Yeni Üyelik
2.
Bölüm

🕯1.Şehvet 🕯

@moonlighthikayeler

UYARI:BU BÖLÜMDE; ŞİDDET VE CİNSELLİK VARDIR!

NOT: MEDYA'DAKİ AMARA.

 

🕯🕯🕯

 

Şehvet her bedende bulunan en yoğun hissedilen duygu ve en tatlı günahtır. Sizi bir kere ele geçirdi mi kolay, kolay bırakmaz. Ve ben o şehvetin ta kendisiyim.

 

Ben, cehennemin yedi kralından biri olan şehvet şeytanı Asmedous tarafından yaratıldım. Onun bir kaburga kemiği parçasından bedenim, bir parça yaşam enerjisinden ise ruhum oldu.

 

Ve böylece ben doğdum. Amara Daemonium nam-ı diğer Şehvet iblisi, yedi büyük günahın en tatlısının vücut bulmuş hali. -Amara D.

Pıt.

Pıt.

Pıt.

Tahta zemine düşen kan damlalarının sesini duyabiliyordum. Omuzumdan başlayıp kolumdan aşağı doğru uzun yollar izleyen kan damlaları parmak uçlarımdan yere düşüyor, zeminde küçük bir gölcük oluşturuyordu. Burnuma ise kanın kokusu geliyordu. Kendi kan kokumdu. Birileri benim kanımı akıtmıştı. Hatta sadece onunla yetinmemiştiler.

Beni bayıltmış, küçük bir tahta kulübeye getirmiş, duvardaki düzeneğe yaslı bir şekilde ellerime, ayaklarıma ve boynuma prangalar takmıştılar. Bedenim uzun zamandır ayakta kalmaktan ve kan kaybetmekten halsiz düşmüştü.

Lanet olasıca insan bedenim! Gücümü kaybedince zayıflayan bedenim! Kan kaybettiğim için gücümü yitiriyordum. Prangalardan kurtulmak için bile halim yoktu ki zaten istesem de yapamazdım.

Bunların sıradan pranga olmadığını tenimi yakmalarından anlamıştım. Bir de sol kolumu oynatamıyordum. Çünkü hâlâ omzuma saplı duran bir hançer vardı. Ah, o hançer benim en büyük yenilgime neden olmuştu. Ve benim asıl zayıf düşmeme neden olan oydu. Hançerin sıradan bir silah değildi.

Bizim gibiler için özel olarak yapılmış ve zehir bulanmış olmalıydı. Çünkü normalde bir hançer benim kanımı bu kadar akıtamazdı ya da damarlarım sanki cayır, cayır yanıyormuş gibi hissetmezdim.

Buradan kurtulmam için önce o hançerden kurtulmam sonra ise gücümün geri gelmesi için beslenmem gerekiyordu. Beslenmek için ise şehvete ihtiyacım vardı. Çünkü ben bir şehvet iblisiydim. Gücümün kaynağı şehvet, arzu ve tutkuydu.

Ve şu an bulunduğum yerde hiç şehvet hissetmiyordum. Daha uzaktaki bir şehveti ise şu an güçten düştüğüm için hiç hissedemezdim. Bana lazım olan yakınlardan gelecek bir şehvet duygusuydu. Hissettiğim an anında onu kendime yemek yapacaktım.

Titrek bir nefes alıp bu duruma düşmeme neden olan o olayı düşünmeye başladım. Ormanda gölge iblislerini arıyordum. Onları cehenneme geri göndermek için peşlerine düşmüştüm.

Sonradan peşlerinde olan tek kişinin ben olmadığını fark etmiştim. İblis avcıları da onların peşindeydi. Ve bir şekilde benim ile de yolları kesişmişti. Zaten burada olmama sebep olan şey de onlardan sonra olmuştu. Beni sıradan bir iblis sanmış olmalıydılar ki hemen üstüme saldırmışlardı. Çok fazla kişiydiler.

Hepsiyle mücadele edebilmeyi başarmış olsam bile sonradan gelişen olaylar yüzünden hiç beklemediğim bir darbe ile hançeri omzumda bulmuştum. Ve o an mücadele etmeyi bırakmıştım. Çünkü darbe hiç beklemediğim birinden gelmişti.

Sonra olaylar hızlı gelişmiş enseme bir uyuşturucu ok yemiştim. Ardından gözlerimi bu kulübede açmıştım. Ve iki saattir öylece bekliyordum. Bilerek beni burada tek başıma tuttuklarını biliyordum. Beni normal bir gölge iblisi sandıkları için en sonunda pes edip içinde bulunduğum bedeni terk edeceğimi sanıyorlardı.

Böylece hem beden sahibi kurtulmuş olacaktı hem de gölge iblisinin bedenden çıktığını anladıkları an onu yok etmek için harekete geçeceklerdi.

Nasıl yaptıklarını bilmiyordum ama bedenden ayrılan gölge iblisini anlayabiliyorlardı. Bu onlar için bir avantajdı. Lakin üzülerek söylemem gerekiyordu ki -aslında üzüldüğüm falan yoktu- ben sıradan bir gölge iblisi değildim. Ben cehennemin 7 kralından biri olan Asmedous tarafından yaratılan ve 7 büyük günah iblislerinden olan şehvettim.

Ayrıca içinde bulunduğum beden ise bizzat bana aitti. En azından yeryüzündeki bedenimdi. Yani demem o ki beni isterseler günlerce bu halde bekletsinler bu bedeni terk edemezdim. Yalnızca kanımın son damlası damarlarımdan çıkınca bedenim toza dönüşür ve ruhum cehenneme geri dönerdi. Sonra orada tekrar doğardım. Tabii iblis avcıları bu detayları bilmiyordu. Benim kim olduğumu, beni öldüremeyeceklerini ve başlarına nasıl bir bela aldıklarını...

Sıkılmaya başladığımı hissedince soluk gri gözlerimi kulübede dolaştırdım. Hiçbir şey yoktu. Sadece bağlı olduğum düzenek vardı. Burayı sırf gölge iblisleri için kullandıklarını anlamıştım. Ne kadar bende onların yeryüzünde dolaşıp insan bedenlerini çalmalarından haz etmesem de -ki bunun nedeni onların arkasını toplamak sonrada cehenneme götürmek için peşlerinde koşmak beni ve benim gibi 7 büyük günah iblislerini uğraştırdığı içindi.- gördükleri muameleden hoşlanmamıştım.

Buradan kurtulduğumda bu kulübeyi küle çevirecektim. Kimse benim sorumluluğumda olanlara böyle davranamazdı. Artık değil... Birkaç dakika daha geçtiğinde artık tahammülüm kalmamıştı. Hışımla prangaları çekiştirdim. Tenime değen metal anında değdiği yeri yakınca dişlerimin arasından tısladım.

Normalde acıya karşı duyarsızdım lakin bu sıradan bir acı değildi. Sakin kalmaya çalışarak ne yapabileceğimi düşündüm. Şu an tek ihtiyacım olan şehvetti. Biraz şehvet güçlenip bu prangalardan kurtulmamı sağlardı. Bir anda aklıma gelen ile dudaklarımda haylaz bir gülümseme oluştu. Şehvete nasıl ulaşacağımı bulmuştum.

Baştan beri aradığım şehveti kendim yaratabilirdim. Öyle de yaptım. Gözlerimi kapadım ve beni tahrik edebilecek şeyleri düşünüp hayal kurmaya başladım. Eğer şehveti kendi bedenimde bile olsa hissedersem gücüm biraz da olsa yerine gelebilirdi. Zihnimde çıplak bedenler canlanırken kendimi de hayal ettim.

Yatakta çıplak bir şekilde uzanmış haldeydim. Bacaklarım dizlerimden bükülmüş ve ikiye ayrılmış durumdaydı. Arasında diz çökmüş bir erkek bedeni vardı. Önce elleri uyluklarımda gezinmeye başladı. Parmaklarının her hareketini gözlerimle takip ettim. Sonra kafasını bacak arama doğru eğip sağ bacak içimi öptü.

Ardından ağzı vajinamı buldu ve beni ağzı ile becermeye başladı. Dili, kadınlığım boyunca geziniyor, arada klitorisimi emiyordu. Sonra bir parmağı içime girdi. Hareketleri önce yavaş başladı sonra hızlandı ve ikinci bir parmak eklendi.

Hissettiğim haz ile inleyip dilimi ısırdım. Belim yattığım yatakta gerilmişti. Meme uçlarımın sertleştiğini fark edince ellerimi memelerimin üstüne koyup uçlarıyla oynamaya başladım. Bir anda üçüncü parmağının da içime girdiğini hissedince çığlık attım.

Parmakları sertçe hareket ediyor, ağzı amımı yiyordu. Dili klitorisimi sertçe yalamaya başladı. Sona doğru yaklaştığımı hissedince bacaklarım titremeye başladı. Sonra olan oldu ve bütün bedenim rahatladı.

Nefes, nefese kalmış halde gerçekliğe dönerken ağzım aralanmış, bedenim ter içinde kalmıştı. İç çamaşırımdaki yoğun ıslaklığı hissedince gerçekten boşaldığımı anladım. Sertçe yutkunurken hissettiğim tüm hazzı ve şehveti bedenime çoktan çektiğimi fark ettim. Dudaklarım tehlikeli bir eğimle yukarı kıvırırken ellerimdeki prangaları sertçe çekiştirdim.

Biraz canımı yaksalar bile anında yerlerinden söküldüler. Boynumdakini iki elimi kullanarak sökerken ayaklarımdakileri tekme atarcasına söktüm. Gücüm karşısında prangalar paramparça oldu. Ardından hemen omzumdaki hançeri çıkarmak için hamle yapınca sapını tuttuğum an elim yanmaya başladı ama geri çekmedim. Sapı daha sert tutup hançeri omzumdan çıkardım. Sonrada hançeri yere fırlattım.

Artık kanım akmadığı için iyileşmemi engelleyecek hiçbir şey kalmamıştı. Bir saat içinde eksi formuma kavuşurdum. Şimdiden tenimdeki yaralar kapanmaya başlamıştı. Sadece gücümün yerine gelmesi gerekiyordu. Oda şehvet sayesinde olacaktı. Havayı kokladım. Şehvet duygusunu uzaktan da olsa hissetmeye başladığımda hemen onu kendime çektim.

Birkaç dakika kulübenin ortasında dikilip beslendim. Sonra gözlerim yerdeki hançere kaydı. Ona bakarken kaşlarım çatıldı. İncelemek için üstümdeki gömleği çıkartıp hançeri onunla tuttum. Gri gözlerim hançerde dolaştı. Sapındaki işlemeleri inceledim. Bıçak kısmına baktığımda ise A. L. Harflerini fark ettim. O an içimde bir yerlerde bir şey hissettim. Ama ne olduğunu anlayamadım.

Öfkeyle dişlerimi birbirini bastırırken hançeri tamamen gömlek ile sardım ardından pantolonumun beline sıkıştırdım. Bu hançer bana bugünün hatırası olarak kalacaktı. Ve ileride işime yarayacaktı. Dışarıya kulak vererek kapıya yaklaştım. İblis avcıları dışarda bekliyor olabilirdi. Dikkatli olmam gerekiyordu. İblis kulaklarım yakınlarda on beş kalp atışı duydu.

Yine de kapıyı yavaşça açtım. Gri gözlerim etrafı kolaçan ederken yüzüme gelen kırmızı saç tutamını geriye iteledim. Kulübenin biraz gerisinde iki avcı bekliyordu. Diğerlerini kulübenin çevresinde hissetsem de görüşümde değillerdi. Ama sorun olmazdı. Zaten hiçbiri bana bir şey yapamayacaktı. Kulübeden tamamen çıkıp önümdeki 3 basamaktan oluşan merdivenden indim.

Kulübenin önünde nöbet tutan iblis avcıları varlığımı hissedince hızla arkalarına döndü. Şaşkındılar. Anlaşılan o prangalardan kurtulmamı beklemiyorlardı. Dudaklarımda haylaz bir gülümseme oluştu. "Neden iblis görmüş gibi bakıyorsunuz?" Kıkırdadım.

"Ah, doğru ya zaten iblis görüyorsunuz," dedim sonra hiç beklemeden iblis pençelerimi çıkarttım. Gözlerim kırmızıya dönerken görüşümde daha iyi oldu. İblis hızımı kullanarak sağımdaki iblis avcısının boğazını yakaladığım gibi parçaladım. Diğeri de bir şey yapamadan elimi göğüs kafesine sokmuştum. Kalbi ellerimin arasında birkaç saniye çırpındı. Sonra durdu.

Kalbi öldürdüğüm adamın yanına attım. En başından böyle olmasını istememiştim. Ama böyle davranmama onların yaptıkları sebep olmuştu. Bu yüzden kimseye acımayacaktım. O hataya bir kere düşerdim.

Bir daha asla! İki avcıyı öldürmem bir dakikamı bile almamıştı. Bu yüzden diğerleri bir şey fark etmemişti. Hızla kulübenin sağ tarafına ilerleyip oradaki beş avcıyı gördüm. Yine iblis hızımı kullanarak onları da öldürdüm. Kalan sekiz avcıyı da hemen ardından öldürdükten sonra kulübenin etrafı kanlarla ve cesetlerle çevrilmişti. Son kez tahta duvarları kan olmuş kulübeye bakıp bir kelime fısıldadım.

"Icala!" Ve anında kulübe yanmaya başladı. Acaba iblis avcıları buraya gelince kulübenin halini görünce ne tepki verecekti? Muhtemelen nasıl kaçabildiğimi sorgulayacaklardı. Diğerleri gibi olmadığımı fark edince de telaşa kapılacaklardı. Hoş bu görüntülerden sonra hâlâ anlamazlarsa onlarda bir sorun var demektir.

Sonuçta bu kadar iblis avcısını hangi gölge iblisi öldürebilirdi ki? Sırtımı alevlere dönüp gülümsedim ve yürümeye koyuldum. Omuzlarım dik, bakışlarım tam karşımdaydı. Adımlarım ise güçlüydü. İblis avcıları ve o, beni böyle küçük düşürücü bir durumun içinde bıraktıkları için ileride çok pişman olacaklardı. Çünkü bugün benim onlarla olan savaşımın başlangıcıydı.

Ve bu saatten sonra onlara karşı hoşgörülü davranmayacaktım. Özellikle ona... Bu yüzden hiçbir zaman karşıma çıkmasa iyi ederdi.

20 YIL SONRA

Şehvet benim için vazgeçilmez olandır. Ve her zaman şehvetin içinde kaybolmaya hazırımdır. Aynı tam şu an karşımda kalan birbirlerine dolanmış bedenlerin tutku ile yanıp tutuşmasını izleyip şehvet ile dolup taşmam gibi...

Bu birbirleriyle iç içe geçmiş bedenler benim beslenmemi sağlayan bir görsel şölen sunuyordu. Ama loş ışıkla donatılmış siyah ve kırmızı renkler ile gotik tarzda dekore edilmiş bu salonda, bir sahnenin ortasında, stop ışıkların altında seks yapan çift sadece benim ilgi odağım değildi. Bütün salondaki insanların gözleri sevişen çiftteydi.

Ben ise bu ortamın yaratıcısı olarak bana özel hazırlanmış platformda, bir tahtta oturmuş biraz aşağımda kalan kalabalıkta gözlerimi gezdirmeye başlamıştım. Bütün salon şehvet ve günah kokuyordu. Ve bu benim iştahımı açıyordu.

Beslendikçe beslenesim geliyordu. Bacak, bacak üstüne atıp tahtımda iyice yayıldım. Bazı gözleri üstümde hissetsem de aldırmadım. Buna alışıktım. Çeşitli gözlerin bedenimde dolanmasına, zihinlerinde benimle ilgili karanlık arzuları olmasına ve daha bir sürü şeye alışkındım. Ve açıkçası bu hoşuma gidiyordu.

Çünkü onlar ne kadar şehvet ve arzu dolu olursa ben o kadar çok besleniyor ve güçleniyordum. Sahnedeki erotik şov bittiğinde ayağa kalkarak alkışladım. "Çok güzeldi. Harikaydınız. Bu gece bize böylesine şehvet dolu bir şov sunduğunuz için teşekkürler," dedim.

Sesim bir sunucu gibi çıkmıştı. O an herkesin gözü bana döndü. Bakışlarındaki beklentiyi görebiliyordum. Yüzümdeki anlamlı gülümseme ile rahat koltuklarında oturan kalabalığı süzdüm. Birazdan o koltukların üstünde günaha gireceklerdi.

Ve bundan asla pişmanlık duymayacaklardı. "Şimdi gecenin o heyecanla beklenen anına geldik." Haylazca sırıtıp dilimi alt dudağımda gezdirdim. "Hazır mısınız?" Diye coşkuyla bağırdım.

Herkesin ağızından onaylamalar ve gözlerinden anlaşılan beklentiler dolup taştı. Kurnazca gülümseyip boğazımı temizledim. "O halde herkes soyunsun ve şehveti iliklerine kadar hissetsin. Unutmayın gecede gerçek benliğinizi açığa çıkarmaktan çekinmenize hiç gerek yok.

Çünkü karanlık sizi korur, sizi gizler. Yani güneş doğana kadar batabildiğiniz kadar günaha batmakta özgürsünüz." Söyleyeceklerim biter bitmez kalabalık harekete geçti. Herkes kıyafetlerinden kurtuldu. Bedenler birbirlerine dolanmaya, birbirlerinde kaybolmaya başladı.

Ve böylece hep istedikleri şeye kavuştular. Özgürce günaha bulanmaya çünkü bunu arzuluyorlardı. İçlerindeki her türlü karanlık taraf buna açtı. Şehvetlerini doyurmak istiyorlardı. Gündüzleri zihinlerinde yalnızca bir düşünceden ibaret olan her şeyi geceleri gerçekleştirmek için buraya gelirlerdi.

Herkese karşı oldukları kişilikten sıyrılır asıl benliklerine burada bürünürlerdi. Çünkü burada onları yargılayan kimse yoktu. Burada her şeyi yapmak serbestti. Hem de her şeyi...

Yerime geri oturup tekrar bacak, bacak üstüne attım. Sol elimi tahttın kolçağına koyarken sağ dirseğimi tahttın diğer kolçağına koyup elimin sırtını çene altıma yasladım. Ve kalabalığı izlemeye koyuldum. Bana ne kadar büyük bir iyilik yaptıklarından haberleri bile yoktu.

Onlar sayesinden gittikçe daha da güçleniyordum. Hatta sadece bu salondakilerden değil tüm dünyada bedeni şehvetle dolup taşan herkesten beslenip güçleniyordum. Biraz sonra tahttın sağ ve solunda olan korumalara baktım. Sağımdakine,

"Arzel nerede?" Dedim. Hemen cevap verdi. "Bay Daron ile bar kısmındaydılar, efendim."

"Git ve ona odama gelmesini söyle." Dediğimi yapmak üzere yanımdan ayrıldığında bende ayağa kalkmıştım. Bu gece buradaki işim bitmişti. Yeterince başkalarının şehveti ile dolmuştum. Birazda kendi şehvetim ile dolmam gerekiyordu. Solumdaki korumaya gelme der gibi elimi salladım.

Platformun birkaç basamağından aşağı inerek önümde uzanan kırmızı halının üstünde yavaşça yürümeye başladım. Her iki yanımda yer alan kalabalık hâlâ seks yapmaya devam ederken bazı bakışları üstümde hissettim. Umursamadan salonun çift kanatlı kapısını büyü gücümle iki yana açıp dışarı çıktım. Arkamdan kapı sertçe kapandı.

Normalde insanların gözü önünde güçlerimizi kullanmamamız gerekiyordu lakin içerdeki herkesin adlarını bile hatırlamayacak kadar şehvet ve alkol sarhoşu olmalarından sorun etmemiştim. Koridorda, bordo ve siyah karo zeminde topuklu ayakkabılarımın çıkardığı ses eşliğinde ilerlemeye başladım.

Bordo duvarları süsleyen gotik tarzda tablolarda ve diğer aksesuarlarda göz gezdirerek merdivenlerin olduğu tarafa geldim. Taş merdivenleri çıkmaya başladım. Bulunduğum yer Viktorya dönemine ait bir şatoydu. Gotik tarzda dizayn edilmişti. Ve bu şato bana ve benim gibi burada yaşayan yedi büyük günah iblislerine aitti.

Kısaca şatonun planından bahsetmek gerekirse; zemin katta bar ve benim şehvet salonum bulunuyordu. Katı tamamen bir eğlence işletmesine çevirmiştik. İnsanlar arasında fark edilmeden yaşamaya ve doğal yollardan para kazanmak için gayet uygundu.

1. katta ise bir yemek odası ve salon bulunuyordu. Birkaç tane de boş odası vardı. Bazen gelen önemli misafirlerimizi o odalarda ağırlardık. 2. katta ise öfke, kıskançlık, kibir ve tembellik iblislerinin yatak odaları bulunuyordu.

Son olarak 3. katta ise benim, oburluk ve açgözlülük iblislerinin odaları vardı. Hepimiz bir düzenin içinde bulunduğumuzdan bir arada olmalıydık. Özellikle hepimizin ortak bir görevi varken...

Nihayet merdivenleri çıkmayı bitirip 3.katın uzun koridoruna varmıştım. Koridor boyunca ilerleyip odama vardım. Kapımın önüne gelince bir büyü mırıldandım. Kapım kendiliğinden içeri doğru açılırken gıcırdadı. Bunu göz ardı edip içeri girdim.

Beni ilk karşılayan tam karşıda kalan taş balkonun ardındaki eşsiz güzellikleriyle dolu Vatikan ve Roma manzarası oldu. -Vatikan, İtalya'nın Roma şehrine bağlı bağımsız bir şehir devletidir.- İçinde bulunduğum şato Roma ile Vatikan arasında kalan bir tepeye inşa edilmişti.

Bu yüzden bir tarafım Vatikan'ın güzelliklerini görürken diğer tarafım Roma'nın eşsizliği ile sarmalanmıştı. Bu odayı bunun için seçmiştim. Her şeyi görmemi sağlıyordu. Özellikle etrafı sütunlar ile çevrili Vatikan'ın San Pietro Meydanını ve meydanda bulunan devasa San Pietro Bazilikasını tepeden görme olanağım vardı.

Ayrıca iblis gözlere sahip olmam normal bir insanın göremeyeceği şeyleri bile görmemi sağlıyordu. Bazen tam buradan meydanda olan etkinlikleri merak edip izlerdim.

Bazen de meydana gidip yerinde görürdüm. Ama bu her zaman tercih ettiğim bir durum değildi. Çünkü Vatikan şehrini ve kiliseyi Papa yönetiyor, mutlak monarşiye dayalı yönetim biçimi izliyordu.

Ve Vatikan Hristiyanlık dininin Katolik mezhebinin yönetim merkeziydi. Haliyle benim gibi bir iblisin din adamlarının ve kadınlarının daha çok yaşadığı şehirde olması garip kaçırdı. -Tabi ben onlardan bazılarını burada sıkça görüyordum...- Özellikle kiliseye bağlılık gösteren Venatores tarikatı iblisleri avlamak için avcı yetiştirirken şehre girip elimizi kolumuzu sallayarak gezmek büyük riskti.

Hatta sadece Vatikan'da değil İtalya'nın çeşitli yerlerinde de avcılar vardı. Tabii ben bunu sorun etmezdim orası ayrı, çünkü bana bulaşan kişinin eceli olurdum. Geçmiş deneyimlerim bunu oldukça iyi kanıtlıyordu.

Düşüncelerime son verirken soluk gri gözlerimi balkonun ardındaki manzaradan çektim. Odamda dolaştırdım. Bütün oda ve eşyalar siyah ve kırmızıydı. Ağırlıklı olarak kırmızıydı. Aynı saçlarım gibi çünkü kırmızı benim rengimdi. Ve ben tamamen ona bulanmıştım. İç çekip üstümdeki ipek elbiseden kurtuldum.

Sadece siyah iç çamaşırlarım ile kalarak yatağıma ilerledim. Etrafı perdelerle kaplı yatağıma geldiğimde sağ taraftaki perdeyi elim ile yana iteleyip yatağa uzandım. Saten çarşafların tenimde bıraktığı serinlik ile yüzümde tembel bir gülümseme oluştu.

Gözlerimi kapatıp dinlenmeye başladım. Birkaç dakika sonra kapının açıldığını işittiğimde gri gözlerim aniden açıldı. Yattığım yerde doğrulup sırtımı kadife yatak başlığına yasladım. Bir bacağımı dizimden kırıp kendime çekerken diğerini uzatmaya devam ettim.

Parmaklarım kırmızı dalgalı saçlarımla oynamaya başlarken bir elin perdeyi yana çektiğini gördüm. O elin sahibinin yüzü görününce kırmızıya boyanmış dudaklarım yukarı kıvrıldı.

Arzel, benim soltanto (Biricik) öfke iblisim... Yedi büyük günah iblislerinin arasından önem verdiğim tek kişi... "Beni çağırmışsın, güzel iblisim," diyerek yatağa çıktı. Tam karşımda dizlerinin üstünde oturarak durdu. Alt dudağımı dişleyerek gri gözlerimi üstünde dolandırdım. Yine siyahlara bürünmüştü.

Üstündekiler bir tişört ve pantolondan oluşsa bile onu çekici gösteriyordu. Gözlerim yavaşça yüzüne çıkarken boynundaki melek kanadı dövmesinden kısaca oyalandı. -İronik bir dövme seçimiydi. Özellikle melekler ile hiçbir alakamızın olmadığını düşününce...-

Sonra gözlerim keskin hatları olan çene kemiğinde, dudağının sol alt köşesinde bulunan iki küçük bende gezindi. Oradan dolgun pembe dudaklarına çıkınca alt dudağımı yaladım. Güzel dudakları vardı. Son olarak gözlerim buz mavisi gözlerine çıktı. Sürme sürmüştü. Sol kaşında bir piercing vardı.

Ve bütün bunlar onu daha da davetkâr kılmıştı. Bacaklarımın arası sızladı. Onu istiyordum. "Seni özledim. Benim için soyun," diyerek gülümsedim. Bu emirlerime alışık olduğundan dediğime karşı çıkmadan yerine getirdi. Tamamen soyununca sırtımı yatak başlığından çekip doğruldum. Ellerimi ileri uzattım, yüzünü tutup kendime çektim.

Gözlerinin içine bakarken dudaklarına doğru fısıldadım. Şehvet aramızda gölge misali dolanmaya başlamıştı. "Sende beni özledin mi amore mio (Aşkım)?"

Baş parmağım alt dudağını okşadı. Kesik bir nefes verdi. "Özledim," diye mırıldandı. Arzel'ı bu şekilde görmekten mutlu oluyordum. Çünkü benimle bu yataktayken tamamen kendi kişiliğinden sıyrılıyordu. Normalde herkese karşı öfke doluydu. Hoş bu öfke iblisi olduğundan da olabilirdi ama bana karşı asla öfke dolu olamıyordu.

Kendisi ne kadar kabul etmese de bana karşı zaafı vardı. Ve ben bunu kullanmaktan geri durmazdım. Zaten kim karşısındaki insanın zaafını bilip de bir şey yapmadan dururdu ki? Hadi birbirimizi kandırmayalım. Gerektiğinde o zaafı kullanıyordunuz değil mi? Dürüst olun, burada sizi yargılayacak hiç kimse yok. Arzel'ın gözlerinin içine son kez bakarak dudaklarımızı birleştirdim.

Anında karşılık verdi. Birbirimizin dudaklarında kaybolurken kendimi yatağa bıraktım. Onunda üzerime uzanmasını sağladım. Ellerim hâlâ yanaklarını okşarken Arzel'ın elleri de kaburga kemiklerimin üstünde geziniyordu. Bana dokunuşu nazikti ama bu sadece birkaç saniye sürecekti.

İçimden bir büyü mırıldandım ve üstümdeki iç çamaşırları anında yok oldu. Şimdi bedenlerimiz tamamen çıplak bir şekilde birbirine yaslanmıştı. Arzel dudaklarımı daha sert öpmeye başlarken bir eli kaburgalarımdan çıplak göğsüme çıktı ve onu kavradı.

Sertçe göğsümü sıkarken kalçasını bana bastırmayı ihmal etmedi. Penisini bacak aramda hissettim. Hatta damarlarında coşkuyla akan kanın nabzını bile hissediyordum. Daha fazla hissetmek için kendimi ona itip sürtündüm.

Alt dudağını sertçe dişleyip kanamasına neden oldum. Kanı dilim ile yalarken hoşnutla inledim. "Kanının tadına bayılıyorum," diye mırıldandım. "İstersen daha fazlasını verebilirim?" İç çektim. Ne kadar çok istesem de ret etmek zorundaydım. Çünkü bu gece ayık olmalıydım.

"Olmaz. Daha fazlası beni sarhoş eder. Belki daha sonra," diye söylendim. İblis kanı çoğu tür için baldan daha tatlı gelirdi. Hatta iblis kanına bağımlı olan vampirler bile vardı. Bu bizi onlar için av yapsa da kast olarak onlardan daha üstte olduğumuzdan bize bulaşmaya pek yanaşmazlardı. -Bazı eceline susayanlar hariç.- Ancak gölge iblislerinin kanını içebilirlerdi.

Ama onlarında bir bedeni olmadığı için sadece bir gölgeden ibaret olduklarından bunu yapmaları pek mümkün değildi. Tabii eğer gölge iblis bir beden çalmadıysa çünkü bunu yapabilirlerdi. Bir insanı kandırıp onun zayıflığından yararlanır ve bedenin içine yerleşirlerdi. Bizim aksimize onlar hiçlikten yaratılmıştı.

Bu yüzden yeryüzünde bir bedenleri yoktu yalnızca ruhtan ibarettiler. Elbette onlarda bizim gibi türlere ayrılırlardı. Çeşitli günah adları vardı. Ama biz onlara genel olarak gölge iblisi demeyi tercih ederdik. Çünkü onlardan sadece bir tane değil milyonlarca vardı. Hal böyleyken hangi birini ayırt edecektik? Neyse ki onların aksine biz yedi büyük günah iblisleri tektik.

Mesela; ben yeryüzünde ve cehennemde olan tek şehvet iblisiydim. Ve gölge iblislerini yeryüzünde kontrol etme görevi biz yedi büyük günah iblislerine verilmişti. Neredeyse 22 yıldır yeryüzündeydik. Bizden önce bizim gibi olan iblisler elbette vardı. Sadece onların zamanı dolduğundan yerlerine biz geçmiştik. Bizimde zamanımız dolunca yerlerimize başkaları geçecekti. Neyse ki bunun için endişelenmem için önümde uzun asırlar vardı. Benim şu ana odaklanmam gerekiyordu. Öyle de yaptım.

Arzel'ı insanüstü bir hızla üstümden itip yerlerimizi değiştirdim. Ve aniden penisini içime aldım. Boğukça inlediğinde gülümsedim ve hareket etmeye başladım. Önce yavaşça kalkıp inmeye sonra kalçamı döndürmeye başladım.

Ardından tüm bu oyunları geride bırakıp sertçe onu içime almaya koyuldum. Arzel'ın elleri ise kalçalarımı sıkıca kavramış beni kendine çekiyordu. Kafasını yasladığı yastıktan kaldırıp dudaklarıma küçük ama sert bir öpücük kondurdu.

Ardından tekrar başını yastığa yaslayıp bedenimi buz mavisi gözleriyle izlemeye koyuldu. Şehvetinin kokusunu alabiliyor, arzusunu hissedebiliyor, tutkusunu gözlerinden okuyabiliyordum.

Ve tüm bunlar benim bedenimde birleşip tahrik olmama neden oluyordu. Arzel biraz sonra alttan kendini bana itmeye başlayınca kontrolü ona bıraktım. Ellerimi göğsünün üstüne koyup kırmızıya boyanmış tırnaklarımı tenine batırdım.

Hissettiğim zevk ile kafamı geriye atıp sesli bir şekilde inledim. İçime sertçe vuruyordu. En sevdiğimdi. Seks sırasında kimsenin bana nazik davranmasını istemezdim. Aksine beni parçalayacakmış gibi sikmesini isterdim.

Aksinden nasıl zevk alabilirdim ki? Bana yargılayan gözlerle bakmayın. Zaten buna hakkınızda yok. Eh, ben sizin zihninizden geçenleri de biliyorum. Hal böyleyken iki yüzlülük yapmayın. Ve unutmayın ben sizin içinizdeyim. Sizi sizden daha iyi tanıyorum, beni kandıramazsınız. Biraz sonra sarsılarak boşaldım. Ama Arzel durmadı.

Yerimizi değiştirip beni altına aldı. Ve beni tekrar tekrar boşaltıp zevkin doruklarına çıkarana kadar içimden ayrılmadı. En sonunda ikimizde doyuma ulaştığımıza karar verince birbirimizden ayrılabilmiştik. Şimdi ise yan yana sırt üstü yatıyorduk.

Ter ve şehvet kokan bedenlerimiz hâlâ çıplaktı. Yattığım yerde sağıma dönüp Arzel'a baktım. Sessizliğinden hoşlanmamıştım. Bu yüzden konuşmaya karar verdim. "Yarın cehenneme gidiyorum." Sesimi duyunca bana baktı.

"Neden?" Şaşırmıştı. Cehenneme gitmemiz pek sık olmazdı. Bizi yaratan şeytanlar ile zihinsel olarak iletişime geçebiliyorduk. Çoğunlukla da öyle yapmıştık. Toplasam hepi topu cehenneme 22 yıl içinde 100 kere falan gitmişimdir. "Asmedous çağırıyor. Görev falan verecek galiba," diye umursamazca mırıldandım. Buz mavileri düşünceli bir hâle büründü.

"Madem görev vereceğini düşünüyorsun o zaman neden zihinsel iletişimde söylemedi?" Omuz silktim. -Bu sevdiğim bir fani hareketiydi. Bilmiyorum ve umurumda değil demek için kullanıldığını öğrendiğimde yapmaya başlamıştım.-

"Bilmiyorum, sorgulamadım." Çünkü Asmedous sorgulanmaktan ya da ona karşı gelinmesinden hoşlanmazdı. Bazen ters düştüğümüz durumlar olduğundan bunu iyice öğrenmiştim. Lakin gelin görün ki hâlâ gerektiğinde karşısında dikiliyordum. Bunun sonunda ceza alsam bile... "Anladığım kadarıyla görev sadece senin için?"

"Öyle gözüküyor, tek gelmemi söyledi."

"Dikkatli ol. O şeytanın sana ne yapacağı ya da ne yaptıracağı belli olmaz." Kıkırdadım. Arzel tuhaf bir şekilde cehennem krallarından hoşlanmazdı. Onu yaratan kral Baphomet'ten bile, belki bu ona emir verdikleri için olabilirdi. Çünkü Arzel benim dışımda kimseden emir almayı sevmezdi. Evet bende farkındayım Arzel bana aşıktı.

Bir iblisin siyah kalbi başka bir iblis için çarpıyordu. Aman ne romantik... Ama benim hayatımda romantikliğe yer yoktu. Şehvete ve daha fazla şehvete yer vardı. Biliyorum, biliyorum. Arsız sürtüğün tekiyim ama en nihayetinde ben buyum.

Ne olduğumu kabul ediyordum. En azından sizin gibi maskemin arkasına saklanmıyorum. Az önce Arzel'ın söylediğine cevap vermediğimi fark edince konuşmak için dudaklarım aralandı. "Asmedous bana bir şey yapmaz. En fazla beni o devasa penisi ile siker," diyerek güldüm. Oysa Arzel kaşlarını çatmış bir halde bana bakıyordu. Buz mavisi gözleri çok şey söylüyordu.

Gülümsemem yüzümden kayboldu. "Bana öyle bakma," diye homurdandım. "Nasıl bakmayım?" Diye karşılık verince gözlerimi devirdim. "Sanki sadece sana aitmişim de senden başka herhangi birinin bana dokunması düşüncesine bile katlanamıyormuş gibi."

"Değil misin?" Diye sorduğunda tekrar gözlerimi devirdim. Bununda sevdiğim fani alışkanlıklarından olduğunu söylemiş miydim? 22 yıldır yeryüzünden fanilerle birlikte kaldıkça zamanla onlar gibi davranmaya başlayabiliyordunuz.

“Ben kimseye ait olamam. Farkında mısın bilmiyorum ama ben şehvet iblisiyim. Her an arzuladığım herkesle seks yapabilirim, yani hayır." Aniden yoğun bir öfke hissettim. Arzel, "Şu siktiğimin gerçeğini sürekli hatırlatmak zorunda değilsin, Amara!" Diye dişlerinin arasından hırlayarak bağırdı. Dik, dik yüzüne bakarken tek omzumun üstünde yükselip Arzel'ın yüzüne doğru eğildim. "Sakin ol," dedim. Sonra sol elimin işaret parmağı ile dudaklarına dokundum.

"Ve endişelenme. Hiçbir gerçek senin diğerlerinden daha özel olduğu değiştirmeyecek." Parmağımı dudaklarında gezdirmeye başlarken gri gözlerim buz mavisi gözlerindeydi. "Sei mio (Benimsin) Arzel, bunu unutma," diye mırıldandım. Kaskatı bir ifadeyle yüzüme bakıyordu. Zihninden geçenleri tahmin edebiliyordum. "Ben seninim ama sen asla benim olmayacaksın değil mi?"

"Şu an seninim yetmez mi?"

"Sen her zaman istediğinin daha fazlasını alabiliyorken benim niye sadece verdiklerinle yetinmemi istiyorsun?" İki kaşımda şaşkınlıkla çatıldı. "Asla öyle bir şey istemedim. Ayrıca seni hiçbir şekilde kısıtlamadım. İstediğin herkesle beraber olabilirsin."

"Ben başkalarıyla değil seninle olmak istiyorum. Ve bu sonsuza kadar böyle sürsün istiyorum." İç çektim. Sıkıcı olmaya başlamıştı.

"Tekrar, tekrar aynı şeyleri konuşmak istemiyorum. Sıkıcı olmaya başladı," diye bezgince soludum. Arzel ise öfkeli gözlerle alaycı bir ifade ile güldü. "O kadar bencilsin ki kendinden başka kimseyi düşünmüyorsun. Etrafındaki herkesi kendi çıkarların için kullanıyorsun." Çünkü öyle olmak zorundayım! Gri gözlerim dedikleri ile donuklaştı. Parmağımı dudaklarından çektim.

"Bütün bunları söylemene rağmen hâlâ neden yanımdasın? Gitsene Arzel, kaç kurtar kendini bu bencil kadından... hadi ne duruyorsun!" Yüzü buruştu. "Yapamıyorum! Yapmak da istemiyorum. Çünkü kimse senin hissettirdiğin gibi hissettiremez!" Diye yüzüme bağırınca geri çekildim. Kafamı iki yana salladım. "Yanılıyorsun Arzel. Benim sana tek hissettirdiğim şey şehvet duygusu. Bütün bu düşüncelerin şehvetten kaynaklanıyor. Duyguların seni yanıltıyor."

"Hayır. Bu sadece bedensel değil, olamaz." Dudaklarımı birbirine bastırıp yataktan hızlıca kalktım. "Bu kadar yeter. Odana git Arzel," diyerek banyoya ilerledim. Yanında daha fazla kalıp konuşmaya devam etseydik kesinlikle kavga ederdik ve ben onunla kavga etmekten hoşlanmıyordum.

Öfkesi ciddi boyutlara ulaştığında ikimize de zarar veriyordu. Zarar derken fiziksel anlamda demek istiyordum. Biz iblisler vahşi yaratıklardık. Birbirimizi sevdiğimizi söylesek bile yine de zarar verme potansiyelimiz yüksektir. Yani sakın bizim sevgi anlayışımızı fanilerinkiyle karıştırmayın. Alakaları bile yoktur. Arzel'ı arkamda bırakıp banyoya girdiğimde kapıyı kapadım.

Küvete ilerlerken kulaklarım içeriyi duymak için dikkat kesilmişti. Ben küveti soğuk su ile doldururken odanın kapısının sertçe kapanması ile Arzel'ın gittiğini anladım. Ardından küvete girip boynuma kadar suyun altına gömüldüm. Soğuk suyun içinde bir süre hareket etmeden durdum.

Ardından hızlıca yıkanıp durulandım. Banyodan çıplak bir şekilde çıkıp giysi odasına geçtim. Elime geçen ilk geceliği çıplak bedenime geçirip yatağıma gittim. Büyüm ile çarşafları değiştirip yatağa uzandım ve gözlerimi kapatıp sabah olmasını bekledim.

Yarın ilk işim cehenneme gitmek olacaktı. Garip değil mi? Faniler için kötü son olan yer aslında benim evimdi. Ve ben yaratıldığım topraklarda asıl bedenimde olmayı dört gözle bekliyordum. Ayrıca şimdi size söyleyeceklerim lütfen aramızda bir sır olarak kalsın; diğer iblisler yeryüzünü daha çok severken ben cehennemi seviyordum.

Çünkü yuvam diyebileceğim tek yerdi. Bu yüzden bir an önce sabah olmasını diledim. Elbette dileğim kabul olmayacaktı. Çünkü ben cehennemin bir ürünüydüm. Ve daima günaha aittim.

 

 

 

🕯🕯🕯

Bölüm Hakkında Düşünceleriniz Ve Önerileriniz?

Loading...
0%