Yeni Üyelik
4.
Bölüm

🕯3.İblislerin Dünyası 🕯

@moonlighthikayeler

UYARI: BÖLÜMÜN SONLARINA DOĞRU RAHATSIZ EDİCİ, KAN İÇEREN SAHNE BULUNMAKTADIR!

NOT: MEDYADA AMARA'NIN İBLİS FORMUNUN TEMSİLİ GÖRSELİ BULUNMAKTADIR.

🕯🕯🕯

 

İblislerin dünyasına hoş geldiniz. Öncelikle sizi uyarmamıza izin verin. Bizim dünyamızda görecekleriniz sizin ve bizim aramızdadır. Sakın üçüncü bir kişiyi dahil etmeyin aksi takdir de sonuçlarına katlanırsınız. -Amara D.

Biz günah iblisleri insanlardan çok farklıydık. Başta bu farklılıklara fiziksel özellikler gelirdi. Sonra ise düşünceler ve ahlak anlayışı eklenirdi. Bu yüzden çoğu zaman insanların kafa yapısını anlayamazdım. Çünkü bazen onların ahlak anlayışları bizi bile aşardı.

Onların bizim aksimize bence belirli bir düşüncesi ya da ahlak anlayışı yoktu. Anın ve duyguların getirdiği coşkuyla hareket ediyorlardı. Günahın ne olduğunu biliyorlardı lakin yine de günah işliyorlardı. Bazen öyle şeyler yapıyorlardı ki ben bile hayret ediyordum.

Hatta bunu şu fani deyimiyle açıklayabilirdim; "Şeytana pabucunu ters giydirmek." Gerçekten bazı insanlar bunun hakkını veriyordu.

Ve bu benim aklıma şu soruyu getirtiyordu. Bu durumda hangimiz daha kötü oluyorduk? Onlar mı? Yoksa zaten günahtan yaratılan bizler mi? Buna bir cevabım yoktu. Çünkü bence birbirimizle yarışırdık. Biz saf kötülükten yaratılmıştık evet ama bizim bir parçamız insanların içinde gizliydi.

Yani bu durumda yaptığımız herhangi bir şey birbirimizi tetiklemekten ibaret olurdu. Ben şehvettim ve insanlardaki şehveti açığa çıkarırdım. Bakın ayrıntıya dikkat edin. Şehveti açığa çıkarırdım diyorum şehveti insanlara aşılarım demiyorum. Yani benim yaptığım aslında sizin içinizdeki şehveti dürtüklemekten ibaretti.

Gerisi size kalmıştı. O şehveti uyandıracak mıydınız? Yoksa uykusuna devam mı etmesini söyleyecektiniz? Cevap sizde...

Zihnimin içinde sarmaşık misali her yere yayılan düşünceler birisinin varlığını arkamda hissetmem ile bölündü. Refleksi bir hareketle arkama döndüm. Daron'ı görmem ile gözlerim kısıldı.

Ormandan az önce çıkmış şatonun merdivenlerine daha yeni gelmiştim ve hemen burnumun dibinde bitmişti. "Ne istiyorsun?" Koyu yeşilleri bedenimde dolanarak yüzüme çıktı. "Seni çağırmaya geliyordum."

"Neden?"

"Bir sorunumuz var. Ortak salona gitmeliyiz, diğerleri orada bekliyor." İç çektim. "Yeryüzü saatine göre sadece yarım saat ortalıkta yoktum. Hemen ne yaptınız?" Kaşları çatıldı. Sonra eli ile şatoyu işaret etti. "Bunu öğrenmek için neden içeri girmiyoruz?" Deyince ona arkamı dönerek hızla şatodan içeri girdim.

Peşimden geldiğini ayak seslerinden ve o karanlık enerjisinden anlamıştım. Kısa sürede ortak salona varıp kapıdan içeri girmiştim. Gördüklerim ile olduğum yerde durdum. İblislerin hepsi salondaki koltuklarda oturur haldeyken ortalarında kalan kısmında bir hizmetli kadın ve bir adam yerde dizlerinin üstüne çökmüş duruyordu.

Kadın ağlıyordu. Adam ise transa geçmiş gibi donup kalmıştı. Yavaş adımlarla yanlarına ilerledim. "Burada ne oluyor?" Sorum ile herkesin kafası bana döndü. Uraza oturduğu koltukta bacak, bacak üstüne atarak bana baktı. "Sonunda gelebildin. Beklemekten sıkılmaya başlamıştım." Ona ters bir bakış attım.

"Seninle bunun tartışmasını yapmayacağım," dedim. Ardından hepsinde göz gezdirdim. Orlan'nın uyumaya çalıştığını fark etsem de üstünde durmadım. Zaten işi olmadığında tek yaptığı tüm gün boyunca uyumaktı. Tembellik iblisi işte, başka ne işe yarardı ki?! "Şimdi biri bana burada neler döndüğünü açıklasın."

Daron arkamdan gelerek yanımda durdu. Sonra tiksinti ile hizmetliye baktı. "Hizmetçi kadın alışverişten dönerken peşine sevgilisini takmış gelmiş. Ve adam bizim ne olduğumuzu öğrenmiş." Olan biteni anlamak saniyelerimi bile almadı. Kaşlarım çatılırken kadının karşısında dikildim. Kafasını kaldırıp ağlayan gözlerle yüzüme baktı.

"Efendim yemin ederim peşimden geldiğini bilmiyordum. Bil-" Elimi kaldırıp susmasını işaret ettim. "Ona bizim ne olduğumuzu sen mi söyledin?" Normal şartlarda söyleyemezdi. Burada işe başlarken yemin etmiş olmalıydı. Ama yine de sormakta fayda vardı. Belki bir yolunu bulup söylemiş olabilirdi. Telaşlı bir şekilde kafasını iki yana salladı.

"Hayır, hayır söylemedim." Ağlaması şiddetlendi. Yüzümü buruşturdum. Ağlayanlardan nefret ederdim. Ağlayınca masum göründüklerini mi sanıyorlardı? Üzgünüm ama fena halde yanılıyorlardı. "O halde neden peşine takıldı? Bir şey yapmış olmalısın ki arkandan gelmiş."

"Bilmiyorum, hiçbir şey yapmadım. Onu şüphelendirecek bir şey de söylemedim, yemin ederim!" İç çekip biraz ilerideki kırmızı tekli koltuğa doğru yürüyüp oturdum. Salonda herkesin kendine ait koltuğu vardı. Ve kimse kimsenin yerine oturamazdı. Bacak, bacak üstüne attım. "Pekâlâ diyelim ki; sen bir şey söylemedin. Onu şüphelendirecek bir şey de yapmadın. O halde ne sikime bu adam seni takip ederek buraya geldi?!"

Sinirle bağırmış kadının irkilmesine sebep olmuştum. Titreyerek konuşmaya başladı. "E-efendim gerçekten bilmiyorum." Öfkeyle soludum. Diğerleri sakince bekliyordu. Hep öyle yaparlardı. Çünkü kararları genellikle ben verirdim. İlk doğan günah iblisi olmanın avantajı beni onların lideri yapmıştı. Zaten beni beklemelerinin nedeni buydu. Yoksa çoktan kadın ile adama cezasını vermiş olurlardı.

"Biraz düşün belki farkında olmadan ağzından bir şey kaçırmışsındır." Hizmetli kadın düşünüyormuş gibi duraksadı. Bu sırada bende yanındaki transa girmiş adamı incelemeye başladım. Sanırım sorun çıkarmıştı da ondan onu büyülemişlerdi. Gri gözlerim bedeninde dolanırken sağ kolunun iç tarafındaki dövme gibi olan bir figür dikkatimi çekti. Ayağa kalkıp adamın yanına gittim.

Kolunu tutup dövmeyi rahat görebileceğim şekilde çevirdim. Gördüğüm figür ile sinirle iç çekip adamın kolunu savururcasına bıraktım. Hızla kadına dönüp çenesini tuttuğum gibi bana bakması için yukarı kaldırdım. Parmaklarım arasında çenesi eziliyordu.

"Evime bir keşiş getirmişsin hem de iblis avcısı bir keşiş! Ne hakla! Onunla sevgili olurken aklından ne geçiyordu?" Gözleri korkuyla irileşti.

"Bilmiyordum! İblis avcısı ve keşiş olduğundan haberim bile yoktu." Güldüm. Çenesindeki parmaklarımı sıkılaştırdım. Acıyla inledi. Ağlaması mümkünmüş gibi daha da şiddetlendi. Ah, gerçekten sinir bozucuydu. "Bana sakın yalan söyleme! Belki de başından beri buraya gelip hizmetçi olmanı ve bizim hakkımızda ona bilgi vermeni istemiştir! Sende kabul etmişsindir."

"Hayır, öyle bir şey yapmadım. Ben size sadığım ağzımı açıp tek bir kelime bile etmem." Tekrar, tekrar aynı şeyleri söylemesi sıkıcı olmaya başlamıştı. Yüzümü buruşturup çenesini ittirerek elimi geri çektim. "Bak güzelim doğruları söylersen sana bir şans veririm ama yalan söylemeye devam edersen inan bana ölümün kolay olmaz. Seni ölmek için yalvartırım."

Hizmetli kadın olduğu yerde titreyerek yere kapandı. Alnını yerdeki halıya yaslamıştı. "Özür dilerim, lütfen beni affedin ama benim gerçekten bir suçum yok." Oflayarak kırmızı koltuğa geri oturdum. Ardından Sabrina'ya baktım. "Şunun zihnine gir bi' bak. Belki işe yarar bir şeyler vardır." Bunu ondan istediğim için bir an duraksasa da itiraz edemeyeceğini bildiği için kafasını salladı. "Olur," diyerek kadının yanına gitti.

Önünde dizlerinin üstüne oturdu. Sonra ellerini hizmetli kadının kafasının iki yanına koyarak onunla göz göze gelmek için kadının kafasını alnını yasladığı halıdan kaldırdı. Sabrina'nın gözleri turuncuya döndü. Ve kadının zihninde gezinmeye başladı. Birkaç dakika sonra ellerini kadının kafasından çekip diz çöktüğü yerden doğruldu.

"Söylediklerinde haklı. Onun bir suçu yok gibi gözüküyor ama adam ile bir konuşmasında nerede çalıştığından bahsetmiş. Tabii sadece bir ailenin yanında çalıştığını söylemiş." Parmaklarımla koltuğun kolçağında bir ritim tutturdum. "Neden buraya gelme gereksinimi duyduğunu anlayabildin mi?"

"Sanırım bir tepede yaşadığımızı duyunca şüphelenmiş. Hatta kadına; kim ıssız bir tepede yaşar ki? Diye sormuş. Kadın ise pek bir şey dememiş ama adam şüphelenmiş olmalı. Bu yüzden peşine takılmıştır." Yalandan güldüm. "Yani hem nerede yaşadığımızı söylemiş hem de peşine takıp buraya kadar gelmesine neden olmuş."

Bu kadını suçlamam için yeterdi. Sırada adam vardı. "Şu adamı önüme getirin," dediğimde Daron adamı kolundan tuttuğu gibi önüme fırlattı. Adam transta olduğundan bir şey yapamamıştı. Öylece dizlerinin üstünde hemen karşımda iki büklüm duruyordu. Oturduğum yerde öne doğru eğilip adamın çenesini tuttum.

Kafasını kaldırıp ifadesizce yüzüne baktım. Normal bir tipti. Ekstra bir özelliği yoktu. Dikkat çekici de değildi. Hizmetli kadın bunda ne bulmuştu ki? Bir de keşişti. Keşişlerin evlenmediğini, kadınlardan uzak durduklarını ve manastırda yaşadıklarını biliyordum ama sanırım bu keşiş biraz günaha girmek istemişti. Kadın ile olan ilişkisini başkasının bildiğini de sanmıyordum. Sonuçta bu ona pahalıya patlardı.

Adamın transtan çıkması için bir büyü fısıldadım. Gözlerini kırpıştırarak ne olduğunu anlamaya çalışırcasına kafasını oynatmaya çalıştı ama çenesini tuttuğum için başarısız oldu. Ve o an beni fark etti. Gözleri irileşirken kendini hızla geri çekti. Ona izin vererek elimi çenesinden ayırdım.

"S-siz... siz iblissiniz!" Şaşkınlıktan kekelemiş ve bağırmıştı. Gözlerimi devirdim. "Aynen öyleyiz tatlım. Hem de günah iblisleriyiz, bizim kim olduğumuzu biliyorsun değil mi?" Siyah gözleri tedirginlikle odada dolanırken kafasını salladı. "Evet, hikâyelerinizi dinlemiştim." Kaşlarım hayretle yukarı kalktı. "Hikâye? Ne hikâyesi?" Sertçe yutkundu. Aramızda tek başına olduğundan korkuyordu.

Bu yüzden bir şey yapamıyordu. Eh, en azından akıllıydı. "Büyüklerimizin bize çocukluktan beri sizin hakkınızda anlattığı hikâyeler var. Birçoğu sizin ne kadar tehlikeli varlıklar olduğunuzla ilgili."

"Vay desenize efsane olmuşuz," Daron'ın alaycı çıkan sesiyle kıkırdadım. "İblis avcılarının bizim varlığımızdan haberi olduğunu biliyorum ama hikâyelerimizi anlatacak kadar tanıdıklarını sanmıyorum. Büyük ihtimalle birçoğu yalandan ibarettir," diye mırıldandım.

"Bu bize yapılan bir hakaret resmen." Uraza'nın küstahça konuştuğunu işitince ona döndüm. "Boş versene belli ki o hikâyeler bizden korkmalarını sağlamış," dedim. Bu sırada Arzel oturduğu yerde dikleşerek sert bir ifade ile keşişe baktı. "Yalanda sayılmaz. Onların korkması gereken varlıklarız," diyerek adama sırıttı. Keşiş korkuyla olduğu yerde sindi. "Her neyse bırakalım bu konuyu asıl meselemize gelelim."

Gözlerimi keşişe diktim. "Söyle bakalım keşiş efendi neden sevgilini buraya kadar takip ettin?" Adamın gözleri biraz ilerisinde dizlerinin üstünde duran ve hâlâ ağlayan kadına kaydı. Dudaklarını birbirine bastırdı. Gözleri duygusal acı çektiğini belli ediyordu. Hm... kadını gerçekten seviyor olmalıydı.

"Ben..." Konuşması duraksayınca sinirle iç çektim. "Sana tek bir fırsat veriyorum ya her şeyi gerçekleri ile açıklarsın ya da gözlerinin önünde sevgilini öldürürüm." İkisi de irkildi. Keşiş hızlıca konuşmaya başladı. "Ben sadece nasıl bir yerde çalışıp yaşadığını görmek istemiştim. Çünkü çalıştığı ev konusunda hep kaçamak cevaplar veriyordu. Zaten çok sık görüşemiyorduk.

Sürekli işinden dolayı buluşmalarımızı erteliyordu. Bir şey sakladığından da şüphelenince takip etmeye karar verdim." Sevgilisine baktı. "Özür dilerim, senden şüphelenmemem gerekiyordu," diye mırıldandı. Hizmetli kadın bir şey demedi öylece kırgın bakışlarla adama baktı. Ne kadar da dramatik bir sahneydi. Her neyse... Ona merak ettiğim başka bir soru sordum. "İblis avcısı olan bir keşişmişsin. Buna rağmen nasıl bir kadın ile ilişkin olabiliyor?"

Kafasını suçlulukla eğdi. "Ben bazı ilkelerimize karşı suç işlemiş olabilirim. Ama elimde değildi. Onu ilk gördüğüm an tutuldum. Sonra kendimi bir anda ona âşık olurken buldum."

"Ay çok romantik." Veronika yüzündeki aptal tebessüm ile adama bakıyordu. Gözlerimi devirdim. Bu da kendi elinde olsa melek olarak doğmayı tercih ederdi. Öyle yumuşak bir kalbi vardı. Ya da sadece rol yapıyordu. Açıkçası 22 yıldır onun gerçek kişiliğini anlayamamıştım. Bipolar gibi hareket ediyordu. "Ya o kadar romantik ki şimdi hem kendinin hem de sevdiği kadının hayatı tehlikede," diyen Arzel'ın sesini duysam da ona dönüp bakmadım.

Boğazımı temizledim. Dikkatimi keşişe verdim. "Sizin bu aranızdaki ilişkiden başka birinin haberi var mı?" Olumsuz anlamda kafasını salladı. Gülümsedim. "Güzel o halde sorun çözüldü." Sabrina'ya baktım. "Adamın hafızasından bugün olanları ve sevgilisi ile olan bütün anılarını sil. Bir sevgilisi olduğunu unutsun. Sonra geri şehre dönmesini sağla."

Keşişin itiraz sesini kadının ise hıçkırarak ağlama sesini duymazdan gelerek bu sefer Daron'a baktım. "Sende hizmetliyi acısız bir şekilde öldür," dedim. İki sevgiliden gelen sinir bozucu sesler yükselince bir büyü fısıldadım. İkisi de sakinleşti ama hâlâ kendilerindeydiler ve ne olup bittiğini anlayabiliyorlardı. Bu sırada Uraza şaşkınca yerinde doğrulmuş konuşmaya başlamıştı. "Nasıl yani adamı da öldürmeyecek miyiz?"

Olumsuz anlamda kafamı salladım. "Elbette hayır. Sen kolundaki dövmeyi görmedin mi? Venatores tarikatına üye bir iblis avcısı artı olarak bir keşiş ve yokluğu kolayca fark edilir. Öldürüldüğü öğrenilirse bunu direkt bizden bilirler."

Gölge iblislerinin onları öldürecek güçleri olmadığını biliyorlardı. Bu yüzden hedef direkt biz olurduk ve ben şu sıralar iblis avcıları ile uğraşamazdım. Gölge iblislerinin yerlerini tespit edip onları cehenneme geri götürmem gerekiyordu. Daha doğrusu götürmemiz. Tabii diğerlerinin bunu pek de sorun ettiğini sanmıyordum.

Nasıl olsa onlara hazır bir şekilde gölge iblislerinin nerede olduğunu söyleyen bir adet ben vardı! Lider olmanın kötü yanı da buydu. Sen gölge iblislerinin yerini tespit ederdin onlarda oraya gidip kolayca gölge iblislerini yakalar cehenneme gönderirdi. "Bunu ne zamandan beri sorun ediyoruz?" Veronika'nın sorusu ile ona baktım. Elinde yarısı yenmiş bir elma vardı. En sevdiği yiyecekti. Hiç elinden düşürmezdi.

"Uğraşmamız gereken daha önemli sorunlar olduğundan beri," diye cevap verdim. Karşılık vermeden kafasını salladı. Akılca bir davranıştı. Benimle tartışmak istemezdi. Zararlı çıkardı. Aniden aklıma gelen ile Arzel'a baktım. "Veronika ile şatoda çalışan herkesi toplayın. Ve yeminlerini yenileyin. Bu sefer nerede yaşadığımızı söyleyemeyecekleri bir maddede ekleyin."

"Tamam," diyerek dediğimi yapmak üzere Veronika ile salondan çıktılar. Ne kadar aramız kötü gibi olsa da emirlerimi her zaman yerine getirirdi. Benim biricik öfke iblisim... Oturduğum koltuktan aniden kalktım. "Buradaki işimiz bittiğine göre ben odama çıkıyorum. Akşam yemeğine kadar beni rahatsız etmeyin. Gölge iblislerinin yerlerini bulmak için ayin yapacağım." Odadan çıkmak için yürümeye başlamıştım ki bacağıma sarılan kollar ile durmak zorunda kaldım.

"Efendim lütfen merhamet edin. Beni öldürmeyin, ölmek istemiyorum." Bacağıma sarılan hizmetliye gözlerimi devirerek baktım. "Zaten bir gün öleceğini bilmene rağmen şu an yaşamak için yalvarman çok komik. Siz faniler bazen ömrünüzün elbet bir gün biteceğini unutuyorsunuz, yazık," diye mırıldandım. Bacağımı kendime çekerek kadının kollarından kurtardım. "Efendim lütfen, lütfen size yalvarıyorum."

"Yalvarman bir şeyi değiştirmez." Israrcı tavrı sinir bozucuydu. Öyle ki sevgilisi bile artık umurunda değil gibiydi. Zaten keşişte donmuş bir halde kafası yere eğik duruyordu. Yaptığım büyü sayesinde sakinleşmişti lakin bu hareket etmesine engel değildi. Yine de bir şey yapmıyordu. İnsanlar gerçekten de ilk olarak hep kendilerini düşünüyordu. Elbette bunu yargılamıyordum.

Zaten olması gereken de buydu. Sadece edindiğim bilgilere ve gözlemlere göre insan sevdiği zaman sevdiği kişi için bir şeyleri göze alabilmeliydi. Oysa bu sevgililerin hiçte öyle bir derdi yoktu. Bu da aslında sevginin ne kadar yanıltıcı bir kavram olduğunu gösteriyordu. Sahte ve bayağı olduğunu...

İç çektim. Hizmetli kadın hâlâ bana yalvarmaya devam ediyordu. "Efendim size yalvarıyorum, lütfen. Bir daha kimseyle görüşmem, dışarı bir adımımı bile atmam. Yeter ki beni öldürmeyin. Affedin beni." Sıkıcı, çok sıkıcıydı. Sürekli kendini tekrar etmekten oda sıkılmamış mıydı?! "Tatlım ben seni affedemem çünkü sen çok önemli bir kuralı çiğnedin. Sen ve senin gibi bu evde çalışan herkes bizim ile ilgili herhangi bir bilgiyi başkasıyla paylaşırsa bunun sonuçlarına katlanır. Aynı şimdi senin katlanacağın gibi."

Korku dolu gözleri ağladığı için kıpkırmızı olmuştu. Bu bana sadistçe bir zevk verdi. "Bu arada gözlerine kırmızı yakışmış," deyip salondan çıktım. Arkamdan ağlama ve yalvarma sesleri geliyordu. Ardından bir çığlık sesi duyuldu. Sonra ebedî bir sessizlik oluştu. İç çekip merdivenleri çıkmaya başladım. Bize doğrudan ya da dolaylı yoldan ihanet eden kişi bunun bedelini öderdi. Masum olup olmaması umurumuzda bile değildi. Bu bizim kırmızı çizgimizdi.

Ve asla taviz vermezdik. Merdivenleri çıkmayı bitince koridorda sola döndüm. Odamın kapısına vardım. Bir büyü fısıldayıp kapının açılmasını sağladım. İçeri girince arkamdan kapı kapandı. Üstümdeki kıyafetten kurtulup soyundum. Sakin adımlar eşliğinde banyoya girdim. Gergin geçen birkaç saat olmuştu. Bence güzel bir köpük banyosunu hak etmiştim. Sonra gölge iblislerini bulmak ile ilgilenirdim. Küvetin önüne gelince durdum.

Ağzımdan birkaç büyülü kelime çıktı. Aniden küvet köpüklü su ile dolmuş etrafı amber kokusu sarmıştı. Hızlıca kırmızı saçlarımı tepeden dağınık bir topuz yaptım. Ardından bedenimi kaynar sıcaklıktaki su dolu küvete sokup sadece kafam dışarıda kalacak şekilde köpüklerin içine gömüldüm. Hissettiğim rahatlama ile iç çekip kafamı küvetin kenarına yasladım. Gözlerimi kapadım.

Sıcak suyun ve köpüklerin tenimde bıraktığı hissin keyfini çıkardım. Birkaç dakika geçmişti ki tek başıma olmadığımı hissettim. Aniden gözlerim açıldı. Ama olduğum yerden kıpırdamadım. "Neden buradasın?" Banyo kapımın önünde dikilen bedenin hareket ederek içeri girdiğini hissettim. Birkaç saniye sonra bedenin sahibi ile göz göze geldim. Dudaklarıma alaycı bir gülümseme yerleştirdim. "Ne o yoksa bana eşlik etmeye mi geldin?" Gözleri dediklerim ile kısaca köpüklerle dolu küvete kaysa da hemen yüzüme tırmandı.

"Cehenneme neden gittiğin ile ilgili konuşmak için geldim." Somurttum. Oysa daha az önce aşağıda onlara beni akşama kadar rahatsız etmemelerini söylemiştim! "Gerçekten inanılmazsın. Karşında çıplak bir şekilde köpüklerin arasında duran bir kadın var ve sen buna rağmen bu konuyu mu konuşmak istiyorsun? Aslında senin gibi bir adamdan da bu beklenirdi. Çok sıkıcısın."

"O kadın ilgimi çekmiyorsa demek ki," diye cevap verince kıkırdadım. "Bence hiç o konuya girmeyelim. Çünkü benim birisinin ilgisini çekmemem imkânsız." İnce kaşları çatıldı. Kollarını göğsünün üstünde bağlayıp bana tepeden bir bakış attı. "Tek becerisi bedenini kullanmayı bilen bir kadın ilgimi çekmez." Siktir oradan! Bu lafı sana yedirmezsem bana da Amara demesinler! Alt dudağımı dişledim.

"Tek becerim bedenim olduğunu düşünmen beni derinden üzdü. Ama sorun yok istersen sana diğer becerilerimi de gösteririm," diyerek göz kırptım. Yüzü kasıldı. Onunla alay etmemi asla sevmezdi. "Uzatma Amara. Asmedous seni neden çağırmış?" Omuz silktim. Ellerimle köpükler ile oynamaya başladım. "Sizi ilgilendiren bir şey yok. Sadece beni özlemiş, görmek istemiş."

"Buna inanmamı mı bekliyorsun?" Ofladım. İki küvet keyfim vardı onu da zehir ediyordu. "Uraza beni rahat bırak. Seni bir şeye inandırmak zorunda değilim."

"Belki ama bizden bir şey saklayamazsın da yoksa kuralları mı unuttun?" Ellerimin arasına aldığım köpüklere üfleyerek havada süzülmelerini sağladım. Sonra Uraza'ya baktım. Yüzümde alaycı bir gülümseme vardı. "Hani şu kendi koyduğum kuralları mı diyorsun? Sence onları unutur muyum?" Yüzü kasıldı. Ondan daha avantajlı olduğumun farkındaydı.

"O zaman kurallarına sadık kal ve cehenneme neden gittiğini anlat." Resmen takmıştı. Ya da sırf beni sinir etmek istiyordu. "Söyledim ya!" Diyerek yüzüne bakmayı sürdürdüm. Çenesi kasıldı. Ona yalan söylediğimi sanıyordu. "Eğer gidip Lucifer'a ikinizin bir şeyler karıştırdığını söylememi istemiyorsan hemen gerçekleri anlatırsın."

İçimde uyanan öfke duygusuyla aniden iblis hızım ile küvetten dışarı fırlayıp çoktan pençe haline gelmiş elim ile Uraza'nın boğazını tuttuğum gibi sırtını arkasında bulunan duvara sertçe yapıştırdım. Boğazı ellerimin arasında ezilirken öfkeyle soluyup gözlerine baktım.

"Sen benim kim olduğumu unutuyorsun galiba? Beni hatırlatmak zorunda bırakma. Ve sakın bir daha beni tehdit etme. Bedeli ağır olur." Pençelerimi boğazına geçirip kanının akmasına sebep oldum. Ardından onu bırakıp geri çekildim. Elini kanayan boğazına sararak sinirle yüzüme baktı.

"Canımı çok fena halde sıkmaya başladın Amara. Lider olmana çok güvenmemeni tavsiye ederim. Çünkü bir bakmışsın elinden kayıp gitmiş." Sesli bir şekilde güldüm. "Bakıyorum kendini hayallerine çok kaptırmışsın. Dikkat et de o hayallerinde boğulma." Ya da boğul. Böylece senden kurtulmuş olurum.

"Hayal mi gerçek mi göreceğiz." Ellerim iki yanımda yumruk oldu. "Uraza çok ileri gidiyorsun duracağın yeri bil yoksa ben durdururum." "Nerede duracağımı sana soracak değilim."

"Yanılıyorsun tam olarak da bana sorman gerekiyor. Çünkü ben senin liderinim. Çünkü bugüne kadar sizin ve gölge iblisleri için ben çabaladım. Çünkü sizin daha önce yaşamadığınız her şeyi ben yaşadım. Çünkü tehlikenin içine giren hep ben oldum. Bir gün bile bunu sizin başınıza kakmadım. Şimdi karşılığı bu mu olacak? Birlikte yaşadığım bana saygı bile duymayan bir iblis karşıma dikilecek ve benimle bu şekilde konuşacak ha! Yok öyle bir dünya!"

"Kendini çok abartıyorsun. Yerin kolayca doldurulabilir Amara. Sen vazgeçilmez değilsin anla bunu!" Son cümlesi ile ona olan sabrım tükendi. Hızla yumruğumu yüzüne geçirdim. Durmadım karnına sert bir tekme de geçirip iki büklüm olmasını sağladım. Ardından o lanet beyaz saçlarından tuttuğum gibi alnını küvetin kenarına geçirdim. Küvetin kırmızı yüzeyi anında siyah kana bulanmıştı.

Sonra kafasını su dolu küvete sokup onu boğmaya başladım. Elleri saçını tutan elimi çekmeye çalışıyor, bedeni çaresizce kıpırdanıyordu. Boşunaydı. Ondan kat ve kat daha güçlüydüm. Ayrıca bir kadındım. Ve kadınların öfkesi öyle küçümsenecek bir şey değildi. Saçlarını daha sert tutup kafasını küvetten çıkardım.

"Hâlâ az önce dediklerinin arkasında mısın?" Nefes nefese öfkeyle bağırdı. "Evet! Sonuna kadar arkasındayım seni lanet orospu!" Hırladım. "Peki öyleyse o zaman geber," diyerek kafasını tekrar suya soktum. Diğer elim ile sırtını boydan boya pençelerim ile kestim. Suyun altından acı bir çığlık duyuldu. Ne yapmaya çalıştığımı anlayınca çırpınışları arttı ama bir şey yapamadı.

Sırtından oluk, oluk kanlar akıyordu. Normal bir silah ile yaralanmış olsaydı çoktan kanaması dururdu ama iblis pençesi yarası kolayca kapanmazdı. Yaraya müdahale edilmesi gerekirdi. Kendi kendime kıkırdadım. Sonra pençelerim ile bu sefer az önce yaraladığım boğazına daha derin bir yara açmak için elimi suyun altına sokup boğazını bulduğum gibi pençelerimi geçirdim.

Köpüklü su yavaşça siyaha dönmeye başlayınca gözlerim zevkle parladı. Ne kadar da güzel bir görüntüydü. Bu sırada Uraza'nın hareketsizleştiğini fark ettim. Ölmemişti, bayılmıştı. Elimi saçlarından çekip kafasını suya bastırmayı bıraktım. Sonra iki elimi de kullanıp bedeninin tamamını küvete soktum. Ardından hızla kendi çıplak bedenimde küvete girdi. Uraza'nın bedenini üstüme çekerek kafasını göğüslerime yasladım. Bir elim kafasını sıkıca tutmaya başlarken diğeri hâlâ kanayan sırtını buldu.

Elimi sırtında gezdirince yaralarının dokusunu hissettim. Aynı zamanda kesik boğazından akmaya devam eden kanlarda göğüslerimden karnıma doğru bir yol izlemeye başlamıştı. Bazı kısmı ise suya karışmış suyun tamamen siyah renge bulanmasına neden olmuştu. Tüm bedenim zevk ile titredi. Kulağına eğilip fısıldadım. "Uyan benim yaramaz bebeğim."

Sesimi duyunca irkilerek uyandı ve kıpırdandı. Üstündeki ellerimi sıkıca tutup bedeninin hareket alanını kısıtladım. "Ne yapıyorsun manyak kadın?" Deyince kıkırdadım. "Ölürken yanında oluyorum. Tek başına ölmek istemezsin değil mi?"

"Siktir, Amara bırak beni." Boşta kalan elleri ile kollarımı tutup beni kendinden uzaklaştırmaya çalıştı. Başarısız olunca ayaklarını kullanıp kalkmaya çalıştığı an kendi bacaklarımı beline sarıp onu iyice kendime hapsettim. O an duraksadı. Olduğumuz konumdan dolayı ürperdiğini hissettim. Ne kadar benimle kavga ederse etsin benden korkuyordu.

Ona hissettireceklerimden korkuyordu. Bu yüzden hep bedenimi aşağılamaya çalışıyordu. Çünkü ona yenilmek istemiyordu. Ah, Uraza elime çok fena düştün. Yavaşça elimi sırtında gezdirmeye başladım. Üstündeki gömlek pençelerimden dolayı parçalanmıştı. Bu tenini daha iyi hissedebilmemi sağlıyordu.

"Uraza, Uraza... sana yaptıklarının bir bedeli olacağını kimse söylemedi mi?" "Ne saçmalıyorsun bırak beni. Bak Amara cidden fazla ileri gidiyorsun. Canını yakarım." Kahkaha attım. "Çok tuhaf çünkü şu an benim değil senin canın yanıyor. Ve sen hâlâ beni tehdit etmeye devam ediyorsun."

Kafasındaki elimle saçlarını kavrayıp yüzünü yüzüme çevirdim. Nefesimi dudaklarına üfledim. "Sana şu an istediğim her şeyi yapabilirim. Ve ne sen ne de bir başkası bana karşı çıkaramaz." Sarı gözlerinde gördüğüm ifade ile gülümsedim. Her seferinde ağızından dökülen kelimeler benden hoşlanmadığını dile getirse de anlaşılan gözleri aynı fikirde değildi.

Elimi saçlarından çenesine indirdim. Yavaşça baş parmağım ile alt dudağını okşadım. Gerildi. "Hadi itiraf et Uraza, beni öpmek istiyorsun. Hatta bunu uzun zamandır arzuluyorsun değil mi?" Sarı gözleri dudaklarıma kaydı. Ardından çenesini kasıldı. "Hayır," diyerek cevap verince iç çektim. "Ah o zaman senden yayılan bu şehvet kokusu neyden kaynaklı?" Öfkeyle yüzüme baktı. "Benimle oyun oynamayı kes!"

"Oyun oynamıyorum. Sadece sana gerçek hislerini gösteriyorum."

"Sana karşı bir hissim yok."

"Öyle mi dersin?"

"Öyle derim!"

"Peki keyfin bilir o halde seninle daha fazla zaman kaybetmeyim," diyerek bedenini hızla üstümden kaldırıp onu geriye ittirdiğim gibi kafasını yine suyun altına soktum ve küvetin zeminine sertçe geçirdim. Karşı bile çıkamamıştı. Beyni patlayıp et parçaları suyun yüzeyinde gezinmeye başlayınca tekrar bir zevk dalgası tüm bedenimi etkisi altına aldı.

Sırtımı küvetin diğer tarafına yaslayıp inledim. Uraza'nın bedeni biraz ilerimde yavaşça toza dönüşerek yok olurken bir elim bacaklarımın arasına girdi ve kendimi okşamaya başladım. Birkaç dakika sonra başından beri bu anı bekleyen bedenim büyük bir rahatlama yaşadı. Kafamı geriye atıp seslice inledim. Ardından gözlerimi Uraza'nın olduğu tarafa çevirdim. Onu az önce bıraktığım yerde yoktu.

Bedeni toza dönüşmüş ruhu cehenneme gitmişti. Orada yeniden doğacaktı. Yarın yine o sevimsiz suratı ile burada olurdu lakin bu gece kibir iblisi aramızda olmayacaktı. Eh, beni sinirlendirirse olacağı buydu. Gülerek küvetten çıkıp duş kabinine ilerledim. Bedenimi ve saçlarımı hızlıca yıkayıp banyodan ayrıldım. Elbette küveti kanlı ve suyun üzerinde gezen et parçaları ile öylece bırakmamıştım.

Bir büyü fısıldayınca hepsi kolayca yok olmuştu. Aynı istediğim zaman Uraza'yı hatta başkalarını da yok edilme gücüne sahip olmam gibi...

 

 

 

🕯🕯🕯

Bölüm Hakkında Düşünceleriniz Ve Önerileriniz?

Loading...
0%