Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4.Bölüm: Baş Belası

@mlkshnn

Çocuklar boyamayı bırakmış heyecanla kovalamacayı takip ediyor, hep bir ağızdan 'Yakala Zeyno!' haykırışı duyuluyordu.


Aslan hızla koşarken hiçbir şeyi düşünemiyordu. Bir an önce kendini ondan kurtarmanın yolunu ararken, bir ömür başına bela olacağını hiç bilmiyordu.

... 


Hızlı adımlarla evden çıkış yaptı Aslan, sabahın erken vakitleriydi. Öfke doluydu, hala kamyon gelmemişti. Kulağında telefon vardı, sitemle annesiyle konuşuyordu.


"Gelmedi anne, hala ortada yok." Dedi.


Günlerdir yük kamyonu ulaşamamıştı. Yüzü asıktı, yeşil tişörtü dışında giyecek bir şeyi kalmamıştı. Siyahını da dün deli kız tamamen boyaya bulayıp kullanılmaz hale getirmişti.


Derin bir nefes aldı, annesinin sakinleştirme çabaları kesinlikle işe yaramıyodu. "Daha fazla beklemeyeceğim, dediğini yapıp haftasonu alışverişe çıkacağım"


Rahatladığını hissediyordu annesi, oğlunu defalarca bu konuda ikna etmeye çalışmıştı. Kamyonu beklemek yerine işini görebileceği bir alışveriş yapmalıydı. Böylece eşyalarının gecikmesi onu çok zorlamayacaktı.


Üzerinde siyah bir kot pantolon vardı, siyah saçı ön kısmından çok az kaldırılmıştı. Siyah evrak çantası çapraz şekilde omzuna takılıydı.


Sokağı geçip diğer sokağa girdiği anda adımlarını durdurdu. Gözleri tek bir yere yoğunlaştı, kaldırımın kenarındaydı genç kız. Kafası yere eğikti, parmaklarının arasında tuttuğu taş ile yere şekiller çiziyordu.


Üzerinde toz pembe bir tişört ve krem renk geniş bir pijama vardı. Yüzünü kapatan saçları, hafif esen rüzgarın etkisiyle ahenkle dans ediyordu.


"Şimdilik kapatmam gerek anne, sonra görüşürüz" kulağından indirip cebine bıraktı. Derin bir nefes alıp gözlerini kıstı. Artık bu kızı sorgulamayacaktı, umurunda bile değildi. Baş belasıydı, uzak durmak en doğrusu olacaktı.


Ağır ve sessiz adımlarla, bakışını o yöne çevirmemeye büyük gayret ederek önünden geçti. Yavaş adımları onun sınırını geçtiği anda hızlanmaya başladı, bir yandan da sürekli geriye bakıp kontrol ediyordu.


Genç kız sessiz ve tepkisizdi, tamamen elindeki taşa yoğunlaşmıştı. Ne önünden geçip giden insanları merak ediyor ne de kafasını kaldırıp bakma gereği duyuyordu.


Zihni oldukça meşguldü, hafızası geçmişiyle büyük cebelleşmenin içerisindeydi. 7 yaşında iken değişen hayatını ve öncesini düşünüyordu. Nasıl bir hayatın içerisindeydi, anne ve babası tarafından seviliyor muydu? Kardeşleri var mıydı? En önemlisi neden böylesine acımasızca terk edilmişti?


Şekil çizdiği yerde, bakış açısına bir çift ayak girdi. Kafasını yavaşça kaldırdığında gözleri öğretmenin gözleriyle buluştu. Genç adam sokağı dönmek için tek adım attığında, kızın görmezlikten gelişini sindiremeyip hızla geri dönmüştü.


Umursamadı Zeynep, kafasını yeniden eğdi. Taşını avucunda sıkıp yeniden şekil çizmeye çalıştı. Parmakları tamamen onun dışında hareket ediyordu. Ömrünün alışkanlıklarından biriydi, her sabah buraya oturduğunda ufak bir taşla yere şekiller çiziyordu.


"Sonsuzluk" dedi Aslan, ilk defa şekillere dikkat ediyordu. Tümü gelişigüzel çizilen sonsuzluk sembolleriydi.


Zeynep duymazlıktan geldi, bedeni delice titriyordu.


Derin bir nefes verdi genç adam, şekilleri inceleyip, "Sonsuzluk sembolü" diye ekledi.


Genç kızın eli, duyduğu anda anında durdu. Kafasını yavaşça kaldırdı, gözleri genç adamın gözleriyle buluştu. Ne demek istemişti ki?


"Çizdiğin şekiller sonsuzluk anlamına geliyor." diye açıkladı Aslan.


Zeynep sessiz ve şaşkındı, bakışlarını yavaşça eğip gözlerini çevirdi. Şekillere baktı, tümü büyük küçük demeden yatay sekizden oluşuyordu. Bunu ilk defa fark ediyordu, halbuki o sadece rahatlamak, kafasını dağıtmak için gelişigüzel yeri karalıyordu.


Kolundaki saate baktı genç adam, dersinin başlamasına hala biraz zaman vardı. Yavaşça yaklaşıp genç kızın yanına oturdu, kaçmaması adıma bu defa araya biraz mesafe bırakmıştı.


"Anlamını biliyor musun?" diye sordu, Zeynep kafasını yavaşça iki yana salladı.


Genç adam tebessüm etti, ilk defa onunla iletişim kurabiliyordu. Derin nefes alıp bakışlarını yerdeki şekillere çevirdi.


"Bir şeyin ömür boyu süreceğini ifade ediyor. Daha çok.. sevgiyi ifade etmek için kullanılır."


Zeynep tepksizce durmuş, tek kelime etmeden yerdeki şekilleri izliyordu. Kulakları ise sadece adamın ağzından çıkacak kelimelerdeydi, soluksuz dinliyordu.


"Hissedilen duyguların sonsuzluğu." diye ekledi Aslan, Zeynep gözlerine bakmamak için büyük bir savaş veriyordu. Konuşmak isteyen yanını oldukça zor bastırıyordu.


Alt dudağını ısırıp yavaşça ayağa kalktı, kendine hakim olabilmenin en kolay yoluydu kaçış. Genç adamı geride bırakıp hızla arkasını döndü, koşar adımlarla bahçeye girip kapıyı örttü.


Aslan şaşkındı, gidişini izleyip bakışlarını bir defa daha şekillere çevirip ayağa kalktı. Ders başlamak üzereydi, fazlasıyla oyalanmıştı.


.... 


Beden dersiydi, genç adamın sınıfı okulun koca bahçesinde bulunan futbol sahasına geçti.


Aralarında çetin bir mücadele geçecekti. Erkek öğrencilerini bir köşeye topladı, ortaya geçti.


"İki takıma ayrılacağız." Dedi, sınıfın büyük öğrencilerinden birini karşısına aldı.


"Takımı sen belirle" dedi, çocuğun gözleri sınıf arkadaşlarına kaydı. Parmak işaretleriyle yarısını seçti, diğer yarısı da öğretmenin takımına geçti.


Bahçenin orta yerinde iki takım belirlenmişti, kız öğrenciler ise bir köşede safını tutmuş, tezahürat yapmaya hazırlanıyordu.


"Kaybeden takım kazanan takıma dondurma ısmarlayacak" dedi Aslan, çocukların tümü onayladı.


Herkes belirlenen yerini aldı, birer kişi de kalelere konuldu. Top iki takımın da ortasında duruyordu. Genç adam gözlerini kısmış karşı takımdaki öğrencilerine bakıyordu, hayat memat meselesiydi. Bu maçı kesinlikle almalıydı.


O anda hakem olarak konulan kişinin komutuyla ilk topa vuruldu. Takımlar arasında gerçek bir mücadele yer alırken, Aslan'ın da onlardan bir farkı yoktu. Tıpkı küçük çocuklar gibi ciddiyetle maça dahil olmuştu.


Kot pantolonun uç kısımlarını dizlerine kadar katlamıştı. Çevikliğe ile topu hızla yakaladı, önüne çıkan rakip öğrencileri şaşırtarak geçip kaleye yaklaştı, son gücüyle ayağını geçirdiğinde top kaleciyi es geçip içeri girdi.


"Gol!!" diye haykırdı takım arkadaşlarıyla aynı anda. Bahçenin orta yerinde koşturup hepsinin sevinç bağırışları duyuldu.


Maç yeniden başladı, iki takım da kazanmak için büyük bir savaş veriyordu. Genç adam çocukların arasından sıyrılıp topu takım arkadaşına gönderdi. Yakalayan çocuk bakışını kaleye çevirdi, öğretmenine bir göz kırpıp yönümü çevirdi ve ayağını son gücüyle topa vurdu, kalenin içerisinde durdu.


"Gol!!!" dedi yeniden aynı takım. Hepsi birer birer öğretmene yaklaşıp sıkıca sarılıyor, sevincini paylaşıyordu. Karşı takımda ise durgunluk hakimdi, motivelerini tamamen kaybetmek üzereydiler. Öğretmenlerinin maçta böylesine iyi olduğunu bilmiyorlardı.


Üçüncü raund komutla yeniden başlandı, herkes tüm gücüyle topun peşinden koşturuyordu. Aslan yine topu kendisinde en çok tutan oluyor, uzun boyu ve gücü tüm öğrencilerinden daha iyi olmasına sebep oluyordu.


Top dakikalardır sadece ondaydı, tüm öğrencilerin arasından hızla geçiyordu. Kaleye yaklaştı, derin bir nefes alıp yeni bir zaferle topu kaleye geçirdi. "Goll!!!" diye haykırdı. Takım arkadaşlarının sevinç çığlıkları duyuldu.


"10 dakika ara veriyoruz" dedi Aslan, takımlar karşılıklı oturuyordu. Rakip takımın morali, sevinçle gülüşen takıma göre oldukça bozuktu.


Sessizce bir köşede oturmuşlardı, en büyükleri olan kişinin ismi Bahadır'dı. Takımı belirleyen de tamamen kendisiydi. Bakışlarını arkadaşlarına çevirdi, "Maçı kazanmamız gerek" dedi, arkadaşlarının gözleri ona döndü. Aynı anda hepsinin aklından tek bir şey geçiyordu.


"Nasıl yapacağız? Öğretmenimiz çok iyi oynuyor" dedi umutsuzca sıska esmer bir çocuk.


Derin nefes verdi Bahadır, "Aklımda bir şey var, maçta çok iyi olan birini biliyorum" dediğinde, tüm çocukların bakışları ona döndü. Hepsinin de aklında tek bir kişi yer almıştı, Zeyno..


"Zeyno'yu buraya getirmemiz gerek"


Hızla ayağa kalktı çocuklardan diğeri, gözleri parıldadı. İsmi Eray'dı, genç kızı getirmenin yolunu çok iyi biliyordu.


"Zeyno'yu getireceğim, bekleyin" dedi, hızla arkasını dönüp öğretmenine görünmeden bahçeden çıktı. Koşar adımlarla genç kızın evinin önünde durdu.


Derin derin soluklanıp yumruk yaptığı iki elini hızla kapıya vurmaya başladı. "Zeyno!! Zeyno!!"


Genç kız odasındaydı, Esma Nine'nin evde olmayışından faydalanıp kedisini içeri almıştı. Kucağına oturtmuş, yavaşça okşuyordu. İsmini duyduğu anda ayağa kalkıp kafasını pencereden çıkardı.


"Eray!" dedi hızla odadan çıkıp kapıyı açtı. Gözleri çocuğun telaşlı yüzüne kaydı, endişeyle doldu.


"Zeyno sana ihtiyacımız var"

"Ne oldu?"

"Maç'a katılmak ister misin?"


Genç kız kafasını iki yana salladı, kendini pek iyi hissetmiyordu. Bugün evden çıkmaya bile hevesi yoktu, "Bensiz yapın"

"Zeyno öğretmene yenilmemizi mi istiyorsun? Kaybedersek hepimize dondurma aldırtacak"


Çocuğun gözlerine sessizce bakıyordu genç kız, şaşkındı. "Kaybederseniz alırsınız" dedi, dahil olmak istemiyordu. Arkasını döndü, Eray derin bir nefes aldı. Ufak bir yalanın mahsuru yoktu, "Sadece dondurma değil ama."


Zeyno durdu, kafasını merakla geriye çevirip çocuğun yüzüne yeniden baktı. "Kaybedersek notlarımızdan birer puan düşürecek"

Genç kızın gözleri büyüdü, "Ne?" dedi şaşkınlıkla.


"Buna izin mi vereceksin Zeyno?"


Genç kız gözlerini kıstı, kafasını hızla iki yana salladı. Öfkeyle dolmuştu, bu öğretmen iyi bir karşılık hakediyordu. Nasıl olurdu, öğrencilerine böyle bir şey söylerdi.


Yere eğilip Boncuk'u indirdi, minik kedi hızla küçük kulübesine girdi. Zeynep de arkasını dönüp eve ilerledi, sadece dakikalar içerisinde geri döndü.


Siyah kapri bir tayt, rahat bir beyaz tişört giymiş, saçlarını tepeden topuz yapmıştı. Önünde bir çift beyaz spor ayakkabı vardı, ayaklarına geçirip bağcıklarını bağladı. Hırslıydı, ne olursa olsun bu maçı alacaktı.


....


"Maça devam" diyen Aslan'ın sesiyle tüm çocuklar ayaklandı. Bahadır ve takımının gözleri ise sadece bahçe kapısındaydı, endişeyle Eray'ın dönüşünü bekliyorlardı.


Biraz da ağır adımlarla zaman kazanmaya çalışarak öğretmenlerine doğru hareketlendiklerinde, "Zeyno geldi!" diyen bir çocuğun sevinçli haykırışı ile tüm çocukların aynı anda bakışı kapıya döndü.


Genç kız yanında Eray'la yaklaşıyordu, gözleri kısıktı, öğretmenin şaşkın ve merak dolu bakışlarına öfkeyle karşılık veriyordu.


"Oyuncu değişikliği yapmak istiyoruz, Zeyno da bizim takımda yer alacak" dedi Bahadır mutlulukla. Kazanacağına dair inancı artmıştı, gözleri onay beklediği öğretmenindeydi.


Genç adam şaşkın bakışını önce çocuklara çevirdi, duruşu dikti. Ne yani bu kız mı maç yapacaktı? Onu bu mu yenecekti? Sadece gülümsedi, bu mümkün bile değildi. Çocuk yaştan beri futbolda en iyilerdendi, bir kız onu asla yenemezdi.


"Tamam" dediğinde takım arkadaşı olan çocuklar ona döndü, hepsinin de yüzünde endişe belirmişti. Zeyno kesinlikle onları yenecekti.


"Kabul etme öğretmenim, Zeyno girerse maçı kaybederiz"


Aslan'ın gözleri onlara döndü, kendinden emin bir tavrı vardı. Elini çocuklardan birinin kafasına koyup saçlarını okşadı. "Merak etmeyin, o kimmiş de beni yenecek. Bu maçın galibi biziz, bana güvenin"


Arkasını dönüp bakışlarını karşı takıma çevirdi. "Başlayalım, herkes yerini alsın." Dedi.


Zeyno takımını köşeye çekip yerleri belirledi, biri de kaleye geçti. Oyun dışı olan çocuk ise bahçe kapısında durdu, her ihtimale karşı nöbet tutup bir yeşilin geçme tedbirini alıyordu.


Topun ortaya konulması ile Zeyno koşmaya başladı, karşı takımdan hızla aldı. Aslan birkaç adım gerideydi, kendinden öylesine emindi ki zahmet edip koşmuyordu bile. Ağır adımlarla yaklaşması bile kızdan topu alabilmesi için yeterliydi.


Kaş göz işareti yapıp takım arkadaşlarını durdurdu, adımlarını genç kızın önünde durdu, Zeyno topu ayağında oldukça sağlam tutmuştu.


Gözlerini kısıp kaleye kestirdi, bakışları bir an Aslan'a kaydı, tam önünde bir heykel edasında durmuştu. Derin bir nefes aldı, adamın yaklaştığını gördüğü anda topu önce yavaşça bacaklarının arasından geçirdi, bir hışımla yaklaşıp sert bir tekme ile kalenin orta yerine geçirdi.


"Goll!!!" diye haykıran çocuklar, genç kıza doğru koştu. Hepsi ilk golün heyecanı ile sevinçle etrafında dönerken, Aslan bir heykel edasında durmuştu.


Bakışlarıyla kızı süzdü, her şey öyle ani gerçekleşmişti ki hareket etmeye bile fırsat bulamamıştı. Kafasını geriye çevirdi, top hala kalenin içerisinde duruyordu.


Takım arkadaşlarına döndü, hepsinin yüzü asıktı. Böyle olacağından en başından emindiler, Zeyno dahil olduğu hiçbir maçı kaybetmemişti.


"Moral bozmak yok, maç bizim" dedi, çocukları toparlamaya çalışıyordu.


... 


"Gollll!!!" diye haykırışı duyuldu Zeyno'nun, kollarını havaya kaldırmış sevinçle zıplıyordu. Bu aralıksız attığı dördüncü goldü.


Takım arkadaşları etrafında dört dönüyor, gururla tebrik ediyorlardı. Hepsi mutluydu, genç kız geldiği andan beri dört gol arka arkaya atmış, karşı takımın nefes almasına bile izin vermemişti.


Aslan şaşkın ve tepkisizdi, gözleri fal taşı misali büyümüştü. Kızın attığı her gole 'tamamen tesadüf' diye açıklama yapmıştı. Başka türlüsü mümkün değildi, bu kız maçta bu kadar iyi olamazdı.


Takım arkadaşlarına baktı, hepsi bir köşede oturmuştu. Yüzlerinde kaybetmenin hüznü vardı, artık söylediği hiçbir şey onlara kazanacaklarına dair bir inanç vermiyordu.


Zeyno'ydu bu Zeyno, girdiği her maçı kazanarak tamamlardı, tüm çocuklar da bunun defalarca şahidiydi.


Hızlı adımlarla çocukların yanında oturdu, derin nefes verdi. Teselli cümleleri arıyordu, "Kazanacağız" dedi, tamamen şüpheyle. Kendinden emin tavrından eser kalmamıştı.


Çocuklardan birinin bakışı ona döndü, aralarında cesaretini toplayabilen tek kişiydi. "Zeyno girerse kazanamayız demiştim!" dedi, öfkeyle. Bu sonuçtan tamamen öğretmenini sorumlu tutuyordu.


Ayağa kalktı bir diğer çocuk, genç adamın önüne dikildi. "Ben artık Zeyno'nun takımında olacağım!" hızla arkasını döndü, itiraz etme fırsatı vermeden genç kızın yanına yaklaştı.


Aslan sessizce onu izliyordu, genç kız çocuğu gördüğü anda gülümsemiş, tek kolunu omzuna atarak sevgiyle karşılamıştı. Bu tavır diğer çocuklara da cesaret olmuştu, ikinci üçüncü derken tüm çocuklar adamı bırakıp tek tek genç kızın safına geçti.


Genç adam önce sağına sonra soluna baktı, bir başına kalmıştı. Tüm benliğini kıskançlık sardı, bu kız her geldiğinde öğrencileri onu bırakıp yanına gidiyordu.


Gözlerini kısıp derin bir nefes aldı. Ayağa kalkıp ağır adımlarla yanlarına yaklaştı, "Maç daha bitmedi, hemen sevinmeyin" dedi, Zeynep'in gözleri ona döndü. Cevap verme gereği duymadan kafasını hızla başka yöne çevirdi.


Aslan şaşkındı, derin bir soluk aldı. Bu kız inadına mı yapıyordu, inadına mı yüzüne bakmıyor, ağzından tek kelime çıkmıyordu. "Devam edelim" dedi, arkasını döndü.


Topu eline alıp ortaya bıraktı, Zeynep çevresini saran çocuklara ufak bir bakış attı. Öğretmenle bir başına yarışmak istediğini ifade etti, çocukların hepsi tebessümle karşıladı. Oldukça eğlenceli olacak, Zeynep onu alt edecekti.


Herkes geriye çekilip bir köşeye geçti, yan yana yere oturup bir sinema edasında izlemeye başladılar. Karşılıklı şut atacaklardı, en fazla atan maçın kazananı olacaktı.


Önce Zeynep kaleye geçti, iki bacağını açtı. Gözlerini çocuklara çevirdi, hepsi ellerini çırpıp 'Zeyno! Zeyno!' diye tezahürat yapıyordu.


Aslan'ın gözleri çocuklara döndü, kendi safında tek biri bile yoktu. Gözlerini kıstı, "Yarın hepinizi matematik sınavı yaparım" dedi ufak bir uyarıyla.


Çocukların gözleri endişeyle büyüdü, hızla çırptıkları ellerine 'öğretmen! Öğretmen!' diye haykırmaya başladılar. Genç adamın yüzünde tebessüm belirdi, işte şimdi her şey tam istediği gibi olmuştu. Öğrencileri, kızın değil tamamen onun safındaydı.


Topu önüne bıraktı, birkaç adım geriye gitti. Hızla koşup sertçe vurdu, gireceğinden emindi.


Zeynep gözleriyle takip ettiği topu hızla avuçlarının arasında tuttu. Genç adam büyümüş gözleriyle onu izledi, öylesine sert atmıştı ki, tutamayacağından emindi.


Çocukların sevinç çığlıkları duyuldu, gururla Zeynep'e bakıyorlardı, öğretmenlerinin tehditvari bakışlarını gördükleri anda anında sessizliğe gömüldüler.


Şut sırası Zeynep'teydi, yerini alıp topu yere bıraktı. Önce kalede duran genç adamın gözlerine kısa bir bakış attı, topa tüm gücüyle sertçe vurdu, kalenin içerisine geçirdi. Tüm çocuklar aynı anda zafer çığlıklarıyla 'Goll!!' diye haykırdı.


... 


Aslan'ın mağlubiyetine şaşkınlığı eşlik ediyordu, genç kız attığı hiçbir şutu kaçırmamıştı, bu sonuncusuydu. Atmayı başarırsa kesin kazanan olacaktı.


Herkes nefesini tutmuş izliyordu, top kızın ayağının önündeydi. Derin bir nefes aldı, ayağını olağan gücüyle geçirdi, top önce havalandı sonra kalenin önünde duran adamın kafasının tam üstüne çarptı.


Aslan önce kısa bir afallama hissetti, başının döndüğünü fark ettiği anda gözleri karardı. Ayakta durmakta zorlanan bedeni, saniyeler içerisinde kalenin önünde yere yığıldı.


"Öğretmenim!" dedi tüm çocuklar aynı anda, herkes yanına koştu.


Zeynep şaşkındı, gözlerini kısmış izliyordu. Çocukların endişeyle öğretmenin başında toplanışını gördü, ağır adımlarla yanına yaklaştı.


Bakışları adamın yüzüne kaydı, sırt üstü yatıyordu, gözleri kapalıydı. Kafasının ve alnının bir kısmında anında şişkinlik oluşmuştu.


Yavaşça yaklaştı, çocukların arasından geçip adamın önüne eğildi, elini omzuna bırakıp dürtmeye çalıştı. "Hey" dedi, Aslan duymadı bile, tamamen kendinden geçmişti.


"Öğretmen!" dedi, dürtmeleri faydasızdı, genç adam uyanmıyordu. Elini yüzüne yaklaştırıp yavaşça vurmaya çalıştı. "Öğretmen!" diye yineledi.


Parmakları adamın sakallarına temas ettiğinde, garip bir hisse kapıldı. İlk defa bir adamın sıcaklığını böylesine hissediyordu. Hızla geriye çekti.


"Öğretmen!!" dedi, genç adamın kıpırdanmaya başladığını fark etti. Aslan yavaşça kendine geliyordu, gözlerini zorlukla araladı. Kalabalığın arasında sadece bir çift bakışa yoğunlaştı, genç kızın bir çift kahverengi gözleri..


Içerisinde hüznün, saflığın, acının ve geçmişin gizli olduğu bir çift göz.


Ellerini yere bastırarak yavaşça doğrulmaya çalıştı, kafasında koca bir sızı hissediyordu. Olanları algılamaya çalıştığı anda kulağına tek bir cümle ulaştı, "Dondurma bekliyoruz" diyen Zeynep'in umursamaz sesi.


.... 


Okulun bahçesinde oturuyordu tüm öğrenciler. Aralarında genç kız ve Aslan da vardı. Herkes öğretmenin ısmarladığı dondurmayı afiyetle yiyordu. Yüzlerinde gülücük, kalplerinde neşe vardı, zaferin aracı Zeynep'i hayranlıkla izliyor, sohbet ediyorlardı.


Aslan sessizce bir köşede durmuştu, kafasındaki sızıya rağmen tamamen ilgisizdi. Elinde dondurma vardı. Şaşkınlıkla öğrencilerinin arasındaki kızı izliyor, anlam vermekte zorlanıyordu. Bu nasıl bir kızdı? Hem mahalle sakinleri hem çocuklar tarafından oldukça seviliyor hemde her karşılaşmada onu şaşırtmaya devam ediyordu.


Yapayalnızdı, çocukların hiçbirinin gözü onu görmüyordu. Hepsinin de bakışları da aklı da sadece genç kızdaydı. Tek kelimesine bile kahkahalarla karşılık veriyor, öğretmeni görmezden geliyorlardı.


İlgisizliğin kıskançlığı sarmıştı her yanını genç adamın, hiç alışkın olmadığı bir şeydi, doğduğu andan beri hep yoğun ilgiyle içiçeydi. Elindeki dondurmayla hızla ayağa kalktı. Daha fazlasını izlemek istemiyordu, bu çocuklar onun öğrencileriydi, ona da ilgi göstermelilerdi.


"Herkes sınıfa, derse başlıyoruz!" diye seslendi, çocukların bakışları ona döndü, itirazlar eşliğinde istemeye istemeye de olsa ayağa kalkmak zorunda kaldılar. Sıra sıra okul binasına yürüdüklerinde, iki genç okulun koca bahçesinde yapayalnız kalmıştı.


Karşılıklı duruyorlardı, ikisinin de elinde birer küllah dondurma vardı. Merak doluydu Aslan, yanına yaklaşıp bir çift kelime etmek istedi. Merak ettiği birçok sorunun cevabını duymak istiyordu.


Tek adım attı, Zeynep gözlerini kısıp hızla sırtını döndü. Onunla konuşmayacak, yüzüne bile bakmayacaktı. Öfkeliydi, çocukların notlarını düşürmeyi nasıl ortaya koyardı?


"Hey!" dedi genç adam şaşkınlıkla. Bu kızın bir tek ona böyle uzak ve sert olmasına anlam veremiyordu.


"Hey dur!" Kafasını iki yana salladı, bu defa buna müsaade etmeyecek, konuşturmadan gitmesine izin vermeyecekti.


Zeynep omuz silkti, kesinlikle ona cevap vermeyecek, durmayacaktı. Adımlarını hızlandırdığı anda bir ses duydu. "Zeynep!" diyen genç adamın sesi.


Genç kız adımını yavaşça durdurdu. Kalbinin orta yerinde garip bir his, zihninde de bir an yer aldı.


"Zeynep" diyordu biri, pek ayırt edemese de ses bir adama aitti. Ismini daha önce hiç kimse böylesine güzel anmamıştı.


"Zeynep'im" diye yineledi aynı ses tonu, genç kız istem dışı yanağına bir damla yaşın süzüldüğünü hissetti. Kalbi delice çarpıyordu, zihni bunca yıldan sonra ilk defa böyle bir hisse kapılıyor, ilk defa geçmişine dair bir sesi böylesine net hatırlıyordu.


Toparlanmaya çalıştı, elinin tersiyle hızla yanağını sildiğinde genç adam onu durdurabilmenin zaferiyle önüne geçti. "Neden benden kaçıyorsun?" diye sordu, sonunda derin bir nefes alarak.


Zeynep bakışlarını adama çevirdi, gözlerine temas ettiği anda kafasını hızla başka yöne çevirdi. Ne onu ne de sorduğu soruyu umursadı, hızla sollayıp çıkışa yürüdü.


Aslan şaşkın bir merakla sadece gidişini izlemekle yetindi.


.... 


Bahçe kapısını açtı Zeynep, eve yaklaştığı anda kapının önünde iki çift ayakkabı gördü, biri spor biri de babetti. Hızla arkasını döndü, parmak uçlarında sessizce bahçeden çıkıp kapıyı örttü.


Kaldırımda durdu, gidebileceği bir yer arıyordu. Tüm komşuların evi her daim ona açıktı, hangisinin kapısına gitse sevgiyle içeri davet edeceklerdi.


Derin bir nefes alıp bakışını sokaktaki kapıların üzerinde gezdirdiği anda, yan komşularınınki açıldı. Emine Hanım'ın elinde süpürge vardı, bahçeden geri çıktığını gördüğü anda kapıya çıkmıştı.


"Kızım" dedi, Zeynep'in bakışları ona döndü, yüzünde ufak tebessüm belirdi. Bu kadının ilgisi, sevgisi ve şevkati her daim çok başkaydı.


"İçeri gelmek ister misin? Sevdiğin kurabiyeden yapmıştım"


Genç kız kafasını olumlu anlamda sallayıp o yöne döndü. Evini kontrol ederek, Esma Nine'ye yakalanma endişesiyle içeri girdi. Ayakkabılarını da kendiyle içeri aldı, burada olduğu anlaşılmamalıydı.


Küçük bir evdi, sadece üç oda bulunuyordu. İç planı kendi evinin tamamen aynısıydı, hiç yabancılık çekmiyordu.


Oturma odasına geçip koltuğa oturduğu, "Ben hemen hazırlıyorum kızım" dedi Emine Hanım, gözlerinde koca bir şevkat vardı.


Arkasını dönüp odadan çıktığında, genç kızın gözleri karşısındaki duvara monte edilmiş televizyonun üzerindeki bir resime kaydı. Oldukça minik bir çerçeveden oluşuyordu, evde bulunan tek resimdi.


Üç kişilik bir aileden oluşuyordu, bir adam vardı en başta. Oldukça iyi giyimli, güleç yüzlüydü. Yanında bir kadın vardı, Emine Hanım'ın şimdiki halinden çok farklıydı, saçları uzun ve gözleri ise parıldıyordu. Boynunda ise sonsuzluk sembolünden oluşan bir kolye vardı.


Tam ortalarında ikisinin de sıkıca tuttuğu daha yaşını bile doldurmamış bir kız bebek duruyordu, minicikti. Kahverengi gözleri ve siyah seyrek saçları vardı. Ön taraftan sadece iki dişi çıkmış, buna rağmen fotoğrafçıya gülümseyerek poz veriyordu.


Zeynep bu eve her geldiğinde bu resmi incelemekten kendini alamıyordu, kadının evinin en özel eşyasıydı. Çok ufak bir çerçevede olsa dahi her daim en iyi yerde duruyordu. Merakla doluydu her defasında, bu kadın neden yapayalnızdı, resimdeki bebek ve adam şimdi nereydi?


Defalarca sormaya yeltenmiş, konuyu açtığı anda kadının gözlerinin yaşla dolduğunu fark edip vazgeçmişti. Mahalleye taşınalı yaklaşık 6 yıl olsa da hiçkimse net bir cevap alamamıştı.


Kulağına ulaşan seslerle hızla ayağa kalktı genç kız, perdeyi çekmeden pencereye yaklaştı. Yan bahçeye çevirdi bakışlarını, Esma Nine'yi gördü, iki misafirini yolcu ediyordu. Zeynep yaşlarında iki genç kızdı, semtte bulunan evlerde oturuyorlardı.


Derin nefes aldı genç kız, gittiklerini görmek biraz da olsa rahatlamasını sağlamıştı. "Gittiler mi?" diye soran Emine Hanım'ın sesiyle hızla geriye çekilip yeniden koltuğa oturdu.


Kafasını olumlu anlamda sallayıp bakışlarını elindeki kurabiye tabağına çevirdi. Gözleri parıldadı, çok seviyordu ve hiç kimse bunu komşu Emine Teyze gibi yapamıyordu.


Tabağı eline almak için yaklaştığında gözleri kadının boynuna kaydı, fotoğraftaki kolye hala takılıydı. "Sonsuzluk" dedi, genç adamın sabah söz ettiklerini anımsıyordu.


Emine Hanım tebessüm etti, kafasını olumlu anlamda sallayıp karşısındaki koltuğa oturdu. "Evet bu sonsuzluk."

"Sevginin... çokluğunu ifade ediyormuş" dedi, kadın sadece onaylamakla yetindi.


"Kurabiyeyi beğendin mi?"

"Evet, harika olmuş. Kimse senin gibi yapamıyor" dedi, Emine Hanım gözlerinin dolduğunu hissetti. Bu kıza, kalbinde koca bir merhamet ve sevgi vardı.


"Canının istediği her anda senin için yaparım"


Zeynep gülümseyerek tüm dikkatini kurabiyelere çevirdi. Tabağındakinin çoğunu yemişti bile. Soluksuz ağzına atıyor, iştahla da yiyordu. Semtin tüm anneleri, ona birer anneydi. Her akşam çeşit çeşit yemekler onun için gönderilirdi.


"Bahar ve Selin miydi yine misafirleriniz?" Genç kız kafasını kaldırıp kadının yüzüne baktı, başını olumlu anlamda salladı, iki genç kızdan kaçtığını herkes gibi o da çok iyi biliyordu.


Semtte birçok yaşıtı vardı, olabildiğince hepsinden uzak duruyordu. Ne Esma Nine'nin ne kızların ne de komşuların çabası fayda ediyor, Zeynep hiçbiriyle arkadaşlık kurmuyordu. O zamanının çoğunu ya çocuklarla ya da annelerle geçirmeyi tercih ediyordu.


"Arkadaşın olmak için büyük çaba sarf ediyorlar"


Zeynep başını yavaşça yere eğdi, bu yaşına değin hiçbir zaman aynı yaşlarda bir arkadaşı olmamıştı, her daim onlardan uzak durmaya çalışıyordu. Ufak bir girişim hissettiği anda da ortamdan kaçma yolunu arıyordu.


Esma Nine'nin yıllardır en büyük çabaları da sonuç vermiyordu, defalarca kızları eve davet ediyor, defalarca aynı ortamda buluşturuyordu fakat Zeynep için hiçbirinin çaresi olmuyordu. Onları gördüğü anda ya kaçıyor ya da sessizliğe gömülüyordu.


.... 


Parmak uçlarında bahçeye giriş yaptı genç kız, kulübeye yaklaştığı anda minik kedi kafasını içeriden çıkardı. Onu kokusundan bile oldukça iyi tanıyordu.


"Boncuk'um." Eğilip kollarını uzattığında, minik kedi hızla yanına yaklaştı. Sevgiyle kucaklayıp ayağa kalktı, dışarı çıkmak için arkasını döndüğü anda bir ses duydu.


"Zeyno" 


Gözlerini kapayıp derin bir soluk aldı, Esma Nine'nin sesiydi, kediyi alıp gizlice çıkmayı planlıyordu. Misafirlerden kaçtığını anladığı anda ufak bir uyarı alacaktı. Yüzünde ufak bir tebessüm oluşturup bakışını geriye çevirdi.


"Nine'm" dedi, yüzünde çekingen bir ifade vardı. "Neredesin kızım sen?"


Hızlı adımlarla yanına yaklaştı yaşlı kadın, merakla yüzüne bakıyordu. "Şey.." deyip sustu genç kız, ikna edici bir cevap arıyordu.


"Okuldaydım" diye ekledi, yaşlı kadının merak dolu bakışlarını gördü.


"Neden? Ne işin vardı orada?"

"Maç.." 


Derin nefes aldı kadın, elini genç kızınım yanağına bıraktı, yavaşça okşuyordu. "Maç yaparken bir yerini yaralayacaksın kızım, dikkat et."


Kafasını olumlu anlamda salladı genç kız, yüzünde ufak bir tebessüm vardı. Bu kadın ömrünün, kalbinin en değerlisiydi. Kırışmış elini tuttu, avucuna küçük bir öpücük kondurdu.


Esma Nine tebessüm edip kollarını kızının boynuna sıkı sıkı doladı, "Benim güzel kızım, benim can yoldaşım"


Yavaşça geriye çekilip gözlerine baktı, "Hava kararmak üzere, hadi yardım et de yemek yapalım"


Zeynep kafasını onaylar anlamında salladı, elini omzuna sıkıca sarıp yönünü eve çevirdi. Varlığına her daim olduğu gibi yine binlerce defa şükür etti.


... 


Akşamın ilerleyen vakitleriydi, semte bir kamyon giriş yaptı. Sesi tüm evlerden duyuluyordu. Önce okulun sonra genç kızın sokağından geçip Aslan'ın evinin önünde durdu.


Genç adam beton evinde yerde oturmuştu, önünde imkan dahilinde hazır ettiği yemek vardı. Önünde telefonu duruyordu, yaklaşık bir saat önce kamyon şoförü arayıp semte ulaşmak üzere olduğunun haberini vermişti.


Kamyonun fren sesini duyduğu anda heyecanla ayağa kalktı, sonunda eşyaları gelmişti. Koşar adımlarla kapıyı açtı, gözleri şoföre kaydı. Yüzünde suçlu olduğunu gösteren bir ifade vardı. İlk defa taşımacılığı bu kadar sorunla geçmişti.


"Kusura bakma abi" dedi, orta yaşlarda bir adamdı. Yüzünde yorgun bir ifade vardı. Günlerdir bu yükleri ulaştırmak için çaba gösteriyordu.


Aslan derin bir nefes aldı, adama hissettiği tüm öfke anında buhar olup uçtu. Yaşadığı mağduriyet gelip geçiciydi. Büyütmeye gerek yoktu, sonuçta geç de olsa eşyaları gelebilmişti.


"Önemi yok abi, indirmeye başlayalım" dedi, kamyonun arka kapağına yaklaştı.


... 


"Öğretmene yardım edelim!" diye haykırdı ufak bir çocuk, okuldaki öğrencilerden biriydi. Sınıf arkadaşlarının kapısına tek tek dayanıp yardım istiyordu.


Sesini duyan her çocuk, ailesinin de desteğiyle evden koşarak çıkıyordu. Sadece dakikalar içerisinde bir sınıf dolusu çocuk hazır olmuştu. Yaşları 7 ila 12 arasındaydı. Ellerinden geldiğince bir işin ucundan tutacaklardı.


Ufak bir sürü misali öğretmenin evinin olduğu sokağa giriş yaptılar. Genç adam hala kamyonetten indirmeye çalışıyordu, gözleri anında yaklaşan kalabalığa döndü.


Yüzünde şaşkın bir merak belirdi, "Çocuklar" dedi, yönünü onlara çevirdi. Çocukların en önünde sözcü niyetine biri duruyordu. Aralarında en olgun ve en aklı başında olandı.


"Yardım etmeye geldik öğretmenim" dedi, Aslan'ın yüzünde koca bir şaşkınlık belirdi. "Ne?"


Çocuk işaret parmağını kamyonete doğrulttu. "Eşyalarınız için yardım edeceğiz"


Genç adamın yüzünde gülümseme oluştu, gözleri şaşkınlığına rağmen parıldadı. Ne güzeldi bu semtin çocukları, ne büyük şanstı onlara öğretmen olmak.


"Tamam, hadi bakalım" dedi, çocuklar sevinçle kamyonete yaklaştı. Herkes bir işin ucundan tutmaya başladı. Kimisi ufak kolileri tek başına taşıyor kimisi de yardımla daha büyüğünü alıyordu.


Aslan bazen yardım ediyor bazen de evin içerisinde düzeni kurmaya çalışıyordu. O anlarda yüzünden gülümseme eksik olmuyor, yanından geçen her çocuğun kafasını sevgiyle okşuyordu.


.... 


Yorgunlukla oturdu Aslan kaldırım kenarına. Çocuklar da sağına ve soluna olmak üzere iki yanına yerleşti. Elbirliği ile kamyonet çok kısa sürede boşaltılmış, geriye sadece yerleştirmek kalmıştı.


"Aferin çocuklar" dedi, çocuklar önünde dört dönüyordu. Öğrencilerinin arasında semtin şimdiye değin en genç ve en iyi öğretmeni seçilmişti. Geldiği andan beri büyüğünden küçüğüne herkes onu oldukça sevmişti.


Cana yakınlığı, çocuklara ilgisi, sevgisi ve şevkati çok ayrıydı. Tüm semt, ilk günlerden varlığından oldukça memnundu.


"Zeyno!" dedi çocuklardan biri, tüm çocuklarında tıpkı genç adam gibi bakışı sokağın girişine döndü. Genç kız görünüyordu, elinde iki büyük pet şişe ve pet bardaklar vardı.


"Limonata yapmış!" dedi bir diğer çocuk, yüzünde gülümseme ve heyecan belirdi. Genç kızın kendi elleriyle yaptığı limonata hepsi için çok ayrıydı, içerisine farklı farklı karışımlar ekliyordu.


Çocuklar hep bir anda ayağa kalktı, öğretmenlerinin varlığını anında unutmuşlardı. Genç kızın önüne geçip beklemeye başladılar, bir an önce limonata içmek için sabırsızlanıyorlardı.


Genç kız bardakları tek tek çıkarıp tüm çocuklara doldurdu, hepsi tek tek içip bir köşeye uzaklaşırken Aslan sessizce hala aynı yerde duruyordu.


Bakışları bazen kıza kayıyor olsa da hızla ayırıyordu. Onu gördüğü her anda başına bir dert açıyordu, uzak durmak iyisiydi. Kafasını yavaşça başka yöne çevirdiğinde, genç kızın varlığını hissetti.


Zeynep tam önünde durmuştu, elinde bir bardak vardı, çocuklara verdiğinden farklıydı. Adamın gözleri ona döndü, kısa bir bakışma sonrası ikisi de aynı anda başka yöne çevirdi.


Elindeki bardağı uzattı, Aslan'ın gözleri yeniden ona döndü. Şaşkın bir bakışla elini bardağa uzatıp aldı. Endişe doluydu, kızdan oldukça korkuyordu.


Neden bardağı farklıydı? 

Neden çocuklarla aynı değildi?


Burnunu yavaşça bardağa yaklaştırıp koklamaya çalıştı, bildiği limonatalardan çok farklı bir koku vardı içinde. Gözleri büyüdü, gerçekten de düşündüğü gibi bu kız içine başka bir şey koymuş, ona içirmeye çalışıyordu.


Bardağı uzaklaştırdı, "Sonra içerim" dedi, Zeynep önünde bir heykel edasında durmuştu. Kafasını hızla iki yana salladı, "İç" dedi.


Aslan'ın gözleri büyüdü, her yanını endişe sardı. Bu kız ilk defa ona cevap veriyordu, kesinlikle limonatanın içerisine bir şey koymuştu. Zehir miydi?


Hızla ayağa kalktı, bardağı olabildiğince kendinden uzaklaştırdı. Zeynep önüne dikilip adım atmasına engel oldu, alt dudağının kenarını ısırmış, kendini gülmemek adına oldukça sıkıyordu.


"Limonata sevmem" diyip uzaklaşmak için tek adım attı, Zeynep engel oldu. Aynı şekilde adım atıp yolunu kapattı.


"İç" dedi yeniden, sesi net ve kararlıydı.


Derin nefes aldı genç adam, kızı ikna etmenin yolunu arıyordu. Gözleri yanına yaklaşan öğrencilerden birine kaydı, kızı test etmek için bir çare buldu. Hızla bardağı çocuğa uzattı.


"Bunu da içmek ister misin?" diye sordu, bakışlarını kızdan bir an bile ayırmıyordu. Çocuğun içmesine izin verirse tehlike yoktu, engel olursa büyük tehlike vardı.


Zeynep bakışlarını çocuğa çevirdi, ufak ve gizli bir göz kırptı. İkisi anında aralarında ufak bir anlaşma gerçekleştirdi. Çocuğun yüzünde tebessüm vardı, kafasını onaylar anlamında tek defa salladı.


Bardağı eline aldığı anda genç kız kafasını adamın göreceği şekilde iki yana salladı, Aslan'ın gözleri büyüdü. Çocuğun içmesine engel olmaya mı çalışıyordu? Endişeyle sardı her yanını, bu kız gerçekten de onu zehirleyecekti.


Hızla, içmeden önce bardağı çocuğun elinden almaya yeltenince, küçük çocuk fırsat bile vermeden hızla içmeye başladı. "Hayır!" dedi Aslan endişeyle.


Küçük çocuk yarısını içtiği bardağın, öğretmeni tarafından elinden alınmasıyla gözlerini ona çevirdi. Arka arkaya öksürmeye başladı, "Mehmet!" Dedi Aslan, öğrencisine yardım etmeye çalışıyordu.


Küçük çocuk Zeynep'in de onayıyla kendini yere attı, sırt üstü bir pozisyonda gözlerini kapattığında genç adam hızla önüne eğildi. "Mehmet aç gözlerini! Mehmet!" diye haykırdı, kucağına almaya yeltenince kulağına sesler ulaştı.


Tüm çocuklar gibi genç kız da kahkahalarla gülüyordu. Bakışını yerdeki öğrencisine de çevirdi, o da aynı şekilde gülüyordu. Büyük oyuna düşmüştü. Şaşırıp gözlerini kıstı.


Kahkaha atan öğrencilerden bakışını ayırıp genç kıza döndü, "Baş Belası" dedi, Zeynep tebessüm etti. "Baş belasıyım ama... katil değilim" dedi, Aslan sessizce bir adım geriye gitti.


Genç kızdan duyduğu en uzun cümle olmuştu bu, gözlerini gözlerine çevirdi. Bakışlarının içerisinde saklı hüznü göremedi, "Özür dilerim" dedi, yarım bıraktığı bardağı eline aldı.


Yavaşça yeniden kaldırımın kenarına oturdu, bardağı yudumlarken de utançla kafasını eğmişti. Baş belası bile olsa onu zehirleyeceğini nasıl düşünmüştü.


Zeynep derin bir nefes alıp yanına oturdu, "Yardım edebileceğim bir şey var mı?" diye sordu, Aslan bakışını yavaşça ona çevirdi, gözleri anında gözlerine değdi.


Tek kelime edemedi, o anda tüm benliğini çok ufak bir his ele geçirdi. Bir çift kahverengi göz, onun bir çift siyahının içine girip uzun bir yolculuğa çıkmıştı.


... 


Oy ve yorumları eksik etmeyelim 💚

Loading...
0%