@monsoleil
|
''Saraylarda süremem, dağlarda sürdüğümü; Bin cihana değişmem şu öksüz Türklüğümü.'' Nihal Atsız 11 yaşındaydım, bana vatan ne diye sorduklarında ev diye cevap verdiğimde. Benim evim hiçbir zaman olmadı. Memleketin her köşesini kendime ev bildim. Pencereden dışarı baktığımda önümde serilen dağlara karşı kahvemi yudumluyordum. Dışardan bakıldığında insanlar için sadece bir yeşillikten ibaret olan bu dağlar, bizim yuvamızdı. Ben Üsteğmen Birce Sağlam. Diyarbakır askeri üstünde 2 senedir görevdeydim. Dün gece ani gelen bir telefonla Hakkari'de oluşturulan özel bir timde görevlendirildiğimi öğrenmiştim. Nerede görev yaptığımın bir önemi yoktu benim için. Vatan uğruna savaştığım her görev kutsaldı. Bakışlarımı pencereden koparıp evin ortasında duran eşyalarıma baktım. Çok eşyam yoktu, sürekli taşındığım için eşya alma gereksinimi bulmazdım. Ne zaman çok eşyam olsa, o zaman kalıcı bir yuvam olacakmış gibi geldiği için elim hep aza giderdi. Zil sesiyle kendime geldiğimde adımlarım kapıya doğru ilerlemeye başladı. Kapıda olan askerlerin evi taşımama yardım etmek için geldiklerini biliyordum. Albay Umut Öztekin, bu görev için beni bizzat aradığında evden alınıp, tabura kadar bana eşlik edileceğini özellikle belirtmişti. Kapıyı açtığımda karşımda iki tane iri asker bekliyordu. Asker selamı verdiklerinde başımı sallayarak onlara karşılık vermiştim. ''Üsteğmenim Albayımız Pençe Operasyonu için bizi görevlendirdi. Eşyalarınızı taşımakla yükümlüyüz.'' Dediğinde kenara çekilip geçmek için yol vermiştim. ''Geçin. Valizlerim ortada duruyor. Onları aşağı indirebilirsiniz. 5 dakikaya geliyorum.'' ''Emredersiniz komutanım.'' Diyerek içeriye doğru ilerlediler. Odama doğru ilerlediğimde içimde adını koyamadığım bir heyecan vardı. Akademiden mezun olduktan sonra özel time girebilmek için çok çalışmıştım. Çok fazla operasyona katılmıştım. Sonunda emeklerimin karşılığını alabildiğim, kendime borç bildiğim şeyi yapabildiğim için mutluydum. Odama son kez göz gezdirdikten sonra ortada duran valizimi alıp evden çıkmıştım. Benim için bir devir kapanmıştı ama hiç ummadığım bambaşka bir devir başlıyordu. Aşağıda beni bekleyen siyah bir limuzin, görmeyi beklediğim son şey bile değildi. Kapının başında bekleyen kişinin üstünde üniforma olmasa bile asker olduğunu biliyordum. Türk askerini nerde görsem, gözündeki o kara bakıştan tanırdım. Başıyla bana hafif bir selam verdiğinde aynı şekilde ona karşılık verdim. Arabaya bindikten sonra çok kısa bir süre sonra helikopter pistinin oraya gelmiştik. Arabadan inip helikoptere doğru ilerlemeye başladığımda orada duran albay Ertuğ Haktan'ı fark etmiştim. Diyarbakır'a ilk geldiğim zaman bana her konuda destek olan nadir insanlardan biriydi Ertuğ albay. Bu özel tim için beni göreve seçen de oydu. Beni gördüğünde yüzünde bir gülümseme oluştu. ''Hoş geldin Birce.'' Başımı saygıyla eğdiğimde yüzündeki gülümsemenin büyüdüğüne şahit oldum. ''Sağ olun albayım.'' Bakışları arkama kaydığında derin bir nefes alıp benimle göz temasını devam ettirdi. ''Hazır mısın?'' İstemsiz olarak omuzlarımın dikleştiğini, nefesimin sıklaştığını hissettim. ''Her zaman.'' ''Bu konuda senden başka hiçbir askerime güvenemezdim Birce. Sen hem çok başarılı, hem de çok azimli bir Türk askerisin.'' ''Sağ olun.'' ''Operasyonla ilgili sana bilgi verecek olan kişi ben değilim. Oraya gittiğin zaman Umut albay size detaylarıyla her şeyi anlatacaktır. Yüzümü kara çıkarmayacağını biliyorum.'' ''Son nefesime kadar görevimin başında olacağıma dair şüpheniz olmasın albayım.'' Eli omzuma gidip hafif sıktığında dik olan duruşumu daha da dikleştirdim. ''Ona ne şüphe. Sizin gibiler oldukça bizim gönlümüz hep rahat.'' Derin bir nefes alıp devam etti. ''Bak Birce, ben senin ne kadar başarılı olduğunu bildiğim kadar ne kadar gözü kara olduğunu da biliyorum. Oraya seni ölüme yollamıyorum. Lütfen kendi canını tehlikeye atacak bir şey yapma. Ve her ne olursa olsun burada arayacağın bir abin olduğunu unutma.'' Omzumdaki eliyle beni kendine çekip sarıldı. Sarılmasına aynı içtenlikle karşılık vermiştim. Her zor anımda elinden geldiğince yanımda olmaya çalışmıştı, şu an hayalimi gerçekleştirmemde ki en önemli sebeplerden biriydi Ertuğ albayım. O ne yapsa hakkını ödeyemezdim. Kendini geriye çekip duruşunu dikleştirdi. ''Bu kadar duygusallık yeter. Görev beklemez asker. Vatan size emanet.'' ''Sağ olun komutanım.'' Diyerek helikoptere doğru ilerlemeye başladım. Bu ilk helikoptere binişim değildi, muhtemelen son da olmayacaktı. Ama bu helikoptere bindikten sonra da hayatımda çoğu şeyin de eskisi gibi olmayacağını biliyordum.
''Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır. Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır.'' Önümde sallanan Türk bayrağı, zihnimde sürekli tekrar eden bu şiirin sözlerini bir kez daha hatırlattı bana. Taburun önünde durduğumda, bu bayrağın uğruna ölen şehitlerimizi düşündüm. Bu bayrak bu vatan uğruna yetim kalan nice çocukları düşündüm. Her şey bu vatan içindi. Kimileri ailesinden, kimileri benliğinden vazgeçmişti. Hepsinin ağzında tek ortak bir cümle ''Vatan sağ olsun.'' Vatan sağ olsun, biz sağ olmasak da olur. Omuzlarımı dikleştirip, içeri doğru adımladığımda kapıdaki askerler selam veriyordu. Biri önümde durup asker selamını verdiğinde: ''Umut albayım sizi toplantı odasına götürmemi söyledi üsteğmenim.'' Dediğinde onu takip etmeye başladım. Koridorlar oldukça dardı. Ama tabur çok az asker ağırladığı için böyle olması normaldi. Sağa döndüğümüzde bizi üstünde ''PENÇE'' yazan bir oda karşılamıştı. ''Burası üsteğmenim. '' dediğinde başımla onu onayladım. ''Sağ ol asker.'' Asker selamını verip koridorda ilerlemeye devam etti. Derin bir nefes alıp kapıyı açtım. Kapının arkasında bir toplantı odası vardı. Ortada 10 kişilik bir masa duruyordu. Ve masanın etrafında anladığım kadarıyla timden silah arkadaşlarım oturuyordu. Masadaki 4 kişinin birden ayağa kalkmasıyla yaka işaretlerinden onların başçavuş olduğunu anlamıştım. Masada oturan bir diğer kişi de üsteğmendi ve başıyla beni selamlamıştı. ''Oturabilirsin asker.'' Dediğimde senkronize bir şekilde yerlerine oturmuşlardı. Hepsinin soyadını yakalarında görebiliyordum. İsimlerini söyleme gereksiniminde bulunmamışlardı, çünkü hepimiz buraya tanışmak için geldiğimizi biliyorduk. Tam yerime oturacağım sırada kapı açıldı. İçeri Umut albay ve yaka işaretinden anladığım kadarıyla yüzbaşı içeri girmişti. Oturmama gerek kalmadan benimle birlikte diğer 5 kişide kalkıp asker selamına durmuştuk. ''Otur asker.'' Umut albayın sesiyle bakışlarım onlardan tarafa döndü. Yanında gördüğüm kişi muhtemelen yüzbaşıydı. Bakışlarını hepimizin üstünde gezdirip benim üzerimde durduğunu hissettiğim an, gözlerimi ondan kaçırmadım. Kapkara gözleri vardı. Eli yüzü fazla düzgündü ama buna tezat olarak bakışları kapkaraydı. Bakışlarımın gereğinden fazla onun üstünde oyalandığını hissettiğimde önüme döndüm. ''Yüzbaşı Onat Aktan Kara.'' Masada olan bakışlarım tekrar yüzbaşıya kaydı. ''Bu operasyonu yürütecek olan kişi. Hepiniz kendi alanınızda başarılı olan askerlersiniz. Eminim ki bu süreçte ona zorluk çıkarmayacaksınız.'' Herkesin gözündeki o kendinden emin tavrı görmek için gözlerine bir kere bakmanız yetiyordu. Duruşlarından bile buradaki askerlerin ne kadar eğitimli olduğunu görebiliyordunuz. Yüzbaşı ''Otur pençe.'' Dediğinde hepimiz aynı anda oturduk. Bizimle beraber albay ve yüzbaşı da masanın başındaki sandalyelere geçmişti. O sırada yanlarında duran diğer asker önündeki bilgisayardan bir şeyler açıp, projeksiyon perdesine yansıttı. ''Hepiniz buraya neden geldiğinizi biliyorsunuz.'' Ekranda bir adamın fotoğrafı belirdi. Adamın sadece gözleri görünüyordu. Yüzünde bir maske vardı. Maskenin üstünde motifler vardı. Bir diğer fotoğrafa geçildiğinde aynı maskeyi takmış ama kadın olduğu anlaşılan biri duruyordu. ''Bu gördüğünüz iki kişi ''Serkef''adlı terör örgütünün elebaşları. Bu iki kişinin bağının ne olduğunu bilmiyoruz ama sürekli beraberler.'' ''Albayım bunlar terör örgüt elebaşı olmak için çok genç değiller mi?'' Masanın diğer ucundan bir ses yükseldiğinde bakışlarım oraya kaydı. Soyadının Kayhan olduğunu gördüğüm ama adından bir haber olduğum askerin konuştuğunu gördüm. ''Bizim de aklımızı kurcalayan sorulardan biri bu. Bunlar en fazla 30 yaşındalar. Ama yaptıkları eylemler, ellerindeki güç çok fazla. Tabi ki arkalarında başka güçler de var ama olması gerektiğinden fazla cesaretliler.'' ''Kimlikleri belli mi?'' Yüzbaşının sesini ilk defa duyuyordum. Bariton sesiyle masadaki herkesin bakışları ona dönmüştü. ''Teröristlerin kendi aralarında söyledikleri lakaplar var sadece. Muhtemelen kaynaklarda da geçmişlerine dair bir kayıt yok.'' Kaşlarım şaşkınlıkla kalktı. Bunu yapabilecek güce sahipseler, olay sandığımızdan daha ciddiydi. Yüzbaşı düşüncelerimi duymuş gibi bunu sesli bir şekilde dile getirdi. ''Bunu yapabiliyorlarsa sıradan biri değiller.'' Albay düşünceli bir şekilde başını salladı. ''Çocuklar olay sandığımızdan daha ciddi. Bunlar sosyopatlar ve hiçbir vicdani duyguya sahip değiller. Bundan 2 hafta bir köye girip bütün köyü taramışlar. Üstelik duvara da ''Canımız istedi, yaptık. Bu daha başlangıç.'' Diye not bırakmışlar. Anlayacağınız bunların hiçbir şeyden korkusu yok.'' Yüzbaşının boynunu kıtlattığını görünce bakışlarım tekrardan ona kaydı, o sırada göz göze geldik. Bu sefer hızlı bir şekilde bakışlarımı önüme çevirdim. İkidir böyle olması beni rahatsız etmişti. ''Önlerine daha korkacak bir şey çıkmamış demek ki albayım. Onları Pençe timiyle tanıştırma vakti gelmiş o halde.'' Yüzümde istemsiz bir gülümseme oluşunca gülümsemenin aynısının timdekilerde de olduğunu görmüştüm. Albay Onat Yüzbaşı'nın omzuna iki kere vurdu. ''Koçum benim. Sana olan güvenim tam.'' Bakışları hepimizin üzerinde tek tek gezdi. ''Size olan güvenim de öyle. Bu Türk milletinin sizin gibi yiğitler varken sırtı yere gelmez.'' Hepimiz aynı anda ''Sağ ol'' diye bağırdığımızda başıyla bizi onayladı. ''Süreçle ilgili bilgiye Onat Yüzbaşı hakim, o sizi bilgilendirecek.'' Deyip ayağa kalktığında bizde onunla birlikte kalkıp selam verdik. ''Otur asker.'' Onat Yüzbaşının sesiyle herkes yerlerine oturdu. ''Hepinizi bu time seçe bendim.'' Bunu beklemiyordum, diğerleri de beklemiyor olacak ki hepimiz şaşkın şaşkın yüzbaşına bakıyorduk. ''Sizinle ilgili gereğinden fazla bilgiye sahibim. Ama siz birbirinizle ilgili hiçbir şey bilmiyorsunuz.'' Masanın hemen başındaki askere bakışları döndü. ''Senden başlayalım Töre.'' Yüzbaşının emriyle üsteğmen ayağa kalkacaktı ki yüzbaşı eliyle otur işareti yaptı. ''Hepinize ilkokul çocuğu gibi kendinizi tanıttıracak değilim. Ben sizden bahsedeceğim. Eksiğim varsa tamamlayın.'' Soyadının Töre olduğunu öğrendiğim asker oturuşunu dikleştirdi. Gözünün hemen altında bir dikiş izi vardı. Çok dikkatli bakılmadığı sürece anlaşılacak bir şey değildi. Büyük bir iz olsaydı, mesleği açısından sorun teşkil edebildi. Saçları kızıldı. Muhtemelen sakalları da öyleydi ama günlük tıraşını olduğu için belli olmuyordu. ''Kıdemli Üsteğmen Aybars Töre. Önceki görev yerin Siirt. Orada bir timin başında görevliydin.'' Bakışları Aybars'a döndüğünde onun da yüzbaşını onayladığını gördüm. ''Buraya seçilme sebebin analitik zekan. Eski timinde kendisinden 1 yıla yakındır haber alınamayan görev arkadaşını timin başına geldikten 2 gün sonra bulmuşsun. Yapboz parçalarını çözmek senin işin öyle değil mi Aybars?'' ''Doğru yüzbaşım.'' ''Bu yapboz çok parçalı biliyorsun değil mi Aybars?'' Dediğinde Aybars'ın yüzünde alaycı bir ifade oluştu. ''Parçanın bir önemi yok yüzbaşım. Ben hemen çözüme ulaşma odaklıyım.'' Yüzbaşı memnun kalmış bir ifadeyle başını salladı. Bakışları hemen Aybars'ın yanındaki bana kaydı. Başını sağ omzuna doğru eğip gözlerimin içine bakarak konuşmaya başladı. ''Üsteğmen Birce Sağlam.'' Ayağa kalma girişimime yine engel oldu. ''Diyarbakır güzel memlekettir ama zordur.'' ''Zoru kolaylaştırmak bizim işimiz Yüzbaşım.'' Dediğimde bana bakmaya devam etti. ''Senin bu timde olma sebebin bu kadar kısa sürede silahlarla ilgili kendini bu kadar eğitmiş olman. Bunun yanı sıra Ertuğ albaysenden, oldukça gözü karadır diye bahsediyor. Doğru mu Sağlam?'' ''Albayım ne derse doğrudur.'' ''Peki silahlara ekstra ilgin nerden geliyor?'' Derin bir nefes aldım. Bu şu an cevap vermek istediğim bir soru değildi. Onat Yüzbaşı bunu anlamış gibi kaşlarını kaldırdı. ''Bir sebebi yok yüzbaşım. İlgimi çekiyor. Alanımda da iyi olduğumu düşünüyorum.'' Dediğimde bana inanmadığını belli eden bakışlarıyla kafasını salladı. ''Öyle olsun.'' Dediğinde ben de başımla onu onaylayıp önüme döndüm. Bakışlarını benden çekmeden: ''Asteğmen Oğuzhan Bozkurt.'' Deyip yanımdaki askere seslendi. Ama bakışları hala bendeydi. Ona bakmasam da hissedebiliyordum. Kısa bir süre sonra bakışlarını benden çekip Oğuzhan'a çevirdi. ''Eski görev yerin Batman.'' Bakışlarım Oğuzhan'a kaydığında hiperaktif biri olduğunu sürekli elleriyle oynamasından ve ayaklarının sürekli hareket halinde olmasından anlamıştım. ''Evet yüzbaşım.'' Dediğinde Onat Yüzbaşının bakışları da hareket halinde olan ellerine kaydı. ''Senin hakkında pek bir heyecanlı olduğunu duydum. Ama fazla heyecan iyi değildir bilirsin Bozkurt.'' Dediğinde Oğuzhan elleriyle oynamayı bırakıp duruşunu dikleştirdi. ''Birçok dövüş sanatında ustasın. Hangi sanatları biliyorsun?'' dediğinde kendinden emin bir tavırla saymaya başladı. ''Ninjutsu, aikido, judo,muay thai yüzbaşım.'' Yüzbaşı başını salladı. ''Hünerlerini bu itlerin üzerinde de görmek isteriz Bozkurt.'' Deyince Oğuzhan'ın yüzünde narsist bir gülümseme belirdi. ''Zevkle yüzbaşım.'' Yüzbaşının bakışları bu sefer Oğuzhan'ın hemen yanındaki askere kaydı. ''Astsubay Kıdemli Başçavuş Alperen Kayhan.'' Kayhan olduğu yerde dikleşti. Sapsarı saçları ve masmavi gözleri vardı. Boyu çok uzundu. Muhtemelen Yüzbaşından uzundu. ''Buradan önce Mardindeymişsin. Mardin mistik, güzel bir şehirdir. Nasıl sevdin mi oraları?'' dediğinde Alperen böyle bir soru beklemiyor olacak ki şaşırmıştı. ''Evet yüzbaşım.'' Yüzbaşı başını sallayıp bakışlarını hepimizin üstünde gezdirdi. ''Ne kötü senin için. Rahatın bozuldu şimdi, tüh.'' Dediğinde Alperen'in kaşları hafif çatıldı. ''Estağfurullah Yüzbaşım. Görev nereyeyse, biz oraya.'' Dediğinde Onat Yüzbaşının bakışları sertleşti. ''Sizin için rahat diye bir şey yok asker. Hepiniz kafanızdan uykuyu, yemeği çıkarın. Bu itler ölmeden hiçbirimize rahat yok.'' Dediğinde hepimiz aynı anda. ''Emredersiniz.'' Dedik. '' Birçok terör girişiminde bomba imha da görev almışsın.'' Birden yüzbaşının bakışlarını üstümde hissedince refleks olarak ben de bakışlarımı ona çevirdim. ''Senin de bombalara bu kadar ilgili olma sebebin var mı Kayhan?'' Bu adam neden bana bakıyordu? Canımı sıkılıyordu? Bakışlarımı önüme çevirdim. ''Akademiden beri ilgiliyim Yüzbaşım. Birkaç görevde de bulununca kendimi bununla ilgili geliştirmem gerektiğine karar verdim.'' Bakışlarını Alperen konuşunca ona doğrultmuştu. ''Güzel. Aferin.'' Sıra timdeki benden başka diğer iki kadına gelmişti. Onat Yüzbaşının rütbeye göre ilerlediğini fark etmiştim. Onlarda muhtemelen başçavuş ya da çavuşlardı. '' 'Astsubay Kıdemli Başçavuş Şimal Türkmen.'' Bakışlarım Şimal'e kaydı. Sapsarı saçları hatta kaşları vardı. İlk bakışta baktığınızda askerden ziyade mankene benziyordu. Fazla güzeldi. ''Emredin yüzbaşım.'' ''Diğerlerinin aksine sen Eskişehir'de görev yapmışsın. İlk doğu görev yerin için ağır bir yer değil mi sence?'' dediğinde kızın göz bebeklerinin titrediğini gördüm. Heyecanlıydı. ''Bana neresi uygun görülürse, ben oradayım yüzbaşım.'' Aynı zamanda özgüvenliydi. ''Normalde doğu görevi yapmayan birini bu time almazdım. Ama sende ilgimi çeken azmin ve özverin oldu. Oldukça imkan dolu bir hayatın varken neden asker olmak istedin Türkmen?'' Anlaşılan varlıklı bir ailenin kızıydı. Yüzbaşı bunu direkt söylemese de hissettirmişti. ''Benim imkanlarım, vatanımın bana sunduğu kadardır. Başka kimsenin imkanına ihtiyacım yok. Şanlı bir Türk askeri oldum, böyle de ölmek isterim. Sebebi ise vatanıma duyduğum saf sevgidir.'' Böyle bir çıkış yüzbaşı dahil kimse beklemiyordu ki masada ki herkesin kaşları havalandı. Yüzbaşının yüzünde memnuniyet dolu bir gülümseme belirdi. ''Harp okulunu birinci olarak bitirmişsin. Herkesin harcı değildir, tebrik ederim.'' ''Sağ olun yüzbaşım.'' Yüzbaşının amacının bizi tanımaktan ziyade, birbirimizi tanımamızı sağlamak olduğunun farkındaydım. Son olarak Şimal'in aksine kapkara kaşlara, kapkara gözlere sahip kadın askere kaydı herkesin gözü. Onun gözü ise sadece yüzbaşındaydı. Çekik gözleri vardı. ''Astsubay Kıdemli Çavuş Selin Manas.'' Yüzbaşının bakışları da Selin'i buldu. ''Son görev yerin Bitlis.'' Selin sadece başını salladı. 'Selin çavuş duyduğuma göre zor bir karaktermişsin. Genelde başına buyruk hareket edermişsin. Ama burası Bitlis değil biliyorsun değil mi?'' Cevap vermedi. Yüzbaşı bu tepkisizliğine karşı tek kaşını kaldırdı. Yumruğunu masaya vurması beklediğim bir şey değildi. Hiçbirimiz irkilmemiştik ama hiçbirimiz de bunu beklemiyorduk. Selin'in bakışları yüzbaşına kaydı. ''Biliyorum yüzbaşım.'' Yüzbaşı memnun bir şekilde kafasını salladı. ''Güzel.'' Bakışları hepimizin üstünde gezinirken, Selin'in yüzünde biraz fazla oyalandı. O sırada: ''Asla tahammülüm olmayan tek şey itaatsizlik.'' Direkt Selin'e söylemese de ona oklarını yönelttiğini belli ediyordu. ''Hepiniz benim için kıymetlisiniz. Hepinizin canı bana, benim canım hepinize emanet.'' Konuşurken asla tek kişide takılı kalmıyor, bakışlarıyla hepimize hislerini hissettiriyordu. ''Size harbiyeden çıktığınızdan beri bu konuşma yapılıyor. Ama bu seferki konuşmayı diğerleriyle bir tutmayın.'' İstemsiz oturduğum yerde dikleştim. ''Kiminiz ailesini geride bıraktı. Kiminiz sevdiği insanı, belki nişanlısını belki eşini geride bıraktı.'' O sırada yüzüme saplanan bakışlarına anlam veremedim. Bu sefer bakışlarını çeken ben olmayacaktım. Bu adamın sürekli öküzün trene bakar gibi bana bakmasının sebebi neydi? Yüzünde hafif bir tebessüm görür gibi oldum ama tamamen benim göz yanılmam da olabilirdi. ''Hepimiz buralara gelmek için çok şey feda ettik. Feda etmeye de devam edeceğiz. Eminim ki benim askerim bu işten de anlı ak bir şekilde çıkacak.'' O anda hepimiz aynı anda ''Sağ ol'' diye karşılık verdik. ''Yarından itibaren sizi birkaç gün sürecek zorlu bir eğitim bekliyor. Gidin şimdi odalarınıza dinlenin.'' Ayağa kalktığı an onunla birlikte hepimiz ayaklandık. ''Unutmayın, bu vatan uğrunda ölen varsa vatandır. Biz bu vatan için ölmeyi göze almış olanlardanız.''
Merhabalar! Böyle bir yola çıktığım için çok heyecanlıyım. Arka planda yaklaşık 5-6 aydır bu kurguyla ilgileniyorum ve artık yayımlamanın zamanı geldi diye düşünüyorum. Onat ve Birce'nin hikayesine hepiniz hoş geldiniz. 🫧 Yeni bölümlerden ve alıntılardan haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımı takip edebilirsiniz. Twitter:monsoleil777 İnstagram:monsoleil777
|
0% |