@monroeselle_
|
Cecilia o gün görebileceği en güzel rüyayı gördüğünü düşündü. Yaşananların hepsinin gerçek olamayacak kadar güzel bir rüyanın parçası olduğuna kendini inandırmıştı.
Tıpkı bir yaz gecesinde ansızın zihnine yerleşen, dudaklarında tebessümlere yol açan rüyalarından biriydi.
Ancak yeşil gözlerini kırpıştırdığında parmak uçlarını yastığına götürmeye çalıştı. Elleri arkasına hizalanmış, hareket edemiyordu. Yataktan doğrulmaya çalıştı, başarısız denemelerinden sonra, en nihayetinde dizlerinin üstüne oturabilmişti. Uyandığı yatağın kendi yatağı olmadığını fark etmesi uzun sürmedi.
Başını hafifçe arkasına çevirdi, gözleri ani bir şok dalgasıyla aralandı. Ellerini kıpırdatamamasının sebebi bağlı olmalarıydı, zincire bağlanmıştı.
Ardından geceliğine bulaşan kanların kuruduğunu gördüğünde, aslında dün gece yaşanan hiçbir şeyin rüya olmadığını anladı. Başına yayılan ani ağrıyla dudaklarını ısırdı. Gece yarısında olan her şeyi hatırlamak adına belleğini yoklamaya başlamıştı. "Sana kusmanı söyledim."
"Nasıl?" Genç kızın gözleri üzüntüyle sönüyordu. Karşısındaki kişi çok farklıydı, şimdiye kadar gördüğü zulümlerden bu yana ilk defa kendini iyi hisseder olmuştu. Kendisine ilk defa ölmemesini söyleyen biriyle tanışmıştı. "Nasıl olur da ilaçları ölmek için içtiğimi anlayabilirsin?"
Gözyaşlarını serbest bıraktı. İblis lordu artık sinirlenmeye başlamıştı. Cecilia'nın ağlayışları, hıçkırıkları, kırılganlığı onun için fazlasıyla sinir bozucuydu. "Bu kaçıncı ağlayışın?"
İblis lordunun sinirli ses tonu kulaklarına geldiğinde Cecilia utançla başını öne eğdi. Muzan'ın yüzünde belirmiş damarlar katlanamadığının bir göstergesiydi. "Senin için yaşam bu kadar kolay çöpe atılabilecek bir nesne mi?"
"Değil," dedi sesinin titremesine izin vererek. Ağlamaktan kızaran yüzünden dökülen gözyaşlarını elleriyle silmeye çalıştı. "Ben... sadece onlardan kurtulmak istedim."
"İntihar etmeye çalışarak mı kurtulabileceğini düşündün?" Sinirle bakan erik kırmızı gözlerin yerini hissizlik doldurmuştu.
Hıçkırıklarını tutmaya, gözlerinin uçlarından yaşlar gelmesini önlemeye çalıştı. Onun gibi güçlü biri için yalnızca, koskoca bir zayıflık olduğu için utanç duyuyordu. "Ölürsem tüm acılarım geçer diye düşündüm."
"Hiçbir şey geçmeyecek," Muzan, Cecilia'ya yaklaştı. Parmak uçlarını genç kızın çenesine doğru götürdü. Cecilia artık onun korkutucu irislerinden başka hiçbir yöne bakamıyordu. Gözlerini başka yöne çevirmek istese dahi yön duygusu dengesizleşmişti. Siyah, kıvrımlı saçların yanaklarına değdiğini hissedebiliyordu. "Tüm acıların sonsuza dek peşinden gelecek, tıpkı gölgen gibi senden asla ayrılmayacak."
Parlayan irislerin verdiği o korkutucu aurayı iliklerine kadar hisseder olmuştu Cecilia. Zihnine yayılan yaşama isteği, kulaklarını çınlatan ses tonuyla birlikte yer bulmuştu. "Şimdi ağlamayı kes ve kusmaya başla." Kusma sesleri beynine kazındığında hatırlamayı bıraktı. Bacaklarını kaplayan yorganı, içinde bulunduğu yatağı, etrafını sessizce incelemeye koyuldu. Sıradan, tüm ihtiyaçlarını karşılayabileceği bir kadın odasına yerleştirilmişti. Fakat elleri zincirliyken hiçbir ihtiyacını gideremeyeceği apaçık ortadaydı.
Ölmek adına diklediği şurubu bir yabancı için kusuvermişti. İçinde bulunduğu olayın nasıl yaşandığına, nasıl gelişme gösterdiğine dair en küçük fikri yoktu. Gece yarısında, büyük salondaki cesetlerin yanılsamalarıysa zihnine yerleşmişti.
Travma değildi, içindeki çatışmalarsa aksini de göstermiyordu. İçini bir suçluluk duygusu kaplasa da, artık onların hiçbirinin yüzünü görmeyeceği için, o lanet evde bir dakika olsun durmayacağı için mutluydu.
Kurtulmuştu, ancak kurtulmanın bile bir bedeli vardı.
"Uyandınız mı?"
Bakışlarını giren kişiye doğru dikti. Giren kişinin kendisine yıllardır bakıcılık yapan hizmetkârı olduğunu gördüğünde dudaklarını memnuniyetle kıpırdattı. "Martha ölmediğine sevindim."
Hizmetkâr çorba kasesini Cecilia'nın yanı başındaki masaya koydu. Ani bir telaşla, gözlerinden süzülen yaşlarla genç kızın ayaklarına kapandı. Martha kendi hayatını önemsemiyordu, neredeyse kendi elleriyle büyüttüğü Cecilia için endişeliydi.
"Ben de sizin sağ kaldığınıza o kadar sevindim ki, dün gece neredeyse aklımı kaybediyordum. Hiçbir şey...olanların hiçbir mantıklı açıklaması yoktu. Özellikle hanımefendi! O adam normal değildi, size bir şey yapacak diye çok korktum."
"O ne zaman gitti?" "Güneş daha doğmadan evvel kayboldu. Sizi beslemem gerektiğini, tekrar geleceğini söyledi."
Cecilia dakikalar boyunca olduğu yerde derince düşündü. Martha'nın dediği gibi o normal değildi, onda açıklanamaz bir güç, bağışlanamaz bir acımasızlık vardı. Kendisini burada tutsak etmesinin henüz mantıklı bir açıklamasını bulamasa da, yabancı hakkında bazı varsayımlar üretmişti.
"Tanrım..." Martha, Cecilia'nın ellerinin zincire bağlı olduğunu gördükçe üzüntü ve öfke bedenini kaplıyordu. "Öz babanızdan çektikleriniz yetmemiş gibi esir alındınız."
Genç kız kuşkuyla yanıp sönen gözlerini araladı. Hizmetkârını arkada bırakmaması gerekiyordu, kendisine hayatı boyunca nazik davranan hizmetkarını ölüme terk etme gibi bir niyeti yoktu. "Martha senden bir isteği var,"
Genç kadın bakışlarını şaşkınca Cecilia'ya dikti. "Sizi dinliyorum hanımım, eğer isteğiniz buradan kaçmaksa size yardımcı olacağım."
"Hayır, bunu aklından bile geçirme." Cecilia başını olumsuz anlamda salladı, yabancıyı yalnızca bir geceliğine olsun, kendinde olmayarak gördüyse bile uçuk fikirlere başvurmaması gerektiğini zihninde kavramıştı.
"Kaçmaya çalışırsak sonumuz yalnızca ölüm olur. Düşün Martha, senin de normal olmadığını söylediğin adam, soylu bir aileyi kolayca katletti. Üstelik elinde ne bir hançer, ne bir silah vardı. Böyle ürkütücü, böylesine acımasız biri bizim peşimizi bırakır mı sanıyorsun?"
"Haklısınız ama..." Martha'nın kararlılığı umutsuzluğa dönüşmüştü. Yıllarca bakımını üstlendiği Cecilia'nın artık mutlu bir hayat yaşamasını isterken, çıkış yolu bulamıyordu. "Sonunda eziyetlerden, aşağılanmalardan kurtulduktan sonra tutsak mı yaşamayı planlıyorsunuz?"
"Evet, senden de kararıma saygı göstermeni istiyorum." Genç kız gözlerini son derece emin bir şekilde hizmetkârına dikti, dudaklarını hafif bir korkuyla kıpırdattı. "Ve benim için ne kadar aksini düşünürsen düşün, o buraya tekrar geldiğinde onun hakkındaki kötü düşüncelerini zihninden arındırmanı istiyorum."
Martha, leydisine şaşkınca baktı, irislerindeki ışık korkuyla sönüyordu. "Bu da ne demek?"
Olanlar tümüyle olağanüstüydü. İhtiyarların çocuklara anlattığı masallarla, öykülerle birebirdi. Cecilia söyleyeceği varsayımın ne kadar gelişigüzel olduğunun farkındaydı, ama gördüklerini zihninde tekrar canlandırdığında en mantıklı açıklamanın bu olduğuna inanıyordu.
"Dün gece aklım başımda değildi Martha. Ölmek istiyordum, yalnızca hayatıma son vermek, aklıma ruhumu serbest bırakmayı koymuştum. Bu yüzden doktorun verdiği şurubun bir şişesini içtim. O yabancı geldiği sırada odamdan çıktım. Şurubun etkisiyle merdivenleri inerken dengemi kaybedip düştüm. O beni fark etmişti Martha, herkesi katlettikten sonra bana yaklaştı. Ona ölmek istediğimi defalarca söylemiş olsam da şurup içtiğime dair tek kelime bile etmedim. Yaptığım her şey sadece aklımdaydı, dudaklarımdan kelimeler çıkmadı. Oysa şurubu içtiğimi adı gibi biliyordu, beni kusturmaya çalıştı, ve sonuç olarak başarılı oldu." Martha kulaklarına giren sözlerle afallamış, ne yazık ki leydisinin ne ima etmeye çalıştığını anlamıştı. "Yani demek istediğiniz o adam bir çeşit akıl okuyucu mu?"
Cecilia dudaklarında olumlu anlamda kıpırdattı, sadece bir teori olsa da dikkatli olmaları gerekiyordu. "Yaptıklarına bakılırsa bu varsayım mantıksız görünmüyor."
Hizmetkâr olanları, genç kızın anlattıklarını düşündükçe üzüntüsü, kederi artıyordu. Kendi çocuğu gibi baktığı Cecilia'yı daima yüzü gülerken görmek istiyordu, ancak bu sadece bir hayalden ibaret olduğu aklına yerleşmiş, düşüncelerine etki etmişti.
"Özür dilerim bayan Cecilia, sizden beni asla affetmenizi istemeyeceğim. Size yapılanlar ölmek istemenize sebep oldu. Ben sizi kendim yetiştirdiğim hâlde ailenizin zulümlerine karşı hiçbir zaman koruyamadım. Size yapılan her şeye boyun eğdim, lütfen beni cezalandırın!"
"Üzülme Martha," Cecilia bir hizmetkârın zulümleri durduramayacağının her zaman farkında olmuştu. Yaşadıklarına yalnızca kader ismini verebiliyordu. Kanı bozuk olarak isimlendirilmeyi kendi seçmemişti, doğumuna dahi kendi karar vermemişti. Yapılan suçlamalarla hiç doğmamayı istemişti. Oysa elinde olmadan gerçekleşen çok şey vardı. "Seni bu konuda hiçbir zaman suçlamadım, eğer aksini yapsaydın bu senin aleyhine sonuçlanırdı. Beni önemseyen tek kişiye zarar gelmesini istemezdim." Zaman dilimi gittikçe ilerlemişti. Saatin tıkırtı sesleri akşamın bittiğini, kalan zamanın yerini gecenin aldığını söylüyordu. Cecilia ise hâlâ uyumamıştı, yabancının gelmesini bekliyordu. Oturduğu yatağın karşısındaki pencereyi aydınlatan yıldızlara bakındı.
Yıllarca teras başında dilediği dilekler gerçekleşmiş miydi, yoksa işlerin bu noktaya gelmesinin tek sebebi tesadüf müydü?
Tesadüf demek yıllarına saygısızlık olurdu, zira yabancı onu günlerce aradığını dile getirmişti.
Kapının açılma sesleriyle bakışlarını kapıya doğru çevirdi. Bir anlığına sersemleşti, biraz olsun bile kulaklarına giriş sesleri doluşmamıştı, tek bir ayak sesi dahi duymamıştı. Belki de dalgınlığına geldiğini düşündü, kafasında beliren tek açıklama bundan ibaretti.
İçeriye beklenildiği kişi girdi. Saç kıvrımları, parlayan gözleri dün geceki gibi eşsizdi, fakat üzerindeki smokinin değişmiş olması Cecilia'nın dikkatini çekmişti.
"Gelmene sevindim, seni bekliyordum. Aklıma takılan sorulara bir cevap almadan önce uyumak istemedim."
Kibutsuji kendisine tebessüm eden genç kıza bakışlarını çevirdi. Cecilia'nın mutlulukla aydınlanan yüzünün aksine, kendi yüzü sinir ve duygudan yoksunlukla harmanlanmıştı.
"Aklını kullanabildiğini bilmiyordum, dün gece ağlamaktan başka hiçbir şey yapmamıştın."
Cecilia'nın dudaklarındaki tebessüm yavaş yavaş bozulmaya başlamıştı. Oldukça sert biriyle karşı karşıya geldiğini düşündü, fakat bir yandan dün geceki davranışlarını düşündüğünde ona hak vermeden edememişti.
"Dün gece kendimde değildim, her şey için özür dilerim. Size de rahatsızlık verdiğimi düşünüyorum. Bu yüzden beni zincire bağladınız, değil mi?"
"Hayır," Muzan ayakta durmayı bırakıp Cecilia'nın yanı başına oturdu. Cecilia bu eylemin ardından yavaşça geriledi. Muzan, genç kızın çekingenliğine karşı ses tonunu daha soğuk, daha mesafeli bir tona ayarladı. "Gitmeden önce ölmeye kalkışmamandan emin olmam gerekiyordu."
Cecilia'nın yeşilleri yakıcı kırmızılara kenetlenmişti. Bir bakışta titreşim gösteren, alevleri beraberinde getiren kırmızıların içinde bir anlam aramaya çalıştı.
"Hayatta kalmamın sizin için neden bu kadar önemli olduğunu anlamıyorum." "Anlamanı istemedim, ben istemediğim sürece hiçbir şey yapamazsın."
Öfkelenen erik kırmızısı gözlere karşı Cecilia'nın dudaklarından tek kelime çıkmadı. Onu daha fazla kızdırmak istemiyordu, yüzünde beliren damarlar genç kızı afallatmıştı. Muzan Kibutsuji'nin gölgesi dahi etrafa ürkütücü ve korkunç bir aura saçıyordu.
"İlk olarak bana borçlu olduğunu unutma," Muzan sağ elini Cecilia'nın ellerini bağladığı zincire doğru götürdü. Beyaz tırnaklar maviye dönüşüyordu, gittikçe uzuyorlar, keskinleşiyorlardı. Buna tanıklık eden genç kız tekrar aklını kaybettiğini, kendinde olmadığını düşündü. "İkinci olarak bana ait olduğunu bir saniye olsun aklından çıkarma."
"Ve üçüncü olarak beni asla sorgulayamazsın, " Bağlanmış zincirleri tek bir vuruşta parçalara ayırdı. Ellerinin artık serbest olduğunu gören Cecilia donakalmıştı. Gördükleri dün geceki vahşetten daha kan dondurucuydu, çünkü hiçbir mantıklı açıklamasını bulamıyordu. "Son olarak ben Muzan Kibutsuji, iblislerin atası ve lordu..."
Cecilia ellerinin titremesini, gözlerinin ani bir şok dalgasıyla aralanmasını durduramamıştı. O bir iblisti, insanları yiyen, belki de zevk için öldüren bir iblisti. Kan kırmızısını andıran dudaklarından hiçbir kelime, hiçbir ses belirtisi çıkmaz olmuştu. Ailesini katletmesinin ana sebebi buydu, ancak kendisini neden sağ bıraktığı anlaşılamaz bir sırdı.
Muzan gözlerinin içine sığdırılamaz bir şaşkınlık, hafif bir korkuyla bakan Cecilia'ya aldırmadan devam etti. Kendisine göre, şimdiye kadar ne olduğunu anlayamaması koskoca bir saflıktan, aptallıktan ibaretti.
"Bana hayatının sonuna dek kendini adayacağına, emirlerimi harfiyen uygulayacağına, yasaklarımı asla çiğnemeyeceğine dair bağlılık yemini et." |
0% |