önünde durdu, gözleri kediye kaydığı anda yavaşça çömeldi. Elini yumuşak tüylerinin üzerinde gezdirirken, Zeynep sessizce durmuştu. Burnuna hoş bir koku ulaşıyordu, Aslan'ın her sabah istisnasız sıktığı parfümün kokusu.


"O da bizim gibi erkenci" dedi, gözlerini Boncuk'tan ayırıp genç kıza bakarak. Minik kedi de tıpkı ikisi gibi güne oldukça erken başlıyordu.


Zeynep tek kelime etmedi, kafasını yavaşça olumlu anlamda sallamakla yetindi. Yıllardır saat fark etmeksizin her ihtiyaç duyduğu anda, Boncuk yanındaydı.


Sokağın başında biri bekliyordu o anda, özellikle bu saatte evden çıkmıştı. Gözleri sadece iki gencin üzerindeydi, biri kaldırımda oturmuş, biri de önüne çömelmişti, ikisinin de bir eli, kızın kucağındaki kedinin üzerindeydi.


Derin bir nefes aldı Bahar, gözlerini kıskançlığın ele geçirdiği büyük bir öfke sardı. Yumruklarını delice sıkmıştı, ikisini birbirinden uzak tutmak uğruna her şeyi yapacaktı. Bakışlarını Boncuk'a çevirdi, kısa bir bakış atıp birilerine görünme endişesiyle arkasını dönüp uzaklaştı.


Aslan'ın elini yavaşça geriye çekti, okula geç kalıyordu. "Ders başlayacak, gitmem gerek." Dedi. Ayağa kalktığı anda gözleri genç kızın ayaklarına kaydı, ısıtmak için parmaklarını delice birbirine bastırmıştı.


Bakışlarını genç kızın arkasında bulunan bahçeye çevirdi, iç kapının yanında bir ayakkabı dolabı vardı, kapısı aralıktı ve ikinci rafta beyaz bir spor ayakkabı görünüyordu.


Hızlı hızlı adımlarla yaklaşıp ayakkabıları çıkardı. Yeniden genç kızın önüne yaklaşıp çömeldi. Yere bıraktığı ayakkabıların bağcıklarını açıp genç kızın önce sağ ayağını terlikten uzaklaştırıp ayakkabının içerisine yerleştirdi. Soldakine de aynısını yaptığında, Zeynep anında parmaklarının ısındığını hissetti. Tepkisiz duruyor, sadece adamın hareketlerini izliyordu.


Bakışlarını, genç kızın gözlerine çevirdi Aslan. "Hava.." Dedi. Zeynep bakışlarından gözlerini hiç ayırmıyordu, söylediği her kelime, oluşturduğu her tavır çok başkaydı.


"Artık soğuk... Dışarıda terlik giymemelisin"


Genç kız kafasını yavaşça olumlu anlamda salladı, dediğini kesinlikle yapacaktı. Bundan sonra soğuk havalarda terlikle değil ayakkabıyla çıkacaktı.


"Gitmeliyim, geç kaldım." Dedi derin bir nefes verdi. Kaldırımın kenarında oturup saatlerce yanında kalabilirdi ama okulda yolunu bekleyen, bir şeyler öğrenmek için sabırsızlanan minik öğrencileri vardı.


Ayağa kalktı, genç kızın bakışlarına ufak bir el kaldırıp salladı. Arkasını dönüp ilerlemek adına attığı her adımı Zeynep bakışlarını ayırmadan izliyordu. Arkadaşlık böyle bir şey miydi? Yanına yaklaştığı her anda, tüm dengelerini şaşırtıyor muydu?


Genç adamın sokağı dönüp gözden kaybolduğunu gördüğü anda, bakışlarını Boncuk'a çevirdi. "Arkadaşım" dedi, yüzünde istem dışı ufak bir tebessüm belirdi.


Arkadaşının varlığı mutlu ediyordu, arkadaşlık çok güzel bir şeymiş.


....

Parmak uçlarında yürüyordu Bahar, attığı her adımda da görünürlerde kimselerin olmadığından emin olmak adına sokağı gözlüyordu. Bir bahçe kapısının önünde durdu, son defa çevreye göz gezdirdi, kahvaltı vakitleriydi, sokağa derin bir sessizlik hakimdi.


Alt dudağını ısırıp bahçe kapısını yavaşça itti, şansı yaver gittiği içinde anında açıldı. Bir hırsız sessizliğinde içeri girdi, kenarda ufak bir kulübe vardı. Önüne eğilip elindeki mamayı uzattı, Boncuk göründü.


Mamaya yaklaştığı anda, Bahar kucağına aldı. Arkasına bile bakmadan koşarak önce bahçeden sonra da sokaktan çıktı. Bir diğer sokağa geçtiği anda derin derin bir soluk alıp sırtını duvara dayadı.


Yüzünde ufak bir tebessüm oluştu, artık iki genci yakınlaştıran bir sebep ortadan yok olmuştu, artık Boncuk yanlarında olmayacaktı.


Bakışlarını kaçmak için çırpınan minik kediye çevirdi, elini tüylerinin üzerinde yavaşça gezdirdi. "Artık Zeyno yok, artık başkasına ait olacaksın." Dedi zaferle.


.... 

Oy ve yorumları eksik etmeyelim lütfen 💚

Loading...
0%