@monroeselle_
|
"Sen kimsin Cecilia, bana tam olarak kim olduğunu söyle..."
Muzan parmaklarını serbest bıraktı, çehresini Cecilia'nın şakaklarına yaklaştırdı. Genç kız, iblis lordunun aurasının gittikçe donuklaşmasını tuhaf karşılasa da, kulaklarına giren o ses tonuna cevap vermek zorundaydı.
"Ben iblislerin atasının ve lordunun himayesine ait olan biriyim." Dudakları kelimelerle donatıldığında dizlerinin arasına düşmüştü. Belki bunu istemsizce yapmıştı, ancak iblis lordunun çehresi şakaklarında dolaştığı her saniye bileklerindeki prangayı hissedebiliyordu.
"Ne tuhaf değil mi, seni bulmadan öncesinde benim olan her şey kanımı istiyordu. Şimdiyse ben, kendime ait olanın kanına muhtaç kaldım." Cecilia aniden sırtında acı bir ağırlık hissetti, başını usulca göğe kaldırdı. Narin hatlarında gezinen bıçak darbelerini tadabiliyordu. Onun için sadece muhtaç kaldığı bir yük olmak, fazlasıyla trajikti.
Üzüntüyle kızıllıklar bulaşan saç çubuğunu avuçlarıyla sıkarken, Muzan devam etti. "Bu döngüyü sevmemiştim, bu beni fazlasıyla sinirlendiriyordu. Görüyorsun, kendime bile acımam yokken nasıl başkasına acıyabilirdim?"
Ellerini Cecilia'nın omuzlarında birleştirdi, çehresini daha da yakınlaştırdı. Genç kızın kulaklarına soğuk bir fısıltı armağan etti, o soğukça çıkan fısıltının aniden gelmekte olan bir çığdan farkı yoktu. "Sahi zerre acıması olmayan birini kim gerçekten efendisi yerine koyardı? Belki şimdi dilinin ucundan çıkan her şey sahtedir, belki şimdi gerçekten beni lanetlemek için can atıyorsundur."
Çığdan gelen büyük kar kütleleri genç kızın üzerine düşmüştü, bedenini kaplayan buz tanelerinin büyüklüğüyle başını tavanın ıssızlığından hızla çekti. Serbest kalan kollarını Kibutsuji'nin sırtına sardı. Tamamen açık bıraktığı uzun saç telleri ve bukleleri iblis lordunun omzuna değiyordu. "Hayır, lütfen böyle söylemeyin. İstediğiniz her söylemde bulunabilirsiniz. Benim size karışmaya hakkım yok, fakat bana güvenmediğinizi söylemeyin, yalvarırım yapmayın bunu."
"O zaman sınırını aşma ki, düzgün bir muamele görmen için şansın olsun." Cecilia'nın omuzlarından ellerini yavaşça kaldırdı. Sırtını saran kolların sıcaklığını hissettikçe içindeki boşluğu görebiliyordu. O boşluğa tarifsiz bir iğrenti duyuyordu, damarlarındaki düzinelerce zehir canlanıyordu sanki. "Yanlış kişiyle dans etmeye kalkarsan gecenin sonunda kurtarılmayı bekleyen sıradan bir kurbandan başkası olmazsın Cecilia."
Muzan, genç kızın ismini öyle ürpertici, öyle acımasızca telaffuz etmişti ki, gözlerinin istemsizce büsbütün açıldığını, irileştiğini hissetti Cecilia. Sözlerdeki mesajı anlamış olacak ki, sarılmayı aniden bıraktı. Dizlerinin üstüne oturduğu zemindeki cam kırıklarına gözlerini dikti, henüz kırılmamış olan içi boş deney tüpünü parmaklarının arasına aldı. Derisinden süzülen kızıllıkları tüpün içine vakit kaybetmeden doldurdu.
İşi bittikten bir müddet sonra göz ucuyla Muzan'a baktı. Tekrar kendinden geçmişti. Başını iyice duvara yaslamış, yarı uykuluymuş gibi görünen gözleri kapanmış vaziyette, bedenini içtiği zehirlere alıştırmaya çalışıyordu. Cecilia deney tüpünü onun hareketsiz ellerine tutuşturdu. "Bunu içtiğinizde daha iyi hissedeceksiniz, size hayatım üzerine yemin ederim ki, lanetlenmeyeceksiniz."
Dizlerinin üzerine oturmayı keserek yerden kalktı. Nahoş kokan zeminde acele adımlar attı, saklı bölmenin çıkışını görene kadar adımlarını değiştirmeden yürümeye devam etti. Muzan, yüksek topuklu sesleri gittikçe azaldığında, neredeyse yok olduğunda gözlerini açtı.
Bakışlarını avucunun içindeki deney tüpüne çevirdi. Yüzyıllarca güneşi fethetmenin yollarını aramıştı, yüzyıllarca mavi örümcek zambağını aramıştı. Gerçek ölümsüzlüğü zihninde her saniye arzularken, neden Apeiron soyundan gelen kadının kendi isteğiyle verdiği kanı içmekte tereddüt ediyordu?
Bu kadar kolay ele geçirmek onu tatmin etmemiş miydi, yoksa tekrar lanetlenmek ona bir kâbus gibi mi geliyordu?
Bunu derinlemesine düşünmek için zaman yoktu. Deney tüpünü dudaklarına götürdü, o kutsanmış kızıllıkları tek seferde içti. Çok geçmeden içinde, özellikle mide tarafında bir kıpırdanma oldu. Birkaç dakika önce içmiş olduğu damarlarında gezinen zehirlerin baş gösterdiği kan kusmaları durmuştu. Hakikatin gösterdiği zayıflıklarıyla birlikte tüm öfkesi bir hışımla silinmişti. Kendini hiç olmadığı kadar canlı, yeni doğmuş gibi hissediyordu.
Gözlerine serilen siyah saç tellerini elleriyle arkaya itti. Yorgun bakan gözleri hiç sönmeyecekmişçesine parlamaya başlamıştı. Sanki olağanüstü hızına hız katılmış, içinde dolup taşan güç iliklerine derinden işliyordu. O, artık gerçek bir ölümsüzdü.
Soğuğu kendisiyle eşdeğer olan zeminden hızla kalktı. Büyük adımlarla mükemmel varlığa ulaştığını, tam anlamıyla yenilmez olduğunu söyleyen iç sesini geride bıraktı. Lacivertin en koyu tonuna sahip paltosunu üzerine geçirdikten sonra köşkten çıktı, zira iblisleriyle yapması gereken bir toplantı vardı.
12 Kizuki, Sonsuzluk Kalesi
Biwa çalgısının yoğun melodileri ortamı değişik, anlaşılamaz bir atmosferle kaplamaya, melodilerin korkutucu tonu kulakları tedirginleştirmeye yetiyordu. Üst Sıralar dizlerinin üstüne oturmuş, 12 Kizuki'nin liderinin toplantıyı başlatmasını bekliyorlardı. Ancak bu gizli iblis örgütünün kurucusu hâlâ ortalarda yoktu.
Tüm bu gergin atmosferden sıkılan Doma sessizliği bozdu. "Lort Muzan'ın bu toplantıyı hangi amaçla düzenlediğini bilen var mı?"
"Gönderdiği pusulayı okumadın mı?" Akaza dalgın gözlerini yerden kaldırıp Doma'ya dikti. Türlü düşüncelerle dolu olan gözlerin tamamına nefret yerleşmişti. Doma'yla hiçbir iletişime girmeye niyetli olmadığı bu gözlerden okunuyordu. "Avrupalı bir kadından bahsediyordu."
"Ah, ilgilenmemiştim bile..." Akaza'nın hiddet içindeki suratına karşı gökkuşağı rengindeki gözlerinin içi gülmeye başladı. Altın yelpazesini içtenlikle sallayarak kendi çehresine sahte bir tebessüm takındı. "Bir kadın için toplantı yaptığını düşünmek, hiç inanılır değil."
Kaba davranışlarının ardından Doma'nın gösterdiği sahte tavırlar Üst Ay 3 için oldukça sinir bozucuydu. Soluk altın sarısı saçların, renkli gözlerin sahibine göz ucuyla bakmak dahi Akaza'nın midesini bulandırıyordu. "Kapa çeneni, o her şeyin en iyisini bilir."
Genç adam açtığı yelpazeyi hızla kapatıverdi. Kendisinden iğrendiğini belli eden hınç dolu bakışlara yanıt olarak daha fazla sırıttı, zira bu eylemler ortamdaki atmosferi, en azından ruh hâlini epey değiştiriyordu. "Akaza, benim sevgili dostum, ondan hiç şüphem yok zaten!"
Nakime çalgısının telleriyle oynamayı bıraktı. Bu Üst Ay'lar için bir işaretti, Muzan'ın geldiğini gösteren bir işaretti. Duydukları tanıdık sesler, hissettikleri o karanlık silüetle beraber tüm iblisler bakışlarını karşı tarafa çevirdiler. Tahtı anımsatan koltukta oturan liderlerini gördüklerinde hızla başlarını öne eğdiler.
Doma, Muzan'ın gömleğinden yeleğine doğru uzanan kan lekelerini fark ettiğinde dudaklarını keyifle araladı. "Gençliğinizi her zamanki gibi iyi koruyorsunuz Lort Muzan."
Kibutsuji tek bir ifade, mimik belirtisi göstermeden ellerindeki ahşap parçasını oymaya devam etti. "Gönderdiğim pusulayı hepinizin okuduğunu varsayıyorum."
Gyokko önemli haberini vermek üzere saksısının içinden çıktı, tıpkı bir heykele benzeyen yaratık sevinç içindeydi. Liderinin bulduğu bilgiyi seveceğinden emindi, toplantı başladığı anda Üst Ay'lar arasında sessizliği bozan ilk kişi oldu. "Lort Muzan, toplantının asıl konusuna gelinmeden önce sizinle paylaşmam gereken özel bilgiler var. Himayenizden kaçan kadın hakkında, onun nerede saklandığını nihayet buldum."
Hançerle şekillendirdiği ahşaptan gözünü ayırdı, Üst Ay 5'in söyledikleri dudaklarından belirecek bir kahkahaya sebep olacak kadar mükemmeldi. Fakat o buzdan farksız tavrını bozmamayı tercih etti. "Sırası değil, toplantıdan sonra bilgiler elimde olsun."
Gyokko, Muzan'ın erik kırmızısı gözlerinin içindeki mutluluk hissini görebiliyordu. Gözleri ansızın zihnine yerleşmiş arzuyu tatmışçasına yanıyordu. Bu anı bozmamak adına sustu, lider bugün iyi gününde olmalıydı.
Daki öne eğdiği başını yavaşça kaldırdı. Yanaklarının kızarıklığından kaynaklanan çekingenliğiyle dudaklarını kıpırdattı. "Bizden gerçekten insan bir kadını eğitmemizi mi istiyorsunuz Lort Muzan?"
Hançerle tahta parçasını kazımayı aniden bıraktı, hançerin ucunun ne kadar keskin olduğunu anlamak adına işaret parmağını uç kısma batırdı. "İsyan mı ediyorsun?"
"Affınıza sığınırım!" Genç kız inanılmaz derecede gerildiğini saklamaya çalışırcasına gözlerini kaçırdı. Ancak yüzünde oluşan küçük su damlaları Muzan'dan ölesiye korktuğu gerçeğini açığa çıkarıyordu. O hırs ışığıyla, ani bir öfkeyle yanıp sönen gözlere birkaç saniyeliğine bakmak bile tüylerini diken diken ediyordu. "Ben sadece ırkımızı katanalarla katletmeye çalışan aptal bir ırka ait birini neden himayenize aldığınızı anlamakta zorlandım, Lort Muzan."
"Size hayat veren benden başkası değilken, nereden geliyor bu bencillik?" Gümüş hançeri olabildiğince uzağa fırlattı. Hızla karşı duvara saplanan hançer, Daki'nin yüzünde bir çizik bırakmıştı. Simasına yerleşmiş çizikle afalladı, zira parlayan gözlerde her zamanki okunan öfkeden eser yoktu.
"Yalnızca iki görev, bu zamana kadar yalnızca iki görev verdim. Peki, siz ne yaptınız? Senelerdir birinde bile başarılı oldunuz mu, iblis katletme birliği hâlâ yok olmamışken nasıl size konuşmaya dair bir hak verdiğimi zannedebiliyorsunuz?"
Söylemlerin sahibinin sakin tavrıyla ortamın havasında daha fazla dehşet gezinmeye başlamıştı. Azarlamalarla geçen zamanların birinde Lort Muzan'ın organizasyonun başarısızlıklarına gösterdiği hiçbir sinir, yüzünde hiçbir damar çıkıntısına rastlanmaması ender bir durumdu. Herkes dudakları mühürlenmiş gibi tek bir ses çıkarma cüretinde bulunmuyordu.
"Kokushibou..." diye seslenişinin ardından, işaret ve orta parmağını birleştirerek Akaza'ya komut verdi. Buyruğu anlayan Üst Ay 3 duvara saplanan hançeri yerinden çıkarmaya odaklandı.
"Yakında burada olacak, ona Ay nefesini kullanmayı öğret."
Kokushibou'nun gözlerine inen kara perdeye hafif bir ışık sızmıştı sanki. Şaşkınlığının gözler önüne serilmesini engelleyerek başını kaldırdı, Muzan'a baktı. Dirseğini tahtı anımsatan koltuğun kenarına dayamış vaziyette kendisinden bir cevap bekliyordu. "Kendinize ait yeni bir hashira mı istiyorsunuz Lort Muzan?"
"O sizin açamadığınız kapıları açabilecek bir anahtar. O benim gizlenmiş en büyük silahım olacak, bu yüzden ona bildiğin her şeyi aşıla." Akaza saygıyla eğilerek duvara saplanan gümüş hançeri Kibutsuji'ye uzattı. İblis lordu getirilen hançeri parmak uçlarıyla kavrayarak gözden geçirdi. "Bunu yapabilirsin, değil mi Kokushibou?"
Kokushibou Avrupalı bir kadının hashira eğitimi göreceğine inanamazken, bu eğitimde kendisinin kusursuz bir yol göstericisi olarak rol oynadığını düşünmek, hiç de mümkün görünmüyordu. Fakat Muzan'a beslediği sonsuz bir sadakat vardı, onun amaçlarının tümüne yardımcı olmak için yeşeren bir içten bağlılığı vardı. Aklından geçen olumsuz düşüncelerden sıyrıldı. Bu görevi ölümüne gerçekleştirmeye hazırdı.
"Bana güvenebilirsiniz, sizi hayal kırıklığına uğratmayacağım."
"Nefes tekniğine son vereceğim," Dakikalardır oyduğu tahta parçası bir katana şeklini almıştı. Tahta katanayı uzunca inceledikten sonra tüm gücüyle avucunu sıktı, çok geçmeden katana kırılmış, parçalara ayrılmıştı. Sahip olduğu tüm kini ve nefreti parçalara ayrılan katanaya yansımıştı. "Sonsuza kadar."
|
0% |