⫘⫘⫘⫘⫘⫘⫘⫘⫘⫘⫘⫘
“Artık benim giyimime karışmayacaksın.” ses annemden geliyordu. Babamın sesi ise oda da yankılanmaya devam ediyordu. “Ben sana karışmazsam milletin adamlarına gideceksin değil mi?” Gürültüden ellerimi başıma kulaklarımı kapatmak için kavuşturdum. “İstersem giderim istemezsem gitmem sana mı soracağım?” “Evet bana soracaksın!” Bu defa babamın sesi daha çok çıkmıştı. Babam sinirlenince gözü dönüyordu. Elinin uzandığı gibi masada ki bıçağı alıp anneme döndü. Annem artık bıçaklanmış olarak yerde yatarken, yerdeki bıçağı elime almıştım. O küçücük yaşımda annemin intikamını aynı şekilde almıştım. Çok kolaydı. Sadece babamın tam kalbinden bıçakladım. Çünkü adalet sadece duvarda yazılan bir söz değildi.
İkisi de yerde yatarken kendimi zafer kazanmış gibi hissettim. Sonra kapı çaldı. Açmadım. Sonra bir anahtar sesi duydum. Kapı ince bir tıkırtı ile açıldı. Gelen karşı komşumuzdu. Daha önce çok bize gelip gittiği için tanıdım. Önce diğer odaları gezdi. Ses çıkarmadım. Bizim kavga sesini duyduğu için gelmiş olmalıydı. Bizim odanın önüne gelince saklandım. Koltuğun arkasında beni göremezdi. Odanın içinde büyük bir çığlık sesi ile evi terk etti.
Çığlık sesini duyan komşular bizim evin önünde toplanmıştı. Hala olduğum yerden çıkmamıştım. Çığlık atarak çıkan komşu dış kapıyı açık bırakmıştı. Onun sayesinde komşulardan biri içeri girdi. Annem ve babamın kalp atışına baktı. Atmıyordu. Zaten atması imkânsızdı. İkisi de geberip gitmişti. Öksürük sesimle sessizlik bozulmuştu. Bana döndü iki çift göz... Benim yerimin nerede olduğunu anladı. Yanıma geldi. Beni kucağına alıp diğer bir komşumuzun kucağına verdi. Ama bu teyzeyi hiç görmemiştim. Beni bir arabaya bindirip okul gibi bir yere götürdüler. Bir sürü benden büyük abiler ablalar ve bebekler vardı. Buranın neresi olduğunu anlamaya çalışırken bir ses duydum.
“Selam tatlım, adın ne senin?” Merakla arkamı döndüğümde çok güzel bir kadın gördüm. Çok büyüleyici bir güzelliği vardı. Kibarlığı gözlerinden okunuyordu. “Sizi tanımıyorum...” Kadın cevap verdi. “Ben artık senin öğretmenin sayılırım. Artık seninle ilgileneceğim. Adım Gökçe. Senin adın ne bakalım?”
“Kelebek.” Çok değişik bir şekilde baktı. “Daha önce böyle bir isim duymamıştım.” Duyma, ben mi dedim sana duyma diye? “Adımı annem koymuş.” “Güzel isim ama.” dedi.
“Ben burada ne kadar kalacağım?”
“Çok uzun yıllar tatlım. 18 yaşına kadar.”
Çok uzun yıllar mı? O kadar dayanacağımı sanmıyorum. Hem bunlar da neydi? Bu kişiler kimdi? Neden beni tanımadığım kişilerin yanına getirmişlerdi? Aklımda bu soruların cevabını vermeye çalışıyordum. Acaba o zamana kadar kaçmadan durabilir miydim? Hiçbir sorunun cevabını bilmiyordum. Bu saçmalıkların arasından nasıl kurtulacaktım? Bir adam yanıma gelmek için koridorun sonundan kalktı. Ve yanıma gelerek sordu. “Kelebek ÖZGÜR, sen misin?”
Bu adamın kim olduğunu bulmaya çalışırken cevabı da vermiştim. “Evet, benim.” diyerek bir adım geri çıktım. “Tamam benimle gel,” dedi ve onu takip etmemi söyledi.
...
Daha ilkokula başlamamıştım. Yani bu sene başlayacaktım. Sanırım beni bu yüzden benimle yaşıt olan çocukların bulunduğu bir sınıfa getirdiler. Bütün çocuklar gözlerini dikmiş bana bakıyordu. Sırama geçmemi ve oturmamı söylediler. İlk ders bittikten sonra bir kız grubu yanıma gelerek şunu dedi, “Adın neydi senin?” O alaycı bakışlarından rahatsız olmuştum. Sessiz bir şekilde “Kelebek,” dedim. “Ne kadar garip, daha önce hiç duymamıştım,” arkadaşları gülmeye başladı. “Adımı annem koymuş, ne var bunda?” Bu kızlar kaşınmaya başlamıştı şimdiden. “Umarım ki annen de senin gibi zevksizdir.” dedikten sonra kendimi tutamayıp yumruğu geçirdim yüzüne. Bir de utanmadan yere yığılmış gibi yapıyordu. Klasik işte, ilgi çekmek için bayılma taklidi.
Yaşımdan çok gösterdiğim ruhumun yaşını göstermeye başladım. Ne de olsa eninde sonunda öğreneceklerdi. Duygusal bir kişiliğim vardı ancak bunu dışımdan göstermeyi sevmezdim. Özellikle de şu kendini yüksek görenlere. Eline koz verirsem daha da acınası hale düşerim çünkü. Zaten üstüm başım altüst olmuşum...
Ama burada gerçekten ne kadar dayanacağımı bilmiyorum. İlk zorbalıklarımı görmeye başlamıştım. Kafamda kurduğum senaryolar veya düşünceler diğer çocuklardan farklıydı. Ben gerçek hayatı tanımış, düşünürken yaşıtlarım hayal dünyasından çıkamıyordu. Her yaptığımı farklı karşılıyorlardı. Sonuçta ben yetim ve öksüzdüm. Tamda zorbaların seçtiği kapasitelere sahiptim. Bu şans ellerindeyken şımarık kızlar çetesi fırsatını kaçıramazdı. Neymişim; öksüz, yetim, zorbaların eline düşen zavallı bir kız.
Sevgiden önce intikamı öğrenmiş bir kızdım. Tabi beni sevenlere karşı nazik, düşmanlarıma karşı erkek ruhlu, cesur bir kızdım. Ama cesur olan sadece erkekler değildir, cesur olacak biri sıralamasında ilk olarak kızlar ve kadınlar gelmeliydi. Sonuçta bu dünyada sadece erkekler üstün olamaz. Kadınlar ve erkekler eşitti.
Bu kızlar beni daha tanımamıştı. Tanımadan önyargılarla boğuyorlardı beni. Sanırım bu hayatım boyunca zorbalıklar ile başa çıkmaya çalışacağımı gösteriyordu. Yanıma müdürün geldiğini gördüm. Oturduğum bankın önünde durmuş, bana gözlerini dikmişti. “Odama gelir misin? Bir şey konuşmamız lazım,” dedi. Tabi yanında şımarık kızlar çetesi duruyordu. Ben oflaya oflaya, müdür ise çok ciddi ve disiplinli bir şekildeki bakışlarıyla müdürün odasına doğru yola koyulduk.
Müdürün odasına vardık. “Niye arkadaşına sebepsiz yere vurdun?” dedi. Bu aptal kesin saçma sapan anlattı hocaya. Kesin beni suçlu çıkardı. “Sebepsiz yere vurmadım,” kendimi savunmaya çalıştım. Gözümü kızlardan ayıramıyordum. Bana gözlerini devirince ölümcül bir bakış attım. Sahte gözyaşlarına boğularak hocaya acınası tarafını gösteriyordu. Acınası bir hali varsa o da IQ düşüklüğü olur çünkü bu zekayla pek hayatta kalamaz. “Kızım! Sen iyi misin? Arkadaşın ne halde görmüyor musun?” dedi ve işaret parmağıyla kızı gösterdi.
“Bir, o benim arkadaşım değil, iki, sahte gözyaşlarıyla sizi kandırmaya çalışıyor.” diyerek kıza baktım. Çetesi “Hocam biz lavaboya gidebilir miyiz? Elif ağlıyor da...” kızın adı Elif idi. Hoca bir sözleşme imzalatıp odadan çıkmamı söyledi.
Kızları koridorun sonunda gülerken gördüm. Dalga geçiyorlardı utanmadan. “Ne oldu dört göz, öyle kalırsın işte,” dedi. Hızlı adımlarda yanına gittim ve şunu dedim, “Dört göz müyüm?”. Gözlük kullanıyordum. Ve bunu da dalga konusu bulmuşlardı. “Evet, başka ne olacaktı mal,” dedi. Mal mı? Beni kendiyle karıştırdı sanırım. “Eğer dört göz isem, dört gözümle de senin ne kadar manyak olduğunu görebiliyorum. Ha gözlüğüm yok dersem de iki gözümle ne kadar aptal olduğunu görüyorum.”
Karşımda öylece dikilmiş, nasıl laf sokacağını düşünüyordu. İkinci kattaki yeni sınıfıma çıkmak için merdivenlere yöneldim. Fakat dikkatimi bir şey çekti. Elif denen kendini bilmiş kızın çetesi beş kişi iken karşımda üç kişi vardı. Pek umursamayarak merdivenlerin basamaklarını çıkmaya başladım. Her basamaktaki adımım kötülüğün habercisiymiş gibi kafamda yankılanıyordu. Ayaklarımı sertçe merdiven basamaklarına vurarak öfkemi azda olsa susturmaya çalışıyordum. Maalesef o kızlarla aynı sınıftaydım ve peşimi bırakacak gibi de gözükmüyorlardı. Kafamda bazı senaryolar yerine oturmaya başladı.
Elif’in çetesinden iki kişi odadan koşarak çıkmıştı. Tam kapanmayan kapının aralığından merdivenlere yöneldiğini görmüştüm. Fakat kızlar tuvaleti zemin kattaydı, yani müdürün odasının olduğu katta.
Kızlar gülüyorlardı. Altıncı basamağa basınca arkamda biri varmışçasına kaş göz işareti yapıyordu. Arkamda sırtıma değmemiş bir el hissettim. Kenara aniden çekilince çetesinden bir kızın yuvarlanarak merdivenden düştüğünü gördüm. Altıncı hissim kuvvetlidir. Demek ki bana oyun oynamışlardı. Hedefleri beni merdivenlerden yuvarlamaktı.
Kız yerlerde acı içinde kıvranırken soğukkanlı bir şekilde sınıfıma girdim. Herkes kızın başına toplanmış fakat gözlerini benden alamıyorlardı. Kızın gözlerinde görülen acının parıltısı ruhumu parlatıyordu. Ne de olsa intikamımı aldım. Çünkü adalet değil, intikam vardı.
Okuldan kaçmayı düşündüm ancak pek de parlak bir fikir olmadığını anladım. Bir de bunun azarını yemek istemem. Sıkıcılıkla dolu okulumun son iki dersi kalmıştı. Sınıfa öğrenciler teker teker girerken herkesin gözü benim üstümdeydi. Kızı benim ittiğimi sanıyorlar ki yoksa böyle bakmazlardı. En son gelen öğrencilerden biri ise Elif denen kız ve çetesiydi. Tabi merdivenlerden düşen kız hariç, hepsi buradaydı. Bela gibi üstüme yürüyorlardı.
O an tek yaptığım şey onları görmezden gelerek orayı terk etmek oldu. Çantamı toplayıp okul-un çıkışına doğru ilerledim. Koşarak yetimhanenin oraya gittim. Ve bana verilen odaya gizlice görünmeden girdim. Çantamı bir kenara fırlattım ve yatağıma oturdum. Kendimi arkaya doğru bırakarak uzandım. Okuldan kaçmıştım, ama hayattan asla...
Okur Yorumları | Yorum Ekle |