Yeni Üyelik
2.
Bölüm

BÖLÜM İKİ

@monsoleil

Bu kitaptaki tüm karakterler ve olayların gerçek kişi ve kurumlarla ilgisi yoktur. Tamamen hayal ürünüdür.

 Tamamen hayal ürünüdür

 

Bazen daha fazladır her şey. Sezen Aksu'nun şarkısında söylediği gibi ''Bir eşikten atlar insan.'' Ömrümde atladığım çok eşik olmuştu. Hepsi zaman geçtikçe daha da zorlaştı. Bazılarında tökezledim, bazılarını sırtladım. Ama hiçbir zaman pes etmedim. Yetiştirme yurdunda büyümüştüm. Beni yurda bıraktıklarında 2 yaşındaymışım. Değil annemi babamı, kendimi bile hatırlayacak yaşta değildim. Hiçbir zaman da kim olduklarını merak etmemiştim. Bana bu hayatı layık gören insanlar, eminim kenarda köşede kendi layık oldukları hayatı yaşıyorlardı. 18 yaşıma geldiğimde devletin esirgeme de büyüyen çocuklara sağladığı imkanlar sayesinde memur olabiliyordum. Ama ben hep asker olmak istiyordum. 11 yaşındayken askerlerin yurda gelip ''Sizin eviniz vatanınız. Ev demek illa çatısı olan bir yer değil. Kendinizi güvende, ait hissettiğiniz her yer evinizdir.'' demelerinden sonra kendini vatanı uğruna adayan bir asker olmaya karar vermiştim. Liseden hemen sonra Kara Harp Okulunu kazanıp, Ankara'ya hiç bilmediğim bir şehre gitmiştim. Bu mutlu haberi verebileceğim kimse olmadığı gibi, çok eşyam da yoktu. Sadece bir valizle harp okulunun önüne geldiğim o günü kaç sene geçerse geçsin unutamazdım. Çoğu kişinin annesi, babası, akrabaları onları uğurluyordu. Bazıları ağlıyor, bazıları gururla evlatlarına sarılıyordu. Ben ise orda durmuş bu manzarayı seyredip, kendimden başka kimsem olmadığına kendimi ikna ediyordum. O gün kendime şanlı bir Türk askeri olacağıma söz verdim. Ve bunu başarmıştım. Yattığım ranzanın hemen üstünde Şimal, yan ranzamda ise Selin yatıyordu. Dün gece yüzbaşı henüz evlerimiz hazır olmadığı için taburda kalmamızı, bugün eğitimden sonra evlere geçebileceğimizi söylemişti. Hepimiz için birer ev biz gelmeden önce ayarlanmıştı bile. Selin'in uyuduğunu aldığı düzenli nefeslerden anlayabiliyordum ama Şimal için aynısı söylenmezdi. Neredeyse yarım saattir uyanıktı. Bunu fark etmemde ki sebep ise sıkıntılı şekilde aldığı nefeslerdi. Telefonuma baktığımda taburda toplanma saatimize 15 dakika olduğunu görmüştüm. Ranzadan doğrulmamla yatağın gıcırdaması ve Selin'in gözlerini açması bir oldu. O sırada Şimal de hemen ranzadan atladı. İkisi aynı anda ayakta dikildiğinde bakışlarımı üzerlerinde gezdirdim.

''Günaydın.'

''Sağ ol.'' Senkronize bir şekilde bunu söylemişlerdi. Askeriye' de nizam çok önemliydi. Ben kara harp' e girdiğim ilk gün öğretilen en önemli şey saygıydı. Saygı bir kere bozulursa, devamı gelmezdi.

''15 dakika içinde taburda olun.''

''Emredersiniz.'' Kapıyı kapatıp koridora doğru ilerlemeye başladım. Bugün gideceğimiz eğitimin oldukça zorlu olacağının bilincindeydim.

Toplantı odasının önüne geldiğimde yine en erken gelenin ben olduğumun farkındaydım. Masaya oturduktan 2 saniye sonra kapı açıldı ve içeri bütün erkek grubu girdi. İçlerinde üsteğmen olduğu için ayağa kalktığımda, diğerleri de bana selam verdi. Aybars üsteğmen oturun işareti yaptığımızda yerimize oturduk. Bizden yaklaşık 2 dakika sonra da kızlar içeri girip yerlerine yerleşmişti. Herkesin arasında bir sessizlik hakimdi. Odayı incelerken içeri Onat yüzbaşının gelmesiyle hepimiz ayaklanıp, asker selamına geçmişti. Yüzbaşı başıyla bizi selamlayıp:

''Dışarıda bir araba sizi bekliyor. Sizi biraz Hakkariyle tanıştıralım.'' dediğinde kaşlarım çatılmış ne dediğine anlam verememiştim. Sırayla herkes kapıdan çıkarken yüzbaşının bakışlarını yine üstümde hissedip bende ona bakma gafletinde bulunmuştum. Ona bakmamla kapı eşiğine takılıp dengemi kaybetmem bir oldu. Beni kolumdan tuttuğu vakit bakışlarım kolumdaki eline kaydı.

''Bana bakıyorsan bir diğer gözünde eşikte olmalı ki düşmeyesin değil mi Birce?'' dediğinde bir hışımla kolumu çektim.

''Size baktığım falan yok komutanım. Sağ olun.'' deyip ilerlemeye devam ettim. Anlaşılan sinir kat sayımla oldukça fazla oynanan bir görev olacaktı. Olsundu, ben neleri aşmıştım. Kapının önünde askeri bir aracın bizi beklediğini gördüm. Diğerleri çoktan araca yerleşmişti, ben de yanlarına oturdum. Yüzbaşının ön koltuğa oturmasıyla araç ilerlemeye başlamıştı.

Oğuzhan'ın sürekli elleriyle oynadığını görebiliyordum. Bu sessizliği bozan da o oldu.

''Biz hep böyle susacak mıyız üsteğmenim?'' dediğinde bakışları Aybars'a kaydı. Aybars da kaşık kaşlarıyla ona döndü.

''Tam olarak ne yapmamızı önerirsin asker?'' dediğinde kenardan Alperen'in güldüğünü gördüm.

''Yani ne bileyim üsteğmenim, ben çok heyecanlıyım şahsen. Elim ayağıma dolanıyor. İçim içime sığmıyor falan yani, öyleli.'' Komik bir çocuktu. Yüzümde oluşacak tebessüme son anda engel olmuştum.

''Ne güzel, bu heyecanını göreve sakla. İhtiyacın olacak gibi duruyor çünkü.'' O sırada kenarda oturan Şimal'in sesini duydum.

'' Siz görevin ne olduğunu biliyor musunuz üsteğmenim.'' dediğinde Aybars'ın başını olumsuz anlamda salladığını görmüştüm. Başımı arabanın camından dışarı çevirdiğim sıralı dağların arasından geçtiğimizi görüyordum. O sırada duygularıma tercüman olarak Alperen konuştu.

''Ömrümüz bu dağlarda geçiyor.'' Deyip iç çektiğini duydum.

Varlığını bile unuttuğum Yüzbaşının sesiyle irkildim.

''Halinden memnun olmayan varsa hemen burada araçtan inebilir.'' dediğinde hepimiz bir sessizliğe bürünmüştük. Yüzbaşı hiç olmadık yerlerde bir laf söylüyor, hepimizi dumura uğratıyordu. Dağların arasından bir göl görünmüştü. Çok büyüktü. Hakkari'de bu büyüklükte bir göl olduğunu bile bilmiyordum. Göle yaklaştığımızda araç durdu. Eğitim suyla ilgiliydi. Su benim en başarılı olduğum alanlardan biriydi. Ama bir o kadar da zordu. Kafamı çevirdiğimde sağda bizi bekleyen helikopteri görmüştüm. Tahmin ettiğim gibi bizi helikopterden, elimiz ve ayaklarımız bağlı bir şekilde atacaklardı. Bu eğitime hiç girmemiştim. Ama akademi de giren arkadaşlarım vardı. Askeriye de oldukça yaygın olan bir eğitimdi. Eminim ki bu grubun içinde de girenler vardı. Araçtan yine sırayla indiğimizde yan yana dizilip Onat Yüzbaşı'nın yüzüne bakmaya başladık. O da bakışlarını hepimizin üstünde gezdirip konuşmaya başladı:

''Karşınızda Sat Buzul Gölleri.'' diyerek eliyle gölü işaret etmişti. Herkesin bakışları göle kayarken ben bakışlarımı yüzbaşından çekmemiştim. O da bakışlarımı hisseder gibi bana bakıp konuşmaya başladı.

''Şu an Yüksekova Alplerindeyiz. Burası oldukça turistik bir yer ama bugün girişler çıkışlar kapalı. ''

Dağların arasında kalan, oldukça güzel turistik bir göldü.

''Sizleri bu arkamda gördüğünüz helikopterle su yüzeyinden 10 metre yukarıya çıkaracağız. Yukarı çıktığınızda elleriniz ve kollarınız bağlanacak. Karaya 60 saniyenin üstünde gelirseniz, tabura gidip eşyalarınızı toplayıp eve döneceksiniz.'' Tamam bu biraz ağır olmuştu. Suya bıraktıkları yerden karanın mesafesi ne kadar olacaktı? Sorgulamaya bile vaktimiz olmadan helikoptere doğru sırayla ilerlemeye başlamıştık. Timdekilerde bir gerginlik olduğunun farkındaydım. Hepimiz özel seçilmiştik. Böyle bir eğitime bile tabi tutulmamamız gerekiyordu. Ama bunun da yüzbaşının özel isteği olduğunun farkındaydım. Helikoptere bindiğimizde hemen havalanmaya başladık. Karadan git gide uzaklaştığımızı görmek, mesafenin bir tık uzak olduğunu fark etmeme sebep olmuştu. Helikopter durduğu sırada yanımızda tim dışındaki askerler sırayla elimizi ve bacaklarımızı bağlamıştı.

''Kara çokta uzak sayılmaz.'' Yüzbaşının bu söylediğiyle bakışlarım aşağıya kaymıştı. Kara uzaktı. Bizimle dalga geçiyordu.

''Aşağıda söylediğim gibi, görevi tamamlamayan ana ocağına geri döner. Ben timimde olacakları karada bekliyor olacağım.'' Dedikten sonra hepimizi yan yana dizmişti. Kara uzaktı ama ben istediğim zaman her şeyi yapabilecek güçte bir kadındım. Bu timdeki herkesin de bunu yapmasını istiyordum. Hepsine son bir bakış attığımda onların da gözlerindeki bu kararlılığı görmek beni mutlu etmişti. Önümde döndüğüm sırada arkadan biri düdük çaldı ve aynı anda hepimiz aşağıya itildik.

Rüzgarın ve basıncın şiddetiyle suya çakıldığımda gözlerimi kapatmıştım. Çünkü biliyordum ki gözlerim açık olsaydı canım ekstra acıyacaktı. Yüzüm ve vücudumda açık kalan yerlerin basınçtan dolayı anlık acısını hissetmiştim. Saliseler sonra gözümü açtığımda beynim otomatikman vücuduma komut vermişti. Ellerim, kollarım bağlı olabilirdi ama bu yüzmeme engel değildi. Engel olan tek şey üzerimdeki kamuflaj kıyafeti ve postallar ıslandıkça inanılmaz derecede ağırlaşan vücudumu su üzerinde tutabilmekti. Daha fazla vakit kaybetmeden dolphin dediğimiz yunus tekniği ile yüzmeye başladım. Her iki bacağım bağlı olduğu için birbirinden bağımsız hareket edemeyeceklerinden aynı anda ayak vurmam en mantıklısıydı. Yine aynı şekilde kollar da hareketsiz olduğundan serbest stil kol yapılamayacağı için bu eksikliği gidermek adına tüm vücudumu yılan şeklinde kullanıyordum. Suyun dibine baktığımda karaya yaklaştığımı gördüğümde kafamı çıkardım ve karada bizi bekleyen yüzbaşını gördüm. O kadar hızlı gelmiştim ki kendimden bunu beklemiyordum. Ayağım yere değdiği an kalçamla karaya doğru oturdum ve yüzbaşı yanıma gelip elinde tuttuğu kronometreyi gösterdi.

''30 saniye. İnanılmaz.'' dediğinde gözlerinin parladığını gördüm. Ona cevap verebilecek durumda değildim. Etrafıma baktığımda herkes farklı yerlerde olduğu için seçmem çok zor oluyordu. Üstelik üstümdeki üniforma iyice ağırlaştığı için normalden çok daha fazla yorulmuştum. Benden hemen sonra kıyıya Alperen, Aybars üsteğmen, Selin, Oğuzhan ve Şimal gelmişti. Herkes kıyıya ulaşmıştı. Tam 59 saniyeyle Şimal kıl payı gelmişti. Herkes kıyıda perişan bir şekilde oturuyordu. Yüzbaşı hepimize soluklanmamız için biraz zaman tanımıştı. Karşımıza geçip konuşmaya devam etti.

''Tebrikler Pençe. 30 saniyeyle rekor kıran Birce üsteğmeni' de ayrıca tebrik ederim.'' Bütün timin bakışları bana dönmüştü. Benim ise bakışlarım yüzbaşındaydı.

''Sağ olun yüzbaşım.'' dediğimde kenardan Oğuzhan'ın sesini duydum.

''Tebrikler üsteğmenim. Maşallahınız varmış, sizi sulak yerde büyüttüler sanırım.'' dediğinde gülmek istesem de ciddiyetimi korudum.

''Sağ ol Alperen.'' Diğerleri de tebrik ettiğinde yüzbaşının bakışları üstümden ayrılmamıştı.

''Eğitiminizin tek bununla olduğunu düşünmüyorsunuzdur umarım.''

Güldüm. Gülmem onu şaşırtmış olacak ki tek kaşını kaldırdı.

''Komik olan nedir Birce?'' Kafamı öne eğip gülüşümü durdurdum.

''Sabaha kadar eğitim alsak da bizim için sorun değil Yüzbaşım.'' dediğimde bakışlarımı timin üstünde gezdirdiğimde onlar da bakışlarıyla beni onaylıyor, yüzlerinde bir tebessümle bizi izliyorlardı.

''Bakalım söyledikleri kadar silahlarla ilgili misin az sonra göreceğiz.'' dediğinde yüzünde bana karşı bir meydan okuma vardı. Aynı ifadeyle ona karşılık verdim.

''Zevkle bekliyorum, yüzbaşım.'' Dediğimde başını yana eğip, gözlerini kıstı. Yüzünde bir tebessüm belirdi.

''Bende bekliyorum, zevkle.'' Dediğinde son kısmı bastırması gözümden kaçmamıştı ama çok üstünde durmak istemedim. Yüzbaşı gölün kenarında olan dinlenme tesisinde biraz dinlenmemizi, 10 dakika içinde aracın hareket edeceğini söyledi.

''Biz bu eğitimleri zaten akademi de görmedik mi? Şu an neden tekrar ediyoruz.'' İlk serzeniş Alperenden gelmişti.

''Vardır yüzbaşının bir bildiği.'' dedi Aybars üsteğmen.

''Vardır, vardır tabi üsteğmenim de bizim şu an dağda bayırda olmamız lazımken suda ne yapıyoruz ki.'' Oğuzhan'ın bu cümlelerine kayıtsız kalamadım.

''Türk askerinin tek yeri dağlar mı Oğuzhan? Biz milletimizin başı nereye dönükse ordayız. Yüzbaşı bizi test ediyor. Kendince timinden emin olmak istiyor. Bizim görevimiz bu, ayarı kaçırmayın.'' dediğimde Aybars üsteğmen hariç hepsi ''Emredersiniz üsteğmenim.''

Yüzbaşının ileriden geldiğini gördüğümüzde ayağa kalkmıştık.

''Herkes araca.'' Dediğinde hızlı şekilde araçlara doğru ilerledik.

Şimdi ki eğitimin ne olduğunu bilmiyordum ama tahminime göre atış yapacaktık. Silahlarla ilgili bir şey dediğine göre aklıma gelen tek şey buydu. Aracın içinde ilerlerken sulak yerden uzaklaşıp çayıra doğru ilerlemeye başlamıştık. Araç yanaştığı zaman, ileride gördüğüm manzarayla atış yapacağımıza emin olmuştum. İleride 5 tane düzenek duruyordu. Her düzeneğin boyu farklıydı. Ve her birimize bir tane düşüyordu. Düzeneklerin önüne geldiğimizde yüzbaşı sıralanmamızı istedi. Herkese tek tek geçmesi gereken düzenekleri söylediğinde bana doğru yürümeye başladı. Bakışlarım ileriye bakarken bana doğru konuşmaya başlamıştı.

''Sen diğerlerinden farklı olarak yerde atış yapacaksın.'' dediğinde ayağıyla yere serilen minderi gösterdi.

''Emredersiniz yüzbaşım'' dediğimde yere minderin üstüne yatarak HK33'ü elime aldım. Bu tüfekle ilgili oldukça bilgiye sahiptim. Akademide eğitim alırken başta G3 piyade tüfeğini kullanmaya başlamış, sonra da onun bir üst gelişmiş versiyonu olan HK33 piyade tüfeğine geçmiştik. Bu tüfeğin diğerlerinden farkı mermi çıkış hızı oldukça fazlaydı. 820 m/s hıza sahipti. Şarjörü ise 30 mermi kapasiteliydi. Bunun yanında ağırlığı da 4 kilo civarındaydı. Evet, yüzbaşının başta söylediği gibi silahlara ilgim oldukça fazlaydı. İleride atış noktalarına baktığımda standart tart tahtasını görmüştüm. Atışa hazır konuma geçtiğimde Onat Yüzbaşı da dizlerinin üstüne çöküp kulağıma doğru yaklaşmıştı. Bu sebepsiz yakınlığına anlam veremediğim sırada kulağıma fısıldadı.

''Hedefi tam 12'den vurmak için 3 saniyen var.'' dediği an yerden aldığı kum tanelerini yüzüme atması bir olmuştu.

''3.''Gözlerimi kırpıştırdım. Siktir. Böyle bir şey beklemiyordum. Tüfeği tutup hedef aldığımda:

''2'' diyen sesi duydum. Tüfek 2 kere ateş aldı. Yüzbaşının bakışları tart tahtasına döndü. Önümdeki tahtayı 12'den vurmuştum.

''Aferin asker.'' dediğinde bakışlarımı ona çevirdim.

''Size bir sürprizim var yüzbaşım.'' Dediğimde hemen yanımda duran Şimal'in tart tahtasını işaret etmiştim. Onunkini de 12'den vurmuştum. Henüz atış yapmayan Şimal tabiri caizse ağzı beş karış açık bana bakıyordu.

''Ama üsteğmenim siz de yani.'' dediğinde yüzümde tebessümle yüzbaşına döndüm. Ama onu yine bana bakarken yakalamıştım. Gözleri yine parlıyordu.

''Bahsettikleri kadar varmışsın.'' dediğinde tam ne demek istediğini soracaktım ki elinin gözümün altına temas etmesiyle silahı elimden düşüreceğim sandım.

''Gözünün altında toz kalmış.'' deyip oradaki tozu almasıyla ayağa kalkması bir oldu. Ben ne yaşamıştım? Olduğum yerden apar topar kalktığımda bütün timin bakışlarının üstümde olduğunu görmüştüm.

''Ne bakıyorsunuz? Dönün önünüze.'' dediğimde Aybars üsteğmenin de orda olduğu aklıma geldi ve ona tatlı tatlı gülüp:

''Yani döner misiniz önünüze Aybars üsteğmenim.'' dediğimde yüzünde çok hafif bir tebessüm görür gibi oldum. Ama asla bir daha timin olduğu tarafa bakmadan araca doğru ilerlemeye başladım.

''Ne alaka yani şimdi? Hem gel yüzüme kumu fırlat, hem gel gözünde toz kalmış deyip tozu al. Siktir ordan, deli.'' dediğimde arkamda yüzbaşının gür sesini duymak beklediğim en son şey bile değildi.

''Kendi kendine de konuşmaya başladıysan, durum vahim.'' dediğinde bakışlarım ona döndü. Çok yakışıklıydı, Allah kahretsin ki çok yakışıklıydı. Asker üniforması, gönlünde Türk sevdası olan her askerin üstünde çok güzel dururdu. Ama onda bambaşkaydı.

''Hey?'' deyip elini salladığında resmen adama öküzün trene bakar gibi baktığımı fark ettim.

''Kusura bakmayın yüzbaşım. Gözüme toz kaçtı. Malum çok yakın mesafeden geldi. O yüzden bulanık görüyorum.'' Deyip kendimi sıyırmaya çalışmıştım. Ama tabi ki yememişti.

''Gözüne gelen toza göre oldukça iyi atış yaptın Sağlam.'' Başımı eğerek ona karşılık vermiştim.

''Bugünlük eğitimler bu kadar mı yüzbaşım?'' dediğimde zaten bende olan bakışları anlık dudaklarıma düştü. Saliselik bir bakıştı. Hemen gözleri gözlerimi bulduğunda:

''Yarın göreve gideceğiz. Sizi daha fazla yormak istemiyorum. Ama Albay akşam hepimiz için bir yemek ayarlamış. Göreve gitmeden önce bizimle yemek yiyip, planın üstünden geçmek istiyor.'' Bakışları arkama kaydı. Birine başıyla gel işareti yaptığında timi buraya çağırdığını anlamıştım . Hemen yanımda herkes sıralandığında yüzbaşı konuşmaya başladı.

''Yarın ilk görevimize gidiyoruz. Eve gidip dinlenmenizi isterdim ama albay yemek ayarlamış. Bugün hep beraber yemek yiyeceğiz. Biraz kaynaşmamızı istiyor. Ayrıca görevin üstünden son kez geçmek istiyor.'' Kimseden ses çıkmayınca konuşmaya devam etti.

''Hepinizin evleri hazır. Eşyalarınız da yerleştirildi. WhatsApp üzerinden bir grup kuruldu. Size saati ve mekanın konumunu atacağım.'' dediğinde hepimiz aynı anda:

''Emredersiniz komutanım.'' deyip arabalara doğru ilerlemeye başladık. Yüzbaşı farklı araçla gideceğini de belirtmişti. Bu araç herkesi evine bırakacaktı. Şimal'in sesiyle kendime geldim.

''Biz akşam ne giyeceğiz üsteğmenim?'' dediğinde ona ciddi misin der gibi baktım. Benim bu surat ifademi dile döken ise dünden sonra sesini ilk defa duyduğum Selin olmuştu.

''Yarın ölüme gidiyoruz, sen bu akşam ne giyeceğim diye mi soruyorsun?'' Farklı bir bakış açısıydı. Şimal'in masmavi gözlerinin Selin'e döndüğünü gördüm.

''Evet. Asker olabilirim ama içimdeki bu aşko kuşko kıza engel olamıyorum.'' dediğinde Aybars üsteğmenin:

''Neye engel olamıyorsun neye?'' diye kafasını döndürmesi bir olmuştu. Şimal'in gözlerinde yine o ürkek ama bir o kadar da cesur ifade belirdi.

''Elim ne kadar iyi silah tutsa da giyimine kuşamına da bir o kadar önem veren bir kadınım üsteğmenim. Onu demek istemiştim.''

Aybars üsteğmenin dudağının hafifçe kıvrıldığını görmemle önüne dönmesi bir olmuştu. Alperenle Oğuzhan kendi arasında sohbet ediyor, diğer herkes ise önündeki yolu izliyordu. Araç teker teker hepimizi evlerine bıraktığında evlerimizin arasında çok mesafe olmadığını anlamıştım. Apartmana baktığım zaman 4 katlı olduğunu ve dairenin çok büyük olmadığını dışardan bile anlayabiliyordum. Benim için yeni bir başlangıçtı. Ve güzel olacağını biliyordum. Hızlıca apartmana ilerleyip daireme girdiğimde dayalı döşeli bir daire beklemiyordum. Bu eşyalar arasında kendi eşyalarım da vardı ama çoğunluk yeniydi. Ve evin iç dizaynı oldukça güzel bir şekilde yapılmıştı. Amerikan mutfak ve salon bir aradaydı. İçeride bir oda ve banyo vardı. Benim için yeterliydi. Hiçbir zaman fazlasında gözüm olmamıştı. Telefonuma gelen bildirim sesiyle koltuğa oturup telefonumun kilidini açmıştım. WhatsApp'a girdiğim zaman ''PENÇE'' isimli bir WhatsApp grubu kurulduğunu şimdi görüyordum.

Gruba bir numara konum atmış ve 20:00 diye saat belirtmişti. Numaranın üstüne bastığımda bunun Onat Yüzbaşı olduğunu anlayabiliyordum. Profil fotoğrafında yüzü görünmüyordu. Kafası yana dönmüş, sırtı dönük bir şekilde yan tarafa bakıyordu. Önünde ise deniz manzarası vardı. Numarasını kaydettikten sonra bütün timin numarasını kaydettim. Saate baktığımda 7'ye geldiğini görmüştüm. Hazırlanmak için bir saatim vardı ve benim için yeterli bir süreydi. Hızlıca bir duşa girdikten sonra saçlarımı kuruttum. Saçımı ne zaman kurutmadan dışarı çıksam mutlaka hasta oluyordum. Saç kurutma işlemim bittikten sonra dolabıma doğru ilerledim. Kıyafetlerime dokunulmamıştı. Böylesi de benim için zaten daha iyiydi. Ne çok şık ne de çok spor olmak istiyordum. O yüzden aklıma gelen ilk kombini valizden çıkarmıştım. Altıma kısa bir beyaz crop giyip, üstüme krem blazer ceket ve altına yüksek bel palazzo pantolon giymiştim.

Mesleğim gereği takı takmam yasak olsa da sivil hayatımda oldukça takıya düşkün bir insandım

Mesleğim gereği takı takmam yasak olsa da sivil hayatımda oldukça takıya düşkün bir insandım. Hemen takı kutumdan gri zincir bir kolye taktım. Aynı zamanda tırnaklarımı ne kadar uzatamasam da her zaman bakımını yapan biriydim. Fazla silah tutmaktan bazen nasır tuttuğu oluyordu. O yüzden düzenli olarak maniküre gidiyordum. Parmaklarıma eklem yüzüklerimi taktıktan sonra oldukça soft bir makyaj yaptım. Makyaja düşkünlüğüm yoktu. Yapamadığımdan değil sadece çok üşeniyordum. Her gün buna mesai harcayan hemcinslerime saygım sonsuzdu. Saçlarımın kendine özgü bir dalgası vardı. O yüzden genelde saçlarımla çok uğraşmaz onları kendi haline bırakırdım. Saate baktığımda 19:45 olduğunu görmüştüm. Hiç kimseyi beklemeyi ve bekletmeyi sevmezdim. İnternetten bir taksi durağının numarasını bulup evimin konumu attıktan sonra aşağıya inip beklemeye başladım. Taksi yaklaşınca binip restaurantın adını söyledikten sonra hareket etmeye başlamıştı. Adamın bakışları sürekli dikiz aynasından bendeydi. Bazen kendimi çok zor tutuyordum. Mesleğimin tehlikeye girmeyeceğini bilsem kafa göz dalacağım o kadar çok insan vardı ki taksici de bunlardan biri olma yolunda ilerliyordu. Araç yavaşladığında geldiğimizi anlayarak kendisiyle muhatap bile olmadan taksi metrede yazan fiyatı ödeyip arabadan indim. Tam karşımda dikilen yüzbaşını görmeyi beklemiyordum. Baştan aşağı simsiyahtı. Simsiyah bir gömlek giymiş altına da uyumlu olarak siyah bir pantolon giymişti. Ama bakışları bende değil taksideydi. Arkamı döndüğümde taksicinin hala gitmediğini bön bön bana, hatta popoma baktığını görmüştüm. Tam dönüp bir şey diyeceğim sırada Onat Yüzbaşı kolumdan tutup kendine çevirdi ve hiç beklemediğim bir şey yaptı.

''Gözüne sahip çık. Yoksa gözün yerinden çıkar falan, mazallah.'' ediğinde adamın gaza basıp ilerlemesi bir oldu.

''Böyle bir şey yapmanıza gerek yoktu. Ben hesabını soracaktım.'' Konuştuğum sırada beni süzdüğünü fark ettim. Konuşmam bittiği gibi gözleri gözlerimi buldu.

''Askerimi korumak vazifem Sağlam. Kişisel algılama.'' dediğinde histerik bir şekilde güldüm.

''Kişisel algıladığımı nerden çıkardınız?'' dediğimde cevap vermeden arkasını döndü ve içeri girdi. Tam arkasından ilerleyecekken Şimal'in:

''Birce üsteğmenim! Birce üsteğmenim!'' diye bağırdığını duydum.

Arkamı döndüğümde bana doğru ilerliyordu. Çok güzel olmuştu. Üniformadan bile çok güzel bir fiziğe sahip olduğu zaten belliyken vücudunu saran bu spor elbiseye kesinleşmiş olmuştu. Hala daha manken olabilecekken neden asker olduğunu merak ediyordum. Bana hayranlıkla baktığını fark ettiğimde ona gülümsedim.

''Çok güzel olmuşsunuz. '' dediğinde başımı yana eğip onu süzdüm.

''Senin yanında güzel lafı biraz hafif kalır gibi. Sen de çok güzel olmuşsun Şimal.'' dediğimde gözleri parlamıştı. Konuşma faslı bittikten sonra içeri doğru ilerledik. Mekanda kimse yoktu. Albay mekanı kapattırmıştı. Ortada dikdörtgen bir masa vardı. Biz hariç herkes masaya oturmuştu. Albay:

''Heh kızlarda geldiğine göre başlayabiliriz.'' Deyip içerden birine el işareti yapıp servisi başlatmıştı. Masadakilerin bakışları bir kere bize döndükten sonra önlerine dönmüştü. Ta ki bir kişi hariç. Aybars üsteğmen Şimal'e bakıyordu. Evet, baya baya bakıyordu. Dalmış olacak ki Alperen'in öksürüğüyle bakışlarını hemen kaçırmıştı. Alperen ve Oğuzhan'ın bıyık altından güldüğünü görmüştüm. Bunlar kendi arasında baya kaynaşmışlardı. Masaya ilerlediğimde yüzbaşının bakışlarının telefonda olduğunu ve sırıttığını görmüştüm. Hemen bakışlarımı ondan çekip bana ayrılan sandalyeye oturmuştum. Timdeki herkesi sırayla incelediğim zaman erkeklerin gömlek pantolonla geldiğini, Selin'in ise crop gömlek ve pantolon giydiğini görmüştüm. Çok konuşkan bir kız değildi. Hatta bana kalırsa insan sevmiyordu. Albayın sesiyle bakışlarım ona döndü.

''Çocuklar hepimiz hoş geldiniz.'' dediğinde herkes başını eğerek karşılık verdi.

''Askeriye de hepimiz olduğumuz konumun farkındayız ve bu hiyerarşiye uymak zorundayız. Ama sivilken kimsenin birbirinden üstünlüğü yok. Saygıyı aşmadığımız sürece aramızda resmiyet olmasına gerek yok.'' Bakışları masadaki herkeste tek tek dolaştı.

''Yarın zorlu bir göreve çıkacaksınız. Görevin detaylarına Onat yüzbaşınız hakim. Yarın karargahta toplandığınız zaman size gereken bilgilendirmeyi yapacaktır. Benim size güvenim tam.'' O sırada garson siparişleri getirmiş, masaya diziyordu. Yüzbaşının sesiyle bakışlarım ona döndü.

''Sağ olun komutanım. Pençe bugün ki performansıyla tekrardan nasıl başarılı bir tim kurduğumu bana hatırlattı.'' Herkese tek tek baktığı sürede gözleri benim üstümde oyalanmıştı.

''Birbirimizi henüz tanımıyor olabiliriz ama hepimizin ortak noktası vatan. O yüzden benim de timime olan güvenim tam.'' dediği anda herkesin ''Sağ ol'' diye bağırması bir oldu. Servis yapan garsonun hafif irkildiğini gördüğümde yüzümde olan tebessüme engel olamadım. Albay yemek boyunca buradaki terör örgütlerinden, hepsini zamanında nasıl alt ettiklerinden ve bundan sonraki sürecin nasıl ilerleyeceğinden bahsetmişti. Herkesin onu pür dikkat dinlediğini görebiliyordum. Yemekler bitmişti. Albayın konuşmaya başlamasıyla evlere dağılacağımızı anlamıştım.

''Yarın sabah içtimasında görüşürüz. İyi geceler hepinize.'' Restoranttan çıktığında kenarda duran arabaya doğru ilerlemişti. Ben tam taksi çağıracakken Aybars'ın sesini duymuştum.

''Birce, evlerinize bırakabilirim isterseniz.'' Dediğinde arkamda Şimal'in durduğunu aslında benden çok ona edilen bir teklif olduğunun farkındaydım.

''Yormayalım sizi Üsteğmenim'' dediğimde:

''Estağfurullah. Bu saatte uğraşmayın taksiyle. Atlayın hadi.'' Ön koltuğa ben, arka koltuğa da kızlar oturmuştu. Kimseden ses çıkmayınca Şimal'in sesini duydum.

''Audi A3, güzel tercih üsteğmenim.'' dediğinde Aybars'ın bakışlarının dikiz aynasından Şimal'e döndüğünü görmüştüm.

''Arabalara karşı ilgili misin?'' dediğinde Şimal'in bakışları da arabadan Aybars'a dönmüştü.

''İlgiliyimdir.'' dediğinde Aybars'ın yüzünde hafif bir gülümseme olmuştu. Ama yanında olmasam muhtemelen ben bile göremezdim. Hepimiz birbirimize beşer dakika uzakta oturduğumuz için herkes aynı yerde inmişti. Herkes birbirine iyi akşamlar diledikten sonra evin giriş kapısını açıp asansöre doğru ilerlemiştim. Asansördeki yoğun erkek parfüm kokusu beni rahatsız etmişti. Kim bindiyse bütün parfümü üstüne bocalamıştı. Kapının önüne geldiğimde, kapının önündeki paspasın hafif kaydığını fark etmiştim. Çok ufak şeylere karşı dikkatliydim. Kapıcının yapabileceğini düşünüp çok üstünde durmamıştım. Ama içeri girdiğimde asansördeki yoğun erkek parfümünün evde de olduğunu hissettiğimde bir şeylerin ters gittiğini anlamıştım. Hemen torpido da duran silahımı alıp içeriye doğru ilerledim. Eve biri girmişti. Kayan halıdan bile bunu anlayabiliyordum. Salonda kimseyi görmeyince yatak odasına doğru ilerledim. Muhtemelen giren kişi çıkmıştı ama tedbirli olmakta fayda vardı. Kapıdan girdiğim gibi önce sağıma sonra soluma baktım lakin bir şey yoktu. Bakışlarım yatağa kaydığında, yatağın üstünde bir şey gördüm. Yaklaştığım zaman bunun bir pamuk ve kurşun olduğunu anlamıştım. Öylece yatağın üstünde duruyordu. Telefonumun çaldığını ve Onat yüzbaşının aradığını görünce bir şeylerin ters gittiğini anlamıştım. Hemen çağrıyı cevaplandırdım.

''Efendim yüzbaşım.'' Arkadan gelen hışırtılarla evden çıktığını anlayabiliyordum.

''Birce, sende de mi?'' dediğinde bu hediyelerin(!) bir tek bana özel olmadığını anlamıştım.

''Evet komutanım.''

''Hemen karargaha,hemen.'' Dediğinde Hakkari' de ki meslek hayatıma oldukça hızlı başladığımın farkındaydım.

 

Selam! Bölüm nasıldı? Umarım beğenmişsinizdir 💖 Diğer bölümde görüşmek üzere!

 

Loading...
0%