Hayatımın son 11 yılında beni tanıyan herkes bana kötü gözle baktı. Aşağılandım, yaşadığım yerden taşınmak zorunda kaldım. En önemlisi ailem tarafından yalnız bırakıldım. Ve bunlar tek nedeni karnımda can bulan yavrularımdan vazgeçmediğim içindi.
Caner'im ve Cansu'm, hayatıma devam etme nedenlerim. Kenan'ın Buket ile evlendiği gün varlıklarını öğrendiğim can parçalarım...
Her ne kadar kızsam da Ali ve Kerem sayesinde en az hasarla geçirdiğim yıllar sonucunda Cansu ve Caner şuan 10 yaşında bıcır bıcır iki tatlı Melek oldular.
"Aysu hanım?"
"Efendim Gül."
"Şey efendim bişey mi oldu 10 dakikadır sesleniyorum ama duymadınız."
"Ahh evet dalmışım. Ne oldu önemli bişey mi?"
"Evet Kerem bey geldi Aysu hanım. Önemliymiş. Bir de müvekkiliniz Hasan bey ile 1 saat sonra bir görüşmeniz var. hatırlatmamı istemiştiniz."
"Tamam Gül Kerem'i içeri gönder. Bize de iki kahve getirsene."
"Peki Aysu hanım."
Gül'ün odadan çıkmasıyla kapının tekrar açılması bir oldu. Kerem bir kaç adımda yanıma gelip beni kollarına almasıyla şaşırıp bir kaç dakika hiçbir şey yapamadım. Gerçi daha sonra da pek çıkamadım kollarından ya neyse.
"Kerem boğuluyorum. Bir bırak ya."
"Beni affettiğini söylemezsen hayatta bırakmam seni. Hatta Cansu ve Caner'e 'anneniz benimle küstü' derim görürsün o zaman."
"Ya tamam bırak. Otur şuraya konuşacağız zaten."
"Korkmalı mıyım?"
"Kesinlikle kork."
Kerem tam cevap vereceği sırada kapının çalınmasıyla susmak zorunda kaldı. Gül getirdiği kahveleri servis edip çıkınca Kerem başını önüne eğip konuşmaya başladı.
"Sana bildiğim her şeyi anlatacağım ama ne olur sözümü kesme. Yoksa daha cesaret edemem."
"Tamam dinliyorum, ama bu ne seni ne Ali'yi affettiğim anlamına gelmiyor. Sizinle hala konuşuyorsam size, özellikle sana minnet borcum olduğu için bunu unutma. Tabii çocukların size düşkünlüğü de ayrı bir konu."
"Biliyorum. Bilmez miyim? Ama sana yemin ederim bende tüm olanları öğreneli çok olmadı. Ali'nin yanına gittiğim zamanı hatırlıyor musun? İşte o zaman öğrendim.
Ali ile bir akşam içmeye gittik. Arka arkaya bayağı içti gerizekalı. Bilirsin öyle kolay kolay sarhoş olan biri değil kendisi, ama o akşam sarhoş olmak istediğini söyledi. Neyse içti içti kafayı buldu. Sonra başladı anlatmaya."
Kerem'in derin bir nefes almasıyla konuşmakta zorlandığını anladım. Ama anlatmalı ve beni daha fazla aptal yerine koymamalıydı.
"Devam et Kerem."
"O gece sizi görmesini, girdikleri iddaayı, Kenan ile konuşmalarını sonra-"
"Devam et sonra?"
"Aysu anlattırma bana lütfen. Daha fazla üzülmeni istemiyorum."
"Kerem. Anlat dedim."
"Buket ile Kenan'ı Ali tanıştırmış. Ve sanırım evlenmelerine ön ayak olmuş sanırım."
"Na-nasıl? Ali böyle bir şey yapmamıştır değil mi?"
Kerem karşımda cevap vermeden öylece durunca hem avazım çıktığı kadar bağırdım hemde ağladım.
"Yalan de Kerem. Ali bunları sana yapmadı de. Yıllardır yanımda dostum diye bulunan adamın benim hayatımı karartmadığını söyle. Ben arkadaşımın ihanetiyle baş etmeye çalışırken aslında onu ihanete sürükleyenin o olduğunu söyleme bana. Çocuklarımın babalarından ayrı kalmasına sebep olan kişinin o olmadığını söyle bana."
Kerem yanıma gelip beni kollarına alınca başımı göğsüne yaslayıp iç çekmeye başladım. Tamam iddaa mevzusunu duydum sindirmem zor olsa da çocukların hatırına bir şekilde yüzüne bakabiliyordum. Ama artık onu hayatımın hiçbir yerinde istemiyorum.
"Aysu. Yemin ederim sana söylemeyi çok istedim. Ama Ali kendisinin söyleyeceğini karışmamamı istedi. Yoksa ben sana söylecektim."
Kerem elimden tutup beni ikili koltuğa oturttu, kendisi de yanıma oturunca derin bir nefes aldı.
"Bak yıllardır beraber her şeyin üstünden gelmeye çalıştık. Yeri geldi çocuklar hasta olunca gecelerce uyku uyumadık, yeri geldi onlarla eğlendik güldük. Ben her zaman senin yanındayım. Senin de, bıcırıklarında."
"Onları çok özledim. Şuan o kadar ihtiyacım var ki yavrularıma. "
"Aaa hadi ama ağlayacak mısın? Cansu'nun ilk okula başladığı günden betersin. Hatırladın mı? Caner bey nasılda sinirliydi o gün. Neymiş Cansu ağlarken çocuğun biri gelmiş teselli etmiş onu, vay efendim nasıl kardeşine dokunurmuş o çocuk."
Kerem'in söyledikleriyle gülümseyip o güne gittim bir anda. Caner yapısı dolasıyla küçüklüğünden beri Cansu ile sürekli uğraşan ama bir o kadar da onu kollayan bir çocuktu. Tabii Kerem'in sayesinde bir de çapkın. Cansu ise tam tersi sessiz, sakin bir çocuktu. Bir derdi dahi olsa siz fark etmezseniz içine atar.
Okullarının ilk günü okula dördümüz gitmiştik. Cansu o minicik elleriyle ellerimi sımsıkı tutmuş bırakmazken Caner hemen ortama adapte olmuştu. Öğretmenin herkesi yerine oturtmasıyla minik prensesim hemen ağlamaya başladı. Ama sorun tabii ki bu değildi. Sorun Cansu'nun hemen arkasında oturan çocuğun elini kızımın omzuna koyup sakinleştirmeye çalışmasıydı. Kıskanç oğlum bunu görünce anında bağırıp çağırmaya başladı . Allah'tan Kerem oradaydı da sakinleştirdi Caner'i. Ama o günden asıl unutamadığım olay ise Kerem ile Caner konuşurken duyduklarım oldu.
"Paşam sen niye saldırıyorsun o çocuğa ayıp değil mi?"
"Ama Kerem amca benim Cansu'yu korumam lazım. Babamız gelene kadar benim ona sahip çıkmam lazım değil mi?"
"Haklısın aslanım haklısın. Ama sen yine öyle yapma bak annende, Cansu'da üzülüyor sonra."
"Tamam Kerem amca."
O anlar aklıma gelince tekrardan ağlamaya başlayınca, Kerem elini çeneme koyup başımı kaldırınca göz göze geldik.
"Ağlama güzelim. Senin artık göz yaşı dökmeni istemiyorum. Lütfen ağlama."
Kerem'in dudakları alnımla buluştuğu anda kapının birden açılmasıyla ikimizde o tarafa döndük. Ama beklediğimiz kesinlikle ağzı şaşkınlıktan açılmış, gözü mosmor ve dudağının kenarı yara olmuş bir Ali ayrıca ifadesiz gözlerle bize bakan bir Kenan değildi.
Kerem hemen benim yanımdan kalkıp Ali'nin yanına gidince bende kendimi anca toplayabildim.
"Ne oldu lan sana böyle? Kim dağıttı seni?"
"Yok bişey. Siz beni boşverin de hayırdır? Aysu. Sen niye ağladın, gözlerin kıpkırmızı."
Ali'nin sorusuyla tüm başlar bana döndü. Bense soruyu duymamış gibi yapıp masama oturdum ve soğuk olduğunu umduğum bir ses tonuyla konuştum.
"Neden geldiniz?"
"Ne demek neden geldiniz? Hatırlatayım sen bizim avukatımızsın. Onu da geçtim sen benim dostumsun. Gelirken izin alacak değilim herhalde değil mi?"
Duyduklarımla gerçeklikten çok uzak bir gülümseme belirdi yüzümde.
"Dost diyorsun yani öyle mi?"
"Aysu ne saçmalıyorsun. Ben aramızdaki sorunu hallettiğimizi sanıyordum. Ne oldu birden bire."
Gözlerimi Ali'den çekip Kenan ve Kerem'e bakınca dikkatle bize baktıklarını gördüm.
"Kerem, Kenan bey bize biraz izin verir misiniz? Lütfen."
"Tamam."
"Tamam."
Kerem ve Kenan dışarı çıkar çıkmaz masamdan kalkıp Ali'nin yanına gittim ve olanca gücümle tokat attım. Ne olduğunu şaşıran Ali Önce şaşkınlıktan bişey yapamazken daha sonra olayı idrak edip beni kollarımdan tuttu ve sinirli bir şekilde gözlerime bakıp sordu.
"Aysu. Sen ne yaptığını sanıyorsun. Derdin ne senin?"
"Sen. Sen nasıl bir insansın? Yıllardır gözünün önünde acı çektim, ailemden , yerimden yurdumdan oldum. En önemlisi sevdiğim adam en yakın arkadaşımla evlendi. Peki bunların sorumlusu kim? Sen. Sen nasıl o kadınla bir olup benim hayatımı mahvedersin? Yıllarca hiç mi vicdanın sızlamadı senin?"
"Aysu. Ben."
"Sus. Daha fazla ne yüzünü görmek ne de sesini duymak istiyorum. Artık benden de çocuklarımdan da uzak dur. Onu da al git buradan. Hemen."
Arkamı dönmüş Ali'nin sesiyle durdum.
"Bunu benden isteyemezsin Aysu. Ben ne senden ne çocuklardan uzak durmayacağım. Bunu aklına sok. Bu arada o da en kısa zamanda öğrenecek merak etme daha fazla saklamayacağım artık."
Ali'nin son sözünden sonra gözlerim bir anda karardı. Tutunacak yer ararken kendimi bir anda boşluğa bıraktım. En son duyduğum ise Ali'nin adımı haykırmasıydı.