@monoliyana
|
Güldeste’den
Sabah saat altı sularında Demir tarafından uyandırıldım, yatakta doğruldum ve yatağımın yanında olan tekli koltuğun üzerindeki okul formasını fark ettim. Ayağıma terliklerimi geçirip ayağa kalktım. Formayı elime aldım ve armasına baktım.
CİHANBEYLİ KOLEJİ
Anlaşılan gideceğimiz okul İdris Bey’in idi umarım kimse sırf Cihanbeyli olduğum için benle sahte samimiyet kurmaya çalışmazdı.
Banyoya ilerleyip işlerimi hallettim. Yüzümü temizledim, nemlendirdim ve formalarımı giydim. Formanın bordo polo yaka bir tişörtü ve siyah düz paça bir kumaş pantolonu vardı.
Beyaz spor ayakkabılarımı giydim ve benim için çoktan doldurulmuş olan siyah sırt çantasını alarak odamdan çıktım. Aşağı indiğimde sofranın avluya kurulmuş olduğunu gördüm. Herkes oturmuştu, sanırım kahvaltıya başlamak için beni bekliyorlardı.
Günaydın diyerek sandalyeme oturdum, tabağıma kahvaltılıklardan alıp kahvaltımı etmeye başladım.
“Bugün Demir’in yanından ayrılma tamam mı güzel kızım?” dedi İdris Bey.
“Tabii ki.” dedim. Ona hala baba diyemiyordum bilmiyordum ama zamanı var gibi hissediyordum.
Kahvaltımızı bitirdikten sonra hep birlikte ayaklandık, siyah minibüs tipi arabamıza bindik. Önce Demir ve beni okula bıraktılar ve sonra İdris Bey, Civan ve Azat işe gitti. Boran’ın dersleri daha başlamamıştı.
Okulun bahçesinde gördüğüm kalabalıkla Demir’e iyice yaklaştım, gerilmiştim.
“Sakin ol.” dedi Demir gülerek.
“Çabalarım.” diyerek gülüşüne karşılık verdim.
“Oo Demir kardeşim, manita yapmışsın.” diye bağırarak yanımıza 1.80 boylarında kumral bir çocuk geldi.
“Manitam değil Efe, ikizim Güldeste tanıştırayım.” dedi Efe’nin yüzündeki şaşkınlık Demir’in yüksek sesle söylediği cümleyi duyan diğer öğrencilerin yüzünde de fark ediliyordu.
“Nasıl ya?” diye sordu Efe.
“Uzun hikaye.” dedi ve Efe’nin omzuna patpatladı.
“Hadi sınıfa çıkalım.” dedi ve kolunu omzuma attı Demir.
Okula girdik ve iki kat çıkarak bir sınıfa girdik. Sınıfımız 12/C’ydi.
Sınıfa girdiğimizde sınıftakiler bize döndü, beni merakla süzmeye başladılar. Demir ile 4 erkeğin oturduğu cam kenarı tarafının en arkadan iki önüne geçtik. Demir arkada oturan dört erkekle el sıkıştı.
“İkizim Güldeste.” dedi tehditkar bir sesle. Anladığım kadarıyla yavşayanı döverim anlamına geliyordu bu ses.
“Ben Mete.” dedi en arkada sağda oturan esmer çocuk, biraz daha olgun bir suratı vardı.
“Ben Erdal.” dedi onun yanında oturan oldukça yakışıklı olan çocuk. İçimin gitmemesinin imkanı yoktu.
“Ben Ömer Ali.” dedi bizim arkamızda sağda oturan açık kumral saçlara sahip çocuk, Ömer Ali diğerlerine göre oldukça kaslı bir çocuktu.
“Ben de Esat, Güldesteciğim.” dedi ve elini sıkmam için uzattı ama tam elini sıkacakken Demir, Esat’ın eline vurarak bunu engelledi.
Anladığım kadarıyla aralarında en çapkın olan kişi Esat’tı.
Sınıfa beşli bir erkek grubu girdi tam o an. Demir ve arkadaşları onlara kitlenince aralarının çok da iyi olmadığını düşündüm. Beşli erkek grubunun önünde yürüyen sarışın mavi gözlü çocuk bana bakarak göz kırptı.
“Senin dalağını sikerim lan.” diyerek ayağa kalktı Demir.
Ayağa kalkıp onu kolundan yakaladım.
“Ne oluyor Demir? Sakin ol!” dedim ve onu yerine oturttum.
“Gölgen kız kardeşimin üzerinde düşmeyecek Barlas, duydun mu beni?” diye bağırdı ve hışımla önüne döndü.
Adının Barlas olduğunu öğrendiğim çocuk ise sadece sırıtışla yetindi.
2 ders sonra sınıftaki bir kızla tanıştım. Adı Defne’ydi. Bu okulda çalışan bir Matematik öğretmeninin kızıydı. Çok çalışkandı. Onunla sohbetimiz ilerleyince aklımda yer edinmiş olan soruyu sordum.
“Bir şey sorabilir miyim?” dedim karşımdaki kızıl saçlı, gözlüklü kıza.
“Tabii ki.” dedi Defne merakla.
“Demir ve Barlas’ın arasında ne var? Birbirlerinden nefret ediyor gibi duruyorlar.” dedim ve Defne’nin cevabını bekledim.
“O durum baya sıkıntılı aslında, Barlas ve Demir biz 10. Sınıftayken çok yakın arkadaşlardı yedikleri içtikleri ayrı gitmezdi ama Demir’in kız arkadaşı Asuman, Demir’i Barlas ile aldattı. Sonra da Barlas ve Demir birbirine düşman oldu.”
Ağzım şaşkınlıkla açıldı demek ki benim ikizim ihanete uğramıştı.
Okul çıkışı bizi almaya gelen Azat ile doğrudan konağa geçtik. Ben odama çıkıp üstümü çıkardım ve duş aldım. Duştan sonra saçlarımı taradım ve eşofman takımımı giyip aşağıı indim.
Kapıda İdris Bey’i görmemle hızla yanına ilerledim.
“Hoş geldin.” dedim ve yanağına tüy kadar hafif bir öpücük bıraktım. Karşımdaki yaşlı adamın gözleri ışıldamıştı.
Ardından hep beraber yemeğe geçtik yemeklerimizi yedikten sonra tatlı yemek için dışarı çıkmaya karar verdik.
Yazardan
Genç kız odasına çıkıp üzerini değiştirdi ve takılarını taktı. Yüzüne hafiften bir makyaj yaptı. Aşağı indiğinde onu beklemekten sıkılmış olan beş erkekle karşılaştı ama hiç konuşmadan arabaya binip güzel bir mekana gittiler.
Mekanın en güzel masasına oturup garsona siparişlerini verdiler ardından Mardin manzarası eşliğinde sohbet etmeye başladılar.
Tatlılar ve içecekler geldikten sonra da günlerinin nasıl geçtiğiyle alakalı konuşmaya devam ettiler, masalarından yükselen kahkahalar havaya karışıyordu.
Tatlıları bittikten sonra konağa dönmeye karar verdiler. Mekandan ayrılırken İdris Bey kolunu Güldeste’nin omzuna atmıştı. Tam o anda iki el ateş sesi duyuldu. Ne olduğunu anlamayan Cihanbeyli ailesi babalarının yere düşmesiyle kendilerine geldiler. O an yüksek bir ses duyuldu.
“BABA!” bu ses Güldeste’den başkasına ait değildi.
Şimdilik ağrıyan kolumla bu kadar yazabildim arkadaşlar bugün 2 bölüm daha atmaya çalışacağım🌹
|
0% |