@mlkshnn
|
Genç kız yavaşça bedenini yakınına yaklaştırdı, kafasını göğsüne dayandığında genç adam kalbinin duracağını hissediyordu. Tek kelime etmeden kollarını beline sıkı sıkı sarıp çenesini kafasının üst kısmına dayadı. Bir elini saçlarının arkasına bırakıp yavaşça okşuyor, burnuna eşsiz kokusu ulaşıyordu.
"Yanındayım.." dedi fısıltıyla. "Ben hep yanındayım." Diye ekledi. Genç kız kalbinin yavaşça durulduğunu, nefesinin düzene girdiğini fark etti. Gözlerini yavaşça kapatırken dudaklarında tek bir hece yer aldı. "Sihir.."
Adamın etkisi sihir gibiydi, her anında nefesiyle, sesiyle, kokusuyla rahatlatmayı başarıyordu. Onunla olmak çok güzeldi.
... Gözlerini yavaşça araladı Aslan, yanıbaşında telefonu vardı, alarmı çalıyordu. Uykulu bakışlarını telefona çevirip elini uzattı, ekrana baktığı anda gözleri delicesine büyüdü. Saat oldukça geçti, her defasında çalmasına rağmen erteleyip uyumuştu.
"Geç kaldım!" diyerek hızla doğrulduğu anda bakışları yatağın sol tarafına kaydı. Zihninde gece yer aldı, karısı gördüğü kabusun etkisiyle yanına gelmişti.
"Zeynep.." dedi endişeyle. Neredeydi? Hızla doğrulup ayaklarını yataktan indirdi, telaş doluydu. Genç kız nereye gitmişti? Ne zaman kalkmış ve odadan çıkmıştı? Yoksa sokağa çıkıp kaldırımda mı oturuyordu?
Ayağa kalkıp hızla bakışlarını koca pencereye çevirdi, perdeyi çektiği anda gözleri sokağa kaydı. Hava yağmurluydu, çiseleyen damlaların altında oturuyor olamazdı. Çok üşümüş, çok ıslanmış olmalıydı.
Kendine gelmeyi beklemeden çıplak ayaklarıyla odadan çıktı. İlk olarak yan odaya yaklaştı, tamamen kapalıydı. Elini yavaşça vurdu, "Zeynep.." kısık bir soluk verip yeniden vurdu. Ne ses ne tepki vardı.
"Açıyorum Zeynep." diye ekleyip elini kulpuna bıraktı. Yavaşça indirip ittiğinde gözleri ilk olarak yatağa kaydı. Boştu, oldukça düzenli gözüküyordu. Örtü düzeltilmiş, komodinin üzerindeki ilaç toparlanıp bir kenarda toplanmıştı.
Bakışlarını içeride gezdirdi, boştu. Derin bir nefes verip arkasını döndü. Hızlı adımlarla merdivene yöneldi, basamakları ikili üçlü inerek gözlerini salonda gezdirdi. "Zeynep.." diye yineleyip mutfağa yönünü çevirdiğinde burnuna bir koku sindi.
Şaşkınlık belirdi yüzünde, ağır adımlarla o yöne geçip gözlerini kapı aralığından içeri çevirdiğinde kalbinin orta yerinde koca bir coşku yer aldı. Karısı mutfaktaydı, onun için bir şeyler hazırlıyordu.
Yüzünde istem dışı tebessüm belirdi, evliliği gerçek bir evliliğe dönüşüyordu. Karısı gün geçtikçe iyi oluyor, düzeliyordu.
Bakışları masaya kaydı, özenle bir masa kuruluydu. Ekmek ve patates kızartması dahil her şey oldukça özenliydi. İki kişilik eşsiz bir kahvaltıydı.
Gözlerini kapatıp derin bir soluk aldı, yüzünde silinmek bilmeyen tebessüm vardı. Ağır adımlarla kapıyı yavaşça ittiğinde genç kızın gözleri hızla ona döndü.
"Günaydın.." dedi genç adam, yavaşça gözlerini masadan ayırıp onun bir çift bakışına çevirdi. "Sen kaçta uyandın?" Diye ekledi merakla. Bu masayı kurmak oldukça zamanını almış olmalıydı.
"Alarm.." dedi fısıltıyla genç kız, genç adamın alarmının ilk çalışında uyanıp mutfağa gelmişti.
Elini yavaşça eline yaklaştırıp sıkıca tuttu Aslan, bakışlarını masaya çevirdi. Kalbi deli delice çarpıyor, çırpınıyordu. "Her şey çok güzel gözüküyor." "Geç..." dedi Zeynep, "Geç kaldın." diye ekledi. Okul vakti geçmek üzereydi, öğrencileri okulda öğretmen bekliyor olmalıydı.
"Yemeden gidemem." derin bir soluk aldı, karısının özenle hazırladığı her şeyin tadına bakacaktı. Masaya yaklaşıp sandalyelerden birini geriye çekti, karısını oturtup tam karşısına geçti.
Eline kızarmış ekmeklerden birini aldı, çay bardaklarını dikkatle doldurdu. Hem bedeninde hemde kalbinde koca bir heyecan vardı, tüm varlığını esir almıştı. Ağzına attığı her lokma yaşadığını hissettiriyor, karşısındaki kızın bakışlarında eriyordu.
.... Kapının önündeydi iki genç, Aslan karısının iki elinden sıkı sıkı tutuyordu. "Ders bittiği gibi geleceğim." Dedi.
Genç kız kafasını olumlu anlamda sallamaya çalışsa da hiç memnun değildi. Ev oldukça büyüktü, onsuz olmak zor olacaktı. "Seni.." dedi fısıltıyla. "Bekleyeceğim." diye ekledi.
Genç adamın yüzünde koca bir gülümseme oluştu. Yavaşça yaklaşıp alnına öpücük kondurdu. "Kesinlikle geleceğim." Kısık bir soluk aldı, okula oldukça geç kalmıştı.
"Hava serin, evde kalmalısın."
Kafasıyla onayladı genç kız, yağmur geçen her saatte oldukça şiddetleniyordu. "Görüşürüz." dedi genç adam isteksizce. Elini elinden ayırıp arkasını döndü. Attığı her adımda ondan uzaklaşıyordu.
..... Duyduğu seslerle ayağa kalktı Zeynep, yeni odasında oturuyordu. Pencereye yaklaşıp perdeyi çektiğinde gözleri bahçeye kaydı. Minik kedisinin kulübesinin önünde bir adam vardı, sırtı dönüktü. "Boncuk.." dedi endişeyle. Bu adam kimdi, kimdi de Boncuk'unun kulübesinin önüne çömelmişti?
Hızla arkasını dönüp merdivenleri koşar adımlarla indi. Dış kapıyı açıp bahçeye çevirdi gözlerini. "Boncuk!" dedi, gözlerini pür dikkat çevirdiği adamın döndüğünü gördü.
Kucağında minik kediyi tutuyordu Erdal Bey, bahçenin tadilatını yaptığı vakitte onu görmüştü. Kulübeye eğilip ellerini uzattığı anda Boncuk kollarına atlamıştı. Bir elini tüylerinin üzerinde şevkatle gezdiriyordu.
"Zeynep.." dedi fısıltıyla. Sesini duyduğu anda gözlerini ona çevirmişti.
Genç kızın gözleri kedisinin üzerindeydi, Boncuk ne çabuk kaynaşmış, güvenmiş ve yabancı adamın kollarına sığınmıştı. Şaşkınlıkla yaklaştı, "Dokun..ma." Dedi ürkek bir tonda. Kedisini kucağından alıp sıkı sıkı sarıldı.
"Sadece sevmek istedim." dedi Erdal Bey, gözlerini genç kızın aksine yüzünden hiç ayırmıyordu.
Kafasını hızla iki yana salladı genç kız, "Dokunma.." diye yineleyip arkasını döndü. Hızlı adımlarla kapıya yöneldi, tam içeri gireceği vakitte parmak ucunu duvarın kenarına çarptı.
"Ah!" dedi aniden. Adamın gözleri hızla ona döndü. "Zeynep!" dedi, yaklaşmak istedi, yapamadı.
Genç kız adımını durdurup yavaşça yere eğildi, elini parmağına yaklaştırdı. Avucunda sıkı sıkı tuttu, kafasını eğip üflemeye çalıştı.
Yanağına usulca bir damla yaşın süzüldüğünü hissetti Erdal Bey, zihninde tek bir anı belirdi. Küçük kızı da tıpkı bu kız gibi, ayağını çarptığı her anda yere eğilip hızlı hızlı üflüyor, acıyı dindirmeye çalışıyordu.
Elinin tersiyle yanağını silmeye çalıştı, ne zordu yokluğunu kabullenmek, anılarını silmek. Ne zordu evladından, canından ayrı kalmak.
Yavaşça arkasını dönüp bahçeden çıktı, avucunu ceketinin iç cebine bıraktı. Kızına ait tek fotoğrafı çıkardı, yıllardır ya cüzdanında ya da cebinde taşıyordu. "Kızım.." dedi fısıltıyla. Delicesine özlemişti.
.... Elinde telefon vardı Aslan'ın, kulağında sıkı sıkı tutuyordu. Gözleri dolu yüzü endişe doluydu. Ders çıkışıydı, okuldan çıktığı anda bir numara tuşlamıştı. Artık duramıyor, bekleyemiyordu. Karısının yüzüne baktığı her anda gerçekleri gizlemenin suçluluğunu yaşıyordu, bir an önce söylemeliydi.
"İhanet bu." Dedi telefonun diğer ucundaki kişiye. Adımlarını yavaşça durdurdu, "Gözlerine bakamıyorum." diye ekledi. Gizlediği her an da gözlerine bakmak da zorluk çekiyordu. Böylesine anne özlemi çekerken nasıl bile bile bekleyebilirdi?
"Oğlum.." dedi Berrin Hanım, hastanedeki odasında oturuyordu. "Zeynep için kötü sonuçlar olabilir." "İhtimal bunlar sadece." dedi genç adam. "Belki de düşündüğümüzün aksine hızlı iyileşmesine yardımcı olacak." diye ekledi.
Kısık bir soluk verdi Berrin Hanım, genç adamı ikna etmek oldukça zordu. "Peki.." dedi fısıltıyla. "Öncesinde onu görmem gerek." "Olur, birazdan geliriz." Derin nefes aldı, artık beklemeyecekti.
"Tamam sizi bekleyeceğim." "Görüşürüz Berrin Teyze." Telefonu kulağından indirip cebine bıraktı. Yüzünde koca bir tebessüm oluşturdu, karısına büyük sözü vardı, ne yalanlar ne de gizlenen gerçekler olacaktı. Bundan sonra her şeyi öğrenecekti.
Adımlarını heyecanla hızlandırıp sokağa girdiği gibi durdu. Gözleri kaldırıma kaydı, karısı evinin önünde, koca ağacın altında oturuyordu. Kafasını yere eğmiş, elindeki taşla şekiller çiziyordu.
Kafasını yavaşça gökyüzüne çevirdi Aslan, yağmur çiseliyordu. Kalbinin orta yerine koca bir sızı hakim oldu, kim bilir ne çok üşümüştü kaldırımda böylesine otururken.
Çaresiz bir soluk alıp ensesini sertçe ovdu. Hızla sessizce arkasını dönüp hızlı hızlı adımlarla üst sokağa ilerledi. Aklında tek bir şey vardı, bir an önce gerçekleştirmeliydi.
Gözleri dolu doluydu, kalbi koca bir sızıyla haykırıyordu. Onu kaldırımda gördüğü her anda da delicesine bir çaresizliğe hapsoluyordu.
Hızlı adımlarıyla bir anda koşmaya başladı, geçen her saniyede bedenini bir acı sarıyordu. Yağmur şiddetini artırıyor, karısı daha çok üşüyordu.
Esma Nine'nin kapısında durdu, nefes nefeseydi. Yumruk yaptığı ellerini hızla vurmaya başladı. Artık bir şeyleri bilmek, öğrenmek istiyordu. "Esma Nine!!" sesi bahçede, evde, tüm sokakta yankılanıyordu.
"Esma Nine!!!" Diye haykırdı. Gözlerinden çaresizce bir damla yaş süzüldü, "Esma Nine!!" Elini delicesine kapıya vuruyordu.
Kalbinde koca bir sızı vardı, saniyeler geçtikçe gücünü elinden alıyordu. Elleri delicesine vurduğu yumrukların etkisiyle kızarmıştı. Yavaşça geriye çekildi, defalarca seslendiği, defalarca vurduğu kapıyı açan yoktu.
Yavaşça geriye çekildiğinde gözleri yan eve kaydı. Emine Hanım yansıması görünüyordu, pencerede perdenin gerisinde duruyordu.
Genç adam derin bir nefes aldı, bu defa kaçmasına müsaade etmemeliydi. "Emine Hanım!" Dedi, hızla kapısına yaklaştı. Önce birkaç defa çaldı, açılmayacağını anladığı anda geriye çekilip duvara tırmandı.
Bahçeye atladığı gibi pencereye yaklaştı. Bu şekilde de sesini duyurabilirdi. Hızlı adımlarını durdurdu, kadının hızla geriye çekildiğini gördü. Gözleri dolu dolu oldu, nasıl bu kadar acımasız olabiliyordu?
"Lütfen.." dedi Aslan, aklı almıyordu. Bu kadın neden böylesine kaçıyordu? Evladını mı umursamıyordu, o halde neden yıllardır yanı başında duruyordu? Elini yavaşça pencerenin demirine bıraktı, "Neden kaçıyorsunuz?" diye sordu. Merak doluydu, bu kadının kızından da ondan da kaçmasının önemli bir sebebi olmalıydı.
Derin bir nefes verdi, gözleri dolu doluydu. Bilmesine, görmesine rağmen karısı için elinden hiçbir şey gelmiyordu. Yavaşça dönüp sırtını pencerenin yanındaki duvara yasladı. "Zeynep.." dedi fısıltıyla. "Neden hep kaldırımda oturuyor? diye ekleyip sustu.
Elini deli gibi sıktı, istem dışı bedeni hareket ediyordu. Karısı için elinden gelmeyen şeyler canını deli gibi yakıyordu. Çaresizlik tüm bedenini esir almış, onu sarsıyordu. "Lütfen.. Onun için bir şeyler yapabilmem için bana yardım edin." Diye ekledi, sesi yalvarırdı. Başka çare yoktu, tüm sorularının tek cevabı bu kadındaydı.
Emine Hanım genç adamın sırtını dayadığı duvarın iç tarafındaydı, aynı şekilde sırtını duvara yaslamıştı. Avucuyla ağzını kapatmış, hıçkırıklarını tutmaya direniyordu. Kulağına genç adamın çaresiz fısıltıları ulaşıyordu. Alt dudağını yavaşça ısırdı, gözlerinden yanağına usulca yaşlar süzülüyordu. "Lütfen.." diyen adamın sesini duydu yeniden.
Yavaşça yutkundu, tüm bedeni deli gibi titriyordu. "Babasını.." dedi fısıltıyla. Ağzını deli gibi kapatan avucuna rağmen hıçkırıkları odanın içerisinde yankılandı. Aslan'ın gözleri deli gibi büyüdü, ilk defa cevap alabiliyordu. Hızla yeniden pencereye yaklaşıp gözlerini içeriye çevirdi. "Babasını mı? Babasını mı bekliyor?" diye sordu hızla. Emine Hanım kafasını görüyormuşçasına yavaşça olumlu anlamda sallamaya gayret etti. "Bekliyor..." diye ekledi. Zihninde sadece tek bir anı yer aldı.
..... Yıllar öncesiydi, küçük bir kız çocuğu bir bahçedeydi. Elinde oyuncak bir bebek vardı, ufak bir tarakla saçlarını tarıyordu. Koca bir bahçeydi, her köşesi çimlerle ve ağaçlarla kaplıydı. 4 veya 5 yaşlarındaydı, saçları özenle taranıp iki yandan bağlanmıştı. Bir yaz mevsimiydi, bileğinde sonsuzluk sembolünün bulunduğu oldukça değerli bir bileklik vardı.
Kafasını yavaşça geriye çevirdi, arkasında bahçenin ait olduğu koca bir ev vardı, iki kattan oluşuyordu. Bakışları giriş kapısına kaydığında bir kadın gördü, yüzünde gülümseme belirdi. "Saat kaç anne?" diye sordu. Kadının yüzünde gülümseme vardı, sessizce dakikalardır kızını izliyordu. Elindeki telefonun ekranına çevirdi gözlerini. "6'ya yaklaşıyor anneciğim." Dediği anda küçük kızın gözleri büyüdü. Yüzünde koca bir gülümseme oluştu, heyecanla bebeğini sıkıca tutup bahçe kapısına koştu. Zorlanarak da olsa kapıyı açıp sokağa geçti. Gözlerini girişe çevirdi, görünürlerde kimse yoktu. Derin bir nefes verip kaldırımın kenarına oturdu. Burada beklemeliydi.
Gözlerini sokağın girişine sabitledi, heyecan doluydu. Birazdan babası görünecek ve kızına gülümseyerek yaklaşıp kucağına alacaktı. Derin bir nefes verip gözlerini elindeki bebeğe çevirdi. "Babam gelecek." Dediği anda bakışları sokağın girişine kaydı. Genç bir adam gözüktü, üzerinde siyah bir takım elbise vardı, arabasını bir alt sokağa park etmişti. Elinde küçük bir şeker vardı, günün en eşsiz saatiydi bu. Küçük kızı her gün çıkış saatinde yolunu heyecanla bekliyor, gördüğü anda koşarak boynuna sarılıyordu. "Baba!!" diye haykırdı Zeynep, hızla ayağa kalkıp koşmaya başladı. Babası adımlarını hızlandırıp iki kolunu açtı, baba kız her gün olduğu gibi yine sokağın orta yerinde sıkı sıkı sarıldı.
"Hoş geldin baba." "Seni çok özledim güzel kızım." Deyip yavaşça geriye çekilip gözlerini bir çift kahverengi bakışa çevirdi. "Özledin mi beni sende?" diye ekledi. Küçük kız kollarını yeniden boynuna doladı. "Çok özledim, çok çok." Diye cevap verdi. "Baba şeker de getirdin mi?" diye ekledi heyecanla. Babası her dönüşünde ona bir şeker getirirdi. Kafasını onaylar anlamında sallayıp ceketinin yan cebinden bir şeker çıkardı, horoz şeklinde kırmızı renkti. Kızının bakışlarına çevirdiğinde, Zeynep heyecanla eline aldı, "Horoz şeker! Yaşasınn canım babam!" şekeri sıkı sıkı tutup babasının boynuna sardı kollarını.
.... "Babası..." dedi Aslan, yanağı usulca ıslandı. Bunu ilk defa duyuyordu. Bunca zaman kaldırımda oturmasının tek sebebi babasıydı. Nasıl babasını bekliyordu, neden bekliyordu? Aklında onlarca soru belirdi, en önemlisi ise 'Babası neredeydi?' Derin bir nefes verip, "Babası nerede?"
Emine Hanım yavaşça geriye çekildi, sırtını duvardan ayırıp gözlerini genç adamın gözlerine çevirdi. "Babası... Öldü." Dedi, pencerenin kolunu tuttu. Bakışlarını adamın gözlerinden ayırıp hızla itip kapattı.
"Durun!" Diye haykıran adama rağmen perdeyi de örttü. Daha fazla konuşmak da ailesine dair bir şey söylemek de istemiyordu.
Elini pencereye bıraktı genç adam, hızla vurmaya çalışsa da Emine Hanım açmamaya da duymamaya da gayret etti. Yavaşça yere çömelip sırtını duvara yasladı. Gözyaşlarının yerini alan hıçkırıklarla gözlerini tek bir yere sabitledi.
Karşısında bir televizyon ünitesi vardı, sağ köşesindeki rafta küçük bir fotoğraf çerçevesi duruyordu. Üç kişilik aileye ait elindeki tek fotoğraftı, bir köşesi koca bir yangından zarar görmüştü. Anne babasının orta yerinde, kucaklarında minicik bir bebek vardı, gülümseyerek kameraya bakıyordu.
Yavaşça geriye çekildi genç adam, gözleri çaresizlikle dolu doluydu. Karısına çare olamıyordu, kalbindeki sızıyı dindirmeye çalışarak arkasını döndü. Ağır adımlarla kilidini çektiği kaplıdan çıktı.
Bakışları gökyüzüne kaydı, yağmur çiseliyordu. Acaba karısı hala kaldırımda mıydı? Derin nefes verdi, bir an önce gidip içeri almalıydı. Ağır bir adım attığı anda gözleri yaşlı kadına kaydı.
Sokağın başındayken Esma Nine, elinde bir market poşeti vardı. Gözleri önce genç adama, sonra da yan komşuya kaydı. Endişeyle adımlarını yavaşlattığında genç adam hızla yanına yaklaştı.
"Esma Nine.." dedi fısıltıyla. Yaşlı kadının gözleri komşusuna kaydı. Emine Hanım görünürlerde yoktu. "Oğlum.." dedi endişeyle. Derin bir nefes verdi, "Emine'yi sıkıştırmamalısın."
Gözleri delicesine büyüdü genç adamın, "Ne?" Dedi, elini sertçe ensesine bırakıp ovdu, sakinliğini korumakta oldukça zorlanıyordu. "Ne demek Esma Nine?!"
İşaret parmağını hızla yan eve doğrulttu. "Onun vermesi gereken büyük bir hesap var!" Diye haykırdı.
"O bile isteye kızının ömrümü cehenneme çevirdi. Böyle kaçarak hiçbir şeyden kurtulamaz."
Yavaşça geriye çekildi, yağmur şiddettini arttırmıştı. Bakışlarını gökyüzüne çevirdiğinde gözleri dolu dolu oldu. Karısı ne çok ıslanmıştı kim bilir? "Babasını.." dedi, yanağına ufak bir damla yaş süzüldü. "Kaldırımda babasını bekliyor."
Çaresizlik ses tonunu azaltmasına sebep olmuştu. Bedenini delice bir endişe, kalbini koca bir kor sarmıştı. "Öldüğünü söylüyor ve bunca yalandan sonra inanmamı bekliyor."
Kafasını hızla iki yana salladı, "Babası nerede?" diye sordu kararlılıkla. Yaşlı kadının gözleri komşu eve döndü, perdenin gerisinde kadını gördü. Yaşlı gözleriyle bir gölge misali izliyordu.
"Hayatta değil.." dedi fısıltıyla yaşlı kadın.
Hızla geri geri gitti genç adam, yağmur oldukça hızlanmıştı. Kalbi deli gibi sızladı, karısı sırılsıklam olmuştu.
Kafasını hızla iki yana salladı, "İnanmıyorum.." arkasını döndü. "İkinize de inanmıyorum."
Bakışlarını yaşlı kadına çevirdi. "Babasına da bu yalanı mı söylediniz? O da kızının öldüğünü mü düşünüyor?" diye sordu.
Esma Nine kafasını şiddetle iki yana sallayıp hızla yaklaştı. Yüzünde koca bir endişe yer almıştı. "Hayır.." dedi kararlılıkla. "Hayır oğlum." Elini eline yaklaştırmaya çalıştı, genç adam hızla çekti. Daha fazla yalanları dinlemek istemiyordu. Yağmur sağanağa dönmüştü, hızla geriye çekildi. Bir an önce karısına gitmeliydi.
Arkasını dönüp koşmaya başladı. Geçen her saniye karısı daha çok ıslanıyordu. "Zeynep!" Diye seslendi. Hızla koşuşu sokağa girdiğinde ağırlaşmıştı.
Genç kız kapının tam önünde, koca ağacın altında oturuyordu. Yaprakların ve koca dalların varlığına rağmen oldukça ıslanmıştı. Saçları da tüm vücudu gibi sırılsıklamdı. Elinde ufak taşı vardı, dünyadan algısını koparmış yeri çiziyordu. Zihni koca bir boşluğun içerisinde sadece sonsuzluğu algılıyordu.
"Zeynep!" dedi genç adam, dolu gözleriyle hızla ceketini çıkarıp yanına yaklaştı.
Genç kızın gözleri yavaşça ona döndü, yüzünde koca bir gülümseme belirdi. "Geldin.." Dedi fısıltıyla.
Kollarını dikkatle cekete geçirip fermuarını sıkıca kapattı. Gözlerini yüzüne çevirdi, oldukça ıslanmıştı. "Çok ıslanmışsın Zeynep, neden eve girmedin?"
Kafasını yavaşça iki yana sallamaya gayret etti genç kız, bedeni delice üşüyordu. "Seni... bekledim." Dedi. Genç adamın yanağına usulca bir damla yaş süzüldü, ne çok kişiyi bekliyordu karısı.
Yavaşça kollarını bedenine dolayıp burnunu saçlarına gömdü. "Artık... kimseyi bekleme lütfen." Dedi fısıltıyla. Ne annesini ne babasını beklememeli, artık kendi hayatına bakmalıydı.
"Eve girelim, üşüteceksin." deyip yavaşça elini sıkı sıkı tutup eve yöneldi. Bir an önce ısınmasını sağlamalıydı.
... "Zeynep" dedi Aslan, gözlerini karısına yavaşça çevirdi. Elektrikli bir sobanın karşısında, tam yanında oturuyordu. Eve girdiği gibi ikisi de üstünü değiştirip ara salonda buluşmuştu.
Genç kızın gözleri ona döndü. Merakla cümlesini bekliyordu. "Baban.." dedi fısıltıyla Aslan. "Babanı hiç hatırlıyor musun?"
Zeynep bakışını yavaşça ayırıp sobanın ateşine çevirdi. Zihninde babasına dair bir şey yoktu. Bir babası var mıydı, emin değildi. Kafasını yavaşça iki yana salladı.
"Hiç mi hatırladığın bir an, bir şey yok?"
Kafasını yeniden iki yana salladı genç kız, zihninin baba kısmı tamamen silikti. "7 yaşına kadar bir aradaydınız belki de. Zihninde bir adam yok mu?"
Bakışlarını sobaya çevirdi Zeynep, vücudu oldukça ısınmış mayışmasına sebep olmuştu. Kafasını yavaşça yana doğru eğip genç adamın omzuna dayadı. Önündeki ateşin renginde odaklanırken zihninde sadece 'bir adam' aramasını gerçekleşmeye çalışıyordu.
Gözlerini yavaşça kapattığı anda tek bir anın görüntüsü belirdi zihninde. Bir adam duruyordu tam önünde, yüzü tamamen silikti. Elinde kırmızı bir şeker vardı, önündeki küçük kıza uzatıyordu. Silikliğine rağmen gözleri parıldıyordu.
Hızla gözlerini araladı, "Kırmızı.." dedi heyecanla. Genç adamın bakışları ona döndü. "Kırmızı mı?"
Kafasıyla onayladı Zeynep, "Kırmızı.. şeker." "Ne?" Dedi genç adam, iki elinden sıkı sıkı tuttu.
"Bir adam var.." Dedi fısıltıyla. "Elinde de şeker var." diye ekledi. Elinin birini kalbine bıraktı, delicesine çarpıyordu.
"Baban mı Zeynep bu adam? Hatırlıyor musun?"
Hızla ayağa kalktı genç kız, zihninde net bir görüntü vardı. "Şeker.." dedi, "Kımızı şeker."
... Oy ve yorumları eksik etmeyelim. Sınırımız +100. Geçtiği anda yeni bölüm gelecek ❤️ |
0% |