Yeni Üyelik
3.
Bölüm

BÖLÜM ÜÇ

@monsoleil

Bu kitaptaki tüm karakterler ve olayların gerçek kişi ve kurumlarla ilgisi yoktur. Tamamen hayal ürünüdür.

 Tamamen hayal ürünüdür

 

Altında yaşadığı bayrağa saygısı olmayan, yediği kaba tüküren hiç kimseye acımam yoktu. Önüme koysalar, bir saniye düşünmeden kafalarına sıkardım. Asker olmanın getirilerinden biri de bu değil miydi? Teröriste acıma, sivile karşı hep vicdanlı ol. Bize akademiden beri öğretilen buydu. Evde yatağımda bulduğum pamuk ve kurşunu alıp karargaha gelmiştim. Buraya geldiğimde bütün herkesin yatağına bunların bırakıldığını öğrenmiştim. Evlerimiz ifşa olmuştu. Aslında bu kaçınılmaz bir sondu. Terörün yoğun olduğu bir bölgede askersen, illa deşifre oluyordun. Toplantı odasında timdekilerle sessiz bir şekilde otururken birden içeri yüzbaşı ve albay girdi. Daha birkaç saat önce beraberdik ve kimse tekrardan böyle bir karşılaşma yaşayacağımızı düşünmüyordu. İçeri girdikleri an esas duruşa geçtik. Albay'ın:

''Rahat'' demesiyle herkes rahat pozisyonuna geçti.

''Arkadaşlar durumun ciddiyetinin daha da farkına vardınız umarım.'' dediğinde Alperen'in sövdüğünü duymuştum. Herkes çok sinirliydi, bundan birkaç saat önce kendi tabiriyle aşko kuşko olan Şimal bile etrafa nefret dolu bakışlar atıyordu.

''Askerimin evine kadar girmeye cesaret edecek bu deli yürekle yakından tanışmak istiyorum.'' Bakışlarım direkt yüzbaşına kaydı. Kaşlarını çatmış, parmaklarıyla ritim tutarak önündeki masaya bakıyordu. Bakışlarımı hissetmiş gibi anında kafasını kaldırınca göz göze geldik. Hemen albaya dönüp aklımdaki soruyu yönelttim:

''Çevredeki kamera kayıtlarına bakıldı mı komutanım?'' Albay başıyla beni onaylamıştı.

''Şimdi getirecekler. Onu bekliyoruz.''

''Tim bir araya geleli daha 2 gün bile olmamışken, hepimizin kimliklerini ifşa edip nasıl evlerimize girebiliyorlar komutanım?'' Oğuzhan bu soruyu sorarken kıpkırmızıydı. Sinirden alnındaki damarlar belli oluyordu. Tam yüzbaşı cevap vereceği sırada içeri bir asker girdi. Kamera kayıtlarını getirmişti. Hızlı bir şekilde bilgisayara bağladıklarında önümüzdeki projeksiyona görüntüler düşmeye başladı. Evlerimizin olduğu sokakta bir adam yürüyordu. Onun hemen arkasından ise ondan yaklaşık 10-15 cm kısa biri onu takip ediyordu. Bunların Serkef adlı terör örgütünün başları olduğunu anlamamak imkansızdı.

''Dibimize kadar girmiş şerefsizler.'' Yüzbaşı haklıydı. Resmen ellerini kollarını sallaya sallaya dibimize kadar girmişlerdi. Tam o sırada kamerada bir hareketlilik oldu, hepimizin bakışları oraya kaydı. İkisinin de yüzlerinde maske olduğu için zaten yüzlerini taratmak imkansızdı. Erkek olan kameraya doğru döndüğünde kız da onu takip etti. Erkek olan elinden bir çiçek çıkardı ve kameraya doğru eğilerek kendince bir selam verdi. Kız da kameraya elini ağzına götürüp öpücük attıktan sonra devam ettiler.

''Ağlayan gelin çiçeği.'' Selin'in sesiyle bütün timin bakışları ona dönmüştü

''İsyan anlamına geliyor.'' diyerek sözlerine devam etti.

''Bu şaklabanlar tam olarak ne yapmaya çalışıyor?'' Şimal bunu dedikten sonra albayın tok sesini duymuştum.

''Kendilerince bize göz dağı veriyorlar. Planlar tamamen değişti arkadaşlar. Yarın ki görev iptal. '' Yüzbaşı söze dahil oldu.

''Aklınız da ne var albayım?''

''Yerel halk da teröre çok destek veriyor. Hatta kendi aralarında maddi destek vermek için kurdukları bir dernek var. Yarın buranın pazarı var. Oraya gideceksiniz. Yani biraz insan içine karışacaksınız. Nabzı yoklayacaksınız.''

''Bunlar bizim yüzümüzü biliyor mu komutanım? Eğer öyleyse görevi tehlikeye sokabiliriz.''

''Timin yüzü kesinlikle deşifre olmayacak. Bu dün ki şerefsiz de sizinle ilgili hiçbir şey bildiği yok. Kendince göz dağı veriyor. Sivil gidip, kendinizi kamufle ettikten sonra sıkıntı olmayacaktır. Unutmayın sizin işiniz bu.'' Hepimiz başımızla onu onayladıktan sonra:

''Hepiniz bugün burada kalın. Yarın içtimadan sonra direkt çarşıya çıkıyorsunuz.''

''Emredersiniz.'' Albay odadan çıkmıştı. Yüzbaşı bizimle konuşacaktı.

''Yarın elimiz boş dönmüyoruz. Bu şerefsizler hangi akla hizmet Türk askeriyle dalga geçebiliyor, onlara bunun hesabını acı bir şekilde soracağız. Anlaşıldı mı pençe?'' dediğinde hepimiz odayı inletircesine bağırdık.

''Emredersiniz.''

''İyi geceler.'' dedikten sonra odadan çıkmıştı. Yüzbaşının odadan çıkmasıyla saatlerdir süren bu suskunluk sona ermişti.

''Çok affedersiniz komutanım ama biz neyin içine düştük böyle amına koyim?'' Askeriyede küfür duymaya çok alışmıştım. O yüzden artık garipsediğim bir durum değildi. Alperen'in bu serzenişiyle Aybars'ın histerik bir şekilde güldüğünü gördüm.

''Ne bekliyordun oğlum? Hakkariye gelip dağlarda Heidi'yi bulmayı mı?'' Haklıydı.

''O anlamda söylemedim komutanım. Yani film sahnesi çekiyor sanki orospu çocukları. Yok isyan çiçeği, yok kameralara öpücük yollamalar.''

''O yatağın üstüne bıraktıkları pamuğu götlerine tıkayınca gelen pişmanlık hissi.'' Oğuzhan hala kıpkırmızıydı. Anlaşılan siniri bir süre geçmeyecekti.

''Herkes geçsin yatağına. Yarın uzun bir gün bizi bekliyor.'' Dememle herkesin ayaklanıp odadan çıkması bir oldu. Kızlarla kaldığımız odaya ilerlediğimizde herkes geçen gün yattığı yatağa yattı. Işıklar kapandı. Kimse uyumuyordu. Çünkü bizim için bu hep böyleydi. Bu orospu çocukları dışarda rahat gezdikçe, bize uyku yoktu. Şimal'in sesiyle girdiğim düşüncelerin içinden çıktım.

'' Birce komutanım, asker olmasaydınız ne olurdunuz?'' Klasik her askere sorulan bir soruydu.

''Hiç olurdum.'' Mecazi ya da öylesine söylenmiş bir şey değildi. Şu hayatta ben zaten bir hiçtim. Benim hayatıma anlam katan tek şey mesleğimdi. O yoksa hiç olmaya devam ederdim.

''Ayrıca asker olmak isteyen kimsenin içinde başka bir mesleğin sevdası olmaz, olamaz.''

''Çok haklısınız komutanım.'' Dediğinde bu sefer Selin'in sesini duydum.

''Senin aklında başka bir meslek var mıydı peki Şimal komutanım?'' dediğinde açıkçası sohbete dahil olmasına bile şaşırmıştım.

''Benim yoktu. Ama ailem olmamı hiçbir zaman istemedi. Çocukluktan beri hep manken veya oyuncu olmamı istiyorlardı.'' Güzeldi. Çok güzeldi. Ama gönlüne bir kere vatan sevdası düşmüş kimse, ne başkasının ne istediğiyle ne de başka bir konumla ilgilenirdi. O da öyle yapmıştı.

''Ben de onları dinlemedim. Onlar da beni çok umursamadı zaten. Her neyse iyi geceler.'' Dediğinde oda derin bir sessizliğe gömüldü. Belli ki zor şeyler yaşamıştı. Buralara gelmek eminim hiçbirimiz için kolay olmamıştı.

 

Sabah güneşin ışıklarıyla gözlerimi açmıştım

Sabah güneşin ışıklarıyla gözlerimi açmıştım. Uyandığım gibi kızları da uyandırarak bahçeye içtima alanına çıkardım. Bizden hemen sonra bütün tim toplanmıştı. Herkes birbirine günaydın dedikten sonra yüzbaşının gelmesiyle esas duruşa geçmiştik. ''Rahat'' dediğinde pozisyonumuzu aldık.

''Albayla görev üzerinde son kez değerlendirmemizi yaptık. Herkes ikişerli şekilde gruplara dağılacak. Kişi sayısından dolayı bir grup 3'lü olacak. Birce sen benimle geliyorsun, Oğuzhanla Alperen siz berabersiniz, Aybars sen de Şimal ve Selinle olacaksın.'' İkimizin olması şart mıydı? Garip bir şekilde yanında kendimi huzursuz hissediyordum.

''Hepiniz içeri gidip, üstünüzü değiştirin. Sonra yarımşar saat aralıkla çıkacağız. Aynı anda çıkarsak dikkat çekeriz. Sürekli kulaklıklardan iletişim halinde olacağız. Çok fazla sorgulamadan, yerlinin ağzından bir şeyler almaya çabalayın.'' Hepimiz ''Emredersiniz.'' Deyip içeri geçtik. Kızlarla üstümüzü değiştirdiğimizde hepimiz spor şeyler tercih etmiştik. Ne kadar sivil olsak da sonuç olarak bir görevdeydik. Dışarı çıktığımızda Aybars ve yüzbaşının bizi beklediğini gördüm. Onların da tercihini spor giyimden yana yaptığını fark etmiştim. Yüzbaşı sivilken de çok yakışıklıydı. Ne alaka bilmiyorum ama yakışıklıydı işte. Bakışlarının bana kaydığını fark ettiğimde hemen önüme döndüm.

''Alperen ve Oğuzhan önden çıktılar. Aybars, siz de kızlarla birlikte çıkın.''

''Emredersiniz komutanım.'' Aybars önden, kızlar arkalarından ilerledi. Arabaya binip karargahtan uzaklaştılar. Yüzbaşının bakışlarının bana döndüğünü gördüğümde ben de ona döndüm.

''Görevde ikimiz evli bir çiftiz. Hakkariye yeni taşınmışız ve günlük alışverişimizi yapıyoruz.'' İkimiz ve evlilik kelimelerini yan yana duyunca sebepsiz içimdeki huzursuzluk büyüdü. Bu huzursuzluk, kötü anlamda değildi. Ama huzursuzluktu işte.

''Emredersiniz komutanım.'' Her ne olursa olsun emre itaatsizlik edemezdim.

''İtiraz edersin diye düşünmüştüm.'' İstemsiz kaşlarım çatıldı.

''Neye komutanım?'' Başını yana yatırdı. Hadi canım, yeme beni dermiş gibi bakıyordu.

''Evlilik fikrine.'' Ben de ona aynı bakışla karşılık vermiştim. Yüzünde bir tebessüm oluştu.

''Yüzbaşımın verdiği emire karşı boynum kıldan ince.'' Yüzündeki gülümseme büyümüştü. Derin bir nefes aldı.

''Seninle işimiz var Birce.'' Dediğinde tam ne demek istediğini soracaktım ki buna fırsat vermedi.

''Hadi çıkalım. Tim çarşıya varmıştır bile.'' İlerideki arabaya doğru ilerledik. Dün yemeğe geldiğinde de görmüştüm, arabası oldukça güzeldi. Çok arabalardan anlamazdım ama gördüğüm kadarıyla son model bir arabaydı. Sürücü koltuğuna geçtiğinde hemen yanındaki koltuğa oturmuştum. Araba ilerlemeye başladığında kulaklıktan bir ses duyuldu.

''Biz şu an pazarın içindeyiz yüzbaşım. Dolaşıyoruz.'' Aybars'ın sesiydi.

''Biz de aynı şekilde.'' Alperen de karşılık vermişti.

''Tamamdır. Biz de şimdi çıktık. Gerekmedikçe kulaklığı meşgul etmeyelim. Acil durum olursa ne yapacağınızı biliyorsunuz.'' Demesiyle sesini kapatması bir oldu.

''Birinin sesinin bu kadar yakından gelmesi oldum olası beni sinir etmiştir.'' Dediğinde bakışlarım ona döndü. Oldukça güzel bir buruna sahipti. Bu burnu dolgun dudakları takip ediyordu. O da aynı anda bana döndüğünde ilk beş saniye ne yapacağımı bilemeyip ona avel avel bakıp önüme döndüm.

''Görev zamanları çok sinir oluyorsunuz o zaman yüzbaşım.'' Dediğimde bakışlarım yolu takip ediyordu. Şehir merkezine oldukça yaklaşmıştık.

''Görev arkadaşlarım beni rahatsız etmez, alıştım artık.'' Araba sola doğru döndüğünde büyük bir meydanda durmuştuk.

''Sen in. Ben arabayı park edip geliyorum.'' Dediğinde ''Emredersiniz.'' Deyip aşağıya inmiştim. Şehir merkezi çok gelişmemişti. Sıralı dükkanlar vardı. Ve herkes muhtemelen birbirini tanıdığı için şu an burda yabancı olan bana dik dik bakmaktan çekinmiyorlardı. Bu durum diğerleri için de aynıydı muhtemelen. Bakışlarına karşılık vermemek için elime telefonumu aldım ve hiçbir arama mesaj olmadığını görünce cebime geri koydum.

''Birce, sevgilim.'' Şokla kafamı kaldırdığımda Onat yüzbaşının elini bana uzatmış, beni beklediğini gördüm. Kaşlarıyla arkasını işaret ettiğinde oradaki dayıların bizi izlediğini fark ettim.

''Geldim canım.'' Deyip elimi uzattım. Elim, elinin içinde kaybolmuştu. Saniyelik ikimizin de bakışları ellerimize kaydı ve sonra önümüze bakmaya devam ettik.

''Buna gerek var mıydı yüzbaşım?''

''Arkamda bütün esnaf bizi izlerken sana bacım mı deseydim?'' dediğinde gülecek gibi oldum. O da bunu fark etti.

''Şu pazardan çıkana kadar gerçek bir karı-koca gibi davranmak zorundayız Birce.'' Dediğinde başımla onu onayladım. Çarşının içine doğru ilerlediğimizde başta düşündüğümün aksine çok fazla çeşitlilik vardı. Yüzbaşının elini tutmuş, bu şekilde ilerliyor olmak içimde garip bir duygu uyandırmıştı. O yüzden olabildiğince bakışlarımı ellerimizden uzak tutuyordum. Kulaklıkta Selin'in sesini duydum.

''Yüzbaşım burada kalabalık bir grup var. Yaşlı bir adam var, buradaki topluluğa bir şey anlatıyor. Onları dinlemek için buradayız.'' Yüzbaşı çok kısık bir sesle:

''Anlaşıldı.'' Dediği sırada bir kız çocuğunun sesini duydum.

''Ablam, abim maşallah size. Bu yakışıklı abim bu dünya güzeli ablama bileklik almak istemez mi?'' En fazla 10 yaşlarındaydı. Kendi yaptığı bileklikleri satıyordu. Yüzbaşının da bakışları ona dönmüştü. Kıza doğru ilerlemeye başladığında el mecbur ben de onunla ilerliyordum.

''Ne kadara satıyorsun bunları bakalım?'' dediğinde kız hayran hayran Onat yüzbaşına bakıyordu.

''Gönlünden ne koparsa abi.'' Yanakları hemen al al olmuştu. Ara ara bana da kaçamak bakışlar atıyordu. Yüzbaşı cebinden bir 200'lük çıkardı. O sırada elimi bırakmıştı. Avuç içlerimin terlediğini hissetmiştim.

''Sen bu parayı al. Bana da bir şey verme.'' Dediğinde kız hemen ayağa kalktı.

''Olmaz öyle şey. Şu güzel ablama birkaç tane bileklik vereyim ödeşelim abi.'' Dediğinde gülümsedim. Yüzbaşının bakışları bana döndü.

''Peki öyle olsun. Seçsin bakalım şu güzel ablan, alalım.'' Dediğinde bana güzel demesine mi takılayım yoksa bileklik almasına mı emin olamayıp tam ağzımı açtığım sırada

''Yüzb-'' Son anda eli elimi tuttu, hafif bir şekilde sıktı.

''Yani hayatım sen seç, senin hediyen olsun.'' Dediğimde ağzımdan çıkan hayatım kelimesi beni bile şok etmişti. Yüzbaşının gözlerinin parladığına bir kere daha şahit oldum. Önündeki tezgaha döndü ve birkaç tane bileklik seçti.

''Ablamın bileğine tak da görelim bakalım abim, yakışacak mı?'' dediğinde küçük kıza bir bakış attım. Ablacım bu kadar şova gerek var mıydı? Yüzbaşı bilekliklerden birini alıp, nazik bir şekilde bileğimi tuttu. Şu an ne oluyordu bu aşağılık yerde? Biz bir görev içindeydik ama bir o kadar da dışındaydık. Bilekliği taktığı zaman bakışları bana kaydı. Küçük kız yüzünde kocaman bir gülümsemeyle bizi izliyordu.

''Allah sizi hiç ayırmasın. O bileklik bir ömür bileğinden hiç çıkmasın ablam.'' Dediğinde beni şok eden yüzbaşının ''Amin'' demesi oldu.

Anın etkisinden kulaklıktan gelen sesle birlikte çıkmıştık.

''Komutanım şu an Aybars üsteğmenimin ve kızların olduğu kalabalığın içindeyiz. Burada anlatılan şeyler pek hoş şeyler değil. Aynı zamanda etrafta birçok gözlemci var. '' Bakışlarımız birbirini bulduğunda hemen kızın yanından ilerleyip onların olduğu yere doğru ilerlemeye başladık. Hepimizin kolundaki saatlerden konumumuz bulunabiliyordu. Konuma doğru yaklaştıkça gerçekten ileride bizi büyük bir kalabalık karşıladı. Yüzbaşı istemsiz elimi daha sıkı tuttu. Ortada bir yaşlı adam oturuyordu. Etrafında ise neredeyse 50 kişi yere oturmuş onu izliyordu. Bizimkileri görebiliyordum. Direkt yaşlı adamı dinliyormuş gibi yapmak yerine kendi aralarında sohbet ediyorlarmış gibi görünüyorlardı. Dışardan gören biri bu halleriyle onların asla asker olduğunu anlayamazdı. Yüzbaşının beni birden kolunun altına çekmesiyle neye uğradığımı şaşırdım. Bakışlarım yüzüne kaydığında kafamı kaldırmak zorunda kalmıştım.

''Şu an çok fazla göz üzerimizde. Sessizce pazarı gezerken, bir yandan adamı dinleyeceğiz.'' Dediğinde başımı sallayarak onu onayladım. Başımın üstüne öpücük kondurması beklediğim en son şeydi. Yüzümdeki ifadeyi sabit tutmak için çabaladım. Yavaş adımlarla ilerlerken bir yandan tezgahlara bakıyorduk.

''Onlar ne yaparsa yapsın amaçlarına ulaşamayacaklar.'' Dediğinde kalabalıktan adamı destekleyen sesler çıkmıştı. Yüzbaşının bakışları ne kadar tezgahlarda olup, bana kıyafetlerle ilgili sorular sorsa da aslında adamı dinlediğini biliyordum.

''Bu aralar güvenlik önlemlerini arttırmışlar. '' dediğinde konunun askerlerle ilgili olduğunu anlamıştım. Yüzbaşı da anlamış olacak ki bakışları bana döndü. Sakin olmamı ister gibi gözlerini kırptı.

''İstedikleri kadar arttırsınlar. İkizler yine bir yolunu bulur. Hakkari sadece bizimdir, bizim kalacaktır.'' Dediğinde timdeki herkesin aynı anda küfür ettiğini kulaklıktan duymuştum. Buna Onat yüzbaşı da dahildi. Kalabalığın az ilerisinde iki tane adam fark etmiştim. Tam önlerinde bir erkek çocuğu duruyordu. Çocuğun yüzünden korktuğu anlaşılıyordu. Zorla çocuğu hareket ettirdiklerini fark ettiğimde, ilerideki büyük siyah cipi de fark etmiştim.

''Yüzbaşım, saat 3 yönünde iki tane adam çocuğu arabaya binmek için zorluyor.'' Dediğimde bakışları direkt oraya döndü. Akabinde kulaklıkta beni duyan tim de oraya döndü. Onlar bizden daha yakınlardı. Oğuzhan ve Alperen'in adamlara doğru ilerlediğini gördüm. Hep birlikte müdahele etseydik, gerektiğinden fazla dikkat çekerdik.

''Adamları ve çocuğu alın. Herkes arabaya.'' Deyişiyle Oğuzhan ve Alperen'in adamları paketlemesi bir oldu. Selin ise çocuğu almış, dikkat çekmeden sakinleştirmeye çalışıyordu. Herkesin dikkatinin kalabalıkta olması bizim için büyük bir avantajdı. Yüzbaşı tekrardan elimi tuttuğunda arabaya doğru ilerlemeye başladık.

''Etrafta tehdit içeren bir durum yok. Adamlar arabada bizimle beraber, çocukta yanımızda'.' Aybars durum güncellemesi yapıyordu. Yüzbaşı:

''Karargahta buluşalım.'' Arabaya kadar elimi bırakmamıştı. Arabaya bindik. Ellerimin terlediğini tekrardan hissetmiştim.

''Bu orospu çocukları halka açık alanlarda böyle terör güzellemesi yapıyor. Ben de buna tutuluyorum. Hepsini asacaksın, ibreti alem olacak.'' Dediğinde aklımda olan bir soruyu ona yönelttim.

''Yerel halkında terör örgütüne bu kadar güvenmesi garip değil mi sizce de yüzbaşım?'' Başını iki yana sallayıp, histerik bir şekilde güldü.

''Değil. Çünkü tabiri caizse bu ikizler bu halka her ay düzenli bir şekilde yardım yapıyor. Teröristten ziyade, dostmuş gibi davranıyor. Asıl düşman bizmiş gibi gösteriyor.''

''Çok affedersiniz ama bunlar harbi büyük orospu çocuğu.'' Dediğimde başını sallayarak beni onayladı. Yüzbaşı sinirli olduğu için arabayı hızlı sürüyordu. Yaklaşık 10 dakika içinde karargahın önüne geldiğimizde diğerlerinin de geldiğini Aybars'ın arabasından anlamıştım. Kapının önünde bizi gören askerler direkt esas duruşa geçiyor, selam veriyorlardı. Yüzbaşı hiçbirine bakmadan direkt içeriye doğru ilerledi. Ben de birkaç adım arkasından geliyordum. İçeri girdiğimiz gibi odasından çıkan albayla denk gelmiştik.

''Hoş geldiniz çocuklar. Eliniz dolu gelmişsiniz duyduğuma göre. ''

''Evet komutanım. Sorgu odasına alınmış, bekliyorlar.''Albay başıyla gidelim işareti yapınca sorgu odasına doğru ilerlemeye başladık. Kapıyı açıp içeri girdiğimizde camın bizden tarafında timdekiler bekliyordu. Diğer tarafında ise yakaladığımız adamlardan sadece biri vardı. Diğeri muhtemelen diğer odada bekleniyordu.

''Komutanım, kulaklıkta söylemek istemedik ama şahısın üzerinden flash bellek çıktı ve Birce üsteğmenime verilmesini istiyor.'' Dediğinde albay ve yüzbaşı şok olmuş bir şekilde bana baktı. Neler oluyordu.

''Ben ne alaka?'' dediğimde yüzbaşı da beni destekledi.

''Evet, Birce ne alaka?'' Aybars derin bir nefes aldı.

''Bilmiyorum komutanım. Özellikle onun izlemesi gerektiğini söylüyor.'' Bakışlarım yüzbaşını bulmuştu. Burada neler olduğunu anlamıyordum.

''Benim adımı nereden biliyor? Onu geçtim bana neden flash bellek vermek istiyor?'' dediğimde yüzbaşı Aybars'ın elinde duran flash belleği aldı.

''Şimdi bütün soruların cevabını öğreniriz.'' Dediğinde flash belleği bilgisayara takması ve bilgisayarda bir video oynamaya başlaması bir oldu. Bilgisayarın ekranında gördüğümüz kişiyle timdeki bazı kişilerin ağzından ''siktir'' kelimesinin çıktığını duyuyordum. Gerçekten koca bir hassiktirdi. Bu aranan terör örgütü başlarından biriydi. Video oynamaya, ekrandaki adam konuşmaya başladı.

''Hola, Birce.'' Albayın bakışları anında bana kaydı. Videoyu duraklattı.

''Burada ne oluyor tam olarak?'' dediğinde aynı şaşkın bakışlarla ona karşılık verdim.

''Siz ne görüyorsanız ben de ilk kez onu görüyorum albayım.'' Yüzbaşının bilgisayarın tuşuna basmasıyla video oynamaya devam etti. Yüzünde yine bir maske vardı. Ama gözleri bu sefer daha yakındı. Maviydi, masmaviydi. Elinde bir bıçak, onu biliyordu. Bembeyaz bir odanın içindeydi.

''Şimdi benim seni nereden tanıdığımı merak ediyorsunuz. Hatta hepiniz bir olmuş bu videoyu izliyorsunuz değil mi?'' dediğinde histerik bir şekilde güldü.

''Evet, doğru tahmin. '' Bakışları kameranın tam odağındaydı.

''Genelde tahminlerimde yanılmam. Her neyse. Beni hatırlaman için yüzümü açmak isterdim ama yüzümü açsam bile beni hatırlamayacağının farkına vardım uğur böceği.'' Dediğinde beynimden vurulmuşa döndüm.

''Ne?'' ağzımdan çıkan şaşkınlık nidasına engel olamamıştım. Bu o muydu?

''Şu an o şaşırmış halini tahmin edebiliyorum. Mimiklerini çok gözümün önüne getirebiliyorum diyemem, uzun zaman geçti. Ama gözlerindeki o saf merak hala seninle biliyorum.'' Tam yüzbaşı videoyu durduracağı sırada albay eliyle dur işareti yaptı.

''Ne kadar sen beni görmeyeli yıllar geçse de benim seni görmem üzerinden çok geçmedi.'' Bütün algılarım kapanmış gibi hissediyordum. Bana bütün yetimhane hayatımı zindan eden bu adam, yıllar sonra geri dönmüş olamazdı. Cebinden bir çiçek çıkarttı. Bu o gün kameralar gösterdiği isyan çiçeğinin aynısıydı.

''Bu çiçeği sana armağan ediyorum. Senin için, sana rağmen.'' Dediğinde gözlerinin parladığına şahit olmuştum. Son sözleriyle beraber ekran karardı. Video son buldu.

 

Merhabalar! İlk üç bölümü peş peşe yayımladım ki konuya az çok halim olalım diye. Umarım sizde merak uyandırmışımdır. Yorumlarınız ve oylarınız benim için kıymetli. Umarım yolumuz hep aydınlık ve uzun olur. 💖🫧

Yeni bölümlerden ve alıntılardan haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımı takip edebilirsiniz.

Twitter:monsoleil777

İnstagram:monsoleil0777

Loading...
0%