Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3.Bölüm: Yol Arkadaşım

@mlkshnn

Hızlı hızlı nefes alıyordu Zeynep, yatağında uyuyordu. Gözleri kapalıydı, yan pozisyondaydı. Gün yeni doğmuş, onu yine geçmişiyle bir başına bırakmıştı.


Kalabalığın olduğu bir meydanda bir başına duruyordu, 7 yaşındaydı, bir elinde ufak bir peluş kedi vardı. Siyah saçları, kafasının üst kısmında iki yandan bağlıydı.


Küçük kahverengi gözleri, endişe ve korkuyla etrafı süzüyordu. Küçük bedeni, koca koca insanların arasında görünürlüğünü tamamen yitirmişti. Yanından gelip geçen onlarca kişiye rağmen bir kişi bile bir başına bekliyor oluşunun nedenini sormuyordu.


Üzerinde gösterişli marka bir çift spor ayakkabı vardı, beyaz ve pembe renklerden oluşuyordu. Beyaz, ince triko bir kazak ve askıları omuzlardan inen pembe bir etekli salopet giymişti.


İki kulağında minik kelebek figürlü birer küpe takılıydı, bileğinde altın bir ince bileklik, üzerinde de 'Zeynep' yazılıydı.


Kediyi sıkıca tutarak etrafa bakınıyordu. Geçip giden insanların arasında gözleri birkaç saat önce, dondurma alacağını söyleyip giden annesini arıyordu. Rengarenk giysilerin bulunduğu yabancı insanların arasında bakışları sadece bir yeşil kazak arıyordu.


Gözleri dolu doluydu, tek başına geçirdiği her saniye daha çok ürkme sebebiydi. 'Anne' dedi, dudakları kıvrıldı. Önce gözleri dolu dolu oldu, hemen ardından da iki yanağı endişeyle yaş doldu. 'Anne'


Hızla nefes alıp veriyordu Zeynep, kalabalığın içerisinde yalnızlığı ilk kez hissettiği, ömrünün değiştiği anı görüyordu. Gözlerini hızla açtı, ter içerisindeydi. Kalbi delice çarpıyordu, bulunduğu yere baktı. Odasında ve yatağındaydı, doğrularak kalktı.


Ayaklarını yataktan indirip odadan çıktı. Kapıyı açık bırakıp bahçeye geçti, en köşede küçük bir kulübe vardı, kendi elleriyle kedisi için yapmıştı. Önüne çömeldi, "Boncuk" dedi, minik kedi sesini duyduğu anda kafasını kulübenin kapısından çıkardı.


Zeynep tebessüm ederek kollarını uzatıp kucağına aldı. Bir kolunun üzerine dikkatle bırakıp diğer eliyle de yavaşça okşamaya başladı. Arkasını dönüp küçük bir taburenin üzerine oturdu, derin bir nefes verip bakışlarını kediye çevirdi. "Yine.. gördüm" dedi tek dert ortağına, sırdaşına.


Elini yavaşça minik canın üzerinde gezdiriyorsa da gözleri boşlukta, zihni çok başka bir andaydı. "Etrafımda... yüzlerce insan vardı ama hiçbiri o değildi"


Derin nefes alıp kediyi kendine sıkıca bastırdı, daraldığı her anda yanına gelip dertleşiyordu. Tıpkı Esma Nine'nin ona yaptığı gibi o da kimsesiz kalan bir yavruya yuva olmuş, sahiplenmişti. "Biz birbirimizi hiç bırakmayalım.. olur mu?"


Bakışlarını kendinin gözlerine çevirip tebessüm etti, "Acıktın değil mi? Ninem hala uyuyorken hadi mutfağa gidelim"


Ayağa kalkıp eve yürüdü, parmak uçlarında mutfağa yürüdü. Buzdolabıyı açıp içerisinden kedisi için bir şeyler çıkarıp hızlı adımlarla bahçeye ilerledi. Onu yere indirip yiyecekleri hazırladı.


....


Alelacele çıktı evden Aslan, aksilikler bir türlü peşini bırakmıyordu. Yük kamyonunun ortada olmayışı her işinin ters gitme sebebiydi.


Omzuna çapraz bir evrak çantası asılıydı, kulağında telefonunu sıkıca tutmuştu. Adımları hızlıydı, okula ikinci günde bile geç kalmıştı. Geceyi beton bir zeminde uyuyarak geçirmiş, dün giydiği yeşil tişörtünü de gecenin bir vakti sudan geçirip yeniden giymişti.


Sabaha değin kuruması için beklediği tişörtü nemli olmasına rağmen üstüne çekmiş, söylene söylene yürüyordu.


"Aksilikler bitmiyor anne" ses tonunda koca bir sitem vardı. Telefonun diğer ucunda annesi bulunuyordu, oğlunun okula gidiş saatini şimdiden biliyordu, öncesinde sesini duyup başarı dilemek istemişti.


"Oğlum.. giderken söylediğim her şey hala geçerli"


Kafasını hızla iki yana salladı Aslan, annesinin defalarca dile getirdiği isteği yine reddedecekti.


"Hayır anne, konuyu kapatmıştık. Ben burada mesleğimi yapacağım"


Derin nefes aldı annesi, kafasını olumlu anlamda salladı. İlk fırsatta bunu yeniden dile getirecekti, oğlunun dizinin dibine dönmesi için asla pes etmeyecekti.


"Peki oğlum, şimdilik istediğin gibi olsun."


Alt sokağa girdi genç adam, tek adım atıp durdu. Gözleri birine kaydı, en büyük korkusuydu artık. Bu sokağa girdiği anda istem dışı bakışları kaldırıma kayıyordu.


Bakışları kıza kaydı, yine aynı yerinde oturuyordu. Elinde ufak bir taş vardı, kafasını eğip tüm dikkatini çizmeye çalıştığı şekillere vermişti. Kucağında minik bir kedisi vardı, diğer eliyle tüylerini yavaşça okşuyordu.


"Kapatmam gerek anne" dedi fısıltıyla, genç kıza sesini duyurmamaya gayret ediyordu. Kapattığı telefonu yavaşça indirdi, pantolonun yan cebine bıraktı, sessiz adımlarla arkasını döndü, parmak uçlarında hareket ediyordu.


Ufak bir soluk verip arkasını döndü, uzun bile olsa okula gidecek başka bir yol bulmalıydı.


Tek adım attı, "Öğretmenim!!" diye seslenen bir çocuğun sesiyle gözleri delice büyüdü. Hızla bakışlarını geriye çevirdiğinde, genç kız yeşili görüp yanına soluk soluğa yaklaştı.


Alt dudağını ısırdı genç adam, yüzünde sahte ve endişe dolu bir tebessüm oluşturup öğrencisine döndü, elini yavaşça kafasına bırakıp saçlarını okşadı. Gözlerini olabildiğince kızdan uzak tutmaya çalışıyordu.


"Günaydın, nasılsın bakalım?" diye sordu.


Küçük çocuğun yüzünde koca bir tebessüm oluştu. Okul için biraz geç kalmış, telaşla evden çıktığında da öğretmenini görüp sevinçle seslenmişti.


"Günaydın öğretmenim, geç kalmadım. Sizden önce okulda olacağım. Gidiyorum!" Arkasını döndü, küçük ayaklarıyla tüm gücünü seferber edip okula koştu.


Genç adamın yüzünde şaşkın bir tebessüm belirdi, öğrencisinin gözden kaybolduğunu görüp bakışlarını yavaşça çevirdiğinde, gözleri genç kıza kaydı. Görmezden gelmeye çalışarak tek adım attı, genç kız da attı.


Derin bir nefes verip birkaç adım atıp yeniden geriye baktı, kız yine arkasındaydı. Anlamıyordu, bu kızın derdi neydi, niye rahat bırakmıyor, bir gölge oluyordu.


Hızlı hızlı birkaç adım atıp yeniden geriye döndü, genç kız da aynı şekilde karşılık veriyordu. Derin nefes alıp bakışlarını ona çevirdi, zihninde dün yer aldı.


Okul çıkışında küçük semtin her köşesinde ikisinin koşuşturması görülmüş, tüm öğrenciler ve aileler gülerek ikisini izlemişti. Genç adam eve girip kapıyı hızla kapatınca, Zeynep pes ederek geri dönmüştü.


"Neden beni takip ediyorsun?" diye sordu dayanamayarak. Gözlerini gözlerine merakla sabitledi.


Genç kızın yüzünde ufak bir tebessüm belirdi. Gözleri kısıldı, hüzünlü gözlerine ne çok yakışıyordu tebessüm. Kafasını yavaşça iki yana yavaşça salladı, ninesinin dediğini yapıp kesinlikle cevap vermeyecekti.


"Peki.." Dedi Aslan, kafasıyla onayladı. Bu işe başka şekilde engel olmalıydı, her sabah aynı yoldan geçecekti, ne yolunu uzatabilir, ne de kızdan kaçabilirdi. Aklında tek bir kurtuluş yolu yer aldı.


Gözlerini yavaşça ona çevirdi. "Okula gidiyorum. Oraya kadar birlikte gidelim olur mu?"


Genç kızın gözleri şaşkınlıkla büyüdü, ne demek istiyordu ki bu adam? Geriye bir adım atıp durdu, ilk defa böylesine bir karşılık alıyordu? Algıları yavaşça adamın yüzüne döndü, genç bir adamdı, omzuna çapraz asılı bir evrak çantası vardı. Siyah saçlarına, kirli sakalları eşlik ediyordu. Tıpkı boncuk gibi iki siyah gözü vardı.


Bakışları yavaş yeşil tişörte kaydı, gitmesine müsaade edemezdi. Ömründe bir defa yeşili takip etmeden uzaktan izlemiş, ondan da annesini kaybetmişti. Bir daha asla yeşili uzaktan izlemeyecek, hep sonuna kadar takip edecekti. Kafasını yavaşça olumlu anlamda salladı, okul oldukça yakındı, onunla ilerleyebilirdi.


Yüzünde ufak bir tebessüm belirdi, ilkti bu. İlk defa bir yeşilin izinden gittiği için görünmez değildi, ilk defa sert tepki almıyordu.


Genç adam yüzünde şaşkın bir tebessüm oluştu, sonunda sessizlikle bile olsa onunla anlaşmanın yolunu bulabilmişti. Zaferle derin bir soluk aşıp arkasını döndü, genç kız bir adım gerisinde durdu.


Adımını ağırlaştırıp yaklaşmasına müsade edip gözlerini yavaşça ona çevirdi. Üzerinde yine pijamaları ve parmak arası terlikleri vardı. Saçları hep düz ve açıktı. Sokağın sağ kaldırımda sessizce yürüyorlardı, gözlerini yavaşça kıza çevirdi.


"İsmin ne?" diye sordu.


Genç kız gözlerini yavaşça ona çevirdi, yeşili gördüğü gibi yüzünde ufak bir tebessüm belirdi. Kafasını hızla iki yana salladı, cevap vermeyecekti.


"Dilsiz herhalde" dedi genç adam fısıltıyla.


Gözlerini yavaşça yeniden yüzüne çevirdi, "Burada yaşıyorsun değil mi?"


Duymamaya gayret ediyordu Zeynep, bakışları yavaşça yüzüne kaydı. Garip bir his bedenini esir aldı.


İlk defa yeşilin izinde bir yol arkadaşı oluyordu. İlk defa birini geriden değil de yanından izliyordu.


İlk defa biri annesini aradığı yolda yoldaşı oluyordu.


Derin bir soluk verdi Aslan, bulunduğu sokağın sağındaki yola döndü. Bakışları okula kaydı, kapının önünde durup bakışlarını genç kıza çevirdi.


"İçeri de gelmek ister misin?"


Bakışlarını hızla gözlerinden ayırdı Zeynep, umursamadan arkasını dönüp ilerledi. Aslan kısa bir süre onu izleyip okula girdi. Şaşkın ve merak dolu bir ifade vardı yüzünde, bu kızın tavırlarına anlam vermekte zorlanıyordu.


....


Son ders ziline dakikalar kalmıştı, Aslan büyük hevesle saatlerini geçirmişti. Zaman kimi zaman oyunlarla kimi zaman yoğun derslerle ilerlemiş, genç adam öğrencilerine bir şeyler öğretmek adına büyük çaba harcamıştı.


Gurur doluydu, çocukluğundan bu yana hayalini kurduğu işi sonunda yapıyordu. Ne ailesi ne yakınları vazgeçirebilmiş, yıllarını bu meslek uğruna harcamıştı.


Şimdi yıkık bir okulun dökük bir sınıfında, kenarları kırık bir kara tahtanın sağındaki eski bir masada duruyordu. Önünde, zor şartlara rağmen tıpkı onun gibi hevesle bakan küçük küçük gözler vardı.


Yüzünde tebessüm oluştu, sınıfın duvarlarına bir daha göz atıp derin bir nefes verdi. "Yarın ders yok" dedi bir anda, tüm çocukların gözleri ona döndü.


Gözlerinde merak vardı, "Yarın hepimizin çok başka görevleri olacak, bu yüzden okula kesinlikle gelmelisiniz" diye ekledi, derin nefes aldı. Aklında bu okula dair gerçekleştirmek istediği çok şey vardı. Gerekli izinleri almış, ilkini de yarın öğrencileriyle gerçekleştirecekti.


"Kitap defter veya çanta getirmeyin. Eski giysilerinizi giyinip erken gelin, çünkü hep birlikte okulu boyayacağız."


Tüm çocukların arasında kısa bir bakışma geçti, yüzlerinde heyecanlarına eşlik koca koca tebessümler belirdi. "Yaşasın!!" diye sevinç çığlıkları yükseldi hep bir ağızdan.


....


Gün, bugün Aslan için oldukça erken başlamış, güneşin doğuşuyla hazırlanıp evden çıkmıştı. Üzerinde buraya geldiği ilk gün giydiği siyah tişörtü vardı. Evrak çantası yanında değildi, bugün okulda ders olmayacaktı.


Kulağında telefon vardı, heyecanla konuşuyordu. "Şimdilik kapatmam gerek anne" dedi, her sabah aynı saatte arayan annesine. Günün ufak bir özetini geçmiş, annesini evladıyla büyük bir gurur duymuştu.


"Kendini çok yorma" dedi kadın, oğlunun tüm gün yoğun olacağının endişesini yaşıyordu.


"Görüşürüz anneciğim" deyip tebessüm ederek telefonu kapattı. Alt sokağa girdi, gözleri istem dışı bir kaldırıma kaydı. Genç kız her zamanki yerindeydi, Aslan ağır adımlarla yanına yaklaşıp önünde durdu. Kaçmak hiç işe yaramıyordu.


"Günaydın.." dedi fısıltıyla.


Duymadı genç kız, duyacak durumda değildi. Algıları gecelerinin kabusunda, hayatının acı gerçeğindeydi. Annesi küçücük bir çocukken dondurma alacağını söyleyerek bir meydanda terk etmişti.


Ufak bir soluk verdi Aslan, gözlerini yavaşça kızdan ayırmaya çalıştı. Şaşkındı, kız bir an bile gözlerini ona çevirmemiş, umursamamıştı.


Anlam vermekte zorlanıyordu, iki gündür delicesine takip eden, bir an bile peşinden ayrılmayan bu kız neden şimdi varlığını umursamıyordu bile? Arkasını dönüp tek adım attı, gözlerini geriye çevirdi, Zeynep yerinden bile kıpırdamamıştı. Kafası eğikti, parmaklarının arasında sıkı sıkı tuttuğu taş ile yere şekiller çiziyordu.


Genç adam anlam vermeye çalıştı, birkaç adım uzaklaşıp yeniden kafasını geriye çevirdi, gerçekten de onu umursamıyordu bugün.


Derin nefes alıp bedenini döndürdü. Merakını bastıramıyordu, hızlı adımlarla yaklaşıp yeniden önünde durdu, "Beni bugün de takip etmeyecek misin?" diye sordu.


Zeynep kafasını yavaşça kaldırdı, gözleri sadece siyah renge kaydı. Tek kelime edecek gücü yoktu, ürkek gözlerini umursamazca eğip taşına, yere sığındı. Ufak sonsuzluk sembolleri çiziyordu.


Aslan şaşkın ve tepkisizdi. Birkaç gündür onu itirazına, engeline ve kaçışına rağmen görev yaptığı okula kadar bir gölge gibi takip etmişti bu kız. Bugün ne değişmişti de, onu görmezden geliyor, takip etmiyor, umursamıyordu?


Gözleri kısıldı, uzaklaşmak isteyen yanına rağmen merakına yenik düştü. Sessiz sessiz adımlarla yaklaşıp yanına, kaldırımın kenarına oturdu. Genç kız endişeyle doğrulup hızla ayağa kalktı, gözleri dehşetle büyümüştü. Nasıl bu kadar yakınına otururdu yabancı bir adam Arkasına bile bakmadan önündeki eve yürüdü. Kapıyı kapatıp hızla içeri girdi.


Genç adam anlam vermeye gayret ediyordu, yavaşça ayağa kalktı. Umursamamaya çalışarak yönünü okula çevirdi. Attığı her adımda geriye bakma ihtiyacı hissediyordu, kız yoktu.


Anlam veremedi, çok garipti.


Bir gün yakın, bir gün de çok uzaktı.


Bir gün tanıdık, bir gün de çok yabancıydı.


Kafasını yavaşça iki yana salladı, aklında tek bir ihtimal yer aldı zihninde, "Deli herhalde" dedi fısıltıyla. Uzun süre buralarda kalacak, yakında nasıl olsa onu da tanıyacaktı.


...


Odasındaydı Esma Nine, genç kızı kontrol etmek için ayağa kalktığında pencereden görmüştü. Yanında semtin yeni öğretmeni vardı, müdahale etmeden ikisini izlemiş, Zeynep'in hızla içeri kaçışını görmüştü.


Derin bir nefes alıp odanın kapısını açtı, gözleri genç kızın odasına kaydı. Kapıyı yavaşça araladı, gözleri kızına kaydı, yatağının kenarında sessizce oturuyordu.


"Zeyno" dedi. Ağır adımlarla yaklaşıp yanına oturdu. Elini, şevkatle elinin üzerine bıraktı. Dünden bu yana aklını kurcalayan bir şey vardı.


"Kızım" diye ekledi.


Zeynep'in gözleri yavaşça ninesine döndü. Solgun yüzü ve dalgın gözleri vardı, gördüğü rüya yine onu etki altına almış, 7 yaşında hayatını tamamen değiştiren günü hatırlatmıştı.


"Sen.. Öğretmeni yine mi takip ettin?"


Genç kız bakışını ayırıp yere çevirdi, genç adamı önce sabah sonra da okul çıkışında takip etmişti. Bu daha önce hiç yapmadığı bir şeydi, zihni öylesine kuvvetliydi ki aynı kişiyi bir defadan fazla kesinlikle takip etmiyordu. Ne olmuştu da bu öğretmeni iki kere izlemişti? Durumu mu kötüleşiyordu?


Zeynep kafasını iki yana sallayıp alt dudağını yavaşça ısırdı. Ufak bir soluk aldı, dünü anımsadı. 15 yıllık arayışında ilk defa biri takibinde böyle bir tepki vermiş, ilk defa delice koşturmuştu.


Ufak bir tebessüm edip ninesinin gözlerinden bakışlarını yavaşça ayırdı, "Komik" dedi fısıltıyla.


Ninesinin yüzünde rahatlatıcı bir gülümseme oluştu, durumu kötüleşmemiş, hoşuna gittiği için yapmıştı.


"Evet, komikti kızım" dedi. Tüm semt koşturmayı gülümseyerek izlemişti. Elini yüzüne bırakıp yanağını yavaşça okşadı. "Ama.. hep dikkatli ol, tamam mı?" Genç kız kafasını olumlu anlamda salladı, bunca zaman ondan öğrendiği her şeyi dikkatle yerine getiriyordu.


"Hadi bakalım, güzel bir kahvaltı edelim" ayağa kalktı, Zeynep de onaylayarak eşlik etti.


Odadan çıkıp mutfağa ilerledikleri sırada bir ses duyuldu, bahçe kapısı çalınıyordu. Genç kız koşar adımlarla evden çıkıp kapıyı açtı, gözleri yan komşuya kaydı.


Orta yaşlarda bir kadındı, ismi Emine'ydi, küçük bir evde bir başına hayatını idame ettiriyordu. Kısa kahverengi saçları vardı. Bedeni zayıf, gözleri siyahtı. Boyu tıpkı genç kızınki gibi uzundu. Yüzünde her daim tebessüm ve sevgi vardı.


Elinde bir tabak tutuyordu, sabahın erken vaktinde uyanıp kahvaltı için börek yapmıştı. "Kızım" dedi, Zeynep tebessüm edip tabağa baktı. En sevdiği börekti, bu komşu her yaptığında ona mutlaka bir tabak getirirdi.


Bir dilimi eline aldı, heyecanla koca bir ısırık aldığında kadının gözleri Esma Nine'ye kaydı. Evin kapısında onları izliyordu, kafasını olunlu anlamda salladı, kadın tebessüm etti. İkisinin de gözleri Zeynep'e döndü, koca bir dilimi bitirmişti bile.


"İçeride devam et kızım" diyen Esma Nine'nin sesiyle kafasını sallayıp kadına teşekkür ettikten sonra arkasını dönüp eve yürüdü.


.....


Okulun bahçesine şenlik havası hakimdi, tüm öğrenciler dışarı çıkmış heyecanla bekliyordu. Kapının önünde bir kamyonet vardı, boya için gerekli malzemeleri indiriyordu.


Aslan kimi zaman onlara yeri gösteriyor kimi zaman da yardım etmek için heyecanla bekleyen çocuklara uzatıyordu.


Küçük çocuklar fırçaları birer birer sahiplenmiş, boyaların hazırlanmasını bekliyordu. Bir köşede de Müdür Bey tarafından gerekli renk karışımı hazırlanıyordu.


Önce okulun dışı sonra da içi öğrencilerin ve birkaç görevlinin yardımıyla Aslan'ın önderliğinde boyanacaktı.


Önünde onlarca boya kutusu vardı genç adamın. Tüm öğrenciler kamyonetin gidişi ile öğretmenin ve boyaların bulunduğu alanı daire içine alacak şekilde dizilmişti. Hepsinin bakışları genç adamın üzerindeydi, ondan alacakları tek komutla boyaya başlayacaklardı.


Genç adamın gözleri parıldıyordu, dün geceden bu yana bu anın hazırlığını yapmış, tüm masrafları kendi cebinden karşılamıştı. Bakışlarını yavaşça kaldırdı, tüm öğrencilerinin üzerinde gezdirdi.


Yüzünde ufak bir tebessüm belirdi, "Hazır mıyız?" diye sordu, çocukların aynı anda yüzleri güldü, sabahtan bu yana hepsi hazırdı.


Hep bir ağızdan "Hazırız Öğretmenim!!" Haykırışlarını duydu, bakışını yavaşça kaldırıp okulun ikinci katında bulunan pencereye çevirdi.


Müdür Bey'le bakışları buluştu, aralarında bir ufak bir anlaşma yer aldı. Adam arkasını döndüğü gibi pencereden uzaklaşıp bilgisayarından bir müzik açtı, tüm okulda 'Arkadaşım Eşşek' şarkısı yankılanmaya başladı.


Çocukların heyecanına, şarkıyla birlikte bir de sevinç eklendi. Şarkıyı duydukları anda yerlerinde zıplayarak eşlik etmeye başlamışlardı. Aslan gülerek, "Başlayalım o halde!" dedi, tüm çocuklar fırçaları boya kovalarına daldırdı.


...


Okuldaki neşe dolu anlar tüm semtte yankılanıyordu, aileler de tıpkı çocukları gibi mutlulardı. Herkes çevreye toplanmış onları izliyor, bazen de şarkıya eşlik edip alkışlıyorlardı.


Aslan üstüne başına boyaya bulanmamak için özellikle dikkat ediyor, her yere yetişmeye çalışıyordu, bazen çocuklara boyanın doğru yapılışını gösteriyor bazen de onların yetişmediği yerleri kendisi yapıyordu.


Yaklaştığı her öğrencinin şarkıyı söyleyişine önce eşlik ediyor, sonra da onunla birlikte fırçanın sapından tutup boyamaya yardım ediyordu.


Zeynep de diğer komşular gibi müziği duyduğu anda soluğu okulun önünde almıştı. Gözleri parıldıyor, heyecanla izliyordu. Bazen aynı şekilde şarkıya sessizce eşlik ediyor bazen de aralarına karışmayı diliyordu.


Kafasını yavaşça yere eğdiği bir anda çocuklardan birinin sesini duydu, bakışlarını kaldırdı. "Zeyno" diye seslendi küçük Eray, komşulardan birinin oğluydu. Boyaya bulanan elleriyle yaklaşıp genç kızın elinden sıkıca tuttu.


"Sende bize yardım et, çok eğlenceli!"


Genç kız kafasını iki yana sallasa da küçük çocuk umursamıyordu. Her oyunu eğlenceli yapan kız da onlarla olmalıydı. Kalabalığın arasından çekiştire çekiştire bahçeye getirdi, uzun saplı bir fırça uzattı.


"Olmaz" dedi Zeynep, sadece öğrencilerinin dahil olabiliyordu.


"Olur" dedi Eray itiraz ederek inatla.


Fırçayı eline sıkıştırıp boya kovasını işaret etti. Genç kız kafasını iki yana salladı, Eray hızla fırçayı boyaya bulayıp eline sıkıştırdı. Eliyle boyanmayan duvarlardan birini işaret etti.


"Oradan başla"


Genç kız ürkek bakışlarıyla adım attığı anda gözleri genç adama kaydı, arkası dönüktü, saplı uzun bir fırça vardı elinde. Öğrencilerinden biriyle şarkının nakarat kısmına eşlik ediyordu.


Alt dudağını ısırdı, yüzünde çok ufak bir tebessüm belirdi, semtin yeni öğretmeni çocukları mutlu etmeyi başarıyordu. Duvarın önünde durdu, fırçayı yavaşça kaldırdığı anda gözleri genç adamın gözleriyle buluştu.


Yüzünde koca bir şaşkınlık oluştu genç adamın, öğrencileri gördükleri anda yanına sevinçle koşuyor, boynuna atlıyordu. Bir adım geriye gidip gözlerini çevrede gezdirdi, yakınında bir öğrencisi vardı. Merakla yaklaşıp yanında durdu, işaret parmağını gizlice kıza doğru doğrultup çocuğa döndü.


"O kız kim?" diye sordu.


Küçük çocuğun gözleri kızı gördüğü anda delice parıldadı, en sevdiği oyun arkadaşıydı. Gülümsedi, "Arkadaşımız" dedi.


"Arkadaşınız mı? İsmi ne?"


"Zeyno"


"Zeynep yani"


Çocuk kafasını itiraz ederek hızla iki yana salladı, "Hayır, Zeyno"


"Zeyno" diye tekrarladı kısık bir tonda genç adam. Derin bir nefes alıp yeniden çocuğun gözlerine baktı.


"Dilsiz mi?"


Çocuğun yüzünde şaşkın bir ifade belirdi, öğretmeni neden böyle bir soru soruyordu. Yüzünde tebessüm oluştu.


"Zeyno mu dilsiz?"


"Evet"


Kafasını yavaşça iki yana sallayıp ona çevirdi bakışlarını, "Zeyno!!" diye seslendi. Genç kız duyduğu anda bakışını hızla çocuğa ona çevirip, "Efendim" diye cevapladı.


Genç adam şaşkınlıkla duraksadı, anlam veremiyordu. Dilsiz değildi, yanılmıştı. Buraya geldiği ilk andan beri defalarca soru sormuş, bir defa bile sesini duymamıştı. Kaşları çatılıp gözleri kısıldı. Bunca zaman sorularını isteyerek mi cevapsız bırakmıştı?


Yavaşça geriye çekildi, nasıl konuşmazdı ki onunla?


...


Diken üstündeydi Aslan, bir türlü aklındaki soruları silip atamıyordu. Aklı, gözleri, zihni sadece genç kızın üzerindeydi. Daha bu sabah 'deli herhalde' diye teşhis koyduğu genç kız, çocukların arasında oldukça normal görünüyordu.


Onlara elinden geldiğince yardım ediyor, şarkıya eşlik ediyor, gülüyor ve konuşuyordu. Tüm çocukların ilgisi ondaydı, öğretmeni bile görmezden geliyor, onunla birlikte boyamak için birbirleriyle yarışıyorlardı.


Aslan ise tamamen yalnız kalmıştı. Öğrenciler mecbur olmadıkça ona yaklaşmıyor, tek kelime etmiyordu.


Elinde fırça vardı, gözlerini ondan hiç ayırmadan boyamaya çalışıyordu. Derin nefes aldı, işine odaklanmaya çalışsa da yapamadı. Önünde bir kapı vardı, küçük fırçayla dikkatle boyamaya çalışıyordu fakat hepsini dışına taşırmıştı.


"Batırdım!" dedi kendi kendine söverek. Dikkatini vermekte oldukça zorlanıyordu.


Gözlerini kapıya çevirdi, yaptığı hatayı düzeltmeye çalışırken içten içe ufakta olsa bir kıskançlık esir almıştı onu. Öğrencileri neden onu hiç takmıyor ve o kız niye bir tek onunla konuşmuyordu?


Bir hareketlenme fark etti, bakışlarını o yöne çevirdi. Zeynep çocukları diğer kısımları da boyamaları için göndermişti. Elindeki uzun fırçayla bulunduğu duvarın son kısmını boyamaya çalışırken bir başına kalmıştı.


Aslan yaklaşmak isteyen yanını bastırmaya çalışsa da engel olamıyordu. Yan yan ve ufak adımlarla yanına yaklaştı, elindeki kapı fırçasıyla da farkında olmadan genç kızın özenle boyadığı duvarın üstünü boyuyordu.


Tam yanında durdu, aralarında birkaç adımlık mesafe vardı. Zeynep işine odaklanmış, onu görmüyordu. Derin nefes aldı genç adam, "Sen bir tek benimle mi konuşmuyorsun?" diye sordu, genç kızın gözleri yavaşça ona döndü.


Bakışları, adamın gözleriyle buluştu. Omuz silip arkasını döndü, Aslan'ın gözleri şaşkınlıkla büyüdü. "Bana neden hiç cevap vermiyorsun?"


Umursamadı, umursamaya da niyetli değildi Zeynep, hızlı adımlarla ilerlerken bir anda durdu. Gözleri dakikalar önce özenle boyadığı duvara kaydı, bu adam elindeki fırçayla gelişi güzel ve farklı bir renkle batırıyordu.


Gözleri hızla büyüdü, bakışları kısıldı. Elindeki saplı koca bir fırçaya bakıp derin bir nefes aldı, ucunu hızla yanındaki adamın yüzüne değdirdi, Aslan'ın yüzü boyaya bulandı.


"Hey dur!" diyip geriye bir adım attı şaşkınlıkla. "Ne yapıyorsun sen!?" diye ekledi öfkeyle.


Zeynep aldırış bile etmiyordu, fırçayı yeniden ona yaklaştırıp bu defa siyah tişörtüne değdirdi. Siyahın üzerinde mavi bir leke belirdi.


"Deli misin sen?!" diye haykırdı öfkeyle. Arkasını döndü, "Deli zaten" diye ekledi fısıltıyla. Ekin olmuştu, tamamen deliydi bu kız. Geri geri gitti, genç kız yaklaştı. Hızlandı, Zeynep de hızlandı. Her adımında fırçayı tişörtüne değdiriyordu.


Hızla arkasını döndü genç adam, durdurmak imkansızdı. Derin nefes alıp koşmaya başladı, çarşıya gitmemişken ve hala yük komyonu ortada yokken tişörtünü korumalıydı.


Bahçenin orta yerinde yeniden ikisinin kovalaması yer aldı. Herkes durmuş, yine bir adamın koştuğu, bir kadının kovaladığı anı izliyorlardı. Yüzlerinde gülümseme vardı.


Çocuklar boyamayı bırakmış heyecanla kovalamacayı takip ediyor, hep bir ağızdan 'Yakala Zeyno!' haykırışı duyuluyordu.


Aslan hızla koşarken hiçbir şeyi düşünemiyordu. Bir an önce kendini ondan kurtarmanın yolunu ararken, bir ömür başına bela olacağını hiç bilmiyordu.


Oy ve yorumları eksik etmeyelim. 💚💚


Loading...
0%