@mmsyazar
|
Ötüken ormanı geceleyin çok canlı olmasıyla bilinirdi. Hayvanların ,yaratıkların sesleri sabah vaktinden daha canlıydı. Bu gece diğer gecelere benzemiyordu. Hayvanların bazıları endişeli bazıları korkmuş vaziyette bir oraya bir buraya gitmekteydi. Bu gecenin diğer gecelerden farklı olacağının göstergesi olarak baykuşlar sürü halinde dolaşarak belli ediyorlardı. Ormanın koruyucu ruhları git gide çoğalıyor geçtikleri yerlerde karanlığı aydınlık yapıyorlardı. Ormanın iç kesimlerinden iyelerin aydınlatmadığı bölümlerden birinde garip sesler geliyordu. Bu sesler giderek çoğalıyordu. O sesin geldiği yerde olan bazı iyeler kaçıp uzaklaşmayı seçiyorlardı. Ses , Bütün ormanın merakı olan kilinin öldürüldüğü yere doğru yaklaşıyordu.
Mankurt, biraz önce Ötüken ormanında bir Kara Şamanın varlığını hissettiği için garipsemiş ve olan biteni anlamaya çalışır vaziyette etrafa bakıyordu. "Farkında mısın bilmiyorum ama bırak Ötüken ormanını Orta Kıta'da T.S.S bir kere bile Kara Şaman görülmedi" dedi Aryunt , hafif korkmuş ve endişeli bir tavırla. Mankurt, kendi kendine düşünüyor asla Aryuntu dinlemiyordu. Ayağa kalktı Asutay'ın yanına gitti kafasını ellerinin içine aldı."Tengri Ülgen aşkına ne oluyor bu ormanda böyle "dedi. Asutay , onu ne zaman böyle görse kendisi de endişeleniyordu.Uzun bir süre ortalık sessizleşmeye başladı, baykuşlar başta olmak üzere diğer canlılar bu olağandışı durumu anlmaya çalışıyordu. Ses tam kilinin öldürüldüğü yere yaklaşmıştı.
Baykuşlar sesin geldiği yere bakıp sürü halinde uçmaya başladılar. Kilinin başında bekleyen ve onu sanki canlı tutmak için ışık tutmaya çalışan İyelerinde dikkatini çekmişti. Bazı iyeler uçmaya başladılar, sesin geldiği yere gittiler, gittikten hemen sonra yukarıya doğru uçmaya başladılar. Bu durumu gören diğer iyeler de onların arkasından uçmaya başladılar. Kendisini dinlemeyen mankurta sinirlenmiş gibi kafasını çevirdi o da sesi işitmeye başladı, kafasını sağa çevirdi mankurt arkası dönük kafasını asutaya yakınlaştırmış ayakta duruyordu. Aryunt sesin iyice yaklaştığını duydu, hemen sol elini yumru yaptı, o bu hareketi yapınca sol elindeki bileklik ona bir yay verirdi. Yeşilimsi bir ıslık oku yayı oluşurdu elinde. Bu yayı tuttu ve sağ elini yaya doğru götürdüğünde yayın içinde aryuntun sağ elini bekleyen ıslık oku oluşurdu.
Tüm dikkatini sesin artık iyice yaklaşmakta olan yere çevirmişti. Asutay, mankurtu itti ve mankurt arkasına döndüğünde bazı seslerin geldiğini ve bu seslerin geldiği yöne doğru okunu hazırlamış olan Aryuntu gördü. Yanına doğru sessiz denilebilecek adımlarla yaklaştı. "Ne oluyor Aryunt?" diye sordu mankurt. "Sen Asutay'ın yanına gittiğinden beri karşıdaki çalılardan sesler buraya yaklaşıyor" dedi Aryunt." Yoksa Kara Şaman burada mı?" diye sordu mankurt. "O artık bu ormanda yüksek ihtimal karşımızdaki o hazır ol "dedi Aryunt. Kılıcına doğru uzandı, kılıcını her aldığında Orta Kıta'da ondan tehlikelisi bulunmaz derlerdi.
Sol eliyle yüzüklerinden birini çevirmeye kalkmıştı ki" Dur çevirme yüzüğü o mu değil mi bilmiyoruz" dedi Aryunt. Elini çekti ve karşısında ne olursa olsun dövüşmeye hazırdı. Kılıcın içindeki Yada taşı aryuntun dikkatinden kaçmıyordu. "Ötüken ormanına ilk geldiğinde içi boştu, henüz iki yaratıktan birini dahi öldürmemiştin, sadece iki gözü farklı renkte 20 yaşında bir mankurtun." dedi Aryunt. "Sen de ağaçtan bir yay ve ok kullanıyordun" dedi mankurt. İkisi de çok eskiden birbirlerini tanıyorlardı. Gençlik yıllarını birlikte geçirmişlerdi. İlk avlarını birlikte yapmışlardı ve ikisi de unutmuyordu.
Birlikte yan yana dövüşmeyeli uzun zaman olmuştu. Bu durum Aryunt'a geçmişi hatırlatıyordu. "Biliyorsun biz birlikte bir boz ayı öldürmüştük, hayatımı kurtarmıştın. Hiç unutamıyorum mankurt." dedi Aryunt." Sadece biraz dikkatsizdin o kadar." dedi mankurt. Elinde her tarafı yeşilliklerle dolu sadece tuttuğu yer iyice aşımmış olan kendisi kadar uzun asasını önden ileriye doğru attı. Aryunt geri çekildi karşısındakini halen göremiyor sadece uzun birine benzetiyordu. Okunu hazırladı, iyice yayı germişti hazırdı sadece tehlikeyi anlamaya ve bundan kurtulmayı istiyordu. Mankurta doğru kafasını çevirdi," Hey orada ne görüyosun" dedi endişeli bir ses tonuyla.
Sadece karşısındakine odaklandı ve onun haricindeki sesler onu ilgilendirmiyor gibiydi ona cevap vermedi. Asanın ardından kamburu çıkmış, üstü başı yeşil otlardan örülmüş,3 ayak ve 3 kolu olan ,burnunun ucu çenesinin kıvrımına kadar inen bir şey göründü." Bu bir Arçura, yayını indir Ayaz. " dedi mankurt." Hey ne arıyosun burada Arçura?" dedi Aryunt. Yürüdüğü vakit otlar ve dallarla örtülü asasını yere sert vururmuşçasına yerden toz kalkardı,ilk bakışta bakıldığında üstünde kıyafet yokmuş gibi görünürdü. Ama yaklaştıkça yürüyen bir ağaç olduğu anlaşılıyordu. Burnu onu hemen belli ederdi . Uzun ve kıvrımlı burnu koku almada çok başarılıydı.
Kötücül yaratıklardandı, eski zamanlarda Mankurtlar birçok Arçura öldürmüşlerdi. Hafif kambur yürüyüşü onun yaşlı bir Arçura olduğunun habercisiydi." Vaaaay bakııııın buralardaaa kim varmıııış, Alabörüüüüüüü seni uzun zamandır görmediiiiim." Dedi Arçura , konuşmalarının içerisindeki ssesli harfleri uzatmaya bayılırdı. Yüzünü mankurta bakabilmek için çevirdi, başının üstündeki çınar yapraklarını kaldırdı gözleri yeşilimsi ve oldukça çirkindi.
Mankurta doğru adımlarını atmaya başladı" Demeeeeekk denilenleeer doğruuu."dedi Arçura." Neymiş bakalım Mankurt hakkında denilenler?" dedi meraklı bir şekilde söze giren Aryunt." Ötükeeen ormanındaaaa bir mankuuuurt var dedileeeer." dedi Arçura ve ekledi " Amaaa meşhuuuur Alaböööörü var demedileeeeer. Aslındaaaa seniii gördüğüüüüm iyiiiii olduu Mankurt ,sana gizliiii haberleriiiiim vaaaaaar"dedi ve asası bir şeye dokunduğunu hissetti.
Bembeyaz, bir kiline değmişti asasının ucu bu değmenin ardından suçluluk duygusu duymuş ve bunun göstergesi olarak asasını yana doğru uzattı yerde yatan kiline doğru eğilmeye başladı, ellerini başının önüne getirdi artık başı görünmüyordu. Ağaçların ardına saklanmış görüntüsü veriyor gibiydi. Kadim dille ilgili birkaç kelime etti, yavaşça yerden kalktı asasını tekrar eline aldı." Arçura, bilmiyormuş gibi yapmayı bırak. Ötüken ormanında bir mankurt var bunu biliyorsun ama bir kilin öldürülmüş bilmiyorsun. Sizler çok yalancı , sahtekar yaratıklarsınız."dedi ve çok öfkelesnmişti, elindeki yayı bile kapatmadı, oku sabit bir şekilde ona doğru tutmayı sürdürdü, Arçuralardan nefret ederdi ve onların sözlerine asla inanılmazdı." Asıl sen ne istiyorsun onu söyle yoksa kafana bir ıslık oku yersin!" dedi Aryunt. Bir anlığına ortalık yeniden sessizleşti.
Kafasını mankurta doğru çevirdi, kafasını kaplayan çınar yapraklarını tekrar sağa doğru çekti. "Sen bana inanmıyor musun ? "dedi Arçura. Bunu söylerken göz bebeklerini ufaktan büyütmüştü, hafiften sulanmış gözleri ona bir masumiyet katıyordu. Sol elini sağ eliyle tuttuğu asaya yakınlaştırdı, artık iki eliyle birlikte kavrıyordu." Sana inanıyorum Arçura ." dedi mankurt. "Yapma ya mankurt ona nasıl inanırsın. Onlar yalancıdır. Tengri Ülgen aşkına onlara inanılmaz. Bilmiyor musun ?
Ata Taptuk sözlerinden biride şu değil midir? Yalan, Arçuarları doğrular. Der bunu ne çabuk unuttun."dedi gözlerinden alev çıkıyordu, sesi kalınlaştı ona karşı bakıp sözlerini mankurta söylüyordu." Buradan hemen uzaklaşsan iyi olur Arçura, yoksa Aryunt seni delik deşik edecek." Dedi kararlı bir şekilde mankurt. " Neyseeee şimdiiii ben gidiyoruuuum."dedi ve arkasını döndü geldiği yere doğru ufak ama kararlı birkaç adım atmaya başladı. Mankurt " Heyyy bir dakika Arçura gizli bir şey onu unuttun."dedi.
Elleriyle kafasını avuçlamaya başladı, geriye dönerek asutay'a doğru " Daha demin ben ne anlattım ya şimdi kalkmış gizli bilgiyi soruyor. Kafayı yemiş bu senin mankurt."dedi Aryunt . Arkasını dönmedi uzaklaşmaya devam ediyordu, başından belli belirsiz kelebekler uçmaya başladı bu uçan hayvanların bazıları kuştu. Sağa doğru yatarak sonrasında sola doğru yatarak yürümesini sıklaştırdı. Halen mankurtun sorduğu soruya karşılık vermiyordu. Ama duymamış olamazdı. Asanın yere uyguladığı basınç çok kuvvetli hissediliyordu. Garip ama bir o kadarda sert sesler asanın bastığı yerden yukarıya doğru sesin yükselişi devam ediyordu. O'nun geçtiği yerdeki su kuşları pis bir kokunun varlığından rahatsız olurmuş gibi kaçmaya başladılar.
Yürüme hızı yavaşlamaya başladı,son birkaç adım sonra sığ ormana girip kaybolacaktı." Hey sana diyorum bana söyleyeceğin son bir şey yok mu ?" dedi ve ekledi mankurt." Söyle şu gizli şeyi duymuyor musun ?". Yavaşladı ve bir süre sonra tamamen durmuştu. Arkasını dönmedi ,sırtından yere doğru bir yılan çıktı ve aşağı doğru ilerledi. Kafasından bir kuş uçup diğer taraftan bir kelebek içeri doğru geliyordu. Asasının etrfına yerleşmiş onlarca ateş böceği onun gittiği yolu aydınlatıyordu." Yazgııııınnnnn yoldaaaaa Alabörüüüü."dedi Arçura. Adımlarını sıklaştırdı, hızlanmıştı artık uzun yeşilliklerin ardından kayboldu. " Ne demek şimdi bu ?" dedi, inanıp inanmamak arasında kalmış bir vaziyette kuşkulu bir şekilde mankurt. " Ya sen gerçekten inanıyor musun ? bu yalancıya ben ne diyorum sana , beni hiç dinlemiyorsun mankurt !" dedi Aryunt.
Asutay'a doğru ilerledi, heybenin içinden birkaç malzeme aldı kilinin yanına doğru gitti. Üstünü örttü ve yanına serdikleri şeylere ise kendisi yatacaktı. Çıt çıkmıyordu, Aryunt mankurta doğru bakıyor ama asla gözlerine bakamıyordu. Hiç konuşmadı sadece yatmak istiyordu. Asutay mankurtun yanına geldi ağır bir şekilde aşağı doğru onun yanına uzandı. Ayakta bekleyen Aryunt kendisini onların yanına kilinin diğer tarafına doğru uzandı. Gök yüzüne doğru bakıyordu. Uykusu çok az vardı ama Arçura'nın dedikleri onun hafızasından hiç çıkmıyordu, onu sürekli meşgul ediyor ama sorularına cevap bulamıyordu. Gökyüzündeki yıldızlar onun için inanılmaz bir şekilde parlıyordu." Tengri Ülgen işte orada yaşıyor, fakat T.S.S bir kez bile görülmedi. dedi Asutay'a anlatır gibi sözlerini kesik kesik uykulu bir şekilde sonlandırdı.
Birkaç saat zaman geçmişti. Yukarıya doğru baktı gökyüzünde hiçbir yıldız yoktu ama açıktı hava sadece bir ay görüyordu, ama anlam veremedi bu ay rengini daha önce hiç görmemişti." Kızıl ay kehaneti doğruymuş. "dedi mankurt çok heyecanlanmıştı. Ay o kadar büyük görünüyordu ki Ana Dünya'ya çarpacak gibi olacaktı. Yerinden kalktı karanlık gecede her yer kızıllaşmıştı sabah gibi olmuş ve karanlık yerini al bir aydınlığa bırakmıştı." Asutay kalkk kalkk baksana Kızıl Ay var bugün, nasıl fark etmedik biz uyan uyan!"dedi mankurt. Asutay kalkmıştı gözleriyle mankurtun gösterdiği yere bakmıştı, gözlerine inanamadı hemen yerinden kalktı gözlerinin içi karşısındaki Kızıl Ay'ın yansıması görünüyordu.
Ötüken ormanı geceleyin hiç bu kadar aydınlanmamıştı. Gök bir an da aydınlandı ama bu sefer kırmızı ışığın içinden beyaz bir ışık çıkıverdi. Bu ışık direk mankurt ve Asutay 'ın bulunduğu yere doğru yaklaşıyordu. Mankurt asutay'ın üstüne atladı kaçmaya başladılar, ama artık çok geçti , kaçamadılar. Işık onları hapis etti ve ışığın içinde kaldılar." Hayırrrrrrrr olamaazzz,hayırrr. Ohhhh Tengriler aşkına bu nasıl bir rüyaydı böyle." dedi kan ter içinde kalmış ve zor nefes alırken mankurt. Soluna doğru baktı Asutay halen yatıyordu, onu uyandırmadığı için kendini şanslı hissediyordu. Sağına baktığında ise Aryunt gitmişti.
Ağaya kalktı , fazla ses çıkarmadan usulca aryuntun yattığı yere doğru ilerledi, yattığı yer de 4 toynak yerine çok fazla toynak izi vardı. Bu durum onu şüphelendirse de pek düşünmek istemedi. Güneş yüzünü göstermiyordu. Sabaha çok vardı, hafif hafif kar yağdığını hissetti. Kel kafasına damlayan kar onu gerçekten yumuşatıyor, yeterli ölçüde düşünmesini sağlıyordu. Ağaçlar kendini göstermişti, birçoğu yapraklarını dökmüştü, fakat Akçaçamlar kışın geldiğini anlamayacak kadar dikenli dalları bulunurdu. Ötüken ormanında ki kar taneleri Dağ Han' lığının şaman seçmelerine az kaldığının bir göstergesi sayılırdı.
Uyumak yerine meraklı meraklı ortalıkta gezinen orman halkı kışın ilk karlarının heyecanını kendilerine has sesleriyle göstermeye başladılar. Bu orman halkının en kudretli hayvanı kurt ise ulumaya başlamıştı. Onun mevsimi başladığında uzun süreler ulumayı çok severlerdi." Seni uyandırdılar gördün mü ? Onların mevsimi geldi Asutay karışamayız değil mi ?" dedi gülümser bir tavırla Asutay'a karşı Mankurt. Asutay kalkmıştı, etrafına baktı ve Aryunt 'un gittiğini anladı."
Evet dostum kalktığımda o gitmişti. Ama bize haber vermeden gitmezdi. Bir şey olmuş mutlaka."dedi mankurt. Kurt uluması farklı kurtlarla birleşiyordu. Diğer kurtları dahi bastıran keskin ve tok sesli bir kurt uluması duyuldu. O sesten sonra artık hiçbir kurt ulumuyordu. Bu durum mankurtun dikkatini çekmişti. "Bu sesi daha önce işitmemiştim" dedi meraklı bakışlarla bakarak mankurt.
Ses bir yaklaşıp bir uzaklaşmaya devam ediyordu. Ama mankurtun daha önemli bir işi vardı." Önce kilin sonra Arçura'nın gizli bilgisi ve şimdide Kızıl Ay kehanetini rüyamda gördüm. Bu işaretler nereye doğru birleşiyor bulmalıyım." dedi mankurt. Sabah olmaya yakındı, İyeler ortalıkta yoktu olanlar ise dağılmaya başlıyorlardı. Kilini kaldırmaya çalıştı, bunu yaparken boynundan aşağı doğru inen derin yarayla bir kere daha karşılaştı.
Bu onun için kaçınılmaz bir o kadar da acı verici bir durumdu. Yarasına bakmak istemiyor, ama gözlerini onun üzerinden alamıyordu. Asutay olan biteni uzaktan sanki kalbini diri diri alıyorlarmış gibi acı hissederek bakıyordu. Tek yaptığı uykulu gözlerle mankurtun, kiline bakarken nasıl zorlandığını görüyordu. Ön ayaklarını kaldırdı, arka ayaklarını kaldırmaya çalışırken bir anlığına ayağa kalkamadı. Tekrar denemeye çalıştı, bu kez olmuştu. Ayağa kalkmıştı artık ama onun da Mankurtta olduğu gibi keyifsiz, üzgün, sinirli bir hal vardı.
"Hey dostum bekle kilini sana emanet edeyim. Kime götüreceğimi çok iyi biliyorum." dedi mankurt. Oldukça hüzünlü görünüyordu, kilini Asutay'ın üstüne yerleştirdi üstünü beyaz bir çarşafla örttü. Elleri titriyor aldığı nefesi sinirli bir şekilde geri veriyordu. Kar kendini iyice göstermeye başladı, hafif hafif yağmasını sürdürdü. Bazı hayvanlar bu durumu fırsata çevirip bir yaz boyu yaşadıkları yere yiyecek dolduran hayvanlar artık bir kış boyunca rahat yaşayacaklardı. Kar yağmasını ve kışı pek sevmiyordu, bunu ağaçların altına girerek göstermeye çalışıyordu. Her şeye bir şey bulan Asutay kış geldiği için neşesiz, huysuzluğu artıyordu.
Kocaman cüssesiyle Akçaçamların altına, sağına, soluna girmeye çalışıyor mankurt ise ona bakıp alt üst olan keyfini bir nebze de olsa düzeltmeye çalışıyordu. Arkasını döndü kilinin yattığı yere doğru ilerledi, kendisini oraya kadar gitmeye zorlayan neydi acaba oraya gitmek istemiyordu, ama artık tam kilinin öldürüldüğü yerde ayakta bekliyordu. Kafasını yere doru eğdi, yerde gördüklerine inanamadı. Yerde kilinin boylu boyunca yattığı kısımların tamamına baştan sona kadim dille ilgili bir şeyler yazılmıştı. İyice inceledi eliyle sağa doğru yere düşen dalları sürükledi, bunu yaparken yazılmış olan yazıyı ise silmemeye dikkat ediyordu. Yerinden birden ayağa kalktı hızlı adımlarla Asutay'ın yanına heybesine yaklaştı. Oradan bir kâğıt alarak toprağa yazılmış kadim dille ilgili runik harfleri kâğıda yazdı." 𐰉𐰆 𐰾𐰀𐰤𐰃𐰤 𐰖𐰀𐰔𐰍𐰃𐰣 𐰢𐰀𐰣𐰴𐰆𐰺𐱃"" Bu senin yazgın mankurt".
Bu dili sadece Şamanlar ve Dağ Hanlığında yaşayan Ata Taptuk biliyordu." Burada yazanlar çok önemli olmalı ve Ötüken ormanına geldiğimizden beri sorunlar hep bizi çağırdı. Burada yazılanlarla ilgimiz olmalı ama burnuma kötü kokular geliyor Asutay uzun süredir başımız garip bir şekilde kor düğüm oldu. Bunu açmanın vakti geldi." dedi ve ayağı kalkarak yerde yazılan runik harfli kadim dili yazdığı kâğıdı heybenin içine koydu. Hadi oğlum Uluğ Böke Şaman'ı görmeye gidiyoruz. Birçok soru ve onları bekleyen cevaplar var." dedi mankurt.
Gece yerini yavaş yavaş karın tanelerinin eşliğinde tan vaktine bırakıyordu. Tam sabah olmamıştı fakat zifiri karanlıkta artık yoktu. Baykuşlar olay yerinin hemen üstündeki iyice zehirlenmiş ağaçların üstünden Mankurt ve Asutay'a bakıyorlardı. Kar taneleri onların kafalarına yukarıda ki dallarının sallanmasıyla peyderpey düşmekteydi. Ortalıkta artık çok az İye vardı. İyeler gün aydınlanmaya başladığında tan vaktinde pek azı dışarıda gezerdi. Ama bugün bir ötekilerden farklıydı.
Uzun yıllardır hiç kilin öldürülmemişti. Bu durum onları hem üzüyor hem alışkanlıklarından vazgeçiriyordu. Mankurt, Asutay'ın üstüne oturmuştu, yavaş yavaş ilerlemesini söyledi, kulağının yanından boynunu aşağı yukarı okşamasına bayılırdı. Bunu bilen mankurt belirli aralıklarla bunu tekrarlıyordu. Asutay artık gerçekten neşelenmişti. Yürüyüşünü dahi etkiliyordu bu tutumu. Ona garip bir his verir gibiydi. Aralarında ki bu kopmaz bağı küçüklükten beri birlikte yaşayarak artık kimin neyden hoşlandığını çözecek kadar birbirlerini tanıyorlardı. Asutay hareketlerini yavaşlattı, biraz daha ilerledikten sonra iyice adımlarını yavaşlatıp durdu.
Mankurt her zaman ki gibi onun bu davranışını bir sorunu çağırdığını biliyordu. Asutay'dan indi kılıcını heybenin yanından kendisine doğru çekti sağ alindeki kılıcını bu sefer farklı tutuyordu. Sesleri dinlmeye başladı, Asutay artık tam anlamıyla nefes almıyor gibiydi. Birkaç gündür olduğu gibi olay yerine yakın çevreden yaklaşan seslerden birine odaklandı. Asutay bir çok ses işitirdi ama bu sefer onu durduran şey gerçekten onu korkutmuştu. Arkasını döndü, Asutay geriye doğru Akçaçamların yanına doğru ilerlemeye başladığını gördü. Pis kokunun onu geriye doğru gitmeye mecbur bıraktığı günü hatırladı." Oğlum o gün de aynı tepkiyi vermiştin , ama bu sefer ben pis bir koku almıyorum"
dedi kafası asutay'a dönük bir şekilde lafını bitirdi. Kar hızlı bir şekilde yağmaya ve ufaktan bir fırtına çıkmaya başladı. Asutay hem üşüyor hem de korkuyordu , git gide ağaçların dibine gitmişti. Mankurt , uzun süredir geri gelmeyen Ayaz olduğunu düşündü." Ayaz sen mi geldin eski dostum?" dedi ama kendi de inanmıyordu bu dediğine. Sesler ufak ama kararlı bir şekilde artmaya başladı, kar hızını artırdı Akçaçamlar uzun süredir yerlerinde sağlam kalmışlar ki fırtına sadece üstülerindekini karları yere sağa sola atıyordu. Dört ayağlı bir canlının sesi olduğunu işitti, kılıcını sol omzuna kadar getirdi. Artık karşılaşmaya hazırdı. Soğuk fırtınadan dolayı pek önünü göremiyordu. Asutay endişeli bir tavırla Mankurta bakıyor ve fırtınadan dolayı pek göremiyordu.
Kar inanılmaz derecede çoğalıyordu. Mankurt biraz geriye doğru ilerledi. Önündeki çalılardan gelen sesler varken hiçbir çalı hareket etmiyordu. Ama ses çok yakından geliyor mankurt bu duruma anlam veremiyordu. Önünden gelen ses arkasında ki çalıdan fırlamıştı artık, Asutay tam kişnemeye başlayacaktı ki , mankurt geriye döndü, kar taneleri ve rüzgarın alıp indirdiği kar fırtınasının arasından bir kara domuz mankkurtta doğru ilerliyordu. Mankurt sola doğru giderek kılıcının sağıyla birlikte kafasını koparmaya çalıştı.
Domuz tam kellesinden olacakken zıpladı ve karşı tarafa bir siyah bulutlar arasından, gözlerini üstünde çenesine kadar uzanan iplerle örülü, vücudu tamamen siyah cüppe tarafından kaplanmış, sol elinde kırmızı davulu ve Yeraltı'ında işlenen kırmızı bir taş bulunan tokmağı vardı. Solunda hemen başının sol tarafında hava da asılı duran ortasından parlak siyah bir renk aşağı yukarı hareket eden bir kılıcı olan Kara şaman'dı. Bir anda ortalık tozlarla kaplandı, göz gözü görmüyordu baykuşların hepsi bu toz bulutundan artık hiçbir şey göremez hale geldiler.
Hepsi birden uçmaya başladı. Mnakurt ve kara şaman'ın bulunduğu yerin üstünde daire çizerek dönmeye ve tozların arasından mankurtun karşısındakini merak ederek kim olduğunu anlamaya çalışıyorlardı. Mankurt, çömeldiği yerden hafifçe kalkmaya çalıştı, kılıcını düzeltti karşıya doğru baktı Asutay Akçaçamların arasında kaybolmuş gibiydi, karı sevmemesi bir yana artık oldukça korktuğu anlaşılıyordu. Bu durum karşısında mankurt arkasına döndü gözleriyle domuzun gittiği yöne doğru baktı. Elleriyle yüzüne ve gözüne gelen tozları temizledi kar artık oldukça yavaşlamıştı. Ama etkili olmaya devam ediyordu.
Baykuşlar döne döne aşağıda kimin olduğunu gördüler. Bazı baykuşlar gördükleri karşısında yere çakılıyor bazıları kendilerini ağacın dallarına zar zor atıyordu. Önüne düşen baykuşları görmesi mankurtu düşündürüyordu. Toz bulutu kalkmaya başladı, karşısındakini iyice görebiliyordu, kan dolaşımı artmaya başladı, sol tarafında gözüne yakın olan damarı şişmeye başladı. Kılıcını dövüşmek için hazırladı. Kel kafasındaki runik harfler parıldamaya başladı. Asutay nihayet mankurtun karşısındakini görmeye başladı. Gözlerine inanamadı kafasını biraz ileriye doğru itti davul ve tokmağı görene kadar simsiyah bir şey görüyordu. Ama artık emindi, bu bir Kara Şaman'dı.
İnanılmaz bir korku sardı yüreğini, adımlarını ağacın köküne doğru yakınlaştırmaya iyice altına girmeye çalışıyordu. Toz bulutu iyice dağıldı, birbirlerine bakışmaya başladılar. Mankurt sadece anlatılarda ve duyduklarında zihninde oluşan Kara Şaman'a inanırdı. Ama artık karşısındaki gerçek bir Kara Şaman'dı. Gözlerini göremiyordu, hafif kambur ve 3 metreye yakın boyu vardı. Tengri Erliğ, onları T. S'da kullanmak için yaratmıştı. Kıtalar birleşikken Ana Dünya'da hiç Kara Şaman yoktu. Ama T.S baş göstermeye başlayınca Ak Şamanlara ve Aryuntlara karşı yaratıldılar. T.S bittikten sonra Tengri Ülgen, Tengri Erliğ ve Kara Şamanları, Ker yaratıklarını ömür boyu kapatılmak üzere Yeraltı kıtasına yerleştirdi. T. S'dan sonra Orta Kıta'da ilk kez bir Kara Şaman görüldü.
Bu durum başta Ötüken ormanı halkını sonra da Mankurt'u oldukça şaşırtmıştı." Seni tanıdım Mankurt" dedi boğuk ve tok bir sesle Kara Şaman. Sadece bu kadar kısa konuşması bile orman halkına yetti. Olan bitene bakmak için gelen kızıl renkli tilki bu sesi duyar duymaz arkasına bakmadan kaçmaya başladı. O'nun sesini duyan orman halkı seslerini azaltmaya ve kısa bir süre sonra da tamamen susmaya çalışıyorlardı.
"Ben de seni tanıyorum" dedi kararlı ve sinirli bir şekilde mankurt. Birkaç adım atarak yaklaşmaya başladı onun gözlerinin içine bakıp daha kararlı ve kilinin intikamını alacağını söylemek istiyordu. Yaklaştıkça yüzü ortaya çıkıyordu. Hafif hafif yağan kar ve karları sağa sola götüren rüzgarla birlikte, yüzüne örtüğü örülmüş saça benzeyen sadece siyah renkte ipler rüzgarın etkisiyle sağa sola ayrılıp Kara Şaman'ın yüzünü gösteriyordu.
İyice yaklaşmıştı aralarında pek fazla mesafe kalmamıştı. Gözlerini içi kapkaraydı, çenesi biraz ileride ve oldukça çirkin görünüyordu." Bana kilinin cesedini verirsen ben de bir tane daha mankurt öldürmemiş olurum. Hem sen bir Mankurt 'tan fazlasısın değil mi Alabörü?" bunu duyan Mankurt oldukça şaşırmıştı, kendi kendine " Bir Kara Şaman neden bir Mankurt'un adını bilsin ki? "Neden olacak. Gözlerinin ikisinin de farklı renkte olması ve Alasığın , Kök börü öldüren tek Mankurt Orta Kıta'da sensin." Bir anlığına karşısındakinin bir Kara Şaman olduğunu unutmuş gibiydi. Kara Şaman'lar zihin okuyabilir ve ruhlarla iletişime geçerek onları yanıltabilirdi.
Kara şamanın durduğu yerde ki toprak çürümeye ve siyahlaşmaya başladı, yerden uzun kırk ayak solucanları çıkıyordu. Her biri Akçaçamların gövdelerine tırmanıyor ve dallarını kurutmaya başlıyordu. İyice ağacın altına doğru ilerliyordu, korkmuştu bu korku daha önceki hiçbir korkuya benzemiyordu. Bu da onun farkındaydı kafasını iki ön ayaklarına bastırmış vaziyette ilk kez karşılaştığı Kara Şamana korkulu ve bir o kadar da meraklı gözlerle bakmaya devam ediyordu Asutay. Sol omzunun üstünde ki ruh kılıcı sadece mankurta bakıyordu. O'na yaklaşmaya çalıştı şamanın yanından uzaklaşmaya çalıştığı anda şaman, davulunu yukarıya doğru kaldırdı, tokmağıyla spiral tarzı şekiller çizerek onu yanına doğru getirdi.
Karşısında Orta Kıtada olması yasak olan bir Kara Şaman vardı. Elindeki yüzüklerinden birini çevirdi, biraz sonra bu bakışmanın sonunda biri ölecekti, baş parmağındaki yüzüğü çevirdi alt kısmı artık yukarıya gelmişti. Ve aylardır kullanmadığı Yada'yı kullanmaya hazırdı, yüzüğü aktif hale getirdi. Yüzüğün içinde ki yada sıvısı onun vücuduna nüfuz etmeye başladı. Kılıcında ki yıllarca kullandığı için gücünü yitirmekte olan taşı parıldamaya başladı. Gözlerinin içi bir Alabörü gibi kıpkırmızı oldu, şimdi daha iyi görüyor ve hızı da artmıştı. Ne zaman yüzüklerden birini kullansa sol elindeki yıldırım izi kafasında ki gibi parıldamaya başlardı. Kılıcını hazırladı, hafifi adımlarla geriye doğru gitti sol ayağını vücüdünün arkısana aldı kılıcı öne bakıyordu. Bu dövüş bu zamana kadar ki hiçbir dövüşe benzemiyırdu, karşısında Ana Dünya'nın en tehlikeli şamanlardan birisi duruyordu.
" Yüzüklerin seni kurtarmaya yetmeyecek Alabörü." Dedi Kara Şaman ve ekledi kararlı bir şekilde," Bugün burada birisi ölecek, bu kişi yıllar geçtikçe sayılarının azaldığı ve Yada Taşı'nı bulamazlarsa tamamının yok olacağı mankurt ırkından olacak. Ne yazık sizi zavallı Tengrini yeryüzünde ki elleri.". Hiçbir şey diyemedi sessizleşti bir an sadece bu konuşma onu hem üzdü hem de sinirlenmesine sebep oldu. Yüzünün sol tarafındaki damar şişmeye gözlerinin içindeki kırmızı ateş güçlenmeye başladı. Artık tek düşüncesi ne olursa olsun hem kilinin intikamını almak hem de Bir Kara Şaman öldürmek istiyordu.
" Bugün burada birisi ölecek , bu ölecek olan kişi Kuralları ihlal eden her zaman yaşayabilmek için kilinleri öldüren bütün savaşlarda yenilen ve birazdan sayıları dörtken üçe düşecek Kara Şamandan başkası olmayacak." Dedi ve bu sözleri bir savaş başlatmaya değerdi. Kara Şaman bu sözler karşısında inanılmaz derece öfkelendi, onun öfkesi de kendisi gibi kara bir toz bulutu yayardı, bu karlı günde kendisinin bulunduğu yer simsiyah kesilmişti. Mankurt'un durduğu yer beyaz onun durduğu yer karaydı. Buğün ya kara ya beyaz kazanacaktı.
" Sen, ölmez diye Orta Kıtada ünlenmiş zavallı kölelerden birisin ve ben senin acına son vermek için buradayım."dedi Kara Şaman. Davulunu sol eliyle önüne yaklaştırdı bunu yaparken davulun üzerine çizilen Tengri Erliğ ve ker yaratıkları daha belirgin hale geldi. Artık her şey hazırdı ,ağaçların üzerine oturmuş ve meraklı gözlerle aşağıda birazdan gerçeklşecek dövüşü izlemeye çalışıyorlardı, iyeler Asutay'ın yanına doğru gelmişlerdi, bu durum onu birazda olsa rahatlatıyordu, ama korkudan titriyor başını iki ayağının ortasına gömmüş sadece gözleri görünüyordu. Güneş kendini hissettirmeye başladı.
Kar yağışı hızlanmaya yere düşen kar taneleri bir gelip bir giden rüzgarla birlikte sağa sola gitmeye başladı. Şaman elindeki tokmakla davuluna vurmaya başladı, her vurduğunda ruh kılıcı mankurtta doğru hızla gelmeye başladı, ruh kılıcı artık mankurtun önündeydi ,saldırmaya başladı şaman davula her vurduğunda kılıç onun yaptığı hareketlerin aynısını yapıyordu. Onu kontrol ediyor ve kılıca hükmediyordu. Şaman ayak hareketlerini hızlandırmaya ve davuluna vurduğu tokmağın sesi yankılanmaya ve bu sesi duyan hayvanların sese doğru gelmesini sağlıyordu. Çift başlı kılıcıyla karşısındaki ruh kılıcına karşılık vermeye başladı. Bir sağa bir sola kendisine karşı üstünlük kuran kılıca doğru hamlelerini yaptı.
Ruh kılıcı çok hızlıydı, mankurt her kılıç darbesini savunduğunda etrafa siyah taneler halinde kanlar karlarla dolu Ötüken ormanının zemine düşmekteydi.Kılıçların birbirlerine vurmaları inanılmaz bir ses çıkarmasının yanında mankurttu geriye doğru adımlayarak itmeyi de başarmıştı. Geri geri adımlayarak ruh kılıcının darbelerinden sıyrılmaya çalışıyordu. Asutay'ın gözleri büyümeye başladı bu durum karşısında heyecanını gizleyemedi. Hem korkak bakışlarla bakmaya devam ederken mankurtun ruh kılıcına doğru yaptığı hareketler onun biraz da olsa rahatlamasına yardımcı oluyordu. Kara şaman , ruh kılıcını kontrol ederken mankurtta bir çizik dahi atmadı, bu karşı geliş Kara Şaman'ı oldukça sinirlendirmişti. Ana Dünya'da ki hiçbir yaratık bir ruh kılıcına karşı koyamazdı. Yeraltı dünyasının efendisi Tengri Erliğ tarafından dört büyük şamana yarattığı özel dört ruh kılıcını henüz kimse yenememişti.
Mankurt, karşısında ilk kez bir bedeni olmayan bir kılıçla dövüşüyordu, hemen uyum sağlamıştı, yada taşı iyice parladı ruh kılıcına doğru baskısını artırmaya başladı, o ileriye doğru yaptığı ayak hareketlerini ruh kılıcı geriye doğru tekrarlıyordu. Kara şamana bir iki metre kalmıştı, Kara Şaman zorlanmaya başladı, kıllıcın ruhuyla kurduğu iletişim aksamaya başladı, iyice yaklaşan mankurttu gördü."
Demek öyle köle mankurt" dedi gür bir sesle Kara Şaman. Kara Şaman tokmağıyla davuluna kadim dilde büyüler yazmaya başladı. 𐰚𐰀𐰼𐰠𐰀𐰼𐰃 𐰘𐰀𐰼𐰘𐰇𐰔𐰇 𐰾𐰃𐰔𐰃 𐰋𐰀𐰚𐰠𐰃𐰖𐰆𐰺 𐱅𐰀𐰭𐰼𐰃 𐰀𐰼𐰠𐰃𐰏𐰤 (Tengri erliğin kerleri yeryüzü sizi bekliyor). Büyünün kelimelerini her yazdığında kendisinin durduğu karla kaplı olan yerden büyük tek gözlü örümcekler çıkmaya başladı. Tokmağıyla birlikte davula çizdiği her kadim dil kelimeleri onları Yeraltından çağırıyordu. Çıkan her tek gözlü örümcek mankurtta doğru ilerlemeye başladı. Kılıçla dövüşmeye ve Şaman doğru yaklaşmaya çalışıyordu.
Yerden çıkan örümcekleri gördü, hızla kendisine doğru geliyorlardı, sağ elinde tuttuğu kılıcıyla ruh kılıcını yenmeye çalışırken , soldan kendisine atlıyan örümcekten sağa doğru belini eğerek kurtuldu. Bunu yaparken ruh kılıcı sağa doğru yatan mankurta haamlesini yaptı , son anda sıyırmıştı kolunu mankkurttun. Mankurttun sağından solundan örümcekler gelmeye ve her davuka çizdiği kelimenin ardından bir örümcekte yerden çıkmaya başşlıyordu. Ruh kılıcı onu geriye doğru adım atmaya zorladı, mankurt geriye adımlayarak dövüşüyordu. Soluna yaptığı hamlerinin hiç biri ona değmiyordu. Akçaçamın yanına kadar gelmişti, rüzgar çok şiddetlendi yerden kaldırdığı karları öyle bir dağıtıyordu ki göz gözü göremiyordu. Ağaca doğru iyice yaklaştı.
Ruh kılıcı artık ona doğru iyice yaklaştı. Tek bir hamlesi mankurtu zehirleyebilirdi. Parıldayan Ruh kılıcının arkasında bir hilal şeklini almış örümcekler hızla yaklaşmaya ve mankurta doğru atlamaya çalışıyorlardı. Bazı tek gözlü örümcekler mankurtun sağını ve solunu kapatmak için ağlarıyla örüyorlardı. Ağları sim siyah ve parlaktı. Mankurt köşeye sıkıştı, yada taşının parlaklığı azalmaya mankurtun gözleri ufaktan kendi renkli gözlerine yerini bırakıyordu." Bizi kimse yenemezzz mankurttt , Tengri Ülgen bile "dedi savaşı kazanmmış bir kağan gibi Kara Şaman. Mankurt ruh kılıcıyla yüz yüze gelmişti artık ,daracık bir yerde ona karşı koymaya çalışıyor iyice köşeye sıkışmaya maruz kalıyordu.
Şaman tokmağını vurmaktan vazgeçti, kadim dille ilğili de bir şey yazmıyordu. Ruh kılıcı artık kendisi dövüşmeye başladı." Sen zavallı bir kölesin mankurt, ne çabuk unuttunuz köle yapıldığınız günleri." Dedi ve iğrenç bir kahkaha attı. Bu durum karşısında gözleri büyüdü ve bir anlığına kılıcını düşürdü. Kılıç yere saplanmıştı mankurt yere yığıldı, bir örümce üstüne doğru atılmaya başladı. Kara Şaman bunu görür görmez tokmağını mankurtu ölmeye çalışan tek gözlü örümceğe doğru kara bir ışın göndererek onu havada paramparça etti. Etrafa parlak ve siyah bir kan fışkırdı. Yerde ki beyazlık taneler halinde kararmıştı. Baykuşların bazıları hızlı bir şekilde uçmaya başladı. Ötüken ormanı hiç olmadığı kadar sessizleşmişti. Rüzgarın uğultusu ve karın hızla sağa sola yayılması, mankurtun üstündeki ruh kılıcını saklamayı başarıyordu.
Emir bekliyordu artık ruh kılıcı hiçbir şey yapmıyor sadece kafasında bekliyordu. Örümcekler garip seslerini çıkarıyor, kendi yaşamlarından çok uzak olan yere adapte olmaya çalışıyorlardı. Kafasını asla kaldırmıyor sadece yere çökmüş duruyordu. Bu durumdayken bir anlığına geçmişteki bir şeyi hatırladı. Bir yaz günüydü, hava çok sıcaktı bazı kuşlar Öütken ormanında ağaçların tepesinden uçmaya başladılar. Ormanın zeminde yerde yatan bir Gökbörü ve Alasığın yatıyordu, yanlarında ise bir mankurt ayakta duruyordu, kılıcının ucundan kanlar yere damlıyordu. 20 yaşında iki kutsal yaratığı öldüren genç bir mankurtu.
Kafasını yukarıya doğru kaldırdı, yukarıdan aşağıya doğru bir kartal gelmekteydi, mankurt geriye doğru adımlarını attı kılıcını arkasına koydu, gelen kartalın kim olduğunu biliyordu. Kartal yere doğru inerken bir toz bulutu oluştu yere inince bir insan donuna bürünmüştü. Toz dağılmaya başladı sırtında bir kılıç ve mas mavi gözleri vardı. Pek uzun sayılmazdı, sakalı beyazdı. Yüzünde kırışıklıklar vardı, sağ elinde 5 yüzük ve hepsi de doluydu. " Mankurt ata , hoş geldiniz efendim." Dedi genç mankurt." Demek bunu başardın,hemde ikisini birden bunu sadece bir yüzük ve kılıçla... yoksa sol elini göster hemen!." Dedi heyecanlı bir şekilde Mankurt Ata. Geldiğinden beri sol elini arkasına saklayan genç mankurt sol elini uzattı ve sol elinde parmaklarını kaplayan yıldırım izini ve halen maviye çalan rengini gösterdi.
"İnanılmaz genç mankurt, sen yada taşını kontrol mü etmeye başladın. Bu imkansız bu yaşta bunu kullanan bir mankurt görmemiştim." Dedi çok şaşırmıştı. Yanına doğru gelmeye başladı. Genç mankurta yaklaştı" Ayağa kalk" dedi Mankurt Ata. Hfifçe ayağa kalktı, önündde duruyordu, iki eliyle birlikte onun yüzünü tuttu yukarı kaldırdı, gözlerinin biri diğerinden farklı renkteydi ama ikiside hem yorgun hem de gururlu bir şekilde Ata'ya bakıyordu." Sen bunu başaran tek mankurtsun. Senin artık bir adın var genç mankurt. Adın Alabörü. Bu isim seninle birlikte artık yıllarca Orta Kıtada yaşayacak.dedi ve ekledi"
Peki sol elinle yada taşının hangi özelliğini kontrol etmeye başladın ?" diye sordu Mankurt Ata. "Önce suyu kontrol etmeye başladım, Alasığında ise onu durdurmak için dondurdum. Ama asla yıldırımı kontrol edemedim." Dedi Alabörü. "İkisini birden kontrol etmek çok zordur mankurt, bu imkansız. Ancak ellili yaşlarda don gücünü kullanmaya başlarsın. Ama sen ikisini birden bu kadar genç yaşta inanmıyorum. Tengri Ülgen aşkına sen nasıl bir çocuksun" dedi ve ekledi
"Yıldırıma gelince onu kullanamazsın. Onu kullanan bir mankurt henüz göremedim Alabörü." Peki ilerleyen yaşlarda kullanabilir miyim?" diye sordu Alabörü." Hayır mankurt kullanmazsın, hem iki gücüde kontrol edebiliyorsun bence bu çok ilginç ama yıldırımı kontrol edemezsin." Dedi ve "Asutay nerede?" Arkamda Akçaçamların arasında korktu efendim" dedi mankurt. "Yine mi? neyse sakinleştir. Ve hem Alasığını hem de Gökbörüyü Uluğ Böke Şaman'a ver ve mankurt kalesine gel." Dedi ve ekledi bu onun son sözüydü." Şunu asla unutma bizler Tengri Ülgen'in elleriyiz biz imkansızı imkanlı hale getiririz" dedi
ve arkasını döndü, bir anlık gerçekleşen olayın ardından büyük kartal donuna girerek uzaklaştı. Kar şiddetini züazalmaya ve rüzgar hızını kesmeye başladı. Ruh kılıcının ucundan siyah parlak kan akmaya ve ufak ufak damlaya başladı. Mankurttun baktığı yerde damlalar halinde akan ve kar ile dolu yeryüzünü siyah tanelere büründüren ana şahit oluyordu. " Bu iş çok uzun sürmedi Alabörü. Buraya kadarmış. Ne zannediyodun kki hem Alasığın heö de Gökbörü öldürmeyi başardın diye bir Kara Şaman'da mı öldürecektin? Tabi ki hayır bizi kimse öldüremez." Dedi ve son kez konuştuğu mankurtun ölüm emrini verdi." Bitir işini ruh kılıcı, ziyafet de sizin ker yaratıkları"dedi ve kılıcın kalkıp yere doğru inmesini izlemek istedi.
Kılıç yere doğru inmeye başladı, mankurtun kellesini almak üzereydi, sol eliyle kendisine doğru gelmekte olan ruh kılıcının önüne kalın bir buzdan duvar çekti, Ruh Kılıcı buzun içine saplandı ve bir süre öyle kaldı. Yerden kalkmıştı artık tek gözlü büyük örümcekler mankurtta doğru hareket etmeye başladılar. Hepsini iöüne buzdan bir set çekti hepsini dondurmuştu. Yere çakılı vaziyette duran kılıcına doğru koştu, sağ eliyle kavradığı kılıcıyla birlikte Kara Şamana doğru koşmaya başladı. Sol eli masmavi bir şekilde yıldırım izleri parlıyordu. Kara Şaman olanlar karşısında şaşkınlığa uğradı. Ne yapacağını şaşırdı, Üzerine doğru koşan mankurtu iyice görmeye başladı. Koşarak üstüne doğru zıpladı. Kara Şaman davulunu bir kalkan olarak kullanmaya başladı. Kılıcını düz bir şekilde davula doğru vurmaya çalıştı.
Kılıcın ucu davula doğru çrpmaya yakınlaştı. İnanılmaz bir ses ve görüntü çıktı ortaya kılıç davula değdiğinde. Bu enerji mankurttu geriye doğru itti, sol ayağı geriye doğru hızla gitmekten yavaşlatmaya çalışıyordu, kılıcını yere doğru sürterek hızını yavaşlattı. Kara şaman, Ruh kılıcını kontrol etmeye çalıştı ama mankurt onu dondurmuştu hareket dahi etmiyordu. Bir süre sessizlik oldu, mankurt ayağa kalktı kılıcını sol omzuna doğru kaldırdı. Gözlerinin kırmızılığı gittikçe azalmaya başlıyordu, yüzü kan ter içinde kalmıştı.
Kara Şaman hareket etmiyor sadece Mankurt'a bakıyor ve ani bir harekette tokmağını davuluna vurarak transa geçmeyi bekliyordu. Hızlı bir şekilde Kara Şamana doğru ilerlemeye başladı, Kara Şaman sol elindeki tokmağıyla davula vurmaya ve transa geçmeye başladı. Ruh kılıcıyla iletişimi geçiyor ama onu saplandığı yerden çıkaramıyordu. Mankurt sol elini yerden başlayarak şamana doğru yerden yukarıya dondurarak davula kadar ulaştı.
Dondurduğu yerden yukarıya doğru çıkmaya adımlamaya çalışıyordu. Sol eliyle yarattığı buzdan kaydırağın sonu davulun ucuna gelmişti. Davulunun arkasıyla buzu kırmayı başardı. Kırılan buzun üzerinde koşan Mankurt yere düştü, düşmenin etkisiyle kılıcını yere saplandı. Kara Şaman bu dövüşte ilk kez geriye doğru gitmek zorunda kalmıştı. Mankurt kafasını kaldırdı gözlerinin içinde yangınlar yanıyor gibi kıpkırmızıydı ve sol eli iyice mas mavi kesilmişti. Mankurt tekrardan kılıcını savurmaya başladı her vurduğunda Kara Şamanın davulu onu geriye doğru ittiriyordu.
Kara Şaman davuluna farklı desenlerde kadim dilce bir şeyler çizmeye başladı fakat bu bir önceki hamlesinden farklıydı." Seni hafife almışım Alabörü." Dedi bu sesi çok gür çıkıyordu, Ötüken ormanı inanılmaz bir sessizliğe bürünmüştü ki onun sesiyle yankılandı bir süre. Kara Şaman çizmeye devam ederken Ruh kılıcını da saplandığı yerden çıkarmaya çalışıyordu. Kılıç öyle saplanmıştı ki kendisi de çıkmaya çalışıyor ama buz kırılmıyordu. Tokmağını ruh kılıcının saplandığı yere doğru çevirdi" 𐰴𐰆𐱃𐰀 𐰀𐱃𐰣 (Atan kota) dedi ve tokmağın ucundan kırmızı bir ateş ışını yayılarak doğruca buza saplanmış olan ruh kılıcını doğru gitti, onu kurtarmak istedi.
Bunu fark eden Mankurt, sol elini kaldırdı, avucunun içinden her zaman yaptığı gibi buzu çıkarmaya başladı. Havada bir yandan gelen ateş bir yandan gelen buz ortada çarpıştı. O anda suya atılan bir taşın yarattığı dairesel genişlemeye benzeyen bir toz bulutu Ötüken ormanınca yayıldı. Gözlerini bu sefer tamamen kapatmıştı. Korkusu bu sesten sonra giderek artıyor, hiç azalmıyordu. Titremesi asla durmak bilmeyen karın soğukluğundan değil Kara Şamanın Ötüken ormanında bulunmasıydı. İyeler tamamen üstünden uçup gittiler. Tamamen yalnızlaştı Asutay.
Bu toz bulutundan etkilen bazı kuşlar hızla kaçmaya çalıştılar fakat baykuşların bazıları bu ses ve inanılmaz görüntüden asla rahatsız olmuyor gibi halen bakamaya devam ediyorlardı. Kara Şaman mankurta doğru yürümeye başladı, asla ateşini söndürmeden aksine ışını kuvvetlendirerek mankurtun buzunu eritmeye çalışıyordu. Sol kolu artık buna dayanmakta zorlanıyordu, sol omzu yalpalanmaya başladı, düşecek gibi sersemledi. Kolunu çekmek zorunda kaldı. Hızla Ruh kılıcına doğru ateş ışını yoluna devam etti. Ruh kılıcının saplandığı yeri eritmeye çalışıyordu. Çok az kalmıştı son birkaç buzu erittikten sonra Ruh kılıcı artık özgürdü. Dizlerinin üzerine çöktü, yapacak bir şeyi kalmamıştı. Kafasını yere eğdi.
Bu durum onun gurunu incitmişe benziyordu. Sağ elinde duran kılıcını bacaklarının üzerine koydu. Kel kafasına işlenmiş Kadim dille yazılmış büyü halen daha parlıyordu. İki ayağının ortasına koyduğu kafasını kaldırdı. Mankurta baktı gözleri aniden büyüdü. Onu ilk kez bu kadar çaresiz ve yenilgiye yakın hissetti. Kalbinin atışları hızlandı. Nefes alması o kadar şiddetlendi ki kafasının önünde bir ateş sönmeye yakınken ki dumanlar oluşuyordu. Aniden kafasını kaldırdı, bu bir tuzaktı sol kolunu kaldırdı davula doğru uzattı. Davulun etrafını buzla kapladı, Kara Şamanın sol tarafını dondurdu.
Ayağa kalkarak onu dondurmaya devam etti. Şaşkınlığı gizleyemedi. Tuzağa düşmüştü Kara Şaman. Tokmağını geri çekti artık ateş yayamıyordu. Dizleri üzerine çöktü, sol tarafı tamamen donmuştu. Kılıcını kaldırdı ufak ama kararlı adımlarla ona doğru ilerlemeye başladı. Artık bu işi bitirip Kilin'in intikamını almak istiyordu. Önüne kadar gelmişti. Mankurt ayakta olmasına rağmen onunla ayda boyda duruyor gibiydi. Kılıcını kaldırdı, kendisini buna hazırlamıştı, ne olursa olsun bunu yapacaktı. Yerden garip bir ses geldi, dikkati dağılmıştı kafasını geriye doğru çevirdi Ruh kılıcı halen yerindeydi onu serbest bırakacak kadar buzu eritememişti Kara Şaman.
Anlam veremedi ama ses çok yakından geliyor gibiydi. Karın kapladığı yerler yükselmeye başladı, bu durum gelen seslerin kişiliğini gizlemede on numara görev görüyordu. Davulun üzerine yazdığı ve yarım kalan runik Kadim harfleri kırmızı kırmızı parlama başladı, Mankurt kılıcını indirdi davula doğru baktığında birkaç tane runik harflerin yanıp söndüğü gördü. "𐰚𐰀𐰼 𐰀𐱅𐱁 𐰖𐰃𐰞𐰀𐰣𐰞𐰀𐰺𐰃" (Ker ateş yılanları...) Yığılmış kar yığınlarının içinden hafifçe kaldırdı, sesler artık iyice belirğinleşmişti. Büyünün tamamını yazmasada birkaç runik harfler yeraltı dünyasından Ker'leri davet etmeye yetmişti.
Mankurt arkasını döndü Ruh kılıcının hemen önündeki kar yığınlarının içinden bir karartının çıktığını gördü, Yem yeşil gözleri ve bir insan eli büyüklüğünde kafası olan kızıl renkte pullarla örülmüş vücuduyla bu bir Ker ateş yılanıydı. Arka ayakları ve ön ayakları olan bir yaratıktı. Çok hızlı olması ve zehirli dili yerine Böke gibi ateş çıkaran bir ağzı vardı. Hızlı bir şekilde Mankurt'a doğru ilerlemeye başladı. Ağzından, o vücuduna rağmen büyük ölçüde yakıcı olan bir ateş çıkardı. Gözleri artık kendi gözlerine dönmeye başladı, gücünü yitirmek üzereydi. Sol kolunu kaldırmak istedi ama kaldıramadı.
Çok yorulmuştu ama o da farkındaydı bu iş halen daha bitmemişti." Tengri Ülgen aşkına ne arıyorsunuz lan burada!"dedi çok öfkelenmişti. Sola doğru hızla kaçtı. Ker ateş yılanı, ağzındaki ateşi yerde kas katı kesilmiş vaziyette duran Kara Şamanın sol tarafına doğru püskürttü. Ateşin gücü o kadar güçlüydü ki buzu eritmekle kalmadı, davulu dahi yakıyordu. Şaman artık ayaktaydı. Tek düşündüğü ise ruh kılıcını kurtarmaktı. Ker ateş yılanına doğru emir verdi. Yılan arkasını döndü kılıçça doğru hızlanmaya başladı, ağzını açtı artık her şey hazırdı. Ağzının içinden ateşin geldiği görünüyordu. Mankurt , artık ne kalkacak ne de yürüyecek hali kalmıştı.
Nefes alması zorlaştı, tekrar dizlerinin üzeri çöktü karşısında ki Ker ateş yılanına doğru bakıyordu. Yılan ağzından tekrar o güçlü ateşi çıkarmaya başladı. Ruh kılıcı, eğer yılan böyle devam ederse oradan çıkmayı başaracaktı. Mankurt'un elindeki kılıcın ortasında bulunan yada taşı artık parlamıyordu. Sol elindeki yıldırım izi sadece kalemle yazılmış gibi kapkara görünüyordu. "Fişşşşttt" diye bir ses duyuldu. Havada süzülerek gelen bir ıslık okuydu. Ok direk olarak Ker ateş yılanının kafasının içinden girip kara saplandı. Ker yılanı o anda yere yığıldı. Yığıldığı yerde bir siyah parlak bir kan beyaz karın üzerine yayıldı. Ağaçların arkasından atlayarak ve yayını germiş vaziyette Aryunt göründü.
" Dostum, bakıyorum da ölmemişsin." Dedi alaylı bir şekilde Ayaz. " Hayır henüz değil , ölecek olan ben değilim." Dedi ve der demez ayağa kalktı. Şaman olanlara karşı bir şey demek yerine transını bozmadan davula runik harfler çizmeye devam etti. Yerden tekradan Ker ateş yılanları çıkmaya başladı. Her çıkan yılan başına oklarına göndermeye başladı. Islık okları hedefini buluyor ve hiç ıskalamıyordu. Ayağa kakltı, yüzüklerinden bir tanesini daha kullanmak için çevirdi. Sıvı kanında dolaşmaya ve gözleri tekrardan kırmızıya döndü. Yerden çıkan bazı Ker yılanları kılıcıyla öldürerek Kara Şaman doğru ilerledi. Artık çok yaklaşmıştı. Onu tekrar dondurmak istedi fakat kolunda mecal kalmamıştı. Sol koluna baktığında alışık olduğu rengi göremiyordu. Kolu bembeyaz olmuştu.
Anlam veremiyor ve kolunu dahi kaldıramıyordu. Kara şaman tokmağını davuldan çekmişti." 𐰀𐱃𐰣 𐰴𐰆𐱃𐰀" (Atan kota) diyerek tokmağın ucundaki mankurta ateş ışınını göndermeye başladı. Sol kolunu kaldıramayan mankurt kılıcını önüne getirdi. Kılıcını hiçbir ateş eritemezdi. Mankurt kılıçlarını Ürüng Ayığ Toyon tarafından dövüldüğü tüm Orta Kıta tarafından hikayelerde anlatılırdı. Bunun işe yaramayacığını gören Kara ŞŞaman tokmağını davula yaklaştırıp Ruh kılıcıyla tekrar iletişime geçmeye çalıştı.
Kılıç yerinden çıktı ve doğru mankurt'a doğru ilerlemeye çalıştı. Mankurt onu fakrtmedi.Üzerine doğru gönderilen ateş ışını onu geriye doğru itmiş ve kontrolünü kaybetmişti. Kılıç yaklaştı ve mankurtun sırtından sağ kaburgasına kadar girdi. Bu onun canını oldukça yakmıştı. Yere düştü, siyah bir kan akıyordu. Kılıç girdiği yerden çıktı. Sağ eliyle arkasını tuttu eline bakmak için çevirince siyah parlak bir kan aktığını gördü. Daha önceki hiçbir yaraya benzemiyordu. Dizleri üzerine çöktü, kafası eğildi kılıcı yerde düştü üzerine belli aralıklarla kar yağmaya devam ediyordu." Mankurtttttttt dostummmm" dedi öfkeli ve kalbi paramparça olmuş bir vaziyette Aryunt.
Bu ses Asutay'ın dikkatini çekti. Gözlerini korkarak kaldırdı. Gördükleri karşısında şoka uğramıştı. Mankurt yaralanmış ve üzerinde bekleyen Ruh kılıcını gördü. Kılıcın ucundan yere damlayan kara bir kan da dikkatini çekmişti. Mankurt hareket etmiyordu. Kafasına ve omuzlarına yağan kar belirginleşmeye başladı. Oklarını sırasıyla Kara Şaman'a ve Ruh kılıcına atmaya başladı. Kara Şaman gelen okları davulu birer kalkan gibi kullanarak savuşturuyordu. Attığı oklar saplanıp kalıyordu. Onları geri çağırıp tekrar atıyordu. Son denemesinde davulu kırdı.
Ok bu sefer davulunun içine kadar girmişti. Sadece bu delik bile Kara Şamanın gücünü azaltmaya yeterdi. Ama bu onu durmdurmaya yetmedi. Ruh kılıcını halen daha yönetebiliyordu. Yerde hareketsiz duran Mankurt'un kellesini almak istiyordu. Kılıç tekrar onun kafasının üstünde kalktı. Aryunt oklarını bu sefer Ruh kılıcına doğru atmaya çalıştı. Fakat ona değen oklar yere sağa sola doğru fırlıyordu. Islık oku ona işlemiyordu. Asutay saklandığı yerden çıktı, ağlıyordu gözlerinin içi bir göl suyu gibi berraklaşmış ve parlıyordu.
Üzerinde yığılmış kar kütlesini silkelenerek dağıttı. Oldukça iri bir attı. Aryunt yanında küçük kalıyordu. Ruh kılıcının arkasına doğru geldi, arka ayaklarından güç alarak şaha kalktı. Çok ağır ve tok bir sesle kişnedi. Sağından ve solundan beyaz kanatlarını açtı. Bu kanatlar dört tane kartalın kanatlarının toplamı uzunluğundaydı. Aryunt, bir süre kendine gelemedi. Uzun süredir bu anı bekliyor gibi heyecanını saklayamadı." Uzun zamandır böyle bir Tulpar görmemiştim olağanüstü." dedi, inanılmaz derece çoşkulu gözlerle bakan Aryunt.
Kanatlarını bir kez yere doğru çırptı. Yerde kümelenmiş bütün karları kaldırmaya yetti. Karlar direk Kara Şaman ve Ruh kılıcına doğru gitti. Bu çoşkulu kanat çırpası sonucunda Ruh kılıcı Kara şamanın arkasına düştü. Kara Şaman geriye doğru adımlamak ve bir anda kar fırtınasının içinden kurtulmak istedi. Aryunt bu fırsatı avantaja çevirmek için direk mankurtun yanına doğru gitti. Eğildi ve " Alabörü bana bak dostum beni burada bırakıp gidemezsin hayır dostum bugün değil bana bak lütfen bana bak" dedi, ağlıyordu sesi titriyor konuşması yavaşlıyordu. Kesik kesik konuşmaya devam etti.
Ağır ağır nefes almasını hissetti, kafasını kaldırdı kulağını ağzına dayadı. Nefes alıyordu." Tengriler adına yaşıyorsun Alabörü yaşıyorsun dostum. Çünkü sen Tengri Ülgen'in ellisin unuttun mu bunu ?" dedi ve bağırarak söylüyordu bunu , yüreği sevinç içinde çoşkulu bir bağırmaydı bu. Alabörü , Mankurt Ata'nın şu sözünü hatırladı " Şunu asla unutma Mankurt biz Tengri Ülgen'in elleriyiz. Biz imkansızı imkanlı yaparız." Derin bir nefes aldı. Kafasını kaldırdı başının üstündeki runik harfler parlıyordu.
Gözlerini açtı ve Yada Taşının etkisiyle parlamaya devam ediyordu. Ayağa kalktı kılıcını aldı kar fırtınası yüzünden bir metre sonrası görünmüyordu. Asutay ileriye doğru atıldı, Mankurt'u kanatları arsına aldı. Onu yaşıyor olarak görmek onu oldukça sevindirmişti. Kanatlarıyla kapattığında mankurt tamamen görünmez oluyordu. " İyiyim dostum. Endişelenme , ben de seni seviyorum?" dedi ve Asutay'ın kanatları açıldı. Sırtından aşağıya doğru Kilinde olduğu gibi kan akıyordu.
Ama yüzüğün etkisi daha kuvvetliydi. Kılıcını eline aldığında sönmüş olan ateş yeniden parladı. Kar fırtınasının havada oluşturduğu bulutun içinden Ruh kılıcının geldiğini gördü. Gelen kılıca doğru kılıcın arkasıyla ona vurdu. Ruh kılıcı yukarıya doğru gitti. Önünü görmekte zorlanan mankurt " Okunu at Aryunt" dedi. Aryunt ıslık okunu Kara şaman'a doğru fırlattı. Gittiği yol boyunca aydınlatarak gitti. Akçaçamların birine isabet etti. Kara Şaman ortalıkta yoktu." Hey seni korkak, Erliğin kölesi çıksana ortaya!" dedi mankurt. Kara bir bulut şeklinde kar fırtınası gibi görünen yerden çıktı . Oldukça öfkeli görünüyordu. Tokmağını bu kez Aryunt'a doğru uzatarak." 𐰀𐱃𐰣 𐰴𐰆𐱃𐰀 (Atan kota) diyerek ateş ışınını gönderdi.
Aryunt aldığı darbe sonrası yere yığıldı. Kara düşmesi onu bir müddet sürükledi. Asutay gördükleri karşısında oldukça öfkeli görünüyordu. Artık korkusunun önüne geçen bir şeyler oluyordu. Mankurt yere doğru uzanan Aryunt'a baktıktan sonra kafasını Kara Şaman'a doğru çevirdi. İleriye doğru baktı. Sol elinde daha önce alışık olmadığı bir güç hissediyordu. Arkasından siyah parlak kan akmaya devam ediyordu. Kara Şaman ruh kılıcına ulaşmaya çalışıyordu. Oldukça sinirlemiş ve öfkesini dindiremiyordu. Hızlı adımlarla Kara Şaman'a doğru adımlarını arttırmaya başladı. Sol kolunu kaldırdığına kolunun yandığını ve kas katı kesildiğini hissetti. Düşündüğü şey mi oluyordu yoksa. Sol elinin avucunun içinden bir yıldırım çıktı. Bu yıldırım Kara şamanın parçalanmaz denilen davulunu parçaladı.
Geriye doğru düşmeye başladı. Yere yığılmıştı artık. Tokmağını sağa doğru düşürdü. Yıldırımın etkisi T.S.S ilk kez bir Kara Şaman'ın davulu paramparça etmişti. Mankurt, buna inanamadı. Hiçbir mankurt yıldırımı kontrol edemezdi. Sol koluna doğru baktı, kolu içerden yanıyor gibi hissediyordu. Kara Şaman yığıldığı yerden kalkmaya başladı. Yıldırım onun sol tarafından girip çıkmıştı. Artık hiçbir şey yapamıyordu. Dizlerinin üzerine çöktü. Mankurt tam önündeydi. Kısık sesle bir şeyler diyordu." Mankurt, bunu yapamazsın. Bir Kara Şaman öldüremezsin. Sonuçları çok ağır olur.
Bunu unutma köl..." dedi ağzından yere doğru kan süzülerek Kara Şaman. Son sözlerini söylemesine müsaade etmedi. Kılıcını yukarıdan aşağı doğru Kara Şaman'ın kellesine doğru indirdi. Mankurt'un soluna doğru beyaz karlar üzerine siyah kanlar fışkırdı. Mankurt'un kılıcı kanlar içinde kalmıştı. Yere yığılan Kara Şaman'ın vücudu toprağın içine girdi. Yeryüzünde sadece tokmağı ve parçalanan davulunun parçaları vardı. Arkasını döndü hemen Aryunt'a doğru koşmak istedi. Aryunt ayakta bekliyordu, boğazından sola doğru açılmış bir yara göründü. Yanında ise Ruh kılıcı vardı. Kılıç hızla mankurta doğru gelmeye başladı.
Mankurt'a gelemeden yere yığıldı ve karların üzerine düştü. Aryunt bir kez daha yere yığıldı. Boğazından yere doğru kanlar akıyordu. Yanına koştu, kılıcı kenara attı boğazından çıkan kana baskı uyguluyordu. Aryunt 'un gözlerinden yaşlar mankurtun koluna doğru aktı." Hayır, hayır, hayır ölme sakın ölme özür dilerim kardeşim koruyamadım seni "dedi ve kafasını eğdi, ağlıyordu tutamadı kendin." Hayır ölemezsin kardeşim nasıl bırakısın beni lan!" Son birkaç kelime döküldü ağzından" Sen artık bir Şaman Avcısısın mankurt" dedi kısık ve soluk borusundan ses gelerek." "Sen olmasan bunu yapamazdım" dedi ve kelimeleri tam söyleyemiyordu." Beni Uluğ Böke Şaman'a götürmeyi unutma..." Gözleri yavaş yavaş kapandı. Kucağına aldığı Aryunt artık ölmüştü. Asutay yanına doğru eğildi, o da yere yığıldı.
SÖZLÜK Arçura: Orman cini olarak da bilinir. Türk Mitolojisinin bir unsurudur.Tasarımı şahsıma aittir. Kara Şaman: Mitoljik değil, şahsıma ait kurgusal bir karakterdir. Kadim Dil: Şamanların ve Tengrilerin ortak dilidir. Ana Dünya 'da çok az kişi bu dili öğrenip konuşulabilir. Özü: Köktürkçe yapısal fonatik runik harflerinden alınmıştır. Ruh Kılıcı: Mitolojik değil, şahsıma ait kurgusal bir karakterdir. |
0% |