Yeni Üyelik
9.
Bölüm

9.Bölüm: İlk Arkadaş

@mlkshnn

"Arkadaşım.." dedi Zeynep, kafasını yerdeki şekillere çevirdi. "Onlar benim arkadaşım." diye ekledi. Öğretmensiz kalınan her dönemde, öğrencilere sadece arkadaş değil öğretmen de olmuştu bunca zamanda. Semtteki tüm çocuklar onun tek arkadaşıydı, her birinin yeri çok ayrıydı.


Aslan tebessüm etti, kafasını yavaşça da olsa olumlu anlamda salladı. "Biliyorum.. Onlar senin arkadaşın." sustu, tek arkadaşı semtin çocuklarıydı, her biri genç kız için oldukça değerliydi.


Bakışlarını genç kızın taşı sıkıca tutan eline çevirdi. Şekilleri gözleriyle takip edip ona döndü,


"Bir çocuk değilim ama.. Ben de senin arkadaşın olabilir miyim?"


Genç kız gözlerini ona çevirdi, yüzünde koca bir şaşkınlık belirmişti. Alt dudağını yavaşça ısırıp ayağa kalktı. Kafasını iki yana sallarken hızlı hızlı adımlarla kendi sokağına geçti, çocuklara oyuncak dağıtan Esen Hanım'la göz göze gelince de adımlarını hızlandırıp eve girdi.


.... 


Odasında sessizce oturuyordu Zeynep, kapının tıklanması ile bakışlarını kaldırdı. Esma Nine göründü, "Kızım" dedi merakla. Yan komşudaydı, tüm komşularla Emine Hanım'ın misafirini yolcu etmişlerdi fakat o hiç görünmemişti.


Elinde ufak bir paket vardı, odaya girip yatağın kenarına oturdu. "Bunu senin için getirdim." deyip paketi uzattı.


Genç kız merakla eline alıp paketi yavaşça açtı. Kahverengi, peluş minik bir kediydi. Boyutu sadece iki avuç kadardı.


Zeynep'in gözleri anında ninesine döndü, açıklama bekliyordu. Bu kedi nereden gelmişti? Ve neden ona veriyordu?


Elini elinin üzerine bıraktı yaşlı kadın, "Emine'nin misafiri çocuklara hediye dağıtıyordu, bunu da oyuncakların içerisinde gördüm. Hafızanı zorlamaya çalış, buna benzer bir şey hatırlıyor musun?"


Genç kız kafasını yavaşça iki yana salladı, zihninde bu oyuncağa dair hiçbir şey yoktu.


Esma Nine tebessüm edip ayağa kalktı. Kendi odasına geçip kapıyı örttü. Odanın bir köşesinde eski ahşap bir sandık vardı, oldukça büyüktü. Içerisinde Esma Nine'nin her daim en değerli şeyleri saklanırdı.


Kapağını dikkatle açtı, içerisinden bir kutu çıkardı. Karton ve desenliydi, kapağı sıkıca kapalıydı. Dikkatle kapağı açtığı anda gözleri ilk olarak bir çift minik altın küpe ve altın künyeye kaydı, üzerinde 'Zeynep' yazıyordu.


Dokunup yavaşça parmağını üzerinde gezdirdi, ona dair her şeyi yıllardır hassasiyetle koruyor, saklıyordu.


Kutunun bir köşesinde katlanmış bir kağıt parçası vardı, içerisinde küçük kızın bulunduğu güne dair bilgiler yazılıydı. En orta yerinde ise birkaç fotoğraf vardı, birini eline aldı. O günlerde çektirmişti.


Fotoğrafı çıkarıp diğerlerine dokunmadan kutunun kapağını kapattı. Sandığın en gizli yerine yerleştirip ayağa kalktı. Yeniden genç kızın odasına geçti.


Zeynep sessizce onu bekliyordu, gözleri anında elindekine kaydı. Esma Nine uzattığı gibi genç kız merakla eline aldı. Bakışlarını çevirdiğinde, gözleri kocaman açıldı. Bu, terkedildiği gün yanında bulunan peluş kedinin aynısıydı. Fotoğraftada kucağındaydı, sıkı sıkı kollarını dolamıştı.


"Kaybetmiştin.." Dedi Esma Nine, Zeynep baş parmağını yavaşça oyuncağın yüzünde gezdirdi.


"Yanından hiç ayırmazdın. Bir gün sokakta oynarken kaybettin, günlerce onun için gözyaşı döktün. Her yerde aramıştım kızım ama aynısını bulamamıştım."


Genç kız kafasını eğdi, hatırlamıyordu fakat Esma Nine söz ettikçe silik silik de olsa hafızasında bir şeyler beliriyordu.


Yanından bir an bile ayırmadığı oyuncağını bir gün ansızın kaybetmiş, gecelerce sayıklayarak uykudan uyanmıştı. Yaşlı kadın her yeri altüst etmesine, tüm mağazaları tek tek gezmesine rağmen aynısını hiçbir yerde bulamamıştı.


Son çare olarak hafif alerjisi olmasına rağmen kızı için yavru bir kedi sahiplenip getirmişti, o günden sonra da Zeynep'in en yakını, tek dert ortağı, en büyük sabrı ve gücü Boncuk olmuştu.


"Bu kaybolan kedinin aynısı kızım."


Genç kız tek kelime etmedi, gözlerinden usulca süzülen yaşlarla kollarını sıkı sıkı dolayıp sarıldı. Defalarca olduğu gibi yine varlığına şükür etti, öz ailesinin yapmadığını yapıp bunca yıl hep onun için çabalamıştı.


Derin nefes aldı yaşlı kadın, dolu dolu olan gözlerine güçlükle hakim oldu. Yavaşça geriye çekilip kızının gözlerine sevgiyle baktı. "Hadi kalkalım. Sen her zamanki kurabiyenden yap, bende yemeği hazırlayayım. Nine torun başbaşa güzel bir akşam geçirelim."


Zeynep gülümseyerek kafasını olumlu anlamda salladı, hızla ayaklarını yatakta indirip kalktı. "Başlıyorum o zaman."


Arkasını dönüp koşar adımlarla mutfağa ilerledi, yaşlı kadın odada bir başına kalmıştı. Yatağın üzerindeki fotoğrafı yeniden aldı, küçük kızın yüzünü dikkatle izliyordu.


Yanına geldiği ilk günlerdi, gözleri ürkek ve çekingendi. İnsanlardan delice korkuyor, sadece yaşlı kadının yakınında kendini güvende hissediyordu.


Elini yavaşça yüzüne bırakıp okşadı. "Benim.. yaralı, kırgın Zeyno'm. Çok sabrettin, sonu çok yakındır."


.... 


Duyulan kapıyla Esma Nine'nin gözleri Zeynep'e döndü. Yemek için masaya yeni oturmuşlardı. "Ben bakarım." Dedi genç kız.


Ayağa kalkıp merakla kapıyı açtı, bahçeyi geçip dış kapıya yaklaştı. "Kim o?" diye sordu, ninesinin tembihiydi, kapıyı kesinlikle gelişi güzel açmamalıydı.


"Benim, Aslan" dedi genç adam, kapının gerisinde durmuştu. Elinde bir buket çiçek vardı, okuldan çıktığı gibi merkeze gitmiş, gelirken de bir çiçekçi bulup satın almıştı.


Genç kız merakla kapıyı açmaya yetlenince, geriden ninesinin sesi duyuldu. "Kimmiş kızım?"


"Öğretmen." Dedi. Aslan derin bir nefes verdi, bu kız ne kadar da inattı. Öğretmen diye hitap etmeyi bırakmıyordu.


Kilidi çevirip kapıyı açtı genç kız, gözleri genç adamın kucağındaki çiçeklere kaydı. Kaşları çatıldı, ona çiçek getirmiş olamazdı değil mi? Böyle bir hata yaptıysa elbet bedeli de olacaktı?


Genç adamın gözleri büyüdü, kızın gözlerindeki ifadeyi artık çok iyi tanıyordu, en kısa sürede başına bir iş gelecekti. Kafasını hızla iki yana salladı, açıklama yapma gereği duydu, hayatını kurtarmak zorundaydı.


"Esma Nine'ye teşekkür etmek için."


Yaşlı kadının yüzünde tebessüm belirdi, adımlarını genç adamın önünde durdurdu. "Oğlum" dedi.


Aslan sıkıca tuttuğu çiçeği uzattı, annesinin önerisiydi. Hastayken kendisiyle ilgilendiği için bir çiçek götürüp teşekkür etmeliydi.


Esma Nine gülümseyerek çiçekleri aldı, kokularını içine çekti. "Ne için oğlum bu teşekkür?"


"Hastayken-" deyip sustu. Yaşlı kadın cümleyi tamamlamasına izin vermemişti. "Sende tıpkı Zeyno gibi benim torunumsun, teşekkür etme bir daha. Ne zaman başın sıkışırsa kapıma gelmen yeterli."


Aslan kafasını mahçubiyetle eğdi, Zeynep sessizce izliyordu. Burnuna ninesinin kucağındaki çiçeklerin kokusu siniyordu, gizlice içine çekti, çok güzel kokuyorlardı.


"Yemek yedin mi oğlum? Sofra hazır, gel bize eşlik et."


Genç adamın gözleri anında Zeynep'e kaydı, davete tepkisini ölçmeye çalışıyordu. İstiyor muydu, yoksa girdiği anda başına bir şeyler mi gelecekti?


"Zahmet vermek istemem." Dedi, Esma Nine tebessüm edip elinden tuttu. "Ne zahmeti oğlum." diyerek bahçeye çekti. Genç kız geride durmuştu, bakışları ikisine kaydı, gözlerini kıstıktan sonra kapıyı örtüp arkalarından ilerledi.


.... 


"Ben biraz gözlerimi dinlendireceğim kızım." Dedi Esma Nine, yaşının da getirdiğiyle oldukça çabuk yoruluyordu. Arkasını dönüp oturma odasına geçtiğinde, Zeynep sofrayı toplamak için ayağa kalktı.


Aslan hızla eşlik etti, aynı şekilde bardakları alıp tezgahın üzerine bıraktı. Genç kız bulaşık makinesini açıp sudan geçirdiği tüm bulaşıkları tek tek yerleştirdi.


Tezahın kenarında ufak bir elektrikli cezve vardı, eline alıp gözlerini genç adama çevirdi. "Kahve içer misin?" diye sordu, yemek boyuna ağzından tek kelime çıkmamıştı.


Genç adam sesini duyduğu anda başını şaşkınlıkla onaylayarak salladı, kahveyi çok severdi fakat buraya taşındıktan sonra doğru düzgün içmeye de yapmaya da vakit bulamamıştı.


Zeynep onayı aldıktan sonra iki kupa fincanla ölçü alıp şekeri ve kahveyi ekledi. Aslan'ın gözleri merakla ona döndü, niye iki tane yapıyordu ki? O, onlarla birlikte içmeyecek miydi? "Sen sevmiyor musun?" diye sordu.


Cezveyi iyice karıştırıp fişini pirize taktı Zeynep, düğmesine dokunup genç adama döndü. "Ninem sabaha kadar uyanmaz" dedi, kendinden emindi. Yaşlı kadın gözlerini bir defa kapattı mı uyanması sabahı buluyordu.


"Anladım" dedi Aslan, bakışlarını mutfakta gezdirdi. Gözleri pencereden bahçeye kaydı, "Bahçede oturabilir miyiz?"


"Olur" demekle yetindi Zeynep.


İki kupa fincan çıkardı, kahvenin pişmesini bekledikten sonra iki bardağa dikkatle doldurup birini ona uzattı.


Arka arkaya bahçeye geçtiler, genç kız gelmeden önce de ışığa dokunup açtı. Minik kedi göründü, kulübesinin minik kapısından kafasını çıkarmış, ürkek gözlerle izliyordu.


Genç kızın yüzünde anında gülümseme belirdi, kulübenin önündeki taşa oturdu, öne doğru eğilip kollarını açtı, "Boncuk" dedi, minik kedi hızlı hızlı adımlarla yaklaşıp kollarının arasına girdi.


Aslan'ın gözleri ikisine döndü, bir adım geride durmuştu. Genç kız şevkatle tüylerini okşuyordu. "Mamanı bitirdin mi?" diye sordu. Gözlerini anında kulübenin önünde duran kaba çevirdi, bitmek üzereydi.


Genç adam kahvesinden tek yudum alıp yanlarına yaklaştı. Aynı taşın üzerine, tam yanlarına oturdu. Bakışlarını kediye çevirdi, tüylerine dokunup yavaşça okşadığı anda Boncuk kucağına atladı.


Zeynep'in yüzünde şaşkınlık oluştu, kucağı boş kalmıştı, gözlerini kıstı. "Boncuk" dedi genç adamın kucağına yayılan kedisine.


Aslan tebessümle ellerini tüylerinde gezdiriyordu, yavaşça öne doğru eğildi. "Sende beni sevdin değil mi?" diye sordu minik canlıya.


Boncuk patilerini iyice yaymış, kafasını da dizinin üzerine bırakmıştı. Sırtında gezinen elin etkisiyle de uyumaya direniyordu.


"Herkes sevdi." Dedi, gözleri yavaşça genç kızın gözlerine kaydı. Derin bir nefes verip bakışlarını yeniden kediye çevirdi. "Zeynep dışında."


Zeynep gözlerini hızla kaçırıp kafasını eğdi, köşede duran ufak taşlardan birini eline aldı. Yere yavaşça şekiller çizmeye başladı.


Genç adamın gözleri önce şekillere kaydı, derin bir nefes aldı. Artık daha iyi tanıyordu, bu kız kaçmak istediği her şeyde o taşlara sığınıyordu.


"Sadece arkadaş olmak istemiştim halbuki ama reddedildim."


Genç kız umursamamaya gayret ediyordu, elindeki taşı usulca yavaşlattı. Yavaşça kafasını o yöne çevirdi, genç adamı gördü.


Aslan dizinin üzerindeki kediye eğilmişti, elinin biriyle yavaşça okşuyordu. Kafası eğikti, yan profili görünüyordu. Kusursuz kirli sakalları, özenle şekillendirilmiş saçları vardı.


Sessiz bir soluk verdi genç kız, dikkatini yeniden taşına verirken aklı sadece genç adamdaydı. Onu nasıl arkadaşı kabul ederdi? Daha önce hiçbir yetişkin arkadaşı olmamıştı, nasıl davranması gerektiğini bile bilemezdi ki, halbuki çocuklara alışmıştı, oyun oynamak yeterli oluyordu.


"Zeynep" diyen ses ile genç kızın eli yavaşladı, gözleri yavaşça o yöne döndü. Aralarında ufak da olsa bir bakışma geçti. Genç adamın yüzünde ufak bir tebessüm oluştu, kızın gözlerindeki çekingen ve uysal ifade oldukça hoşuna gitmeye başlamıştı.


"Zeynep" dedi yeniden, 'Zeynep' diye tekrarladı hemen ardından kalbinin en derinlerinde. Bu kız çok farklıydı, her hareketi her tavrı her mimiği herkesten ayrıydı. Ve en garibi de bu gariplikler hoşuna gitmeye başlıyordu.


..... 


Akşamın ilerleyen vakitleriydi, iki genç bahçede oturuyordu hala, Zeynep çok sessizdi, Aslan da genellikle ona uyum sağlıyordu. Ellerindeki kahveyi bitirip bardakları yere bırakmışlardı.


Aslan'ın gözleri kolundaki saate kaydı, gece yarısına yaklaşıyordu. Bakışlarını genç kıza çevirdi, "Geç olmuş, gitsem iyi olacak." Dedi, Zeynep itiraz etmedi.


Bakışlarını sessizce yüzüne çevirdi, genç adamın ufak bir tebessüme el sallayıp arkasını döndüğünü gördü. Tepkisiz duruyor, attığı her adımda uzaklaşan Aslan'ı izliyordu.


Genç adam kapıdan çıkıp arkasından örttü, Zeynep kafasını yavaşça eğdi. Elinde sıkıca tuttuğu taşa baktı, bu akşam ilk defa şekilleri azaltmış, yere çizmek aklına gelmemişti.


Sessizliğe rağmen adamın varlığı onu etki altına alıyordu, yanında kendini hiç olmadığı biri gibi hissediyordu. Taşı zoraki kullanıyor, sessizleşiyor ve kalbi ritmini şaşırıyordu.


Alt dudağını yavaşça ısırıp bakışlarını kediye çevirdi, Boncuk bir köşede kıvrılmış derin bir uykudaydı. Derin bir nefes verip ayağa kalktı, yanına yaklaşıp eğildi. "Gitti.." Dedi fısıltıyla. Hem uyandırmamaya hemde içindekini dökmeye çalışıyordu.


Kafasını yavaşça yere eğdi, avucundaki taşlara baktı, birinde Aslan birinde de Zeynep yazıyordu. Yüzünde ufak bir tebessüm belirdi, ilk anda bile bu adam Zeyno olmasına izin vermemiş, Zeynep demişti.


Kırgın, yaralı, insanlara uzak ve güven duymayan Zeyno değil; sevgi dolu, neşeli ve mutlu Zeynep.


"Biraz.. daha kalabilirdi" dedi diline aniden gelen kelimelerle. Gözlerini hafiften de olsa kısmıştı, sesinde sitem vardı. Saat hala gece yarısı değildi, genç adam biraz daha oturabilir, sessizliğe rağmen yalnızlığına arkadaş olabilirdi.


Derin bir nefes verip ayağa kalktı, eve girdi. Esma Nine'nin odasına yaklaşıp kontrol etti, üstünü dikkatle örtüp kendi odasına yürüdü.


.... 


Apar topar çıkış yaptı evinden Aslan, sabah okula gidecekti, öncesinde eksikleri tamamlaması gerekiyordu fakat okulda en önemli dosyasını unutmuştu.


Saat gece yarısını geçiyordu, uyumaya hazırlandığı sırada dosyayı hatırlamış, aceleyle giyinip evden çıkmıştı. Bir an önce gidip almalıydı.


Hızlı adımlarla yürürken bir alt sokakta durdu. Esma Nine'nin evinin önünde büyük elektrik direği vardı, hemen hemen tüm sokağı aydınlatmaya yetiyordu.


Işığın altında, kaldırımın kenarında bir kız vardı, Zeynep. Kafasını yere eğmiş, elinde taşını sıkıca tutmuştu.


Genç adamın yüzünde şaşkınlık belirdi, gecenin bir yarısı onu görmeyi beklemiyordu. Issız sokakta, herkesin uyuduğu bu vakitte neden evinde veya yatağında değildi?


Ağır adımlarla yanına yaklaştı, rahatsızlık vermeden yavaşça yanına oturdu. Genç kızın gözleri anında ona döndü, bir çift bakış bir elektrik direğinin altında birbirlerinin gözlerinde derinlere dalmıştı.


Zeynep'in gözleri kızarık, yanakları yaş doluydu. Uyuduğu vakitte, annesinin onu terk ettiği o günü hayal meyal olarak yeniden hatırlamıştı.


Apar topar yataktan çıkıp dışarı çıkmıştı, geçmişini hatırladığı her anda nefessiz kalıyor, sadece temiz hava biraz da olsa toparlanmasına yardımcı oluyordu.


Aslan şaşkındı, bakışları genç kızın kızarık gözlerinde, yaş dolu yanaklarındaydı. Kalbinin en derininde koca bir huzursuzluk belirdi.


Neydi, neydi onu bu kadar üzen?


Neydi, yatağından kaçmasına sebep olan?


Elini yavaşça kaldırıp yüzüne bıraktı, baş parmağıyla yanağını okşayıp yaşları tek tek sildi. Zeynep sessizce gözlerine bakıyordu, bu adamın teması çok farklıydı, dokunduğu yeri iyileştiriyordu sanki.


"Nedir..?" diye sordu Aslan zorlukla. Bakışlarını bir an bile gözlerinden ayırmıyordu.


"Nedir seni bu kadar üzen?" diye ekledi.


Zeynep kafasını yavaşça eğdi, yanağına yeniden bir damla yaş süzüldü. Rüyasında, defalarca annesinin arkasından seslenmiş fakat kadın bir defa bile dönüp yüzüne bakmamıştı. Delice çırpınan küçük kız çocuğuna rağmen kaçarak gözden kaybolmuştu.


"Annem.." Dedi, yıllardır içinde tutmaya çalıştığı bir kor vardı, ilk defa Boncuk dışında tereddütsüz açılıyordu.


Aslan'ın anında gözleri dolu dolu oldu, yıllardır annesizdi, kim bilir ne çok özlüyor, ne çok zorlanıyordu?


"Çok.. Özledin değil mi?"


Genç kız kafasını zorlukla da olsa olumlu anlamda salladı, annesine bunca yıldır hiç kırgın veya kızgın olmamıştı. Elbet, terk etmenin haklı bir sebebi vardı. Duyduğu, hissettiği tek şey ona özlemdi. Anne özlemi.


Genç adamın dudağında kelimeler yoktu, ölen annesini özleyen birine nasıl teselli verilebilirdi ki? Tek kelime etmedi, iki kolunu yaklaştırdı, bedenine sıkı sıkı dolayıp sarıldı.


Zeynep gözlerini yavaşça kapayıp yüzünü adamın omzuna dayadı. Kafasının arkasında gezinen bir el, hissettiği acıların biraz da olsa dinmesine yardımcı oluyordu. Tıpkı boğulmak üzere iken temiz havayı ciğerlerine çekiyormuşçasına.


"Keşke.." Dedi Aslan, gözleri dolu doluydu. Annesinin olmadığı bir ömrü düşünemiyordu, bu yaşına değin en yakın arkadaşı, dostu ve sırdaşı olmuştu.


Anne giderse, her şey giderdi.


Anne giderse, hayat biterdi.


"Keşke anneni getirebilme imkanım olsaydı." diye ekledi, kalbi hızla çarpıyordu. Acısına derman olamamak oldukça kötü hissettiriyordu.


Zeynep derin bir nefes verip yavaşça geriye çekildi, genç adamın gözlerine merakla bakıyordu. Gerçek bir anne nasıl olurdu, bilmek istiyordu.


"Anneni.."dedi, Aslan bakışlarını bir an bile üzerinden ayırmadı. Iki dudağından çıkan kelimeleri oldukça önemsiyordu.


"Anlatır mısın?" diye ekledi. Telefon ekranında resmini görmüştü, annesine oldukça bağlı olmalıydı. Gerçek bir anneyi en iyi o anlatabilirdi.


Aslan kısa bir tereddüt yaşadı, onu daha fazla üzmek istemiyordu. Annesiyle geçirdiği günler her daim çok güzel olmuştu. Ailede yaşanan büyük acıyla annesi onu hep daha çok sevmiş, daha çok el üstünde tutmuştu. Hayattaki tek dayanağına sıkı sıkı tutunmuştu Güler Hanım.


"Annem.." Dedi genç adam, kafasını yavaşça yere eğdi. "Annem çok güçlü bir kadın, yıllardır kalbinde koca bir ateş taşıyor ama bunu başarıyla gizliyor."


Genç kızın merak dolu gözleri ona döndü. Yüzünde hüzün dolu bir ifade belirmişti, ilk defa şahit oluyordu.


"15 yıl önce bir trafik kazasında ablamı kaybettik."


Zeynep'in yüzü asıldı, acı olaylara dayanamıyordu. Meraklı bakışlarını ondan hiç ayırmadı, devamını bekliyordu.


"O gün ilkokuldan mezun olacaktım, karne günüydü. Okulda ufak bir kutlama yapılıyordu. Biz de herkes gibi ailece gittik."


Kafasını yavaşça yere eğip gözlerini genç kızın gözlerinden ayırdı. Derin bir nefes verdi, ablasını son gördüğü o an zihninden bir an bile silinmemişti.


"Ablam sadece 15 yaşındaydı, ismi Aslı'ydı. En az benim kadar heyecan doluydu o gün, gözleri ışıl ışıl ve çok mutluydu. Kutlama boyunca yanımdan hiç ayrılmadı, karnemdeki notları gördüğü anda bana sıkı sıkı sarılıp tebrik etmişti. O sarılma..sondu."


Alt dudağını ısırdı, derin derin soluk alıp dolan gözlerine hakim olmaya çalışıyordu.


"Kutlama sonunda herkes dağıldı, bizde eve gidiyorduk. Ablam ve ben önden yürüyorduk. Ben bir arkadaşımı görünce yanına geçtim, ablamda caddenin karşı tarafında bulunan arabamıza ulaşmak isterken hızla gelen bir arabanın altında kaldı."


Genç kızın gözleri büyüdü, anında yanağı ıslanmıştı. Aslan'ın bakışları ona döndü, aynı şekilde onun da yanağı yaşlıydı. Ablasının yokluğu ve zamansız vedası ailenin yaşadığı en büyük acıydı. Toparlanmaya çalışıp derin bir nefes verdi, "Annem beni hep iki kişilik sevdi."


Elinin tersiyle yanağını sildi, çocuk yaşına rağmen annesinin acısını derinden hissetmiş, gözlemlemişti. Evladının ölümü Güler Hanım'ı derinden sarsmış, ne işe ne eve odaklanabilmişti. Hayattan tamamen koparmıştı kendini.


Onu hayatta tutan, yaşama gücü veren ise sadece oğlunun varlığı olmuştu. Küçük çocuk annesinden uzaklaştığı o dönemde, kısa bir süre bile olsa ilgisiz ve sevgisiz kalmıştı. Annesi acısıyla cebelleşirken, o uzak durmayı, ablasının gidişine odasında gizli gizli ağlamayı seçmişti.


Acı günün üzerinden geçen günler sonra Güler Hanım oğlunun yokluğunu hissetmişti. O feci günden beri doğru düzgün yüzünü görememiş, sesini duyamamıştı. Fark ettiği anda gözleri dehşetle büyümüştü, tek varlığı vardı artık, oğlu. Onu nasıl ihmal edebilmişti?


Ayağa kalktığı gibi odaya koşmuş, kapıyı bir hışımla açmıştı. Küçük çocuk günlerdir koca evin içerisinde odasına kapanmıştı. Yere oturmuş, sırtını yatağa dayamıştı. Dizlerini karnına çekmiş, tepkisiz bir ifadeyle önündeki duvara bakıyordu.


"Oğlum!" diyen annesinin sesiyle gözleri günler sonra ilk defa görüş açısını değiştirip kapıya döndü. Annesi karşısındaydı, gözleri günlerdir olduğu gibi yine yaşlıydı. Güler Hanım hızlı adımlarla önüne yaklaşıp çömeldi, elini yavaşça yüzüne bıraktı. "Bebeğim." Dedi, endişeyle doluydu.


Küçük çocuğun gözleri dolu dolu oldu, sadece 11 yaşındaydı, ablasını gördüğü son an zihninden bir türlü silinmiyordu. Araba son hızla yaklaşıp onu altına almış, sadece saniyeler içerisinde cadde kanının rengine boyanmıştı. Anne babası ilk müdahaleyi gözyaşlarıyla yapmaya çalışsa da ablası bir daha gözlerini hiç açmamıştı.


"Anne.." Dedi zar zor. Günler sonra iki dudağından kelimeler çıkıyordu. "Ağlama.." günlerdir annesinin hıçkırıklarını duyuyordu.


"Bende.. ağlamayacağım artık" diye ekledi. Sessiz sessiz odada döktüğü gözyaşları bitkin düşürmüştü. Yorgun ve sarsılmıştı.


Kadının anında hıçkırıkları duyuldu, günlerdir onu nasıl ihmal edip böylesine büyük bir acıyı küçük bedenine yıkabilmişti?


İki kolunu sıkı sıkı bedenine sarıp sarıldı annesi. Kafasını hızlı hızlı okşuyordu, yanakları yaş doluydu. Bu hayatın ona bıraktığı tek varlıktı artık bu çocuk, ömrünü sadece ona adayacak, koruyacak ve gözünün önünden asla ayırmayacaktı. Mutluluğu için, olmayacağını bile bile kalbindeki ateşi bir kutuya koyacak, çevresine güneş doğduracaktı.


Acı bir nefes verdi Aslan, annesi o günden sonra bir daha oğlunun gözyaşlarına şahit olmasına izin vermemişti. Çığlıkları da acıları da hep içinde saklıydı.


"Ablamı özlediği her anda bana geldi." sustu, kafasını yavaşça yere eğdi. "Ablama sarılmak istediği her anda bana bir defa daha sarıldı."


Zeynep öylesine sessizdi ki nefes almayı bile unutuyordu. Gözleri dolu doluydu, bölmemek için tek kelime etmiyordu.


"Ama ben büyüdükçe annemin kalbindeki ateşi daha çok görmeye başladım, her yalnız kaldığında onu gözü yaşlı buluyorum hala."


Sıkıntılı bir nefes verdi, yaşanılanları hatırlamak yeniden kaza gününün silik silik de olsa görüntüsünü zihninde var etmişti.


"Benim annem böyle biri işte." Dedi gururla. Çok güçlü bir anneye sahipti, hayatın verdiği en büyük acıyla bile dimdik durmayı başarmış, yıkılmamıştı.


Genç kız derin bir soluk aldı, gözlerini genç adama çevirdi. Bakışları buluştu, genç adamın


gözleri kızarmış, yanağının birinde ise tek bir damla yaş belirmişti.


Elini yavaşça kaldırıp yüzüne bıraktı, parmakları adamın sakallarının uçlarına temas ettiği anda ufak bir huylanma hissetti. İlk defa bir adama böylesine yakın temas ediyordu.


Baş parmağı tek damla yaşı dikkatle silerken, kalbinde çok garip bir his belirmişti. Geri çekmek yerine daha uzun süre bu şekilde kalma hissi..


Aslan şaşkın ve tepkisizdi, genç kızın narin ve ince parmakları hissettiği acının üzerine soğuk bir su serpiyor gibiydi. Bir heykel misali durmuş, sadece yüzüne bakıyordu.


Uyku akan kahverengi gözleri, dağılmış aynı renk saçları vardı. Beyaz ve krem rengin yoğunlukta olduğu pijamaları ve bir çift parmak arası terliğiyle gecenin bir vaktinde yanında oturuyordu.


İlk geldiği gün 'deli herhalde' diye düşündüren giyimi, şimdi niye çok başka görünüyordu? Niye böylesine garip hissettiriyordu?


"Ben..." Dedi Aslan, istem dışı. Şaşkındı, hissettiklerine anlam vermekte zorlanıyordu.


Zeynep hızla elini geriye çekti, tüm parmakları titremeye başlamıştı. Kafasını eğip bakışını ayırdı, yanakları anında kızarmıştı. Alt dudağını öfkeyle ısırdı, nasıl yapardı? Nasıl adamın yanağına dokunurdu?


Avucunu karanlığa rağmen yerde gezdirdi, taş bulmalıydı. Bir an önce kafasını ve dikkatini başka yöne vermeliydi. "Yok.." dediği anda, Aslan yanında bulduğu taşı ona uzattı.


Genç kız gözlerine bakamadan hızla taşı aldı, yere sonsuzluk sembollerini gelişigüzel çizmeye başladı. Önce çok hızlı çizdiği şekiller, saniyeler geçtikçe yavaşlamaya başladı.


"Arkadaşımsın.." Dedi bir anda. Kafasını söyleyen o değilmiş gibi hiç yerden ayırmadı.


Aslan'ın yüzünde şaşkın bir tebessüm belirdi, onun aksine her hareketini ve yere çizdiği şekilleri dikkatle izliyordu.


"Arkadaşın mıyım?" diye sordu, bir defa daha duyup emin olmak istiyordu.


Zeynep sadece kafasını olumlu anlamda sallamakla yetindi, artık bu adamda arkadaşıydı. Yetişkin ilk arkadaşıydı, artık o da semtin çocukları gibi en yakınlarından biri olacaktı.


"Bundan sonra kaçmak yok mu?"


Genç kız başını olumsuz anlamda salladı, bundan sonra ona daha yakın davranacaktı.


"Sataşmak da yok mu?"


Zeynep yeniden başını olumsuz anlamda salladı, bundan sonra onu uğraştırmayacak, kızdırmaya çalışmayacak ve sataşmayacaktı.


"Sevindim o halde." tebessüm etti, durum oldukça hoşuna gitmişti. Artık iki normal insan gibi anlaşabileceklerdi.


Zeynep elindeki taşı durdurdu, bakışlarını yavaşça kaldırıp gözlerine baktığında tebessüm ettiğini gördü, aynı anda yüzünde istem dışı bir gülümseme belirdi. Artık yetişkin bir arkadaşı vardı ve diğer yetişkinlerden çok ayrı ve farklıydı.


Hızla bakışlarını kaçırdı, iki dudağının arasında koca bir esneme görüldü. Daha fazla uykusuzluğa direnemiyordu. Gözleri usulca kapanmaya başlarken, kafası tam yanında bulunan omuza dayandı.


Aslan'ın bakışları anında ona döndü, hissettiği sıcaklık omzundan başlayıp tüm bedenini ele geçirmişti. "Uykun mu var?" diye sordu, genç kız gözlerini kapatmadan saniyeler öncesinde kafasını evet anlamında sallayıp derin bir uykuya geçiş yaptı.


"Zeynep" dedi genç adam fısıltıyla. Pozisyonunu bozmadan gözlerini yüzüne çevirince yüzünde şaşkınlık belirdi. Gerçekten de gözleri kapalıydı, mışıl mışıl uyuyordu.


Gülümseyip omzunu dikleştirdi, genç kız daha rahat uyumalıydı. Kollarını göğsünde bağladı, bakışlarını gökyüzüne çevirip karanlığın ve sessizliğin içerisinde omzunda uyuyan kızın nefesini dinlemeye başladı.


O anda onları izleyen üç kişiden birhaberdiler. Esma Nine, lavaboya diye uyandığı anda kızını kapının önünde olduğunu fark edip yaklaştığında ikisini görmüştü. Yüzünde mutluluk ifadesi vardı, kızı iyileşiyordu ve ilacı da bu adamın arkadaşlığı olacaktı.


Yan komşu Emine Hanım, uyku tutmadığı bir sırada bahçeye çıktığında gözleri yan bahçeye kaymıştı, yüzünde hüzün dolu bir ifade vardı, gözünün birinden de bir damla yaş süzülmüştü, kalbi sızım sızım sızlıyordu.


Sokağın en başında bulunan bir evde Bahar vardı, arkadaşının evine gelmiş, geç vakitlere kadar kalıp evine dönebilmek için çıktığı vakitte ikisini görmüştü. Yanlarına hiç yaklaşmayan, tek kelime etmeyen ve bulduğu her fırsatta deli gibi kaçan Zeyno, semtin öğretmeninin omzuna kafasını dayamıştı. Yüzünde şaşkın ve öfke vardı, ne ara böylesine yakınlaşmışlardı?


Oy ve yorumları eksik etmeyelim 💚


Loading...
0%