Yeni Üyelik
7.
Bölüm

7.Bölüm: Bundan Sonra

@mlkshnn

Ağır adımlarını genç kızın önünde durdurdu, önüne bırakılan taşlara merakla bakıyordu. Yavaşça yere çömeldi, içlerinden bir tanesini eline aldı. İyice inceleyip genç kıza çevirdi.


"Bu da iyi." Dedi, Zeynep elindeki taşa baktı. Yüzünde ufak bir tebessüm belirdi, gerçekten de iyiydi, siyah renk, yuvarlak ve küçüktü.


Elini çantasına uzatıp fermuarını açtı Aslan, içerisinden bir tükenmez kalem çıkardı. Taşın üzerine dikkatle, 'Aslan' yazdı.


"Bu da benim seçtiğim" diyerek uzattı, genç kız önce kısa bir an gözlerine baktı, sonra yavaşça elini uzatıp aldı. Üzerindeki yazıya baktı, genç adamın ismi yazıyordu. Hiç dile getirmese de çok duymuştu.


Aslan'ın yüzünde ufak bir tebessüm belirdi, elini yavaşça kızın yüzüne bırakıp baş parmağıyla yanağındaki yaşı sildi. "Ve ismim Öğretmen değil, Aslan."


Zeynep sessizdi, yüzündeki elin, yanağını okşayan parmakların etkisinden kurtulmaya çalışıyordu. Tüm vücudu garip bir hisse kapılmıştı, bunca yılda ona Esma Nine dışında dokunabilen tek yetişkin kişiydi.


Yavaşça kalkmaya çalıştı, bir an önce uzaklaşmalıydı. Bu çok yabancı bir histi, tüm bedenini sarsmıştı, bir an önce engel olmalıydı. Ellerinden destek alarak geri bir adım atıp ayağa kalktı.


Genç adam kafasını kaldırdığı anda minik bir kedi göründü. Bahçe kapısından kafasını çıkarmış, dışarıyı ürkek bakışlarıyla izliyordu.


Yüzünde tebessüm belirdi Aslan'ın, yönünü ona çevirip elinin birini uzattı, kedi hızlı hızlı adımlarla yanına yaklaştı, parmaklarını kafasının üzerinde hissetmeye çalıştı.


Zeynep'in yüzünde şaşkınlık vardı, kedisi ilk defa yabancı birine ilk anda yaklaşıyordu. "Boncuk" dedi fısıltıyla.


Aslan kucağına alıp yavaşça okşamaya başladığı anda kızın sesini duydu, kafasını kaldırıp gözlerini buluşturdu. "İsmi mi Boncuk?" diye sordu.


Genç kız kafasını olumlu anlamda salladı, Aslan tüm dikkatini kediye verdi. Tüylerini dikkat ve şevkatle okşadıkça kedi kollarında daha çok yayılıyordu. Adamın sevgi dolu parmakları oldukça hoşuna gitmişti.


Genç kızın gözleri kedisindeydi, bırakıp gitmemeye kararlıydı. Merakla bakıyordu, bir an önce adamın ellerinden çıkıp yanına yaklaşmalıydı.


Boncuk'un keyfi yerindeydi, genç adamın kolunun üzerinde yerini bulmuştu. Genç kız gözlerini kıstı, yabancı bir adamı ilk anda ona tercih etmişti. Kıskançlıkla doldu, yavaşça yaklaşıp yeniden yerine, kaldırımın kenarına oturdu. Onu geride bırakıp gidemezdi.


Aslan'ın yüzünde ufak ve gizli tebessüm belirdi, genç kızın yeniden yanına oturuşu hoşuna gitmişti. Kediyi yavaşça okşarken genç kızın gözleri adamın kolundaki saate kaydı, "Geç.. kaldın" dedi fısıltıyla. Derse vakti kalmamıştı, öğrencileri sınıfta öğretmeni bekliyordu.


Genç adamın bakışları duyduğu anda saate döndü, gözleri büyüdü. Kediyi genç kızın kucağına bırakıp ayağa kalktı. Öğrencilerini bekletmek istemiyordu. "Gitmem gerek, görüşürüz sonra" deyip arkasını döndü.


Ufak birkaç adım attı, Zeynep'in sessizliğine ve kısıtlı dile gelen kelimelerine alışmıştı artık. Kafasını yavaşça geriye çevirdi, elini kaldırıp çok ufak da olsa salladı. Genç kız tebessüm etti, tek elini istem dışı yavaşça kaldırıp sallamadan anında indirdi.


Genç adam gülümsedi, bu bile yeterliydi. Karşılık vermeye çalışması da büyük bir adımdı. Yeniden sırtını döndü, boğazının derinlerinden yükselen bir öksürüğe rağmen hızlı hızlı adımlarla okula yürüdü.


.... 

Teneffüs arasıydı, genç adam öğrencileriyle bahçedeki banklardan birine oturmuştu. Küçük çocuklar çok sevdiği öğretmenlerinin çevresini sarmıştı.


Aralarında uzun bir sohbet vardı, genç adam da her sohbete dahil olmaya çalışıyordu. Küçük çocukların öğretmene anlatacağı çok şey vardı.


"Zeyno çok güzel yapar" dedi Eray, çocukların en ortasındaydı. Yanındaki arkadaşıyla ayrı bir sohbetin içerisindeydi, bir kurabiyeden konuşulmuş Eray da o anda Zeynep'i hatırlamıştı. Bu semtte şekilli kurabiyeleri en iyi o yapardı, saatlerce uğraşır yine figürleri çıkarmadan pes etmezdi.


"Arabalı da yapmıştı" dedi diğer çocuk. Eray kafasını onaylayarak salladı. "Ben 5 tane yedim." diye ekledi.


Aslan'ın gözleri onlara kaydı, çocuklarının arasında genç kıza duyulan çok büyük sevgi vardı. Derslerde, tebeffüs aralarında bazen de oyunlarda hep onun adı geçerdi.


"Zeynep'i hepiniz mi çok seviyorsunuz?" diye sordu kendine hakim olamayarak.


Çocukların bakışları anında ona döndü, Zeynep mi? Öyle birini kesinlikle tanımıyorlardı, o Zeyno'ydu.


"Zeyno onun adı" diye düzeltti. Aslan itiraz etmeden kafasını salladı, "Zeyno da bizi çok seviyor" diye ekledi Bahadır. Genç kızın çocuklara sevgisi ilgisi çok başkaydı, isteklerini hiçbir zaman geri çevirmezdi.


"Zeyno herkesi sever" diye ekledi bir başka çocuk, ufak tefek bir yapısı vardı, ismi Ahmet'ti, 8 yaşındaydı. Küçük yeşil gözleri vardı, kendinden emin duruşu Zeyno'nun sevgisine duyduğu inançtan geliyordu.


Genç adam gözlerini kıstı, bu kız çocuklarla ve komşularla bu kadar iyiyken neden semte geldiği andan beri neden ona sataşıyordu? Neden her karşılaşmada başına bir iş açıyordu? İkisi aynı kişi olamazdı, mümkün bile değildi.


"Beni neden hiç sevmiyor?" diye sordu bir anda, ağzından çıkan cümleye o da şaşırmıştı. Ağzını hızla kapatsa da çocuklara duyurmuştu bile.


Çocukların en başında küçük bir çocuk vardı, sohbete katılmayan oldukça sessiz bir yapısı vardı. Elinde bir resim defteri vardı, dizinin üzerine bırakmış sıkıca tuttuğu boya kalemleriyle çiziyordu. Boya kutusundan yeşil boya kalemini çıkardı, o anda da öğretmeninin sorusu kulağına ulaştı.


Bakışını yavaşça kaldırıp öğretmene baktı, yeşil boya kalemini sıkıca tutmuştu. "Yeşil giyin, yeşil." Dedi, bakışını umursamazca resmine çevirdi.


Genç adamın yüzünde şaşkınlık oluştu, anlam vermeye çalışıyordu. "Yeşil mi?" diye sordu, diğer tüm çocukların gözleri büyüdü. Kimisi alt dudağını ısırmış çocuğa bakıyordu, kimisi avucuyla ağzını kapatmıştı. Dışarıya paylaşılmaması gereken bir sır ortaya serilmiş, bunun için hepsi ailelerinden ve Esma Nine'den azar işitecekti.


Aslan şaşkındı, çocukların büyüyen gözleri ve kapattıkları ağızları onu daha çok meraklandırmıştı. Bakışını o çocuğa çevirdi, "Neden yeşil giymeliyim?" diye sordu. Küçük çocuk yeşil boya kalemini duymazlıktan gelip kutuya yerleştirdi, nasıl yapabilmişti? Dalgınlığıyla sırrı nasıl ortaya serebilmişti?


Ya onun yüzünden Zeyno'ya bir şey olursa, ya kötü insanlar ona yeşil yüzünden zarar verirse?


Gözleri dolu dolu oldu, buna dayanamazdı. Zeyno, semtteki tüm çocuklar gibi onun da en iyi arkadaşıydı, başına bir şey gelirse çok üzülür, kendini asla affetmezdi.


Defterinin kapağını kapatıp ayağa kalktı, "Sınıfa gideceğim!" diyerek hızla koşmaya başladı. Diğer tüm çocuklar endişeyle onu izliyordu, aralarında bakışma geçti, Zeyno onun çenesi yüzünden tehlikede olabilirdi.


"Esma Nine kızacak" diye fısıldadı Eray yanındaki arkadaşına. Esma Nine semtte yaşayıp kavrama yaşına gelen her çocuğa özelikle tembihlerde bulunurdu, "Zeyno'nun yeşili takip ettiğini kimseye söylememelisin, çünkü bu durumu kötü insanlar kötü amaçlarla kullanabilir. Zeyno'yu hep birlikte korumalıyız, bu bizim semtimizin en büyük sırrı, hiçkimseyle paylaşamayız."


Derin nefes aldı Aslan, çocukların arasına hakim olan anormal bir sessizlik vardı. Meraklanma ve didiklemesini sağlıyordu. "Çocuklar neden yeşil giymem gerek? Bilmem gereken bir şey mi var?"


Çocukların ağzından tek kelime çıkmıyordu, hepsinin o anda içinden geçen tek şey, bir an önce zilin çalması, teneffüsün sona ermesiydi.


Gözlerini Bahadır'a çevirdi genç adam, aralarında en mantıklı kelimeleri olan öğrencisiydi. "Bahadır?" deyip gözlerinin içine açıklama beklercesine baktı.


Derin nefes aldı çocuk, kaçış yoktu. Bir yalanla bu konuyu kapatmalı ve sırrı korumalıydı. "Şey.. Öğretmenim." deyip sustu. Düşünmek için fırsat yaratmaya çalışıyordu.


Gözleri arkadaşlarının gözleriyle buluştu, kimi gizlide olsa kafasını yavaşça iki yana sallıyordu. Bu sır, Esma Nine izin vermeden kimseye açıklanmamalıydı, Zeyno'yu korumak için susmak gerekiyordu.


"Zeyno yeşili çok sever!" dedi bir hışımla. Yüzü gevşedi, "Öğretmenim Zeyno yeşili çok seviyor. En sevdiği renk yeşil, değil mi?" diye sordu tüm arkadaşlarına döndü, hepsini rahatlama sarmıştı. Yüzlerinde gülümseme oluştu, hepsi bir ağızdan onaylayıp kafasını salladı.


"Bu yüzden mi yeşil giyinmem gerekiyor?"

"Yeşil görünce Zeyno çok mutlu oluyor"


Sustu Aslan, düşünmeye, kafasında tartmaya çalıştı, gerçekten böyle bir şey var mıydı? O, yeşili bu kadar çok mu seviyordu? Tabi ya, semte geldiği ilk günler yeşil giymek zorunda kalmıştı, onunla karşılaştığı ilk anda da yüzüne bakıp gülümsemişti. Sebebi buydu, sebebi üzerinde bulunan yeşil tişörttü.


....

Son ders zilinin çalması tüm çocuklara ayrı bir enerji veriyordu. Çocuklar duyduğu anda çantalarını sırtlarına takıp koşmaya başlamışlardı. Aslan sadece saniyeler içerisinde sınıfta bir başına kalmıştı.


Masanın üzerinde kitapları vardı, çantasına dikkatle yerleştiriyordu. Hareketleri oldukça yavaştı, üstüne bir halsizlik hakimdi. Gün boyunca varlığını ortaya seren baş ağrısına ek olarak halsizlikte bedenini sarmıştı.


Çantanın fermuarını kapatıp çapraz bir şekilde omzuna taktığı sırada telefonunu duydu, pantolonunun cebinden çıkarıp ekrana baktı, annesinin ismi yazıyordu. Hızla kulağına yaklaştırdı.


"Aslan'ım" dedi Güler Hanım, son zamanlarda oldukça yoğun çalışıyordu. Oğlunun sesini duyamadığı her saatte özlemle kavrulmuştu.


"Anne nasılsın?"

"Çok iyiyim oğlum, biraz yoğunduk. Bilirsin bu süreçleri."

"Evet" dedi genç adam, ailesinin sık sık bu tür dönemleri olurdu. Bazı günlerde aynı evde bile sadece sesini duyardı.


"Kendini çok yormadın değil mi?" diye ekledi Aslan, yoğun günler sonrası annesi eve hep yorgun argın gelir, oğluyla zaman geçirmeye direnirken de bir köşede uyukalırdı.


"Beni merak etme, çok iyiyim. Sen neler yaptın, nasılsın?" diye sorduğu anda genç adam okuldan çıkış yapıyordu. Sokağa girdi, boğazının derinlerden yükselen öksürüğe engel olmak için direndi, başaramadı.


Sesi annesine ulaştığı anda Güler Hanım'ın gözleri büyüdü. Arabasındaydı, endişeyle bir köşeye çekip durdurdu. "Oğlum iyi misin?"

"İyiyim anne, telaş yapma."

"Sesin de iyi gelmiyor, hasta mısın?"

"Hayır." diye diretti. Annesi telaş doluydu, telefonu avucunda sıkıca tutmuştu.


"Öksürük dışında ne gibi şikayetin var?"


Aslan derin bir nefes aldı, ne kadar itiraz etse de gizleyemeyecekti. Annesinin, çocukluğundan bu yana inandığı sihirli güçleri vardı, gözlerine baktığında, sesini duyduğunda bile hasta olduğunu anlayabiliyordu. "Halsizim." diye ekledi.


Güler Hanım boştaki elini direksiyona bırakıp sıktı, "Baş ağrısı da var mı?" Tam bu anda yanında olup oğluyla ilgilenmeliydi.


"Evet, biraz."

"Soğuk algınlığı belirtileri oğlum, bu mevsimde nerede üşüttün?"


Genç adam duraksadı bir an, düşünmeye çalıştı. Tek bir şey yer aldı o an zihninde, piknikte derenin suyuyla sırılsıklam olmuş, giysilerini değiştiremediği için de üstünde kurumak zorunda kalmıştı.


"Çok önemli değil anne, dinlenirsem geçecek." Dedi geçiştirmeye çalışarak. Bir an önce eve gidip ılık bir duş sonrası yatağına girerse geçerdi. Sadece bol bol dinlenmeye ihtiyacı vardı.


"Dikkat et oğlum ve vücut ısında ufak bir artış hissedersen de hemen hastaneye gideceğine söz ver."

"Tamam anne, merak etme ama şimdilik kapatmam gerek."


Telefonu kulağından indirdi, konuşacak ve elinde tutacak hali yoktu. Ağır adımları genç kızın sokağına girdi. Gözleri anında o kaldırıma kaydı, Zeynep ondan birhaber sırtını dönmüş eve giriyordu.


.... 

Gözlerini duyduğu sesle araladı genç adam, gecenin bir yarısıydı. Üzerinde gündüz giydiği giysiler vardı, okuldan döndüğü anda bedenini yatağa atmış, uyuyakalmıştı.


Ev oldukça karanlıktı. Telefonunun ısrarla çalan ziliyle kendine gelmeye çalıştı, tüm bedeni tir tir titriyordu. Zorlukla elini telefona uzatıp ekrana bakmadan kulağına yaklaştırdı.


"Alo" dedi, "Oğlum!" dedi Güler Hanım, evin içerisinde endişeyle dolanırken gözüne bir an bile uyku uğramamıştı. Önce oğlunun iyi olduğundan emin olup sonra uyuyabilirdi.


"Anne." Dedi zorlukla. "Oğlum iyi misin?"

"İyiyim, uyuyordum."

"Ateşin oldu mu?"


Genç adam elini yavaşça kaldırıp alnına bıraktı, oldukça sıcaktı. Kafasını yavaşça iki yana salladı, annesine söyleyip onu endişelendirmemeliydi.


"Hayır olmadı." şiddetle gelen öksürüğe de güçle engel oldu. Annesini telaşlandırmamalıydı. Kendine çeki düzen vermeye çalıştı, ses tonunu zorlukla düzeltti.


"Annem telaş yapma, gerçekten iyiyim. Sabah okula gideceğim, bu yüzden uyumam gerek."

"Gerçekten iyi misin?"

"Evet gerçekten çok iyiyim. Şimdi kapatıp uyuyacağım. Görüşürüz sonra."


Telefonu kulağından indirip kapattı. Gözleri yeniden kapanırken kalkma zorunluluğu hissediyordu. Tüm vücudunu saran ısıya ılık bir duş iyi gelebilirdi, banyoya gitmeliydi.


Ellerini yatağın iki kenarına baskı yaparak ayağa kalktı. Attığı her adımda giysilerinden bir parça çıkarak duşa yürüdü.


.... 

Günün ilk ışıklarıydı, genç kız gözlerini erkenden açtığı anda evden çıkıp kaldırıma geçmişti. Tüm çocuklar tek tek önünden geçip selam vererek okula gitmişti.


Elinde ve yanında birkaç taş vardı, birinin üzerinde 'Aslan' yazıyordu. Her gördüğünde genç adamı hatırlama sebebi oluyordu. Kafasını kaldırıp sokak başına baktı, çocuklar gideli çok olmuş fakat öğretmenleri hala önünden geçip okula gitmemişti.


Gözlerini kıstı, diğer yolu mu kullanmıştı acaba? Yapamazdı, yolu uzar, çok fazla vaktini alırdı. Geçebileceği en kısa yol bu sokaktı.


Kafasını yeniden eğdi, sıkıca tuttuğu taşla yere şekiller çizmeye çalıştığı anda bir kalabalık ulaştı kulağına. Sokağın çıkış kısmında ufak çocuklar göründü, koştura koştura yaklaşıyorlardı.


Kimileri genç kızın önünden hızla geçip gözden kayboldu, kimide geriden yaklaşıyordu. Zeynep merakla onları izliyordu, bu hiç normal değildi. Çocukların bu saatte derste olması gerekiyordu.


"Eray!" dedi, küçük çocuk adımını durdurdu. "Öğretmenimiz okula gelmedi, ona bakacağız." Diye açıklama yaptı. Yeniden koşmaya başlayınca Zeynep merakla izliyordu.


Ayağa yavaşça kalktığında kulağına bir ses ulaştı, "Kızım" diyordu Esma Nine, sesleri duyup uyanmıştı. Genç kızın gözleri ona döndü, "Öğretmen okula gitmemiş" dedi, kadının gözleri büyüdü.


Ayağına terlikleri geçirip evden çıktı, kızının yanına yaklaştığı anda ikisinin de gözleri sokağın başına kaydı. Öğrencilerin yanında genç adam vardı, saçı başı dağınıktı, düzeltmeye bile hali yoktu.


Birbaşına geçirdiği zorlu gece sonrası sabah alarmın sesini duymamış, uyuyakalmıştı. Zorlukla, geç de olsa hazırlanmış, evden çıkmak için kapıyı açtığı anda öğrencilerini kapıda görmüştü.


Esma Nine önüne geçti, "Oğlum bir sorun mu var?" diye sordu, Aslan kafasını iki yana salladı. Halsizliği de vücut ısısının böylesine yüksek oluşu da şiddetli öksürükleri de önemli değildi, bir an önce öğrencilerine ders anlatmalıydı.


Elini yavaşça uzattı kadın, genç adamın alnına bıraktı. Gözleri büyüdü anında, oldukça sıcaktı. "Bugün okula gitmemelisin."

"Gitmem gerek." Dedi, Esma Nine kolundan tuttu. Kendi evine doğru yürüdüğünde genç adam okula gitmek için direniyordu.


"Derse gitmeliyim." diye yineledi, Esma Nine'nin gözleri Zeynep'e döndü, sessizce geride durmuştu. "Hayır, bugün senin yerine dersi Zeyno halledebilir."


Esma Nine'nin son cümlesiyle tüm çocuklardan sevinç çığlıkları yükseldi, alkışlarla karşılık veriyorlardı.


"Hadi oğlum, bizim misafirimiz ol."


Çekiştire çekiştire eve ilerledi Esma Nine, genç adamı oturma odasına getirip koltuğa oturttu. Genç adamın gözleri anında odanın ufak penceresine kaydı, sokağı net bir şekilde görebiliyordu.


Tüm çocuklar Zeynep'in etrafını sarmış, heyecanla izliyordu. "Yaşasın derse Zeyno girecek!!" diye haykırdı sevinçle bir çocuk.


Zeynep derin nefes alıp kafasını iki yana salladı, "Hadi okula, marş marş" dedi, tüm çocuklar mutlulukla iki sıra halinde okula yürüdü. Önlerinde ise genç kız vardı, onun komutuyla ilerliyorlardı.


... 

Öğlen vakitleriydi. Aslan, Esma Nine'nin gösterdiği yoğun ilgiyle az çok da olsa toparlanabilmişti. Oturma odasında, kendisi için hazırlanan çekyata oturmuştu. Elinde ufak bir bardak termos vardı, Nanelimon içiyordu.


Duyduğu sesle bakışlarını kalkmadan kapıya çevirdi, Zeynep'i gördü. Genç kız derslerin bitiş saatinde dönebilmişti. Elinde kilidi vardı, açıp içeri girdi. Odanın önüne yaklaştığında gözleri genç adamla buluştu.


Aslan'ın onu gördüğü anda gözleri büyüdü, genç kız kesinlikle gittiği gibi değildi. Kot pantolonunun paçaları katlı, saçları tepeden at kuyruğu yapılıydı. Üstü başı ve genç adamın kitap çantası da çamur içindeydi.


Genç adam şaşkındı, gördüğü manzaraya anlam vermeye çalışıyordu. Tüm gün bu evde hasta yatarken aklında öğrencileri vardı, dersten mahrum bıraktığı için vicdanı sızlasa da Esma Nine'nin, 'Okulu düşünme, Zeyno halleder' deyişiyle biraz da olsa rahatlamıştı.


Fakat tam bu anda endişesinde haklı çıkmıştı, bu garip kız öğrencilerine ders ve ödev yaptırmak yerine tüm gün maç mı yaptırmıştı?


İçeri tek adım attı Zeynep, çantayı yavaşça yere indirip duvara yasladı. "Kirlendi" deyip umursamazca arkasını döndü. Odasına geçip bornozunu aldıktan sonra duşa yürüdü, oldukça yorucu bir gündü, bir an önce dinlenmeye ihtiyacı vardı.


.... 

Duş genç kızın rahatlamasını sağlamıştı. Temiz pijamalarını giyip nemli saçlarıyla odasından çıktı. Gözleri anında oturma odasına kaydı, içeri tek adım attığında onu gördü. Genç adam sessizce koltukta oturuyordu. Elinde ise Esma Nine'nin içirdiği üçüncü nane limon vardı.


Zeynep arkasını döndü, adamdan olabildiğince uzak durmaya çalışıyordu. Tek adım attığında sesini duydu, "Dersler nasıl geçti?" diye sordu merakla Aslan. Öğrencilerini ve günü delice merak ediyordu.


Zeynep gözlerini ona çevirip ağır adımlarla karşısındaki tekli küçük koltuğa oturdu. "Kopya çekmenin tüm yöntemlerini öğrettim"

"Ne?" dedi Aslan şaşkınlıkla, ağzına koyduğu içeceği zorlukla yuttu.


"Sınavlarda daha temkinli olman gerek." Dedi Zeynep, umursamazca ayağa kalktı. Hızlı adımlarla odadan çıktığında, Aslan şaşkınlıkla izliyordu. Ona güvenip öğrencilerini emanet etmekle büyük hata etmişti.


.... 

Gecenin bir yarısıydı, önce hep birlikte yemek yenmişti. Genç adamın gitmeye çalıştığı her anda Esma Nine engel olmuştu, tam iyileştiğini görmeden gözünün önünden ayırmaya niyeti yoktu.


Zeynep evin içerisinde yabancı birinin varlığına garip hislerle baş ediyordu. Oturma odasına girmek için her yeltenişinde, adamı hatırlayıp vazgeçiyordu. Yıllardır bu evde sadece Esma Nine vardı, yaz tatilleri ara ara gelen çocukları ve torunları dışında.


Odasında bir başına oturmuştu, ayağa kalktı. Mutfağa yürüdü, gözleri ninesine kaydı, hala o da uyumamıştı. "Nine" dedi, kadının gözleri ona döndü, tezgahın önündeydi. Elinde minik bir havlu vardı, soğuk suyun altına tutmuştu.


Gözlerini genç kıza çevirdi, yüzünde şevkatle tebessüm oluşturdu. "Kızım, uyumadın mı hala?"


Zeynep kafasını iki yana salladı, "Öğretmen bu gece bizde mi kalacak?" diye sordu merakla, Esma Nine kafasını olumlu anlamda salladı. Genç adamın vücut ısısı hala tam olarak düzelmemişti, yapayalnız yaşıyordu, bu şekilde evine göndermesi doğru olmazdı.


"Senin için bir sıkınıtı olur mu?"


Genç kız başını olumsuz anlamda salladı, önemli değildi, onu görmezden gelmeye devam edebilirdi. Arkasını döndü, odasına girmek için tek adım attığında ninesinin sesini duydu. "Kızım, öğretmenin ateşini kontrol eder misin? Hala var mı?"

"Ne?" dedi Zeynep koca bir şaşkınlıkla.


Bakışını gözlerine çevirdi, "Ben mi?"

"Evet kızım, şu an ellerim müsait değil. Benim yerime halledebilirsin, uyuyor zaten."


Zeynep alt dudağını ısırdı, tek kelime etmeden sırtını döndü. Ninesinin bir sözünü asla iki edemiyordu. Ağır adımlarla odaya yürüdü, kapının pervazında durdu. Gözlerini yatak pozisyona getirilmiş çekyata çevirdi, genç adam yüz üstü şeklinde yatıyordu. Gözleri kapalıydı, sessiz sessiz soluk alıyordu.


Içeri tek adım attı genç kız, adamın eve gelişinden beri odaya ilk girişiydi. Sessizce koltuğun önünde durdu, ellerinin daha dokunmadan karıncalanmaya başladığını hissetti. Avucunu delice sıkmıştı, bu adam semte geldiği andan beri ona birçok ilki yaşatmıştı.


Sağ eli adamın yüzüne yaklaştı, avucunu yavaşça alnına bıraktığı anda Esma Nine'nin yüzünde koca bir tebessüm belirdi, gizlice izliyordu. Kızı gün geçtikçe düzeliyordu, bu adam semte attığı ilk adımla ona bunu kanıtlamıştı. Bu adam belki de dualarının karşılığıydı, kızının iyileşmesini sağlayacaktı.


Aslan derin bir uykudaydı, Esma Nine'den gördüğü ilgi biraz daha toparlanmasına sebep olmuştu. Boğazında öksürüğe sebep olan iğnelenme hissi de, vücudundaki halsizlikte büyük oranda azalma seyrine geçmişti. Bedenindeki rahatlık, derin bir uykuya dalmasını sağlamıştı.


Saatlerdir yabancı bir evin içerisinde uyuyordu, kendinden geçmiş gibiydi. Kendine gelmesine sebep olan tek şey ise, alnında hissettiği ince parmaklar ve narin bir eldi. Gözlerini yavaşça araladığında, bakışları anında genç kızın bir çift gözüyle buluştu. Öne doğru eğilmiş, avucunu alnına bırakmıştı.


Zeynep gözlerini açtığını gördüğü anda elini hızla geriye çekti, geri geri birkaç adım sonrası koşar adımlarla odadan çıktı. "Yok" dedi, önüne çıkan Esma Nine'ye.

"Ateşi yok" diye ekleyip hızlı hızlı odasına girip kapıyı kapattı.


Esma Nine'nin yüzünde ufak tebessüm belirdi, odanın kapanan kapısına bakıyordu. Rahatlayıcı bir soluk alıp genç adamın odasına yaklaştı. Yeniden uyuduğunu görünce, ışığı yavaşça kapatıp kendi odasına yürüdü.


.....

Günün ilk ışıklarında gözlerini araladı Aslan, kulağına dış kapının açılış sesi ulaşıyordu. Kendine gelmeye çalıştı, durumu düne göre çok çok iyiydi.


Yavaşça doğrulup ayağa kalktığında genç kızı gördü. Zeynep her sabah olduğu gibi uyandığı anda soluğu kaldırımda alıyordu. Elinde, sıkıca tuttuğu birkaç taş vardı. Ağır ağır adımlarla yerine yerleşti, kafasını eğip şekiller çizmeye başladı.


Genç adam sessiz bir adım attı, gözleri odaya kaydı. Uyuduğu koltuğun tam karşısında ahşap koca bir vitrin vardı. Kahverengiydi, en ortasında da televizyon bulunuyordu.


Vitrinin her köşesinde farklı farklı resimler bulunuyordu. Esma Nine ile aynı yaşlarda bir adam, oldukça gençlerdi. Birbirlerine sevgi dolu bakarken çekilmişti, oldukça eski bir resimdi.


Bir alttaki çerçeveye baktı, o çiftin önünde birkaç çocuk vardı, resimler siyah beyazdı. Herkes tebessüm ediyordu.


Diğer köşede ise başka bir resim vardı, küçük bir kız çocuğuydu. Saçları iki yandan bağlanmıştı, bileğinde altın bir bileklik vardı. Gözleri kaygılı, bakışları ürkekti. Her şeye rağmen kameraya tebessüm etmeye çalışmıştı.


Bir başka resimde o küçük kız ve Esma Nine birlikteydi, sadece birkaç yıl sonrasıydı. Geçen defanın aksine küçük kız bu defa daha içten gülümsüyordu, yanındaki kadının elini sıkı sıkı tutmuştu.


Gözlerini odada gezdirdi Aslan, oldukça sadeydi. Ağır adımlarla da olsa tıpkı genç kız gibi önce odadan sonra da evden çıktı. Bahçeyi de geçip genç kızın yanına yaklaştı.


Sessizce kaldırımın kenarına, yanına oturdu. Gözleri, yere çizilen sonsuzluk sembollerine kaydı, "Günaydın" dedi.


Zeynep bakışını gözlerine çevirdi, tek kelime etmeden yeniden taşına yoğunlaştı. Derin nefes aldı Aslan, bu kızı gün geçtikçe ve tanıdıkça anlamak daha da zorlaşıyordu.


"Esma Nine'nin torunu musun?" diye sordu, merak doluydu. Artık tamamen emin olmuştu, Esma Nine ve Zeynep aynı evde tek yaşıyorlardı.


Genç kız yavaşça gözlerine baktı, çok küçük yaşta kimsesiz kaldığında, Esma Nine defalarca ona telkinlerde bulunmuştu, 'Sen artık benim torunumsun, benim can yoldaşım ve arkadaşımsın.'


Yavaşça kafasını olumlu anlamda salladı, Aslan'ın cevapsız soruları daha çok artış gösterdi. Neden ninesiyle yaşıyordu? Anne ve babası neredeydi?


"Annen-" dediği anda telefonunun çaldığını duydu, ekrana baktı. "Annem" yazıyordu. Yüzünde tebessüm belirdi, hızla kulağına yaklaştırdı.


"Annem" dedi, Zeynep'in gözleri anında duyduğu 'Annem' kelimesiyle ona döndü. Yıllardır bu kelime duyduğu anda bedenini titretiyordu.


"Oğlum, aklımı kaybetmek üzereyim. Nasıl oldun?"

"Çok iyiyim anne, merak etme"


Güler Hanım'ın yüzünde tebessüm oluştu, derin bir soluk almıştı. Oğlunun sesi de çok daha iyi geliyordu.


"Çok rahatladım, bundan sonra daha dikkatli ol. Bir dahakine böyle sabırlı olmayıp soluğu yanında alabilirim."


Tebessüm etti genç adam, annesiyle konuştuğu her anda yüzünde bu ifade olurdu. Hayattaki en büyük dayanaklarından biriydi, varlığından ve gücünden her daim güç alıyordu.


"Anne seni çok seviyorum." Dedi, Zeynep bir robot misali durmuştu. Elindeki taşı sıkıca tutmuş, tepkisizce adamın annesiyle muhabbetini dinliyordu.


"Bende oğlum, bende seni çok seviyorum." Dedi, Aslan gülümsedi. Gözleri genç kızın gözleriyle buluştu, pür dikkat dinlediğini gördü.


"Daha sonra seni arayacağım anne"

"Tamam oğlum, görüşürüz."


Telefonu kulağından indirdi, aramayı sonlandırmak için tuşa dokundu, ana ekranda bir resim göründü. Sarı kısa saçları olan kadın ve genç adamın yakın çekimle çektikleri bir resimdi. İkisinin de yüzünde mutluluk vardı.


"Annem" dedi Aslan, ekrandaki resmi genç kıza yakın tutarak, merakla baktığını görmüştü.


Zeynep yavaşça eline aldı, ekrandaki kadının yüzüne bakıyordu. Kameraya gülüşünü izledi, baş parmağı dikkatle yüzüne dokundu. Her anne özeldi, her annede annesine dair ufak bir şeyler vardı.


"Senin ailen nerede? Neden onlarla birlikte değilsin?" diye sorduğu anda, Esma Nine'nin sesi duyuldu, adamı duyduğu anda müdahale etme gereği duymuştu.


"Zeyno!"


Genç kız sesini duyduğu anda hızlı adımlarla ayağa kalkıp eve girdi, genç adam doğrulduğu anda Esma Nine yanına yaklaştı. Karşılıklı durmuşlardı, Aslan'ın aklı sadece kaçarak giden kızdaki gizemdeydi.


"Oğlum.." Dedi, elinin birini tuttu.


"Zeyno'nun 7 yaşından beri benden başka kimsesi yok."

"Ne?" dedi genç adam şaşkınlıkla.


"Onu ben büyüttüm, bu yaşa getirdim."


Gözlerinin anında dolduğunu hissetti Aslan, kafasını yavaşça iki yana salladı. Bir evlat, annesi olmadan nasıl hayata tutunabilirdi? Nasıl onsuz günler geçerdi? Bir günü bile annesinin sesini duymadan geçiremeyen biri, bunu nasıl anlasındı?


"Ne oldu ailesine?"

"Şimdi değil oğlum, şimdi değil."


Adama tam güven duymadan, kızını tehlikeye atacak tek kelime edemezdi. Önce durumu kötüye kullanmayacağından emin olmalıydı.


"Zamanı geldiğinde sana her şeyi kendim anlatacağım. Şimdilik senden istediğim tek şey, Zeyno'ya onlara dair bir şeyler sormaman."


Aslan hızla kafasını iki yana salladı, bir daha asla yapmayacak, genç kızı bu tür sorularla kesinlikle yaralamayacaktı.


Elini yavaşça ensesine bırakıp sertçe ovdu, kötü hissediyordu. Daha dakikalar önce kıza annesiyle olan resmini göstermişti. Hadsizliğiyle onu üzüp kalbindeki yaraya tuz mu basmıştı?


"Aptal kafam!" dedi fısıltıyla.

"Hadi oğlum, kahvaltı edelim."


Arkasını döndü, Aslan kısa bir duraksama sonrası arkasından takip etti.


.... 

Yürüyordu Aslan, Esma Nine'nin evinde kahvaltı ettikten sonra evine gitmiş, ılık bir duş alıp giysilerini değiştirmişti.


Kolundaki saate baktı, derse yaklaşık bir saat geç kalmıştı. Okulun müdürünü arayıp gecikeceğini iletse de aklında sadece öğrencileri vardı.


Dün kim bilir Zeynep onlara derste nelerden söz etmiş, neler öğretmişti? Düşünmek bile istemiyordu, öğrencileri ne durumdaydı?


Hızlı hızlı adımlarla okul bahçesine girdi, gözlerini çevrede gezdirdi, öğrencilerin biri bile görünürlerde yoktu. Binaya girip koşar adımlarla sınıfının olduğu kata çıktı, gözleri kapıya kaydı, kapalıydı ve büyük bir sessizlik hakimdi. Öğrencileri içeride değil miydi?


Ağır adımlarla kapıya yaklaştı, çok az araladı. Gözleri sınıfa kaydı, tüm çocuklar sıralarda oturmuştu. Herkes kolunu çiçek yapmış, pür dikkat tahtayı izliyordu.


Çok az ve sessizce kapıyı araladı, genç kızı gördü. Tahtanın önünde durmuştu, elinde ufak bir tebeşir vardı. Titizlik ve ciddiyetle matematiğe dair bir konuyu anlatıyordu. Öğrencilerden tek bir çıt sesi bile yoktu, genç adamın onları sık sık susturma çabalarına rağmen kızın karşısında hiç gürültü yapmıyorlardı.


Bir bölme işlemi yazdı son olarak Zeynep tahtaya, yönünü çocuklara çevirdi. Dikkatle dinleyen çocuklara baktı. "Şimdi söyleyin bakalım, bu soruyu kim çözmek ister?"


Tüm öğrencilerin aynı anda parmağı havalandı, Aslan şaşkınlıkla önce havaya kalkan sayısı parmağa, çocuklara sonra da genç kıza baktı, her defasında onu şaşırtmayı başarıyordu.


Nasıl, nasıl böyle bir şey olabilirdi? Bu kız nasıl her defasında düşündüğünün tam aksi çıkardı?


Yavaşça geriye çekildi, kapının arkasına geçip koridora çıktı. Genç kız bu konuda oldukça iyiydi, öğrenciler de durumdan memnundu. Müdahale edip derse engel olmak istemedi, zil çalana kadar kapıda sessizce beklemeliydi.


...

Zilin sesiyle kapıya yaklaştı genç adam, çocukların koştur koştur bahçeye çıkmasını bekliyordu fakat tam aksi olmuştu. Zile rağmen sınıfın kapısı açılmamıştı.


Merakla yaklaştı, kapıyı sessizce araladı. Gözleri anında içeri kaydı, tüm çocuklar ayağa kalkmış, genç kızın etrafını sarmıştı. Birinin elinde bir futbol topu vardı.


"Maça devam edecek miyiz Zeyno?" diye sordu, genç kız tebessüm ederek kafasını salladı. Her teneffüs arasında çocuklarla oyun oynuyordu. Erkeklerle maç yapıyor kızlarla ip atlıyordu. Bu teneffüs sırası da maç'taydı.


Aslan yavaşça geriye çekildi, yine yanılmıştı. Genç kız sadece ders aralarında çocukları neşelendirmek için maç yapmıştı. Ne dersi aksatmış ne de kopya çekme formüllerini öğretmişti.


Arkasını döndü, herkes durumdan oldukça memnundu. Müdürün odasına gidip tüm günü orada geçirmek için ilerlediğinde bir ses duydu. "Öğretmen!"


Bakışını yavaşça çevirdi, gözleri Zeynep'in gözleriyle buluştu. Yüzünde ufak bir tebessüm vardı, iki gündür okulda, çocukların içinde olmak çok güzeldi.


Kızın yüzündeki gülümseme kalbinde ufak bir kıpırtı oluşturdu. Elini kaldırdı, nereye koyacağını bilmiyordu. Yavaşça ensesini ovdu, artık bambaşka bir amaca sahip oldu. Bundan sonra genç kızı yargılamadan önce tanımaya çalışacak, emin olmadan hakkında ufak bir düşünceye kapılmayacaktı.


....

Oy ve yorumları eksik etmeyelim lütfen 💚

Loading...
0%