Yeni Üyelik
28.
Bölüm

27.Bölüm: İyi ki doğdun

@mlkshnn

Annesiyle birlikte birkaç adım atıp durdu, daha fazla ilerleyemiyordu. "Emin olmam gereken bir şey var anne" diyerek hızla arkasını döndü. "Oğlum!" Diye seslenen annesine rağmen koşmaya başladı.

 

Soluk soluğaydı, koşar adımlarını kapının önünde durdurdu. Yumruk yaptığı iki elini deli gibi kapıya vurmaya başladı. Bir an önce açılmadı, şüphesini gidermeli ve içini dökmeliydi.

 

Gözleri anında bahçeye kaydı, kadın yaklaşıyordu. Derin derin nefes aldı Aslan, sakinliğini korumaya çalışıyordu. Gözlerini sıkı sıkı kapatıp bakışlarını açılan kapıya çevirdi. "Kimsin sen?" Diye sordu tek nefeste. Emine Hanım'ın gözleri büyüdü, geriye bir an adım attığı anda yanağına istem dışı bir damla yaş hızla süzüldü.

 

Genç adam bakışlarını yüzünden bir an bile ayırmıyordu. Bu kadında diğer komşulardan başka şeyler vardı. Her anda bir gölge gibi duruyor, gözleri hep hep dolu izliyordu. "Kimsin.." diye sordu yeniden. Güler Hanım da hızla yaklaştı, şaşkındı.

 

"Oğlum"

 

Aslan bir adım daha atıp kadının önünde durdu. "Kimsin?" Diye yineledi. Emine Hanım yavaşça iki adım geriye gitti, gözleri dolu doluydu. Tüm vücudu deli gibi titriyordu. Yanaklarına ardı arkası kesilmeden yaşlar süzülüyordu, alt dudağını sertçe ısırdı.

 

"Ben.." dedi titrek dudaklarının arasında. "Sen ne?" dediği anda Aslan, annesi yanına yaklaştı. Şaşkın ve merak doluydu, oğlunun verdiği tepkiye anlam vermeye çalışıyordu.

 

"Oğlum' diye yineledi, genç adam duyamadı, duyacak durumda değildi. Çenesini de elleri gibi deli sıkıyordu, zihninde tek bir an vardı, genç kızın yeşili gördüğü her anda kendinden geçmişçesine takip edişi.

 

"Kimsin?" Diye sordu Aslan, pes etmeye niyeti yoktu. Bu kadından cevap alana kadar burada duracak, kapısında bekleyecekti.

 

Emine Hanım'ın yavaşça istem dışı yanağına ufak bir damla yaş süzüldü. Elleri deli gibi titriyordu.

Öylesine heyecan doluydu, ses tonuna engel olamıyordu. "Ben.. " dedi yeniden titrek dudaklarının arasında, bir ses duyuldu o anda.

 

Yan komşunun kapısını bir hışımla açılmıştı, Esma Nine telaş doluydu. Hızlı hızlı adımlarla kendi bahçesinden çıkıp genç adama yaklaştı. "Oğlum.." dedi, genç adam o yöne döndüğü anda Emine Hanım hızla arkasını dönüp içeri girdiği gibi kapıyı kapattı.

 

Yaşlı kadın zoraki ve hızlı adımlarla genç adama yaklaşıp elini bileğine bıraktı, gözleri anında buluştu. "Bırak.." dedi kısık bir tonda. Sesini oldukça kısık bir tonda da olsa genç adamın kulaklarına ulaştırmıştı.

 

"Bırak oğlum.."

 

Aslan'ın kaşları çatıldı, anlam vermeye çalışıyordu. Gözlerini kapıya çevirdi, yüzüne tamamen kapanmıştı. "Ne oluyor Esma Nine? Kim bu kadın?"

 

Yaşlı kadın bileğine bıraktığı parmaklarını sıktı. "Hadi gidelim" İtiraz etmedi genç adam, gözlerini son kez kapıya çevirdi, önünde koca bir duvar gibiydi. Bakışları annesine kaydı, Güler Hanım kafasını onaylar anlamında sallayıp yaşlı kadını dinlemesini söylüyordu.

 

Yavaşça olumlu anlamda başını salladı Aslan, yaşlı kadının ağır adımlarına aynı ritimle eşlik edip bahçeden çıktı. Kaldırıma geçtiği gibi derin bir nefes aldı, daha fazla kendine engel olamıyordu. "Neler oluyor Esma Nine?"

 

Yaşlı kadın yorgun ve kırışık ellerini genç adamın ellerinin üzerine bıraktı. "Emine yıllar önce bu semte geldi. Ailesini büyük bir yangında kaybetmiş, düşündüğün kişi değil. Zeyno'ya biraz fazla merhameti var çünkü, onun evladının da ismi Zeynep'ti."

 

"Ne?"

"Evladını ve kocasını aynı anda kaybetmiş, üstüne gitme."

 

Genç adam yavaşça geriye bir adım attı, bu ihtimali hiç düşünmemişti. Bu kadında belki annesi gibi kaybettiği evladının acısını bu şekilde hafifletmeye çalışıyordu.

 

Elini hızla saçlarının ön kısımlarından geçirip ensesini ovdu. Kafasını yavaşça olumlu anlamda sallayıp bakışlarını yaşlı kadının bir çift gözüne çevirdi. "Ben.. sandım ki." Susup kısık bir soluk verdi. "Sandım ki Zeynep'le bir ilgisi var."

 

Alt dudağını sertçe ısırdı, delice merak ettiği bir şey daha vardı. "Zeynep'in annesini görsen tanır mısın?" diye sordu. Onu sadece bir defa ve birkaç dakikalığına yıllar önce görmüş olsa bile karşısına gelse tanıyabilir miydi?

 

Yaşlı kadın kafasını yavaşça iki yana salladı, zaman geçiyor, her geçen yıl zihnini de siliyordu. Ömrü geçtikçe ve yaşı ilerledikçe birçok şey gibi onu da unutmuştu. "Tanıyamazsın.. haklı olarak." dedi genç adam çaresizce.

 

"Onu bulmamız gerek Esma Nine? Zeynep'in ömrü heba oluyor. Biliyor musun, anne olmaktan çok korkuyor." Gözleri dolu dolu oldu, "Annesi gibi olur sanıyor belki de.. bunu doğru düzgün ifade bile edemiyor." yanağına sessiz bir damla yaş süzüldü.

 

"Kendi düğününü istemiyor, bunu hangi genç kız reddedebilirki?" Alt dudağını sertçe ısırıp arkasını döndü. İki sert adım sonrası yeniden yaşlı kadına döndü. "Annesinin Zeynep'e bir ömür borcu var! Heba ettiği yaşamı ona geri vermek zorunda!!"

 

Öfke doluydu, sesi yan komşulara ulaştığı anda Güler Hanım hızla oğluna yaklaştı. Komşular tek tek merakla balkonlara çıkmaya başlamıştı. "Oğlum.. sakin olman gerek. Herkes seni izliyor, en önemlisi de Zeynep'te duyabilir."

 

Arkasını döndü genç adam, hızlı hızlı adımlarla ilerleyip sokaktan çıktı. Annesinin seslenişine aldırmadan evinin önünde aniden durdu. Elini yavaşça kapıya bırakıp tutundu. Kalbi deli gibi çarpıyor, bu çaresizlik onu deli ediyordu.

 

"Oğlum..."

 

Yavaşça yanına yaklaşıp kollarını oğlunun boynuna doladı. Genç adam kafasını omzuna gömdü, kısık kısık soluk alıyordu. "Bulmamız gerek.. onu bulmamız gerek."

"Bulacağız oğlum hiç merak etme, sadece biraz zamana ihtiyacımız var."

 

Kafasını yavaşça isteksizce olumlu anlamda salladı, daha fazla zaman istemiyordu. Artık evladını acımasızca terk eden, ömrünü, çocukluğunu elinden alan o kadını bulmak istiyordu.

 

....

 

Sabahın erken vakitleriydi, yağmurlu bir gündü. Kış mevsimi daha çok yağmurla geçerdi semtte. Kar pek yüzünü göstermez, geldiğinde de sadece birkaç saat sürerdi. Genç adam gece boyunca doğru düzgün uyuyamamıştı. Günün doğmasıyla yataktan çıkıp duş almış, çantasını, kitaplarını hazırlamıştı.

 

Vestiyere yaklaşıp deri ceketini üstüne çekti, ön fermuarını açık bıraktı, siyah boğazlı sweeti gözüküyordu. Aynı renk bir kot pantolon giymişti, dolabı açıp içerisinden siyah kısa botlarını çıkardığı anda bakışlarına bir şemsiye çarptı.

 

Kısık bir soluk alıp çıkardı, ayakkabılarını giyip kapıyı açtığı anda anne babasını gördü. Evin küçük olmasından dolayı yakındaki otelde geceyi geçiriyorlardı. "Anne.."

"Günaydın oğlum." Elini yavaşça oğlunun yanağına, kirli sakallarının üzerine bıraktı.

 

"Alt sokakta bir ev var, taşınıyorlar. Sizin için uygunsa baban orayı sizin için döşemek istiyor"

 

Genç adamın gözleri babasına kaydı, "Semt dışında olmamalı"

"Esma Hanım'a oldukça da yakın oğlum."

"Tamam" dedi genç adam. Annesinin gözleri ona döndü, heyecan doluydu. Tek evladının yuvası için bir şeyler yapmak oldukça heyecanlandırıyordu. "Babanın mimar bir arkadaşı var, buraya geliyor. Evi baştan yaratacağız."

 

Aslan kafasıyla onayladı, genç kız için her şeyin en güzeli yapılmalıydı. Aynı evi paylaşacağı günleri sabırsızlıkla bekliyordu. Heyecan dolu kısık bir soluk aldı, "Siz eve girin, ben geç kalıyorum." Kolundaki saate bakıp annesinin yanağına öpücük kondurup babasına da el salladıktan sonra arkasını döndü.

 

Güler Hanım'ın gözleri ona kaydı, hızlı hızlı adımlarla yürüyordu. Elinde bir şemsiye sıkıca tutmuştu, yüzünde ufak bir gülümseme belirdi. Oğlu şemsiyeden her daim nefret etmiş, ıslanmayı göze alıp hiçbir zaman kullanma gereksinimi duymamıştı.

 

Genç adamın adımları sokağın başında durdu, bakışları anında kaldırıma kaydı. Genç kız oradaydı, kafasını yavaşça yere eğmiş, elindeki taşla sonsuzluk sembolü çiziyordu. Ne saçlarını ve bedenini ıslatan yağmur ne de giydiği terlikle çamura bulanan ayaklarını umursuyordu. Zihni çok bir yolculuktaydı, bakışları sadece elindeki taşa yoğunlaşmıştı. Dakikalardır burada oturuyor, kalbi en büyük sahibini bekliyordu.

 

Derin bir nefes aldı Aslan, bakışlarını sıkıca tuttuğu şemsiyeye çevirdi. Düğmesine dokunduğu gibi koca bir şemsiyeye döndü. Hızlı adımlarla yaklaşıp kaldırımın kenarında durdu. Şemsiyeyi genç kızın üstüne tuttu, Zeynep hissettiği gibi kafasını hızla kaldırdı, bakışları onun bir çift gözüyle buluştu.

 

"Öğretmen.." dedi fısıltıyla, kalbindeki heyecanı bastırmaya çalışıyordu. Genç adam tam yanında ayakta duruyordu, bir eliyle şemsiyeyi onu yağmurdan koruyacak şekilde sıkıca tutmuştu.

 

Yavaşça ayağa kalktı genç kız, "Geç.. kaldın." Diye ekledi fısıltıyla. Genç adam bugün her sabahtan birkaç dakikada olsa daha geç gelmişti.

 

Aslan'ın yüzünde ufak bir tebessüm belirdi, "Beni mi bekliyordun yoksa?" Kafasını itiraz etmeden olumlu anlamda salladı genç kız, yalan söylemeyi de duygularını gizlemeyi de hiç bilmiyordu.

 

"Özür dilerim.." dedi genç adam, ailesi ile karşılaştığı için birkaç dakika bile olsa onu bekletmişti. Şemsiyeyi hiç bırakmadan yaklaşıp alnına öpücük kondurdu. "Çıkarken annemlerle karşılaştım."

 

Kafasını yavaşça iki yana salladı Zeynep, hiç önemli değildi. Gecikmeli bile olsa o gelmiş, kalbine en güzel hissi hediye etmişti. "Geldin.." sesi titrek, fısıltılı ve minnet doluydu. Bu adam her anda yanında oluyordu.

 

"Geldim Zeynep.." boştaki elini yavaşça yanağına bıraktı. "Sen istediğin sürece ben hep sana geleceğim."

 

Kısık bir soluk verdi, ona dokunduğu her anda kalbi ritmini ve dengesini şaşırıyordu. "Çünkü... Ben seni deliler seviyorum. Seni ömrümde, evimizde bir arkadaş, bir dost, bir eş ve bir hayat yoldaşı olarak görmek istiyorum."

 

Gözlerini yavaşça gözleriyle buluşturdu. "Benim karım, ömrümsün. Bir gün benimle aynı evi paylaşmanı öyle çok istiyorum ki. Her günü birlikte tamamlayıp her sabaha birlikte uyanmayı, gözlerimi açtığım anda ilk seni görmeyi, sesini duymayı deli gibi istiyorum."

 

Elini yavaşça yanağından indirip elini tuttuğunda gözleri ayaklarına kaydı. Yağmura rağmen tek parmak giymiş, çamura bulanmıştı. Kısık bir soluk aldı, "Üşütecek olman aklımı alıyor, lütfen yağmur varken ayakkabılarını giyin."

 

Genç kız yavaşça kafasını eğip terliklerine baktı. Ayak parmakları buz kesilmişti. Evden öyle hızlı çıkıyordu ki hiçbir zaman ayaklarını sıcak tutmayı düşünemiyordu. "Hava çok soğuk Zeynep. Ayaklarında önce çorap sonra da ayakkabı olmalı"

 

Bakışlarını yavaşça kaldırdığında gözleri buluştu. İki çift sihir gibiydi, buluştukları anda her şeyi herkesi siliyor, hayatı durduruyordu. Titrek elini dikkatle kaldırıp genç adamın yanağına bıraktı. Aslan kısık ve derin bir nefes verdi, kalbi kesinlikle bu temaslardan birinde duracaktı.

 

"Endişe etme.." dedi Zeynep kısık bir tonda. Endişelendiğini düşünmek bile istemiyordu. Ayak parmaklarına bir bakış atıp gözlerini yeniden gözleriyle buluşturdu. "Üşümüyorum."

 

Genç adam kafasını yavaşça iki yana sallayıp bakışlarını üzerinde gezdirdi. Saçları ve üstü tamamen ıslanmıştı, ayakları çıplak, ıslak ve çamur içindeydi. "Yine de daha sıkı giyinemez misin? Bunu benim için yapamaz mısın?"

 

Zeynep kafasını hızla olumlu anlamda salladı, onun için yapamayacağı şey yoktu. Bundan sonra ayaklarında çorap ve ayakkabı olacaktı kesinlikle.

 

Yüzünde tebessüm belirdi Aslan'ın, şemsiyenin tutacağını yavaşça genç kızın eline verdi. "Okula yetişmem gerek, çıkışta seni görmeye geleceğim." Yaklaşıp alnına öpücük kondurdu. "Görüşürüz" diyerek arkasını döndü, istemeye istemeye attığı adımlarla okula yürüdü. Geçen her günde bağımlılığı artıyor, ondan bir saniye bile uzaklaşmak istemiyordu.

 

.....

 

Okula dakikalar bile olsa gecikmişti Aslan, koşar adımlarla önce bahçeye sonra da binaya girdi. Gözlerini çevrede gezdirdi, geç kalmasına rağmen öğrencileri hiç görünürlerde yoktu. Koridorlar oldukça sessizdi.

 

Şaşkın adımlarla sınıfına yaklaştı, kapı kapalıydı. Yavaşça araladığında gözleri öğrencilerine kaydı, hepsi yerinde sessizce oturmuştu. Bu hiç normal bir durum değildi. Şaşkın bakışlarla bakışlarını onlara çevirdi.

 

"Çocuklar"

 

Tüm çocuklar sessizce sırasında oturmuş, iki kollarını göğüslerinde bağlayarak çiçek olmuştu. "Bir şey mi oldu?" Diye ekledi genç adam, her daim olduğu gibi ders başlayana kadar çocukların okulu yıkarcasına koşturması, bağırıp çağırarak konuşması gerekiyordu. Küçük çocuklar tepkisizdi, anlaşmış gibi aynı anda minik kafalarını iki yana salladılar.

 

Genç adam şaşkınlıkla masasına yürüdü, çantasını açıp kitap ve dosyalarını masaya bıraktı. Kafasını kaldırıp yeniden çocuklara baktı, tek ses bile çıkarmıyorlardı. Merakla derin bir nefes verip kitabının orta yerindeki sayfayı açtı, "Başlıyoruz"

 

Kitabı düzeltip masanın üzerindeki tebeşiri aldı, gözlerini tahtaya çevirdiği anda adımı anında durdu. Koca yeşil tahtanın üzerinde her yazı şekliyle 'Doğum günün kutlu olsun öğretmenim' yazıyordu. Tüm çocuklar tek tek bir köşeye yazmış, tahtanın tamamını kaplamışlardı.

 

Genç adamın yüzünde ufak bir gülümseme belirdi. Gözlerini yavaşça çocuklara çevirdiğinde çocukların bağırışı yankılandı. Hep bir ağızdan ellerini birbirine çırparak 'iyi ki doğdun öğretmenim' diyorlardı.

 

"Doğum günüm mü?" Diye fısıldadı yavaşça. Ufak bir düşünme evresine geçip gözlerini telefonun ekranına çevirdi, 23 Ocak yazıyordu, yüzünde gülümseme belirdi. "Doğum günümmüş" diye düzeltti. Tamamen unutmuştu, bir kış gününde dünyaya merhaba demişti.

 

Bakışlarını öğrencilerine çevirdi, minik bakışlar heyecanla onu izliyordu. Derin bir nefes alıp kollarını iki yana açtı, çocuklar biri kovalıyormuşçasına ayağa kalkıp öğretmenlerinin boynuna atladı.

 

"Bu yüzden mi bu sessizlik?" Diye sordu genç adam, gözlerini kucakladığı öğrencilerine çevirdi. Küçük çocukların yüzünde gülümseme oluştu, bugün öğretmenlerinin doğum günüydü, onu hiç kızdırmamalılardı.

 

"Doğum gününüzde kızdırmayacağız"

 

Tebessüm belirdi adamın yüzünde, kollarını doladı minik öğrencilerinin boynuna tek tek. Ne çok seviyordu mesleğini.

 

.....

 

Öğlen vakitleriydi, Zeynep göründü. Elinde birkaç poşet vardı, ağır adımlarla yürüyordu. Genç adamın evinin olduğu sokak başına geldiği anda adımlarını durdurdu. Sevdiği adamın anne ve babası kapının önündeydiler, evden çıkıyorlardı. Poşetlerini sıkıca tutup arkasını döndü, hızlı adımlarla önündeki ilk bahçeye girdi.

 

Gizli bakışlarını görünmemeye çalışarak onlara çevirdi, arkasını dönüp uzaklaşıyorlardı. Alt dudağını yavaşça ısırıp sokaktan çıktıklarını gördüğü anda bahçeden çıktı. Adımlarını hızlandırıp kapının önünde durdu, bir elindeki poşeti yere bırakıp elini cebine koydu, bir anahtar çıkarıp kapıyı açtı.

 

Poşetini yeniden tutup içeri girdi, poşetlerle mutfağa yürürken kapıyı aralık bıraktığını tamamen unutmuştu. Heyecan doluydu, bir an önce aklındaki şeyi gerçekleştirmek istiyordu.

 

Güler Hanım göründü yeniden sokak başında, söylenerek yürüyordu, evden çıkarken telefonunu unutmuştu. Gözleri anında kapıya kaydı, kaşları çatıldı, kapıyı açık mı unutmuşlardı.

 

"Dalgın kafam" diyerek hızlı adımlarla kapıya yaklaştığı anda adımları durdu. Kapının önünde bir çift terlik vardı. Yüzünde ufak bir tebessüm belirdi, bu terlikler genç kıza aitti. Sessiz adımlarla aralık kapıdan içeri girdi, oturma odasına geçip telefonu eline aldı.

 

Gözlerini merakla etrafta gezdirdiğinde kulaklarına mutfaktan sesler ulaşıyordu. Parmak uçlarında bakışlarını o yöne çevirdiğinde onu gördü. Genç kız elindeki poşetleri dikkatle boşalıyordu. Tezgahın üzerinde kakao, vanilya, un ve yumurta gibi malzemeler vardı.

 

Alt dudağını dikkatle ısırdı kadın, kafasını heyecanla salladı, bu kız zaman geçtikçe iyileşiyor ve oğluna daha çok bağlanıyordu. Çok yakında ona gerçek bir eş ve gerçek bir yoldaş olacaktı.

 

Yavaşça arkasını döndü, ağır adımlarla rahatsızlık vermeden evden çıktı. Kapıyı bir hırsız sessizliğinde arkasından örtüp derin bir soluk aldı. Yüzünde istem dışı koca bir gülümseme vardı, çok iyi hissediyordu.

 

Sokak başına yaklaştığı anda gözleri kocasına kaydı, " Geciktin"

"Telefonu aradım." eşinin yanına geçip gözlerini ona çevirdi.

 

"Akşamki planı yarına erteleyelim."

"Neden?" Diye sordu hayat arkadaşı, karısının bakışlarında ışık vardı, parlıyordu.

 

"Aslan'ın başka planı olacak." Dedi, bu akşam onları hiçkimse rahatsız etmemeliydi. İkisi için özel bir gün olmalıydı.

 

.....

 

Sokağın başında adımlarını durdurdu genç adam, gözleri anında kaldırıma kaydı. Genç kız yoktu, yüzü asıldı. Ders bitiminde heyecanla çıkıyordu halbuki. Ağır adımlarla yaklaşıp Esma Nine'nin kapısında bekledi. Gözleri eve kaydı, bir an bile olsa genç kızı görebilmek istiyordu.

 

Bekledi, görünürlerde hiç kimse yoktu. Yan komşuya kaydı bakışları, Emine Hanım vardı, gözleri buluştuğu anda arkasını dönüp koşar adımlarla içeri girdi. Derin bir nefes verdi genç adam, hüzün hissediyordu. Bu kadın da tıpkı annesi gibi evladının yokluğu ile sınanmıştı.

 

Arkasını yavaşça döndüğünde yaşlı kadını gördü. "Esma Nine" dedi, kadının gözleri ona döndü. Elinde ufak bir süpürge vardı, kapının önünü süpürecekti. "Oğlum" diyerek bahçe kapısını açtı, gözleri ilk olarak kaldırıma kaydı.

 

"Zeynep nerede?" Diye sordu genç adam, "Bir yerlere dalmıştır, gelir endişe etme."

 

Kafasını yavaşça olumlu anlamda salladı, kitaplarının bulunduğu çanta elindeydi, "Görüşürüz" diyerek arkasını döndü. Bir an önce çantasını eve bırakıp onu aramalıydı, belki de bir yeşili takip ediyordur.

 

....

 

Adımlarını kapının önünde durdurdu genç adam, cebinden anahtarını çıkardı. Kilidi yuvasına yerleştirip çevirdi. İlk çevirişinde kapı açıldı, yüzünde şaşkınlık oluştu, anne ve babası belli ki evden çıkarken kapıyı kilitlemeyip sadece örtmüşlerdi.

 

Ayakkabılarını çıkarıp içeri adım attığı anda durdu. İçeriden bir ses ulaşıyordu kulağına. "Anne" dedi fısıltıyla, belli ki annesi gitmemişti. Gözlerini yavaşça odaya çevirdi, tek adım attığı anda burnuna bir koku ulaştı. Geçen her günde daha çok bağımlı olduğu bir çiçeğin kokusuydu. Gözlerini kısıp derin bir nefes alarak arkasını döndüğünde bakışları bakmaya, kalbi de yaklaşmaya doyamadığı kişiyle buluştu.

 

"Zeynep.." dedi heyecanlı bir şaşkınlıkla.

 

Genç kız alt dudağını yavaşça ısırdı. "Ben.." dedi fısıltıyla.

 

Genç adam yavaşça yanına doğru tek adım attı, buraya her defasında gelişi oldukça mutlu ediyordu. Artık burayı da evi olarak görüyor, kabulleniyor, her anda soluğu alıyordu.

 

"Hoş geldin" dedi Aslan, deli gibi çırpınan kalbine hakim olmaya çalışarak. Buraya, evine, hayatına hoş gelmişti.

 

Kafasını yavaşça eğdi Zeynep, parmaklarındaki unları fark ettiği anda ellerini sırtında birleştirdi. "Sen de..." Deyip sustu. "Hoş geldin" diye ekledi. Saatlerdir burada yolunu bekliyordu.

 

Elini yavaşça uzatıp iki elinden sıkıca tuttu. Öylesine heyecan doluydu ki kapının önündeki terlikleri fark etmediği gibi ellerindeki unları da görememişti. "Seni kaldırımda göremedim."

"Buraya geldim."

 

Genç adamın yüzünde gülümseme oluştu, onu burada görmek çok çok güzeldi. "Burası senin de evin."

Kafasını yavaşça olumlu anlamda salladı Zeynep, "Evet.."

 

"İçeri geçelim mi?" Diye sordu Aslan, gitmesini hiç istemiyordu. Biraz da yanında kalmalı, gözlerine doya doya bakmalı, ellerini sıkı sıkı tutmalıydı.

 

Zeynep yavaşça kafasını iki yana salladı, "Tamam.. şimdi geleceğim" dedi, genç adam kafasıyla onayladı. İçeri geçmek için arkasını döndüğünde genç kızın mutfağa yürüdüğünü gördü. Merakla sessiz adımlarla arkasından ilerleyip kapının önünde durdu. Bakışlarını mutfakta gezdirdiğinde yüzünde koca bir şaşkınlık belirdi, tezgahın üzerinde küçük bir yaş pasta vardı, üzerine sadece tek mum konulmuştu.

 

Alt dudağını sertçe ısırdı genç adam, gördüğü manzara kalbinin durduracaktı. Daha bir defa bile karım diye seslenmediği, aynı evi hiç paylaşmadığı, ağzından hiç sevgi sözcüğü duyamadığı kız onun için hazırlık yapmış, doğum gününü kutlamak için erkenden eve gelmişti.

 

Dile dökülemeyen sevginin, aşkın en büyük göstergesi değil miydi bu? Sadece 'seni seviyorum' diyenler mi gerçek severdi? Hayır, dile getirememesine rağmen bakışlarıyla, yaptıklarıyla belli edenlerde çok severdi.

 

Köşedeki çakmağı yavaşça eline aldı genç kız, mumu dikkatle ateşlendirip pastayı eline aldı. Özenle kendi elleriyle yapmıştı. Kısık bir soluk alıp arkasını döndüğü anda Aslan hızla koşup içeriye geçti. Koltuğa oturduğu anda gözleri odanın kapısına kaydı.

 

Karşısında karısı vardı, iki elini birleştirip pastayı tutmuştu. Yavaşça ayağa kalktı, kalbindeki ritimler ayaklarının üzerinde durmasını bile zorluyordu. Gözlerini genç kızın gözlerine çevirip önünde durdu.

 

Elindeki pasta ile duruyordu genç kız, kalbi deli gibi çarpıyordu. Ömrü boyunca hiç böyle bir hisse kapılmamıştı, bir başkasının doğum günü nasıl onun için bu kadar özel olabilirdi?

 

Alt dudağını yavaşça ısırıp gözlerini onun gözlerine çevirdi, "İyi ki doğdun öğretmen." susup yavaşça yutkundu. "İyi ki geldin... Aslan" hayatıma, kimsesizlikle kavrulan ömrüme hoş geldin.

 

Tam o sırada bir telefon titriyordu, önce çaldı cevaplanmayınca da mesaj geldi. Genç adamın telefonuydu, ekranda 'Annem- bir yeni mesaj' yazıyordu.

 

"Bulduk.. Oğlum Zeynep'in annesini bulduk."

 

....

Oy ve yorumları eksik etmeyelim 💚

Loading...
0%