Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm: "TEKLİF"

@molina

Boğazıma dayanan o bıçağın soğukluğu hâlâ tenimde geziniyordu. Korku, damarlarımda dolaşan adrenalinle birleşerek zihnimi bulandırmaya başlamıştı. Ama ona teslim olacak biri değildim, asla.

''Bırak beni,'' diye tısladım, sesimdeki öfkeyi kontrol edemeyerek. ''Beni bırak yoksa pişman olursun!'' Arkamdaki adamın gülüşü karanlık bir yankı gibi odanın içinde gezindi. "Pişman mı?" dedi alayla. ''Komik, bıçağın ucundaki sensin ama kurtarılmaya ihtiyacı olan benmişim gibi davranıyorsun.''

Elim yavaşça belime doğru kayarken plan yapıyordum. Eğer yeterince hızlı olursam, bir hamleyle onu yere devirebilir, kaçmak için bir fırsat bulabilirdim. Adam bıçağı aniden boynuma daha da bastırınca durmak zorunda kaldım. Gözlerim karanlık odada parıldayan pencerelere takılı kaldı. Kaçışın hayali bile gittikçe uzaklaşıyordu. "Neyin peşindesin?" diye sordum fısıltıyla. "Beni böyle tutmanın ne anlamı var? Bırak gideyim, kendi işime bakayım." Kulağım dibindeki ses boğuklaştı. "Evimde ne işin var?"

Biraz cesaretimi toparlayıp derin bir nefes aldım. "Ben yalnız biri değilim," dedim. "Eğer beni bırakmazsan, seni bulurlar.''

Bıçağı boynumdan çekti, beni seri ve sert bir hareketle çevirip duvara yasladı. Soğuk duvar sırtımı yakarken ona baktım. ''Kim beni bulacak?'' Sinir bozucu bir şekilde sırıttım. ''Liderim. Fethi.'' Rahat bir nefes verdim. ''Onu tanımaman imkansız. Onun için çalışıyorum.'' Bu sözlerimle karşımdaki adamın ifadesi değişti. Gözlerindeki karanlık, yerini şeytani bir parlaklığa bıraktı.

''Fethi...'' diye tekrarladı yavaşça. Gülümsedi. O gülüşün içinde öyle bir nefret, öyle bir küçümseme vardı ki tüylerim ürperdi. ''O leş kargasının seni koruyacağını mı sanıyorsun?''

Bu tepkisi beni duraksattı. ''Onu tanıyor musun?''

Dudaklarının kenarları kıvrıldı. ''O, çetesini korur,'' dedim diklenerek. ''Hele kılıma bir zarar ver! Sana da aynı şekilde karşılık verir. Eğer onunla uğraşmak istiyorsan, kendin tecrübe et!'' Adamın bıçak tutan eli gevşedi ama bu bir rahatlama değil, daha büyük bir tehdidin başlangıcı gibiydi. ''Adın neydi?'' dedi beni süzerken.

''Nehir.''

Çenesi dikleşti. Gözleri yüzümü taradı. Yüzündeki zafer sırıtışıyla duvara daha da yaslandım. Bir şey fark etmiş gibi sırıtışı genişledi. "Bak Nehir. Fethi'ye haber salmanı istiyorum," dedi buz gibi bir sesle. "O adi herif bana bir ömür borçluyken, şimdi senin üzerinden bana bir teklifle gelsin. Onun tüm pis işleri örtbas ettiğini biliyorum; bu sefer kendisi için değil, benim için çalışacak."

Şaşkınlıktan bir an afalladım. ''Ne saçmalıyorsun sen?''

Aniden öfkelendi ve beni duvara vurdu. ''Anlamıyorsun değil mi, çirkin karı? Bu kutu gibi yerde ev hapsindeyim.'' Bıçağı boynumdan çekip beni rahatlattı ama boynumu rahat bırakmadı. Eli boynumu sardı. ''Beni buradan çıkarırsa, ona bir daha bulaşmam. Ama yapamazsa, seni paramparça ederim.'' Kafasını sağa sola yatırdı. ''İşte teklif! Bu evden ancak benim iznimle çıkarsın. Seni bırakmam için ise Fethi bana yardım edecek. Eğer yapmazsa... o zaman onun için ne kadar değerli olduğunu ona gösteririz.''

Kafam karışmıştı ama aynı zamanda öfkeliydim. Ben buraya kaçıp sığınmak için girmiştim ama şimdi kendimi iki ateş arasında bulmuştum. Bu adamın bakışlarında, Fethi'ye duyduğu nefreti hissedebiliyordum. Beni bir koz olarak kullanmak niyetindeydi. Ama ben, kimsenin oyuncağı olmayacaktım.

Düşüncelerim hızla dönerken bir şey fark ettim, bu adam, dediği kadar güçlü olabilirdi ama aynı zamanda çaresizdi. Ev hapsindeydi, izole edilmişti. O kadar çaresizdi ki benim gibi bir yabancının peşine düşecek kadar alçalmıştı. Bu umutsuzluğunu kullanarak onu alt edebilirdim. Ama ne yapmam gerektiğine henüz karar verememiştim. Bu sırada bıçak yeniden boynuma yaklaştı. ''Çok fazla düşünme. Seçeneklerin sınırlı,'' dedi soğuk bir sesle. ''Ya Fethi'yi bana getirirsin ya da burada seninle eğlenmeye başlarım.''

Artık oyun başlamıştı. Bu oyunu kazanmak için kararlılığımı ve korkusuzluğumu göstermek zorundaydım. Ama içimde bir yerde, başıma açtığım belanın büyüklüğünü de görmezden gelemiyordum. Karşımdaki adam, sıradan bir düşman değildi. Fakat ben de sıradan biri değildim. Ve kimse beni boyun eğmeye zorlayamazdı. Bir yolunu bulup bu kör düğümü çözmem gerekiyordu, hem de en kısa zamanda.

?

Telefonu titreyen parmaklarımla açtım ve güç bela Fethi'nin numarasını çevirdim. Adam, bana bir bakış attı, gözlerinde sabırsızlık ve hırsın birleşimi vardı. Gözlerimi ondan ayırarak, telefonun çalmasını bekledim. İçimde bir yerlerde Fethi'nin beni bu bataktan çıkaracağını umuyordum; o hep, ne yaparsa yapsın, son anda yanımda olurdu. Bu kez de öyle olacaktı. Tüm vücudum gergindi ama o an yapabileceğim başka bir şey yoktu. Çaresizce telefonu kulağıma dayadım.

Sonunda Fethi'nin sesi duyuldu. "Bitti mi işin?" Sesinde tanıdık bir rahatlık vardı.

Daha cevap veremeden, o yanımda beliriverdi, beni itti ve telefonu elimden alarak konuşmaya başladı. Telefonun diğer ucunda onun soğukkanlılığını hissetmek midemi bulandırıyordu. ''Eski dostum, ne kadar beklenmedik bir buluşma değil mi?'' Sesinde sinsilik ve alay vardı. Benim üstümden oynanan bu oyunda sadece bir piyon olmaktan daha da nefret ettim.

Fethi'nin sesini hoparlöre aldı. ''Özal...'' diyebildi, Fethi.

Adının Özal olduğunu öğrendiğim adam kanepeye oturdu ve rahat bir şekilde yaslandı. ''Lütfen, kaynaşma faslını geçelim.'' Bana baktı ve daha sonra gözleri telefona çevrildi. ''Bende sana ait olan bir şey var,'' dedi. ''Zarar görmesini istemiyorsan bana ayak uyduracaksın.''

Fethi bir süre sessiz kaldı. Daha sonra beklemediğim bir cevapla beni allak bullak etti. "Beni bu şekilde tehdit edebileceğini sanman ironik. Kız umurumda değil.'' Derin bir nefes sesi telefondan yansıdı. ''Onunla ne yapacağını bilmem, bana bir şey kazandırmıyor.'' Sesindeki umursamazlık, sanki bir tokat gibi yüzüme çarptı. Telefon kapanmadan hemen önce bir sessizlik oldu.

Özal ise telefonu sinirle yere fırlattı. O an, tüm öfkesinin beni esir alacağı o karanlık girdaba çekileceğimi biliyordum. Ama ben... ben şimdilik duruyordum. Fethi'nin sözleri, tüm bu kaosun içinde zihnimi boşaltmıştı. Acı, bedenimi felç etmişti.

Kulaklarımda Fethi'nin o soğuk, kayıtsız sözleri yankılanıyordu. Beni burada bıraktı. O kadar çabuk vazgeçti ki anlam veremiyordum. Benim için bir hamle yapmasını beklerdim; en azından bir tehdit, bir umut kırıntısı... Ama hayır, o sadece kurtulmak istedi.

Özal'ın aniden patlayan öfkesiyle kendime geldim. Etrafındaki her şeyi dağıtıyordu; sandalye, masa, önüne ne geldiyse tekmeleyip devirdi. Haykırdı, gözleri öfkeyle parlıyordu. ''Seni o adam için esir aldım ve şimdi hiçbir önemi yok mu?''

Öfkesi bana yönelmişti. Bir adım daha atmadan önce beni sertçe duvara yasladı. Sadece gözlerimi kapattım. Sanki ne yaparsa yapsın artık hiçbir şeyin önemi yoktu. Ellerinin sert darbeleri omzumda ve karnımda yankı buldu ama bedenim acıyı hissedemeyecek kadar uyuşmuştu.

"Onun her şeyi elimden almasını izledim ama bu sefer ben alacağım! Onu alt edeceğim ve sen de bana yardım edeceksin!" Onların geçmişi vardı, derin ve karanlık bir geçmiş... Ve ben, bu kan davasının ortasında kalmıştım. Benim çaresizliğimi ve tükenmişliğimi kullanarak Fethi'ye karşı olan mücadelesinde beni yanında tutmaya çalışıyordu.

Korku damarlarımdan akıp geçiyordu ama bunu ona göstermemeye çalıştım. Cesur durmalıydım; en azından öyle görünmeliydim. Fakat Fethi'nin bana verdiği değerle yüzleşmek, bana ağır geliyordu. Ne kadar çaresiz olduğumu hissetmek midemi bulandırıyordu.

Kolumdan sertçe kavrayarak beni yukarı çekti. ''Beni duyuyor musun?! Seni bırakmaya niyetim yok anladın mı? Onu yok edeceğim...'' Vücuduma inecek darbeyi beklerken konuşmasına devam etti. ''...senin üstünden geçerek!''

Tam o anda telefon tekrar çaldı. Özal, bir an duraksadı, sonra yavaşça telefonu yerden aldı. Ekranda Fethi'nin adı parlıyordu. Gözlerini kıstı, ardından bir kahkaha patlattı. Telefonu açtı ve soğukkanlı bir şekilde konuştu. ''Evet, Fethi Bey? Neyi unuttun?''

''Özal, aramızdaki meseleye başkasını karıştırma,'' dedi Fethi'nin sesi, bu sefer daha ciddi ve sertti. Ama bu Özal'ın umurunda değildi, aksine daha da keyiflenmiş gibiydi.

''Bu oyun daha yeni başlıyor, Fethi,'' dedi karanlık bir keyifle. ''Meselenin başkalarına sıçramasını istemiyorsan ne yapman gerektiğini biliyorsun.''

Fethi'nin nefesi telefondan yankılandı, ardından sadece soğuk bir sessizlik oldu. Özal bu sessizlikten hoşlanmış gibi gülümsedi. ''Hoşçakal, dostum. Seni bekliyorum.''

Telefonu kapattı ve gözlerini bana dikti. ''Artık oyunun içindesin, suratsız,'' dedi, gözlerindeki o karanlık bakışlarla. ''Beni bu evden çıkartacak bir yolsun.'' Eli kafamın arkasına gitti. Parmakları saçlarımı sertçe okşarken gözlerini gözlerimden ayırmadı. ''Ve ben o yolda büyük bir zevkle yürüyeceğim.''

 

 

?
vote ve yorumla desteklemeyi unutmayın, teşekkürler <3

Loading...
0%