@monsoleil
|
Merhabalar! Bu bölümde tabiri caizse dananın kuyruğu kopuyor fksdfksdf Başından beri bazılarınızın merak ettiği o sorunun cevabı bu bölümde 🫢 Yorumlarınız ve oylarınız benim için çok kıymetli. Özellikle bu bölümün oy hak ettiğini düşünüyorum. Tepkilerinizi merak ediyorum. İYİ OKUMALAAAR!! ❤️🩹❤️🩹 Bir gün biter, evvelsi gün onu peşin sıra takip eder. Hayat böyledir. Her ne olursa olsun bir çark misali dönmeye devam eder. Bitmez dediğin geceler, geçmez dediğin acılar, belki içimizde unutamayacağımız daimi anılar bırakır. Ama er ya da geç geçer. Onat'ın hayatının en kötü dönemlerini yaşadığı, bu sabahı edersem daha da ölmem dediği yerlerden birindeydik. Kendisi de söylemişti, annesinin ölümü dışında her şey bu mahallede gerçekleşmişti. Aktan'ın dünyasına hoş geldin dediğinde buradaki herkesin ona Aktan dediğinin farkına vardım. Yanımdan geçip arkamdaki teyzenin yanına doğru ilerlediğinde ellerimiz hala birleşik olduğu için, ben de onunla beraber ilerlemiştim. Teyzenin al al yanakları vardı. Gözlerinin içi gülüyordu. Onat elimi bırakıp öpmek için teyzenin eline uzandı. "Feride teyzem." bu görüntü gözüme o kadar samimi gelmişti ki yüzümde asılı kalan gülümsemeyle onları izliyordum. Onat elini öptükten sonra Feride teyze buna izin vermedi. Onat'ı kendine doğru çekti ve yanaklarından öptü. "Benim kara kuzum gelmiş. Gelmez bir daha demişlerdi ama ben dedim, ben ölmeden beni görmeye gelir dedim." acaba akrabası mıydı? Teyze Onat'ın arkasında beni görünce yüzündeki gülümseme çok daha fazla büyüdü. "Bu kız kimdir? Gel hele evladım, kaldın köşede öyle. Gel yamacıma bakayım." birden ne yapacağımı bilemedim. Bakışlarım Onat'a kayınca gözlerini kırptı. Sanki bu benim için bir komuttu. Adımlarım Feride teyzeye doğru ilerledi. Elini öptüğümde kendimi geri çektim. Yüz yüze geldik. "Birce ben efendim. Memnun oldum." Feride teyzenin yüzündeki memnuniyet muhtemelen bir kilometre öteden okunuyordu. Bakışları Onat'a döndüğünde bu memnuniyetini söze dökmekten de çekinmedi. "Hanım kızımız ne güzel maşallah. Bulmuşsun kendine göre birini." bakışları tekrardan beni buldu. "Teyze de sen de bana yavrum. Efendim falan ne öyle el gibi." başımı usulca salladım. "Tamam Feride teyze." güldü. "Feride teyze, biz biraz mahalleyi dolaşmak için geldik. Gitmeden yanına tekrar uğrarız olur mu? Vaktimiz kısıtlı." anlayışla gülümsedi Feride teyze. "Tamam yavrularım. Gitmeden göreyim ama seni." Feride teyzeyle vedalaştıktan sonra mahalleyi turlamaya başladık. Her iki adımda bir duruyor, birine selam veriyorduk. Onat'ın mahalleye geldiği çabuk yayılmıştı, duyan yanımıza geliyordu. Ona ait anıların olduğu yerlerde dolaşmak bana iyi gelmişti. İçimdeki onu sanki yıllardır tanıyormuşum hissiyatını daha fazla hissediyordum. Bir yandan sohbet ediyor bir yandan anılarını anlatıyordu. Ara sokaktan döndüğümüzde karşımızda bir ev belirdi. Onat'ın bakışları o evi bulduğunda, onların evi olduğunu anlamıştım. Derin bir nefes aldı ve yüzündeki tebessümle bana baktı. "İşte her şeyin başladığı ve son bulduğu o yer." bakışlarımı ondan çekmedim. O eve bakmak istemedim. "Burada olmak sana iyi gelmiyorsa gidebiliriz." başını salladı. "Aksine Birce. Burada seninle olmak bana iyi geliyor. Tek başıma olsam durumlar farklı olabilirdi. Ama şu an seninleyim ve burası daha çekilebilir bir hal alıyor." yüzümdeki gülümsemeye engel olamadım. "Bunu bir aşk itirafı olarak sayabilir miyim yüzbaşım?" bakışları parladı, gülüşü derinleşti. "Onun yeri burası değil diye düşünüyorum." kalbimin atışı arttı. İnkar etmesini, ne aşkı demesini bekledim ama yapmadı. Bakışlarımı ondan çektiğimde evlerinde biri olduğunu gördüm. "Sanırım birileri taşınmış." bakışları usulca eve kaydı. Omzunu silkti. "Belki başkaları için dört duvar bir çatıdan ibaret olmayan, güzel anılar biriktirdikleri bir ev olur." içimde bir şeylerin paramparça olduğunu hissettim. Ona bu cümleyi kurduran kişilerden nefret ettim. "Aspava yemeye gidelim mi?" bakışları evdeyken birden beni buldu. Böyle bir şey dememi beklemiyordu. Ama ben insanların acıları üzerine gitmeyi seven biri değildim. İstediği zaman onunla günlerce dertleşirdim. Ama şu an onun bunu isteyeceğini sanmıyordum. Gözlerindeki şaşkınlığı gördüm. "Buraya kadar gelmişken tabi yiyeceğiz." bu söylediğiyle içim rahatlamıştı. Beni yanlış anlayabileceğinden korkmuştum. Ama şükür ki korktuğum başıma gelmemişti. Sokakta ilerlediğimiz sürede Onat'ın birkaç aileye maddi destekte bulunduğunu öğrenmiştim. Gönlü çok geniş bir adamdı. Kendi mahallede yoktu ama eli hala buradakilerin üzerindeydi. Feride teyzeye uğradıktan sonra Aspava'ya gitmek için yola koyulduk. Yemeyeli uzun zaman olmuştu ama Aspava değişmezdi. Tadı her zaman aynı, her zaman Ankara'nın bir numarasıydı. Arabaya bindikten sonra aslında burayı ne kadar özlediğimi fark etmiştim. Neredeyse gençliğim burada geçmişti, burada büyümüştüm. Bu bile burayı özlemem için sebepti aslında. Restoranın önüne geldiğimizde arabadan indik ve içeri girdik. Kapıda bekleyen genç bir çocuk vardı. Çocuk Onat'ı görünce yüzünde kocaman bir gülümseme belirdi. ''Onat komutanım! Hoş geldiniz.'' Çocuk o kadar hızlı bir şekilde Onat'a sarıldı ki Onat da bunu beklemiyor olacak ki ''Oğlum dursana!'' dediğinde çocuğu da itmemişti. ''Komutanım, geliyorsun bize haber vermiyorsun. Vallahi aşk olsun.'' dedikten sonra bakışları beni buldu. Sonra sinsi bir şekilde Onat'a döndü. ''Olmuş galiba.'' Onat çocuğun kafasına bir tane geçirince çocuğun yüzündeki sırıtış kayboldu. ''Ağzının ayarı yine maşallah Doğukan. Hadi bizim masaya her zamankilerden getir.'' Doğukan başıyla onayladıktan sonra biz de hemen kapının yanındaki masaya oturduk. ''Her yerde de tanınıyorsun.'' söylediğim şeyle yüzü güldü. Gözünün hemen altında bir gamzesi vardı. Bu onu ilk yakından gördüğümden beri farkında olduğum bir şeydi. Ama son zamanlarda daha çok dikkatimi çekiyordu. ''Doğma büyüme buralı olduğumu varsayarsak şaşırmamak lazım.'' önümüze mezeler gelmeye başlamıştı. Buranın olayı buydu. Mezeler sınırsızdı ve herhangi bir ek ücret talep etmiyorlardı. Onat genelde akademideki anılarından, buraya ne sıklıkla geldiğinden, buradaki arkadaşlıklarından bahsetti. Üniversitedeki Birce'ye komutanınla karşılıklı bir gün Aspava da yemek yiyeceksin desem, bana koca bir siktir çekerdi. Yemeklerimiz geldi ve sohbet eşliğinde yemeye başladık. Onat'ın bazen bana olan bakışları o kadar çok tanıdık geliyordu ki, sanki hayatımın bir parçasında bazen var olmuş gibi hissediyordum. İkimiz de yemek yedikten sonra kalkmıştık. Artık karargaha dönme vaktiydi. Yarın hepimizi zorlu bir görev bekliyordu. Onat ve büyüdüğü mahallede geçirdiğim, benim için çok özel bir gün olmuştu. Bazen bana kendini bu kadar hızlı açması, bir şeylerin bu kadar hızlı gitmesi beni düşündürmüyor değildi. Ama onda beni çeken bir şeyler vardı. O yüzden bir şeyleri düşünmeyi bırakmıştım. Onatla karargaha geldiğimizde timle beraber son kez planın üzerinden geçtik. Sonra herkes odasına çekilmişti. Burada, askeriyede bizim için birer oda ayarlamışlardı bile. Odaya girdiğim zaman kendime düşünmek için fırsat bırakmadım. Düşünürsem geçmişte yaşadıklarım aklıma gelir, yarın ki operasyonu tehlikeye atarım diye korktum. Kendime söz vermiştim. Her ne olursa olsun bu sefer duygularımla hareket etmeyecektim. Erkinle olan hesaplaşmamı yaşamıştım ve bu timin başarısız bir operasyonla geri dönmesine sebep olmuştu. O yüzden bir daha tekrarlanmayacaktı. Hızlı bir şekilde duşa girip hemen yatağıma uzandım. Beynim de bu sefer güzel anılar dönsün istedim. Karamsar olmak yerine Onatla olan güzel anlarımı düşünmek istedim. Bugün mahallede gezdiğimizde mahallelinin onu ne kadar sevdiğini, ne kadar gönlü geniş bir adam olduğunu düşündüm. Belki uzun bir zaman sonra aklımda kötü düşüncelerle değil, düşüncelerimi bile umutla dolduran bir adamın hayaliyle uykuya daldım. Telefonun alarmıyla kalktığımda olduğum yeri idrak etmem biraz zaman aldı. Yerimden kalktığım zaman Ankara da olduğum gerçeğiyle yüzleşmiştim. Bugün bir şeylerin miladı olacaktı. Hızlıca hazırlanıp dışarı çıktığımda teğmenlerin sabah içtiması için sıraya geçtiğini gördüm. Yüzümde oluşan gülümsemeye engel olamamıştım. Onları gördüğümde aklıma ilk zamanlarım geliyordu. Hepsinin şu an gözü karaydı. Komutanı öl dese, düşünmeden ölürlerdi. Çünkü kanları deli akıyordu. Hızlıca önlerinden ilerlediğimde başlarındaki çavuşun selamına karşılık verdim. Karargahtan içeri girdiğimde timdekilerin toplantı odasında olduğunu biliyordum. Orada toplanacaktık. Odaya girdiğimde içeride Oğuzhan, Alperen, Selin vardı. Diğerleri gelmemişti. Beni görünce ayağa kalktılar ''Günaydın.'' hep bir ağızdan ''Sağ ol.''dediler. Oğuzhan ve Alperen mutluydu. Bunun sebebi muhtemelen göreve gideceğimiz içindi. Ne zaman görev kelimesi geçse, havaya uçuyorlardı. ''Dün neler yaptınız? Özlemiş misiniz Ankara'yı?'' soruyu aslında herkese sormuştum ama nedense Selin'in yanıtlamayacağından emindim. Burası ona iyi gelmemişti. Hissedebiliyordum. Tam da tahmin ettiğim gibi Alperen konuşmaya başladı. ''Özlemişiz tabi komutanım. Bütün gençliğimiz neredeyse burada geçti malum. Yarı memleketimiz oldu burası.'' peşinden Oğuzhan devam etti. ''Siz özlemiş misiniz?'' usulca başımı salladım. ''Burada yaşayan herkese bir kere de olsa iyiliği dokunmuştur Ankara'nın. Özlememek mümkün mü?'' histerik bir gülüş duydum. Kimin güldüğüne bakmama gerek yoktu. Selin histerik bir şekilde gülmüştü. Bakışlarımı ona döndürdüm. ''Özür dilerim komutanım. Ben de Ankara'da doğdum, büyüdüm. Ama sizin aksinize bana çok iyiliği dokunan bir şehir olmadı.'' tam ağzımı açıp cevap vereceğim sırada timin geri kalanı içeri girdi. Caner yüzbaşı ve Onat'ın içeri girmesiyle ayaklanmıştık. Hemen arkalarında ise Şimal ve Aybars duruyordu. ''Günaydın. Oturun.'' yüzbaşının emriyle beraber hepimiz oturduk. Bakışlarım Onat'a kaydığında gözlerinden uykusuz olduğunu anlamıştım. Bu durum canımı sıktı. Muhtemelen gece planın üzerinden defalarca geçti ve bir açık var mı diye kontrol etmişti. Ne kadar bana yansıtmasa da gergin olduğunu görebiliyordum. Bakışlarım ona döndüğünde iyi olup olmadığını sorguladığımı anlamıştı. Gözünü iyiyim dercesine kapatıp açtığında içim rahatlamamıştı. Aksine onun gerginliği bana bulaşmıştı. ''Büyük gün geldi çattı. Geceye hazır mısınız?'' Caner yüzbaşının sorusuyla hepimiz alışık olduğumuz cevabı verdik. ''Her zaman komutanım.'' yüzünde hoşnut bir ifade oluştu. Bakışları Onat'a kaydı. ''Seninkiler hazır. Allah yardımcınız olsun komutanım. Bir şey olursa destek için buradayız.'' ''Allah razı olsun.'' Onat'ın bu sözüyle Caner yüzbaşı dışarı çıktı. ''Planın üzerinden iki kere geçtik. Bir daha geçmemize gerek yok diye düşünüyorum. Davet akşam yedi de başlayacak. Bizim organizasyon şirketi olarak saat beşte orada olmamız gerekiyor.'' kolundaki saate baktı. ''Saat henüz 10.00. Bütün gün antrenman yapacaksınız.16.00'da hepinizi karargahın önünde bekliyor olacağım. Dün ayarladığımız kıyafetlerle.'' hepimiz yüzbaşını onayladıktan sonra herkes buradaki spor salonun yönelmişti. Bu antrenmanları kondisyonumuz için yaptırmadığını biliyordum. Aksine dikkatimizi toplamamız için bunu yaptığının farkındayım. Sağlam kafa sağlam vücutta bulunurdu. Bu sonuçta yıllardır bilinen bir şeydi. Hepimiz salona ilerlediğimizde ikişer gruplar halinde antrenman yapmaya başladık. Benim karşımda Selin vardı. Kafası oldukça dalgındı, bunun farkındaydım. Ona attığım yumruktan son anda kurtuldu ama ayağına taktığım çelmenin farkında olmadığı için yere yığılması kaçınılmaz son olmuştu. Elimi ona uzattığımda, tuttu ve kalktı. Bakışlarım gözlerinden ayrılmadı. ''Neyin var Selin?'' gözlerimin içine baktı. Bu bakışı tanıyordum. Bu bakışı anlayabiliyordum. Çaresizlik. ''Bir şeyim yok.'' inanmadım. İnanmadığımı gözlerimde gördü. ''Herkese her şeyini anlatmak zorunda değilsin. Ama inan bana, hayat birileriyle bir şeyleri paylaşırsan daha çekilecek bir hale geliyor.'' usulca başını salladı. ''Her zaman buradayım.'' Günler sonra yüzünde samimi bir gülümseme belirdi. Sanki önümde bir ayna vardı ve o benim yansımamdı. Ben de ona aynı samimiyetle gülümsedim. Bazı insanlar böyleydi. Size olan minnetini sözlerden ziyade bir bakışıyla, bir dokunuşuyla hissettirirdi. Çünkü herkesin her zaman söyleyecek bir şeyi olmayabiliyordu. Bir daha aramızda bir konuşma geçmemişti. Zaman o kadar hızlı geçti ki saatin 15.00 olduğunu Oğuzhan'ın söylemesiyle farkına varmıştım. Hızlı bir şekilde duş aldıktan sonra üstüme sivil kıyafetlerimi giydim. Bugün hiçbirimiz asker olduğumuzu hiçbir şekilde belli etmeyecektik. Herkes görev tanımına göre giyinmişti. Saat tam 16.00'ı gösterdiğinde bütün tim karargahın önündeydi. Aralarında muhabbet ediyorlardı. Bu görev öncesi kendini rahatlatma yöntemiydi. Birkaç dakika sonra ileriden Onat ve Caner yüzbaşının geldiğini gördüğümüzde timdekilerin sesi kesilmişti. Herkes hazır ola geçince başlarıyla rahat olmamızı ima ettiklerinde, eski pozisyonumuza geri döndük. Caner yüzbaşı olduğu yerde Onat'a döndü. ''Önce Allah'a, sonra birbirinize emanetsiniz yüzbaşım.'' ''Sağ ol Caner yüzbaşım. Sen de Allah'a emanetsin.'' bu kısa vedalaşmadan sonra hepimiz bizim timi dışarıda bekleyeceğimiz jipin içine yerleştik. Oldukça büyük bir jipti. Muhtemelen TSK tarafından bize tahsis edilmişti. ''Kulaklıklarınızın son kontrolünü yapın.'' herkes kontrolleri yaptıktan sonra bir sorun olmadığına karar verdik. Arabanın içerisine bir düzenek kurulmuştu. Anladığım kadarıyla yüzbaşı ve ben buradan içeridekilerle iletişimde olacaktık. ''Birce ve ben sizi buradan izliyor olacağız. Aksi bir durumda Caner yüzbaşı ekip yönlendirecek. Ama size güveniyorum, ekip yönlendirmesine gerek kalmadan bugün bu işi halledeceğiz.'' halletmek zorundaydık. Herkes can kulağıyla Onat'ı dinlemeye devam ediyordu. ''Plan sizde. Koordinasyon bizde. Haydi bakalım, görelim sizi.'' dedikten sonra hepimizin ''Emredersin.'' diye aynı anda bağırması bir oldu. Onat yüzündeki memnun ifadeyi gizleme gereği duymadı. Bu görevden hepimizin beklentisi yüksekti. Herkes görev yerlerine gittiğinde içeride bir tek Onatla ben kaldım. Önümde duran büyük ekrana baktığımda timdeki herkesin yerine yerleştiğini görmüştüm. ''Onların yanında olmak ister miydin?'' neden böyle bir soru sorduğunu anlamadığım için kaşlarım çatık bir şekilde ona döndüm. ''Elbette isterdim. Neden böyle bir soru sordunuz yüzbaşım?'' şu an görevdeydik ve her ne olursa olsun aradaki hiyerarşi devam etmeliydi. ''Gözlerindeki o isteği gördüm.'' diyecek bir şey bulamamıştım. Usulca başımı sallamakla yetindim. O da zaten devamını getirmedi. Henüz davet başlamadığı için timdeki herkes ayak işleriyle ilgileniyordu. ''Bu gece her ne olursa olsun kendini ortaya atmayacaksın. Bana söz ver.'' bakışlarım söylediği sözlerle birlikte Onat'ı buldu. ''Kendimi ortaya atmam. Operasyonu riske atacak bir şey yapmam yüzbaşım, emin olun.'' bana bakıyordu ama söylediğime inanmamış gibiydi. Tek kaşını kaldırdı. ''Sana inanmalı mıyım Birce?'' bu söylediğiyle bu sefer ben sorgulayıcı bir şekilde ona bakmaya başladım. ''Emrinize itaat etmeyeceğimi düşünseydiniz, beni bu time almazdınız değil mi komutanım?'' haklıydım. O da bunun farkındaydı. Usulca başını salladıktan sonra bakışlarımız artık tamamen ekrandaydı. Aybars ve Şimal karşılamada durdukları için en ufacık bir kıpırdanma olursa, muhtemelen onların tarafında olacaktı. Ki tahmin ettiğim gibi dakikalar sonra Aybars'ın yanına biri yaklaştı. Adam Aybars'ın kulağında doğru eğildiğinde biz de onu duyabiliyorduk. ''Az sonra davetin en önemli misafirlerinden biri gelecek. Ona lütfen odasına kadar eşlik edin.'' Aybars rolünü çok iyi oynuyordu. Adama mahcubiyet dolu bir bakış attı. ''Tabi efendim. Elimizden geleni yaparız.'' adam Aybars'ı süzdü. Onun bu tavrından hoşnut olacak ki bir eliyle Aybars'ın omzunu sıvazlayıp içeri doğru ilerlemeye başladı. Aybars elini ağzına getirdi ve konuşmaya başladı. ''Komutanım sesi alabildiniz mi?'' Onat önümüzde duran sistemden bir tuşa bastı ve konuşmaya başladı. ''Evet her şeyi duyduk. Adamın dediği gibi misafirle beraber odaya gidiyorsun. Cebinizde olan böceklerden birini yerleştiriyorsun ve çıkıyorsun.'' bu bizim için çok iyi bir fırsat olmuştu. ''Anlaşıldı komutanım.'' bakışlarım Onat'a kaydı. ''Erkin Boris'in bu daveti söyleyebilme ihtimalini de düşünmüştür. Burada olduğumuzdan haberi var diye düşünüyorum.'' bakışları beni bulmadı. Aksine ekrana bakmaya devam etti. ''Olabilir. Bakalım haberi olduğu halde bu davete gelecek kadar yürekli mi?'' tam bir şey diyeceğim sırada kamerada bir hareketlilik hissettim. ''Birinci adamımız geldi.'' içeri biri giriyordu. Etrafında olan onlarca korumadan bunun o misafir olduğunu anlayabiliyordunuz. Aybars adama doğru ilerlemişti. Hoş geldin faslından sonra içeri girdiler. Garip olan şuydu ki adam korumaları içeri sokmamıştı. Dışarıda bekliyorlardı. ''Üst seviyede güvenlik önlemi alındığı bilgisi verildi. O yüzden korumaları dışarda bıraktı.'' Onat sorularıma cevap vermişti bile. Kameralardan gördüğümüz kadarıyla diğerlerinin olduğu taraflarda herhangi bir hareketlenme yoktu. Aybars adamla birlikte odaya kadar çıktı, adama olan nezaketinden dolayı bahşiş bile koparmıştı. Bu rolüne nasıl girdiğinin kanıtlarından biriydi. Adam bahşişi vermek için arkasını döndüğü sıra da ise böceği yerleştirmişti. 1-0 öndeydik. Birden Alperen'in sesi duyuldu. ''Komutanım buradakiler arkadan birinin giriş yapacağını söylüyor. İçeriye birden fazla koruma girdi. Sanırım Erkin geliyor.'' evet, balık oltaya geliyordu. Onat olduğu yerde dikleşti. ''Hepiniz dikkat çekmeden arka kapıya doğru ilerleyin. Orada ne işiniz olduğunu sorarlarsa, bizi karşılama için buraya yönlendirdiler deyin.'' Onat'ın komutuyla herkes olduğu yerden ayrılıp arka kapıya doğru harekete geçmişti bile. ''İçeri girdiği gibi alacak mıyız? Biraz daha tenha bir yerde mi paketleyeceğiz yoksa?'' Onat soruma cevap vereceği sırada arka kapıda bir hengame oldu. ''Ne oluyor?'' Aybars'ın sesini duydum. ''İçeri giriş yapıyor komutanım. Şu an önümüzde. Hemen alalım mı? Yoksa yukarıdaki misafirle görüştükten sonra mı?'' bakışlarım Onat'a kaydığında yüzünde ki sert ifadeyle ekrana bakmaya devam ediyordu. ''Konuşacaklarını konuşsunlar. Ondan sonra.'' timdekiler yüzbaşının bu dediğini onayladı. Saniyeler sonra ekranda Erkin belirdi. Her zamankinin aksine oldukça zıt bir giyim tarzı vardı. Üstünde beyaz bir gömlek, altında ise krem rengi kumaş pantolon vardı. Onu dışarıdan gören işinde gücünde, gayet normal biri sanabilirdi. Bakışları çok kısa bir süreliğine Aybars'a deyince Aybars bakışlarını ondan çekmedi. Başta yüzündeki sert ifadeden dolayı anlayacak diye endişelendim ama yüzündeki ifadeyi yumuşatıp tekrardan role girdi. ''Hoş geldiniz efendim.'' Erkin sadece başını sallayıp Aybars'ın yanından geçtiğinde aldığım nefesi tuttuğumun bile farkında değildim. Derin bir nefes verdim. Erkin birkaç kişiyle selamlaştı. Sonra yönünü odaların olduğu yöne doğru çevirmişti. Muhtemelen misafirin olduğu odaya gidecekti. ''Oğuzhan ve Alperen, Erkin'in olduğu katta bekleyin. Sizi görmesine izin vermeyin.'' Onat'ın komutuyla Oğuzhan ve Alperen ayrı ayrı ilerlemeye başlamıştı bile. Biri merdivenle, biri asansörle üst kata çıkmıştı. Kameralardan gördüğümüz kadarıyla Erkin odaya girmişti bile. Erkin'in odaya girmesiyle Onat odadaki böceği dinleyeceğimiz tuşu aktif hale getirdi. ''Seni görmek ne büyük şeref Sinyor Utku!'' bu ses Erkin'e aitti. Utku dediği adam ise misafir olmalıydı. Adama sinyor diye hitap etmişti. Utku İtalyan olabilir miydi? ''O şeref bana ait Erkin. Nasılsın?'' kısa bir tokalaşmadan sonra konuşmaya devam ettiler. ''Süperim. Umarım sen de iyisindir. Sana ihtiyacımız var.'' Utku'nun güldüğünü duydum. ''Bana mı yoksa teknolojime mi?'' Onatla bakışlarımız birbirini buldu. Ne teknolojisinden bahsediyorlardı? ''Her ikinize de diyelim.'' kadeh tokuşturma sesi geldi. Sonrasında Utku'nun sesi duyuldu. ''Her şey çok güzel ilerliyor. Piyasada olmayan bir silah olduğu için tabi ki yapımı normale göre uzun sürüyor.'' hangi silahtan bahsediyorlardı? Anlamıyordum ve bu duruma canım sıkılmıştı. ''Bu işte en iyisi olduğunu bilmesem Utku, seninle çalışmazdım. Sana olan inancım baki. Ödemenin geri kalan kısmını ise bugün alacaksın.'' demek ki bu davette buluşma sebepleri ödemeyi teslim etmek içindi. Boris ise Erkin'in bize arkeologla buluşacağını söylemişti. Peki Utku bir arkeolog olabilir miydi? Bu silah ise arkeolojik bir silah mıydı? Kafamda o kadar fazla soru işareti vardı ki hangi birine yanıt bulacağımı bilmiyordum. ''Bizim aramızda paranın lafı olmaz Erkin. Sonuç olarak ortak bir amaca çalışıyoruz. Bu hazinenin yerini ne kadar erken keşfedersek, ikimiz de karlı çıkarız.'' evet sonuç yine hazineye çıkmıştı. ''O zaman yeni kuracağımız devlet için!'' Kadeh tokuşturdular. Eş zamanlı Onat'ın sesini duydum. ''Siktiğimin devletsiz piçleri. Siz anca hayal kurarsınız.'' eline timdekilerle ulaşım kurduğu telsizi aldı. Elimi ona uzatıp durdurdum. Bakışları beni buldu. ''Kapıda bir sürü koruma var. Ellerini kollarını sallayarak, onları oradan çıkaramazlar. Mutlaka bir çatışma çıkacaktır. Siviller için bunu göze alabiliyor musunuz yüzbaşım?'' yüzünde bir gülümseme peydahlandı. Elindeki saate baktı. Bakışları tekrar beni buldu. ''Yaklaşık 2 dakika içinde biri yangın alarmına basacak ve herkes yangın var sanıp telaşlanacak. O telaş içerisinde korumalar Erkin'e ulaşmaya çalışacakken biz onu paketleyeceğiz.'' tabi ki düşünmüştü. Operasyonun başında olup bunu düşünmeme ihtimali saçma olurdu. Usulca başımı sallayarak onu onayladım. Saniyeler sonra Erkin'in sesini duydum ve olduğum yerde kaskatı kesildim. ''Uğur böceğinin bir hikayesi vardır bilir misin Utku?'' bakışlarımız Onatla birbirimizi buldu. Biliyordu. Şu an onu duyduğumuzu farkındaydı. ''Kafalarına buyruk hareket eder uğur böcekleri. Normalde güzel hayvanlardır ama bu huylarını pek sevmem.'' içimdeki sinirin git gide katlandığını hissettim. Onat bunu hissetmiş olacak ki yine elini dizime koyarak beni sakinleştirmeye çalıştırdı. Ben bu adamı öldürmedikçe bana rahat yoktu. ''Beni dinlediğinizi biliyorum. Eğer şimdi buradan çıkmama müsaade etmezseniz, kapıda duran canlı bombayı patlatmam tek bir tuşa bakar.'' bizi tehdit ediyordu. Bu orospu çocuğu her fırsatta nasıl bir şeylerden haberdar olabiliyordu? Onat böceğin konuşma kısmını aktifleştirdi. ''O odadan çıkmadığın her dakika, senin hayatta kalma süreni kısaltıyor. Binada sen ve arkadaşından başka hiç kimse yok. O yüzden bizimle anlaşma yapmak yerine teslim olmayı dene.'' Onat yalan söylüyordu ama mecburdu. Binayı boşaltmak bu kadar kısa sürmezdi. Erkin'in histerik bir şekilde güldüğünü duydum. Sinirim bozuldu. ''Beni yeni yetme biri mi sandın? Şu an herkesin burada olduğunu biliyorum. Benimle anlaşacak mısın? Yoksa zıtlaşıp bunca cana mı mal olacaksın?'' Onat oldukça rahattı. Bu tavrının arkasında bir şey olduğunun farkındaydım. Söz konusu sivil olduğu zaman normalde bu kadar rahat davranamazdı. ''Dene bakalım. Sen ve arkadaşın cehennem de bizi izlerken, ben de sana buradan el sallarım.'' ona sorgulayıcı bir bakış attığımda elini dudaklarına getirerek susmamı işaret etti. Hemen karşısında olan ekranı işaret ettiğinde ne yapmaya çalıştığını anlamıştım. Timdekiler gerçekten herkesi çıkartmıştı. Muhtemelen bunu Erkin odaya girdiği andan itibaren yapmışlardı. Korumaları ise etkisiz hale getirmişlerdi. Sadece Erkinlerin olduğu kattaki korumalar duruyordu. Onlar hala bir aksilik olduğunun farkında değillerdi. Yüzümde bir gülümseme belirdi. 1-0 öndeydik. Erkin'in cevap vermemesiyle ise bir şeyleri sorguladığının farkındaydım. Kapana kısılmıştı. ''Sana girdiğin delikte benden çok bahsetmemişler Erkin. Bundan sonra sık sık adımı duyacaksın, merak etme.'' Erkin'in sinirlendiğini bilmem için görmeme gerek yoktu. Nefes alışverişinin hızlanmasından bile anlayabiliyordum. Böceği alıp ayağının altıyla ezdiğinde, bütün iletişimimiz koptu. ''Sinirine yenik düşen, bu oyunda anca mağlup olur.'' Onat haklıydı. O sırada Şimal'in sesi duyuldu. ''Beni duyuyor musunuz?'' Kaşlarım çatıldı. ''Evet Şimal. Bir sorun mu var?'' Onat'ın da sesinden endişelendiğini anlamıştım. ''Komutanım, sanırım beni burada bırakmanız gerekiyor.'' Onattan önce Aybars'ın sesini duydum. ''O ne demek Şimal? Neredesin, ne oluyor?'' o da endişelenmişti. Ama Onat komutayı devraldı. ''Aybars karışma. Şimal ne oluyor? Anlat.'' Şimal'in sesinin geldiği telsizden hışırtı sesleri geldi. Ve hiç tanımadığım kalın bir erkek sesi duydum. ''Onat yüzbaşı sen misin?'' Aybars'ın ''Hassiktir.'' dediğini duydum. Onat ise oldukça soğukkanlı bir sesle cevap verdi. ''Sen kimsin?'' karşı taraf güldü. ''Kim olduğumun bir önemi yok. Sadece bu yapacağını ön gördük ve bu sarışın bombanın yaşaması için size bir şans sunuyorum.'' Onat olduğu yerde doğrulmuştu. Mevzu bahis timdeki askerleri olunca, gözleri kararıyordu. ''Sen kimsin de bana seçenek sunuyorsun it herif?'' arkadan Şimal'in boğuk sesi gelince Onat ayaklandı. ''Şu an başka seçeneğin olduğunu sanmıyorum. Çok bir şey istemeyeceğim senden korkma. Bir askerine, başka bir asker.'' hedef bendim. Onat'ın bakışları anında bana döndü. Ne yapacağımı anlamış gibi direkt elini kaldırdı. ''Sakın. O bir kere olur. Sakın, Birce.'' endişelenmesini, telaşlanmasını anlıyordum. Ama söz konusu meslektaşım olunca kendime engel olamıyordum. ''Onat şu an olaya bencil bir şekilde bakmamamız gerekiyor. Orada Şimal ve başka siviller de mevcut. O bomba patlarsa neler olabileceğini biliyorsun değil mi?'' biliyordu. Ve tabi ki bir şey yapamamak onu çok sinirlendiriyordu. ''Bir çaresini bulurum. Ama seni oraya yollamam Birce.'' tam ona cevap vereceğim sırada telsizden bir ses duyuldu. ''Düşünmek için süren doldu diye düşünüyorum yüzbaşı. Hem arkadaşınız oldukça kan kaybediyor. Onu bacağından yaralamış olabilirim. Ama dakikalardır burada olduğunu varsayarsak onun askeri kariyeri için çok iyi bir durum sayılmayabilir.'' son söylediğiyle kendimi tutamadım ve elim kapının koluna gitti. Onat elimi tuttu. ''Birce, gitmeyeceksin.'' ona o kadar hızlı dönmüştüm ki gözlerimde ne gördüyse elini çekti. ''Sen bu timin başındaki komutansın. Ve orada bir askerin yaralı. Şu an burada durmamız doğru mu?'' bu sefer onun bakışları sertleşti. ''Bir askerim can çekişiyorken, diğerini de ölüme onun yanına yollarsam daha iyi bir komutan mı olurum Birce?'' kendince haklıydı. Ama ben şu an duygularımla hareket edemeyecek kadar mantığımı kaybetmiştim. ''Ben bu arabadan inip o dağ faresinin yanına gideceğim. O odadan da elleri kelepçeli bir şekilde onu çıkartacağım. Ya operasyonu buradan yürütürsünüz ya da içeriye gelip her şeyi mahvedersiniz. Karar sizin komutanım.'' içeride çekmeceden bir böcek aldı ve kulağıma yerleştirdi. Bu onun dilinde tamam demekti. İçinden gelerek yapmadığının farkındaydım ama başka çaremiz olmadığının o da farkında olmalıydı. ''Seni her dakika duyacağım. Eğer bir saniye bile sesini duymazsam, o odaya gelirim ve sonuçları her ne olursa olsun o herifi öldürmeden oradan çıkmam.'' bunu yapabileceğini biliyordum. Ama ondan sadece bana güvenmesini bekliyordum. ''Bana güven Onat. Sen de ben de bu iş için eğitildik. Ve duygularımızı işin içine katmamamız gerekiyor. Şimdi gitmem gerek.'' arkamı döndüğümde tam çıkmak için kapıya uzanmıştım ki beni kolumdan çekip kendine döndürmesiyle, dudağıma sert bir öpücük bırakması bir oldu. ''Dikkatli ol.'' elimi yanağına koyup okşadıktan sonra usulca başımı salladım. Gözlerine son kez bakmadan kendimi arabadan dışarı attım. Onun gözlerinde endişe görmek beni üzüyordu. İçeri doğru hızlı bir şekilde ilerledim. Kulağımda Şimal'in yanındaki adamın ben içeri girdikten sonra Şimal'i bırakacağını söylüyordu. Salonun planına hakim olduğum için Erkin'in hangi odada olduğunu biliyordum. Hızlı bir şekilde olduğu kata çıktım. Oyalandığım her dakika Şimal'in canı acıyordu. Kapının önüne geldiğimde Oğuzhanla Alperen'i koridorda gördüm. Onların varlığıyla güç buldum. Zaten içimdeki güç ve hırs olmasa, bu kapının yanına bile yaklaşamazdım. Başımı salladıktan sonra, odanın kapısını açtım. Kapıyı açtığım an kulağımda bir ses duydum. ''Şimal iyi komutanım. Sorun yok.'' Aybars Şimal'in yanına gitmişti. Şu an istesem Erkin'i buradan çıkartırdım. Kendimde bu gücü buluyordum, biliyordum. Ama onu konuşturabilecek tek insanın ben olduğumun da farkındaydım. O yüzden buradaydım. İçeride yoğun bir parfüm kokusu vardı. Erkin kapının hemen karşısındaki tekli koltuğa oturmuş, bacak bacak üstüne atmış beni bekliyordu. ''Senin bana geldiğini görmek, beni mutlu ediyor.'' Onat onu duyuyordu. Beni her şeyden çok bu geriyordu. Onun bu hadsiz konuşmalarını, Onat'ın duyması beni çok rahatsız ediyordu. ''Buraya senin için geldiğimi düşünecek kadar gerizekalısın.'' tek kaşı kalktı. Yüzünde sinir bozucu bir gülümseme belirdi. ''Senin benim için geldiğini kendime inandıracak kadar sana aşığımdır belki de.'' başımdan aşağı kaynar su dökülecek, bütün vücudum olduğu yerde zangır zangır titreyecek sandım. Bu iltifatı eğer Onat yapsaydı muhtemelen heyecandan olduğum yere bayılırdım. Ama karşımda midemi bulandıran biri vardı. Kulağımda Onat'ın sesini duymak beni rahatlattı. ''Aşk onun o pis ağzına alacağı kadar basit değil Birce. Biri sana aşık olacaksa, o kişi de o değil.'' beni rahatlatmaya çalıştığının farkındaydım. ''Seninki aşk değil Erkin. Kendini senelerdir inandırdığın bir alışkanlık.'' öyleydi. Ama o bunun farkında değildi. Ekin onun psikolojide sosyopat denilen, psikolojik bir rahatsızlığı olduğunu dile getirmişti. Araştırmıştım. İleri boyutta takıntılı oluyorlardı. Bu ondaki en büyük belirtilerden biriydi. ''Bunu ben de düşündüm biliyor musun Birce? Çok denedim. Ergenlik dedim, neyini sevmiş olabilirsin ki bu kadar dedim. Ama bak, olduğum yere bak. Senin için buradayım.'' buraya onun zırvalıklarını dinlemek için gelmemiştim. İçeri girmiş karşısında dikiliyordum. Bir yandan bakışlarım odada geziniyordu. Aksi bir durumda ne yapacağımı düşünüyordum. O sırada kulağımda Onat'ın sesini duydum. '' Seninle konuşmasına izin ver Birce. Onun bu duygusallığından faydalanacağız. Yanına yaklaşma, sana dokunmasına izin verme.'' bana olan zaafından bir şekilde faydalanmamız gerekiyordu. Bu durumun Onat'ın da benim de sinirimizi bozduğu aşikardı ama yapacak başka bir şey yoktu. Oturduğu tekli koltuğun önünde yatak vardı. Daha fazla ayakta dikilmemek için yatakta ona en uzak olan köşeye oturdum. Gözlerinde gözle görülür bir yumuşama oldu. Ona bir adım yaklaşmam bile onu etkiliyordu. Midem ağzıma gelecek sandım. Ama söz konusu vatan olunca, mantığım duygularımın önüne geçiyordu. ''Bana olan hislerinden dolayı neden bu işe bulaştın? Karşıma gelip konuşmayı neden denemedin?'' gelseydi muhtemelen gırtlağına sarılır, onu oracıkta öldürürdüm. Ama şu an ona bunu belli edersem, her şey tepetaklak olurdu. Bakışlarını asla benden ayırmıyor. Donuk bir şekilde bana bakmaya devam etmiyordu. Ondan asla korkmuyordum. Aksine ona yapabileceklerimden dolayı kendimden korkuyordum. ''Denemedim mi sanıyorsun?'' kaşlarım çatıldı. Karşıma çıksaydı onu hatırlardım. Yıllardır kabusum olan bu adamın gözlerini nerede görsem tanırdım. ''Ne zaman?'' bakışları anlık elindeki viski bardağına kaydı. Oraya bakarak konuşmaya başladı. Konuşmanın başından beri ilk defa gözlerime bakmıyordu. ''Sen ilk akademiye gittiğin zaman, ilk izninin olduğu hafta sonu.'' Bakışları direkt yüzümü buldu. Ondaki bu hafıza beni ürküttü. Bu da onun hastalığının belirtilerinden biriydi. Hayatındaki hiçbir şeyi unutmuyordu. En ince ayrıntısına kadar hatırlıyordu. ''Orospu çocuğunun aklında tuttuğu şeylere bak. '' Onat'a hak veriyordum. Ama onu duyduğumu belli etmeden Erkin'e soru sormaya başladım. Fırsat bu fırsattı. ''Nasıl çıktın karşıma?' Olduğu yerde dikleşti. Anlatacaktı. ''Çalıştığım kafeye geldin. Seni orada görünce inanamadım Birce. Eğer çenendeki o ben olmasa, belki seni tanıyamazdım bile. O zaman tanrıya inandım. Yıllardır seni karşıma çıkarmayan tanrı, seni benim olduğum kafeye getiriyorsa bir bildiği vardır dedim. Beni görünce korkar mısın bilemediğim için başta çekindim. Sonuçta seninle güzel anılarımız yok.'' komikti. Sanki masum bir aşk hikayesi anlatıyor gibi anlatıyordu. Buradan bile normal bir psikolojide olmadığını anlayabiliyordum. Anlatmaya devam etti. Kulağımdaki kulaklıkta ise timdekilerin beni almak için kapının önüne geldiğini duyabiliyordum. Organize oluyorlardı. Ama Onat içeri girin demeden girmeyeceklerdi. ''O gün karşına geçtim ve beni hatırladın mı diye sordum. Yüzüme uzun uzun baktın. Hatırladın sandım. O an o kadar umutlandım ki.'' elindeki viskiyi tek seferde bitirdi. Bünyesi alkole dayanıklıydı. Kaç bardak içmişti ama hala konuşmasında bir aksama bile olmuyordu. ''Bana dedin ki seni tanımam mı gerekiyor? O gün ki yüz ifadeni ömrüm boyunca unutmayacağım Birce.'' böyle bir anı hatırlamıyordum. Ama ona bundan bahsetmedim. ''Peki örgüte katılmaya nasıl karar verdin? Nereden buldun onları. Eğitimli birisin, neden böyle bir yola saptın?'' en başından beri aklıma yatmayan sorulardan biri de buydu. Gözleri beni buldu, bakışlarında çaresizlik vardı. Eğer ne kadar gaddar biri olduğunu bilmeseydim, ona üzülebilirdim. Ama ben bu şerefsizlerin mayasını bilirdim. Hayatında bir kere bile isteye insan öldüren biri, kalan ömründe istese de benim gözümde masum olamazdı. ''Bunun için buradasın değil mi Birce?'' farkına varmamalıydı. Onu konuşturmak için burada olduğumu fark etmemeliydi. Bana olan ilgisi için burada olduğumu düşünmeliydi. ''Hayır. Beni karşılıksız nasıl bu kadar sevebildiğini merak ediyorum sadece. Sen de biliyorsun Erkin, seni buradan çıkarmam saniyelerimi almaz. Sadece bana karşı nasıl bu kadar duygu besleyebiliyorsun onu merak ediyorum.'' ''Aferin güzelim. Çok iyi gidiyorsun.'' Onat'ın bunların yalan olduğunu bilmesi, beni onaylaması içimi rahatlattı. Varlığı her anlamda beni güçlü hissettiriyordu. Erkin ellerini dizine koyup, başını elleri arasına aldı. ''Sana karşı içimde durduramadığım bu sevgiyi aşamıyorum. Seni sevmekten nefret ediyorum ama kendimi durduramıyorum. Bu siktiğimin örgütü de, hazinesi de hepsinin tek bir amacı var Birce. O da sensin. Sen yoksan, bunların hiçbir değeri yok benim gözümde.'' midem alaşağı olmuş gibi hissediyordum. O bana her sevgisini anlattığında, kendimi bir suç işlemişim gibi hissetmekten alıkoyamıyordum. ''Bunların hiçbirinin kıymeti yok. Hasta pezevenk kendine kılıf uyduruyor. O normal biri değil Birce. Kendini suçlu hissetme.'' Onat yine içimi okumuştu. Yine kendini bana hatırlatmıştı. Oturduğum yerde dikleştim. ''Eğer bunların hepsini gerçekten benim için yapıyorsan teslim ol.'' o sırada Onat'ın sesini duydum. ''Ona teslim olursa cezai indirim konusunda yardımcı olabileceğini söyle. Böyle bir şey mümkün değil ama onu buna inandır.'' ''Teslim olursan, cezai indiriminden faydalanman için elimden geleni yapacağım.'' yerde olan bakışları beni buldu. Aramızda mesafe olmasına rağmen gözlerinin içinin parladığına şahit oldum. Onu düşündüğüm için mutlu olmuştu. ''Beni mi düşünüyorsun?'' asla. Öyle bir şey yedi cihan bir araya gelse bile mümkün olmazdı. Ama mümkünmüş gibi davranmaktan başka çarem yoktu. ''Ben bir askerim. Ve önceliğim seni öldürmekten önce, bu cehennemin içinden çıkarıp almak olur.'' en fazla bu kadar yumuşatabilmiştim. Daha fazlası kendimi ne kadar zorlarsam içimden gelmezdi. ''Yüzbaşıyla aranda ne var?'' birden sorduğu soruyla kalakaldım. Ne diyeceğimi bilemedim. Diyeceğim her şey Onat'ın güvenliğini etkileyecekti. Ama Onat benden önce davrandı. ''Onu aramızda hiçbir şey olmadığına inandır Birce. Hayatta en zorlanarak verdiğim emirlerden biri bu olabilir ama. Vatan için.'' her şey vatan içindi. ''Onat yüzbaşıyla aramda hiçbir şey yok. O benim komutanım. Aramızda bir şey olamaz.'' bana inanmıyordu. Bakışlarından da belli oluyordu. ''Onunla ilk burada mı tanıştın Birce?'' istemsiz kaşlarım çatıldı. Neden böyle sorular soruyordu? ''Evet. Neden soruyorsun?'' bu sefer kaşlarını şaşkınlıkla kaldıran o oldu. Sonra Onat'ın böcekten beni dinlediğini bilerek ona doğru konuşmaya başladı. ''Ona bahsetmedin değil mi yüzbaşı?'' Ne oluyordu? ''Odadan çık Birce.'' kaşlarım istemsiz daha çok çatıldı. Burada ne dönüyordu? ''Neden bahsetmedin Onat yüzbaşım?'' hışırtılar duydum. Onat arabadan inmeye yelteniyordu. ''Arabadan inmeden, benden ne gizlediğinden bahset Onat.'' Erkin'in ayağa kalktığını gördüm. Boyu uzun olduğu için kafamı kaldırıp ona baktım. ''2021 yılında Kuzey Irakta göreve gittiğinde yaralanmıştın hatırlıyor musun?'' hatırlıyordum. Ama o bunu nereden biliyordu? Arkadan tekrardan Onat'ın sesini duydum. ''Birce onu dinleme ve odadan çık.'' bir yanım Erkin'in diyeceklerini merak ediyordu ama diğer bir yanım yüzbaşının emrine uymam gerektiğinin farkındaydım. Ayağa kalktım. Kapıya doğru ilerlediğimde Erkin'in söyledikleriyle ayaklarım yere çivilenmiş gibi donakaldım. ''O zaman belli bir dönem hafızanı kaybettiğin için hatırlamıyorsun. Ama Onat yüzbaşı o zamandan beri seni tanıyor Birce. O görevde beraberdiniz, senin hayatını kurtaran oydu.''
Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi buraya yazabilirsiniz. 💖 Yeni bölümlerden ve alıntılardan haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımı takip edebilirsiniz. Instagram: monsoleil777 Twitter:monsoleil777 Tiktok:monsloeil777
|
0% |