@mlkshnn
|
"Sana.. bir kez sarılabilir miyim?"
Genç kızın gözleri büyüdü, adamın tek isteği gerçekten bu muydu? Kafasını yavaşça eğdi, daha önce sarıldığı tek insan ninesiydi. Başka hiç kimse ile böylesine yakın bir teması olmamıştı.
"Arkadaşlar sarılabilir." Diye ekledi Aslan, kalbi tek sahibi için deli gibi çarpıyor, ona yakın olmak adına çırpınıyordu.
Zeynep ufak ve gizli bir soluk verdi, genç adamın sessiz nefesini hissediyordu. Yavaşça alt dudağını ısırdı, bakışlarını kaldıramadan tek adımla yaklaşıp kollarını adamın boynuna sıkı sıkı doladı.
Genç adam kalbinin deli gibi çarpmaya başladığını hissetti, ilk defa onun kalbini böylesine yakın ve derin hissediyordu. Sessiz solukları, soluğuna karışıp nefesini kesiyordu. Aşktı bu, aşkın en güzel, en saf, en temiz ve en vazgeçilmez haliydi. Bu kız öylesine bir yere oturmuştu ki, ömrünü verse gitmeyecek, geçmeyecekti.
Ufacık bir soluk almaya çalıştı, boynunu saran eller nefesini deli gibi kesiyordu. "Zeynep.." ded fısıltıyla. Kalbinin deli gibi haykırışına engel olamıyordu. Elini yavaşça kaldırıp kafasının arka kısmına, saçlarına bıraktı, tıpkı bir pamuk gibi yumuşacıktı. İçini derin bir ferahlık sarmıştı.
Esma Nine'nin gözleri ikisinin üzerindeydi, yanaklarından birinde istemsiz akan bir damla yaş vardı, kızı ilk defa birine böylesine yakın duruyor, sarılıyordu. Sonunda istediği oluyor, ona ömür boyu arkadaşlık, dostluk, yoldaşlık edecek biri vardı.
Rahatlatıcı bir soluk aldı, yıllardır var olan kalbindeki endişe bu adamın semte geldiği günden bu yana yavaş yavaş diniyordu. Artık sonsuzluğa bile gitse aklı, kalbi, gözü geride olmayacaktı. Yavaşça arkasını döndü, bahçeye yaklaşıp evine girdi.
Sessizce duruyordu Zeynep, kulağında, nefesinde adamın solukları vardı. Gözlerini sıkı sıkı kapatmış, kollarını tüm gücüyle dolamıştı. Göz kapakları yavaşça aralandığında bakışları çevreye kaydı, üç yeşil ve birkaç komşu onları izliyordu. Bakışları büyüdü, hızla kollarını gevşetip geriye gitti. Genç adamın veya izleyen bakışların altında arkasını döndüğü gibi koşarak önce bahçeye sonra da eve girip kapıyı sıkıca kilitledi. Aslan'ın yüzünde koca bir gülümseme oluştu, alt dudağını ısırıp elini saçlarının ön kısmından geçirdi, kalbi ritmini şaşırmışçasına çarpıyordu.
... "Çocuklar sizinle bir anlaşma yapalım."
Tüm çocukların meraklı bakışları öğretmenlerine döndü. "Zeynep.." dedi, yüzünde anında sıkıntılı bir ifade belirdi. Durumunu hatırladıkça bu şekilde hissediyordu. Endişe ve korku.
"Yeşili takip ettiği anda nerede olursam olayım bana haber vermelisiniz."
Çocukların gözü büyüdü, hepsinin bakışı birbiriyle buluştu. Öğretmen artık gerçekleri öğrenmiş miydi?
"Öğrendiniz mi öğretmenim?" Diye sordu Eray. "Kim söyledi öğretmenim?" Diye ekledi Bahadır da, hepsinin yüzünde endişe vardı. Kim söylemişti? Esma Nine de aileleri de çok kızacaktı?
Aslan derin bir nefes aldı, ayağa kalkıp tahtanın önünde, çocukların karşısında durdu. "Bana neden söylemediniz?"
Çocuklar anında bakışlarını ayırdı, hiçbirinin ağzından tek kelime çıkmıyordu. Genç adam kısık bir soluk verdi, "Zeynep sizin için olduğu gibi benim için de çok değerli. Onun saçının teline zarar gelsin istemem. Gelmemesi için de her şeyi yaparım."
Minik çocukların bakışları yavaşça tek tek kalkıp öğretmene döndü. Sessizce dinliyorlardı. Aslan en öndekine yaklaşarak elini kafasına yaklaştırıp saçını yavaşça okşadı.
"Ama çocuklar..." Dedi, ufak bir soluk verdi. "Böylesi çok tehlikeli."
Alt dudağını ısırıp kafasını yavaşça iki yana salladı, öğrendiği andan beri gözüne doğru düzgün uyku girmiyordu. "Her an Zeynep'in başına kötü bir şey gelebilir." Kısık bir soluk verip ikinci sıradaki çocuğun da saçını okşadı.
"Bir çaresini bulmamız gerek, bu şekilde devam edemez." "Semtte kimse yeşil giymiyor" dedi çocuklardan biri, buldukları en büyük formüldü. Yıllardır kimse yeşil giymiyordu.
"Hayat bu semtten ibaret değil ki." Dedi, gözleri dolu dolu oldu. Merkeze ayak bastıkları anda genç kız merak ve heyecan dolu bakışları etrafı süzmüştü. Daha önce belki de hiç semtin dışında bir yeri görmemişti.
"Annesini kesinlikle bulacağım ama bu süreçte Zeynep'in güvende olduğundan da emin olmam gerek."
Yavaşça arkasını dönüp masasına yaklaştı, sandalyesine oturduğu anda gözleri pencereye kaydı, bu şekilde sokağı net göremiyordu. Derin bir nefes verip ayağa kalktı, her anda dışarıyı görebileceği bir düzen gerekliydi sınıfa. Masasını ve sandalyesini pencereye yaklaştırmalı, ders işlerken bile genç kızı geçtiği anda görebilmeliydi.
"Hepinizden büyük bir söz bekliyorum. Ne olursa olsun, nerede olursam olayım Zeynep bir yeşili takip ettiği anda bana bir şekilde haber vermelisiniz."
Derin bir soluk aldı, ne yapacağını hiç bilmiyordu. Endişe dolu bedeni, hiçbir şeye odaklanamıyordu. "Bunu Zeynep'e de söylemeliyim. Yeşil gördüğü anda beni aramalı." Dedi fısıltıyla. En öndeki çocuğun gözleri ona döndü.
"Zeyno'nun telefonu yok."
Genç adam bakışlarını küçük çocuğa çevirdi, yüzünde şaşkınlık belirdi, bu yaşına değin genç kız hiç telefon kullanmamış mıydı? Derin bir nefes aldı, daha fazla bekleyecek vakti yoktu. Bir an önce bir şeyler yapmalıydı. Gözlerini öğrencilerine çevirdi, son dersin son dakikalarıydı. Masaya yaklaşıp kitabını ve notlarını yerleştirip derin bir nefes verdi. "Dağılabilirsiniz."
Arkasını döndüğü gibi hızlı adımlarla sınıftan sonra da okuldan çıktı. Sokakta attığı her adımda gözleri çevresindeydi, genç kızı bir köşede, birilerini takip ederken görmeyi bekliyordu. Sokağa girdi, genç kız görünürlerde yoktu. Her zaman oturduğu kaldırım boştu, yavaşça yaklaşıp yere çömeldi.
Bakışlarını pür dikkat yerdeki şekillere çevirdi, hepsi gelişigüzel çizilen sonsuzluk sembollerinden oluşuyordu. Elini yavaşça üzerinde gezdirdi, bunun bir sebebi olmalıydı. Bu şekiller bir amaca hizmet ediyor olmalıydı. Ufak bir soluk aldığı anda önündeki kapı açıldı. Kafasını genç kızı görme umuduyla hızla kaldırdığında Esma Nine'yi gördü.
"Oğlum.." dedi yaşlı kadın merakla.
Aslan yavaşça doğrulup yanına yaklaştı. Merak ettiği o kadar çok şey vardı ki hiçbir şeye odaklanamıyordu. Bir an önce genç kızın güvende ve iyi olduğundan emin olmalıydı.
"Esma Nine.." dedi çaresizlik barındıran bir ses tonuyla. Yaşlı kadının yüzünde ufak bir tebessüm belirdi, bu anı bekliyordu. Genç adam merakına yenil düşüp soluğu ilk fırsatta yanında alacaktı.
"Zeyno evde değil." Diyerek kapıyı işaret etti. Rahat rahat konuşabilmeleri için büyük fırsattı. Genç adam kafasını olumlu anlamda sallayıp hızla bahçeye girdi. Öğrenmek istediği çok şey vardı, tek cevap da bu yaşlı kadındaydı.
..... "Zeynep" dedi Güler Hanım, çöpü çıkarmak için kapıyı açtığı anda onu sokakta görmüştü. Genç kız bakışlarını yavaşça ona çevirip hızla kafasını eğdi. Arkasını yavaşça döndüğü anda Güler Hanım adımlarını hızlandırıp önüne dikildi.
"Zeynep.."
Genç kız gözlerini yavaşça onun gözlerine çevirdi. Kadının gözleri dolu dolu oldu, onunla göz göze geldiği her anda artık istemsizce oluyordu.
"İçeri gelmek ister misin?" Sesi kısık ve titrekti.
Zeynep kafasını yavaşça iki yana salladı, insanlara yaklaşmamaya oldukça özen gösteriyordu. Güler Hanım elini yavaşça kaldırıp genç kızın eline yaklaştırdı, sıkıca tuttu. "Bende.. " dedi, yanağı anında yaşla doldu. Onu ilk gördüğü, Aslı'sını kaybettiği o günü ömrü boyunca hiç unutmayacaktı.
"Annenin seni bıraktığı gün bende yavrumu kaybettim."
Genç kızın bakışları ona döndü, gözleri anında dolu dolu olmuştu. "Kızım... O gün bir evlat annesini, bir anne de evladını kaybetti. İkimizinde kalbinde büyük bir yara var, ilacı belki birbirimiziz."
Zeynep yavaşça alt dudağını ısırdı, yanağına ufak bir damla yaş istem dışı usulca süzüldü. Ne eşsiz bir anneydi bu kadın, yıllara rağmen kaybettiği yavrusu için acı çekiyordu. Ya... Ya onun annesi? Annesi de kızını terk ettiğini hatırladıkça üzülüyor muydu? Yoksa varlığını tamamen unutup yeni bir hayata mı başlamıştı?
"Annem.." dedi fısıltıyla. Titrek elini yavaşça kadının yanağına bırakıp gözlerindeki yaşı silmeye çalıştı. "Annem de böyle üzgün müdür?" Diye ekledi.
Güler Hanım alt dudağını ısırdı, hıçkırıkları duyuldu. Buna kesinlikle ihtimal vermiyordu, kızının yaşadığını bile bile bir anne bunca yıl uzak kalamazdı. Bunca yıl sesini, yüzünü görmeden duramazdı. O kadın bir anne olamazdı, böylesine acımasız iken annelik gibi kutsal bir mertebeyi hak etmiyordu. Tek kelime edemedi, kalbi kırık, yaralı bir serçeydi karşısında kız. Daha fazla üzülmesine müsaade edemezdi. Kollarını yavaşça yaklaştırıp bedenine doladı. Elinin birini saçlarının arka kısmına bırakıp yavaşça okşamaya başladı.
Zeynep sessiz, şaşkındı. Kadının kollarının arasında kendini çok başka hissediyordu. Bunca yıldan sonra ilk defa bir anne kokusu, sarılışıydı bu. Kafasını yavaşça omzuna gömüp gözlerini kapadı, uzun süre böyle kalmak istiyordu. .... Elinde bir tepsi vardı yaşlı kadının, bir köşesinde bir fincan kahve, bir köşesinde de ufak bir sandık vardı. Yıllardır hiç kimseye açmadığı, dokundurtmadığı ve ilmek ilmek doldurduğu bir sandıktı. Yavaşça genç adamın yanına oturdu, önündeki sehpaya kahveyi bıraktı.
Sandığı tepsiden kaldırıp genç adamın dizlerinin üzerine bıraktı. "Al oğlum." Dedi, Aslan'ın merak dolu gözleri kahveyi hiç görmedi. Hızla sandığın kapağını açtığında ilk gördüğü birkaç fotoğraftı. Genç kızın terk edildiği günlere dair birkaç resim. Birincisinde, elinde peluş kedi vardı. Saçları iki yandan bağlanmıştı, gözleri endişe doluydu. Kediyle sıkı sıkı sarılıyordu.
İkinci fotoğrafı eline aldı genç adam, terk edildiği günden birkaç gün sonraydı. Küçük kız yine peluş kediye sıkı sıkı sarılmış, endişeli gözleriyle bahçenin ortasında durmuştu. Giysileri ilk fotoğraftaki gibi şık ve pahalı değildi.
"Buraya ilk geldiği gün.." dedi Esma Nine. Küçük kızı semte getirdiği, ev ve sokakla tanıştırdığı gündü.
Aslan üçüncü fotoğrafı çıkardı. Küçük kız kaldırımın kenarında oturuyordu. Elinde ufak bir taş vardı, önünde sevinçle oyum oynayan yaşıtlarına rağmen sessiz sessiz yere şekiller çiziyordu. Kucağında peluş kedi vardı.
"O kaldırıma ilk oturuşuydu.."
Genç adam gözlerinin ıslandığını hissetti. Yıllardır bu kaldırımda böyle oturuyor muydu? Dördüncü fotoğrafı da inceleyip köşeye bıraktı, bakışlarını yeniden sandığa çevirdiğinde ufak bir takı kutusu gördü. Gözlerini yavaşça Esma Nine'ye çevirip onay aldıktan sonra kutunun kapağını açtı. İçerisinde üzerinde 'Zeynep' yazan ufak bir altın bileklik ve bir çift küpe vardı. İlk resimde genç kızın kulaklarında ve bileğinde bulunuyorlardı.
Yaşlı kadın yavaşça elini sandığa bıraktı. Beyaz bir kağıt vardı, dört kat olarak katlanmıştı. Çıkarıp açtıktan sonra genç adamın gözlerine çevirdi.
İsmi: Zeynep Yaşı: 7 Bulunduğu tarih: Ataşehir Meydanı. 17 Haziran 2007 -Annesi tarafından dondurma bahanesiyle terk edildi -Annesinin üzerinde yeşil bir bluz vardı. -Annesinin ismi Seher, babasının Erdal -Soyadından emin değil, hatırlayamadı.
Aslan bakışlarını kağıttan ayırıp yaşlı kadına döndü, genç kıza dair her şeyi özenle bulundurup not almıştı. "Bana söylediği her kelimeyi unutmamak için çok çaba sarfettim oğlum. Zamanla o unuttu, ben unuttum ama bu yazılar hep kaldı."
Genç adam kısık bir soluk aldı, "Anne babasının ismini o mu söyledi?"
Esma Nine kafasını yavaşça olumlu anlamda salladı, küçük kız ilk günler hep ailesinden söz ediyor, o tek kelime ettikçe de yaşlı kadın not alıyordu.
"İlk günler hatırlıyordu.. Zaman geçtikçe bana söylediği her şeyi unutmaya başladı." İşaret parmağını yavaşça kağıdın en alt sol kısmına bıraktı.
-Annesi Seher: Uzun kahverengi saçlı, zayıf bir kadın. -Babası Erdal: Güçlü, kahraman ve çok iyi baba.
Genç adamın yanağına ufak bir damla yaş süzüldü, küçük kızın babasına dair söyledikleri içini acıtmıştı. "Babasından hep böyle söz ediyordu ama çok özlediğini de söylüyordu. Son günlerde onu hiç görememişti."
"Neden?" Diye sordu Aslan merakla. Yaşlı kadın yavaşça kafasını iki yana salladı, bu sorunun cevabı onda da küçük kızda da yoktu. "Sormuştum ama bilmiyordu herhalde. Çünkü bununla ilgili hiç not almamışım"
Genç adam yavaşça bir soluk alıp gözlerini yaşlı kadına çevirdi. "Ne olursa olsun ben Zeynep'in ailesini bulacağım ama yeşili takip etmesi çok tehlikeli. Dünden beri yerimde duramıyorum, nasıl, nasıl bunca yıl göz yumdunuz bu duruma?"
"Oğlum.. zamanla anlayacaksın. Başka çare yok." "Nasıl olmaz Esma Nine? Bir doktora götürdünüz mü? Ya da bir psikoloğa?"
Yaşlı kadın kafasını olumlu anlamda salladı, kızı için her yolu denemişti. "Konuşmuyor. Psikoloğu, doktoru veya yabancı birini gördüğü anda tek kelime etmiyor."
Genç adam kafasını yavaşça eğdi, ilk günler bunun çok iyi şahidi olmuştu, genç kız yabancı birinin yanında tıpkı bir dilsizden farksızdı. Ufak bir soluk aldı, aklındaki en büyük çare psikologtu.
"Bu duruma müsaade mi edeceğiz Esma Nine?"
Kafasını yavaşça iki yana salladı genç adam. Ses tonunda çaresizlik, titreklik vardı. "Yapamam.." dedi fısıltıyla. Onu karşı karşıya olduğu tehlikelere rağmen kendi halinde bırakamazdı. Yavaşça ayağa kalktı, yerinde duramıyordu. Genç kız evde de sokakta da değildi, kim bilir nereye, hangi yeşilin peşinden tehlikeye doğru gidiyordu.
"Zeynep'i bulmam gerek." Dedi, Esma Nine hızla kalkıp kolundan tuttu, endişe doluydu. "Oğlum.. lütfen Zeyno'ya herhangi bir şekilde engel olma." Dedi. Engel olunduğu anda kötüleştiğinin en büyük şahidiydi.
Aslan bir an durdu, kulaklarında genç kızın ismi yankılandı, herkes ona özellikle 'Zeyno' diye hitap ediyordu. Merakla yaşlı kadının gözlerine döndü. "Neden Zeynep değil, Zeyno." Diye sordu.
Esma Nine elini yavaşça kolundan çekti, "Yıllardır böyle. İlk günler her Zeynep diye seslendiğimde annesinin seslendiğini sanıyor, her defasında hayal kırıklığıyla bir köşeye oturup ağlıyordu. Bunun önüne geçmenin tek çaresi onu Zeyno yapmaktı."
Aslan'ın iki gözünden de usulca istem dışı da olsa birer damla yaş süzüldü. Bunu hep sorgulamış, bir sebep aramış fakat kalbini böylesine parçalara ayıracağını hiç düşünmemişti. Alt dudağını yavaşça ısırdı, kafasını iki yana sallıyordu. "Zeyno değil... Zeynep."
Derin bir soluk verip toparlanarak hızlı adımlarla evden çıktı. Bir önce genç kızı bulup güvende olduğundan emin olmalıydı. Başka türlü rahat bir soluk alamayacaktı.
Kaldırımın üzerinde durdurdu adımlarını. Gözlerini sokağın iki yanında dikkatle gezdirdi, genç kız görünürlerde yoktu. Endişeli bir soluk aldı, "Neredesin Zeynep?"
Yönünü sokağın girişine çevirdi, ağır adımlar ve etrafı gözlemleyen bakışlarla tüm bahçeleri tek tek kontrol edip çıktı. Evinin bulunduğu sokağa girdi, genç kız yine yoktu. "Zeynep.. " diye fısıldadı endişeyle. Kim bilir nerede, ne tehlikelerdeydi?
Evinin önünde durdu, okuldan çıktığı için çantası omzuna asılıydı. Öncelikle eve bırakıp sonra da genç kızı bulana kadar aramalıydı. Zile dokundu, annesi evde olmalıydı. Ses gelmedi, annesi bir yerlere gitmiş olmalıydı. Çantasından anahtarını çıkarıp kapıya yerleştirdi, kilidi yavaşça çevirip içeri girdi.
Ayakkabılarını çıkarmadan girişe yaklaştı, tam kapının yanında bir askı vardı. Çantayı asmak için yaklaştığı anda bir ses duydu. "Oğlum.."
Gözlerini annesinin sesiyle odaya çevirdi, annesi evde miydi? O halde neden kapıya bakmamıştı? Merakla o yöne yönelip odanın kapısına yaklaştı. Gözleri anında karşıdaki büyük koltuğa kaydı. "Zeynep.." dedi şaşkınlıkla. Genç kız koltukta yatıyordu, yan pozisyondaydı. Sağ yanağı kadının dizinin üzerinde, gözleri tamamen kapalıydı. Saçlarının üzerinde kadının elleri vardı. Üstüne ince bir pike örtülmüş derin bir uykunun kollarındaydı.
"Sessiz oğlum" dedi Güler Hanım işaret parmağını dudağına bırakıp. Genç kızı uyandırmamaya gayret ediyordu.
Genç adam şaşkın bakışlarıyla yavaşça yaklaştı, genç kızın tam yüzünün önünde yere eğildi. Derin bir soluk aldı, burada güvendeydi. Bakışları pikeye kaydı, elini uzatıp dikkatle düzeltti. Sadece omzu açılmıştı, onu da sıkı sıkı örttü, kesinlikle üşümemeliydi.
"Onu arıyordum.." dedi fısıltılı ses tonuyla annesine dönüp.
Güler Hanım'ın yüzünde ufak bir gülümseme belirdi, avucunu yavaşça genç kızın saçlarından ayırıp oğlunun yanağına bıraktı. "Endişeleniyorsun"
Aslan alt dudağını yavaşça ısırdı, oldukça endişeliydi. Yeşil'in İz'i risklerle doluydu. "Çok tehlikeli anne." kısık ve çaresiz bir soluk aldı. Annesi yanağını yavaşça okşadı. "Sen güçlüsün.. Zeynep güçlü. Üstesinden hep birlikte geleceğiz."
Genç adamın yüzünde ufak bir tebessüm oluştu, kafasını yavaşça olumlu anlamda salladı. Ne olursa olsun başaracaktı. Ne olursa olsun bu kızın kalbindeki yaraları saracaktı.
Gözlerini yavaşça genç kıza çevirdi, derin bir uykudaydı. Alt dudağını ısırdı, pürüzsüz yüzü, pamuk teni ne güzeldi. Tıpkı parıldayan bir ay gibi eve, odaya ışık saçıyordu. Elini yavaşça kaldırıp yüzüne yaklaştırdı, yanağına dokunmayı deli gibi istese de kendini tutup geriye çekildi.
Güler Hanım'ın yüzünde gülümseme vardı. Oğlu, bu kızı ne çok seviyordu böyle? Odadan çıkana kadar oğlunu dikkatle izleyip bakışlarını genç kıza çevirdi. Artık ondan kaçmıyor, aksine dizinde uyuyordu. Ufak bir soluk verip avucunu saçında yavaşça gezdirdiğinde tek bir an belirdi, kalbinde ve gözlerinde.
Ataşehir meydanında duruyordu, gözleri karşı caddedeydi. Bir kız çocuğu bir arabanın altında kalmış, kanlar içerisinde yerde yaşam savaşı vererek yatıyordu. İnsanlar deli gibi etrafını sarmıştı, kimileri çığlık atıyor kimiler ambulansı arıyor kimileri de korkuyla izliyordu.
Güler Hanım ise bir köşede sessizce durmuştu, bakışlarını bir an bile kızının kanlar içerisindeki bedeninden ayırmıyordu. "Aslı.." dedi fısıltıyla. Yerde, kanlar içerisinde bulunan kız yavaşça önce gözlerini araladı, bakışlarını annesinin bakışlarına sabitledi. "Anne.." dedi, solgun, yıkık ve vücudundan boşalan kanların verdiği hissizlikle ufak bir tebessüm etmeye çalıştı.
Annesinin anında hıçkırıkları duyuldu, yollar sonra ilk defa kızın gülümseyişind şahit oluyordu. Zihninde kalan kanlar içerisinde o yüz, o çehre artık her şeye rağmen gülüyor, güldükçe de yüzü parlıyordu. "Anneciğim" dedi kadın, yanakları yaşla doluyken. "Seni çok özledim kızım."
Alt dudağını sertçe ısırdığı anda kendine geldi. Küçük bir odanın içerisinde, bir koltukta oturuyordu. Dizinde genç kızın kafası vardı, bakışlarını hızla ona çevirdiğinde bir fısıltı duydu. "An...ne" diyordu Zeynep. Meydanda annesini deli gibi arayan bir çocuk vardı, sesleniyor ama sesini hiç duyuramıyordu.
Güler Hanım'ın gözleri ona döndü. Az önce o kızını sayıklarken, bu kız da annesini sayıklıyordu. Hayat.. yaralı bir anne ile yaralı bir evladı birbirinin yoluna çıkarmış, kalplerde merhem olması adına kavuşturmuştu. Geçmişin İz'ine rağmen ikisi birbirinin en gücü olacaktı.
.... Odaya yaklaştı Aslan, kapı pervazında duruyordu. Gözlerini genç kıza çevirdi, hala annesinin dizinde uyuyordu. "Uyanmadı oğlum." Dedi Güler Hanım. Genç adam yavaşça yanına yaklaştı, "Yapılacak bir şey yok mu gerçekten anne? Esma Nine psikolog veya doktoru gördüğü anda tek kelime etmediğini söyledi."
Güler Hanım derin bir nefes aldı, yaşadığı il'de tam teşekküllü özel bir hastanede başhekimdi, yıllardır alanının en iyilerinden biri olmayı başaran oldukça başarılı bir kadındı. "Yavaş yavaş oğlum, acele etme." "Tehlikeli anne.. bu durum çok tehlikeli."
Annesi elini yavaşça uzatıp oğlunun yanağına bıraktı, yavaşça okşadı. "Biliyorum çok endişelisin.. ama zorlamak daha kötü sonuçlara sebep olacak. Zamana güven, biz Zeynep'i iyileştireceğiz."
Genç adamın gözleri dolu dolu oldu, kafasını yavaşça eğip bakışlarını genç kıza çevirdi. "Öyle çok seviyorum ki.." Güler Hanım'ın yüzünde ufak bir gülümseme oluştu. "Senin sevgin iyileştirecek." "Olur değil mi anne?" Bir gün genç kız da tamamen düzelip normal biri gibi olabilecek miydi? "Olur tabii ki, hemde çok daha iyi olur."
Kısık bir soluk aldı genç adam, "Yiyecek bir şeyler hazırlamalıyım" diyerek arkasını döndü, odadan çıktığı anda Güler Hanım'ın gözleri kıza döndü. Yavaş yavaş hareket etmeye başlamıştı. Yüzünde ufak bir tebessüm belirdi, uyanıyordu.
"Zeynep.." dedi kadın, genç kız gözlerini usulca araladı, uzun zaman sonra ilk defa böylesine huzurla uyumuştu. Bakışları ilk olarak kadının gözlerine kaydı, bakışlarında şevkat ve merhamet vardı. Şaşkınlıkla doğruldu, burada ne işi vardı. Düşünmeye çalıştı, içeri girmiş, kadının yanına oturduğu anda kafasını dizine dayamıştı. Onda gördüğü ilgi, sevgi, şevkat çocuk yaşta iken sadece annesinde vardı.
"Ben..." Dedi Zeynep, ufak bir utanç hissetti. Nasıl uyuyabilmişti burada? Hızla toplarlanmaya bile fırsat yaratmadan ayağa kalktı. Bir an önce çıkmalı, evine gitmeliydi. Nine'si çok merak etmiş olmalıydı.
Arkasını döndü, hızlı hızlı adımlarla salona geçtiği anda gözleri tek birine kaydı, "Zeynep.." dedi genç adam, tam önünde duruyordu.
Genç kızın yavaşça kalktı, adamın bir çift siyahıyla buluştuğu anda kalbinin deli gibi çarpmaya başladığını hissetti. Aslan yavaşça elini uzatıp elinden tuttu, parmaklarını parmaklarının içine geçirmişti. İkisinin de kalbi her temasta olduğu gibi ritmini şaşırıyordu.
"Zeynep.." dedi yeniden fısıltıyla. Salonun orta yerinde duruyorlardı. Genç kız kafasını yavaşça eğdi, ona baktığı her anda dengesini şaşırıyordu.
"Anneni görmek istiyor musun?"
Kızın gözleri anında parıldadı, hızla ona döndü. Bu soruyu yıllar boyunca ilk defa duyuyordu. İlk defa biri ona annesini görmek isteyip istemediğini soruyordu.
Kafasını heyecanla olumlu anlamda salladığında genç adamın yüzünde koca bir tebessüm belirdi. "Sana öğretmen sözü veriyorum Zeynep. Anneni en kısa zamanda karşına getireceğim. Sende bana bir söz ver, onu getirdiğim gün artık bana öğretmen değil Aslan diyeceksin."
Genç kız alt dudağını yavaşça ısırdı, kafasını olumlu anlamda salladı. Kalbi heyecanla çarpıyordu. Bu adam çok başkaydı, çok güzel hissettiriyordu.
Sıkıca tuttuğu elini yavaşça kaldırıp sırt kısmına ufak bir öpücük kondurdu genç adam. "Seni Seviyorum Zeynep.. Seni çok seviyorum. Bir arkadaşın, bir arkadaşı sevdiği gibi değil. Bir adamın, bir kadını sevdiği gibi."
.... Oy ve yorumları eksik etmeyelim, sınırımız +70 ♥️♥️ |
0% |