@monafesa
|
Bilgilendirme: AZALANLAR aslında bir Wattpad kitabıdır. Maalesef ki erişime kapatıldığı için, buradan da yayınlamaya karar verdim. Yeni keşfedenlere de şimdiden hoş geldiniz demek istiyorum, iyi ki geldiniz. Sizi upuzun, kaotik bir serüven bekliyor benden söylemesiii 🥹🖤 Okumaya başladığınız tarihi buraya yazabilirsiniz 🥹
𓄅
"Henüz ben de bir bütündüm; ama ufalanacaktım, kendimden azalacaktım."
𓄅
TANITIM
Cansız bedenlerin sebep olduğu nemli bir soğuk vardı. Renksiz duvarlara loş gölgelerin devrildiği, geniş bir odadaydım. Karşımda duran ihtişamlı geyiğe bakıyordum. Açık tonlarla harmanlanmış toprak rengi tüyleri, çelimsiz ışığın altında parlıyordu. Aralarında en iri olanıydı. Ağır bir görkeme sahip boynuzlarına rağmen, başı dimdikti. Kara gözleri hâlâ ölmeden önceki son bakışını taşıyordu.
Tanıyordum bu bakışı.
Hayatının kıyısına itilmiş bir canlının gözlerine bakınca ne bulacağımı artık anlamıştım. Kollarımı kendime sardım; ufalmak, küçülmek istiyordum. Altın platformların üstünde duran birbirinden farklı onlarca geyiğin ortasında dikildiğim bu süre içinde, gitgide güçsüzleşmiştim.
Birden arkamdaki varlığını sezdim. Bana doğru sokulan bedeninin rüzgârı, sırtıma çarptı; ancak yine de dönmedim. Hâlâ karşımdaki geyiğin gözlerine bakıyordum.
"Hayatına mâl olacak hatalar yapıyorsun, kitapçı kız," Sanki beni nazikçe ölüm uykusuna yatırmaya hazırlanıyordu; sesi yumuşacıktı, ninni söyler gibi mırıldanıyordu. Yalnızca bir adım gerimdeydi. O konuştukça çıkan kelimeler, omzuma dökülüyordu. "Evindeki basit bir temizlikçiyi sırf gezip görsün diye inine sokmaz. Sen de biliyorsun. Burası senin sonun."
Farkındaydım ancak verecek bir karşılığım yoktu buna. Bu eve adım attığım gün hayatımın bir pamuk ipliğine bağlandığını zaten biliyordum. Boyumu aşan bir suya girdiğimi ve bir gün boğulacağımı anlamıştım.
Derin bir nefes aldım. Önünde dikildiğimiz geyiğin altın varaklı platformunu gösterdim. "Hepsinin altına isimler yazılmış, burada niye yok? Halbuki içlerinden en güzeli o."
O da benim gibi derin bir nefes aldı. Sıcak soluğu saçlarımın arasına dolanmıştı; içimden bir ürperti geçti. Ancak ellerini iki yanımdan bileklerime koymasıyla hissettiğim ürpertinin yanında çok cılızdı; birdenbire tenime değen sıcaklığıyla, baştan aşağı kasıldım. Attığı ufak bir adımla aramızdaki mesafeyi kapatmıştı; eğdiği çenesi başıma değiyordu. Aldığı solukların gürültüsü kulağımın hemen kıyısındaydı.
Yine yapıyordu; yine hiç olmadık bir anda, usulca sokuluyordu bana. Uzaklaşma dürtüsüyle dolmuştum; ancak yapamıyordum. Vücudundan yayılan sıcaklık, üşüyen bedenime adeta merhem gibi gelmişti. Varla yok arası dokunan parmak uçlarını tenime sürterek yavaşça yukarı kaydırırken, sorumu yanıtsız bıraktı. Dokunduğu yerlerde tuhaf bir karıncalanma nüks ediyordu.
"Demre," Kulağıma sürtünen fısıltı içimi ürpertti. Sesine sitem dolu, tehditkar bir renk bulaşmıştı. "Böyle bir kirle mücadele edemezsin. Daha yaşayacak çok şeyin var, çık bu kirin içinden, git yaşa. Seni son kez buradan çıkarabilirim," Usulca omuzlarıma kayan elleri duraksadı, tenimin üstüne kapandı. Nazikçe kavrarken, ikaz edercesine de sıkmıştı. Sesinde vurgulu bir ton vardı. "Vakit yok. Birazdan burada olacaklar."
Sanki zemine mıhlanmıştım, kımıldayamıyordum. Beni ayakta tutan tek şey omuzlarımdaki ellermiş gibi hissediyordum. Bıraksa, düşecektim. Canımı yakan bir korku kabarmıştı içimde. "Neden beni kurtarmak istiyorsun?"
Kısık bir şekilde güldü; göğsü dalgalanmış, hafifçe sırtıma çarpmıştı. Keyifsiz, kısa gülüşünün arasından sinirli bir ton yükseldi; artık fısıldamıyordu. "Anlamak bu kadar zor mu? Seninle aynı safta değiliz biz, hiç olmadık. Kurtarmıyorum, yolumdan çekiyorum seni. Yaptığın saçma hamleler tüm oyunu bozuyor."
Kaşlarım çatıldı; şaşırmıştım. Düşme ihtimalini seçtim ve yavaşça ileri kaçılarak kafes gibi etrafımı kuşatmış sıcaklığından uzaklaştım. Ellerindeki güç hâlâ omuzlarımda gibiydi. Gözlerimiz birbirine değdi. Yüzüne devrilmiş olan siyah gölge, yalnızca kör gözünü aydınlıkta bırakmıştı. Ürpertici bir fersizlikle, dosdoğru bana bakıyordu.
"Kimsin sen, Merih?" Sesimde çıplak bir korku vardı. Basık duvarlara çarpa çarpa Mahzen'in en ücra köşelerine kadar aksetmişti.
Bir süre, yalnızca gözlerime baktı. Tıpkı etrafımızı saran doldurulmuş geyikler gibi, hareketsizdi. Sonra birden, duygusuzca mırıldandı. "Ölümü sen seçtin, Demre."
Tam bu esnada karşıdaki kapı sertçe açıldı. İçeri sızan huzme, zemindeki karanlığı savuşturmuştu. Eşikte beliren silüet, elinde tuttuğu bastonla adeta yeri dövercesine yürümeye başladı. Attığı adımların gücü tüm odayı dolduruyordu.
Gözlerini üstümden ayırmayarak yavaşça geriye çekilen Merih, karanlığın içine doğru süzüldü. Acımasız bir suskunluğa bürünmüştü. Gerçekten de bana ölüm fermanımı söylemeye gelmiş bir cellat kadar sakindi. Sanki az önceki sözleri sarf eden de o değildi, aldırışsızca dikiliyordu. Gitgide yanıma yaklaşan asıl tehlikeye odaklanamıyordum bile. Körlüğün mavisine bakarken, ne kadar geç kaldığımı fark etmiştim.
Aylar önce, birbirini yiyen kurtların sofrasına bir sandalye çekmiş, oturmuştum. Senelerce bastırılmış bir açlık vardı içimde; iştahla intikam yemeğini bekliyordum. Ancak bir süre sonra anladım ki burası acıkanların oturduğu bir masa değildi. Güçsüz olanın sofraya serildiği, üstünde kadehlerin tokuşturulduğu bir masasıydı.
Fakat o hiçbir zaman bu masaya oturmamıştı. Tıpkı şu anda olduğu gibi hep geride, gölgelerin arasında durmuştu; biz birbirimizi yerken, o keyifli keyifli izlemişti.
Bu sofraya oturduğumdan beri, sadece ölüme kadeh kaldıranlardan korkmuştum. Ama yanılmıştım. Asıl tehlike gözümün önünde birbirini yiyenlerde değildi; asıl tehlike, bu kanlı piyesi gülümseyerek izleyebilen adamdaydı.
𓄅
Hoş geldin.
Çekinme, gel, sen de otur kurtlar sofrasına. Ama şimdiden söyleyeyim, bu masaya oturan herkes bu masadan aç kalkacak.
Azalmaya hazır mısınız?
Yorumlarını ve oylarını benden esirgemezsen çok mutlu olurum! ✨
Fiysa
11.03.23 |
0% |