Yeni Üyelik
12.
Bölüm

BÖLÜM ON İKİ

@monsoleil

Merhabalar. Dün Ankara'da meydana gelen hain saldırıda şehit olanlara Allahtan rahmet, yakınlarına sabır diliyorum. Umarım ki vatan uğruna şehit olan hiç kimsenin unutulmadığı, ülkenin her bir toprağının kıymetinin bilindiği günler yakındır.

Bölümle ilgili düşünceleriniz ve yorumlarınız çok kıymetli. Lütfen benden esirgemeyin. İyi okumalar. 🤍

                                     

İnsan sevdikleri söz konusu olduğu zaman yırtıcı bir hayvana dönüşür. Hayvani bir koruma içgüdüsüyle, sevdiklerini üzen herkesi yok etmek ister. Ben bu duyguyu ilk yaşadığımda on yaşındaydım. Ve yanımda şu anda olduğu gibi, o zaman da Sinem vardı. Bu koruma iç güdüsüyle, Sinem'i bir adım arkamda bıraktığımda onun da bakışlarının Ekin'i bulduğunu hissettim. Ekin bize doğru adımladığında, üstümde bir silah taşımamanın pişmanlığını hissettim. Benim silaha ihtiyacım yoktu. Tek başıma olsam, hiçbir şeyden korkmazdım. Ama yanımda kız kardeşimin olması, elimi kolumu bağlıyordu. Bir adım daha attığında içimde bir sinir harbi yaşadım.

''Olduğun yerde kal.'' bakışlarında bir alay sezdim. Bu içimdeki siniri daha da alevlendirdi. Adımları kesildi ama yüzündeki sinir bozucu gülümseme duruyordu.

''Ne oldu korktun mu uğur böceği?'' aptal, kendince benimle alay ediyordu. Sinem muhtemelen söylediği bu hitap şekliyle kim olduğunu anlamıştı. Arkamda olduğu için, yüz ifadesini göremiyordum. Yüzüme yerleştirdiğim alaycı gülümsemeyle Ekin'e doğru ilerlemeye başladım. Gözleri gözlerimden ayrılmıyordu.

''Sizdeki bu cesaret çok olmaya başladı, farkında mısın?'' başını iki yana salladı.

''Ben hep cesaretli biriydim Birce.'' bakışları arkama kaydığında gözlerini oymak istedim. Sinem'den bakışlarını çekince, konuşmaya devam etti.

''İnsan mevzu bahis sevdikleri olunca, daha da diken üstünde oluyor değil mi?'' git gide ona yaklaşıyordum. Bunun farkındaydı ama bir şey yapmıyordu.

''Sen sevgi nedir bilir misin ki?'' göz bebekleri titredi. Bu çok kısa bir andı. Bu kadar yakında olmasa muhtemelen bunu göremezdim.

''Belki.'' artık yüz yüze bakıyorduk.

''Seni kendi ecelinin ayağına getiren nedir Ekin?'' tek kaşı havalandı. Bakışları bu sefer ellerine kaydı. Tırnak etlerini yiyordu. Tırnaklarıyla oynamaya devam etti.

''Ecelim olsa, emin ol koşa koşa gelirim Birce. Ama şu an benim buradan elimi kolumu sallayarak gideceğimi ikimiz de biliyoruz.'' dümdüz bir surat ifadesiyle yüzüne bakmaya devam ettim.

''Seninle bir anlaşma yapmak istiyorum.'' kaşlarım havalandı.

''Sence oradan bakınca, bir teröristle anlaşma yapacak birine benziyor muyum?'' başını omzuna yatırdı.

''Ben terörist değilim.'' bu sözlerine inanmam için yaşım oldukça yaşlıydı.

''Bana maval okuma.'' bakışları derinleşti. Gözlerime bir şey arar gibi bakıyordu. Ama ona istediğini vermedim. Yüzümdeki ifadesiz maskeyi korudum.

''Erkin hepinizi öldürecek.'' histerik bir şekilde güldüm. Beni şu an alıkoyan tek şey arkamdaki Sinemdi. Yaptığım herhangi bir hamlede, okların ona döneceğini biliyordum.

''Siz geceleri yatmadan çizgi film izlemeye devam mı ediyorsunuz? Hayal gücünüz fazlasıyla geniş.'' yüzündeki ifade dondu.

''Birce, o hasta. Ve ben onun yanında bulunmaktan dolayı mutlu değilim. Zorunlu olarak onun yanındayım. Zamanı geldiğinde bunları anlatacağım. Senden tek isteğim, eğer işbirliği yaparsak bana cezai indirim uygulatman.'' söylediği sözlerle olduğum yerde mıhlandım. Ama karşımdaki bir teröristti, sözüne ne kadar güvenebilirdim?

''Sana neden inanayım?'' bana bir adım daha yaklaştığında, elime bir kağıt parçası tutuşturdu. Kağıtta sayılar yazıyordu.

''Bu Erkin'in evinin şifresi. Bu şifreyi bilmeden, o eve hiç kimse giremez. Camını bile kıramazsın o evin. Sana bana güvenmen için, bütün operasyonun seyrini değiştirecek bir şey veriyorum. Eğer olur da şifre olmazsa, o gece evde olacağım. Beni dilediğiniz gibi götürebilirsiniz.'' içimden bir ses ona inanmamı söylüyordu. Ama meslek etiğim buna tamamen ters diyordu. Hislerimi bir kenara bırakıp, onu tam şu anda karargaha götürmem gerektiğinin farkındaydım. Bunun için hamle yapacağımı anlayıp, cebindeki silahı çıkarıp Sinem'e doğrulttu. Gözlerinden bunun pişmanlığını yaşadığını görebiliyordum.

''Bunu yapmak istemiyorum. Ama beni şu an oraya götürürsen, sen arkadaşını kaybedeceksin ben annemi.'' kaşlarım o kadar hızlı çatılmıştı ki, ne dediğini anlayamıyordum. Neden böyle şeyler söylüyordu? Gerçekten zor durumda mıydı? Sinem'in arkamda ne durumda olduğunu bilmediğim için, geri geri ona doğru ilerlemeye devam ettim. Her ne olursa olsun, düşmana arkanı dönemezdin.

''Silahı bırak.'' o da aynı şekilde olduğu yerde geri geri gidiyordu. İleride onu bekleyen bir araba olduğunu baştan beri farkındaydım. Ama şu an farlarını yakınca, daha net anlamış oldum. Bakışlarım anlık arkama kaydığında, koşarak arabaya doğru ilerlemeye başladı. Tam ona doğru koşacakken Sinem'in beni tutmasıyla olduğum yerde kaldım.

''Gitme. Birce, bence zor durumda. Ve ona yardım etmeniz gerekiyor.'' bakışlarım Sinem'e döndü. O da bütün konuşmayı duymuştu.

''Ona güvenemeyiz.'' başını beni anlıyormuşçasına salladı.

''Biliyorum ama beden dili de kendini açık ediyordu Birce. Sen benden iyi biliyorsun. Çok belli değil miydi sence de?'' bir şeylerin ters gittiği belliydi. Sinem'in koluna girdim ve eve doğru ilerlemeye başladık.

''Her neyse. Yarın karargahta buna karar verilir. Sen iyisin değil mi?'' dediğimde uysal bir şekilde başını salladı. İyi olduğunu söylüyordu ama bence bir gün içinde bu kadar aksiyon ona fazla gelmişti. Eve gidip artık dinlenmemiz gerekiyordu. Yarının bugünden de hareketli geçeceği belli olmuştu.

                                                                                     🫧

Eve gider gitmez uyumuştuk. Güya film gecesi yapacaktık ama ikimizin de zihni o kadar doluydu ki buna imkan yoktu. Yıllar sonra beraber uyumuştuk. Sinem'e sarılmak, küçük kız kardeşime sarılmakla eş değerdi benim için. Sabah uyanıp hazırlandıktan sonra karargaha beraber gittik. Bugün Sinem'in iş durumu, Ekin'in bana söyledikleri yani operasyonun gidişatı belli olacaktı. Karargaha ulaştığımızda, Sinem hayran bakışlarla etrafı inceliyordu. Bakışları bana döndüğünde yüzündeki gülümseme büyüdü.

''Seninle gurur duyuyorum.'' içim ısındı.

''Şu an sana sarılamam. Ama seni çok seviyorum.'' bunu gözlerimden bile görebiliyordu, biliyordum. Şu an gözlerimin parladığına emindim.

''Ben de seni çok seviyorum cancan." içeri doğru ilerlediğimizde bizimkiler bahçedeydi. Muhtemelen Onat'ı bekliyorlardı. Ve tahminimce bugün antrenmandan ziyade bambaşka şeyler yapacaktık. Yanlarına doğru ilerlediğimde hepsinin bakışları bize döndü.

"Günaydın komutanım."

"Günaydın." Sinem'e baktığımda onun da yüzünde bir gülümseme olduğunu gördüm.

"Pençe, kardeşim Sinem. Sinem, Pençe timi."

"Memnun oldum." timdeki diğer herkesin ismini tek tek söyledikten sonra Oğuzhan'ın esas duruşa geçmesiyle Onat'ın geldiğini anlamıştım. Bende yanlarında yerimi aldım.

"Günaydın asker."

"Sağ ol." bahçede sesimiz yankılandı. Bunu çok seviyordum. Onat'ın bakışları Sinem'i bulduğunda yüzünde bir gülümseme peydahlandı.

"Günaydın Sinem. Nasılsın?" Sinem de ona aynı gülümsemeyle karşılık verdi.

"İyiyim Onat. Sizleri gördüm daha iyi oldum." Onat başını eğerek gülümsediğinde, bakışları bize kaydı. Dün gece ona olayı kısaca telefonda anlatmıştım. O yüzden konuya az çok hakimdi.

"Dün bazı olaylar yaşandı. O yüzden bugün bir toplantı gerekecek. Ben albayın yanına geçiyorum, sizde toplantı odasına geçin. Sinem ve Birce siz benimle gelin lütfen." karargaha doğru ilerlemeye başladık. Onat'ın başta adımları hızlı olsa da şu an bizimle aynı hizada yürüyordu.

"Dün gece zorlu bir gece olmuş sanırım. İyisin değil mi Sinem?" Sinem'i bu denli sorması hoşuma gidiyordu. Çünkü o benden bir parçaydı ve bunun farkında olarak davranıyordu.

"Çok korktuğum söylenemez açıkçası. Çünkü karşımda teröristten ziyade, çaresiz bir kadın vardı." Onat'ın bakışları bu sefer bana döndü.

Omuzumu silktim.

"Bana sorarsanız terörist teröristtir komutanım. " albayın kapısının önüne gelince Onat önden içeri girdi. Umut albay kafasını kaldırıp bize baktı ve gülümseyerek ayağa kalktı. Bakışları daha çok Sinem'deydi.

"Hoş geldiniz çocuklar." Onatla aynı anda sağ ol dedikten sonra albay elini Esin'e uzattı.

"Sen de hoş geldin kızım. Albay Umut." Sinem'in de elini uzattığını gördüm. Bana nazaran her zaman daha sıcakkanlı biri olmuştu.

"Hoş buldum efendim sağ olun. Sinem ben."

"Oturabilirsiniz." hepimiz koltuklara oturduktan sonra albay konuşmaya başladı.

"Seni böyle apar topar buraya çağırmış olduk. Kusura bakma kızım. Ama senin için doğru olan buydu." Sinem sessizce başını salladı. Umut albayın bakışları bana döndü.

''Birce, Sinem'e de ev bakalım isterseniz.'' buna gerek yoktu.

''Biz beraber yaşarız komutanım. Bizim için sıkıntı yok.'' Sinem'in de kafasını sallamasıyla beni onayladığına şahit oldum.

''Peki, öyle diyorsanız. Dün Ankara'ya yazı gönderdim. Biliyorsunuz Turgay tek başına bazen yetişemiyor. O yüzden zaten yazılımcıya ihtiyacımız vardı. Yazı sonucu olumlu geldi, burada işine devam edebilirsin.'' Sinem'in artık benimle olacağı gerçeği bir kere daha beni mutlu etmişti.

''Siz nasıl uygun görürseniz.'' bana döndü ve yüzünde hep görmek istediğim gülümsemesini bahşetti.

''Tamamdır o zaman. Seni Turgayla tanıştıralım. Onat ve Birce, siz de toplantı odasına geçin.'' Ayağa kalktığımızda albay ve Sinem önden çıktı. Biz ise toplantı odasına doğru ilerledik. Onat'ın bakışları bana döndü ve odaya girmeden önce kapının önünde durdu.

''İyi misin?'' kaşlarım çatıldı.

''Bir şey mi oldu?'' Bakışları derinleşti. Şu an kapının önünde olmasak bana dokunacağına yüzde yüz emindim.

''Senin iyi olmanı istemem için bir şey olmasına gerek var mı?'' yüzümde engel olamadığım gülümsemeyle ona baktım.

''İyiyim, teşekkür ederim.'' bakışları gülüşüme takıldıktan sonra derin bir iç çekti. Hemen ardından beraber odaya girdik. Biz hariç herkes odada olduğu için Onat'ın gelmesiyle herkes ayaklandı. Onat oturmalarını söyledikten sonra, ben de yanında boş sandalyeye oturmuştum.

''Dünden bugüne çok fazla gelişme yaşandı. Birce'nin yanındaki kadın dün ölümden döndü. Bir meslektaşımız yaralandı.'' derin bir nefes aldı, bakışları bana döndü.

''Akabinde Birce akşam ikizlerden biriyle karşılaştı.'' ilk ses Aybars'tan çıktı.

''İyi misin Birce? Sinem iyi mi peki?'' bakışlarım ona döndü.

''İkimiz de iyiyiz. Müsaade ederseniz dün geceki karşılaşmamı anlatayım komutanım.'' Onat başını salladığında anlatmaya başladım.

''Sinemle eve dönüyorduk. Gece 22.00 sularıydı sanırım. Karşımıza Ekin çıktı. Yanımda Sinem olduğu için tedirgin oldum açıkçası. Yanıma gelip benimle konuşmak istedi. Çok sıcak yaklaşmadım. Ama beden dili, sözleri çaresiz olduğunu belli ediyordu. '' Nefes alma ihtiyacı duydum.

''Benimle anlaşma yapmak istediğini söyledi. Erkin'in yanında isteyerek durmadığını, zor durumda olduğunu söyledi. Hatta bana Erkin'in evinin güvenliğinin şifresini verdi.'' kağıdı masaya koydum.

''Bu gece oraya gelirseniz, ben de orada olacağım. Ve o kapıyı açamazsanız beni alıp götürmenize müsaade edeceğim dedi.'' Selin'in sesiyle bakışlarımız ona döndü.

''Ona nasıl güvenebiliriz komutanım?'' dün geceden beri aklımda olan tek soru buydu. Herkesin bakışları bendeydi.

''Bunu bende bilmiyorum. Ama yalan söylemediğine eminim. Bana dedi ki eğer şu an teslim olursam, evde beni bekleyen birini kaybederim. Tehdit altında olabilir. Belki de tuzak olabilir. Bilmiyorum.'' Onat'ın sesiyle hepimizin gözleri ona döndü.

''Bunu gidip görmekten başka çaremiz yok. Bizim kaybedecek bir şeyimiz yok. Tam techisatlı oraya gittiğimiz sürece sorun yok. Sadece gittiğimizde neyle karşılaşacağımızı bilmiyoruz.''

''Orada Ekin'in olması, Erkin tarafından şüphe yaratmaz mı? Sonuçta şifreyi bilen nadir insanlardan biri muhtemelen.'' Oğuzhan haklıydı.

''Bu soruların hepsinin cevabını akşam alacağız. Akşam birinizin bile burnu kanamayacak, burnu kanayan anasının evine geri döner.'' bizi neyin beklediğini bilmeden, bir bilinmeze gidiyorduk. Elimize böyle bir imkan bir daha gelmeyeceği için, şu an en mantıklı seçenek buydu. Onat albayla konuşmak için odadan çıkmıştı. Timle baş başa kalınca ilk ses Alperen'den çıktı.

''Bu yaptığımız mantıklı mı sizce?'' herkesin aklında illaki soru işaretleri vardı. Oğuzhan devam etti.

''Mantıklı olmasa yüzbaşım böyle bir topun içine atmaz bizi.'' Aybars'ın başını salladığını gördüm.

''Oğuzhan'a katılıyorum. Uzun bir aradan sonra operasyona çıkıyoruz ve bu bizim ilk operasyonumuz gibi davranıyoruz. Birbirimize güvenimiz tam, karşımızda kim olduğunun bir önemi yok. Anlaşıldı mı?'' hepimiz aynı anda ''Anlaşıldı komutanım.'' demiştik. Sesimiz boş odada yankılandı. Onat'ın planını merak ediyordum açıkçası. Çünkü resmen düşmanın inine gidiyorduk. Ve gittiğimizde bizi neyin beklediğini asla bilmiyorduk. Aradan geçen yarım saat sonunda Onat odaya tekrardan geri dönmüştü. Hepimiz beklenti dolu gözlerle ona bakıyorduk. Açıkçası silah tutmayı özlemiştim. Göreve gitmek benim için her zaman bayram günü gibi oluyordu. Sanki görmediğim anneme babama gidiyormuşum gibi hissediyordum. Herkesin ait olduğu bir yer vardı, bizimki de dağlardı. Onat hemen yanıma oturduğunda konuşmaya başladı. O sürünün lideriydi, biz ondan gelecek emirle saldıracak aç kurtlardık.

''Albaya planı anlattım. Onun açısından bir sorun yok. Sizinle de paylaşıyorum.'' ve bu geceyi bizim için anlatmaya başladı.

'' Evin etrafı uzun zamandır askerler tarafından inceleniyordu zaten biliyorsunuz. Bu günleri ön gördüğüm için bir analiz çıkartmalarını istedim.'' önümüze evin vaziyet planını ve kat planlarını serdi. Ev çok büyüktü. Keza arazide öyle. Böyle büyük bir araziye kafalarına göre ev yapmaları bile insanı çıldırtabiliyordu. Devletin hazinesine pat diye kimseye sormadan konuyorlardı.

''Arsa çok büyük. Onun yanı sıra ev de bir o kadar büyük. Ev için öyle güvenlik sistemleri var ki muhtemelen bu sistemler yurt dışından getirildi. Dış kapının hemen önünde bir basamak var. Dışarıdan bakıldığı zaman normal merdiven basamağı sanıyorsunuz. Ama basamakta belli insanların ayak izleri var. Farklı bir ayak izi algıladığın an olduğun yerde patlıyorsun.'' kaşlarım havalandı. Daha evin dışında böyle bir güvenlik varsa içini düşünemiyordum. Onat anlatmaya devam etti.

''Bahçenin demirlerinden gireceğiz. Kapının önünde onlarca adam olduğu için bahçe demirlerine bir şey yaptırmak istememiş. Adamları indirdikten sonra aynı sistem ev kapısının önünde de var. Bir basamak ve basamağa bastığın an 10 saniye içinde şifreyi girmezsen, yer altından kayıyor ve patlıyorsun.'' kumar oynayacaktık.

''Peki ya şifre doğru değilse?'' Şimal haklıydı. Bu riske kim girecekti? Kimse giremezdi. Onat kimsenin hayatını bu denli basit bir hatayla tehlikeye atmazdı.

''Tabi ki zemine biz basmayacağız. Eminim bir tane kansızın yeryüzünden eksilmesinin hiç kimseye zararı olmayacaktır.'' orada olan birini kobay yapacaktı. Bu doğru muydu? Çok umurumda değildi. Oraya dikilen adam, benim askerime kurşun sıkmak için oradaydı. Benim timimden biri öleceğine o geberebilirdi.

''İçeri girdikten sonra odalara dağılacağız.'' kat planlarının üzerinden odaları işaretledi.

''Oğuzhan ve Selin, siz bodrum kata ineceksiniz. Şimal ve Alperen siz zemin kattasınız. Ben, Aybars ve Birce ise üst kattayız. Erkin'in odası muhtemelen üst katta. Ve orada neyle karşılaşacağımızı bilmediğimiz için, üç kişi olmamız yararımıza olur. '' o sırada aklıma Ekin'in ben de orada olacağım demesi gelmişti.

''Yüzbaşım, Ekin de orada olacağını söylemişti.'' bakışları bana döndü. Bakışları ne zaman bana dönse yumuşuyordu. Bu benim çok hoşuma gidiyordu. O bunun farkında mıydı bilmiyordum.

''Eğer orada olursa, o an ne yapacağımıza karar veririz.'' aklında bir plan vardı. Ama bir yandan da Ekin'in geleceğine pek ihtimal vermiyor gibiydi. Usulca başımı salladım. Elindeki saate baktı.

''Hava kararınca burada buluşuyoruz.'' herkes aynı anda ayaklandı. Yüzbaşı odadan çıktıktan sonra Alperen'in sesiyle ona döndük.

''Şu görevi sağ salim atlatırsak Allah'ın izniyle bir sofra kurmayalım mı komutanım?'' görev, görevdi. Dağda da ölme riskin vardı, şehrin tam ortasında da. Bize hep bunun bilinç aşılanmıştı. Hiçbir görevi küçümsememeliydik.

''Kuralım ulan. Güzel sonuçlansın da, gelin benim eve size Halil İbrahim sofrası kurayım.'' yüzümde bir gülümseme peydahlandı. Aybars çok babacan bir adamdı. Bu söylediğiyle bunu tescillemiş oldu.

''Akşam görüşmek üzere.'' ayaklanıp kapıya doğru ilerlediğimde aklım Sinemdeydi. Acaba günü nasıl geçmişti? Tam Turgay'ın odasına girecekken kapı açıldı ve Sinem karşıma çıktı. Yüzümde onu görünce istemsiz oluşan gülümsemem oluştu.

''Ne yaptın bebek?'' Aynı gülümsemeyle karşılık verdiğinde her şeyin yolunda olduğunu hissettim. Hemen arkasında Turgay'ı görünce ona da selam verdim.

''İyiydi cancan. Sistem her yerde aynı ama tabi burada gizlilik esas olduğu için bir tık daha karmaşık işler. Ama bilirsin ben karışıklığı severim.'' bu söylediğine güldükten sonra Turgayla vedalaştık ve eve gitmek için karargahtan çıktık.

''Akşam göreve gidiyorum.'' adımları bıçak gibi kesildi. Bakışları bana döndü.

''Nereye?'' ilk defa yüz yüze böyle bir şeye şahit olduğu için şaşırmıştı. Genelde ona göreve gittiğimi bile söylemezdim. Görevden geldikten sonra haber verirdim.

''Hakkari sınırları içerisinde olacağım. Ama senin evde tek olmanı istemiyorum.'' ilerlemeye başladığımda o da duraksayan adımlarını benimle birlikte ilerletmeye başladı. Bakışları bana döndü.

''Evde tek kalmam benim için sorun değil.'' onun için sorun değildi ama Erkin eve baskın yaptığımızı öğrendikten sonra gideceği ilk yerlerden biri Sinem'in adresiydi. Ona tabi ki böyle söyleyemeyeceğim için elimden geldiğince yumuşatmaya çalıştım.

''Senin için sorun olmadığını biliyorum çiçeğim. Ama benim içim rahat etmiyor. Beni kıracak mısın?'' ona asla kıyamadığı yavru kedi bakışımı attım. O bu bakışım öyle tarif ediyordu. Dudaklarımı büküp, azıcık gözlerimi büyüttüğümde bana yavru kedi diyordu. Bu söylediğime kahkaha attı.

''Sen bu surat ifadesiyle bana baktığın sürece her şeyi yaptırırsın.'' gülüşü yüzünde yavaş yavaş soldu.

''Kiminle kalacağım?'' aklıma sadece Oya geliyordu. Muhtemelen Erkin'in henüz Oya'dan haberi yoktu. Ve şu an onun olduğu ev güvenli bölge haline geliyordu.

''Onat'ın ablası var, Oya. Onunla kalabilirsin. İyi anlaşacağını düşünüyorum. Çok iyi bir kız.'' Sinem'in anlaşamayacağı insan yoktu. O da bunu biliyordu ki omzunu silkti.

''Tamam o zaman. Kıyafetlerimi alayım, sen gitmeden bizi tanıştır.'' önce Onat'a haber vermem gerekiyordu. Biraz emrivaki gibi olmuştu ama aklıma başka seçenek gelmiyordu. Ben yokken karargahta kalmasını istemiyordum. Eve geldiğimizde Sinem odaya gidip giyeceklerini ayarlayacağını söyledi. Ben de o sırada hemen Onat'ı aramıştım.

''Efendim Birce?'' sesi insanı başka diyarlara götürüyordu. Ya da benim onunla başka diyarlara gidesim vardı.

''Müsait misin?'' arkadan hışırtı sesleri geldiğinde hala karargahta olduğunu anladım.

''Evet canım.'' Canım kelimesi alelade söylediği bir kelimeydi ama saniyelik kalbimin çarpmasına sebep olmuştu.

''Akşam Sinem'i her ihtimale karşı yalnız bırakmak istemiyorum. Oya'nın numarası olmadığı için seni rahatsız ettim. Bu akşam biz görevden gelene kadar beraber olsalar, sorun olur mu?'' arkadan gelen kağıt sesleri durmuştu.

''Öncelikle beni rahatsız ettiğin falan yok. İkincisi de Oya evde bugün. Haber vereyim, sorun edeceğini sanmıyorum. Sana dönerim.'' sanki beni görebiliyormuş gibi başımı salladım.

''Tamamdır, haber bekliyorum senden.'' telefonu kapattıktan yaklaşık birkaç dakika sonra telefonuma mesaj geldi.

Onat Aktan Kara: Oya sizi bekliyor. Ben de sabırsızlıkla seni bekliyorum, içinde seni görmeyi çok sevdiğim üniformanla.

Son cümleyi okumamla yüzümde resmen kocaman bir sırıtış oluştu. Dışarıdan aptal bir aşık gibi göründüğümün farkındaydım. Onu fazla bekletmeden cevap verdim.

Birce Sağlam: Birbirimizin üniformalı halini beğeniyor olmamız beni mutlu etti.

Sinem odadan çıktı, elinde küçük bir el çantası vardı. Muhtemelen bu gece giyeceklerini koymuştu. Zaten aramızda bir kat olduğu için bir şeye ihtiyacı olursa gelip alabilirdi.

''Hadi çıkalım.'' ben üstümdeki üniformayı çıkarmamıştım. Bütün alacağım şeyler karargahta olduğu için direkt çıktım. Bir kat üste çıkıp Oya'nın dairesinin önüne gelince zile bastım. Kapı yaklaşık üç saniye sonra açıldığında onunda bizi beklediğini anladım. Gülümsediği zaman Onat'a daha çok benziyordu.

"Hoş geldiniz!" coşkulu bir biçimde bizi karşılayınca elimde olmadan ben de gülümsedim.

"Hoş bulduk. " kapının hemen yanına kayınca, yanımdaki Sinem'e döndüm.

"Sinem Onat'ın kardeşi Oya." Bakışlarım bu sefer Oya'ya döndü.

"Oya, çocukluk arkadaşım Sinem." ikisi de aynı anda memnun olduklarını dile getirip el sıkıştılar. Saate gözüm kaydığında yavaştan karargaha gitmem gerektiğinin farkındaydım. Bakışlarım ikisine döndü.

"İkiniz birbirinize emanetsiniz. Benim gitmem gerekiyor." Sinem'in bana sımsıkı sarılmasıyla içim sıcacık oldu.

"Git, terminatör ol ve geri gel." dediği şeye ufak çaplı bir kahkaha attım. Kendimi geri çekip göz göze gelmemizi sağladım.

"Sen beni bekle, ben hep gelirim." yüzündeki gülümseme aydınlandı. Oyaya döndüğümde;

"Hoşçakal. Dikkat edin kendinize." onun da bana sarılmasıyla ilk defa göreve böyle gönderildiğimin farkındaydım.

"Önce Allah'a, sonra Onatla birbirinize emanetsiniz." kurduğu cümle beni mutlu etti. Kafamı usulca sallayıp karargaha doğru yola koyuldum.

                                                                                              

                                                                                                         🫧

 

Bir asker için görev demek, bayram sabahı demekti. Bayram sabahında çocuklar nasıl o heyecan ve neşeyle uyanır, biz de her görev başlangıcında böyle olurduk. İçimiz içimize sığmazdı. Karargahta son kontrolleri yaparken diğerlerinin yüzünden ne kadar heyecanlı oldukları bile anlaşılıyordu. Onat silahların kontrolünü benim yapmamı istemişti. Tam techisatlı gidiyorduk. Son kontrolleri yaptıktan sonra içeri Onat girdi.

''Her şey hazır mı?'' bakışları önce bana döndü. Usulca başımı salladığımı görünce yanımdaki Aybars'a baktı.

''Hazırız komutanım.'' herkes ayaklandı ve karargahtan çıktık. Kapının önünde bizi bir araç bekliyordu. Araca bindikten sonra Onat'ın sesiyle bakışlarımız ona döndü.

''Planın üstünden son kez geçtiğimiz gibi. Kimse plan dışına çıkıp, ekstrem hareketler sergilemiyor. Bu gece o piçin evinden alabildiğimiz kadar veri alıp, dönüyoruz.'' Erkin'in evde olmadığı kesindi. Evin etrafını gözleyen askerler birkaç gündür eve giriş çıkış olmadığını tespit etmişti. Ama ev kale gibi korunuyordu. Uzun bir yol gittikten sonra aracın durmasıyla eve geldiğimizi anlamıştım. Sırayla araçtan indiğimizde, arkalı önlü bir şekilde eve ilerlemeye başladık. Onat'ın işaretiyle bahçe kapısının önünde durduk. Karargahta bahsettiği dış kapı burasıydı. Dışarıdan bakıldığında gayet normal basamak olarak algılayacağınız, merdiven basamağı da oradaydı. Hemen yanında ise teller vardı. Hepimiz aynı anda oraya yöneldik. Dışarıda hareket olduğunu hisseden korumalar buraya doğru gelmeye başlamıştı bile. Balık oltaya düşmüştü. Oğuzhan'ın önce birini indirdiğini gördüm, akabinde bakışlarım adamın öldüğünü görüp içeri giden diğer korumaya kaydı. Hiçbir yere gidemezdi. Silahı doğrulttum ve hedefi on ikiden vurulmuştum.

Kameraları biz gelmeden devre dışı bıraktıkları için rahattık. Bahçe duvarının üstünden tek tek atlayarak içeri girdik. Etrafı kontrol ettiğimizde ileriden bir adam bize doğru ilerliyordu. Henüz bizi görmemişti. Muhtemelen bahçedeki hareketliliği görmüş, onun için gelmişti. Adam Onat'ın olduğu yere gelince, Onat'ın adamın ağzını kapatıp kenara çekmesi bir oldu. Aranan kan bulunmuştu. Kapı kilidi için bu adamı deneyecekti. Evin etrafına dağıldığımızda, ben Onatla birlikte kalmıştım. Adam çırpındıkça bir şey fayda etmiyor, aksine Onat sinirleniyordu. İçeri girdiğimizde tekrar dağılacaktık. O yüzden herkes tekrar kapının önünde buluşmuştu. Onat adamı kapının önünde doğru ittikçe, adam ne yapmaya çalıştığını anladı. Kapının önüne gitmemek için direndi.

''Sikerim belanı. Yürü lan. Patronunun koruyacak kadar yürekliysen, ölmekten neden korkuyorsun?'' haklıydı. Kapının önüne geldiğimizde adam tekrardan direndi.

''Şifreyi gireceğiz.'' bu söylediğiyle adam direnmeyi bırakmış, bakışlarını bize çevirmişti. Ağzına bir kumaş parçası olduğu için sesi boğuk çıkıyordu. Onat'ın bakışları kapıya en yakın olan Selin'e döndü.

''Adamı alıyorsun, kapının önüne koyuyorsun. Şifreyi girip 10 saniye içerisinde buradasın.'' Selin başını salladı. Adama şifreyi söylememe sebebi, tabi ki güvenmemesinden kaynaklıydı. Onat adamı Selin'e doğru itekledi. Ya ev komple patlayacaktı ya da içeri girip yeni bir sayfaya imza atacaktık. Selin adamı kapıya doğru ilerlettiğinde gerilmiştim. Bu timden birine bir şey olabilecek düşüncesi bile beni germeye yetiyordu. Her şey anlık oldu. Selin adamı basamağa yerleşti, saniyeler içinde şifreyi girdi ve yanımıza koştu. Yanımıza geldiği an tık diye bir ses geldi. Aramızdaki mesafe fazla olduğu için etkilenmezdik, ama sarsıntıya uğrardık. Kapı kendiliğinden açıldığında tuttuğumun farkında olmadığım nefesimi verdim. Ekin doğru söylemişti. Onat'ın bakışları bana döndüğünde bunu beklemediği belliydi. Hızlı adımlarla içeri girdiğimizde:

''Oğuzhan, dışarıdaki askerlere teslim et bu şerefsizi. Herkes başta konuştuğumuz gibi. Dağılın.'' Aybars, ben ve Onat yukarı kata doğru ilerlediğimizde bakışlarım evde dolaşıyordu. Ev o kadar büyüktü ki, her yerini gezmeye kalksak muhtemelen 1 saatten fazla sürerdi. Ama nedense ben aradığımız şeylerin Erkin'in odasında olduğundan emindim. Yukarı kata çıktığımızda bizi uzun bir koridor karşıladı. Koridorda 5 tane odanın kapısı karşılıklı duruyordu. Sonuna doğru ise bir koridor daha vardı ve bir yere doğru devam ediyordu. Neresi olduğunu bilmiyordum ama orasının Ekin'in odası olduğunu anlamıştım. O koridordan ayak sesi gelince, hepimiz silahımızı ateş etmek için tam karşıya doğrulttuk. Koridordan çıkan Ekin'i görmek bir yandan beklediğim, diğer yandan beklemediğim bir şeydi. Ayağındaki topuklu botlarla karşımızdaydı. Ellerini başının iki yanından teslim olurcasına kaldırmıştı. Onat'ın gözlerinin içine bakıyordu. Bu görüntü beni o kadar rahatsız etti ki, elimdeki silahla tam alnından onu vurmak istedim. Sonra böyle bir şey düşündüğüm için kendime kızdım. Onat'ın sesiyle gerçekliğe dönüş sağladım.

''Yere çök.'' Ekin çökmedi. Aksine kolundaki saatine baktı ve bakışları bu sefer tam benim gözlerimin içini buldu.

''Bence bu zırvalarla uğraşmayalım. Kimin safında olduğum gayet açıklayıcı olmuştur. Yaklaşık 32 dakika sonra Erkin eve girecek. Kapıdaki adamlardan dolayı anlayacak zaten ama en azından o gelmeden almanız gerekenleri alın.'' buraya Erkin'i almaktan ziyade verilere ulaşmaya gelmiştik. Çünkü biliyorduk ki Erkin sadece bir piyondu. Ondaki bilgiler, ondan daha çok işimize yarayacaktı. Ekin'e doğru ilerlediğimizde tahmin ettiğim gibi bir kapının önünde duruyordu. Ve bu kapının hemen yanındaki alarm sisteminden Erkin'e ait olduğunu anlayabiliyordunuz.

''Kapının şifresini bildiğini varsayıyorum.'' Onat'ın sesiyle Ekin'in bakışları ona döndü diyecektim ki en başından beri bakışları ondaydı. Sabrım taşıyordu, kendime sürekli onun bizim işimize yarayacağını hatırlatıyordum.

''Şifreyi tabi ki biliyorum komutan. Ama sizden bir ricam var.'' Onat'ın dibine girdi. Evet, bayağı dibine girdi. Onat ondan uzun olduğu için kafasını oynatmadan bakışlarını ona indirdi. Yakınlığının farkında olacak ki bir adım geri çekildi.

''Sen kendini bize ricada bulunacak konumda mı görüyorsun?'' Onat'ın sesi o kadar keskin çıkmıştı ki Ekin'in yüzüne bakınca bile bozulduğun anlayabiliyordun. Öksürdü ve konuşmaya başladı.

''Bu işbirliğinden Erkin'in haberi olmamalı. Eğer olursa tek beni öldürmez. Ve inanın şu an kendi canımdan çok başkasının canını düşünüyorum.'' kaybetmekten korktuğu biri vardı.

''Kimsenin haberi olmayacak. Şimdi şifreyi gir ve önden ilerle.'' Onat yine işini şansa bırakmıyordu. Her ne olursa olsun Ekin'e ona güvendiğini hissettirmiyordu. Hoş ona güvenmek diye bir şey mümkün değildi. Ekin ilerleyip kapının şifresini girdiğinde tık sesiyle açıldığını anladım. Aybars dışarda kalıp etrafı kolaçan ederken ben, Onat ve Ekin içeri girmiştik. Odası devasa büyüklükteydi. Burada bu kadar kısa sürede bir şeyler bulmak imkansızdı.

''Giyinme dolabının içerisinde bir bölme var. Her şey orada. '' ikimiz de giyinme dolabına ilerlediğimizde ben vazgeçip yönümü Ekin'e çevirdim. Ona bu kadar kolay güvenip sırtımızı dönmemeliydik.

''Bize neden yardım ediyorsun?'' bakışları arsızca Onat'ın vücudunda dolaşmaya devam ediyordu. Silahın kabzasıyla kafasını yarmama o kadar çok az kalmıştı ki, sabrediyordum. Bakışları sonunda bana döndü.

''Benim de senin gibi korumam gereken biri var Birce. Ve bunu sizin desteğiniz olmadan yapamayacağımın farkındayım.'' Onat arkada bir şeyler karıştırıyordu. Ve eminim ki bir şeyler bulmuştu.

''Neyle tehdit ediliyorsun?'' bakışları bir bıçak gibi gözlerimi buldu. Gerildiğini anlayabiliyordum.

''Sana ne?'' kaşlarım havalandı.

''Bize şeffaf olmazsan, seninle işbirliği yapacağımızı düşünüyor musun?'' bunun o da farkındaydı.

''Şu an zamanımız kısıtlı. Bunu başka bir zaman anlatacağım.'' şu an anlatması riskliydi. Ama ona güvenip nasıl devam edecektik? Arkama dönüp baktığımda Onat'ın bulduğu belgeleri fotoğrafladığını gördüm. Kolumdaki saate baktığımda Erkin'in gelmesine yaklaşık 10 dakika vardı.

''2 dakika içinde özet geçiyorsun. Yoksa buradan bizimle karargaha geleceksin.'' bakışları Onatla benim aramda gidip geldi. Derin bir nefes aldığında, anlatmaya başlayacağını anlamıştım.

''Erkin sosyopat. Ve hastalığı ileri boyutta. Normal şartlarda hastanede tedavi görmesi gerekiyor. Seneler sonra anneme ulaştım. Öz anneme. Erkin onu kabullenmiyor, sanrılar görüyor. Normalde çoktan öldürmüştü, tek şartı bu işte sonuna kadar onunla olmam. Ama biliyorum, işin sonunda yine de annemi öldürecek.'' kanım donmuştu. Bir insan öz annesini öldürmeyi isteyecek kadar nasıl kafayı yiyebilirdi? Ekin şaşkınlığımı hissetti. Onat'ın da bakışları bana dönünce yüzümdeki ifadeden bir şeylerin ters gittiğini anlamıştı.

''Birce, iyi misin?'' Şu an ona bunları bahsedip, zaman kaybedemezdim.

''İyiyim. Hadi çıkalım.'' Onat bir şeylerin yolunda gitmediğini anlamıştı ama üstelemedi. Hep birlikte odadan çıktığımızda aşağı kata ilerlemeye başladık.

''Komutanım bodrum kat temiz.''

''Birinci katta öyle.''

''Ben bulacağımı buldum. Çıkıyoruz.'' tam çıkarken Ekin'in sesiyle hepimizin adımları duraksadı.

''Yüzbaşı, seni arayacağım.'' tüylerim diken diken oldu. Onat arkasına bile bakmadan ilerlediğinde, dışarıyı kolaçan ettikten sonra araca doğru ilerledik. Onat ne veriler toplamıştı bilmiyorduk. Hepimiz araca bindikten sonra Onat elindeki dosyalara son bir kez bakıp konuşmaya başladı.

''Dosyaları almadım. Hepsini fotoğrafladım. Eve girdiğimizi bilsin ama ne aradığımızı bilmesin. Çok inceleme fırsatım olmadı. Karargaha gidince çıktı alıp inceleyeceğim. Net olup anladığım tek şey var.'' ekranı bize döndürünce, kendi fotoğraflarımı görmeyi beklemiyordum. Hatta düzinelerce fotoğrafımı görmek beklediğim en son şeydi. Şaşkın bir şekilde bakışlarım Onat'a kaydı.

''Bir dosyada sadece senin fotoğrafların var. Yurt döneminden, bu döneme kadar.'' vücudumun buz kestiğini hissettim. Yıllarca izlendiğim, hayatımın her yerinde gözünün üstümde olduğunu bilmek kendimi çok kötü hissettirdi.

''Evveliyatını siktiğimin pezevengi.'' Oğuzhan'ın sesiyle irkildim. Diğer herkeste şaşkındı. Arabadaki havadan bunu anlayabiliyordum.

''Bir an önce karargaha gidelim ve şu dosyaları inceleyelim.'' Onat'ın cümlesinden sonra kimsenin ağzını bıçak açmamıştı. O kadar garip hissediyordum ki hayatımın her evresinde yalnızmışım gibi hissederken aslında bir gölge peşimdeydi. Ve bu adam sağlıklı bir insan değildi. Bunu da Onatla konuşmam gerekiyordu. Araç o kadar hızlı gelmişti ki karargaha gelmiştik bile. Şafak sökmek üzereydi ama bu dosyalar çözümlenmeden hiçbirimize uyku yoktu. Hep birlikte karargaha girdiğimizde Onat kapıdaki askere döndü.

''Sana attıklarımın çıktısını toplantı odasına getir, hemen.'' Asker ''Emredersiniz.'' dedikten hemen sonra gözden kayboldu. Bütün tim toplantı odasına geldiğimizde Onat kamuflajın üstünü çıkarttı, altında yeşil tişörtüyle kalmıştı. Hava çok sıcak sayılmazdı ama içinin sinirden nasıl yandığını tahmin edebiliyordum.

''Bu orospu çocuğunu öyle bir hale getireceğim ki Allah'a ölseydim diye dua edecek.'' dosyalarda ne görmüştü bilmiyordum ama anlaşılan delirmişti.

''Sorun ne komutanım?'' Şimal'in sesiyle bakışları sert bir şekilde ona döndü.

''Hangi birini sayayım?'' saniyelik bakışları bana döndü, sonra konuşmaya devam etti.

''Birce'ye takık bir orospu çocuğu olmasını mı? Çocuk ticareti yapan bir kansız olmasını mı? Sosyopat bir manyak olmasını mı?'' her geçen gün daha ne duyabilirim dedikçe şok oluyordum.

''Çocuk ticareti mi?''

''Kanı bozuk şerefsiz.'' herkesten farklı bir ses çıkıyordu. Bir insan kötülüğün her bir zerresini nasıl karakterinde taşıyabilirdi. Kapının çalmasıyla gelen asker çıktıları masaya bırakıp odadan çıktı. Masada sayfalarca küçük kız çocuklarına ait fotoğraflar duruyordu. Kanım çekilmiş gibi hissettim. Mevzu çocuklar olduğu zaman içimde oluşan sinire engel olamıyordum. Onat tam karşıma geçip anlatmaya başladı.

''Bu dosya sadece çocuklara ait. Ve hepsi burada zamanında kaybolan çocuklar. Hiçbirinden haber yok. Dosyada yazana göre ailelerinden zorla alınıyorlar, yurt dışına para karşılığı satıyorlar. Çocuk satmak ne evveliyatını siktiğimin pezevengi.'' derin bir nefes aldım. Beynim zonkluyor gibi hissediyordum.

''Diğer dosyalarda ne var?'' bu bile bana o kadar çok gelmişti ki diğerlerinde ne olduğunu öğrenmek istemiyordum. Onat fotoğrafları kenara koyup, başka bir dosyayı masaya fırlattı.

''Burada da boy boy Birce'nin fotoğrafları.'' önüme düşen bir fotoğrafla nefesimin kesildiğini hissettim. Elimde valizimle harp Okulunun önünde dikiliyordum. Bugünü ne kadar zaman geçerse geçsin unutmayacağıma dair kendime söz vermiştim. Nefesimin daraldığını hissettiğim için elim kamuflajın düğmelerine doğru gitti.

''Komutanım iyi misiniz?'' Selin'in bana doğru geldiğini gördüm. Akabinde Onat'ın bakışları iyi olduğumu sorgularcasına üstümde dolaşıyordu.

''İyiyim. Sorun yok. Onat yüzbaşım devam edebilirsiniz.'' Onat bir süre daha bakışlarını üstümde dolaştırdı ve konuşmaya başladı.

''Belli başlı örgütlerin isimleri geçiyor dosyalarda. Şu an önceliğimiz çocuklar. Bu çocuklara yurt dışında ne yapıyorlar?'' bakışları Aybars'a döndü.

''Dosyada isimleri geçen örgütleri araştırıyorsun. En yakın zamanda kurucularına kadar isimlerini istiyorum.'' Aybars başını sallayarak onayladı.

''Burada bahsettikleri hazineyle ilgili bir şey yok. Özellikle baktım dosyaları sakladığı kasada da yoktu. Bu bir yanıltma olabilir mi bilmiyorum ama olayın bu denli büyük olması git gide canımı sıkmaya başladı.''

''Belki de hazineyle olan dosyaları sakladığı başka bir alanı vardır. Bu tarz adamlar genelde işini sağlama alır komutanım. Tek bir yerde verileri toplayıp, ifşa olduklarında bütün bilgileri deşifre etmek istemez.'' Oğuzhan haklıydı. Muhtemelen bu dosyalar hazineden bağımsız kendi yürüttüğü bir işin parçasıydı.

''Kız kardeşinin de bize olan desteğini anlamlandıramıyorum. Bunca zamandır neredeydi?'' Onat soruyu ortaya atmıştı. Haklıydı. Tam bu zamanda ortaya çıkması insanın kafasını karıştırıyordu. Bu da oyunun bir parçası olabilir miydi?

''Bizi bir tuzağa çekiyor olmalarından şüpheliyim.'' sözlerimle bütün timin bakışları bana döndü.

''Bu en başından beri yüksek bir ihtimal. Ama abisini bu denli tehlikeye atacak bir harekette bulunmakta, bahsettiği durumda çok riskli.'' Selin haklıydı.

''Bu ihaneti Erkan öğrense annesi direkt ölecek. Ama ya ölecek bir annesi bile yoksa?'' Bu teoriyi ortaya atan Alperen'di. Ve oldukça haklıydı.

''Benim aklımda bir şey var ama yapar mısınız bilmiyorum komutanım.'' Aybars'ın sözleriyle hepimiz ona döndük.

''Dinliyorum.'' Onat olduğu yerde dikleşti.

''Ekin'in size duyduğu ilgiliyi fark ettiniz mi?'' beynimden tek bir kurşun yesem, eminim şu an aynı etkiyi yaratırdı. Umarım tahmin ettiğim şeyi teklif etmezdi.

''Evet.'' farkında olmaması mümkün değildi. Beş yüz metre öteden bile Onat'a olan bakışlarını görebilirdiniz.

''Sizi arayacağını söyledi. Eğer sizinle görüşmek isterse bundan faydalanabiliriz.'' ağzımı açıp bir şey diyemedim. Diyemezdim. Çünkü söz konusu görevse, duygular her zaman geri planda olmalıydı. Onat da bunun farkındaydı ve bu ilgiyi kullanmak lehimize olurdu. Saniyelik bakışlarının bana döndüğünü gördüm. Hemen bakışlarımı önüme çevirdim.

''Düşüneceğim.'' hayır demedi. Diyemezdi. Derin bir nefes aldım. Onat saatine baktıktan sonra konuşmaya başladı.

''Evlerinize dağılın. Bugün izinlisiniz. Siber güvenliktekiler başlayacak araştırmaya. Bir süre suların durulmasını bekleyip araştırma kısmına geçeceğiz. En azından Ekin bize ulaşana kadar.'' En azından bir süre düşünmek için fırsatım olacaktı. Hep birlikte dışarı çıktığımızda Aybars arabasıyla hepimizi bırakmayı teklif etmişti. Sabahın erken saatleri olduğu için çekilmez bir soğuk vardı. Kabul etmekten başka da çaremiz pek yoktu. Oğuzhan ve Alperen kendi arabalarıyla gitti. Kızlarla onun arabasına binecektik ki Onat'ın sesini duydum.

''Birce, seni ben bırakayım.'' bakışlarım Aybars ve kızlara döndü.

''Siz gidin. Görüşürüz, iyi uykular.'' onlarla vedalaştıktan sonra Onat'ın arabasına doğru ilerlemeye başladım. Çoktan şoför koltuğuna oturmuştu. Kapıyı açıp yanına oturduğumda klimayı çalıştırdığı için içerinin sıcağı, soğuktan vücudumun kaskatı kesilen yerlerini yumuşatmıştı.

''Bu gece benimle uyur musun?'' ağzımdan bu sorunun nasıl çıktığını bilmiyordum. Sadece onu şu an yanımda istiyordum. Bakışlarının bende takılı kaldığını sonra hemen önüne döndüğünü gördüm.

''İstemen yeterli.'' eve varana kadar konuşmamıştık. Asansöre bindiğimizde 5.kata bastığını ve onun evine çıktığımızı anladım. Şu an nerede olduğumuzun bir önemi yoktu. O yanımda olsun ve güvende bir uyku çekeyim istiyordum. Asansörden inip eve girdiğimizde bakışları bana döndü.

''İstersen duşa girebilirsin.'' duşa girmek bana iyi gelecekti. Başımı salladım. Yanımda birkaç parça kıyafet olduğu için, onları yanıma alarak direkt banyoya ilerledim. Aynadan kendime bakınca tenimin ne kadar soluk durduğunu fark etmiştim. Bu görevin beni bu denli etkilemesine izin vermemeliydim. Kendimle ilgili olan olaydan ziyada, çocuk ticareti canımı çok sıkmıştı. Hızlı bir şekilde suyu ayarlayıp kendimi sıcak suyun altına attım. Su vücudumdaki bütün gerginliği alıp götürmüştü. Kendimi ne zaman çıkmaz da hissetsem, sıcak suyun altına girerdim. Ama şu an kendi evimde olmadığım için çok oyalanmadan duştan çıkıp üstümü giyindim. Banyodan çıktığımda Onat'ı göremeyince tedirgin olmuştum.

''Buradayım güzelim.'' bu tedirginliğimi hissetmişim gibi bana seslenmesi içimi rahatlatmıştı. Sesi yatak odasından geliyordu. Odaya gittiğimde çarşafları değiştirdiğini gördüm. Üstünde kamuflajları duruyordu. Muhtemelen duşa girdikten sonra üstünü değiştirecekti.

''Çarşafları aslında yeni değiştirmiştim ama yine de değiştirmek istedim. Ben de bir duşa gireyim, geliyorum.'' başımı usulca salladığımda yanımdan geçecekken duraksadı. Bakışlarım ona kaydı. O zaten her zaman ki gibi bana bakıyordu. Usulca yanağımı okşadı. İstemsiz gözlerim kapanmıştı. Beni gözümün üstünden öptü. O kadar hoşuma gitti, içim o kadar sıcacık oldu ki ona sarılmak istedim. Ama içime bir utanç dalgası yayıldığı için yapamadım.

''10 dakikaya yanındayım.'' yanımdan geçip gidince derin bir nefes aldım. Bakışlarım yatağa kaydı. Çarşafı jilet gibi sermişti. Ev işlerinde oldukça becerili olduğunu en başından beri farkındaydım. Çarşaflar yeni yıkanmıştı. Yumuşatıcı kokusu yoğun bir şekilde geliyordu. Yüzümde istemsiz bir gülümseme oluştu. Şu an onunla beraber uyuyacak olmanın heyecanı içimi sarmıştı. Böyle bir soru sormuştum ama hiç sonrasını düşünmemiştim. Bizim aramızda ne vardı ki? Neden birlikte uyuyorduk? Aramızdaki bu şeyin adı tam olarak neydi? Bu düşüncelere öyle dalmıştım ki Onat'ın sesiyle irkildim.

''Geldim.'' irkildiğim gözünden kaçmamış olacak ki kaşları çatıldı. Yanıma oturdu. Yönümü ona doğru çevirdim. Göz göze geldiğimizde bana öyle güzel gülümsedi ki, içim yine sıcacık oldu. Şu an gözlerimin parladığını biliyordum. Göz bebeklerinin yansımasından bile bunu görebiliyordum.

''Seni tedirgin eden ne varsa, hepsini ellerimle yakmak istiyorum.'' ılık nefesi yüzüme vurdu. Bu beni rahatsız etmedi. Önce yanağımı öptü, öpüşleri yanağımdan boynuma ilerledi. Ufak dokunuşlardı ama vücudumdaki gerginliğin git gide azaldığını hissediyordum. Boynumda derin bir nefes aldı. Son bir öpücük kondurduktan sonra, elleriyle yüzümü avuçlayıp bakışlarını yüzüme sabitledi.

''Keşke kafandaki bütün düşünceleri duyabilsem. Bugün çok yorulduk. Gördüğümüz şeyler kolay değildi. Seni göğsümde uyutmamı ister misin?'' isterdim. Belki de en başından beri istediğim şey buydu. Kafamı usulca salladım.

''Teşekkür ederim.'' gözlerimin içine öyle bir baktı ki, kendimi dünyanın en değerli varlığıymış gibi hissettim. Yatağa yattığında, ben de hemen yanına yerleştim. Yanına uzandığım gibi beni göğsüne çekmişti. Başımın hemen altında kalp atışını duyuyordum. Saçlarımla oynuyordu. Bu beni o kadar mayıştırmıştı ki uyumak üzereydim. Ama uyumak istemiyor, onunla her geçen dakikayı değerlendirmek istiyordum. Şu an o kadar heyecanlıydım ki, içinde yaşadığım duygu karmaşasını bile unutmuştum. Resmen uykuya karşı büyük bir direniş gösteriyordum.

''Ekin üzerinden görevlendirilmen sorun değil Onat.'' saçlarımla oynayan eli duraksamıştı. Bakışlarımı ona doğru çevirmek için kafamı kaldırdım. Göz göze geldiğimizde saçlarında olan elleri çenemi bulmuştu.

''Sorun olmayacağını biliyorum. Çünkü sen duygularını mesleğine alet etmeyecek kadar profesyonel birisin. Ama illaki rahatsız edecek.'' evet, rahatsız edecekti. Hatta şimdiden ediyordu ama yapacak bir şeyim yoktu. Bakışları saniyelik dudaklarımı bulduktan hemen sonra tekrar gözlerimi hedef aldı.

''Rahatsız etse bile bunun bir görev olduğunun bilincindeyim.'' usulca başını salladı. Yüzü oldukça yakınımdaydı. Çenesinden öptüm. Hemen sonra bakışlarım gözlerini buldu. Gözlerindeki o alevi görüyordum, hissediyordum. Benim ona olan ufacık temasımla bu hale geliyordu. Bu durumun beni etkilediği kaçınılmaz bir gerçekti. Benim de aynı durumda olduğum vücudumun verdiği tepkilerden belliydi. Dudakları o kadar hızlı bir şekilde dudaklarımı buldu ki, kafam aşağıda olduğu için kendimi toparlayıp onunla aynı hizaya geldim. Bu yaşıma kadar ilk kez öpüşmüyordum ama bu öpüşmek değildi. Onatla birbirimize sadece ufacık bir öpüşle karışıyormuş gibi hissetmem normal miydi?

Dudağımı hafifçe ısırmasıyla inlememe engel olamadım. Bu onu daha çok tahrik etmişti. Çenemde olan eli çoktan belime inip, beni kendine daha çok çekmişti bile. Birkaç saat önce yaşadığım olay, geçmişim, her şeyim o beni öpünce zihnimden bir toz bulutu olup uçuyordu. Kendini geri çektiğinde gözlerindeki alevlerle bana bakıyordu.

''Durmalıyız Birce.'' başımı o kadar hızlı sallamıştım ki, bu hareketime gülümsedi. Dudağıma son bir öpücük bıraktıktan sonra tekrardan göğsüne yattım. Ona olan bu çekimim beni mahvedecekti. Biriyle aramda ileri boyutta bir şey olmamıştı, bunun açlığını da hiçbir zaman çekmemiştim. Ama onun en ufacık temasıyla, kafamda bin bir tane fantezi kilidi olan oda açılıyordu. Şu an bunları düşündüğüm için çok utandım. İyi ki zihnimden geçenleri duyamıyordu.

''Uyu biricik. Çok yoruldun, uyu.'' saçlarımı okşamaya devam etti. O gece, yurtta uyuduğum gecelerin aksine soğuk değildi, o gece kendimi dünyanın en değersiz insanı gibi hissetmedim, o gece bana değer veren birinin koynunda, huzurla uyudum.

Uykum çok hafifti. En ufacık sese uyanır, bu yüzden rahat uyku çekemezdim. İçeriden gelen takırtı sesiyle gözlerimi açtığımda, Onat yanımda yoktu. Burnuma gelen kokuyla, bu sesin mutfaktan geldiğini anladım. Yüzümdeki gülümsemeye engel olamamıştım. Hemen yerimden kalkarak, gardropta ki aynadan üstümü başımı düzelttim. Uyanınca yüzüm her zaman şiş oluyordu. Hemen odadaki tuvalette elimi yüzümü yıkadıktan sonra, Onat'ın yanına doğru ilerlemeye başladım.

Üstü çıplaktı. Altında eşofman vardı, vücudu o kadar şekilliydi ki düzenli spor yaptığı buradan belli oluyordu. Yumurtayı tavaya kırdıktan sonra arkasına döndü. Bakışları direkt beni buldu. Yüzüne bir gülümseme yayıldı.

''Günaydın yavrum.'' yanına doğru ilerledim. Parmak uçlarımda yükselerek yanağına bir öpücük kondurdum.

''Günaydın.'' bakışlarım sofraya kaydığında bu kadar şeyi nasıl hazırlayabildiğine hayret ettim.

''Beni de uyandırsaydın keşke. Beraber hazırlardık.'' çayları doldurmaya başladığında bende sandalyemi çekip masaya oturdum.

''Bir dahakine beraber hazırlarız. Bu sefer benden olsun.'' bardakları masaya koyup tam karşıma oturdu. Üstünde bir şey olmaması tabi ki dikkatimi dağıtmıyordu.

''Telefonuna baktın mı hiç?'' yine bakmamıştım ve muhtemelen Sinem meraktan delirmişti. Tam ayaklanacağım zaman elimden tutup beni durdurdu.

''Kalkmana gerek yok bebeğim. Sinem merak etmiş, beraber olduğumuzu söyledim. Sorun yok.'' tekrardan yerime oturduğumda çayımdan bir yudum aldım.

''Telefon işini alışkanlık haline getirmem gerek. Tekken sorun değildi de, şimdi tek değilim artık. '' başını salladı.

''Evet, sana ulaşamadıkça kafayı yememizi istemiyorsan telefonunu yanında taşımalısın.'' bakışlarımı gözlerine sabitledim.

''Kafayı yeme yüzbaşım, sen bize lazımsın.'' bu sefer de onun alaycı bakışları benim üstümde geziniyordu.

''Nasıl lazımmışım asker, anlatsana.'' güldüm. O da gülüşüme karşılık verdi.

''Akşam Aybars bizi çağırıyor.'' bakışları üzerimdeydi.

"Sence şu an eğlenmek için doğru zaman mı?" elindeki çatalı bıraktı. Elini uzattığında hiç sorgulamadan, elimi ona uzattım. Avuç içimi okşamaya başladı.

"Bundan daha doğru bir zaman yok Birce. Biz asker olabiliriz ama bir o kadar da insanız. Ve emin ol şu an o kansızdan 1-0 öndeyiz. Ekin bize ulaşana kadar, biz bir atakta bulunmayacağız." Elini alıp yanağıma yasladım. Bu hareketim onu gülümsetmişti.

"Yavru kedi misin sen?" gözlerim gözlerini buldu. Ona nasıl baktıysam yüzündeki gülümseme, içimi ısıtan bir tebessüme dönüştü.

"Bu hayatta, bunca şey arasında nasıl bu kadar masum kalabildin Birce?" masum olduğumu düşünmüyordum. Hiçbirimiz masum değildik. Kendimi geri çektim, neden bilmiyorum ama bir şey söyleyip anın büyüsünü bozmak istemedim. O beni masum bilsin, öyle görsün istedim. Önümüzdekiler bitene kadar ikimiz de konuşmadık.

"Eline sağlık, her şey çok güzel olmuş."

"Afiyet olsun." önümüzdeki boş tabakları toplamaya başladık. Hızlı bir şekilde makineye dizdikten sonra ikimiz de aynı anda birbirimize döndük.

"Ben aşağı ineyim. Sinem beni merak etmiştir. Teşekkür ederim her şey için. " sandalyede duran tişörtünü üstüne geçirdi. O tişörtün orada olduğunu bile fark etmemiştim. Adama bakmaktan, tişört aklımdan çıkmıştı.

"Teşekkür edecek bir şey yok güzelim. Akşam görüşürüz." birbirimizi öptükten sonra vedalaşıp evden çıktım. Hayatımın en kaygısız uykularından birini geçirdiğim geceydi. Ama aklım Sinemde kalmıştı. Hızlı adımlarla aşağıya indiğimde, kapıyı açıp içeri girdim. Mutfaktan güzel kokular geliyordu. Sinem kapının açıldığını duyacak ki hemen yanıma geldi.

''Şükür!'' Bana o kadar sıkı sarıldı ki;

''Yavaş Sinem.'' sırtıma bir tane geçirmesiyle inlememe engel olamadım.

''Ne yavaşı be? Dün geceden beri seni kaç kere aradım haberin var mı? Ne kadar merak ettim seni.'' bakışları vücudumda bir hasar olup olmadığını tartmak için üstümde geziniyordu. En son bir şeyim olmadığına kanat getirmiş olacak ki gözlerime baktı.

''Telefonu kenara koymuşum. Onatlaydım, bir sorun yok.'' kaşları havalandı.

''Öğrendik canım Onatla olduğunu merak etme. İki günde pabucum dama atıldı maşallah.'' arkasını dönüp mutfağa ilerledi. Şaka yaptığını biliyordum, endişelendiği için trip atıyordu. Peşinden ilerlediğimde sofrayı hazırladığını gördüm. Ben aç değilim, yedim desem sofrayı başıma geçirmesi yüksek ihtimaldi.

''Neler yapmışsın böyle ya. Seni alan yaşadı he.'' ters bir bakış attı. Kendimi tutamayıp kahkaha attım. Yanaklarını sıktığımda kendini geri çekti ama izin vermedim.

''Özür dilerim cancan. Tek başıma yaşamaya o kadar alıştım ki, telefon aklıma gelmiyor. Ama bunu düzelteceğim, söz.'' sarıldı. Bana olan tribi bu kadardı işte. Birbirimize kıyamazdık.

''Beni bir daha korkutma.'' kendini geri çektikten sonra sofraya oturduk.

''Oyayla nasıldı? Neler yaptınız?'' çayları doldurduktan sonra önüme koyduğu yumurtayı yemeye başlamıştım.

''Çok iyi bir kız. Bir sürü ortak noktamız çıktı. Konuştuk, sohbet ettik bayağı.'' başımı usulca salladım.

''Evet, çok uyumlu biri.'' beklediğim o soru geldi.

''Sen Onat'la ne yaptın asıl?'' içtiğim çay genzime kaçmıştı. Öksürmeye başladığımda ''Helal, helal'' deyip sırtıma üç kere vurmasaydı daha iyi olabilirdim.

''Ne oldu kız? Ne sorduk sanki, betin bezin attı.'' çayı tek yudumda içtim. Aklıma dün gece Onatla olan yakınlaşmamız gelince, kızardığımı hissettim.

''Ne yapacağız Sinem ya? Saçma sapan sorular soruyorsun. Ne yapabiliriz yani?'' uüzündeki sinir bozucu ifade daha da belirgin hale gelmiş bir de buna sırıtış eklenmişti.

''Tamam, daha net nasıl belli edebilirdin bu kadar bilmiyorum.'' anlamıştı, tabi ki anlayacaktı. Verdiğim tepkilerle kim olsa anlardı.

''Akşam Aybars'a gidiyoruz. Sen de gelmek ister misin?''

''Çevir gazı yanmasın. Değiştir bakalım konuyu. Rahatsızlık vermeyeyim size?'' ayaklanıp masayı toplamaya başladım.

''Saçmalama, ne rahatsızlığı. Seninle vakit geçiremedik doğru dürüst. Güzel olur.''

 

                                                                                   🫧

O gün akşama kadar sohbet etmiştik. İlk iş gününde neler yaptığını, Turgayla nasıl iş bölümü yaptıklarını anlatmıştı. Eski çalıştığı yerin terörle bir bağlantısı olduğu kesinleşmişti. Umut albayın araştırmaları sonucunda, olayın yine Erkinle bir bağlantısı olduğu ortaya çıkmıştı. Uzun bir sohbetin ardından ikimizde hazırlanmak için odaya geçtik.

''Ne giyeceğiz şimdi?'' Evet, bir de bu sorunumuz vardı. Sinem her gün akşam evvelsi gün ne giyeceğini düşünür, eğer bir şey bulamazsa bütün dolabı dağıtır ve ağlardı. Evet, ağlardı.

''Terasta oturacakmışız. Evde olacağız sonuçta, çok şık olmana gerek yok.'' dolaba doğru ilerledi. Kendine aynada baktıktan sonra bana döndü.

''Bebeğim, ben eşofmanla şık olabilen bir kadınım.'' Evet, öyleydi. Yüzünde gülümsemeyle dolaba ilerledi.

''Mevzu ben değilim, şu an sensin. Onat'ın seni görünce nutku tutulsun istiyorum.'' beni beğenmesi tabi ki hoşuma giderdi. Ama ev ortamında da bunu abartıp dikkatleri üstüme çekmek istemiyordum.

''Evdeyiz Sinem. Çok abartmak istemiyorum.'' dolaptan birkaç parça kıyafet seçip bana uzattı.

''Kendini bana bırak. Git şunları giyin gel.'' Israr etmedim. Çünkü istediğini yaptırana kadar asla durmayacaktı. Hızlı bir şekilde duşa girdikten sonra giyinmeye başladım. Salaş bir beyaz gömlek ve altına uzun, yırtmacı olan bir kot etek vermişti. Boyum uzun olduğu için bu tarz etekler vücuduma yakışıyordu. Takı olarak gold rengi kolye, ve kare şeklinde küpe takmıştım. Ev için bir tık abartı olmuş olabilirdim ama bugün Sinem'i dinleyecektim. Hızlı bir şekilde saçlarımın uçlarını maşaladım. Odadan çıktığımda koridorda Sinemle denk geldik.

''İnanılmaz görünüyorsun. Şu fiziğini doğru kıyafetler giyip ortaya çıkarmadığın zaman seni vurasım geliyor.'' onu süzdüm. O da oldukça güzel görünüyordu. Benim aksime biraz daha spor giyinmişti. Kumaş pantolonu sporlaştırmış, üstüne crop şeklinde kazak giymişti.

''Senin de benden aşağı kalır yanın yok. Maşallahın var.'' dediğimde etrafında bir tur döndü. Aramızda gülüştükten sonra evden çıkacakken Onat'ı aradım. Beraber gideceğimizi söylemişti.

''Efendim canım?'' her telefonu açışında farklı bir sevgi sözcüğü duymak beni mutlu ediyordu.

''Onat, biz hazırız. Eğer müsaitsen çıkalım mı?'' ayaklandığını hissettim.

''Müsaitim tabi. Oya da gelecek. Kapının önüne inin, geliyorum 5 dakikaya.''

Hızlı bir şekilde aşağıya indik. Oturduğumuz mahalle, Hakkari'nin elit sayılacak yerlerindendi. Binanın içindeki ışıklar yandığında geldiklerini anlamıştım. Kapı açıldı ve önce apartmandan Oya çıktı, peşinden de Onat onu takip etmişti.

''Kız Birce, bu ne güzellik?'' yüzümdeki gülümsemeyle ona baktım.

''Teşekkür ederim Oya. Sen de çok güzel görünüyorsun.'' hemen arkasında duran Onat'a bakışlarım kaydı. Yüzünde beğeni dolu bir ifadeyle beni süzüyordu. Kızların arabaya ilerlediğini o yanıma gelip yanağımdan öpene kadar anlamadım.

''Her geçen gün daha güzel versiyonunla nasıl karşılaşabilirim?'' üstündeki siyah kazak ve pantolonla o da oldukça yakışıklıydı.

''Ben de bunu senin için soruyorum kendime, biliyor musun?'' bakışlarından yine bir şeylerin geçtiğini gördüm.

''Şu an nedense beraber eve çıksak daha iyi olurmuş gibi hissettim.'' bir adım önüne yaklaştım.

''Öyle olacağına eminim. Ama şu an bizi bekleyenleri daha fazla bekletmemeliyiz.'' yanağından öptükten sonra bir şey demesine fırsat bırakmadan, arabaya doğru ilerledim. O da hemen arkamdan gelmişti. Oya ve Sinem arka koltuğa oturmuş, sohbet etmeye başlamıştı bile. Onat da arabaya bindikten sonra ev yakın olduğu için kısa bir sürede geldik. Evin önündeki araçlardan diğerlerinin çoktan geldiğini anlamıştım bile. Asansörle en üst kata çıktığımızda, Aybars kapıyı açmıştı bile.

''Hoş geldiniz!'' Sivil hayatta onu çok az görmüştüm. Şu anda o anlardan biriydi. Üstüne giydiği beyaz gömlekle turuncu saçları daha da dikkat çekiyordu.

''Hoş bulduk.'' hep birlikte içeri girdiğimizde bütün timin masada oturduğunu görmüştüm. Evin terası büyük ve kapalıydı. Masayı da buraya hazırlamışlardı.

''Hoş geldiniz komutanım.'' hep bir ağızdan selamlaştık. Masa çoktan hazırdı. Herkes oldukça güzel görünüyordu.

''Oya, bizim tim. Çocuklar, bu da ablam Oya.'' Oya hepsine sevecen bir gülümsemeyle bakıyordu.

''Çok memnun oldum.''

''Biz de memnun olduk Oya Hanım Abla.'' bakışlarım Oğuzhan'a döndü. Söylediği tabirle gülümsememi engelleyemedim.

''Oya Hanım Abla ne evladım? Ya Oya Hanım ya Oya abla diyeceksin.'' Alperen'in bu söylediğiyle Oya araya girdi.

''Oya abla diyebilirsiniz. Oya da diyebilirsiniz. Nasıl rahat hissedecekseniz.'' O sırada içeriden gelen takırtıyla bakışlarım içeriye kaydı. Şimal ellerinde tabaklarla geliyordu. Yine bir güneş gibi parıldıyordu. Anlaşılan bizden önce gelmiş, masa hazırlamaya yardım etmişti.

''Hoş geldiniz.'' Oyayla o da tanıştıktan sonra hepimiz masaya oturduk. Bu gece hepimiz için uzun olacaktı, bunun farkındaydım.

''Herkesin ne yiyeceğini bilemediğim için ayrı ayrı mangal yaptım. Burada balık burada et burada da tavuk var.'' çok heveslendiği belli oluyordu.

''Neden zahmet ettin Aybars komutanım?'' omzunu silkti.

''Hepimiz uzun zamandır böyle bir ziyafet çekmeyi bence hak ettik.'' diğerleri de bu söylediğine onay verdi.

''O zaman bu gecenin sakisi benim!'' Alperen'in sözlerinden sonra herkes bardağını ona uzatmıştı bile. Tek tek hepimize rakıları doldurdu.

''Vatan için.'' Alperen bardağını uzattığında hepimiz aynı anda ''Şehitlerimiz için.'' deyip bardakları tokuşturduk. Rakının tadını çok sevdiğim söylenemezdi ama ortamı bozmamak için içiyordum. Sıcak bir ortamda içmek beni daha çok mutlu ediyordu. Herkes kendi arasında sohbet etmeye başlamıştı bile. Sinem Oyayla konuşuyor, Şimal Aybarsla fısıldaşıyor, Oğuzhan, Alperen hatta Selin bile aralarında şakalaşıyordu. Onat'ın ne yaptığına bakmak için kafamı ona döndürdüğümde bana baktığını gördüm. Alkolün de vermiş olduğu etkiyle bakışlarımı ondan kaçırmadım.

''Çok güzelsin.'' Yanaklarımın ısınmaya başladığını hissediyordum.

''Sen çok güzel bakıyorsun.'' gözleri yine parladı. Yine içinde bir yerlere dokunduğumu hissettim.

''Şu an seni öpmek istiyorum.'' bakışlarımı üstünden çekmedim.

''Peki seni tutan ne?'' dediğimde ayaklanması ve beni de kolumdan kaldırması bir oldu. Bakışlarım diğerlerine döndüğünde kimsenin bizi umursamadığını fark ettim. Herkes kendi halindeydi. Koridora geldiğimizde sırtımın duvara yaslanması, dudaklarının dudağımı bulması bir oldu. Alkolün etkisindeyim sanıyordum, değildim. Şu an tamamen Onat etkisindeydim. Eteğin yırtmacından ellerinin bacaklarımı bulduğunu hissettim. O an bir ses duyduk ve bakışlarımız balkonun kapısına kaydı.

''Hassiktir.''

Bölümle ilgili düşüncelerinizi buraya yazabilirsiniz. 💖

Yeni bölümlerden ve alıntılardan haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımı takip edebilirsiniz.

Instagram: monsoleil777

Twitter:monsoleil777

Tiktok:monsloeil777

 

                                       

 

Loading...
0%