@mmsyazar
|
Akşam denebilecek bir hava kendini Akçaçam ağaçlarının ve diğer ağaçların yapraklarından yeryüzüne inerek göstermeye başlamıştı. Baykuşların bazıları dallara inip belli bir zaman kaldıktan sonra tekrar geldikleri gibi uçmaya devam ediyorlardı. Akşam vakitlerinde ormanın yüzeyinde sırtlarında kelebeğinkine benzeyen, ateş böcekleri gibi parlayan aralarında kadim dil ile birbirleriyle anlaşan iyeler vardı. İyeler ormanın koruyucu ruhlarıydı. Normal bir insanın ayak ucundan diz kapağına kadar boyları olan ellerinde uzunca bir asa tutan yaratıklardı. Ormanın içinde asalarının ucunda bulunan od taşı sayesinde ışık saçarak uçuşup geziniyorlardı.
Bazıları kendilerini tek bir yerde yukarı aşağı hareket ederek olan biteni anlamaya çalışıyorlardı. Onların birleştiği yerden halen inanılmaz derecede bir koku yayılamaya devam ediyordu. Bazı iyeler kokunun geldiği yere gelip, olan biteni anlayıp uzaklaşıyorlardı. Uzaklaşan iyeler birkaç iyeyi de yanına alıp kokunun geldiği yere getiriyordu. "Bunu söylemesi zor ama, yerde yatan bir Kilin, Asutay. Ben bakmaya gideceğim sakın yanıma gelme oğlum." Dedi mankurt. Bu şekilde konuşmayı sevmiyordu, dostunun ırkının en kutsalının öldürülmüş olmasını söylemek onun her zerresini harekete geçiriyor konuşmasını ve düşünmesini engelliyordu. Arkasını döndü yerde yatan bembeyaz bir kilindi. Kilinler Orta kıtada öldürülmesi yasak ve öldürenler ise Dağ Seddinin diğer tarafına bırakılıyordu.
Bunun nasıl olduğunu anlama çalışıyor fakat elleriyle bu kutsal canlıya dokunmaktan çekiniyordu. Elleri ilk avındaki gibi titriyordu. Gözleriyle bu kutsal canlının nasıl öldürüldüğünü çözmeye çalışıyor, ama anlam veremiyordu. Kanı donmuş gibiydi kan dolaşımı aksamaya uğramıştı. Artık yolun sonuydu ve kilini neyin öldürdüğüne bakmak için onun başını tutup çevirdi. Çevirdiğinde başının yan tarafından boynu boyunca kesilmiş ve siyah bir kan akıyordu. İlk kez böyle bir kan ve yara görüyordu. Şaşkınlığını gizleyemedi elini kafasına götürdü başını eğdi. Kan halen devam ediyordu. Siyah, parlak bir kan aktığı yerdeki bütün bitkileri anında çürütüyordu. Ötüken ormanında hiçbir yerde böyle bir durum ne görülmüş ne de duyulmuştu.
Bütün hayvanlar alarma geçmişti. Baykuşların hepsi birden mankurtun hareketlerine bakıyor onu inceliyorlardı. Belli bir zaman geçtikten sonra artık hiçbir baykuş yoktu hepsi gitmişti. Bazı periler gelip mankurtun tepesinden geçip gidiyorlardı. Mankurtta durumun farkındaydı, hayvanların hepsinin gelip kiline bakıp gidiyorlardı. Yarayı anlamaya çalışıyordu, etrafındaki iyeler artık gitmişti, kimseler kalmadı karanlık çöktü ve bazı hayvanlar dağılmaya ve kilini görmeyi istemiyorlardı. Mankurt, iyelerin sağladığı ışık sayesinde kilini inceliyordu ama artık onlar gidince ormana karanlık ve sessizlik çökmüştü.
Sırtındaki kılıcını çıkardı kılıçta bulunan Yada taşını sol elinin avucuyla biraz ovaladıktan sonra mavisi bir ışık yayamaya başladı. Sağ elinde bulunan kılıcı kilinin yanındaki toprağa sapladı ve kılıcın kabzası ve Yada taşı dışarıda kılıcın yarısı ise yerin altında kaldı. Mankurt artık yarayı daha net görüyor ve bunu ona kimin yaptığını anlamaya çalışıyordu. Bir çok kez incelemişti ama daha önce ne bir kilin öldürülürmüş görmüştü ne de böyle bir yara. "Bir dakika kilinlerin kanı siyah akmaz ki kanları siyah değildir.
Bu imkânsız Asutay bu imkansız. "Dedi mankurt. Şaşkınlığından dolayı unutmuştu kilinlerin kanı öyle beyazdır ki beyaz dahi onu kıskanırdı. "Bunu nasıl unuturum , bunu nasıl anlayamam hayır, burada görünenin ardında daha büyük bir şey var. "dedi ve İçinden geçirdi mankurt. Arkasından gelen Asutay'ı görmemişti tam arkasında ayakta duruyordu, çok garip bir şekilde bakıyordu. Mankurt, Asutay'ın nefes almasını hissediyordu artık , o kadar yaklaşmıştı. Aniden arkasına döndü ve gördüğü karşısında şaşkınlığa büründü yaralar içinde kalmış yüzü. Asutay'ın gözlerinden yaşlar dökülüyordu, bütün atlar ona saygı duyardı, onunla karşılaştıklarında öncelikle onun geçmesini izler sonra diğer atlar onun arkasından gelirdi.
Fakat artık o yaşamıyordu, hava soğuk ,Asutay hüzünlü , mankurt düşünceliydi. Mankurt ayağa kalktı ortalık, kılıcın saçtığı ışıkla aydınlanıyordu o kadar aydınlıktı ki Asutay'ın döktüğü gözyaşları belli oluyordu. Mnakurt elleriyle Asutay'ın gözlerindeki yaşı sildi, ona karşı inanılmaz derecede saygı duyuyordu onun bu hali mankurttu içinden yaraladı , ilk kez bir albısın örümceği tarafından gençken sokulduğu anda ki biri içini yakıyor , bu acı onu kahrediyordu Asutay'ın yüzüne bakamıyor aşağıdaki ayaklarının önüne bakıyordu." Yapma böyle dostum , alıyorum çok zor ama sana söz veriyorum bunu yapanı bulacağım sen de biliyorsun daha fazla üzme kendini olur mu ?" dedi mankurt.
Derken içinde yanardağın bıraktığı lavlar yüzünden bazı kelimeler ağzını yakıyormuş gibi hissederek seslerin bazıları anlaşılıyor bazıları acıdan ağzının içinde kayboluyordu. Bu durum onu hiç istemeyeceği bir olayın içinde bırakıyordu. Hiçbir zaman istemeyeceği bir canlının katledildiğinive bunun sonuçların birinin dostunun içini parçaladığı gerçeğiyle yüzleşmişti bir kere geri dönüş yoktu. Tükenmekte olan Yada taşını Orta Kıtada ararken kendini cevabını bilmediği soruların ortasında bulmuştu. Asutay, yere yığıldı ayaklarının üzerine çöktü irice bir hayvandı yaşlı değil ama artık gençte değildi. Bu durum onu çok yıprattı,üzdü ve kalıcı izler bıraktı.
Kafasını uzattı yerde yatan ırkının en kutsalına gitmeden önce son bakışlarını attı. Bakmak istemiyordu ama nedenini o da merak ediyordu. İyeler Asutay'ın etrafında dönmeye başladılar onlarla birlikte artık ortalık daha aydınlıktı. Sırtına kondular artık uçmuyorlardı. Asutay'ın sırtı inanılmaz derecede parlıyordu. İyeler onun akıttığı göz yaşlarını hissediyolardı, onu sakinleştirmeye çalırır gibi hareketler sergilemeye başladılar. Mankurt olan biteni meraklı gözlerle izliyordu, arkasını döndü kilini kaldırıp Asutay'ın üstüne koyacaktı. Bu yarayı ona kim yaptı, kuralları kim ihlal etti. Bunu sadece Orta Kıtada Ötüken ormanında tek başına yaşayan Uluğ Böke Şaman bilebilirdi.
Ona götürmek için eğildi, iki eliyle birlikte kilinin altından tuttu, tam kaldıracaktı ki mankurt'un gözleri dolmuştu. Mankurtlar duygusuz olarak bilinirler ama , Alabörü diğer mankurtlardan ayrılıyordu. Ayakta bir süre hem kiline baktı hem de yerde birikmiş kan birikintisine , kanlar yeryüzüne yayılmış ve aktığı yeri çürütmeye başlıyordu. Ayakta kaldığı süre boyunca onun son zamanlarda geçirdiği en acı veren dakikalardı. Hemen karşısında ki çalılar belli başlı sesler çıkmaya başladı, çalılar bazıları yere yatarken bazıları sağa sola gidip geliyordu. Mankurt kilini yavaşça yere bırakmak zorunda kaldı. Eğildi ve onu tamamen yere vırakmıştı. Ellerini hafifçe kendine doğru çekti , sol eliyle parmaklarında olan beş yüzükten birini ters çevirip altı üste gelecek şekilde ayarladı ,artık içinden çıkacak bir iğne ile iksir dolu yüzük kana karışmaya hazırdı.
Yüzüğün yönünü ayarladıktan sonra sağ eliyle yere sapladığı kılıcını aldı ve ayağa kalkmıyor karşısından gelen sese oadaklanıyordu. Bu sesler bir alçalıp bir çoğalıyordu, bu durum önce baykuşların dikkatini çekti bazı baykuşlar sanki bir tehlike varmış gibi uçup gitmeye başladılar. Periler Asutay'ın üstünden uçmaya başladılar ve tam tersine doğru gidiyolardı. Asutay'ın seslerde dolayı tedirginliği gözlerinden okunabiliyordu. Bakışlarını kilinden alıp , mankurtun baktığı yöne çevirmişti. Asutay tam kalkmak için hareket edecekti ki , mankurt sol elini yukarıya kaldırdığını görünce oturduğu pozisyona geri döndü. "Demek kilini öldüren şey halen buralardaymış gel bakalım her şeyin bir bedeli vardır.
Adalet,iyiyi kötüden ayırır." Diyerek içinden geçirdi mankurt. Asutay , mankurt ve önlerinde kilinden başka hiçbir canlı yoktu. Herkes gitmişti artık , sessizlik sanki bütün ormanı kaplamıştı. Sesler duyulmuyordu mankurt bu durumu anlamadı ,karşısında kim var analamadı göremiyordu, kılıcın ışığı karşıyı andınlatmıyordu fakat önünü aydınlatıyordu. Ne mankurt ne de Asutay kımıldamıyordu, sadece zifiri karanlık ve korkutucu derecede ki sessizlik hakimdi sanki. Sesin kesilmiş olması mankurtu daha çok endişelendiriyor ve meraklandırıyordu. "fiiiştttt" diye bir ses duyuldu.
Mankurt sola doğru atladı ve kılıcını karşısındakine doğru çevirmişti ama yüzüğü henüz parmağına batırmadı, karşısında ne olduğunu görmeden bunu yapamazdı. Bu sesi daha öncede duymuştu , kafasını çevirdi ve arkalarındaki yarısı yerdeki siyah kandan siyahlaşmış ve çürümeye başlamış Akçaçam 'ı hedef alan bir ıslık oktu. Ok ucu ıslık görevi üstlenen Uluğ Böke Şaman tarafından dövülmüş bir çelik uçluydu, gövdesi esnek , mavimsi ışıltılarla dolu ağaç dalıydı, sonunda ise beyaz uzun tüylerden olşuyordu. Mankurt ses çıkarmadı , ikinci oku bekliyordu farkndaydı olan bitenin ama ne sesi çıkıyordu ne de karşılık vermek için bir şey yapmıyordu.
"Fişşşşttt" diye bir ses daha duyuldu , mankurt oku havada kendisine doğru geldiğini görünce belini geriye doğru götürdü. Ve ok üstünden geçip arkada ki diğer hastalık kapmış akçaçama isabet etti. Mankurt , kılıcın yaydığı ışık yüzünden kendi yerini ortaya çıkardığını anladı. Sol eliyle sağ elinde tuttuğu kılıcın Yada taşını okşadı ve taş artık ışık saçmıyordu. Işık sönünce artık her yer karanlık olmuştu. Asutay sola doğru baktı hiçbir görmüyordu, ayağa kalmak istedi ama mankurt ona yerde kalmasını söylemişti , tektrar o dşüncesinden kurtulup nefes alıp vermesi bile ağrlaşmıştı.
Birkaç baykuş akçaçamdan aşağı bakıyor gözleri parıldıyordu. "fişşştttt" diye son kez bir ses duyuldu, havada süzülen ok gittiği doğrultuda arkasında bir mavimsi toz bulutu oluşturarak gidiyordu. Gittiği yerde ışık saçarak gidiyordu , geçtiği yerde mankurtun yüzünü gördü. Şaşkınlıkla olan biteni anlama çalışıyprdu Asutay. Ok ikinci atılan ok gibi mankurtun arkasındaki Akçaçama isabet etmişti. Bir anlığına sessizlik oluştu , mankurt arkasına baktı ve üç tane parlayan ıslık okunu gördü. Yerinden kalktı karşısındakinin kim olduğunu biliyordu , "füüüttttfiyuuuu" diye bir ses duyuldu.
Ses belli ölçülerde hafifçe diğer oarada bulunan hayvanların dikkatini çekmişti. Beklenmedik bir olay olmuştu, üç ok birden geldiği yöne doğru gitmeye başladı. Artık oklar geldikleri yönde kaybolmuşlardı. Çalıların içinden sesler tekrar gelmeye başladı, bu sesler bir önceki seslerden biraz daha farklıydı. Asutay kendisine doğru yaklaşmakta olan şeyin kokusunu aldı , ayağa kalktı ve gözlerinin büyüdüğü anlaşılıyordu. Meraklı gözlerle çalıların ardındaki şeyi merakla bekliyordu, koku ona yabancı gelmedi, nitekim mankurtta aynı fikirdeydi. Sesler artık oldukça yakından geliyordu. "tak ,tük,tak,tük" diye sesler belirginleşti.
Mankurt ve Asutay meraklı gözlerle karşılarındaki karaltıdan çıkacak şeye bakmaya devam ediyorlardı. Çıkan yaratık Ötüken ormanının en heybetli koruyucularından olan bir Aryunt'tu. Gögsü ve vücudu at şeklinde yukarı kısmı insan biçimindeki koruyucu yaratık usta bir okçu olmalarıyla tanınırlardı. Bir gurur ifadesi şeklinde yürüyüşü ile sol elinde tuttuğu yayı ile yavaş adımlarla makurta doğru geliyordu. Son birkaç adım kalmıştı artık. Son adımını yerde yatan kilinin önüne geldi, duraksadı sol elindeki yayını tek hamleyle ortadan kaybetti artık ne yay ne de ok görünüyordu. Mankurt kılıcını arkasına koydu, yüzüğünü ters çevirip iğneyi sakladı artık tehlike yoktu çünkü karşısındaki eski dostu, Ayaz 'dı.
" Sabahleyin gördüm onu ,kanım dondu , ellerim ve vücudum titriyordu, her yer kan içinde kalmıltı , eğer erken gelebilseydim ona bunu yapanı görecek ve onu oracakta öldürecektim. Ama geciktim anlıyor musun ? geciktim... koruyamadım onu... yapamadım..." dedi aryunt. Söylerken omuzları aşağı inmiş mahcubiyet bir tavıra bürünmüştü , koruyamadığı için kendine öfkeliydi, aşşağı doğru eğildi so bir dokunmak istedi, sabah onu görüğünden beri ona yaklaşmamıştı."
Çok soğuk eski dostum üşümüş donmuş ya çok üşümüş mankurt çok üşümüş...."dedi aryunt. Mankurt hiçbir şey yapmıyordu yapamıyordu sadece dolmuş gözleriyle olan bitene birde bu açıdan bakıyordu. Asutay yoğun bir duygu içerisinde aryutta bakıyordu ileriye doğru adımlarını attı. İyice yaklaşmıştı. Mankurt onu fark edip daha fazla yaklaşmasın diye onu eliyle durdurdu ve yere çöken aryuttu kaldırmak için hamle yaptı. "Hey bu da ne böyle bir dakika Alabörü bu yara bu yara biliyorum bu yarayı hayır olamaz hayır asla olamaz bu yarayı daha önce Uluğ Böke Şaman söylemişti.
Siyah,parlak ve aktığı yeri çürüten bir yara evet tam olarak bu tarife uyuyor bu olamaz!"dedi aryut heyecanlı bir şekide. Geriye doğru adımlarını attı korkmuştu, uzaklaştı artık hüznünün yerini ağır bir korku almıştı. Mnakurt anlam veremedi olanlarla yanına gitti. "Sakinleş dostum noldu ne yarası bu ne yarası ?" dedi mankurt. Aryunt dumadan "hayır olamaz hayır olamaz imkansız bu imkansız!"dedi aryunt. "Bu yarayı sadece ruh kılıcı yapabilir." Dedi korkarak aryunt. Kendini geriye doğru attı mankurt kendi kendine "hayır bu imkansız."dedi ve ekledi "Ne yani Ötüken ormanında bir Kara Şaman mı var ?"dedi mankurt.
SÖZLÜK İye : Orman Perileri. Aryunt : Belinden yukarısı insan, vücudu at olan Türk Mitolojisinin öğesi.
|
0% |