
Yanağına ufak bir damla yaş süzüldü, elleri tir tir titriyordu. Derin nefes alıp hızla arkasını döndü. Delice koştuğu adımlarını ninesinin yan komşusunun önünde durdu. Yumruk yaptığı elini delice kapıya vurmaya başladı.
"Aç..! Kapıyı.. Aç!" diye haykırdı.
Emine Hanım sesini duyduğu gibi hızla koşarak kapıya yaklaştı. "Zeynep." Dedi merakla. Genç kız cesaretini toplamaya çalıştı. Ufak bir soluk aldı, "Baba.." Dedi, ufak bir damla yaş hızla yanağına süzüldü.
Canı yanıyordu. Hayat gerçekten bu kadar acımasız mıydı? Bir babayı da çok görmüş müydü? Ardından 'kızım' diye üzülen, delice özleyen bir baba var mıydı?
Elinin tersiyle dikkatle yanağını silmeye gayret etti, elini bir meydanda acımasızca bırakan bir kadın, ona geride bir baba bırakmış mıydı? Yoksa o da tıpkı onun gibi evladını terk edilmişliğiyle mi bırakmıştı?
"Baba.." dedi zorlukla. Gözlerini ilk defa yalvarırcasına kadının gözlerine çevirdi. Tek kelimesine delice ihtiyaç duyuyordu. "O da.." diye ekledi, iki yanağı hızla ıslandı. "Beni terk mi etti?"
Kalbi yeni tomurcuklanmış bir çiçekti, tek kelime ile ya büyücek açacak, ya solup kuruyacaktı.
Emine Hanım'ın iki yanağına delice yaşlar süzülüyordu, evladı ilk defa karşısına cesaretle geçip babasını soruyordu. Kalbinde koca bir sızı vardı, gözlerini yavaşça çevrede gezdirip yanına yaklaştı.
"Bebeğim.." dedi, bileğini tuttu.
Genç kız geriye gitmek istedi, kırgın kalbi onu hiç affetmeyecekti. Kafasını yavaşça iki yana sallayıp bileğini çekmeye çalıştı, annesi izin vermedi. Yeniden çekmeye direndi, Emine Hanım engel oldu.
Gözleri dehşetle büyüdü Zeynep'in, zorlandığı her anda kalbi delice çarpıyor, bedeni titriyordu. Geri geri gitmek istedi, bileğini sıkıca tutan bir el engel oldu. Yavaşça yutkundu, "Bırak.." dedi fısıltıyla.
"Kızım.." Yaş dolu gözleriyle evladına bakıyordu, dile gelmeyi bekleyen yüzlerce kelimesi vardı. Evladının bileğini delice sıkıyor, canını yakıyor, algılayamıyordu. Ne çok özlemiş, ne çok hasret kalmıştı.
"Bırak.." diye yalvardı genç kız, bileğinde sızı yer almıştı. Kalbindeki endişeli haykırış bedenini titretiyordu. Geriye tek adım atmak, kocasına sığınmak istedi, yapamadı. Olduğu yere sabitleyen bir el, bileğini delice sıkıyor, kendine doğru çekiyordu.
"İçeri gel.." dedi Emine Hanım, Zeynep hızla kafasını iki yana sallamaya çalıştı. Gitmek istedi, bileğinde izi oluşan parmaklar müsaade etmedi. Derin derin nefes almaya çalıştı, yine engellenmiş, bir kafese kapatılmıştı. Ne gidebiliyor, ne kaçabiliyor, ne de güvendiği kollara sığınabiliyordu.
Yanakları yaşla doldu, kolunu çekmeyi bırakıp yavaşça yere çömeldiği anda bir ses, bir haykırış yankılandı yan evden. "Zeyno!!"
Hızla koşuyordu Esma Nine, kızını gördüğü anda aklı uçup gitmişti. "Zeyno!!" Diye haykırıp yaklaştı. Bileğini güçlükle kadının elinden çekmeye çalıştı. "Emine bırak!" diye gürledi, kadın yavaşça elini bıraktı. Kızının narin bileğini incittiğini farkında bile değildi, geri geri gidip hızla arkasını döndü. Hıçkırıklarla evine girip kapıyı sertçe kapattı.
"Zeyno.." dedi yaşlı kadın, gözleri bileğine kaydı, ufak da olsa kızarmıştı. Gözleri dehşetle büyümüş, yanakları yaşla dolmuştu. O neden böyle yapıyor, hala niye evladının canını yakıyordu?
Yavaşça bileğini kavradı yaşlı kadın, canını yakmamaya gayret ediyordu. Parmağının ucuula yavaşça okşadı. "İyi misin yavrum?"
Yanağına ufak bir damla yaş süzüldü genç kızın, kafasını yavaşça olumlu anlamda sallayıp hızla kollarını ninesinin boynuna doladı. Kısa bir an bile olsa ne çok korkmuş, ne çok endişe etmişti. Nefessiz kalmış, öleceğini düşünmüştü.
"Baba..." dedi fısıltıyla. Babam diyemedi, babaydı sadece. Gerçekten ömründe bu pozisyonda biri var mıydı, o da anne gibi terk mi etmişti?
Nasırlı elini yavaşça kızının yanağına bıraktı yaşlı kadın, evladının her damla gözyaşı canını deli gibi acıtıyordu. Süzülmek için direnen gözyaşlarına hakim olmaya çalıştı. "Babanı mı merak ediyorsun?" diye sordu fısıltıyla.
Gözlerini ninesinin gözlerine yavaşça çevirdi, dile gelmeyen büyük istek bakışlarında yer aldı, ninesine gözleriyle de olsa 'evet' diyebildi.
Boştaki elini yavaşça yeleğinin cebine bıraktı Esma Nine, bir telefon duruyordu. Genç adam günler önce babasına dair tek resmî çekmesini istemişti. Derin bir nefes verdi, yanağına ufak bir damla yaş süzüldü, artık en uygun zamanı beklemek yerine bunu yaratmalı, kızını resimde bile olda babasına kavuşturmalıydı.
Hızla kollarını boynuna doladı, bir elinde saçlarında yavaşça gezdiriyordu. "Benim güzel kızım." dedi fısıltıyla. Bir ses yankılandı, telaş dolu bir tondu.
"Zeynep!!" Gözleri hızla o yöne döndü, Aslan göründü. Endişe doluydu, genç kız hızla geriye çekilip yönünü çevirdi. Hızlı hızlı adımlarla yanına yaklaşıp kollarını boynuna sıkıca doladı. Kurtarıcısı, karanlığının ışığı, kışının baharı gelmişti işte. Burnunu göğsüne dayadı, nefes alıyordu şimdi.
"Seni merak ettim, nereye gittin?" diye sordu genç adam, çenesini dayadığı kafasının üst kısmına ufak bir öpücük kondurdu.
Genç kız tek kelime edemedi, gözlerini sıkı sıkı kapatıp sızlayan bileğini umursamadan ellerini sırtında birleştirdi. "Korktum.." dedi fısıltıyla. Yokluğunda kısa bir an bile olsa çok korkmuş, nefesini kaybettiğini hissetmişti.
Yüzü asıldı genç adamın, karısı ne için korkmuştu? Gözleri yaşlı kadına döndü, anlam vermeye çalışıyordu. Esma Nine kafasını yavaşça yere eğdi, kızına geç yetişmiş, bileğindeki sızıya da hissettiği endişeye de engel olamamıştı. Derin bir nefes alıp cebindeki telefonu çıkardı, sıkı sıkı tutup yönünü komşunun evine çevirdi. Ne olursa olsun bugün o kareyi çekecekti.
Yavaşça geriye çekilip gözlerini karısının gözlerine çevirdi genç adam, "Birtanem.. ben yanındayım." Elini yavaşça yanağına bırakıp baş parmağıyla dikkatle okşadı.
"Hadi. Erdal Amca'yı doktorla bizim eve götürdüm. Yanında olmalıyız." Elini sıkıca tuttu, endişeli gözleriyle eve çevirdi yönünü.
.....
Yavaşça ayağa kalktı genç kız, evindeki salonda sessizce oturuyordu. Gözleri köşedeki merdivene kaydı, kocası ve doktor iniyordu. Bakışlarını yavaşça onlara çevirdi.
Ağır adımlarını salonun ortasında durdurdu doktor, gözlerini genç adama çevirdi. "Şimdilik gerekli müdahaleyi yaptık ama kötüleşirse hastanın geçmişinde kalp rahatsızlığı olup olmadığını bilmemiz gerekecek."
"Durumu kötü mü?"
"Şu an düzeldi gibi, ilaçlarda destek olacak ama az önce kendisine de söylediğim gibi bir hastanede bir doktor gözetimi altında olması gerek."
"Kabul etmiyor.." dedi Aslan sıkıntıyla. Adamı bir türlü hastaneye ikna edememişlerdi. Evladı bir kazaya kurban gittikten sonra yaşamak bile zulümdü. Tedavi de doktorda ihtiyacı yoktu, bir an önce son nefesini verip evladına kavuşmalıydı.
"Sorun olduğu anda iletişime geçelim. Geçmiş olsun." Dedi doktor, genç adam elini sıkıp teşekkür etti. Kapıya kadar eşlik edip gözlerini karısına çevirdi. Merakla bekliyordu.
"İyi.." dedi fısıltıyla, endişelendirmemeye gayret ediyordu. "Merak etme, bugün dinlenirse yarına toparlanır." Elini eline yaklaştırıp tuttu, dudaklarına yaklaştırdınız anda bileğini fark etti. Ufak da bir kızarıklık vardı, aklı gitti.
"Ne oldu bileğine!?"
Genç kız gözlerini hızla kapattı, burnunu göğsüne dayadı, o anı düşünmek bile korkunçtu. Elini saçlarına bıraktı Aslan, onu zorlamamalı, ilk fırsatta yaşlı kadına sormalıydı, bir bilgisi kesinlikle vardı.
....
"O.." dedi Zeynep, gözlerini kocasına çevirdi. Yemek masasında karşılıklı oturuyorlardı. Bakışlarını yavaşça misafirin odasının kapısına çevirdi, adam geldiğinden beri hiç uyanmamış, kalkmamıştı.
"Yemeyecek mi?" diye ekledi.
Aslan'ın gözleri ona döndü, sık sık kontrol etse de misafirleri hiç uyanmamıştı. İlaç verilmiş, serumları bitmiş, hala da uyuyordu. "Doktor rahatsız etmememizi söylemişti, uyandırmamalıyız."
"İyi.. mi?"
Kafasını yavaşça iki yana salladı genç adam, emin değildi. Adamın acısı büyüktü, evladının yokluğu ile yıllar sonra yeniden sınanıyordu. Kısık bir soluk verdi, babasına durumu bildirip ailesine ulaşmasını istemiş, kimsesi olmadığını öğrenmişti.
"İyi olacak.. Acı ama hayat bu."
Genç kız kafasını yavaşça yere eğdi, "O.. üzgün." diye ekledi. Bu adamı her gördüğünde gözlerinde ve yüzünde aynı hüznü görebiliyordu, büyük bir sızısı vardı.
Aslan yavaşça doğrulup ayağa kalktı. Elini uzatıp karısının elinden tuttu. Salondaki koltuğa oturup, onu da yanında oturttu. Genç kız kafasını anında göğsüne dayadı.
"Bir kızı varmış. Tıpkı ablam gibi çocuk yaşta vefat etmiş."
Genç kızın yüzü asıldı, merakla dinliyordu. Genç adam hüzünle soluk aldı, babasıyla yaptığı uzun sohbet sonrasında tüm detayları öğrenebilmişti. "Ölüm bir ateş gibi birtanem. Kalbinin ortasında şiddetle yanıyor ama zaman, o ateşi her geçen günde tamamen söndürmese de küle çevirmeyi başarıyor."
Kısık bir soluk aldı, ablasının vefat ettiği günlerde evin her köşesi cayır cayır yanıyordu. Zaman geçtikçe anne babası ve o, ablasının acısıyla yaşamayı öğreniyordu.
"Erdal Amca ise kızının ölümünü hiç kabullenemediği için, yıllar ateşini küle çevirememiş. Kim ne derse de hep bir yerlerde nefes aldığına inanmış, belki de inanmak istemiş."
Gözleri dalgındı genç kızın, bu yüzden mi bu adamın gözleri hep kırgındı. Evladının acısıyla mı baş edemiyordu.
"Hep aramış ve aramaya devam etmiş ama sanırım bitti artık. Çünkü onu sokağın ortasında gördüğümüzde 'ölmüş' dedi, kızının ölümünü kabulleniyor belki de."
Gözleri doldu genç kızın, sessiz bir soluk verdi. Ne çok üzülmüştü bu adama, ne çok acı çekiyordu kim bilir.
"Sevdiğin birinin ölümünü kabullenmek çok zor bir tanem. Erdal Amca o zorlu süreçten yıllardan sonra yeniden geçiyor, bu yüzden onu biraz toparlanana kadar kendine haline bırakmalıyız."
Kafasını yavaşça kocasının göğsünden ayırdı Zeynep, gözlerini yavaşça gözlerine çevirdi. "Gidecek.. mi?" diye sordu endişeyle. Bu halde nereye gidebilirdi.
"Hayır bir tanem, birkaç gün misafirimiz olacak. Olur mu?" Genç kız anında kafasını onaylar anlamda salladı, toparlanana kadar burada kalmalıydı.
.....
Odanın önünde durdu Zeynep, derin bir nefes verdi. Gece yarısına yaklaşıyordu, uyumadan önce kontrol etmek istedi. Elleri istem dışı titriyordu, yavaşça kulpa tuttu. Kısık bir soluk verip itti, karanlıklar içerisinde adamın soluklarını duydu.
Ağır adımlarla tek adım attığında Aslan yaklaştı. "Zeynep.." dedi, genç kızın gözleri ona döndü. "Uyuyor.. hala." diye cevapladı Zeynep.
"Evet, doktorla konuştum şimdi, sabaha kadar uyanmaz büyük ihtimalle."
Kafasıyla onayladı genç kız, ufacık ışığın aydınlattığı odada gözlerini adamdan ayırıp arkasını döndü. Odadan çıktığı gibi kendine odasına yürüdü.
Aslan arkasından yaklaşıp önünde durdu, elinde bir bardak su ve ilaç vardı. Kapsülün birini çıkarıp ikiye böldü, "Bu geceden itibaren yarım doza düşürüyoruz." yavaşça uzattı, Zeynep itiraz etmeden yutup suyu içti.
"Çok geç oldu bir tanem, uyumalıyız."
Ayaklarını yavaşça yatağa çekip kafasını yastıkla buluşturdu genç kız, gözlerinin yanına aynı şekilde uzanan kocasına çevirdi. Elini yavaşça yüzüne bıraktı, şiddetli esneyişine rağmen onu biraz daha izlemek istiyordu. Gözleri kalbine sadece birkaç dakika direnebildi, dakikalar içerisinde derin bir uykuya dahil oldu.
....
Gözlerini yavaşça araladı Zeynep, gecenin bir vaktiydi. Karanlıklara sessizlik hakimdi. Kalbinde koca bir sızı vardı, uyumasına müsaade etmiyordu. Bakışları kocasına kaydı, derin bir uykudaydı.
Sessiz bir soluk alıp arkasını döndü, doğrulmaya gayret ederek ayaklarını yataktan indirdiği anda bir ses duydu. "Zeynep.." dedi genç adam, karısının hareket ettiğini gördüğü anda kendine gelmişti. Endişeli gözlerini ona çevirdi.
"Su.." dedi fısıltıyla Zeynep, elini kocasının yanağında yavaşça gezdirdi, onu endişelendirmeyi kesinlikle istemiyordu.
Kafasını onaylar anlamda salladı Aslan, kafasını yavaşça yastıkla buluşturup kalkmasına müsaade etti. Su içip hemen gelirdi. Gözlerini yavaşça kapattığı gibi genç kız doğruldu.
Ağır adımlarla odadan çıkıp durdu, gözleri misafirin kapısına kaydı. Uyuyor mu acaba hala? Kendine gelememiş miydi daha? Kapının önünde durdu, elini kulpuna yaklaştırıp hızla geriye çekti, rahatsız etmemeliydi. Derin nefes alıp arkasını döndü.
Ağır adımlarla odasına yaklaştı, kapıyı yavaşça açıp yatağa yaklaştı. Kenarına oturduğu anda Aslan gözlerini araladı. "Geldin mi?" diye sordu, onu bekliyordu. Genç kız kafasıyla onaylayıp kafasını yeniden yastıkla buluşturdu. Uyumalıydı.
....
Gözlerini yavaşça araladı Zeynep, gecenin bir vaktiydi. Sadece bir saatlik bir uykuyla yeniden uyanmıştı. Gözleri, bedeni, zihni uykuya yenik düşemiyordu. Direndiği her anda tamamen kaçırıyordu.
Bakışlarını yavaşça kocasına kaydı, genç adam uyuyordu. Sessiz bir soluk aldı, uyandırmamaya büyük gayret ederek yavaşça ayaklarını yataktan indirmeye gayret ettiği anda genç adam hızla gözlerini araladı.
"Zeynep.." dedi telaşla. Doğruldu, uykulu gözlerini yüzüne çevirdi. Karısı neden bugün uyuyamıyor, sık sık uyanıyordu? Hızla ayağa kalkıp ışığı açtı, bir sorunu olmalıydı.
Yanına yaklaşıp önünde durdu. Elinden sıkıca tuttu. "İyi misin bir tanem? Neden uyumuyorsun?"
Genç kız kafasını olumlu anlamda salladı, "İyiyim.." dedi, yabancı bir his bedenini esir almış, uyumasına ve nefes almasına engel oluyordu. Belli etmemekte çalıştı.
Elini hızla alnına sonra da yüzünde bıraktı Aslan, ısısı normaldi. "Ateşin yok, bir ağrın var mı?"
Kafasını iki yana salladı Zeynep.
"Bir şey mi oldu? Nedir seni uyutmayan?"
Kafasını yeniden iki yana salladı genç kız, kısık bir soluk verip arkasını döndü, kafasını yastıkla yavaşça buluşturdu. Uyumak için direnmeli, kocasını daha fazla endişelendirmemeliydi.
"Gel.." dedi Aslan, yatağa yatıp kolunu açtı. Genç kız göğsüne sığınıp gözlerini kapattı. Uyuyamasa da yataktan çıkmamalı, kocasını endişelendirmemeliydi.
.....
Günün ilk ışıklarıydı, bakışlarını yavaşça pencereye çevirdi Zeynep. Sonsuz gece sonunda son bulmuş, gün ağarmıştı. Derin bir nefes verip ayaklarını yataktan indirdi.
Parmak uçlarında yavaşça yürüyüp odadan çıktı. Kapıyı sessizce örtüp koridora çıktı. Uykusuz gözleri misafirin kapısına kaydı, kafasını eğip hızlı adımlarla önünden geçti. Merdiven basamaklarını tek tek inip gözlerini etrafta gezdirdi, Boncuk neredeydi?
"Boncuk.." dedi fısıltıyla. Kenardaki dolaba yaklaşıp bir kaba mama doldurdu, aç olmalıydı. Etrafı dikkatle süzdü, minik kedisi bahçede miydi? Kapıyı yavaşça açıp gözlerini bahçede gezdirdi, kulübeye yaklaşıp mama kabını dikkatle doldurdu.
Kafasını gökyüzüne kaldırdı, yakıcı bir güneş hakimdi. Yaz çok hızlı geliyordu. Çıplak ayaklarını terliklerine geçirdi, gözleri sağ çaprazındaki gül ağaçlarından birine kaydı. Beyaz renk olanlar gün geçtikçe azalıyor, soluyordu.
Yüzü asıldı, bahçenin en güzel köşesi burasıydı. Yavaşça yaklaşıp narin ellerini beyaz güllerden birinde dikkatle gezdirdi. "Solma.." dedi fısıltıyla, gün geçtikçe sayı azalıyordu.
Düzenle ve özenle sulasa da eksilmelerine engel olamıyordu. "Gitmeyin.." diye ekledi. Parmağını yavaşça yaprakların üzerinde gezdirdi. Solmamalılardı, bahçenin en güzel yerinde kalbine huzur vermeye devam etmelilerdi.
Önünde ufak bir bahçe sulama kabı vardı, özellikle gülün köküne ulaştırmaya çalışıyordu. Neden böyle azalıyor ve kuruyorlardı? "Daha çok mu su istiyorsunuz?" Kabın ince ucunu daha fazla eğdi, daha çok su vermeliydi.
Bir ses ulaştı o anda kulağına. "Hava.." dedi bir ton. Genç kız kafasını hızla geriye çevirdiğinde, gözleri misafirinin gözleriyle buluştu. Erdal Bey kapının tam önünde duruyordu, gözlerini açtığı anda hava almak adına bahçeye çıkmış, genç kızı duymuştu.
"Toprağının havaya ihtiyacı var." diye ekledi. Ağır ve zoraki adımlarla genç kıza yaklaştı. "Kızım.." Zeynep hızla kafasını eğdi, kalbi delice çarptı.
Erdal Bey köşedeki saplı küreği alıp ağaca yanaştı. Gözlerini genç kızdan ayırıp toprağı çapalamaya gayret etti. "Çiçek toprağı, toprakta havayı sever."
Gözlerini yavaşça toprağa çevirdi Zeynep, adamın her hareketini takip etmeye çalışıyordu. Bundan sonra çiçeklerine aynı uygulamayı sık sık yapacak, büyümelerini sağlayacaktı.
"Solmayacak.. mı?" diye sordu fısıltıyla.
Erdal Bey'in gözleri ona döndü, yüzünde ufak bir tebessüm belirdi. Genç kız ilk defa onunla kaçmadan konuşmaya çalışıyordu. Kafasını yavaşça onaylar anlamda salladı. "Solmayacak kızım.." Küreği yavaşça durdurdu, "Sen devam etmek ister misin?"
Zeynep hızla kafasıyla onayladı, bir an önce yapılışını öğrenmeliydi. Erdal Bey küreği yavaşça uzatıp komutlarla yönlendirerek destek olmaya çalıştı. İki yaralı kalp, iki özlem dolu yürek, bir beyaz gül ağacını iyileştirmeye çalışırken kalplerinde yer alan sızıyı da birlikte dindirecekti. Baba bir gün kızına, kızı da babasına kavuşacak, bahçe rengarenk güllerle süslenecekti. Tıpkı ikisinin kalbi gibi, beyaz güllerde en sevdiğine, toprağına ihtiyaç duyuyordu.
....
"Zeynep!" Dedi Aslan, hızla gözlerini açtığı anda doğruldu. Karısı yatakta yoktu, ayaklarını yataktan indirip kalktığı anda gözleri pencereye kaydı, gördüğü bir manzara ile yüzünde şaşkınlık belirdi.
Misafiri ve karısı bahçedeydi, beyaz gül ağacının önünde duruyorlardı. Biri toprağı havalandırmaya çalışırken, diğeri de elindeki hortumla sulamaya çalışıyordu. Bir çiçeğe nefes oluyorlardı.
Yüzünde ufak bir tebessüm belirdi Aslan'ın, karısı gerçekten de iyileşiyordu. Elini yavaşça ensesine bırakıp ovdu, zihninde gece yer aldı. Karısı doğru düzgün uyuyamamıştı. Sıkıntılı bir soluk alıp telefonuna yaklaştı, rehberde 'Berrin Teyze' ismini tıklayarak yeniden gözlerini bahçeye çevirdi.
"Alo."
"Uyandırdım mı Berrin Teyze?"
"Hayır oğlum, uyanmıştım. Zeynep iyi mi?"
Kafasını yavaşça iki yana salladı genç adam, "Bilmiyorum, Zeynep gece hiç uyumadı, endişeliyim."
"Uyumadı mı? Sebebi var mıydı?"
"Söylemedi, biliyorsun hislerini ifade etmekte zorluk yaşıyor."
Berrin Hanım'ın yüzünde endişe belirdi, belli etmemekte gayret etti. "Oğlum, ilacı azalttın mı?"
"Evet."
"Bundan olabilir, belki de düşündüğümüz kadar iyi değildir daha."
Genç adamın gözleri dolu dolu oldu, ne umutlarla ilacı azaltmıştı. "Yine arttıracak mıyız?" Diye sordu hayal kırıklığıyla.
"Hayır hemen değil. Birkaç gün takip edelim, böyle devam ederse ilaca devam etmek durumunda kalacağız."
"Niye..." dedi Aslan, sitem etmemekte gayret ederek. Yanağı usulca ıslandı, "Niye böyle oldu? Çok iyiydi."
"Oğlum uykusunu tetikleyen bir şey oldu mu?"
Düşünmeye gayret etti genç adam, tüm gün yanındaydı. "Yok.. farklı bir şey olmadı."
"İlaç kesmek için erken olabilir. Bugün ağzını aralamaya, gece uyumama sebebini öğrenmeye çalış."
"Olur, denerim."
"Şu anda nasıl?"
"İyi gözüküyor, Erdal Amca ile bahçedeler."
"Erdal mı?"
"Babamın arkadaşı, söz etmiştim sanırım."
"Evet, ev bitince gitmemiş miydi?" Diye sordu merakla. "Geri mi geldi?" diye ekledi.
"Evet döndü, dün geceyi bizim evde geçirdi. Uygun bir ara uzun uzun ondan da söz ederim."
Berrin Hanım yavaşça ayağa kalktı, zihninde tek bir şey yer aldı. "Oğlum, Zeynep'in Erdal Bey'e yaklaşımı nasıl?"
Gözlerini bahçeye çevirdi genç adam, ikisi sessizliğe rağmen bahçedeki çiçeklerle tek tek ilgileniyordu. "İyi, alıştı ona."
"Güzel.." derin bir nefes verdi, "Canını sıkma, ilaca bu şekilde birkaç gün devam edelim. Sonra yine konuşur, değerlendiririz."
"Tamam, teşekkür ederim."
"Görüşürüz oğlum."
"Görüşürüz."
Telefonu kulağından indirip arkasındaki yatağın üzerine bıraktı, gözlerini yeniden bahçeye çevirdiğinde bir ses duydu. Telefonu çalıyordu. Merakla arkasını dönüp eline aldığında, ekranda bir numara gördü. Bu.. Esma Nineye fotoğraf çekmesi için verdiği telefona aitti.
"Alo.." dedi merakla. "Esma Nine." diye ekledi.
Yaşlı kadın telaş içerisindeydi, zar zor da olsa rehberde bulduğu numarayı tuşlamayı başarmıştı. "Oğlum.. fotoğrafın resimini çektim."
"Ne??" Dedi Aslan heyecanla. Kalbi hızla çarpıyordu.
"Zeynep'in babasının resmi sende mi şu anda?"
"Evet oğlum, gelip alabilirsin."
"Geliyorum, hemen geliyorum!"
....
Bir güle nefes olmaya çalışan iki yaralı yürek, birbirine ilaç olmaya geliyor ❤️
Baba kız kavuşması az kaldı. Siz okurken, ben de yazarken heyecanlanıyorum ❤️
Finale doğru gidiyoruz, geriye sadece 6 bölüm kaldı ❤️
Sınırımız +40, oy ve 15 yorum.
Eksik etmeyelim. Finalimiz artık tamamen belirli, bölümler hızla gelsin ❤️
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 17.2k Okunma |
2.48k Oy |
0 Takip |
47 Bölümlü Kitap |