Yeni Üyelik
6.
Bölüm

6.Bölüm: Çok Başka

@mlkshnn

Üçüncü kez yaklaştı Zeynep, adamın koluna dokunmak için sessiz sessiz adımlar attı. Elini yavaşça yaklaştırdı, dokunduğu anda Aslan tek hareketiyle elinden tutup, tüm gücüyle çekti.


Genç kız bedeninin savruluşuna engel olamadı, kendine geldiğinde eli adamın elinde, kafası da göğsüne dayalıydı. Garip bir hisse kapıldı, tüm bedeni bir elektrik akımına uğramış gibi titremişti.


Aslan zaferle gülüyordu, gözündeki bezi çektiğinde gözleri genç kıza kaydı. Saçları tam çenesinin altında, eli de elinin içerisindeydi. Yüzündeki tebessüm yerini, kalbindeki bir hisse bıraktı. Burnuna daha önce hiç duymadığı bir koku ulaştı, genç kızın saçlarından ulaşan koku..


Herkes pür dikkat izliyordu, nefesler tutulmuştu. Çocuklardan çıt sesi çıkmıyordu, heyecanla doluydular, elleri alkış tutmak için havaya kalkarak donmuştu.


Kendine gelen ilk Zeynep oldu, hızla önce kafasını adamın göğsünden, elini de elinden çekti. Geri bir adım attığında, gözleri izleyen meraklı çocuklara kaydı.


Tek kelime edemedi, kalbindeki ufak kıpırtıya parmaklarında hissettiği titreklik eşlik ediyordu. "Gitmem.. gerek" dedi, sırtını döndüğü gibi koşar adımlarla eve yürüdü.


Aslan şaşkın ve tepkisizdi, gözlerini bir an bile genç kızdan ayırmamış, gözden kaybolana kadar izlemişti. Bakışlarını yavaşça eline çevirdi, sadece saniyeler öncesinde genç kızın elini sıkıca tutmuştu. Derin bir nefes alıp tek kelime etmeden yönünü çevirdi, bir an önce markete gidip eksiklerini tamamlamalıydı.


... 

"Aslan'ım" dedi Güler Hanım, doğduğu andan beri oğluna bu şekilde hitap ederdi. Bir arabanın sürücü koltuğunda oturuyordu. Evden işe yol aldığı her sabah, ilk olarak oğlunun sesini duyup sonra güne başlardı.


Gözlerinde numaralı bir gözlük vardı. Röfleli kısa saçları, ojeli parmakları yaşına rağmen oldukça bakımlıydı. Uzun zayıf bedeninde çok çalışmanın ve çok yorulmanın etkisi bulunuyordu. Oldukça çalışkan ve zeki bir kadındı, ömrünü hep daha çok çalışmaya, gelişmeye ve bilgilenmeye adamıştı.


"Günaydın anne"

"Günaydın oğlum, uyandırmadım umarım seni. Bugünün resmi tatil olduğu tamamen aklımdan çıkmış" dedi, genç adam tebessüm etti.


Ömründe bir alışkanlıktı, her güne erkenden başlardı. "Hayır anneciğim. Uzak kaldığımız bu kısa sürede sen, oğlunun her zaman erken uyandığını da aklından çıkardın sanırım"


Güler Hanım'ın yüzünde gülümseme oluştu, telefonunu arabanın ön kısmına bırakıp kulağına kulaklık yerleştirdi. Arabayı çalıştırıp dikkatini yeniden oğluna verdi.


"Mümkün değil oğlum. Tek varlığım sensin."


Aslan gülümsedi, cevap vermeye yeltendiği anda bir ses duydu, kapı gümbür gümbür çalıyordu. Şaşkınlıkla doğruldu, "Anne, kapı çalıyor." diyerek telefonu kulağından indirip kapıya yaklaştı.


Kapıyı merakla açtığında, karşısında öğrencilerinden birkaçını gördü. Gözlerinde heyecan ve mutluluk vardı.

"Öğretmenim piknik yapacağız, sizde davetlisiniz." Dedi çocuklardan büyük olan, esmer bir teni vardı. Gözleri kısık ve ışıltılıydı. Piknik, diğer çocuklar gibi onu da heyecanlandırıyordu.


"Ben mi?" 

"Evet" 

Adamın yüzünde tebessüm belirdi, itiraz etmeyecekti. Bu tür faaliyetleri oldu olası çok severdi ama bu çok farklı olacaktı. Bir hafta önce yerleştiği bu semtin tüm insanlarını bir arada görüp kaynaşacaktı.


"Esma Nine seni ikna etmeden dönmememizi söyledi. Onun davetlisi olacaksınız." diye ekledi ikinci çocuk, yüzünde gülümseme vardı.


"Esma Nine.." diye tekrar etti genç adam, yüzünü hiç göremediği kadının ismini buraya geldiği andan beri defalarca duymuştu. Semtin en büyüğü, en saygını ve en sözü geçeniydi. Tüm çocukların da ağzında ismi vardı.


"Tamam, kaçta hazır olmam gerek?"

"Bir saat sonra." 


Kafasıyla onayladı genç adam, çocukların koştur koştur gözden kayboluşunu izleyip içeri girdi. Telefonunu yeniden kulağına yaklaştırdı.


"Annem" dedi, yüzündeki tebessümle koltuğa oturdu. "Esma Nine kim oğlum?" merakla konuşulanları dinlemişti.


"Burada yaşıyor, semtin en büyüğüymüş."

"Seni de davet etmesine sevindim" dedi kadın, yüzünde tebessüm vardı. Oğlu iyi insanların arasındaydı, geceleri gözlerini artık daha rahat kapatıyordu.


Aslan tebessüm edip derin bir nefes aldı, hala vakti vardı. Annesine sokağı ve semti tek tek anlatırken heyecanı oldukça yüksekti. Buraya gelirken yol boyunca içinde ufak da olsa şüphe vardı, ilk görev yerini öğrendiği anda büyük bir araştırma yapmış, küçük bir semt olduğunu öğrenmişti.


Semtin içerisinde dışlanmaktan, adapte olamamaktan hep endişe duymuştu fakat burası geldiği ilk anda insanlarıyla ona kucak açmış, sarıp sarmalamıştı.


Annesi, oğlunun ağzından çıkan her kelimeyi tıpkı onun gibi heyecanla dinliyordu. Onu yolcu ederken yüreğinin en derinlerinde endişe olmuştu, oğlu büyük hayallerle görevine başlarken hüsrana uğramasından korkmuş, giderken de sık sık buna mecbur olmadığını dile getirmişti. Hep oğluna açık bir kapı vardı, 'yapamıyorum' dediği anda annesi ona evinin kapılarını sonuna kadar açacaktı. Yeni yolu için hep destek olacaktı.


.... 

Tüm semtin oluşturduğu büyük bir insan topluluğu vardı, iki ayrı minibüsle yolculuk edilmişti. İlk kafile, genç adamın da bulunduğuydu. Etrafında öğrencilerinin bir kısmı, veliler ve daha önce hiç görmediği kişiler vardı.


Yol boyunca yüksek sesle müzik çalmış, çocuklar alkış tutarak eşlik etmişlerdi. Aslan o anlarda biraz şaşkın biraz da hissettiği sıcaklıkla insanları izlemişti. Aynı minibüsü paylaştığı herkesle tek tek tanışmış, hepsininde yüzünde memnuniyet görmüştü. Bu semt, bu öğretmeni ilk anlarda çok sevmişti.


Minibüs bir ormanlık alanda durdu, çoğunluğu ağaçlardan oluşuyordu. Orta yerlerinde ise birkaç tane çardak vardı. Doğayla iç içe olunan gerçek bir piknik alanıydı.


Aslan merak dolu gözlerle etrafı incelerken bir yandan da yüklerin indirilmesine yardım ediyordu. Elinde koca koca poşetler ve piknik sepetleri vardı. Zorlukla da olsa yürüyüp bir köşeye bıraktı.


Gözleri bir an geriye kaydı, kulağına sesler ulaşıyordu. Diğer minibüs de müzik eşliğinde durmuştu. Önce kapı açıldı, çocuklar itişe kakışa inip diğer çocukların yanına koşturdu.


Hemen arkalarında yaşlı bir kadın göründü, öne doğru eğilmişti. Ağır attığı adımlara bir genç kız eşlik ediyordu, Zeynep. Ninesinin kolundan sıkıca tutmuş, basamaktan indirmeye çalışıyordu.


Esme Nine ayağını yere indirdiği anda şevkat dolu gözleri kızına döndü, aralarında ufak bir bakışma geçti. "Teşekkür ederim kızım" dedi, Zeynep tebessüm ederek sadece kafasını olumlu anlamda salladı.


Birlikte attıkları adımları Esma Nine, genç adamın önünde durdurdu. Aslan gözlerine sessizce bakıyordu, kafasını selam vermek adına salladı. "Tanışmak bugüne nasipmiş, semtimize hoşgeldin oğlum." dedi, genç adam tebessüm etti. Kadının gözlerinde gördüğü şevkat daha rahat hissetme sebebi oldu.


"Hoş buldum. Siz.. Esma Hanım olmalısınız. İsminizi çok duydum"


Esma Nine tebessümle iki elini uzattı, genç adamın tek elini sıkıca tuttu. "Hanım değil oğlum, nine. Esma Nine" diye düzeltti, Aslan gülümseyip kafasıyla onayladı. Bundan sonra herkes gibi onun da ninesiydi.


Gözleri kısa bir an bile olsa Zeynep'e kaydı. Kadının yanında bir heykel gibi durmuştu, durgun ve sessizdi. Bu pikniğe gelmemek için çok direnmiş, kimseyi ikna edememişti. Kadının hareket ettiğini görüp eşlik ederek ilerledi, genç adamın yüzüne bile bakmamıştı.


Aslan derin bir nefes aldı, ufak da olsa bir selam beklemişti halbuki. Omuz silkti, kabullenecek, öğrenecek ve alışacaktı. Bu kız garipti, garip olmaya da devam edecekti.


Arkasını döndü, tek adım attığında önünde iki kız durdu. Semtin gençlerinden ikisiydiler. "Ben Bahar" dedi sağ taraftaki. Kısa kahverengi saçları, masmavi gözleri vardı. Gözlerindeki numaralı gözlükle adamın yüzüne hayranlıkla bakıyordu.


"Aslan" dedi Aslan ufak bir tebessümle.


"Bende Selin" dedi diğeri. Sarı ve uzun saçları vardı. Çekik gözleri bir koreliyi andırıyordu. "Memnun oldum" diye yineledi genç adam.


Kızların yüzünde tebessüm vardı, semtin öğretmenini defalarca görmüş, ilk defa tanışma fırsatı bulabilmişlerdi. İkisi de genç adamın yüzüne hayranlıkla bakıyordu, yüzündeki kirli sakallar, kısa siyah saçları ve kusursuz yüzü oldukça dikkat çekiciydi.


"Öğretmenim! Öğretmenim can topu oynayacağız!" dedi koştur koştur yaklaşan bir çocuk. Öğretmenin önünde durdu, iki kız fırsatı bekliyormuşçasına tebessüm etti. "Biz de oynuyoruz" dediler, küçük çocuğun yüzü asıldı. İstediği sadece öğretmeniydi. Diğer gençlerin dahil olması, Zeyno'nun oyundan uzak durma sebebi olacaktı.


.... 

Tüm çocuklar heyecanla iki gruba ayrılmıştı. İlk grup Aslan'ın başını çektiği, Bahar'ın ve birkaç çocuğun olduğuydu. İkinci grup ise Selin, semtin iki genç adamı olan Burhan ve Ali ile çocuklardan oluşuyordu.


İki ayrı uca ayrılmışlardı, ortaya da iki çocuk konulmuştu. Top genç adamın eline verildi, Aslan'ın gözleri bir köşeye kaydı. Zeynep birkaç metre ileride, sağ çaprazındaydı, oyuna oldukça yabancıydı.


Gözleri kimseyi görmüyor, kulakları hiçbir şeyi duymuyordu. Bir köşede yere bağdaş kurarak oturmuştu, elinde ufak bir taş vardı, kafasını eğmiş yere şekiller çiziyordu. Saçları yüzünü tamamen kapatmıştı.


Genç adam bakışlarını oyuna çevirirken düşünmeden edemiyordu. Oyun seven bu kız, neden bu defa dahil olmuyordu? Neden bir yabancı gibi köşede bir başına oturuyordu? Ve neden kimse onu oyuna davet etmiyordu?


Başlama komutuyla topu hızla attı, ortadaki çocuğu ıskalayıp diğerinin eline geçti. Aslan derin nefes aldı, hızla yaklaşan topu iki eliyle sıkıca tuttu.


Yeniden attığında, top bu defa çocuklardan birine isabet etti. Yeni oyuncunun yerleşmesi beklenirken Aslan gözlerini yeniden genç kıza çevirdi. Merakına direnemiyordu.


Yaklaşan öğrencilerden birine çevirdi gözlerini, merakla ona doğru eğildi. "Zeynep neden oynamıyor?" diye sordu, küçük çocuğun gözleri önce diğer gençlere sonra da genç kıza kaydı.


"Oynamaz" dedi kendinden emin bir şekilde.

"Neden?" diye sordu, küçük çocuk oyunun başlamasıyla umursamadan o yöne koştu. Öğretmenini sollayıp ilerledi.


.... 

Oyun genç adam ve takımının galibiyetiyle devam ediyordu, yaklaşık bir saattir devam ediyorlardı. Ortada bu defa Aslan vardı, iki ayrı köşeye de iki çocuk yerleşmişti. Biri topu sıkıca tutmuştu, başlamak için komutu bekliyordu.


Genç adam kafasını yeniden sağına çevirdi, gözleri oyun boyunca olduğu gibi yine genç kıza kaydı. Zeynep oldukça sessizdi, bir defa bile kafasını kaldırıp oyuna bakmamıştı.


Önünden geçip giden insanlar, ilerisinde oynanan oyunlar, ateşleri yakılmaya çalışılan mangallar umurunda bile değildi. Tüm dikkatini elindeki taşa vermiş, herkesten bağımsız şekiller çiziyordu.


Genç adam onu öylesine dikkatle izliyordu ki, topun hızla sırtına çarptığını bile fark etmedi. 'Elendin' diyen çocuklardan birinin sesiyle kendine geldi. Kafasını onaylar anlamında sallayıp oyunun dışına çıktı.


Beklediği ve istediği de buydu, oyun dışı olup genç kıza yaklaşmak.

Ağır ağır attığı adımlarla genç kıza yaklaştı.


Tam önünde durdu, Zeynep farkında bile değildi. Sessiz bir soluk alıp tam yanına oturdu Aslan, bakışlarını elindeki taşa ve çizdiği 'sonsuzluk' sembollerine çevirdi.


"Zeynep" dedi, genç kız varlığını hissetmediği gibi sesini de hiç duymadı. Zihni oldukça meşguldü, gördüğü rüyalar, yaşadığı hayat ve geçmişi arasında gidip geliyordu.


Genç adam tepkisizliğine anlam vermeye çalışıyordu. Gözlerini etrafına çevirdi, aradığı şeyi bulmanın zaferiyle elini uzatıp ufak bir taşı eline aldı.


Yere bırakıp genç kızın tam önünde yavaşça 'sonsuzluk' sembolü çizmeye başladı.


Zeynep'in dikkatini çeken ilk şey, tıpkı onun gibi şekil çizmeye çalışan bir eldi. Kafasını yavaşça kaldırıp o yöne döndü, bakışları genç adamın gözleriyle buluştu. Şaşırdı, yanında oturduğunu fark etmemişti.


"Can topunda, maçta olduğun gibi iyi değilsin sanırım"


Genç kız sessizce yüzüne bakıyordu, aklı da kalbi de karmakarışıktı. Bu adam her yönüyle farklıydı, düşünceler içerisinde boğulduğu her anda yanında olduğunu hissettirip onu nefessiz kalmaktan kurtarıyordu.


"Yenilirsin diye korkuyorsun" diye ekledi Aslan, genç kız kafasını iki yana salladı. Ne oyun ne piknik umurundaydı, yıllardır savaştığı düşüncelerin içerisinde kendine bir kutu oluşturmuştu. İstemediği bir ortama, istemediği insanların arasına girdiğinde, oraya girip kapağını kapatıyordu.


"Kabul et, yenilmek hoşuna gitmiyor" dedi, genç kız bakışlarını bir an bile gözlerinden ayırmıyordu. Anlam vermeye çalışıyordu, bu adam daha önce tanıdığı gördüğü kişiler gibi hissettirmiyordu, kalbinin en derinlerinde ona karşı bir geri adım atma isteği vardı.


Sebebi neydi? Neden diğerlerinde olduğu gibi ondan da uzak duramıyordu? Neden varlığı çok başkaydı?


"Ama çok haklısın, çünkü bana yenileceksin" dediğini duydu genç kız.


Derin nefes aldı, bakışları oyun alanına döndü. İki genç kız, iki genç adam ve tüm çocuklar hala oyuna devam ediyordu. Kafasını yavaşça iki yana salladı, oynamayacaktı. Bu adam onu oyuna dahil olmaya ikna etmeyecekti.


"Peki" dedi Aslan, daha fazla ısrar etmek istemiyordu. Gözlerini bulundukları küçük ormanda gezdirdi. Sık ağaçlar vardı, en köşede de ufak bir dere bulunuyordu.


"Burayı gezmek istiyorum, bana yolu gösterir misin?" diye sordu, Zeynep başını kaldırıp gözlerine baktı. Kafasını yavaşça iki yana sallayıp yeniden eğdi.


Genç adam derin nefes verdi, ne dese ne yapsa işe yaramıyordu. Genç kız tek kelime etmeye de bir şeyler yapmaya da niyetli değildi.


Taşı bir köşeye bırakıp ellerini temizledi. Ayağa kalktığı anda Zeynep'in gözleri o taşa kaydı. Umursamaz duruyordu, adamın kalktığını hissetti, yavaşça şekiller çizmeye devam ettiğinde, Aslan son bir bakış atıp arkasını döndü.


Tek adım attığında, genç kız geride bıraktığı taşa dokunup bakışlarını ona çevirdi. Sırtını dönmüş ağır ağır adımlarla dere kenarına yürüyordu.


Derin nefes alıp ayağa kalktı, "Öğretmen!" dedi, genç adamın yüzünde ufak bir tebessüm belirdi, yine ikna edebilmişti. Adımlarını durdurdu, genç kız yanına yaklaştı.


Yanyana dereye doğru yürümeye başladıklarında, herkesin bakışı o yöne döndü. Esma Nine şaşkındı, yüzünde koca bir tebessüm oluştu. Adamı pikniğe davet ederek en doğru kararı vermişti. Kızı, ilk defa birine böylesine arkadaşlık ediyordu, bu adamın semte gelişi ona ilaç olacaktı.


Gözleri kalabalığın içerisinde birini aradı, Emine Hanım'ı. Bakışları anında buluştu iki kadının, ikisi de mutlulukla iki genci izliyordu.


.... 

Derenin kenarındaki büyük bir taşa oturdu Zeynep, üzerinde mavi bir kot pantolon vardı, uçlarını kıvırıp ayakkabılarını çıkardı, ayaklarını suyun içerisine bıraktı. Genç adam da ona uyum sağlayıp aynı şekilde yanındaki diğer taşa oturdu.


Havada yakıcı bir güneş vardı, semtte bahar ayları oldukça sıcak, kış mevsimi ise çok kısa olurdu. Buna rağmen Zeynep yaz mevsimini daha çok severdi, çiçekler, hayvanlar ve çocuklar her daim ortalıklarda olurdu.


Dizlerini kıvırıp kendine doğru çekmişti, ayakları suyun içerisinde kaybolmuştu. Gözlerini kapayıp derin bir nefes aldı, kulağına anında sesler ulaştı. Gökyüzünde kuşlar uçuşuyordu. Kafasını kaldırıp onlara yoğunlaştı.


Aslan bakışını kızdan ayırıp aynı şekilde gökyüzüne çevirdi, "Kuşları sever misin?" diye sordu, Zeynep gözlerini kısa bir an bile olsa yüzüne çevirdi.


Hemen ardından kusursuz yaratılan gökyüzüne baktı. Kanat çırpan canlıları hayranlıkla izliyordu. Özgürlüktü, onların adı özgürlüktü. Genç kızın yıllardır sahip olamadığı bir özgürlük.


7 yaşında annesi tarafından bir meydanda terk edildiğinde bir kafese hapsedilmişti. Küçük bir semtin içerisinde, sevgi ve merhametin bol olduğu bu yerden ne dışarı çıkmaya ne başka insanlara yaklaşmaya cesareti vardı.


O.. Kısıtlı insanların arasında ömrünü geçirmeye mahkumdu.


Kafasını yavaşça olumlu anlamda salladı, kuşlar onun için başkaydı. Sahip olamadığı özgürlüğün adıydı. Yüzünde ufak bir tebessüm belirdi, "Evet" dedi, soruya karşılık.


Aslan sesini duyduğu anda gözlerini ona çevirdi, yan profilini görebiliyordu. Genç kız kafasını kaldırmış, kuşları seyrediyordu. Yüzünde ufak ve istem dışı bir tebessüm belirdi, sebebi sadece genç kızın yüzündeki küçük gülümsemeydi.


"Bende çok severim" dedi, Zeynep duymasına rağmen bakışlarını gökyüzünden ayırmadı.


"Uçmak en çok onların hakkı, küçük bir kafeste hapsolmaya mahkum edilmemeli."


Genç kızın gözleri anında ona döndü, söylediği her kelimede dikkatini çekmeyi başarıyordu.


"Çocukken bir kuş istiyorum diye çok ağlamıştım." Dedi, Zeynep sessizce onu dinliyordu. Merak doluydu.


"Bizimkilerde bir kafesin içerisinde iki kuş getirdi ama sadece iki gün dayanabildim."

"Ne.." Dedi Zeynep, "Ne oldu?" diye ekledi. Gözleri dehşetle açılmıştı.


Aslan tebessüm edip bakışlarını gökyüzüne çevirdi, uçuşarak geçip giden kuşlara baktı. "İkisini de ait olduğu yere, gökyüzüne bıraktım."


Zeynep'in gözlerinde şaşkınlık, yüzünde ufak bir tebessüm belirdi, oldukça hoşuna gitmişti. Hiçbir canlı hapsolmaya mahkum edilmemeliydi.


O da bir gün, tıpkı o kuşlar gibi özgür olacak, yarım kalan çocukluğunu yaşayacak mıydı?


Kalbindeki hüzne, en derinlerdeki eksikliğe rağmen hayata devam edebiliyordu.


Bir ses ulaştı o anda ikisinin de kulağına, öğrencilerden biri yanlarına yaklaştı. "Öğretmenim sıranız geldi"


Zeynep sessizce önce çocuğa sonra adama baktı, genç adam derin bir nefes alıp küçük çocuğa döndü. Zeynep'le geçirdiği her dakika kıymetliydi, oldukça zor ikna edebiliyordu, böyle bırakamazdı.


"Şimdilik bensiz devam edin" dedi, küçük çocuk itiraz etmeden kafasını onaylar anlamında sallayıp arkasını döndü. Koşar adımlarla diğerlerine yaklaştı, cevabı ilettiği anda diğer gençlerin bakışı o yöne döndü.


Dördünün de yüzünde şaşkınlık belirdi, Zeynep daha önce hiçbiriyle tek kelime etmemiş, kısa da olsa bir ortamda bulunmamıştı.


Genç kız tepkisizdi, adamın gitmeyişi belli etmemeye gayret etse de hoşuna gitmişti. Bakışını yeniden suya çevirdi, genç adamı duydu.


Aslan merak doluydu, zihninde sadece kısa bir süre öncesi vardı. Genç kız bir hipnoz etkisinde gibi, hızla ilerleyen arabalara rağmen karşıya geçmeye çalışıyordu.


"Neden?" diye sordu, Zeynep'in gözleri ona döndü. "Karşıya geçmek neden senin için bu kadar önemliydi?" diye ekledi.


Genç kız zihniyle kısa yolculukta çıktı. Yine bir yeşil görmüştü, takip etmeye çalışırken de genç adam tarafından engellenmişti. Gözlerini kıstı, kaşlarını çattı. Sakinleşmeye çalıştı, hiçbir şey işe yaramadı. Bu adam ona engel olmuştu?


"Engel oldun" 


Derin derin nefes alıp avuçlarını hızla derenin içerisindeki suya geçirip bir hışımla genç adama püskürttü. Anında tişörtünü ıslatmayı başarmıştı.


Aslan şaşkın ve anlam vermeye çalışıyordu. Hissettiği suyu anlamlandırmaya çalışırken ikinci hamle ile yüzü de ıslanmıştı.


Hızla ayağa kalktı genç kız, yeniden suya eğildiğinde Aslan hızla doğruldu, "Yapma" dedi ama işe yaramayacağını biliyordu. Bu kızın ölçüsü yoktu ve hiç söz dinlemiyordu.


Üstüne gelen su ile yüzü ve saçları da ıslanmıştı, derin bir nefes aldı. Kaçmak kesinlikle işe yaramayacak, genç kızı daha da hırslandıracaktı. En iyisi uyum sağlamaktı.


Geri geri gidip ayağa kalktığında, Zeynep yeniden avuçlarına koyduğu suya ona attı. Genç adam pantolonun da bir kısmının ıslandığını hissetti.


Zeynep avuçlarını yeniden suya koydu, Aslan gözlerini kısıp aynı şekilde eğildi. İki avucunu suyla doldurup kıza püskürttü, yüzünü ve saçlarını tamamen ıslatmayı başarmıştı.


Genç kız gözlerini kıstı, hızla eğildiğinde, Aslan da karşılık verdi. Sadece saniyeler içerisinde derenin uç kısmında su savaşı başlamıştı. Karşılıklı durmuş, birbirlerini ıslatmaya çalışıyorlardı.


Genç kızın yüzü, saçları, tişörtü tıpkı adam gibi sırılsıklam olmuştu. Aslan'ın da ondan farkı yoktu, daha kötü bir durumdaydı. Giysilerinin kuru olan ufak bir kısmı bile yoktu.


İkisi de nefes nefese duruldu, oldukça yorulmuşlardı. Genç adam giysilerine baktı, yağmur damlaları misali yere su damlıyordu. Gözlerini genç kıza çevirdi, "Baş Belası" dedi fısıltıyla. Geri geri gidip aynı taşın üzerine oturdu.


Zeynep tebessüm etti, yaklaşıp aynı yerine oturdu, bir süre öncesi gibi derenin kenarında yanyana oturuyorlardı ama tek bir fark vardı, ikisi de sırılsıklamdı.


Genç adam gözlerini çevirdi, önce ona sonra da kendine baktı. Yüzünde ufak bir tebessüm belirdi, ikisi de günü bu giysilerle tamamlamak zorundaydılar.


Zeynep'in de bakışları ona döndü, üstünü değişme imkanı olmadığını fark edince anında kendine gelse de iş işten çoktan geçmişti. Alt dudağını ısırıp kafasını yavaşça iki yana salladı, yüzünde gülümseme belirdi. Aslan'ın kalbinin en derinine dokunmayı başardı.


.... 

Yere uzun bir sofra konulmuş, tüm semt aynı anda oturmuştu. Oldukça kalabalıktı, çocukların neşesi, annelerin sohbetleri ve gençlerin gülüşü hissedilen yoğun mangal kokularına eşlik ediyordu


Herkes ailesinin yakınındaydı, bazen kendi aralarında bile olsa ufak bir sohbet geçiriyorlardı. Zeynep ise sadece Esma Nine'nin yanındaydı, gün boyunca bir an bile ondan uzak durmamıştı.


Yaşlı kadının sağ tarafında Zeynep, sol tarafında ise Aslan vardı, misafirini de tıpkı kızı gibi yanından hiç ayırmıyordu. Uzun uzun sohbetlerin edildiği, Esma Nine'nin konuştuğu anda herkesin pür dikkat dinlediği yemek şenlik eşliğinde yenmişti.


Zeynep yemeği yerken olduğu gibi şimdi de diğer kişilere kıyasla oldukça sessizdi. Yaşlı kadına olabildiğince yakın bir köşede oturmuştu, elinde taşı vardı.


Kafasını eğmiş, yere şekiller çiziyordu. Önünde bir çift ayak gördü, kafasını yavaşça kaldırdı. Semtin gençlerinden Ali'ydi, kafasını eğmiş onu izliyordu.


"Çocuklarla birlikte ufak bir geziye çıkacağız, gelmek ister misin?" diye sordu, genç kız duymazlıktan geldi.


Kafasını yere eğip taşını parmaklarının arasında sıktı. Yavaş yavaş şekiller çizmeye çalışırken genç adam derin bir nefes aldı. Bu kız hiçbir zaman ne onunla ne de diğer gençlere tek kelime etmişti.


"Zeyno herkes seni bekliyor, çocuklarda bize katılmanı çok istiyor" diye ekledi, bakışlarını geriye çevirdi. Tüm çocuklar, diğer gençlerin yanında durmuş heyecanla izliyordu. Genç kız o yöne baktı, kafasını iki yana sallayıp yeniden eğdi.


Birkaç adım geride duruyordu Bahar, derin bir nefes alıp yanına yaklaştı. "Zeyno bu durum ne kadar sürecek? Biz yaklaştıkça sen kaçmaya devam ediyorsun, ne yapmaya çalışıyorsun?" dedi, biraz da sitem dolu ses tonuyla.


Bunca yılda çok çaba harcamış, arkadaş olması, yanlarına yaklaşması, hiç olmasa onlarla tek kelime etmelerini istemişlerdi. Fakat genç kız bunca zamanda ne yanlarına yaklaşmış ne de tek kelime etmişti.


"Hadi Zeyno." Dedi hızlı adımlarla yanlarına yaklaşan Selin. Zeynep duymamaya gayret etti, tek isteği bir an önce yanından gidip onu bir başına bırakmalarıydı.


Aslan göründü, elinde telefonu vardı. Bir arkadaşı aradığı için ortamdan uzaklaşmak zorunda kalmıştı. Gözleri anında Zeynep'e kaydı, gençler önünde durmuş ona bir şeyler söylemeye çalışıyor, o ise hiç oralı olmuyordu.


Adımlarını o yöne çevirip ilerledi, genç kızın birkaç adım gerisinde durdu. "Bizi istemiyor musun? Arkadaşlığımız ilgini mi çekmiyor? Söyle, söyle ki bilip bir daha bunun için çabalamayalım" dedi hızla yaklaşıp diğer arkadaşlarının yanında duran Burhan.


Aslan şaşkındı, söylenen kelimelere rağmen Zeynep kafasını bir an bile kaldırıp yüzlerine bakmıyordu. Tüm dikkatini elindeki taşa vermişti, onları duymuyordu.


Öfkeyle dolmuştu Bahar, boşa konuştuğunu hissediyordu. Ne yapsa da bu kız ne gözlerine bakacak ne de umursayacaktı. Hızla eğildi, bir hışımla genç kızın elindeki taşı çekip olabildiğince uzağa fırlattı.


Zeynep elinden çekilen taşa rağmen yüzüne bakmadı, gözleriyle hızla taşını bulmaya çalıştı. Ayağa kalktı, önlerinden geçip yürümeye başladı. Bir an önce ya yeni bir taş yada kendinkini bulmalıydı. Adımları hızlı, kalbi delice çarpıyordu.


Bir deli gibi etrafa bakınıyor, ilerliyordu. "Yok" dedi, nereye baksa da bu çimlerin arasında o boyutta bir taş yoktu. Hızla arkasını döndü, sağa sola baktı, gözleri dolu dolu oldu.


Kalbi hızla çarpmaya başladı, "Yok" diye yinelediği sırada önünde bir el belirdi, avucunda az önceki ufak taş vardı, ona doğru uzatıyordu.


Genç kız gözlerini kaldırdığında Aslan'ın gözleriyle buluştu. Genç adam fırlatılan taşın olduğu yöne koşturup hızla bulduğu gibi yanına gelmişti. Şaşkın ve merak dolu olmasına rağmen tek kelime etmedi, genç kız titreyen elleriyle taşı eline aldı.


Avucunda sıkıca tutup kafasını duyduğu seslerle geriye çevirdi, Esma Nine olanları çocuklardan duyduğu anda soluğu gençlerin yanında almış, öfkeyle hepsini tek tek uyarmıştı. 'Ona istemediği hiçbir şeyi yaptırmayacak ve zorlamayacaksınız demiştim defalarca size.'


.... 

"Garip bir kız anne" dedi Aslan, evindeydi. Tekli küçük bir koltuğun üzerinde oturmuştu, gecenin bir vaktiydi. Piknik sonrasının yorgunluğu vardı üzerinde, gözleri kapanmak için dirense de birçok işi vardı. Yarınki ders için hazırlık yapması gerekiyordu.


"Anlattıklarına bakılırsa gerçekten garip." Dedi Güler Hanım, oğlunun cümlesini onaylayıp. Oğlunun bulunduğu semtte bir kız vardı, ismi Zeynep'ti fakat ona bu şekilde seslenen hiçkimse yoktu.


Bazen çok sessiz çok yabancıydı, bazen ise aksine çok yakın ve yaramaz bir çocuk gibiydi. Anlam vermek de uyum sağlamak da oldukça zordu, tepkileri değişkendi.


"Sadece bana karşı öyle olduğunu düşünmüştüm ama bugün gördüm ki herkese karşı böyle."

"Seninle zor da olsa konuştuğunu söylemiştin"

"Evet bu da garip, sokaktaki gençlerden hiçbiriyle bunca yılda tek kelime etmemiş."


Derin bir nefes aldı Güler Hanım, oğlunun anlattıklarını ölçüp tartmaya çalışıyordu. "Anladığım kadarıyla çok zararsız, sadece kendi kabuğunda kavruluyor."


Genç adam duruldu, zihninde bunca zaman onunla geçirdiği anlar yer aldı. Her karşılaşmada başına bir iş açmıştı, gözlerini devirdi. "Çok zararsız hemde." Dedi, yüzünde ufak bir tebessüm belirdi.


Arabadaydı annesi. Evin önüne park edip indi, yönünü ev kapısına çevirdiği anda gözleri birine yoğunlaştı. "Oğlum" dedi biraz da fısıltıyla.


Bakışlarını kapıdaki kişiden ayırıp telefona yoğunlaştı. "Begüm burada" diye ekledi. Genç adamın gözleri büyüdü, "Ne? Ne işi var orada?"

"Bilmiyorum, kapıda bekliyor. İletmemi istediğin bir şey var mı?"


Genç adam kafasını hızla iki yana salladı, "Hayır, hayır anne. Yerimi sakın bilmesin."

"Emin misin oğlum, uzun bir geçmişiniz vardı."


"Yeni numaramı da sakın verme, sesini bile duymak istemiyorum."


Kafasını onaylar anlamında salladı Güler Hanım, istemese de oğlunun isteğini yerine getirecekti. "Peki oğlum, istediğin gibi olsun. Şimdilik kapatıyorum, görüşürüz sonra."


Telefonu kulağından indirip kapıya yaklaştı, gözleri genç kızın bir çift yeşil gözü ile buluştu. Yüzünde üzgün ve pişmanlık belirten bir ifade vardı.


"Güler Teyze.." Deyip derin bir nefes aldı. Buraya gelebilmek için günlerce cesaret toplamak zorunda kalmıştı.


.... 

Günün erken vakitleriydi, Aslan uyandığı gibi önce duş almış sonra da çantasını toplamıştı. Evinde, aynanın önündeydi. Saçlarını dikkatle ön kısmından yan yatırdı, özenle bedenine bir parfüm sıktı.


Çantasını boynundan geçirip çapraz şeklinde takıp ayakkabılarını giydi. Kapıyı dikkatle kilitleyip anahtarları çantanın ön cebine bıraktı. Bir elinde telefonu vardı, merak doluydu. Annesi bugün aramamıştı.


Yolu ilerlerken rehberde annesinin ismini bulup tuşladı, kulağına yaklaştırdığı anda 'Alo' sesi duyuldu.


"Anne" dedi, "Aslan Bey anneniz şu an bir toplantıda. Aradığınızı bildiririm." denildiğini duydu, kafasını onaylar anlamında salladı. Annesi oldukça yoğun çalışıyordu, aramaya fırsat bulamamıştı.


Telefonu kapatıp sokağı döndü, diğer sokağa giriş yaptığı anda gözleri anında bir köşeye kaydı, Zeynep'in her sabah oturduğu kaldırıma.


Yüzünde şaşkınlık belirdi, bugün genç kız dışında bir de öğrenciler vardı. Zeynep aynı yerinde oturuyordu, çocuklar ise önünde ayaktaydı. Hepsinin de elinde avuç dolusu taş vardı, ona doğru uzatmışlardı.


Adımlarını durdurdu Aslan, merakla izlemeye koyuldu. Öğrencilerinin sırtlarında çantaları vardı, yüzleri asıktı. Dün geceden beri bu anın hayalini kurarak hareket etmişlerdi. Dün piknikte olanlar, hepsini derinden üzmüş ve sinirlendirmişti. Erkenden uyandıkları anda hep beraber taş arayışını girip bulabildikleri ile önüne dikilmişlerdi.


"Hepsi senin Zeyno" dedi çocuklardan en ortada duran kısa saçlı kız.


Zeynep'in gözleri dolu doluydu, avuçlarını birleştirip açtı, çocuklar hepsini içerisine bıraktı. Dikkatle, kırılacak değerli bir eşya gibi önüne bıraktı. Aralarından bir tanesini eline aldı, gri, oval ve küçüktü. Avucuna rahatlıkla sığabiliyordu.


Çocukların yüzünde anında gülümseme oluştu, "Onu bizde çok beğenmiştik" dedi bir tanesi. Ona bir tanesini beğendirmenin heyecanını yaşıyordu.


Zeynep taşını yavaşça yanına bıraktı, yanağından tek damla yaş süzüldü, kollarını iki yana açtığında çocuklar aynı anda küçük kollarını ona sıkıca sardı. Saf sevginin bulunduğu bir çemberin içerisinde, tek dostlarına sıkı sıkı sarıldı.


Tek adım attı genç adam, sahte bir öksürük oluşturduğunda herkesin bakışı aynı anda ona döndü. Çocuklar telaşla gözlerine bakıp arka arkaya okula koştur koştur ilerlemeye başladılar, öğretmenden önce sınıfa girmek istiyorlardı.


Ağır adımları genç kızın önünde durdurdu, önüne bırakılan taşlara merakla bakıyordu. Yavaşça yere çömeldi, içlerinden bir tanesini eline aldı. İyice inceleyip genç kıza çevirdi.


"Bu da iyi." Dedi, Zeynep elindeki taşa baktı. Yüzünde ufak bir tebessüm belirdi, gerçekten de iyiydi, siyah renk, yuvarlak ve küçüktü.


Elini çantasına uzatıp fermuarını açtı Aslan, içerisinden bir tükenmez kalem çıkardı. Taşın üzerine dikkatle, 'Aslan' yazdı.


"Bu da benim seçtiğim" diyerek uzattı, genç kız önce kısa bir an gözlerine baktı, sonra yavaşça elini uzatıp aldı. Üzerindeki yazıya baktı, genç adamın ismi yazıyordu. Hiç dile getirmese de çok duymuştu.


Aslan'ın yüzünde ufak bir tebessüm belirdi, elini yavaşça kızın yüzüne bırakıp baş parmağıyla yanağındaki yaşı sildi. "Ve ismim Öğretmen değil, Aslan."


... 

Oy ve yorumları eksik etmeyelim 💚

Loading...
0%