Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Gi̇ri̇ş

@moonbookks

Nasılsınız canlarrrrrrrrrr💙

Biliyorsunuz ki wattpad kapandı...

Şu an ki yazdıklarım benim düşüncelerim lütfen yorum yaparkende bunu göz önünde bulundurun!!!

Durum hakkında bir çok konuşma, destek var fakat bunun ne kadarı bize geri dönüş açısından yararlı olur bilmiyorum. Sanki hiç açılmayacak gibi😓. Umudumu kaybetmek istemiyorum ama bir çok yasaklanması gereken dizi, site, uygulama varken bu uygulamayı engellemek bence yapılan en boş karardı. Sanki her şey yolunda bir bu değildi, bir bu yasaklanması gerekiyordu.

Neyse yeni bir uygulama yeni bir sayfa umarım burada da güzel ilerlemeler yaparız.

Desteklerinizi esirgemeyin olur mu canlarım💙

Yazım yanlışları olabilir şimdiden söyleyim.


“Hayat bir nefestir, aldığın kadar

Hayat bir kafestir, kaldığın kadar.

Hayat bir hevestir, daldığın kadar.”

HZ. MEVLANA


İSTANBUL -2003-

07.03.2003


Minik yeşil ile kahvenin karışık olduğu ela gözleri abisinin üzerinde gezindi.


Çok çalışıyordu, hukuk fakültesini kazanmıştı. Hayallerinde bir savcı olmak vardı. Dürüst, doğru yolda ilerleyen, başarılı bir savcı.


“Mini mini bir kuş varmış bak elime konmuş”


Gözlerini okuduğu kitaptan kaldırıp etrafta neşe saçan, şarkı söylemeye çalışıp ama doğrusunu bir türlü söyleyemeyen kardeşine baktı.


“pır pır ederken uçmuş bir anda”


Minik kız abisinin ona baktığını görünce şarkı söylemeyi bırakıp odağını başka şeylere çevirdi.


Abisine.


Çok seviyordu abisini, bazen korktuğu anlarda koruyucu bir melek bazen zor anlarda süper bir kahraman oluyordu ona göre.


Ama altı yaşındaki bir kız ne zorluğu bilebilidiki.


Burçe koltukta kitap okuyan abisine yönelerek ona doğru koştu. Bir anda kucağına atlamasıyla etrafa yayılan sevinç çığlığı bir oldu.


"Benim beyaz çiceğim ne söylüyormuş"


Teni bembeyaz olduğu için abisi ona hep beyaz çiceğim derdi, ya da o öyle düşünüyordu.


"Ben neden beyaz çiçeğim? Ben beyaz çiceksem sende siyah çiçeksin" dedi heyecanla.


Abisi küçük kızın burnunu iki eliyle sıkıştırmasıyla küçük kız ağzından acıdığını söylediği ifadeler mırıldandı. Kıyamazdı ki o kardeşine, minicik bedeni vardı. En ufak darbede moraran beyaz teni up uzun kalçalarına uzanan kahverengi saçları, belki bu güne kadar gördüğü en güzel ela gözleri. Her şeyiyle çok güzeldi minik kelebeği.


Dayanamadı, ellerini minik düz burnundan çekip öptü.


"Beyaz çiçek neden diyorum biliyor musun? Beyaz Zambakları anımsatıyor sana bakınca"


Konuşmasıyla pür dikkat izleyen kıza baktı "bir o kadar zehirli olsalarda bir o kadar da güzeller çünkü. Saflar , temizler, asiller, zarif ve narinler"


"Ben gibi güzeller yaniiii"


Küçük kızın bu söylemine karşılık gülmeden edemedi Altay.


"Hemde ne güzellik. Sen benim en güzel saf temiz meleğimsin, bu yüzden beyaz çiçeğimsin"


Abisinin bu söylemlerine karşılık anında kızarmıştı minik kız.


“yaaaa abiiiii”


Güldü Altay, gözleri kısıldı yanağında minik bir gamze çıktı.


Tam o sırada yan taraftaki sehbada duran telefonundan bildirim sesi yankılandı odada.


Minik kız aldırış etmeden hâlâ abisinin kucağında ona soru sormaya devam ediyordu, fakat Altay mesajı açıp çoktan okumaya başlamıştı.


Yine bir tehdit mesajıydı.


Sinirle burnnundan soludu, Burçe’nin bir fotoğrafını atmıştı. Aklı sıra tehdit ediyordu onu kardeşiyle.


Telefonu kapayıp onunla konuşan, daha doğrusu kendi kendine konuşan kardeşine döndü “Burçem, sen bebeklerinle oyna olurmu güzelim. Benim ufak bir işim çıktı hemen onu halletmem lazım”


Duydukları karşısında dudaklarını büzdü burçe, istemiyordu abisinin gitmesini.


“Peki”


Yavaşça abisinin kucağından indi küçük kız, tam arkasını dönüp gidiyorduki aklına gelen şeyle hemen geri abisine çevirdi yönünü.


“gelirken o beyaz çiçeklerden alır mısın abi? Merak ettim nasıllar”


Abisi küçük kız kardeşinin bu isteğini kırmadı.


“alırım canımın içi, sen yeterki iste”


Ama bilmiyordu bu onu son görüşü olduğunu. Abisinden son kez bir şey istediğini bilmiyordu. Bilseydi eğer gitmesine izin verir miydi.


O da bilmiyordu küçük kız kardeşini son kez sarılıp öptüğünü. Bilmiyordu kimsesiz bıraktığını. Bilseydi eğer gider miydi.


Burçe giden abisinin arkasından oflamadan edemedi. Zaten İstanbul’da okumuyordu, tatillerde anca görebiliyordu abisini.


İki yıldır bu düzen devam ediyordu.


Annesi, babası ve babaannesi.


Abisi olmayınca onlarla oynuyordu. Babaannesi sevgisini belli etmezdi ama pek severdi onu.


Babasının biricik kızıydı, kıyamazdı babası ona. Tek göz yaşına neler yapmazdı. İstediğini yapardı hep, ailesi mutlu ve huzurlu olsun diye çabalardı.


Annesi…


Annesi…


Bu kelime bir çok şey ifade ediyor değil mi.


Güven, mutuluk, şevkat, merhamet, sevilme, huzur…


Annesi her şeye bedeldi minik kızın. Korktuğu anlarda abisi yoksa annesi vardı, canı yandığında yaralandığında annesi vardı. Sarardı minik kızın yaralarını.


Oturduğu koltuktan yavaşça indi Burçe, paytak adımlarla odadan çıkıp kendi odasına yürüdü. Kocaman bir odası vardı. Kendine ait bir oyuncak köşesi, giyinme odası, banyosu, çalışma masası bile vardı.


Prenses gibi olan yatağına doğru yürüdü, yanında ki minik komodinin üstünde uyku oyuncağı vardı. Ama sıradan bir oyuncak değildi. Bir yüzüktü.


Parmağı sarmalayan gümüş yüzüğün bir ucunda aynı renkte iki yaprak diğer ucunda parlayan kırmızı bir gül deseni vardı.


Biri vermişti ona bunu. Geleceğinde rolü büyük olan biri vermişti, ama şimdilik sadece hiç tanımadığı biri.


Yüzüğü minik ince parmağına takıp olacaklardan habersiz uyuya kaldı Burçe.



🔥

 

 

“Oğlummmmm” derin bir uykunun içinden zorda olsa uyandı Burçe. Minik kızın gözleri fazla uyumaktan şişmiş ve kızarmıştı. Kendine gelmek için elleriyle kaşıdı gözlerini.


“Yavrummmm” aşağıdan gelen annesinin feryadıyla olduğu yerde irkilmişti, korkmuştu küçük kız. Anlamamıştı annesi neden bağırıyor. Sürekli oğlum, yavrum, evladım diye ağlama sesleri geliyordu. Daha fazla dayanamadı Burçe, yattığı yataktan yavaşça indi. Yattığı yeri düzeltti hemen, annesi kızmasın diye.


Yavaşça odadan çıktı, o kadar sessizdi ki merdivenden inerken bile kimse onu görmemişti. Herkes büyük salonda duruyordu. Ne olduğuna bakmak için korka korka birazcık daha ilerleyip hizmetçilerin izin verdiği kadarıyla gördü.


Keşke görmeseydi…


Annesi yerde ellerini yere vurup ağlıyordu, babaannesi koltukta baygın, annesine sarılmaya çalışan ağlayan babası ve bir tarafta sessizce ağlayan hizmetçiler ve diğer tarafta babaannesi için ambulans arayan Fehmi abi.


Annesinin canı acıdığını düşündü Burçe. Yavaşça hizmetçilerin arasından geçti ve annesinin yanına geldi. Gözleri ağlamaktan şişmiş ve kızarmıştı, dayanamadı sarıldı annesine “anneciğim” dedi.


Genç kadın kızının sesiyle ona döndü, hiçbir duygu hissedemiyordu. Oğlu, biricik oğlu ölmüştü. Pamuklara sarıp sarmaladığı, bu hayattaki ilk annelik duygusunu yaşatan oğlu ölmüştü. Hatırlıyordu ona ilk anne dediği zamanı. Hatırlıyordu ilk attığı adımlarını, ona doğru koşarak yürüyüşünü. Sevinç çığlıkları kulağında yankılanıyordu kadının.


Hatırladığı anılarla tekrardan ağlamaya başladı. Ona sarılan kızını ittirip uzaklaştırdı kendinden. İstemiyordu ona bu duyguyu yaşatan, anılarını canlandıran hiç kimseyi görmek istemiyordu. Özellikle ona gözleri dolu dolu bakan kızını.


Annesinin ittirilmesiyle geriye doğru sendeledi Burçe. Gözleri dolmuştu, ağlamamak için sıktı elbisesinin eteklerini. Anlamıyordu, annesi neden ona böyle davranıyordu. Ağlayarak bakan annesi onunla beklide son defa konuşmasını yaptı.


“Öldü”


“Abin öldü”


“Benim oğlum öldü”


“Altay öldü”


Duydukları karşısında tepkisiz kaldı minik kız. Ne demek ölmüştü abisi, gelmeyecek miydi bir daha, bir daha saçlarını taramayacak mıydı, bir daha masal okumayacak mıydı, bir daha ona beyaz çiçeğim demeyecek miydi. Bir daha öpmeyecek miydi abisi. Nereye gitmişti biricik abisi. Kahramanı, koruyucu meleği, güvendiği, yaslandığı, sığındığı abisi gitmiş miydi.


Sıktığı eteğini bıraktı Burçe. Abisi giydirmişti bunu, beyaz elbisesini. Kırışmasındı, üzülürdü sonra. Herkesi görmezden gelip geldiği merdivenleri geri çıktı Burçe. Abisiyle son defa sarıldığı, oynadığı odaya gitti. Geleceğim demişti, hani nerdeydi abisi.


Abisi kokuyordu oda.


Gözlerinden yaşlar süzülmüştü minik kızın. Ama ağlayamazdı, üzülürdü abisi. Her ağladığında üzüldüğünü söylerdi ona. Minicik elleriyle sildi yanaklarından dökülen yaşları. Hızla komodine yürüdü, son okuduğu kitap vardı. Parmak ucuna yükselip aldı kitabı, sarıldı ona sım sıkı. Abisinin yatağına ilerledi. Bir elinde sım sıkı tuttuğu ve sarıldığı kitap diğer elinde minik parmağında takılı olan yüzük. Yatıp uydu onlarla. Duymak istemedi annesinin onu istemediğini, istemedi annesinin feryatlarını duymayı. İstemedi herkesin onlara acıyla bakan gözlerini görmeyi. İstemedi.



🔥

 

 

Dualar okunuyor, baş sağlığı dileniyor, herkesin ağzında ya acıyan ifadeler ya da dedikodular dolaşıyor, annesi tabutun başında ağlıyor.


Ürkmeden edemiyordu. Herkes siyahlar içindeydi. Kendiside siyah giyinmişti ama hiç sevmezdi bu rengi, sevmemeliydi. Abisini böyle anmak istemiyordu, diğer renkler renkte bu renk değil miydi. Kederli olmak istemiyordu, abisini üzüntüyle değil mutlulukla anmak istiyordu. Çocuk olduğu için anlamadığını söylemişti Bahar teyzesi. Anlıyordu, asıl onlar anlamıyordu onu. Bugün abisi için en sevdiği elbiseyi giymek istemişti, beyaz çiçekli elbise. Ama ona askılı siyah bir tulum içine de beyaz bir badi giydirmişlerdi.


Sıkıntıyla nefes verdi minik kız. Gözleri herkesi inceliyordu, bir yerde takıldı bakışları. Oydu, o gün ona o yüzüğü veren çocuk. Mavi gözlü güzel çocuk. Heyecanla olduğu yerde kıpırdadı ve yavaşça uzaklaştı olduğu yerden. En arkaya gidip onun yanına gitmek istemişti ama bir hayli kalabalıktı ortalık. Anlam veremiyordu, hayatında görmediği akrabaları dostları vardı. Niye mutlu günlerde değilde üzgün olduğu zaman görüşüyorlardı.


Hızla koşmaya başlayınca yanlışlıkla birine çarptı. Bir adama. Kafasını yavaşça yukarıya kaldırarak kim olduğuna bakmak istedi. Genç birine benziyordu. Korkunç bir şekilde gülümsedi minik kıza genç adam. Burçe korkuyla adamın ellerinden kurtulmaya çalışırken adam “demek abisinin beyaz çiçeği sensin ha” olduğu yerde çırpınmayı bıraktı minik kız. Nerden biliyordu abisinin böyle seslendiğini. Abisinin arkadaşı diye düşündü ama böyle korkunç gözüken biri abisinin arkadaşı olamaz diye geçirdi içinden.


“Ne istiyorsun” dedi korkusuzca, artık korkmak yoktu. Abisi yoktu çünkü. Onu koruyacak kahramanı, koruyucu meleği gitmişti uzaklara.


“Demek korkmuyorsunuz küçük hanım”


“Korkmuyorum, bırak beni canımı acıtıyorsun”


“Madem korkmuyorsun al o zaman beyaz çiçeğim”


“Ben senin beyaz çiçeğin değilim”


“Artık sadece benim beyaz çiçeğimsin”


Adam minik kıza bir kağıt vererek onun kolunu bıraktı ve hızla uzaklaşmaya başladı. Burçe yere düşen kağıdı eliyle alıp açtı. Beyaz yaprakları kocaman ucu sivri bir çiçek, ortasında antene benzeyen uzun şeyler vardı, anlam veremedi ne olduğuna. Asıl resmin korkunç kısmı çiçeğin dalı ile birleştiği yerde bir ip vardı ve onu sıkıyordu.


Okuma yazma bilmediği için altında yazan yazıları okuyamadı minik kız.


“Burçe” ismini seslenen Bahar teyzesi ile kağıdı katlayıp cebine koydu ve tekrar kalabalığın içine koşmaya başladı. Gitme vaktinin geldiğini anlamıştı.


Vefa bey oğlunu toprağa koyduktan sonra üzerini tahta ile kapatmışlardı. Büyük bir kürekle üzerine toprak atıyordu oğlunun. Hiçbir zaman düşünmemişti böyle bir an yaşayacağını. Kim bilirdi son defa dün birlikte aynı sofraya oturduklarını. Kim bilirdi son defa o masada gülüp eğlendiklerini. Acısını içine gömdü Vefa bey. Ailesi için yaşlarını içine attı. Toparlaması gereken hastanede baygın yatan annesi, ağlayan kendini yıpratan feryat dolu çığlıklar atan bir karısı ve ona donuk gözlerle bakan biricik kızı vardı…



🔥

 

 

Her yerin toprak ve öğrendiği kadarıyla mezar olduğunu yere gelmişlerdi. Babası derin çukurun üstüne toprak atıyordu. Abisinin nerde olduğunu sorduğunda gökyüzünde olduğunu söylemişti Bahar teyzesi. Ama neden toprağa gömmüşlerdi abisini. Madem gökyüzündeydi neden toprağın altındaydı abisi.

Annesine sarılmak istiyordu minik kız, ama her seferin onu reddedip ağlayan annesi vardı karşısında. Geçer diye düşündü Burçe. Yine gün sonunda annesi ona sarılıp masal okur öpüp koklar diye düşündü. Bilmiyordu ama asla geçmeyeceğini, annesinin bundan sonra ona karşı en yabancı kişi olacağını bilmiyordu.






Kısa mı oldu bilemedim canlarım. Yeni bölüm uzun olacak ama emin olun.

Zaten bu giriş bölümüydü sadece ana karakterler tam otursun istedim.

O adam.

Mavi gözlü güzel çocuk.

Abisinin ölümü.

Burçe'miz.

Sizce ne düşünüyorsunuz düşüncelerinizi yazmayı unutmayın lütfen.

Sizleri seviyorum canlarımmmmmm💙.

Yeni bölümde görüşmek dileği ile💙.





Loading...
0%