
"Alo.." dedi merakla. "Esma Nine." diye ekledi.
Yaşlı kadın telaş içerisindeydi, zar zor da olsa rehberde bulduğu numarayı tuşlamayı başarmıştı. "Oğlum.. fotoğrafın resimini çektim."
"Ne??" Dedi Aslan heyecanla. Kalbi hızla çarpıyordu.
"Zeynep'in babasının resmi sende mi şu anda?"
"Evet oğlum, gelip alabilirsin."
"Geliyorum, hemen geliyorum!"
Aslan hızla telefonu kapatıp kapıya ilerledi, bahçeye çıktığı gibi telaşını gizlemeye gayret ederek gözlerini karısına çevirdi. "Ekmek alacağım." dedi, genç kızın kafasıyla onayladığını görüp hızla dışarı çıktı.
....
Genç adam "Esma Nine.." dedi, sokağa girdiği gibi gözleri yaşlı kadının gözlerine kaydı. Esma Nine heyecanla bekliyordu. "İçeri gel oğlum." Dedi. Telefonu sıkıca tutup arkasını döndü, genç adamın eve girdiğinden emin olup kapıyı sessizce örttü.
Oturma odasına geçtiği gibi sıkı sıkı avucunda tuttuğu telefonu uzattı. Bir mücevher gibi koruyordu. Sanki, bir an bile elinden bıraksa evladını yeniden geçmişinden ayırmak zorunda kalacağını hissetti.
Aslan’ın eli tir tir titriyordu, kalbi karmaşık duyguların içerisinde çırpınıyordu. Bir yanı heyecanla açıp karısının özlemini gidermeyi istedi, bir yanı ise kötü bir şeylere şahit olma korkusuyla cebelleşti.
Derin bir nefes aldı. Cesaretini toplamaya çalışarak telefonu eline aldı.
Esm Nine gözlerini endişeyle genç adama çevirdi. "Bu Emine de bulunan tek fotoğraftı oğlum. Çok eski ve yangından dolayı kenarları zarar görmüş. Görüntü içimize yarayacak kadar net olmayabilir."
Genç adam kafasını hızla iki yana salladı, umutsuz olmayacaktı. Elindeki tek seçenek artık bu fotoğraftı.
Sakinleşmek adına ufak bir soluk aldı. Gözlerini çevirdiği telefonun fotoğraf galerisine tuşladı. Arka arkaya hızla ve acemice çekilen fotoğrafları gördü. Hepsi birbirinin benzeriydi.
En baştakine dokunup yakınlaştırdı. Hareket halinde çekildiği belirgin olan bu fotoğraf oldukça bulanıktı. Yüzü asıldı, diğerleri de bu şekilde çekildiyse işine yaramayacağını düşündü.
Parmağıyla ekranı ikinci fotoğrafa kaydırdı. Aynı karenin farklı bir kısmı çekilmişti. Bir öncekine göre biraz daha belirgin olsa da işine yaramıyordu. Sadece minik bir bebek ve kucağında olduğu annesi gözüküyordu. Adama dair ise sadece bebeği sıkıca tutan el vardı.
Aslan hayal kırıklığıyla, "Görüntü yok." Dedi. Gözleri yavaşça yaşlı kadına döndü. Esma Nine, "Hızlı çekmeye çalıştım oğlum, işine yaramıyorsa ilk fırsatta bir daha deneyebilirim."
Genç adam gözlerini yeniden telefona çevirdi, umutsuzlukla doluydu. Çevirdiği her görüntü, diğerinden bulanık ve kötüydü. Gözleri dolu dolu oldu, yine karısına babasını vermeyi başaramamıştı. Çaresiz ve işe yaramaz hissetti, elinden hiçbir şey gelmiyordu.
Yavaşça bakışlarını ayırdı, parmağıyla hızlı hızlı birbirinin aynısı olan kareleri çevirdi. Gördüğü her görüntü oldukça kötüydü. Çaresizce telefonu kenara bırakırken parmağı ekrana çarptı, galerideki son resim görüntülendi.
Bakışlarını umutsuzca çevirdi. Gözleri delice büyüdü, hızla telefonu eline aldı. Bu fotoğraf oldukça net ve belirgindi.
Üç kişilik bir aileydi. Minicik bir bebek, anne ve babasının arasında duruyordu. Gözleri parıldıyor, önden görünen iki minik dişi ile kameraya gülümsüyordu.
Sağ tarafında bir kadındı, bebeğini sıkı sıkı tutmuştu, uzun düz saçları gözüküyordu. Yüzünde garip bir ifade vardı, tedirginliği kameraya yansıyordu.
Aslan sola yavaşça çevirdi gözlerini, adamı gördü. Oldukça gençti, gri bir takım elbise vardı üzerinde. Bebeğinin bir elini sıkı sıkı tutmuş, parıldayan gözleriyle kameraya bakıyordu.
Bu küçük bir ailenin bebeğinin ilk yaşında birlikte çektikleri ilk aile resmiydi. Genç adam işten apar topar geldiği gibi bu günü ölümsüzleştirmek adına ailesini fotoğraf stüdyosuna getirmişti.
Aslan baş ve işaret parmağıyla telefonun ekranını büyütmeye çalıştı, gözlerini sadece fotoğraftaki genç adamın yüzüne çevirdi. Dikkatle inceledi. Gözlerinden usulca bir damla yaş yanağına süzüldü. Fısıltıyla, "Babası.." dedi.
Gözyaşlarına ufak bir tebessüm eşlik etti, kısık bir soluk aldı, artık karısına babasına dair gösterebileceği bir resim, bir görüntü vardı.
Bakışları yaşlı kadına kaydı, "Zeynep.." dedi fısıltıyla. "Babasını andırıyor." diye ekledi. Alt dudağını sertçe ısırdı, karısı babasına oldukça benziyordu.
Esma Nine’nin umut dolu gözleri genç adamın üzerindeydi. Tek isteği torununun babasına kavuşmasıydı. "Bu görüntü işine yarar mı oğlum? Babasını bulabilir misin?"
Genç adam bakışlarını telefondan ayırdı, kafasını çaresizce iki yana sallamaya gayret etti. "Zor.. çok zor. Bu görüntü 20 yıldan bile eski. Eğer babası yaşıyor ise, umarım yaşıyordur ama şu an bu fotoğraftan çok farklı bir görüntüye sahiptir.”
"Ne yapacağız oğlum?"
Aslan kafasını olumsuz anlamda salladı, hiçbir fikri yoktu. 20 yıl öncesine ait bir görüntü ile birini bulabilmek mümkün gözükmüyordu. "Bilmiyorum..." sustu, "Belki hiç bulamayız ama Zeynep'e bu görüntüyü verebiliriz." Diye ekledi.
Yaşlı kadın, "O.. hatırlar mı?" Diye sordu merakla.
"Büyük ihtimalle hatırlayamaz çünkü son gördüğünde küçücüktü."
"Tek çare yine Emine mi?"
"Maalesef, tek çaremiz o."
Yaşlı kadın kafasını yavaşça eğdi, gözleri doluydu. Avucunu sıktı, öfkeliydi. O kadının evladına hiç yardımcı olmadığını hatırladı. Ne babasına ne annesine kavuşmasına müsaade ediyordu. "Emine'yi anlayamıyorum oğlum, ağlamaktan başka bir şey yapmıyor."
Aslan'ın gözleri yavaşça ona döndü. Sitemli ve hüzünlüydü, "Gerçekleri öğrenmesine rağmen Zeyno'ya bir kere bile sarılmadı." Ufak bir soluk aldı.
"Belki de.." diye ekledi. Gözleri dolu dolu oldu.
Anlayamıyordu, anlayamayacaktı. Nasıl bir anneydi o kadın, bunca yıla ve evladının durumuna rağmen bir an bile yakınlık göstermiyor, sarıp sarmalamıyordu. "Belki de gerçekten kızını hiç istemedi." diye fısıldadı.
Kafasını hızla iki yana sallayıp anında reddetti. "Ama.. istemese de kafasındaki sorulara cevap vermek zorunda." Bakışlarını yavaşça eğdi. Esma Nine’nin çaresiz gözleri genç adama döndü. Dünü hatırladı, "Sorduğu anda da tıpkı dün gibi sadece canını yakıyor."
Aslan'ın gözleri hızla ona döndü, "Dün mü?" Diye sordu merakla.
"Zeyno dün annesine, babasını sordu ama Emine kendini kaybetmiş gibiydi. Bileğini sıkı sıkı tutmuş çekiştiriyordu."
Genç adamın gözleri delicesine büyüdü. "Ne?!" dedi, hızla doğruldu. Karısının bileğindeki morluğu anımsadı, sebebinin annesi olduğunu anladı.
Eliyle sertçe ensesini ovdu, "Derdi ne Esma Nine? Ne istiyor!!" Diye gürledi. Ayağa kalkıp hızla arkasını döndü, hiçkimse karısını üzemez, canını yakamazdı. Buna asla izin vermeyecekti. "Hesabını soracağım!" Koşar adımlarla odadan çıktı, yaşlı kadın kolundan tuttu.
"Oğlum sırası değil." Önüne geçip adımlarını durdurdu. "Dünden beri Emine çok kötü, sık sık ağlayışını duyuyorum."
Aslan derin nefes verdi, gözlerini kapatıp sakinleşmeye çalıştı. Kafasını onaylayarak sallayıp telefonu eline aldı. "Ekmek alıp eve dönmem gerek."
....
Genç adam "Yok.." dedi çaresizce, elinde ekmek poşeti vardı. Marketten çıktığı sırada telefonunu duymuştu, arayan babasıydı. "Yok baba." diye yineledi.
"Görüntü çok mu eski oğlum?"
"Evet, tanıyabilmek mümkün gözükmüyor."
"Bana da gönder, bir çaresini bulmaya çalışacağım." Derin nefes aldı, "Gerekirse bu stüdyoya bile gider sorarız, belki ufak da olsa bir ize rastlarız."
"Tamam.. şimdi sana göndereceğim."
"Canını sıkma, halledeceğiz." dedi, genç adamın yüzünde çaresizliğine rağmen ufak bir tebessüm belirdi. Babalar çok başka olduğunu düşündü. Bir evladın her daim en büyük sığınağı, çınarıydı. Karısı daha fazla bundan mahrum kalmamalıydı.
....
Aslan, "Bir tanem.." dedi, gözleri karısındaydı. İçeri girdiği anda onu mutfakta bulmuştu. Bakışları masaya kaydı, özenle bir kahvaltı kurduğunu gördü. Servisin üç kişilik olduğunu fark etti.
Genç kızın bakışları ona döndü, yüzünde koca bir tebessüm belirdi. En büyük sığınağı gelmişti. "Geldin.." diye fısıldadı.
Genç adam ekmek poşetini masanın kenarına bırakıp karısına yaklaştı, iki eliyle yüzünü kavradı. "Nasılsın?"
Zeynep kafasıyla onayladı, geceki uykusuzluğuna rağmen çok iyi hissettiğini düşündü. "İyiyim.."
Aslan derin bir soluk alıp dudağını alnına bastırdı, gerçekten de çok iyi gözüktüğünü anlayıp rahatladı. “Çok sevindim.”
Gözleri yeniden kahvaltı masasına kaydı. Gözlerini mutfakta gezdirdi, misafiri neredeydi? "Erdal Amca nerede?"
Genç kız "Banyo.." dedi fısıltıyla.
Kocasının elini sıkı sıkı tutup heyecanla pencereye yaklaştırdı. "Bahçe.." diye ekledi. Perdeyi çekip bakışlarını bahçeye çevirdi, çiçeklerin etrafı özenle topraklanıp havalandırılmıştı.
Aslan, "Erdal Amca mı yaptı bunu?" Diye sordu.
Zeynep kafasıyla onayladı, misafirleri çiçeklerine bakım yapmış, canlandırmıştı. Mutlulukla, “Artık.. solmayacaklar." Dedi. "Çok güzel.." diye ekledi.
Aslan gözlerini karısına çevirdi. "Kahvaltıdan sonra dışarı çıkalım, sana göstermek istediğim bir şey olacak."
"Olur.."
....
Aslan, "Birkaç gün misafirimiz olmalısın Erdal Amca." Dedi, gözlerini misafirine çevirdi. Bugün iyi gözüküyordu, birkaç gün daha dinlenmeliydi.
Erdal Bey yavaşça geriye çekilip koltuğa oturdu, ayakta durmak bile artık bedenini zorluyordu. Yüzü solgun, kalbi parça parçaydı. İncisini, tek evladını çocuk yaşta kaybettiğini öğrenmiş, umudu yıkılmıştı. Ömrümün tek gayesi artık yok olmuş, evladı ondan birhaber yıllardır cennetin bir kuşuydu.
"Sağol oğlum, size de zahmet verdim. Ufak bir işim var, halledip akşam temelli gideceğim."
"Ne zahmeti Erdal Amca? Ben de Zeynep'te kalmanı çok isteriz."
Gözlerini karısına çevirdi, genç kız tereddütsüz kafasıyla onayladı. "Evet.." dedi fısıltıyla, kalbinde koca bir sızı yer aldı. Bu adamın dile getirdiği, gerçekleştirdiği her 'gidiş' bedenini sızım sızım sızlatıyordu.
Aslan, "Birlikte pikniğe gidebiliriz hatta bugün." dedi, gözlerini hem misafirine hemde karısına çevirdi.
Erdal Bey'in gözleri dolu doluydu, evladının acısı öylesine yeni ve öylesine büyüktü ki hayata dair hiç amacı, hiç sevinci kalmamıştı. Buna rağmen zorlukla yüzünde buruk bir tebessüm oluştu. Bu iki gencin ne merhametli ne yardımsever olduğunu düşünüp minnetle elini genç adamın omzuna bıraktı.
"Siz.. bana evlat oldunuz. Sen oğlum," gözlerini ardından genç kızın gözlerine çevirdi. "Sende kızım oldun." Yanağı ıslandı, ne çok hasretti 'kızım' demeye. Gözleri doldu, direnmeye çalıştı. "Dünden beri sizi zaten çok yordum. Artık gitmeli ve yapabilirsem hayata devam etmeliyim."
Derin nefes verdi, Aslan yaklaşıp elinden öpüp alnına bıraktı. Adam kollarının arasında sardı. Minnet doluydu. "Yolun açık olsun Erdal Amca."
Erdal Bey’in gözleri yavaşça genç kıza kaydı, ikisinin de kalbi birbirinden birhaber tir tir titredi. Kollarını dolu gözleriyle çekinerek de olsa iki yana açtı, Zeynep alt dudağını sertçe ısırdı. Gözleri dolu dolu oldu, tereddüt etmeden adamın kollarının arasına delice sığındı.
Burnu omzuna temas ettiği an burnuna bir koku ulaştı, bu koku kalbini kanatlandırıp gökyüzüne uçurdu. Küçücük çocukken korktuğu her anda cesaret aldığı kokuyu tanıyamadı, bilemedi.
Gözleri doldu, saatlerce bu şekilde kalmak, içine çekmek istedi. Anlam vermek de zorlandı. Neydi bu, neydi bu koku. Neden böyle hissettiriyor, neden nefes veriyordu. Gözlerini yavaşça kapattı, silik zihninde kesitler yer aldı.
Çok küçük bir kız çocuğu vardı, bir adamın boynuna her fırsatta sıkı sıkı sarılıyor, gözlerini kapatıp burnunu elleriyle avuçladığı yanağına gömüyordu. Küçük kız, “Mis gibi.." dedi. Babasının yanağı her daim losyon, traş ve eşsiz teninin karışımı kokuyordu. "Mis kokulu babam."
Babası yüzünü önce yüzüne sonra da boynuna ve saçlarına gömdü, kokusunu ciğerlerine çekti. "Mis kokulu kızım." Evlat kokuyordu.
Zeynep hızla gözlerini aralamaya çalıştı, kalbi deli gibi çarptı. Kimdi bu çocuk? Kimdi de sık sık kesik anılarla zihnine misafir oluyordu? Yoksa çocukluğu muydu? Hatırlamaya çalıştığı zihninde, yıllardan sonra kalan küçük anılar mıydı? Sürekli sarıldığı, kokusuna doyamadığı, küçük kollarını sıkı sıkı sardığı adam yüzünü bile hatırlamadığı babası mıydı?
Yavaşça geriye çekildi, yüzü soldu. Teni sarardı. Neredeydi silik anılarındaki o adam, neredeydi geçmişinin mimarı? Neden onu bırakmış, neden hiç aramamıştı?
Zorlukla, "Ben.." dedi. Gözleri dolu doluydu. "Su içeceğim." Diye ekledi. Uzaklaşıp arkasını döndü, hızlı adımlarla mutfağa koştu. Sırtını tezgaha yasladı, iki elini de kenarlarına bastırdı. Yanağı usulca ıslandı. Keşke gözleriyle bir kez daha geçmişinin ve silik anılarının mimarını görüp, burnunu ve avuçlarını yüzüne dayayıp kokusunu hissedebilseydi.
Erdal Bey "Cüzdanımı alayım." Dedi, arkasını döndü. Misafir odasına yürüdü, yatağın kenarında cüzdanı duruyordu. Eğilip eline hızla aldı, bir fotoğraf yere düştü, fark etmedi. İncisinden geriye kalan, bir an bile kalbinin üzerinden ayırmadığı tek kare artık gerideydi.
Doğrulup arkasını döndü, kenardaki ceketini aldı. Ağır adımlarla merdivene yöneldi, artık burada bir işi yoktu. Hayata dair tek amacını kaybetmişti. Geriye evladından sadece bir toprak kalmıştı, artık tek hedefi yerini öğrenip görmek için cesaret toplayacaktı. Artık ömrünün tek dermanı, küçük bir kara topraktı.
Çıkış kapısına yöneldi. "Tekrardan teşekkür ederim oğlum." Dedi. Arkasını döndü, tek adım attığı gibi kalbinin üzerinde derin bir sızı yer aldı, çok hızlı çarpıyordu. Elini yavaşça üzerine bıraktı, genç adam hızla yaklaştı.
"Erdal Amca iyi misin?"
"İyiyim.." dedi, toparlanmaya gayret etti. Elini kalbinden uzaklaştırdı. "İyiyim.." diye ekledi.
Yürümeye çalıştı, gücü yoktu, sendeledi. Aslan kolundan tuttu. "İyi değilsin Erdal Amca, seni gitmek istediğin yere ben götüreceğim. İtiraz kabul etmiyorum."
Ağır adımlarla bahçeden çıkıp arabasına yaklaştırdı, ön koltuğa oturtup gözlerini evine çevirdi. Karısına bilgi verip dönmeliydi.
Aslan, "Nereye gidelim?" Diye sordu, sürücü koltuğuna hızla yerleşti.
Erdal Bey işaret parmağıyla sokağın başını işaret etmeye çalıştı. "Oraya.. sağa."
Aslan arabayı yavaşça çalıştırıp düz ilerledi, sağa dönüp bekledi. Erdal Bey, "Düz.. sonra sola dön."
"Tamam." Düz gidip sola döndü, bir sokağa girdi.
"Elektrik direğinin önünde durabilirsin oğlum." dedi, sokağın orta yerinde, bir kaldırımın üzerine bir elektrik direği vardı, geceleri sokağı aydınlatıyordu.
Aslan dediği şekilde arabayı direğin tam önünde durdurdu, tam Esma Nine'nin kapısı olduğunu fark etti.
Erdal Bey gözlerini yan komşuya çevirdi, rahatsızlandığı o anlarda evi öğrenebilmişti. "Burası.." deyip kapıyı zorlukla açmaya çalıştı.
Aslan'ın gözleri merakla ona döndü, bu adamın bu kağıda ne işi olabileceğini düşündü. "Bu eve mi gelecektin?"
"Evet.."
Merakla, "Emine diye biri oturuyor burada, tanıyor musun onu Erdal Amca?" Diye sordu.
Adamın gözleri ona döndü, "Emine mi?" diye sordu merakla. Evi mi karıştırmıştı acaba? Burada oturan kişi Seher olmalıydı. "Yanlış geldim sanırım."
Kapıyı açıp indi, Aslan da hızla inip yanına yaklaştı. "Kimi arıyorsun? Sana yardımcı olabilirim belki."
Erdal Bey hızla arkasını döndü, gözleri dolu doluydu. Onu yine kaybettiğini düşündü, ömrü bundan sonra da evladına ait toprağı aramakla mı geçecekti? Kapıya yaklaştı, bir ses duyuldu. Genç adamın telefonu çalıyordu, cebinden çıkarıp ekrana baktı. "Babam.." yazıyordu.
Merakla kulağına yaklaştırdı, "Alo baba."
"Oğlum sana birkaç resim göndereceğim, hemen kontrol et." Dedi telaşla.
Genç adam babası tarafından hızla telefonuna üst üste gönderilen resimleri açtı. Birinde babası ve bir arkadaşıydı yanyanaydı. Gözleri babasının yanındaki adama kaydı, dikkatle inceledi. Zihninde bir şüphe yer aldı. Bu.. karısının babasının gençliğine oldukça benziyordu.
"Baba bu.." dedi, hızla ikinci fotoğrafı açtı. Birkaç genç adam yan yana kameraya gülümsüyordu. Gözleri büyüdü, en ortadaki kişi yine aynısıydı.
Gözlerinden usulca bir damla yaş süzüldü. Doğru gördüğüne emin olmaya çalıştı. "Zeynep'in babası.."
Bandı, "Oğlum.." dedi, derin nefes aldı. Şaşkındı ve dakikalardır kabullenmeye çalıştığı bir gerçeğin içerisinde cebelleşiyordu. Gözleri karısına döndü, önlerinde onlarca fotoğraf vardı. İkisininde gözleri dolu doluydu.
"Zeynep'in babasını bulduk."
Genç adam, "Ne?" dedi, yanağına usulca bir damla yaş süzüldü. İnanma da zorluk çekti. “Bulduk mu?" Diye sordu. Emin olmak istedi.
"Evet..” dedi, yanağı usulca ıslandı. Toparlanmaya çalıştı, “En başından beri doğruyu söylüyormuş oğlum, kızı ölmemiş.” Diye ekledi.
Aslan, “Ne?” Dedi, anlam vermeye çalışıyordu.
Babası, “Gerçekten de babasından çok uzakta da olsa bir yerlerde nefes almaya devam etmiş." Diye ekledi. Alt dudağını sertçe ısırdı, yanakları yaşla doluydu. Bu nasıl bir kaderdi, nasıl bir acıydı. Bir baba yıllarca nasıl evladının aldığı nefesi hissedebilmişti?
Aslan titreyen sesiyle, "Kim.." diye sordu. Telefonu tutan eli delice titredi. "Babası kim?" Diye ekledi. O sırada da bakışları Erdal Bey'e döndü, bir avare gibi Emine Hanım’ın evinin etrafında dolanıyordu.
Babası ufak bir soluk aldı. "Erdal.." diye fısıldadı. Yanakları yeniden ıslandı. "Oğlum, Zeynep'in babası Erdal."
Aslan hızla bakışlarını Erdal Bey’e çevirdi, "Ne?" Dedi. Gözleri delicesine büyüdü. İnanmakta zorluk çekti, karısının babası evladının yoluna, izine harap olmuş bu adam mıydı gerçekten? Kızına yıllardır özlem duyan bu adam mıydı gerçekten?
Babasının sesini yeniden duydu. İki yanağı da ıslandı. "Zeynep, Erdal'ın yıllardır aradığı kızı."
Aslan, "Baba.." dedi, sesi delice titredi. "İnci..” diye fısıldadı. “Erdal Amca'nın İnci'si gerçekten Zeynep mi?" Diye ekledi gözyaşlarının arasında.
Güler Hanım hızla yaklaşıp telefonu eşinin elinden aldı, yanakları yaş doluydu. Ne büyük bir sınavdı bu. "Evet oğlum. Zeynep'imizin, ömrünü yıllardır kızının uğruna feda eden bir babası var."
Aslan gözlerini yavaşça Erdal Bey’e çevirdi, evin çevresindeki çırpınışını görüp yanakları yaşla doldu. "Erdal Amca.." dedi fısıltıyla. Ne acıydı bunca yıl bir babanın evladına böylesine hasret kalması.
Yanaklarındaki yaşları durdurmak istedi, başaramadı. "Senin İncin.." yavaşça yutkundu. Yanağına istemi dışında bir damla yaş daha süzüldü. "Benim ömrüm.."
....
Gerçekler hızla ortaya çıkıyor, baba kız kavuşuyor. Gelecek bölümde bir babanın özlemini dindireceğiz, ağlamaya hazır olun ❤️
Baba kız kavuşması az kaldı. Siz okurken, ben de yazarken heyecanlanıyorum ❤️
Finale doğru gidiyoruz, geriye sadece 5 bölüm kaldı ❤️
Sınırımız +40, oy ve 15 yorum.
Eksik etmeyelim. Finalimiz artık tamamen belirli, bölümler hızla gelsin ❤️
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 17.2k Okunma |
2.48k Oy |
0 Takip |
47 Bölümlü Kitap |