@mlkshnn
|
Güler Hanım kısık bir soluk verdi, oğlunun evinde bir masada oturuyordu. Önünde bir laptop vardı, saatlerdir detaylı bir taramanın içindeydi. Yanakları kızarık, gözleri yaş doluydu. Karşısındaki laptopta kızının kaza anındaki görüntüleri duruyordu. Her gördüğünde kalbine büyük bir hançer saplanıp acısını derinleştiriyordu.
"Yok oğlum.. annesine dair tek iz hala yok."
Genç adam derin nefes verip elini saçlarının ön kısmından geçirdi. "Tüm kayıtları izledin mi?" Diye sordu çaresizce. Güler Hanım kafasını yavaşça iki yana salladı, önünde kızının ölüm gününe dair onlarca video vardı, kaza anının her görüntüsünü o günlerde bulup yıllarca korumuştu.
"Geliyorum, sen bırak. İzleme daha fazla." Annesinin titrek dudaklarını ve ses tonunu hissetmişti. Kaza anı her defasında annesine evlat acısını en derinden hissettiriyordu.
Yavaşça telefonu kapatıp iki elini direksiyona bıraktı, sıkı sıkı tutmuştu. "Ne olursa olsun genç kızın annesine dair iz bulacaktı, artık başka yolu da beklemeye zamanı da yoktu."
.... Önünde laptop vardı genç adamın, eve geldiği andan beri video kayıtlarını izliyordu. En orta yerde bir cadde vardı, iki küçük çocuk arka arkaya yürüyordu, kız olan en öndeydi. Caddenin orta yerine geldiği anda bir araba ani bir fren ile kızı altına alıp eziyordu. Gözlerini yavaşça kapadı Aslan, ömrünün en büyük yarası ablasının ölümüydü. Titreyen elleriyle videonun sesini kıstı, kazanın hemen ardından insanlar koştururken anne babasının çığlıkları kulağına ulaşıyordu.
Bakışını yavaşça ekrandan ayırdı, kulaklarında kulaklık vardı. Annesini daha fazla o ana maruz etmemek için özellikle takmıştı. Gözleri tam karşısındaki koltuğa kaydı, Güler Hanım koltukta oturmuş, kafasını koltuğun sırt kısmına dayamıştı. Elinde kızının resminin olduğu bir çerçeve vardı. Tüm ailenin birlikte çektiği son fotoğraftı.
Genç adam kısık bir soluk verip videoyu durdurdu. Yavaşça ayağa kalkıp odadan çıktı, sadece dakikalar içerisinde bir yastık ve ince bir pike ile geri döndü. Koltuğun kenarına yastığı bırakıp uyandırmamaya gayret ederek annesinin kafasıyla buluşturdu. Pikeyi de yavaşça üstüne örtüp çerçeveyi yavaşça elinden aldı.
Derin bir soluk verip ayağa kalktı, yeniden laptopun karşısına oturduğunda gözleri telefonuna kaydı. Yavaşça eline aldı, tuş kilidini açıp istem dışı rehbere geçti, bakışalrı ve parmağı tek bir isimde durdu, "Zeynep'im' yazıyordu. Yüzünde ufak bir tebessüm belirdi, deli gibi sesini duymak istedi.
Sessizce doğrulup odadan çıktı, annesini uyandırmamaya gayret ederek kapıyı örttü. Telefonun ekranındaki ismi yavaşça tuşlayıp kulağına yaklaştırdı, kalbi deli gibi çarpıyordu. "Hadi Zeynep.." dedi fısıltıyla. Hadi Zeynep aç telefonu, aç da kısa sürede özlem duyduğum sesini duyabileyim.
Bekledi, gözleri anında saate kaydı, oldukça geç vakitti. Genç kız uyuyor olmalıydı, hızla kapatma tuşuna gitti parmağı, onu uyandırmamalıydı. Tuşlamak üzere dokunduğu anda bir ses duydu, "Öğretmen.."
Genç adam kalbinin deli gibi çarptığını hissetti, yüzünde anında koca bir gülümseme belirdi. "Zeynep.." diyerek hızla kulağına yaklaştırdı. "Zeynep uyanık mısın? Saatin farkında değildim, özür dilerim." Dedi bir solukta.
Genç kız kafasını görüyormuşçasına yavaşça iki yana salladı, kucağında minik kedisi vardı. Kapının önündeki kaldırımda sessizce oturuyordu. Hava oldukça soğuktu, şiddetli bir rüzgar esiyordu.
"Neredesin Zeynep?" Diye sordu Aslan, kulağına rüzgarın çıkardığı ses ulaşıyordu. Hızla ayağa kalktı, gözleri endişeyle büyümüştü. Gecenin bu vaktinde nereye gitmiş olabilirdi?
Hızla kapıyı açtı, ayakkabılarını gelişigüzel ayağına çekip telefonunun verdiği konumu takip ederek ilerlemeye başladı. İki telefonda da birbirini her daim bulabilecek bir program vardı, genç adam telefondaki yönergelerle hızlı hızlı ilerleyip sokağın başında durdu. Genç kız tam karşısındaydı, her daim olduğu gibi yine aynı kaldırımda oturuyordu.
Derin bir soluk aldı genç adam, telefonu kulağından indirip cebine bıraktı. Ağır adımlarla yaklaşıp yavaşça yanına oturdu. Zeynep'in gözleri ona kaydı, yüzünde koca bir şaşkınlık ve ufak bir tebessüm belirdi.
"Hava soğuk.." dedi Aslan, bu havada dışarıda olması oldukça endişelendiriyordu.
Genç kız yavaşça kafasını kaldırıp gökyüzüne baktı, yıldızlar hemen hemen hiç gözükmüyordu. Belli ki yarın havada şiddetli bir yağmur olacaktı. Gözlerini yavaşça kıstığı anda esneyişi duyuldu, şiddetli bir uyku isteğine rağmen uyumaya engel olan kabusların içerisindeydi.
Sessizce onu izliyordu Aslan, gözlerini bir an bile gözlerinden ayırmıyor, yüzündeki her mimiği zihnine, kalbine kayıt ediyordu. "Gel.." dedi fısıltıyla. Elini yavaşça kafasına uzatıp omzuna dayamasını sağladı. Ben varım Zeynep, bundan sonra her anında yanında olacağım. Uyuyamadığın her anda sana verecek güçlü bir omzum; korktuğun, endişelendiğin her anda da seni sıkı sıkı saracak kollarım var.
Kafasını yavaşça adamın omzuna dayadı, gözleri kapanmaya direnirken Aslan bir elini yavaşça eline yaklaştırıp sıkı sıkı tuttu, parmakları buz kesilmişti. Kendi sıcaklığı ile ısıtmaya kararlıydı.
.... "Zeynep.." dedi genç adam, kısık kısık soluğunu duyuyordu. Kaldırımın kenarında, karanlığın aydınlattığı bir sokak lambasının altında ve şiddetli rüzgarın içerisinde sessizce oturuyorlardı. Bakışlarını yavaşça çevirdiği anda kapalı gözlerini gördü, yüzünde ufak bir tebessüm belirdi, uykuya daha fazla direnememişti. Kısık bir nefes aldı, bir an bile bırakmadığı elini yavaşça iki dudağına yaklaştırıp ufak bir öpücük kondurdu.
"Bu gece bu kadar yeterli"
Yavaşça önce kafasını omzundan ayırdı, uyandırmamaya gayret ederek bir elinin sırtının bir elini de diz kapaklarının altına bırakıp kucağına aldı. Arkasını döndüğünde gözleri yaşlı kadına kaydı, gözlerinde telaş ve endişe vardı. Kızını yatakta görmeyince deli gibi koşturarak kapıya çıkmış, genç adamı gördüğü anda sakinleşip derin bir soluk almıştı.
Yavaşça eve girdi genç adam, kızı dikkatle yatağa yatırdığı anda yaşlı kadın bir battaniye getirip üstüne örttü, dışarıda çok üşümüş olmalıydı daha fazla buna maruz kalıp hasta olmamalıydı. Ufak bir nefes verdi Aslan, dikkatle yatağın kenarına oturdu. Elinin birini yavaşça genç kızın yüzüne yaklaştırıp baş parmağını yanağına bıraktı. "Uyu Zeynep... " Dediği anda genç kız usulca gözlerini araladı, genç adamın eli tüm vücuduna anında koca bir sıcaklık yaymıştı.
"Öğretmen.." dedi fısıltıyla. Aslan alt dudağını ısırıp kafasını karşılık vermek isteyerek yavaşça olumlu anlamda salladı. "Buradayım Zeynep.." Elini yavaşça eline yaklaştırıp sıkıca tuttu genç kız, uyumayı deli gibi istiyordu. "Gitme.." dedi. Sen gittiğin anda uykum bölünecek, kabuslarım beni ele geçirecekti.
Genç adam kafasını yavaşça geriye çevirdi, bakışları yaşlı kadının gözlerine kaydı. Kızın isteğini yerine getirebilmek için ufak bir izne ihtiyacı vardı. Esma Nine tek kelime edemedi, yavaşça arkasını dönüp odadan ağır adımlarla çıktı. Kapıyı arkasından dikkatle örttüğünde Aslan derin bir nefes aldı, bu ona verilen bir izindi.
Yavaşça ayağa kalkıp genç kızın yanına oturdu, sırtını başlığa dayadığı anda Zeynep uykulu gözleriyle kafasını göğsüne dayadı. Burnuna genç adamın eşsiz kokusu, kulağına da ritmini yitiren kalbinin atışları ulaşıyordu. Gözlerini yavaşça kapayıp tüm bedenini derin bir uykunun kollarına bıraktı.
Burnunu yavaşça saçlarına gömdü Aslan, elinin birini sıkıca tutmuştu. Heyecan doluydu, ilk defa onunla bir gece geçirecekti. Çenesini kafasının üst kısmına dayadığı anda dudaklarından istemsizce kelimeler dökülmeye başladı. "Söz veriyorum... Her ihtiyaç duyduğunda senin yanında olacağım."
Gözlerini yavaşça kaldırıp odada gezdirdi, bakışları yatağın kenarındaki komodine kaydı. Genç kızı uyandırmamaya gayret ederek elini uzattı. Üst çekmecenin açık olan ufak ksımında bir fotoğraf görüyordu, merakla açıp eline aldı. Küçük kızın terk edildiği yaşta ninesi tarafından çekilmişti.
Kucağında peluş bir kedi vardı, sıkı sıkı tutmuştu. Kulaklarında küpe, bir bileğinde de bir altın bileklik vardı. Üzerinde ismi yazıyordu. Bakışlarını dikkatle çevirdi, ' ∞ Zeynep ∞ ' isminin iki yanında iki ayrı sonsuzluk sembolü vardı.
Yüzünde şaşkınlık belirdi, genç kızın sık sık taşlarla yere çizdiği sembolün geçmişinde bir izi mi vardı? Neden bu sembol çocukluğundaki bilekliğinde de bulunuyordu? Yavaşça doğruldu, genç kızı uyandırmamaya gayret ederek kafasını yastıkla buluşturdu. Sessiz adımlarla odadan çıktığı anda gözleri yaşlı kadına kaydı.
"Esma Nine o kutuya yine bakabilir miyim?"
Yaşlı kadın arkasını dönüp odasına girdi, ufak sandığı çıkarıp uzattı. Aslan eline aldığı gibi heyecanla oturma odasına geçti. Koltuğa oturup hızla kapağını açtı, bilekliği çıkarıp avucuna bıraktı. Gerçekten de iki yanında sonsuzluk sembolleri vardı. "Bu.." dedi, yaşlı kadın da merakla yanına oturdu.
"Bu.. Zeynep'in yere taşla çizdiği sembol."
Yaşlı kadının gözleri de o yöne kaydı, yollardır bu ayrıntı hiç dikkatini çekmemişti. Genç adam heyecan doluydu, yeni bir şey bulmanın heyecanıyla bilekliği deli gibi inceledi. Önce önünü sonra da arkasını dikkatle izledi, ufacık, gözle oldukça zor olan bir yazı dikkatini çekti. Bakışlarına yaklaştırıp okumaya çalıştı. "SEZ" dedi merakla.
Gözleri yaşlı kadına döndü, "Sez yazıyor, ne demek bu?" dediği anda bakışları büyüdü, "Seher, Erdal ve Zeynep" diye düzeltti anında. "Üçünün baş harfi bu Esma Nine."
Hızla eline iki minik küpeyi aldı, dikkatle incelediğinde ufacık bir kısmında yine üç harfi gördü. "Ailesinin baş harfleri" diyerek alt dudağını ısırdı. "Böyle ince düşünen bir aile.. kızını nasıl bırakır?"
Esma Nine iki elini birbirine geçirdi, kafasını yavaşça yere eğdi. "Belki.. " dedi Aslan, "Belki isteyerek bırakılmamıştır." Diye eklediği gibi kafasını iki yana salladı, bu ihtimali kesinlikle kabul etmek istemiyordu. "Öyle olsaydı.. 15 yıl geçti, bir şekilde ona ulaşmaları gerekiyordu. İsteyerek terk ettiler." Yüzü asıldı, "Zeynep'i ailesi bile isteye terk etti."
Yavaşça ayağa kalktı, sandığı koltuğa bırakıp odaya yürüdü. Gözleri genç kıza kaydı, kıpırdanarak da olsa uyumaya çalışıyordu. Sessiz bir soluk verip yatağa oturdu, sırtını başlığa genç kızın kafasını da göğsüne dayadı. Elinden sıkıca tutup bakışlarını tavana çevirdi, aklı almıyordu, almayacaktı. Bir aile nasıl evladına bunu yaşatacak kadar vicdansız olabilirdi?
Kalbi deli gibi çarptı, öğrendiği andan beri ailesini bulmaya çalışırken bir anda duruldu. Belki de bu hataydı, ailesini bulmak genç kızı daha çok üzecek, gerçekler daha çok sarsacaktı. Boştaki elini yavaşça ensesine bırakıp sertçe ovdu. "Başka yol... Seni iyileştirmek için başka bir yol bulacağım." Kısık bir soluk verdi, yarın ilk işi genç kız için bir psikolog bulmak olacaktı, öyle bir şey yapmalıydı ki bu doktoru reddetmeden kabul etmeli, önceki girişimlerin aksine içini dökmeli, konuşmalıydı.
.... Gözlerini usulca araladı genç kız, sabahın erken vakitleriydi, uzun zaman sonra ilk defa böylesine deliksiz uyumuştu. Bakışlarını yavaşça çevirdiğinde yüzünde koca bir şaşkınlık belirdi. Genç adam yanındaydı, gözleri kapalı ve derin bir uykudaydı.
Zeynep hızla doğrulup ayağa kalktı, ömründe ilk defa ninesi dışında biriyle uyumuştu. Şaşkın ve endişe doluydu, nasıl gelmişti öğretmen buraya? Gece boyunca yanında mı kalmıştı?
Kafasını hızla iki yana sallayıp arkasını döndüğü anda adımı durdu. Alt dudağını yavaşça ısırıp sırtını çevirdi. Gözleri yatağa yeniden kaydığında ağır ağır yürümeye başladı. Tam yatağın önünde durdu, avuçları deli gibi terliyor, bedeni tir tir titriyordu.
Bakışlarını ellerine çevirdi, neden böyle oluyordu? Neden böyle hissettiriyordu? Bu... Arkadaşının söz ettiği Aşk mıydı gerçekten? Kısık bir soluk alıp elini yavaşça yaklaştırdı, genç adamın yüzüne dokunduğunda kalbi deli gibi çarpmaya başladı, duracaktı. Kesinlikle elini birkaç dakika daha bu şekilde tutsa kalbi duracaktı. Yavaşça elini çekti, kalbinin durulduğunu hissetti. Deli gibi çarpma sebebi kesinlikle adamla yakın temasıydı.
Yüzünde ufak bir tebessüm belirdi, kalbindeki çırpınma oldukça hoşuna gidiyordu. Zihninde Selin'in kelimeleri yer aldı, gözlerini bir an bile genç adamın yüzünden ayırmıyordu. "Aşk..." dedi fısıltıyla. Elini yavaşça kalbinin üzerine bıraktı, "Aşk çok güzel.." diye ekledi.
"Aşk sensin" dedi Aslan bir anda. Dakikalardır sessizce bekliyordu. Genç kızın fısıltıları ve yanına yaklaşıp yüzüne dokunuşu öyle hoşuna gitmişti ki gözlerini açıp bölmek istememişti.
Zeynep'in gözleri büyüdü, yanakları deli gibi kızarmıştı. Hızla arkasını döndü, odadan çıkıp kaçmak için kapıya yürüdüğü anda genç adam bir hışımla kalkarak önünde durdu. Sırtını kapıya dayayıp çıkmasına engel oldu.
Genç kız gözlerine temas ettiği anda gözlerini eğdi, kalbi deli gibi çarpıyordu. Genç adamın yüzünde ufak bir gülümseme belirdi, utandığı her anda aklını daha çok başından alıyordu. Elini yavaşça çenesine bırakıp kafasını kaldırdı, gözlerini deli gibi çarpan kalbini dinleyerek gözlerine sabitledi.
"Kaçma.. benden kaçma Zeynep. Ben.." deyip iki elinden iki eliyle sıkıca tuttu. "Ben kaçtığın değil, sığındığın kişi olmak istiyorum." Bir elini yavaşça geriye çekip yüzüne bıraktı, baş parmağı dikkatle yanağında geziniyordu.
"Seni deli gibi seviyorum Zeynep"
Yavaşça alt dudağını ısırdı Zeynep, kısık kısık soluk alıyordu. Adamın büyüsü, bakışları, teması çok güzeldi. Aklını deli gibi başından alıyordu.
"Senden bir şey isteyebilir miyim?" Diye sordu genç adam, genç adam kafasını yavaşça olumlu anlamda salladı, onun istediği hiçbir şeyi reddedemiyordu.
"Bugün seninle bir yere gitmek istiyorum, gelmek ister misin?"
Zeynep gözlerine sessizce bakıyordu, onunla gittiği, yaptığı her şey çok güzel oluyordu. Kafasını yavaşça olumlu anlamda salladı, nereye gittiklerinin bir önemi yoktu, onun yanında olması önemliydi.
Yüzünde ufak bir tebessüm belirdi genç adamın, derin bir nefes verdi. Aklında dün geceden beri başka bir şey vardı, annesiyle birlikte aldığı kararı yerine getirmek için kesinlikle zaman kaybetmeyecekti.
"O zaman ben şimdi gideceğim." Dedi, genç kızın yüzünde anında burukluk oluştu, gitmesini kesinlikle istemiyordu. Genç adamın gözleri parıldadı, elini dikkatle yanağında gezdirdi. "Bir saat sonra geri gelip seni alacağım." Diye ekledi. Zeynep tebessüm ederek kafasını yavaşça olumlu anlamda salladı.
"Kahvaltı et, hazırlan ve beni bekle. Telefonun var, daha erken gelmemi istersen de tek tuşa dokun."
Genç kız kafasını onaylar anlamında salladığında genç adam yavaşça geriye çekilip kapıyı açtı. Odadan çıktığı anda gözleri yaşlı kadına kaydı. "Günaydın çocuklar" dedi Esma Nine.
Aslan bakışlarını yüzüne çevirdi, "Bir saat sonra Zeynep'i almaya geleceğim." Dedi, yaşlı kadın kafasını olumlu anlamda salladı, gece genç adam ve annesiyle uzun bir görüşme yapmıştı. Üçünün aldığı ortak bir karar vardı, bugün yerine getirilmesi adına ilk adım atılacaktı.
Gözlerini son kez genç kıza çevirip dış kapıya yürüdü, bir an önce evden çıkıp eksikleri tamamlaması gerekiyordu. Bahçe kapısında sırtını dönüp sessizce izleyen genç kıza el sallayıp uzaklaştı, endişe doluydu.
.... "Aslan geldi kızım" dedi Esma Nine, Zeynep hızla ayağa kalktı, dakikalardır elinde telefonla onu bekliyordu. Sade bir beyaz tişört, kot bir pantolon giymişti. Saçları her daim olduğu gibi gelişi güzel açık ve düzdü. Kapıya yürüdüğü anda yaşlı kadın da arkasından takip etti, elinde ince pudra renk bir hırka vardı, hava soğuktu.
Genç kız ayakkabılarını hızla ayaklarına geçirdi, beyaz bir spor ayakkabıydı. Bağcıklarını bile aceleden bağlamamıştı. Bahçe kapısını açıp genç adamın önünde durdu. Aslan'ın yüzünde gülümseme belirdi, gözleri ayakkabılarının bağcıklarına kaydı. Yavaşça yere çömelip dikkatle bağladı. Yaşlı kadının elindeki hırkayı da alıp dikkatle kollarını geçirip önündeki iki düğmeyi kapattı.
"Hazırsın artık" dedi, arkasını dönüp arabasının ön kapısını açtı. Genç kız ninesinden onay alıp koltuğa oturdu. Aslan anında kemerini bağlayıp kapıyı örttü.
Yaşlı kadının önünde durdu, "Endişelenme Esma Nine, yanında ben olacağım."
Esma Nine endişeli gözlerini yavaşça olumlu anlamda salladı, bu duruma izin vermesinin en büyük sebebi bu adam ve annesinin desteğiydi. "Dikkat et oğlum" buruşmuş elleriyle genç adamın ellerinden sıkıca tuttu. "Onu çok zorlama"
Aslan anında kafasını iki yana salladı, onu hiç kimsenin zorlamasına müsaade etmeyecekti. "Asla.." dedi kendinden emin bir şekilde. Yaşlı kadın kısık bir soluk alıp arabada sessizce bekleyen kızına kısa bir bakış attı.
"İşe yarayacak mı?" Diye sordu genç adama dönüp. "İşe yaraması için elimizden geleni yapacağız." "Tamam oğlum" dedi, Aslan kolundaki saate baktı, geç kalıyorlardı.
"Görüşürüz Esma Nine" arkasını dönmek için hareket ettiği anda gözleri yan komşunun evine kaydı. Emine Hanım kapısının önünde sessizce durmuş, tepkisiz izliyordu. Genç adam selam vermek adına kafasını tek defa sallayıp hızla sürücü koltuğuna yerleşti.
Araba sokaktan uzaklaşırken Esma Nine'nin gözleri komşusuna kaydı, Emine Hanım hızlı hızlı adımlarla yanına yaklaştı. "Nereye gittiler?" Diye sordu merakla.
Yaşlı kadın gözlerine kısık bir bakış atıp sırtını döndü. Bir an önce eve girmek istiyordu, öylesine endişe doluydu ki ayakta durmak bile zor geliyordu. "İçeri geçelim" dedi, Emine Hanım kafasıyla onaylayıp koluna girdi, ağır ağır destek olarak eve yürümesine yardımcı oldu.
.... Arabayı yavaşça durdurdu genç adam, uzun bir yolculuk olmuştu. Genç kız bakışlarını pencereye çevirdi, koca bir bahçe ve koca iki bina vardı önünde, giriş kapısındaki yazıdan bir hastane olduğunu anlıyordu. Gözlerini merakla genç adama çevirdi, Aslan direksiyonu bırakıp ona çevirdi bedenini. İki elinden sıkıca tutup gözlerine baktı.
"Sadece benimle gel." Dedi, genç kız şaşkın ve merak doluydu. Bu hastanede ne işleri vardı? İtiraz etmeden kafasını olumlu anlamda salladı.
Genç adam tebessüm ederek yaklaşıp alnına ufak bir öpücük kondurdu, kemerini açıp anında geriye çekildi. Sabahın oldukça erken vaktiydi, özellikle bu saati seçmişlerdi, insanların uyuduğu bir vakit genç kız için en iyisi olacaktı.
Arabadan inip gözlerini çevrede gezdirdi Aslan, görünürlerde sadece birkaç kişi vardı, onlarda da yeşil giyinen tek kişi bile yoktu. Derin bir nefes alıp genç kızın kapısını rahatlıkla açtı.
Elini onun ürkek bakışları altında uzattı, "Gidelim" dedi, Zeynep tereddütsüz elini uzatılan elin içerisine bırakıp indi. Gözlerini bahçede gezdirdi, birkaç kişi dışında kimse yoktu.
El ele kapıdan girdikleri anda önlerinde bir kadın belirdi, Güler Hanım'ın yaşlarındaydı. Üzerinde beyaz uzun kol bir bluz ve diz hizasında bir etek vardı. İkisini gördüğü anda yüzünde koca bir gülümseme oluştu, onları dakikalardır bekliyordu.
"Aslan" dedi, genç adam yaklaşıp sarıldı. "Nasılsın Berrin Teyze?" Diye sordu. "Çok iyiyim oğlum, sen nasılsın, annen gelmedi mi?"
Genç adam kafasını yavaşça olumsuz anlamda salladı, "Sana sonra uğrayacak" dedi genç adam, annesinin üniversite arkadaşıydı. "Muhakkak bekliyorum" diyerek gözlerini genç kıza çevirdi, sessizce durmuş etrafı izliyordu.
"Zeynep'sin değil mi? Berrin ben" diyerek elini uzattı, genç kız sessizce bakışlarını ona çevirdi. Genç adamın elinden sıkıca tuttu, Aslan ona döndü. "Annemin okuldan en yakın arkadaşı, yabancı biri değil. Çocukluğum onunla geçti, biraz sohbet edeceğiz sadece." diye kulağına fısıldadı.
Genç kız kafasını yavaşça iki yana salladı, tek kelime etmeyi düşünmüyordu. Genç adam itiraz etmeden yüzünde ufak bir tebessüm oluşturdu, onu kesinlikle zorlamayacaktı.
"Oğlum" dedi Berrin Hanım, bakışlarını genç kızdan ayırdı, üstüne gitmemek için elinden geleni yapacaktı. Elinde bir kağıt vardı, yavaşça uzattı. "Sizi bekliyorlar" dedi, Aslan kağıdı alıp kafasını olumlu anlamda salladı.
Berrin Hanım'ın da takibinde bir odaya ilerlediler, genç kız sessizce izliyordu. Aslan kısık bir soluk verip gözlerini genç kıza çevirdi. "Zeynep.. " dedi, iki elinden de sıkıca tutmuştu. "Şimdi ufak bir kan vereceğiz, korkmuyorsun değil mi?"
Genç kız gözlerini karşısında duran koltuğa çevirdi, genç bir hemşire durmuş, bir şeyler hazırlıyordu. Bakışlarını genç adama çevirip kafasını yavaşça olumsuz anlamda salladı, hiç korkmuyordu.
"Gel bakalım" diyerek onu koltuğa yaklaştırdı, hırkasını çıkarmasına yardım edip koltuğa oturttu. Tam yanına geçip diğer elinden sıkıca tuttu. "Gözlerini benden hiç ayırma"
Zeynep kafasını olumlu anlamda sallayıp bakışlarını genç adamın gözlerine sabitledi, kolundan alınan kan canını çok az yaksa da umursamadı, tek düşündüğü genç adamın burada, yanında olması ve elini hiç bırakmamasıydı.
Koltuktan yavaşça kalktı genç kız, alınan kanların bulunduğu tüplere kısa bir bakış atıp gözlerini genç adama çevirdi, onları kapıda karşılayan Berrin Hanım yanlarından hiç ayrılmıyordu. Yüzünde her daim gülümseme vardı, gözlerini iki gence çevirdi. "Odamda kahve içip biraz sohbet edelim mi?" Diye sordu, Aslan'ın gözleri genç kıza döndü. "Olur mu Zeynep?"
Genç kız tepkisizdi, genç adam ufak bir soluk alıp kulağına yaklaştı. "Sıkıldığın anda kalkarız."
.... Bir odada oturuyordu üçü. Oldukça büyük bir odaydı, duvara sabit bir kitaplık, yakınında koca bir masa vardı. Masanın önünde bir oturma grubu bulunuyordu, genç adam ve genç kız en büyüğünde yan yana, Berrin Hanım'da karşılarında oturuyordu. Önlerinde orta bir sehpa vardı, üzerinde çeşit çeşit kurabiyeler ve üç fincan kahve vardı.
Aslan ve Berrin Hanım derin bir sohbetin içerisindeydiler, uzun uzun konuşuyor, geçmişten söz ediyorlardı. Sohbeti ikisi de özellikle uzatıyor, genç kızı rahatlaması adına destek olmaya çalışıyorlardı.
Zeynep'in ağzından buraya geldiğinden beri tek kelime çıkmamıştı, sadece ara ara genç adamın sorduğu sorulara kafasını sallayarak cevap veriyordu. Ne önündeki kahveye ne de kurabiyelere dokunmuştu.
Genç adamın yüzünde gizlemeye büyük gayret ettiği bir sıkıntı vardı, genç kızın bu şekilde sessiz ve tepkisiz olması, kalbindeki umudu silip yok ediyordu. Gözleri karşısındaki kadına kaydı, kafasını yavaşça iki yana salladı, buraya geleli yaklaşık iki saat olmuştu ama genç kız hiç tepki vermemişti.
Kısık bir soluk aldığı anda odanın kapısı yavaşça aralandı, tüm bakışlar o yöne döndüğünde içeri önce miyavlama sesi ulaştı. Zeynep'in gözleri hızla o yöne döndü, "Boncuk.." dedi ilk defa. Elini adamın elinin arasından çekip hızla ayağa kalktı.
İçeri yavaş yavaş ilerleyen minik bir kedi vardı, Boncuk'un aksine beyaz renkti. Genç kız hızla ona doğru eğildi, elini üzerine bırakıp yavaşça okşayıp kucağına aldı. Yüzünde tebessüm belirdi, kucağındaki kedi, onun kedisinden çok daha küçüktü. Sıkıca tutup havaya kaldırdı, dikkatle izledi, çok güzeldi.
"Pamuk" dedi Berrin Hanım, "İsmi Pamuk" diye ekledi. Zeynep'in gözleri yavaşça ona döndü, 'Pamuk" diye tekrarladı. Kediyi şefkatle okşayarak genç adama yaklaştı, yerine oturduğunda Aslan da eliyle yavaşça okşamaya başladı. Gözlerini bir an bile genç kızdan ayırmıyordu, kedinin gelişiyle yüzünde anında gülümseme belirmişti.
"Çok küçük.." dedi Aslan, Zeynep kafasıyla onayladı. Öylesine minikti ki bir avucuna sığıyordu. "O hepimizin." dedi Berrin Hanım, ara ara bir şeyler söyleyerek genç kızın dikkatini çekmeye çalışıyordu.
"Hastanenin bahçesinde dünyaya geldi, annesi ve kardeşleri öldü. O günden sonra bizim hastanenin bir yavrusu oldu."
Genç kız duyduklarıyla bakışlarını minik kediye çevirdi. Elini daha yavaş bir şekilde üzerinde gezdiriyordu. Yüzü yavaşça asıldı, bu minik can da tıpkı Boncuk ve onun gibi annesizdi. Gözleri dolu dolu oldu, Berrin Hanım dikkatle tepkilerini izliyordu, o anlarda nefes almayı bile unutuyordu.
"Annesi.. yok" dedi genç kız, gözlerini sadece genç adama çevirdi. Aslan yavaşça alt dudağını ısırıp elini yanağına bıraktı. "Burada yüzlerce annesi var." "Yok.." dedi inatla Zeynep. Hiç kimse hiçbir şey öz anne gibi olamazdı. "Olur bir tanem.. her doğuran anne olamaz. Her anne de doğurmaz"
Genç kız gözlerini yavaşça ona çevirdi, söylediğine anlam vermeye çalışıyordu. Aslan kısık bir soluk verip baş parmağıyla yanağını okşadı. "Berrin Teyzem'de bir anne.. ama doğurmadı." Dediği anda Zeynep'in gözleri kadına döndü.
Berrin Hanım yavaşça kafasını olumlu anlamda salladı, iki çocuğu vardı. İkisi de boyu kadardı, ikisini de daha birkaç aylık minicik bebekken evlat edinmişti. Yavaşça telefonunu çıkarıp ekranını açtı, kapak resminde biri kız olan iki genç vardı. İkiside mezuniyet keplerini takmış, gülümseyerek kameraya bakıyordu.
"Benim evlatlarım"
Zeynep kalbinin deli gibi çarptığını hissetti, bu kadın kendi kanından olmayan iki çocuğa anne olurken, onun annesi acımasızca terk etmişti. Yavaşça ayağa kalktı, kediyi koltuğa dikkatle bıraktı. Kalbi hızla çarpıyor, elleri tir tir titriyordu. "Zeynep." Diyen Aslan'a rağmen arkasını döndü.
"Gitmem.. gerek." Dedi soluk soluğa genç kız. Burada daha fazla kalmak istemiyordu. Kapıdan çıktığı anda Aslan da adımlarını hızlandırdı, Berrin Hanım genç adamın önüne geçti.
"Oğlum.. durum beklediğimden de kötü. Yazdığım ilaca kesinlikle başlayın ve her hafta görüşmemiz gerek."
Aslan kafasını olumlu anlamda sallayıp koşarak odadan çıktı, gözlerini koridorda gördüğü hemşireye çevirdi. "Nerede?" "Bu yöne gitti." Diyen hemşirenin işaretiyle hızla o yöne koştu.
.... "Zeynep!" Diye seslendi genç adam, hastanenin bahçesinde, deli gibi onu arıyordu. Genç kız koca bahçenin içerisinde, gelip geçen insanların ortasında duruyordu. Çevresi insanlarla doluydu fakat tek bir kişi bile onun kimsesizliğini görmüyor, yalnızlığını duymuyordu. Tıpkı yıllar önce annesinin onu bir meydanda tek başına bıraktığı gibiydi her şey, gözleriyle etrafı izliyor, annesini görebilmek için deli gibi çırpınıyordu.
Yanakları anında yaşla doldu, çevresindeki tüm insanlar yabancıydı. Kalbi deli gibi çarpmaya başladı, "Öğretmen.." dedi fısıltıyla. Neredeydi, neden yanında değildi? O da tıpkı annesi gibi onu bir kalabalığın orta yerinde bir başına mı bırakmıştı?
Alt dudağını yavaşça ısırdı, yine terk edilmişti. Bakışlarını hızla çevrede gezdirdi, ne yapacaktı şimdi? Nereye gidecek, ninesine nasıl ulaşacaktı? Tek adım attığında ismini duydu. Bir ses deli gibi haykırıyordu. "Zeynep!!!"
Hızla o yöne döndüğünde genç adamı gördü, soluk soluğa yanına koşuyordu. "Öğretmen.." dedi hıçkırıklarının arasında. Kalabalığın içerisinde koşup kollarını adamın boynuna sıkıca doladı. Gitmemiş, annesi gibi onu terk etmemişti. "Gitme.." dedi. Aslan kollarını deli gibi onun bedenine sarmıştı, "Gitmem Zeynep.. seni bırakıp hiçbir yere gitmem."
..... Lütfen oyları ve yorumları eksik etmeyelim 💚 |
0% |