@mlkshnn
|
"Maça devam edecek miyiz Zeyno?" diye sordu, genç kız tebessüm ederek kafasını salladı. Her teneffüs arasında çocuklarla oyun oynuyordu. Erkeklerle maç yapıyor kızlarla ip atlıyordu. Bu teneffüs sırası da maç'taydı. Aslan yavaşça geriye çekildi, yine yanılmıştı. Genç kız sadece ders aralarında çocukları neşelendirmek için maç yapmıştı. Ne dersi aksatmış ne de kopya çekme formüllerini öğretmişti. Arkasını döndü, herkes durumdan oldukça memnundu. Müdürün odasına gidip tüm günü orada geçirmek için ilerlediğinde bir ses duydu. "Öğretmen!" Bakışını yavaşça çevirdi, gözleri Zeynep'in gözleriyle buluştu. Yüzünde ufak bir tebessüm vardı, iki gündür okulda, çocukların içinde olmak çok güzeldi. Kızın yüzündeki gülümseme kalbinde ufak bir kıpırtı oluşturdu. Elini kaldırdı, nereye koyacağını bilmiyordu. Yavaşça ensesini ovdu, artık bambaşka bir amaca sahip oldu. Bundan sonra genç kızı yargılamadan önce tanımaya çalışacak, emin olmadan hakkında ufak bir düşünceye kapılmayacaktı. "Can topu?" diye sordu, piknikteki o an vardı zihninde. Genç adam ona meydan okumuştu. Şimdi karşılığını verme vaktiydi. Aslan tebessümle kafasını olumlu anlamda salladı, "Varım!" dedi, aynı anda onu oyuna dahil etmek adına ortaya attığı meydan okumayı hatırlıyordu. "Ama kazanan için bir ödül olmalı" Zeynep sessizce cümlenin devamını bekliyordu, "Kaybeden, kazananın istediği bir şeyi yerine getirecek." Genç kız gözünü kısıp kafasını olumlu anlamda salladı, tereddüt bile etmedi. Ne de olsa kazanan olacaktı. Şimdiden yaptıracağı ödülü düşünmeliydi. "Ders, beden eğitimi!" dedi Zeynep. Tüm çocuklara döndü, hepsi sevinçle yerinde zıplamaya başladı. Eğlenceli anlar başlıyordu, Zeynep ve öğretmen yine rakip oluyordu. Onlara büyük eğlence çıkmıştı. .... Okulun bahçesinde duruyordu herkes, oyuna dahil olan birkaç öğrenci dışında herkes köşelerde oturmuştu. Tümünün de yüzünde gülümseme vardı, heyecanla oyunun başlama komutunu bekliyorlardı. Kurayla belirlenen ortaya ilk geçecek olan Aslan'ın takımıydı, genç adam ve erkek öğrencilerinden Eray ortaya geçti. İki köşede topu atmak için bekleyen ise Zeynep ve Bahadır'dı. Top ilk olarak genç kızın elindeydi, sıkı sıkı tutmuştu. Gözleri kısıktı, o meydan okumaya karşılık verecek, bu oyunu kazanmadan pes etmeyecekti. Oturan öğrencilerin arasından bir başlama komutu duyuldu. Zeynep Aslan'ı gözünde kestirip topu son hızıyla ona fırlattı, genç adam ise son hızıyla kaçmayı başarıp geçti. Yüzünde zafer ifadesi oluştu, yenilmemek için elinden geleni yapacaktı. Bu oyunun galibi kesinlikle bu defa o olmalıydı. Top diğer çocuğun eline geçti, hızla fırlattı, genç adamı yeniden es geçip Zeynep'in eline ulaştı. Genç kız kendinden emin duruşunu korumaya çalışıyordu, ne olursa da o kazanacaktı, başka şansı yoktu. Topu avuçlarının arasında sıkıp son gücüyle gönderdi, Aslan topun üstünden zıplayarak kurtuldu. Zeynep şaşkınlıkla izlese de pes etmeye kesinlikle niyeti yoktu. Yeniden diğer çocuğun elindeydi top, bakışları genç kızla buluştu. Zeynep işaretlerle Aslan'ı işaret etti, tek hedefleri o'ydu, öncelikle onu oyun dışı yapmalılardı. Bahadır anında kafasını olumlu anlamda salladı, bundan sonra topu öğretmenine vurmak için gayret edecekti. Derin nefes alıp topun yönünü çevik hızla gönderdi, Aslan yeniden kaçmayı başardı. Top vurmadan her geçtiğinde yüzünde aynı ifade beliriyordu, gülümseme ve zafer. Zeynep ise her defasında daha da hırslanıyordu, onu vurmak için tüm gücünü ve dikkatini artık oyuna vermişti. Artık sabrı taşmıştı, topu hızla tutup genç adama döndü. Gözleri temas ettiği anda aklında tek bir şey belirdi, kazanmak için başka bir yol denemeliydi. Bakışlarını ondan ayırıp Eray'a çevirdi. Küçük çocukla göz temasına geçti, bakışlarla ufak bir anlaşma yapmışlardı. Eray karşı takıma destek çıkacak, top geldiği anda öğretmenin kafasını karıştırmaya çalışarak Zeynep'in kazanmasını sağlayacaktı. Böylece Aslan ilk hamlede yenilecekti. Kafasını onaylayarak sallayan Zeynep, sıkıca tuttuğu topu şaşırtmak adına Eray'a vurmaya hazırlanırken aniden genç adama çevirdi. Aslan öylesine hızlı hareket etmişti ki, top yere düşmeden kucağında durmuştu. Tüm çocukların şaşkın bakışları anında buluştu, öğretmenleri beklediklerinden çok daha iyi oynuyordu. Aynı anda sevinçle ellerini havaya kaldırıp alkışlar eşliğinde tezahürat yapmaya başlamışlardı. "Öğretmen!! Öğretmen!" Aslan gurur doluydu, bir madalyaymış gibi topu göğsüne sıkıca bastırmış öğrencilerine tek tek gösteriyordu. Zeynep'in bakışları ilk olarak adamın kucağındaki topa, sonra da ilk defa onun dışında birinin safını tutan çocuklara kaydı. Bu mümkün değildi, bunca yılda semtteki çocuklar en çok onu seviyor ve her şeyde onun tarafında yer alıyorlardı. Gözleri genç adama kaydı, sıkı sıkı tuttuğu topla yanyana oturan çocuklara tek tek yaklaşıyor, yumruk yaptığı elini onların da yumruklarına yavaşça vurup zaferini kutluyordu. Zeynep'in yüzünde hem kıskançlık hem şaşkınlık hemde yenilmenin hırsı vardı. Mümkün değildi, daha önce hiçbir oyunda yenilmemişti, bunda yenilip adamın ödüle sahip olmasına izin veremezdi. "Devam!" diyen hakem olarak konulan çocuğun sesiyle herkes yeniden yerini aldı. Aslan kucağında bir bebek misali sevgiyle tuttuğu topu karşı takıma gönderdiğinde, Zeynep hızla tuttu. Artık daha hırslıydı, ne olursa olsun bu oyunu kazanacaktı. Topu tüm gücünü kullanarak yeniden fırlattı, Aslan kurtulmanın zaferiyle geçip yanına yaklaştı. "Bir canım var" dedi, az önce tuttuğu topun ona getirdiği ayrıcalığı hatırlatarak. Zeynep yüzüne bile bakmadı, oyunu verecek olmanın öfkesini yaşıyordu. Hızla yaklaşan top, takım arkadaşına vuruldu, artık ortada bir başına kalmıştı. Tüm öğrenciler pür dikkat izliyor, elleri alkış tutmak için hazır bekliyordu. Öğretmen ve Zeyno bir araya geldiği her anda komik şeyler oluyor, hepsini güldürüyordu. Elindeki topu derin derin nefes aldıktan sonra hızla attı, top Aslan'ın gözleriyle izleyip geldiği anda yere çömelip kollarını açmasıyla kucağında durdu. Tüm çocukların sevinç çığlıkları okulun bahçesinde yankılandı, öğretmenleri artık iki cana sahipti. İki defa vurulma hakkı vardı. "İki canım var" dedi Aslan, Zeynep kafasını hızla başka yöne çevirdi, yüzüne bakmak bile istemiyordu artık. Nasıl böylesine iyi oynardı, nasıl tüm çabasına rağmen topa vurulmamayı başarırdı? .... Topu sıkıca tuttu Zeynep, bitkin düşmüştü. Beden dersi son bulmak üzereydi ve o hala genç adamı oyun dışı edememişti. Kazanmaya dair hevesi de inancı da tamamen yok olmuştu. Artık topu gelişi güzel atıyordu, yenemeyecekti. Gözleri genç adamın gözlerine kaydı, hızla gönderdi. Top yeniden Aslan'ın hızıyla yanından es geçti. Eray'ın eline geçtiği anda zil sesi duyuldu, beden dersi bitmişti. Yaklaşık bir saattir aralıksız oynanıyordu. Aslan zaferle topu tuttu, tüm çocukların alkışları eşliğinde genç kıza döndü, Zeynep hızla sırtını çevirdi. Bir an önce uzaklaşıp gitmeliydi. Genç adamın kazandığı için bir isteğini asla yerine getirmeyecekti, bu mümkün bile değildi. Hızlı hızlı adımlarla uzaklaştığı anda Aslan şaşkınlıkla izledi, yüzünde koca bir tebessüm oluştu, "Kaçıyor" dedi, sessizce gitmesine izin verdi. Ne de olsa yarın sabah onu kaldırımın kenarında görecek ve isteğini yaptırtacaktı. ..... Erkenden uyanıp okula gitmek için evden çıkmıştı Aslan, kulağında telefonu vardı. Her sabah güne annesinin sesini duyarak başlardı. Aralarında her defasında da günlerdir hiç konuşmamış edasında uzun bir sohbet olurdu. "Esma Hanım'a büyük bir teşekkür borçluyum" dedi minnetle Güler Hanım. Oğlunun kötü döneminde yanında olup iyi olana kadar büyük çaba sarfetmişti. Karşılaştığı ilk anda teşekkürlerini dile getirecekti. Aslan tebessüm etti, semte geldiği için hiç pişmanlık duymamıştı. Büyüğünden küçüğüne herkesin yüreğinde koca birer sevgi çemberi vardı, ilk anda onu da oraya dahil etmişlerdi. "Sanırım bende borçluyum" dedi genç adam, okula yetişmek uğruna doğru düzgün bir teşekkür bile edememişti. "Ayıp oğlum, fırsat bulduğun anda yerine getir." "Yapacağım anne, geç bile kaldım." Derin nefes aldı genç adam, aklında bir şey vardı. Sorup sormama arasında ufak bir çelişki yaşasa da annesinden gizlememeliydi. "Begüm.." Deyip sustu, Güler Hanım'ın yüzünde anında tebessüm belirdi. Oğlunun merak ettiği şeyi çok iyi anladı. "Seni sordu, sadece iyi ve huzurlu olduğunu öğrenip gitti." "Bu kadar mı? Başka bir şey dedi mi?" "Söylemesi gereken bir şey mi vardı?" Kafasını hızla iki yana salladı Aslan, "Hayır, yok. Sadece merak ettim." "Peki.." Dedi annesi, odasındaki masanın başında oturmuştu. Önünde bulunan çerçevelerden birini eline aldı, oğlunun ve genç kızın gülen yüzüne baktı. Genç adamın üniversite mezuniyetinin olduğu gündü, kafasında bir kep, elinde bir diploma, yanında da annesi ve genç kız vardı, ikisinin tam ortasında durmuş kameraya gülümsüyordu. "Bu durum daha sürecek mi? Belli ki bu ayrılık ikiniz için de zor." Aslan kafasını şiddetle iki yana salladı, ondan vazgeçeli çok olmuştu. Geçmişinin en güzel anılarını bir hatasıyla tamamen yok eden bir kızdı, geri dönüşü yoktu, olmayacaktı. "Anne kararımdan vazgeçmedim, Begüm bir daha hayatımda olmayacak." "Çok kötü görünüyordu, belli ki seni çok özlemiş. Hiç olmazsa bir kez görüşüp konuşun." "Olmaz anne, kesinlikle olmaz." Derin nefes aldı Güler Hanım, oğlunun katı tutumunu yıkmak oldukça zordu. İlk defa bu kadar inat ediyordu, ilk defa bu kadar kararlıydı. Annesinin bunca zaman var olan çabası kesinlikle işe yaramıyordu. "Peki oğlum, sonra yeniden konuşuruz." Odasının kapısı tıklanmıştı, 'gel' deyip bakışını çevirdi. "Şimdilik kapatmam gerekiyor, kendine dikkat et" "Görüşürüz anne" Telefonu kulağından indirdiği anda alt sokağa yaklaştı, köşeyi döndüğü anda gözleri anında genç kızın kaldırımına kaydı, Zeynep sessizce oturmuştu. Kafası eğikti, elindeki ufak taşla yere şekiller çiziyordu. Genç adamın yüzünde tebessüm belirdi, dünkü can topu oyunu hatırladı. Genç kız kaybettiğini anladığı anda kaçarak uzaklaşmıştı. Tek adım attı, "Zeynep!" dedi, genç kız kafasını duyduğu sesle yavaşça o yöne çevirdi. Gözleri genç adamın gözleriyle buluştuğu anda hızla ayağa kalktı. Koşar adımlarla sırtını dönüp yüzüne bakmadan bahçeye girdi. Kapıyı sıkıca kilitleyip kaçarak eve geçti, kesinlikle onun istediği bir şeyi getirmeyecekti, ona bu fırsatı vermeyecekti. Oyunu kaybetmek umurunda bile değildi. Aslan şaşkınlıkla kapıya yaklaştı. Kafasını yavaşça oturduğu yere çevirdiğinde ufak birkaç taş gördü. Genç kızın sık sık yanında taşıdığı taşlardan bazılarıydı. Yavaşça eğildi, birini eline alıp çevirdi, üzerinde 'Aslan' yazıyordu, kendi seçtiğiydi. Dikkatle yerine bıraktığında başka bir taş daha gözüne çarptı, siyah ve küçüktü. Üzerinde de 'Zeyno' yazıyordu. Genç kız onun ismine karşılık, başka birine de kendi ismini yazmıştı. Aslan kafasını iki yana sallayıp çantasının kapağını açtı. İçerisinden bir kalem çıkarıp taşın üzerindeki 'Zeyno' yazısını olabildiğince karaladı. Diğer yüzünü çevirip düzgün ve belirgin harflerle 'Zeynep' yazdı. Taşı yere, kendi isminin yazılı olduğu taşın yanına bıraktı, farklı taşların yanyana iki yüzünde 'Aslan' 'Zeynep' yazısını bir kez daha okudu. Tebessüm edip ayağa kalktı, okula geç kalıyordu. Son defa genç kızın evine baktı, Zeynep görünürlerde yoktu. Sırtını dönüp okula yürüdü, elbet karşılaşacaklardı, aynı semtte yaşıyorlardı, kaçış yoktu. Köşe başını döndüğü anda Zeynep kafasını pencereden çıkardı, gittiğinden emin olup önce bahçeye geçti. Etrafı dikkatle izleyip kaldırıma geçti, yavaşça yerine oturduğunda yanyana duran iki taşı ve ismi gördü. 'Zeynep' yazanı eline aldı, diğer yüzünü çevirince 'Zeyno'yu silmeye çalıştığını fark etti. Şaşkınlıkla bakışını onun geçtiği yola çevirdi, öğretmen yıllar sonra ona 'Zeynep' diyen tek kişiydi. .... Öğleden sonraydı, Zeynep bahçedeydi. Minik kulübenin önünde oturmuştu, kucağında kedisi vardı. Dizinin üzerine oturtmuş yavaşça tüylerini okşuyordu. Bunca zamanda tek dert ortağıydı. Her başı sıkıştığında, her dertleşmek istediğinde yanına gelip içini döküyordu. "O.. Kazandı." Dedi, gözleri kısıldı. Hatırladıkça aynı yüz ifadesi yüzünde beliriyordu, ona nasıl yenilirdi? Bakışını kediden ayırıp gökyüzüne çevirdi, havada yakıcı bir güneş vardı. Gözlerini kamaştırıyordu, "Ama.." deyip sustu. "Ama ben onun isteğini yerine getirmeyeceğim." diye ekledi. Kimse ona bunu yaptıramazdı, kazandığı için öğretmenin bir isteğini yerine getirmeyecekti. Elinden geldiğince kaçacak, karşısına çıkmamak için elinden geleni yapacaktı. "Zeyno!" Bir ses duydu, kafasını geriye çevirdi. Evin kapısında Esma Nine'yi gördü, elinde bir saklama kabı vardı. "Kızım, bu çorbayı öğretmene götürebilir misin?" "Ne?" Dedi Zeynep şaşkınlıkla. Dünden beri ondan kaçıyorken şimdi kapısına mı gidecekti, hayır bunu kesinlikle yapmayacaktı. "Nine benim işim var, çocuklara söyleyelim götürürler" Esma Nine gözünü kıstı, yaklaşık bir saattir bahçede dolanışını izliyordu. "Ne işin var?" "Çocuklar bekliyor, maç yapacağız." Yaşlı kadın gözlerini sokağa çevirdi, kapının önünde birkaç küçük çocuk vardı, kendi hallerinde top oynuyorlardı. Genç kızı bekliyor gibi bir halleri hiç yoktu. "Biraz daha bekleyebilirler." dedi, genç kız sessiz bir soluk aldı. Başka bir bahane bulmak için gözlerini bahçede gezdirdi, minik kediyi gördü. "Boncuk'a da mama vermem gerek, acıkmıştır" Esma Nine'nin gözleri anında kediye döndü, önündeki mama kabı tamamen boştu ama bu çorbayı götürmemek için bir sebep değildi. "Ben hallederim, sen çorbayı götür." Derin nefes verdi Zeynep, Nine'nin çetin bir inadı vardı. O anlarda ne yapsa da geri çevirmek mümkün olmuyordu, kabullenmekten başka çare yoktu. İsteksizce kabı eline aldı, "Tamam" dedi, yolda başka çare bulmalıydı. Arkasını döndü, ağır adımlarını duyduğu sesle, "Hızlı git kızım, çorba soğumasın." hızlandırmak zorunda kaldı. Sokağa çıktı, çocuklara ufak bir bakış atıp arkasından gelmelerini işaret etti. Kafasını geriye çevirdi, Esma Nine bahçede durmuş onu izliyordu. Gözden kaybolana kadar tek başına yürüdü, köşe başını döndüğü anda küçük çocuklar koştura koştura önüne dikildi. Genç kız zaferle arkasına baktı, ninesi görünürlerde yoktu. Çorbayı, öğretmene götürmesi için çocuklara rahatlıkla verebilirdi. "Bunu öğretmene götürebilir misiniz?" diye sordu, yüzünde tebessüm vardı. Öğretmenin karşısına çıkmamanın sevincini yaşıyordu. Küçük çocuklardan en baştaki kafasını yavaşça iki yana salladı, "Olmaz" dedi, Zeynep'in yüzünde koca bir şaşkınlık belirdi. Çocuklar ilk defa bir isteğini reddediyordu. Bakışlarını diğer çocuğa çevirdi, "Sen götürebilirsin" dedi, küçük çocuk bir adım geriye gitti. Tavrı netti, "Olmaz." Öbür çocuğa döndüğü anda hızla uzaklaştığını gördü. Hiç normal bir durum değildi, ne olursa olsun bu çocuklar isteğini yerine getirirdi. Düşünmeye çalıştı, aklında tek bir ihtimal belirdi. Esma Nine gizli bakışlarıyla hepsini uyarmıştı. "Nine.." Dedi, derin bir nefes aldı. Sırtını döndü, ağır adımlarla genç adamın sokağına girdi. Gözlerini kapıya kestirdi, yaklaşmak için biraz daha adım atması gerekiyordu. Alt dudağını ısırdı, duyacakmışçasına parmak uçlarında yükseldi. Sessiz adımlarla kapıya yaklaştı, kalbi yakalanmanın telaşıyla delice çarpıyordu. Yavaşça yere eğilip kapının önüne bıraktı. Yeniden doğrulup zile dokundu, sesi duyduğu anda arkasını dönüp koşmaya başladı. Arkasına hiç bakmadı, kapı açılmadan önce kaçmalı, gözden kaybolmalıydı. Tam köşeyi döneceği sırada genç adam kapıyı açtı. Merak dolu gözlerle çevreyi süzdü, çorba kabını gördü. Bakışını sokağın başına çevirdiğinde, Zeynep'in koşarak uzaklaştığını fark etti. Yüzünde koca bir tebessüm belirdi, eğilip çorbayı eline aldı. Diğer eliyle ensesini yavaşça ovarken, "Kaçıyor" dedi fısıltıyla. "Zeynep!!" diye seslendi, Zeynep oralı olmadı. Bir an önce gözden kaybolmaya çalışıyordu. Sokağın sonunda, tam dönecekken kulağına birkaç kelime daha ulaştı. "Teşekkür ederim Zeynep!" Yüzündeki gülümseme ile çorbanın kapağını açıp içeri girdi Aslan, kapıyı örtüp sırtını yasladı. Çorbanın mis kokusu ve buharı burnuna ilk anda ulaştı, tam bu anda, iyileşme döneminde en çok ihtiyaç duyduğu şeydi bu. Mutfağa geçip çekmeceden bir kaşık çıkardı, ağzına çorbadan tek yudum koyduğunda da zihninde sadece genç kızın kaçarak gittiği o an vardı. Gülümsedi, güldü.. ... "Niye nefes nefesesin kızım?" diye sordu Esma Nine, koşarak bahçeye giren kıza bakıyordu. Derin derin nefes alıp toparlanmaya çalıştı Zeynep, "Çocuklarla kovalamaca oynadık" dedi yalanla. Yaşlı kadının yüzünde tebessüm belirdi, elini yüzüne bırakıp yanağını okşadı. "Dikkatli ol." Zeynep kafasını olumlu anlamda salladı, "Çorbayı verdim" dedi, Esma Nine tebessümle elini geriye çekti. "Teşekkür ederim, birazdan yemek hazır olacak ama bugün tek yiyebilir misin?" "Neden?" diye sordu genç kız, şaşkın bir merak vardı yüzünde. Ninesi önemli bir şey olmadığı sürece onu yemekte yalnız bırakmazdı. "Emine'nin uzaktan bir misafiri gelecek, hepimiz orada olacağız." Kafasını olumlu anlamda salladı genç kız, itiraz etmedi. Kalabalığı ve yabancı insanları sevmiyordu, böyle durumlarda evde tek olmak tercihiydi. ... Sokağa bir araba giriş yaptı, gören herkesin dikkatini anında çekmişti. Oldukça lükstü, siyah renk ve parıldıyordu. Tüm çocuklar anında arkasından ilerledi, araba Emine Hanım'ın kapısında durdu. Zeynep duyduğu seslerle yavaşça doğruldu, bahçede kedisiyle zaman geçiriyordu. Ayağa kalktığı anda gözleri yan kapıda duran son model araca kaydı. Kucağında boncuk vardı, yavaşça tüylerini okşuyordu. Çocukların merakla incelemeye çalıştığı arabanın ön koltuğundan ilk önce bir adam indi, gençti. Üzerinde siyah ve kusursuz ütülenmiş bir takım elbise vardı. Ceketinin tek düğmesini ilikleyip arka koltuğa yaklaştı. Kapıyı yavaşça araladı, tüm meraklı bakışların dikkatini arabadan yere basan bir ayak çekti. İnce, yüksek topuklu bir ayakkabının hemen ardından bir kadın iniş yaptı. Kısa kahverengi saçları vardı, boyu uzundu. Orta yaşlardaydı, oldukça bakımlıydı. Gözlerinde kare bir güneş gözlüğü vardı, tırnakları en özenlisinden ojeliydi. Diz hizasında dar bir kalem etek ve beyaz bir bluz giymişti. Sokağa kısa bir bakış attı, gözleriyle çevreyi süzdü. Bakışları önce çocuklara sonra izleyen bakışlara en sonda da yan bahçede bulunan Zeynep'e kaydı. Genç kız fark ettiği anda kafasını eğip bakışlarını ayırdı. Yabancı kadının gelişine tüm semt hazırlıklıydı. Anneler, komşuları Emine Hanım'ın misafiri için birlik olmuş, her yönden desteklerini var etmişlerdi. Bu gece herkes o evde buluşup her beraber yemek yenip tanışacaktı. Emine Hanım duyduğu araba sesiyle hızla evden çıktı, gözleri önce arabaya sonra kadına kaydı. Yüzünde koca ve dolu bir tebessüm belirdi. "Abla!" dedi, koşarak evden çıktığı gibi önüne dikildi, iki kadın sokağın orta yerinde sıkıca sarıldı. "Hoşgeldin" dedi kadın, ablası Esen Hanım tebessümle kafasını salladı. Yıllar sonra kardeşinin yüzünü ilk defa görüyordu. Elinden sıkıca tuttu Emine Hanım, "Gel." deyip eve girdi. Esen Hanım oturma odasına geçip koltuğa oturduğu anda gözleri tek bir şeye kaydı. Televizyonun kenarında bulunan eski fotoğraf. Yavaşça ayağa kalkıp yaklaştı, eline alıp fotoğraftaki küçük kızın yüzüne dokundu, baş parmağını üzerinde yavaşça gezdirdi. "7.." Dedi, kardeşinin varlığını hissetti. Tam arkasındaydı, gözleri anında buluştu iki kardeşin. "7 yıl oldu değil mi?" diye sordu, Emine Hanım dolu gözleriyle kafasını olumlu anlamda salladı. 7 yıl önce tüm hayatı tepetaklak olmuş, ömrüne hiç dinmeyecek bir acı eklenmişti. Emine Hanım ablasının elindeki fotoğraftan bakışını ayırıp gözlerine baktı, yanakları anında yaşla dolmuştu. "Onu koruyamadım." Dedi titrek dudaklarının arasında. Elini kardeşinin yüzüne bırakıp yanağını okşadı Esen Hanım. "Kendini suçlamayı bırakmalısın artık, o yangında senin hiçbir suçun yoktu." "Koruyabilirdim.. yada bende o anda evde olmalıydım.Tıpkı onlar gibi bende-" dedi, ablası anında sözünü kesti. Cümlenin devamını duymak istemiyordu, tek kardeşinin ölüm düşüncesi bile aklını alıyordu. "Hayır" dedi Esen Hanım, kız kardeşinin ellerini sıkıca tuttu. "Bunu sakın bir daha tekrarlama, ben sensiz nasıl dayanırdım?" Emine Hanım gözünden süzülmek için direnen gözlerine zorlukla engel oldu. Ablasına yaklaşıp sıkıca sarıldı, iki kardeşin özlem dolu sarılışı evin içerisinde yankılandı. Birbirlerine mesafeye rağmen en büyük dayanak olmuşlardı. .... Sabahın erken vakitleriydi, Zeynep gözünü açtığı gibi soluğu kapının önünde almıştı. Kaldırımda sessizce oturuyordu, kafası yere eğikti ve elinde ufak bir taş vardı. Yere gelişigüzel sonsuzluk sembolü çiziyordu. Yan komşunun kapısı yavaşça aralandı, Esen Hanım göründü. Elinde bir bardak vardı, her sabah yürüyüş yaparken düzenli olarak içtiği kahvelerden biri bulunuyordu. Gözlerini, sokağa attığı ilk adımda yan komşuya çevirdi, kapının önünde bir robot misali duran kıza baktı. İkisi dışında uyanan tek bir kişi bile yoktu. Merakla yanına yaklaştı, genç kız onun varlığından bir haberdi. Gözlerini elindeki taşa çevirdi, bulunduğu yerin her köşesi sonsuzluk sembolleriyle doluydu. Kafasını kaldırdığı anda gözleri kadının gözlerine değdi. Kalbinin en derininde yabancı bir his yer aldı, sıkıca tuttuğu taş titreyen elinden yere düştü. Sendeleyerek de olsa ayağa kalkıp sırtını döndüğünde bir araba sesi duyuldu. Kafasını merakla geriye çevirdiğinde, lüks siyah araba Emine Hanım'ın kapısında durdu. Sürücü koltuğundaki şoför hızla indi, Esen Hanım'dan onay alıp bagaja yaklaştı. Kapağını açtığı anda paket paket onlarca oyuncak göründü. Bagajdaki oyuncaklar tek tek indirilirken çocuklar görünmeye başladı, okula gitmek üzere çıkmışlardı. Sokağa giren her birinin gözü yere serilmiş oyuncaklara kayıyor, adımlarını durdurma sebebi oluyordu. Bir kız çocuğu durdu, sırtında çanta vardı. Sadece 7 yaşındaydı, ilkokul birinci sınıfa gidiyordu. Gözleri oyuncak bebeklerinin olduğu kenardaydı. Esen Hanım'ın bakışları ona kaydı, yavaşça yanına yaklaşıp önüne eğildi. Önce iki minik elini tuttu, gözlerini buluşturdu. "İstediğini seçebilirsin" dedi. Küçük kızın gözleri mutlulukla parıldadı, ilk defa bu kadar oyuncağı bir arada görüyordu. Zeynep sessizce durmuş izliyordu, zihnini tam o anda koca bir anı ele geçirdi. 6.yaşına dair bir an.. ... Bir oyuncak mağazasındaydı, önüne yüzlerce çeşit oyuncak dizilmişti. Yanında iki kişi vardı, biri sağında biri de solunda durmuştu. İkisinin de tüm dikkati de onun üzerindeydi. "İstediğini seçebilirsin anneciğim" dedi sağ tarafında duran annesi. Küçük kızın gözleri oyuncakların üzerindeydi, hepsini tek tek bakışlarıyla inceliyordu, her biri birbirinden pahalıydı. Bakışını oyuncaklardan ayırdı, önce solundaki babasına sonra da sağındaki annesine çevirdi. İkisinin de silik yüzünü seçmeye çalıştı, yapamadı. Uzakta geçen yıllar, anne ve babasının yüzünü anılara rağmen tamamen unutturmuştu. Kafasını yavaşça iki yana sallayıp annesine yaklaştı, küçük kollarını boynuna sıkı sıkı doladı. İstediği oyuncak değildi, bir ömür anne ve babasının kollarında olmaktı. "Oyuncak istemiyorum" deyip kollarını öylesine sıktı ki, anne ve babası dolu gözlerle onu kucakladı. Küçük kızlarının hiçbir zaman oyuncaklara ilgisi olmamıştı, onun oynamak istediği tek şey, anne ve babasıydı. Onlarla çeşit çeşit oyunlar her daim daha eğlenceliydi. Gözlerinden bir damla yaşın yanağına süzüldüğünü hissetti Zeynep, son zamanlarda ailesine dair anıları daha çok zihninde yer alıyordu. Rüya mı hayatın gerçeği mi pek ayırt edemese de bu anlar canını oldukça yakıyordu. Böylesine çok seviliyorken neden acımasızca terk edilmişti? Kafasını yavaşça yere çevirdi, cesaretini toplamaya çalışarak ayağa kalktı. Yanakları yaş doluydu, elinin tersiyle silip sırtını döndü. Eve girmek istedi, gözleri ninesine kaydı. Esma Nine'nin gözleri anında dolu dolu oldu, bunca yıldır gözünden sakınıp büyüttüğü bu kız, normal yaşamına dönmekte oldukça zorlanıyordu. Yönünü sokağa çevirip hızla ilerledi Zeynep, alt sokağa geçip ilk kaldırımın kenarına oturdu. Elinde bir taş vardı, kendisiyle sadece birini getirebilmişti. Yavaşça kafasını eğdi, şekillerini çizmeye başladı. .... Kulağında telefon vardı Aslan'ın, erken uyanıp okul için hazırlanmıştı. Annesiyle sabah görüşmesini yaparken aklı bir yandan da bir sokak ötededeydi. Her sabah görmeye alıştığı manzarayı yeniden görmeyi bekliyordu. "Çok sevindim anne" dedi, yüzünde heyecan ve gülümseme vardı. Anne, işlerini ayarlamaya çalıştığını, en kısa zamanda onu görmeye geleceğini söylemişti. "Evdeki sessizlik beni boğuyor oğlum, bir an önce sana sarılmalıyım." Aslan gözlerini kapayıp sessiz bir soluk aldı. O evden çıkarken gerisini düşünmemişti. Koca evin içerisinde anne babası onsuz oldukça zorlanıyordu. "Yapma anne" dedi Aslan, biraz da olsa rahatlatmaya çalışıyordu. Annesinin ses tonu iyi değildi, yine ailedeki kötü günlerden biriydi. "Haklısın, haklısın yapmamalıyım." derin nefes alıp sakinleşmeye çalıştı. Lüks bir arabanın arka koltuğunda oturuyordu, elinde bir fotoğraf vardı. İki küçük çocuk yanyanaydı, büyüğü kız küçüğü de erkekti. Kadının boştaki baş parmağı ise sadece kız çocuğunun üzerindeydi. Gözleri dolu doluydu, oğluna belli etmemek için büyük bir savaş içerisindeydi. Her cevapta, önce derin derin nefes alıyor sonra konuşuyordu. "Gelebilirim anne, eğer beni görmek istiyorsan hemen izin almaya çalışıp yanına gelirim." Güler Hanım kafasını iki yana salladı, "Hayır oğlum, öğrencilerini bırakmamalısın." "O zaman bir an önce işlerini hallet ve yanıma gel." "Geleceğim, en yakın zamanda." derin bir soluk verdi, yaş doku gözlerine direnemiyordu. "Görüşürüz sonra oğlum, şimdilik kapatmam gerek." Genç adam kafasıyla onaylayıp telefonu kapattı, bir alt sokağa girdiği anda gözleri genç kızın her daim oturduğu kaldırıma kaydı. Beklediği gibi değildi bu defa, genç kızın yerine sokakta büyük bir kalabalık vardı. Öğrencileri mutlulukla hediyeleri alıyordu. Önlerinden ilerledi Aslan, bakışlarıyla bir yandan da genç kızı görmeyi ümit ediyordu. Şaşkın bir merakla sokağı geçip alt sokağa giriş yaptığı anda Zeynep'i gördü. Şaşkınlıkla adımını durdurdu, telefonunu cebine koymaya yeltendiği anda ekrandaki fotoğrafı gördü. Annesiyle vedalaştığı gün çektirmişti. Derin bir nefes alıp galeriyi açtı, annesinin olmadığı bir resmi seçip kapak yaptı, böylece genç kız görmek zorunda kaldığında, 7 yaşından bu yana özlem duyduğu bir anne resmi görüp üzülmeyecekti. Ağır ve sessiz adımlarla ilerliyordu, genç kız fark ettiği anda kaçacaktı. Bir hırsız sessizliğinde yaklaşıp yanına oturduğunda, Zeynep bir nefes hissetti. Kafasını çevirdiğinde, bakışları anında onun gözlerine kaydı. Gözleri büyüdü, dünkü oyunu hatırladı. Kazanan genç adam olmuş, ucundaki ödülü elde etmişti. Geriye tek adım attı, Aslan kolunu tuttu. "Dur" dedi, Zeynep bekledi. "Ödülü kısa bir süreliğine erteleyeceğim, kaçma artık." Dedi, Zeynep yüzüne baktı. Tek kelime etmedi. Elinde taşı vardı, sıkıca tutmuştu. Doğru düzgün şekil çizememişti bugün, gözleri hatırladığı anının etkisiyle kırgındı. Yüzü solgun ve üzgündü. Sessizce yüzüne bakıyordu, kolunu tutan elden bakışını ayırdığında bir şey daha fark etti. Genç adamın üstünde yeşil bir tişört vardı. Yüzünde istem dışı bir tebessüm belirdi, yeşili çok seviyordu. Onu hayatta tutan, annesine kavuşmasına yardımcı olacak tek şeydi. Aslan yüzündeki tebessüme şaşırmadı, bu rengi özellikle seçmişti. O, yeşili gerçekten de seviyordu, semte geldiği ilk anda da şimdi de yüzündeki gülümsemenin sebebi bir renkti. "Dün" dedi, sustu. Gözleri genç kızın yeşili gördüğü andan bu yana parıldayan gözlerindeydi. "Okulda, öğrencilerin karşısında çok başkaydın." diye ekledi. Alt dudağını yavaşça ısırdı, zihninde yer etmişti. Okula, öğrencilerini merak edip gittiğinde genç kızın dikkatle ders anlatışını görmüştü. Şaşkındı, bu garip kız nasıl bir öğretmen gibi davranabilirdi? "Arkadaşım.." dedi Zeynep, kafasını yerdeki şekillere çevirdi. "Onlar benim arkadaşım." diye ekledi. Öğretmensiz kalınan her dönemde, öğrencilere sadece arkadaş değil öğretmen de olmuştu bunca zamanda. Semtteki tüm çocuklar onun tek arkadaşıydı, her birinin yeri çok ayrıydı. Aslan tebessüm etti, kafasını yavaşça da olsa olumlu anlamda salladı. "Biliyorum.. Onlar senin arkadaşın." sustu, tek arkadaşı semtin çocuklarıydı, her biri genç kız için oldukça değerliydi. Bakışlarını genç kızın taşı sıkıca tutan eline çevirdi. Şekilleri gözleriyle takip edip ona döndü, "Bir çocuk değilim ama.. Ben de senin arkadaşın olabilir miyim?" .... Oy ve yorumları eksik etmeyelim 💚 |
0% |