Yeni Üyelik
5.
Bölüm

🕯4.Günahkârlar 🕯

@moonlighthikayeler

🕯🕯🕯

Günah, insanlara oldukça çekici gelir. Ne kadar kötü bir şey olarak adlandırılsa da tadına bir kere bakmanız bile sizi bağımlısı yapar, günahkâr etmeye yeterdi. Lakin bazı günahlar vardı ki bahaneleri olamazdı. Aslında hiçbir günahın bahanesi olamazdı. Günaha girdiğiniz an kendi iradeniz ile günahkâr olmuş olurdunuz. Peki bunu göze alabilecek misiniz? -Amara D.

İnsanlar çoğu zaman günahlarına kılıf uydururdu. Bir türlü yaptıklarını kabul etmez aksine yaptıkları şeylere gerekçe sunardı. Mesela bir erkek, bir kadına tecavüz ederdi. Ve sonra bundan beni tahrik etti, açık giyindi, kuyruk salladı tarzından bahaneler uydurup kurtulmaya çalışırdı.

Bu dedikleri belki toplumdaki ahlak yoksunları tarafından onaylanırdı. Ama gerçek aslında öyle değildi. Çünkü işlediğiniz her günahtan kendiniz sorumlusunuzdur. Karşınızdaki sizi günaha zorlamış olamazdı çünkü sizin kendi aklınız ve iradeniz vardı. Eğer tüm bunlara rağmen hâlâ o günahı işlemekte ısrarcıysanız bu tamamen sizin kirli zihninizin, kararmış kalbinizin suçuydu.

Yani demem o ki günaha girmek tamamen sizin tercih ettiğiniz bir seçenekti. Bundan dolayı başkalarını suçlayamaz, onları gerekçe olarak göremezdiniz.

Aynı bir kadın açık giyindi diye ona tecavüz edemeyeceğiz gibi ki bu zaten başlı başına zavallıca bir gerekçeydi. Ayrıca tüm bunlara rağmen herhangi bir günaha girmeyi sorun etmiyorsanız hatta daha da günaha batmayı arzuluyorsanız bu da sizin tercih edebileceğiniz bir şeydi.

Ama herkes tercihlerinin bedelini ödemek zorundadır. Bunu unutmayın. Ve lütfen beni de sizi günaha sokuyorum diye suçlamayın. Çünkü ben değil siz kendiniz günaha giriyorsunuz. Eh netice de hepiniz özgür insanlarsınız. Kararlarınızı tek başına alabilir, aklınızı doğru şekilde kullanabilirdiniz!

Bugün benim için hem tempolu hem de hızlı geçmişti. Belki de zamanı ayin yaparak geçirdiğim için bana öyle gelmişti. Aslında bu önemli değildi. Sonuçta gölge iblislerini bulmuş İtalya'yı ayrıntılı bir şekilde gösteren haritada yerlerini işaretlemiştim. Bundan sonra yapılacak tek şey onları cehenneme geri göndermekti.

Bu arada şimdi sizin aklınıza; "bu gölge iblisleri sadece İtalya'da mı var?"

Sorusu gelebilir. Cevabını hemen açıklaması ile vereyim. Yeryüzüne çıkan ilk şeytan ve iblis ilk olarak İtalya'nın Vatikan şehrine ayak basmıştır. Bu yüzden şeytanların ve iblislerin çıkış yeri burası olarak işaretlenmiş ve büyülenmiştir. Dünyanın farklı bir yerinden çıkmaları kesinlikle yasaklanmış olup gölge iblislerinin ise dünya da kafalarına göre dolanmamaları için ruhları İtalya'ya bağlanmıştır.

İtalya'dan çıkmaya çalışan gölge iblisi olursa kendiliğinden cehenneme geri dönerdi. Bunu göze alamayacakları için hepsi İtalya sınırları içinde kalmak zorundaydı.

İşte sadece İtalya'da olma nedenleri buydu. Ayrıca tüm bu anlattıklarım ile kafanızda başka soru işaretleri oluşmuş olabilir ama emin olun hepsi zamanla cevaplanacaktı. Hatta hadi bir sorunuzu daha yanıtlayalım! Eminim asıl merak ettiğiniz soru olabilir.

-Gölge iblisleri aslında ne ve neden yeryüzünde?

Gölge iblisleri aslında insanların günahlarından doğar. Her bir günah cehennemde doğan yeni bir iblis demektir. Bir düşünsenize bundan dolayı cehennemde ne kadar çok iblis vardır!

Zaten tam da bu yüzden yeryüzüne çıkıyorlar. O kadar fazlalar ki cehennem ile yeryüzü arasındaki perdede 5 yüzyıl önce küçük bir kesik açılmıştı. Bu da onları o kesikten yeryüzüne gelmelerine neden olmuştu. Bu kesik aslında küçük kıyamet alametiydi.

Bütün kutsal kitaplarda geçerdi ki; "kıyamet günü cehennem, cennet ve yeryüzü birbirine karışacak ve o an kıyamet kopacaktır." Eh, bu hemen gerçekleşecek bir şey olmadığı için yüzyıllardır yavaş, yavaş oluyordu. İnsanlık ise hâlâ uyuyordu. Ufakta onları bekleyen sondan haberleri bile yoktu. Bu umurumda da değildi. Çünkü bir bakımdan sonlarını kendileri getirmiş olacaktı. Ne kadar günah o kadar hızlı gelen kıyamet...

(NOT: ÜSTEKİ İTALİK YAZI İLE YAZILAN YER TAMAMEN KURGUNUN BİR PARÇASI OLUP YAZARIN UYDURMASIDIR. VE KİTAP BOYUNCA BU TARZ YAZILAR OLACAKTIR. CİDDİYE ALMAYIN VE YAZARI ELEŞTİRMEYİN.)

Düşünmeye ara verip oturduğum peluş halının üstünden kalktım. Bir büyü fısıldadığımda ayin için hazırladığım mumlar, obsidyen taşları ve kan dolu kâse ortadan kayboldu. Sırtımı dikleştirip boynumu çıtlattım. Saatlerce yerde oturmuş ayin yapmıştım.

Sonunda bitmişti de ayağa kalkabilmiştim. İç çekip üstümdeki mini elbiseyi düzelttim. Kırmızı saçlarımı omuzlarımdan geri atıp odadan çıktım. Akşam yemeği saati gelmişti. Topuklu çizmelerimden çıkan sesler eşliğinde 1. Kata indim. Yemek odasına girdim. Masada Uraza hariç herkes vardı. Dudaklarıma bir gülümseme kondurup yerime, baş köşeye oturdum.

Karşımdaki yerin boş olması bana inanılmaz bir zevk verdi. Masadakilere baktım. "Evet, yemeğe başlamadan önce bugünün raporlarını alayım," dedim. Bu sırada Carlos yine birden ortaya çıkmış tabağıma yiyecekler koymaya başlamıştı. İşini bitirince geri çekildi.

Sabrina boğazını temizleyerek dikkatimi çekti. "Ben, dediğin gibi keşişin hafızasını silip şehre götürdüm. Herhangi bir sorun olmadı." Sabrina'nın dedikleri bittiğinde Daron konuşmaya başladı. "Bende hizmetçiyi öldürüp yaktım. Külleri ormanın dört bir yanına savruldu." Bunu söylerken ne kadar zevk aldığını o koyu yeşil gözlerinden anlayabilirdiniz. Sonra Veronika oturduğu yerde dikleşip bana baktı.

"Bizde Arzel ile dediğin gibi çalışanların yeminlerini yineledik." Kafamı olumlu anlamda salladım. "Güzel, bir günü daha olaysız kapattık." Çeşit, çeşit yiyeceklerle donatılmış masayı işaret ettim. "E hadi afiyet olsun," diyerek önümdeki dilimlenmiş biftekten bir parçayı ağzıma attım.

Diğerleri başlamadan öylece suratıma baktı. Tek kaşım sorgulayıcı bir tavırla yukarıya kıvrıldı. "Ne oldu?" Arzel, "Uraza daha gelmedi," dedi. "Yani?"

"Akşam yemeklerini birlikte, aynı zamanda yiyeceğiz diye anlaşmamış mıydık?" Orlan'nın sorusu ile iç çektim. "Uraza bu akşam bize eşlik edemeyecek. Yemeğinizi yiyebilirsiniz."

"Neden?" Soruyu soran Daron'a gülümsedim. "Çünkü kendisi şu an çok uzaklarda."

"Nereye gitti ki? Hem de bize söylemeden?" Veronika'nın şaşkın çıkan sesi ile bu sefer ona baktım. "Cehennemin dibine gitti." Sesim agresif çıkmıştı. Arzel elindeki kadehten bir yudum alarak konuşmaya başladı. "Sanırım bu cehenneme gidişi biraz kendi istediği dışında gerçekleşti?"

Ah, zeki öfke iblisim hemen anlamıştı. "Kendi kaşındı," diyerek göz kırptım. Sabrina irileşmiş gözlerle bana baktı. "Dalga geçiyor olmalısın! Onu öldürdün mü?" Sakince gülümseyerek kafamı salladım. Hayretle sırtını sandalyesine yasladı. "İnanılmazsın. Uraza geldiğinde sana iyice kurulacak biliyorsun." Omuz silktim. "O bana bir şey yapamaz," diye söylendim.

"Aha! Yarın kesinlikle büyük bir şenlik var desenize." Daron'ın keyifli çıkan sesiyle gözlerimi devirdim. "Hayır yok. Aksine bence buraya geri döndüğünde bana bir daha karşı çıkmamasını öğrenmiş olacak."

Veronika, "Sanmıyorum," diye mırıldandı. Orlan ise elini çenesinin altına koymuş bana bakıyordu. "Ne?" Dedim. Yavaşça omuz silkti. "Bir şey yok," diye mırıldandı. Bilmiş bir tavırla baktım. "Ne söyleyeceksen söyle."

"Sadece ikinizin arasındaki bu güç savaşına anlam veremiyorum."

"Verememen normal çünkü aramızda güç savaşı falan yok. Olamaz da zaten ondan daha güçlü olduğumu hepimiz biliyoruz. Uraza kendi kendine olduğu yerde debelenip duruyor o kadar."

"Kibir iblisi olduğundan onu suçlayamayız. Kendi otoritesine karşı gelinmesini sevmiyor." Veronika'ya döndüm. "Ne iblisi olduğu önemli değil. Ben onun ve sizin liderinizim beni sevmek zorunda değilsiniz ama saygı duymak zorundasınız."

"Ne kadar şimdi söyleyeceğim şeyden sonradan pişman olacak olsam da Amara haklı. Kendisi pek sevimli biri değil evet ama iyi bir lider ve saygıyı hak ediyor." Sabrina'nın dedikleri ile şaşkınca ona baktım.

Ondan böyle bir çıkış beklemiyordum. Omuzlarımı dikleştirip tüm iblislerde gözlerimi gezdirdim. "Bu konuyu kapatalım ve yemeğimizi yiyelim. Yemekten sonra gölge iblisi avına çıkacağız."

"Ah, sonunda iki gündür şatoda oturmaktan sıkılmıştık." Orlan, Daron'ın sözleriyle gözlerini devirdi. "Kendi adına konuş, ben oturmaktan gayet de memnunum."

"Tabii memnun olursun tembel," diye Orlan'a karşılık verdi. Orlan ise omuz silkmekle yetindi. "Olduğum şeyi senin aksine inkâr etmiyorum." Daron'ın oturduğu yerde gerildiğini göz ucuyla gördüm. "Ben neyi inkâr ediyorum?" Harika! Bir de bana kavgacı derler. Kendi yaptıklarını cidden görmüyorlar. "Kıskançlık yaptığını elbette."

"Öyle bir şey yok. Ayrıca kimi, neyi kıskanıyormuşum?" Orlan göz ucuyla bi' bana bir de Arzel'a bakış attı. Sonra Daron'a döndü. "Sen bunun cevabını zaten biliyorsun." İç çekip kırmızı şarap dolu kadehimi elime alırken konuştum.

"Kesin şunu!" Diyerek kadehten bir yudum aldım. Sonra konuşmaya devam ettim. "Olduğumuz şeyi hiçbirimiz inkâr edemeyiz. Biz buyuz ve bu olmaya devam edeceğiz. Bir daha ne olduğunuz ile ilgili birbirinize laf atmayın. Olduğunuz şeyin hakkını verin."

İkisine de dik, dik baktım. Tam baş köşede oturmanın avantajı masadaki herkesi rahatlıkla görebilmekti. "Anlaşıldı mı?" İkisi de kafasını sallayınca memnuniyetle gülümsedim. Neyse ki yemek boyunca bir daha tartışma falan olmadı. Herkes sessizce yemeğini yemiş hazırlanmak için odalarına çıkmıştı.

Şu an bende hazırlanmakla meşguldüm. Üstüme siyah, askılı crop, kırmızı deri ceket, altına ise siyah pantolon ve topuklu kısa kırmızı deriden botlarımı giyip kırmızı saçlarımı ise at kuyruğu yaptım.

Son olarak yanıma iki tane hançer ve bir cehennem taşı aldım. Cehennem taşını iblisleri insan bedenlerinden çıkartmak için kullanırdık. Aksi takdirde çıkmamak için çok direnirlerdi. Ve bende bununla uğraşamazdım.

Son kez üstüme, başıma bakıp hazır olduğuma kanaat getirdim. Ve her zaman yaptığım artık bir alışkanlık haline gelen hareketimi yaptım. Yani işaret parmağımdaki kırmızı zirkon taşlı yüzüğümü düzelttim. Bu yüzüğü hiçbir zaman çıkarmazdım. Aslında gayet sıradan bir görüntüsü vardı. Elmas kesimli taşı siyah renkli halkanın üstüne sabitlenmiş şekildeydi.

Ama yüzüğü benim için özel yapan yönü Asmedous'un bunu beni yarattıktan bir gün sonra hediye etmiş olmasıydı. O günden beridir de parmaklarımı süslüyordu. İç çekip makyaj masasının üstüne koyduğum haritayı yanıma aldığım gibi odadan çıktım. Hızlıca merdivenlerden inip şatonun arka kapısına ilerledim. Ön kapıdan çıkamazdım. Artık hava kararmıştı ve günaha bulanmaya gelen insanlar vardı. Ve ben onlarla gece yarısına kadar yüz yüze gelmezdim.

Çünkü gece yarısından önce çoktan sarhoş olmuş olurlar ve göründüklerinin çoğunu hatırlamazdılar. Bu da benim işime gelirdi. Hoş hatırlasalar bile hepsinin dili büyülendiği için şatoda gördüklerinden ve orayı işleten bizden başkasına bahsedemezdiler.

Sadece buraya gelir günaha bulanır sonra giderlerdi. Hiçbir şey olmamış gibi günlük yaşantılarına devam ederdiler. Ardından tekrar gelirlerdi. Zevkin içinde yüzer tekrar hayatlarına dönerlerdi.

Ama hep bir kısır döngü içindeydiler. Gündüzleri temiz, masum, adaletli, yardımsever, iyi ve sıcakkanlılardır. Geceleri ise kirli, günahkâr, gaddar, kötü ve soğukkanlılardır. Tüm bunlar da insanların aslında ne kadar ikiyüzlü olduğunu gösteriyordu. Ne kadar aşağılık birer varlık olduklarını...

"Hey! Amara duyuyor musun?" Daron'ın sesiyle düşünceler aniden kesildi. Bu sırada hâlâ arka kapıya giden yolda yürüyemeye devam ediyordum. Daron ise arkamdan koşarcasına yürüyüp yanıma geldi. "Daha deminden beri sana sesleniyorum. Nereye daldın?" Omuz silktim.

"İnsanların ne kadar ikiyüzlü olduğunu düşünüyordum." Garipseyerek yüzüme yandan bir bakış attı. "İnsanlar hakkında çok düşünüyorsun. Siktir etsene, onlar sadece birer böcekten ibaret." Güldüm.

"Ben maalesef senin kadar umursamaz olamıyorum."

"Çünkü her şeyi kontrol etmeye çalışıyorsun. O kırmızı kafanın altındaki bir saniye bile çalışmadan duramıyor."

"Bunu iltifat olarak alıyorum," dedim. Sonunda arka kapının önüne geldiğimizde kilitli kapıyı bir büyü fısıldayarak açtım. Daron ile dışarı çıkıp kapının önünde dikilmeye başladık. Diğerleri daha gelmemişti. Daron'ın koyu yeşillerinin bedenimde dolandığını hissedebiliyordum.

Elimdeki haritayı ön cebime sıkıştırıp ellerimi pantolonun arka ceplerine sokup olduğum yerde kıpırdandım. Beklemek sıkıcıydı. "Arzel ile aranız hâlâ kötü mü?" Gözlerimi devirdim. "Bizim aramızın kötü olması seni neden ilgilendiriyor?" Biraz yanıma yaklaştı.

Uzun boyunun avantajını kullanarak bana yukarıdan bir bakış atıp sırıttı. "Cevabını bildiğin sorular sorma." Dudaklarımı birbirine bastırdım. "Daron bak seninle tekrar, tekrar aynı şeyleri konuşmak istemiyorum. Ve seni son kez uyarıyorum Arzel ile benim arama sakın girme. Belki ben olduğum kişiden dolayı ona sadık olmayabilirim. Ama onun yeri bende çok ayrı." Sertçe yutkunurken gözleri hiddetli bir ifadeyle yüzümde dolandı.

"Onda olup bende olmayan ne var?" Bezgin bir ifadeyle suratına baktım. "Daron, kendini Arzel ile kıyaslama. İkinizin de karakterleri çok ayrı ve ikinizin de mükemmel olduğu farklı yönler var." Ellerimi ceplerimden çıkartıp yanaklarına koydum. Baş parmaklarım ile pürüzsüz yüzünü okşadım.

"Böyle yaparak kendi değerini düşürme. Ben seni anlıyorum. Hatta seni benden daha iyi kimse anlayamaz. Senin kim olduğunu da biliyorum bu yüzden böyle davranıyorsun ama bunu hem kendine hem de arkadaşım dediğin adama yapma. Arzel'ın sana olan güveni sarsma." Bocaladığını yüz ifadesinden anladım. "Ya Arzel umurumda bile değilse?"

"O halde onu hiçbir zaman arkadaşın olarak görmemişsindir."

"Biliyor musun bazen bizim günah iblisi olduğumuzu unuttuğunu düşünüyorum. O lanet böcekleri gözlemleyip onları düşüne, düşüne onlara benzemeye başladın." Kaşlarım çatıldı. Dedikleri hoşuma gitmemişti. "Saçmalıyorsun şu an."

"Öyle mi dersin? Peki o zaman neden güvene ve arkadaşlık ilişkilerine önem vermeye başladın?"

"Bunun insanlarla alakası yok. Biz günah iblisi olabiliriz ama farkındaysan her duyguyu bizde hissediyoruz tek fark bir duyguyu daha yoğun hissetmemiz. Yani benim bunları hissetmem beni insan yapmaz ya da daha az iblis yapmaz. Çünkü ben ne olduğumun başından beri farkındayım."

"İyi, o halde ona göre davran," diye söylendi. Dişlerimi birbirine bastırdım. Onunla daha fazla tartışmayacaktım. "Merak etme, davranacağım," dedim. Ellerimi yüzünden çektiğim gibi arkama dönüp birkaç adım ondan uzaklaştım. Daron'ın beni insanlara benzetmesi gerçek bir hakaret olmuştu.

Çünkü ben kesinlikle insanlara benzemiyordum. Belki duygularımı onlar gibi coşkulu yaşıyordum ama kesinlikle bir insana benzeyemezdim. İnanın bana öyle bir durum söz konusu olsaydı şu an ki benden çok farklı bir ben olurdu.

Daron ile iki dakika daha tek başımıza bekledikten sonra nihayet diğer dört ibliste aramıza katılmıştı. Hepsini karşıma aldım. Planı anlatıp işe koyulmak istiyordum.

"Şimdi, 2 kişilik gruplar halinde toplam 3 bölgeye dağılacağız. Her bölgedeki gölge iblislerinin nerede olduklarını haritada işaretledim. O kısımlara sırasıyla gidip yakalarsınız." Ön cebimdeki haritayı çıkartıp ortamıza doğru açtım. Tek ışık kaynağımız ay olsa da iblis olduğumuzdan karanlıkta bile gayet iyi görürdük. Haritadaki bölgeleri elimle göstermeye başladım.

"Orlan ve Arzel siz buraya, Daron ve Sabrina sizde şuraya, Veronika sende benimle buraya. Haritadaki yerleri ezberleyip görselini zihninize iyice kazıyın." Dediklerimi yapmak için hepsi haritayı incelemeye başlayarak kendi bölgelerini ezberledi.

Bunu yapmaları bir dakikalarını bile almamıştı. Bu da iblis zihinleri sayesindeydi. Haritayı katlayıp cebime sıkıştırdım. "Kuralları tekrar hatırlatayım; eğer iblis avcıları ile karşılaşırsanız hemen uzaklaşın, çatışmaya girmeyin. Gölge iblislerini elinizden kaçırmayın, kaçan olursa hemen bana haber verin. Şafak vaktine kadar süreniz var, süreniz bittiği an buraya gelin. Ve son olarak kesinlikle ama kesinlikle kendinizi tehlikeye sokacak bir aptallık yapmayın. İşimizi sessizce ve hızlıca halledelim."

Hepsinin beni onaylaması ile gülümsedim. "O zaman herkes kendi bölgesine gidebilir." Dediklerim biter bitmez Veronika hariç diğerleri yer değiştirme büyüsü kullanarak aniden ortadan yok oldu. Bende yanımdaki Veronika'ya baktım. Elimi tutması için uzattım.

"Hadi bizde gidelim." Elimi tuttuğunda dudaklarım arasından bir kelime büyü çıktı. Ve sonra kendimizi Toskana bölgesinde bulunan Siena şehrinin içinde bulduk. Veronika'nın elini bırakıp etrafıma bakındım. Arnavut kaldırımlı yollar, daracık sokaklar ve taştan yapılma evler ile Siena tam bir orta çağ şehriydi. Bu zamana kadar aslını bozmadan böyle kalmaya devam ederek Dünya Kültür Mirası Listesine bile girmişti.

Ve turistlerin çok sevdiği bir şehirdi. Haksızda sayılmazlar çünkü Siena 3 tepe üzerine kurulu, etrafı surlarla çevrili, üzüm bağları ve zeytin ağaçları ile dolu rüya gibi bir şehirdi. Biraz kasvetli bir havası vardı ama yine de büyüleyiciydi.

Dönüp Veronika'ya baktığımda onunda benim gibi etrafı incelediğini fark ettim. Bana bakıp şirince gülümsedi. "İşimiz bittiğinde Ricciarelli bisküvisi, zencefilli çörek ve Noto (Bal, badem ve karabiberden yapılan şeker.) alabilir miyiz? Siena şehrinin en meşhur tatlılarından olduğunu duymuştum."

Oburluk iblisi olduğundan aklının yemekte olmasına şaşırmamıştım. "Vaktimiz olursa alırız." Sevinmiş gibi gülümsedi. "Hadi gidip şu gölge iblislerini hemen yakalayalım," diyerek yürümeye başladı. Arkasından güldüm. Doğru motivasyon ile Veronika'ya her şeyi yaptırabilirdiniz. Hâlâ gülümsemeye devam ederek arkasından yürümeye başladım.

Dar ve ıssız olan sokaktan çıktığımızda kendimizi insan kalabalığında bulduk. Etrafımı dikkatle inceleyince Piazza Del Campo meydanına çıktığımızı anladım. İnsanlar güzel bir akşamın keyfini çıkarmak için dışarıdaydı.

Neyse ki aralarında sırıtmıyorduk. Hatta muhtemelen turist gibi gözüküyor olabilirdik. Veronika'nın sağ tarafına geçip kısık sesle konuşmaya başladım. Kimsenin bizi duymasını istemiyordum. Ayrıca etrafta iblis avcısı olabilirdi. Şu an herhangi bir koku almasam da tetikte olmalıydık.

"İki tane gölge iblisinin varlığını meydanda olduğunu tespit etmiştim. Şimdi burada olmasalar bile arkalarında kokularını bırakmışlardır. Kokuyu takip edelim."

"Tamamdır," diyerek havayı kokladı. Bende onu taklit edince sol tarafından gelen gölge iblis kokusu ile o tarafa yöneldik. Yanlarından geçtiğimiz insanlara dikkat çekmeden bakıp gölge iblislerini aramaya başladık. Havayı tekrar koklayınca kokunun güçlendiğini fark ettim.

Veronika'nın kolundan tutup onu bir sokağa çektim. Dar, karanlık ve bolca gölge iblisi kokan sokağın ortasında hızlı adımlarla ilerleyen bir adam ile kadın vardı. Bizi fark etmemişlerdi. Veronika'ya kısa bir bakış atınca ne demek istediğimi anladı. Ve iblis hızını kullanıp gölge iblisleri olduğuna emin olduğum iki kişinin önüne geçti.

Kadın olan çığlık atıp geriye kaçmaya çalışınca bir anda önünde belirdim. Dudaklarımda alaycı bir gülümseme oluştu. "Bakın burada kimler varmış?! Cehennem kaçakları!" Kadın bu sefer benden kaçmak ister gibi diğer tarafa geçti ama orada da zaten Veronika olduğundan kapana kısılmıştı.

Adam ise tüm bu zaman boyunca hareket etmemişti. Gözlerim onu bulunca zaten bana baktığını gördüm. Hemen gözlerini kaçırdı. Hm, kim olduğumuzu anlamış olmalıydı.

"Ee, o bedenlerin içinden kendi isteğiniz ile mi çıkarsınız yoksa biz mi çıkartalım?"

"Çıkmıyoruz! Rahat bırakın bizi lanet avcılar!" Kadının bağırıp yanımdan geçmeye çalışması ile sertçe kolundan tuttuğum gibi sırtını taş duvara çarptım. O sırada adam sessizce mırıldanmıştı. "Onlar iblis avcısı değil." Kadın şaşkınca adama döndü. "Kim o zaman bunlar?"

"Günah iblisleri." Adamın cevabı ile kadın olduğu yerde titredi. Bizden korkmuştu. "Az önce ahkâm kesiyordun şimdi ne oldu?" Titrek bir nefes aldı. "B-ben özür dilerim sizin kim olduğunuzu anlayamadım." Sakince kafamı salladım. "Şimdi anladığına göre bedenden çıkacak mısın?"

"Bunun nedenini anlayamıyorum. Sizde iblissiniz ve kendi bedenlerinize sahipsiniz. Biz sahip olunca neden sorun oluyor?" Kadının yersiz cesareti ile Veronika'ya baktım. Gözlerimle adamı işaret ettim.

O adam ile ilgilenmeye başlarken ben kadının karşısında dikildim. "Bak tatlım sizin bu dünyada olmanız yasal değil. Siz cehenneme aitsiniz. Burada olmanız düzeni bozuyor. Ayrıca bizi kendiniz ile kıyaslama. Biz sizin gibi yeryüzünde dolaşan boş ruhlar değiliz. Zaten bizim burada olmamızın temel nedeni sizin burada olmanız. Biz sizi cehenneme geri göndermek ve yeryüzü ile cehennem arasındaki dengeyi sağlamak için yaratıldık. O yüzden şimdi ya dediklerimi kendi isteğin ile yaparsın ya da ben kendi yöntemlerim ile hallederim."

Çenesini dikleştirip yüzüme meydan okurcasına bakınca gözlerimin önünü bir öfke bürüdü. Hızla ceketimin cebindeki cehennem taşını alıp kadının alnına bastırdım. Acılı bir çığlık tüm sokakta yankılandı. Bir büyü fısıldayıp sesin duyulmasını engelledim. İnsanları başımıza toplamak istemezdik. Taş kadının alnında yanıyormuş gibi parladı.

Taşı geri çekip ceketimin cebine geri koydum. O an önümdeki kadın bedeni yere yığıldı. Ve kadının içinden beden formunda siyah bir gölge yükselmeye başladı. İblis pençelerimi ortaya çıkartıp gölgenin boğazını kavradığım gibi pençelerimi geçirdim. Aniden siyah gölge elimin arasından yok oldu.

Onu öldürüp cehenneme geri göndermiştim. Orada kendi bedeninde tekrar dirilecekti. Ve cehennem taşı tarafından işaretlendiği için tekrar yeryüzüne çıkamayacaktı. Dönüp Veronika'ya baktığımda onunda gölge iblisini cehenneme gönderdiğini gördüm. Bana baktı. "Benim gölge iblisi uysal çıktı. Hiç eğlenceli bir ölüm olmadı," diye yakınınca güldüm.

"Zevzeklik etme de şu fanileri ayıltıp büyüleyelim sonra diğer gölge iblislerinin peşine gideceğiz."

"Tamam," diyerek yerde baygın halde yatan adamın önünde dizlerinin üstüne çöktü. Bende aynısını yapıp kadını uyandırmak için bir büyü fısıldadım. Anında gözleri açıldı. Şaşkınca bana ve etrafına baktı.

"Ne... neler oluyor? Neredeyim ben?" Beklediğim gibi hiçbir şey hatırlamıyordu. Ellerimi omuzlarına koyup gözlerinin içine baktım. Sessizce bir büyüde fısıldamayı es geçmedim. Onu hipnotize edecektim.

"İyisin bir şeyin yok. Sıradan bir gün geçirdin. Ve şimdi evine döneceksin. Sana bunca zaman nerede olduğunu soran olursa da yalnız kalıp kafa dağıtmaya çıktığını söylersin." Kadın yavaşça kafasını salladı. "Evet, kafa dağıtmaya çıktım çünkü bugün işimden kovulmuştum."

Gülümsedim. Fanilere büyü yaparken boşlukları kendilerinin doldurmalarını sağlayacak şekilde yapardık. Böylece şüphe uyandıracak bir şey olmazdı. Kadını yerden kaldırdım. "Hadi evine git," dediğimde yürümeye başladı. Bir süre sonra ise sokaktan çıktı. Veronika o an yanıma geldi. "Benimki de gitti," dedi. "Güzel, hadi geriye kalan 10 gölge iblisini de bulalım."

"Ne kadar da fazlaymış. Bu bölgeyi seviyor olmalılar."

"Bunlar sadece iz bırakanlar. Biliyorsun ayinde tüm İtalya'daki gölge iblislerini bulamıyorum." Elini koluma koyup okşadı. "Eminim yapabilsen hepsini bulurdun ama zaten bu kadarını bile yaparak gücünün birçoğunu harcıyorsun. Bu yüzden dert etme. Senin elinden geldiğinin en iyisini yaptığını biliyorum."

Kolumdaki elinin üstüne kendi elimi koyup hafifçe sıktım. "Bu kadar anlayışlı olman can sıkıcı olsa da hoşuma da gidiyor." Gülerek yanağımdan öptü. "Sende huysuzsun ama yine de seviyorum." Kıkırdadım. "Ah, yoksa aramızda toksik bir ilişki mi doğuyor?" Gülerek diğer eliyle kalçama bir şaplak attı. "Senin zaten bir toksik ilişkin var ama istersen metresin olabilirim. Böyle kalçaya sahip olan birini kaçırmak istemem." Kahkaha atıp ondan uzaklaştım. "Kalçama göz diktiğini bilmiyordum?" Diye alaycı bir tavırla sordum.

Omuz silkti. "Güzel kalça karşı koyamıyorum." Tekrar kahkaha atarken kafamı iki yana salladım. "Tamam, tamam. Bu kadar kalça muhabbeti yeter. Gölge iblisi avına kaldığı yerden devam edelim."

"Hay, hay efendim. Önden buyurun." Gülerek yürümeye başladım. Veronika bu gece beni iyi güldürmüştü. Elbette az önce söylediklerini ciddi söylemediğini biliyordum. Beni eğlendirmek için yapmıştı. Onunla çok yakın olmasak da ne hissettiğimi anlayabiliyordu. Ve ona göre davranıyordu. İşte oda böyle bir iblisti.

|✡||✡||✡|

Sonraki saatlerimiz gölge iblislerini bulmakla geçti. 5 tanesini daha farklı yerlerde bulup cehenneme göndermiştik. Ve saat artık gece yarısını geçmişti. Şafak vaktine kadar zamanımız olsa da hepimiz en kısa sürede iblisleri öldürüp şatoya geri dönerdik.

Eğer şafak vaktine kadar geri dönmediysek sorun var demektir. İç çekip son gölge iblislerinin izini bulmak için havayı kokladım. Ve ayinde onları gördüğüm yerin neresi olduğunu hatırlamaya çalıştım. 5 tanesinin varlığını birden hissetmiş nerede olduklarını öğrenmek için bana gösterilen bir görüntü ile yetinmek zorunda kalmıştım.

Ayinin işleyişi böyleydi. Sana iz bırakan gölge iblislerinin varlıklarını hissettirir konum olarak nerede olduklarını öğrenmen için ise bulundukları yerin bir görüntüsünü gösterirdi. Bu yüzden de benim İtalya'yı avucumun içi gibi bilmem gerekiyordu. Yoksa bana gösterilen görüntünün yerini bilemezdim.

Neyse ki 22 yılda her yeri öğrenmiştim. Ve o görüntüdeki yeri de hatırlamıştım. Aslında açıp haritadan da bakabilirdim. Orada hem nerede oldukları hem de kaç tane oldukları detaylıca işaretlenmişti. Ama kendi zihnime güveniyordum. Bu yüzden adımlarım beni bir bara götürdü. Veronika ile barın önünde durduk. "Bu biraz zor olacak gibi duruyor," dediğinde kafamı salladım.

"Onları insanlardan uzağa kendimize çekmemiz gerekiyor."

"Bunu nasıl yapacağız?" Gri gözlerimdeki haylaz parıltılarla ona göz kırptım. "Birazcık şehvete hiç kimse dayanamaz." Dudaklarında şeytani bir gülümseme oluştu. Bu onda çok nadiren gördüğüm bir gülümsemeydi. "Anladım. Sen onları kendine çekeceksin sonrada öldüreceğiz."

"Aynen öyle," diyerek bardan içeri girdim. Veronika hemen arkamdan geliyordu. Havayı kokladım. Anında gölge iblislerinin kokusunu aldım. Onları görmek için gözlerim barda gezindi. Ama o kadar kalabalık ve insanlar birbirleriyle iç içeydi ki bu konuda zorlanacağımı anladım. Bu yüzden iblis gözlerimi meydana çıkardım. İnsanların görmesini umursamıyordum çünkü buradaki kimsenin adını bile hatırlayacağını düşünmüyordum. Hızlıca gözlerim etrafta dolanmaya başlarken yürüyüp insanların arasına karıştım. Hepsi kendini son ses çalan müziğin ritmine kaptırmış delice dans edip elindeki bardaklardan içki içiyordu.

Normal bir zamanda olsak bundan zevk alır eğlenirdim ama şu an bir görevim vardı. Yanından geçtiğim bir kadın gülerek bağırdı. "Lenslerine bayıldım!" Bir şey demedim. Ama lens sanmaları iyiydi. Gözlerim hâlâ dikkatle etrafta dolanırken biraz ilerimdeki locada oturan 5 adama gözüm takıldı. Anında onların gölge iblisi olduğunu anladım. O tarafa hızla ilerlemeye başlarken Veronika'nın tam arkamdan geldiğini biliyordum.

Localara çıkan merdivenlere vardığımızda bir güvenlik ile karşılaştık. Gülümseyip hemen onu büyüledim. Böylece bizim yukarı çıkmamıza engel olamayacaktı. Merdivenleri hızla çıkıp gölge iblislerinin bulunduğu locaya gittik. O an kırmızı iblis gözlerim hemen griye döndü.

Ve şehvet gücümü açığa çıkardım. Burnuma kendi büyüleyici kokum gelince dolgun kırmızı dudaklarımda baştan çıkarıcı bir gülümseme oluştu. Kokum gölge iblislerinin ilgisini çekmiş gibi hepsinin kafası benim olduğum tarafa döndü. Yanlarına ilerleyerek karşılarında durdum. "İyi geceler beyler. Arkadaş ister misiniz?" Kendimi ve Veronika'yı gösterdim.

Adamların bakışları ikimizin de üstünde dolandı. Veronika'da güzel bir kadındı. Erkeklerin direkt ilgisini çeken tiplerdendi bu yüzden bu konuda bir sorun yaşanmayacağından emindim. Tam karşımda ortada oturan sarışın adam gevşekçe gülümseyerek konuştu.

"Olur, tabii. Sizin gibi iki güzel kadını ret etmek istemeyiz. Yanımıza oturun hadi." Alt dudağımı dişleyerek gülümsedim.

"Aslında biz burada olmaktan sıkılmıştık. Daha sakin bir yere gidip eğlenmek istiyoruz. Bize eşlik eder misiniz? Hem gideceğimiz yerde birkaç tane daha kadın arkadaşımız var. Onlarda size arkadaşlık etmekten büyük keyif alır." Şehvet gücümü iyice çevrelerine yaydım.

Birkaç saniye sonra bedenleri şehvet ile dolup taştı. O zihinlerinde dolanmaya başlayan ahlaksız düşüncelerini duydum. Hepsi cinsellik içeriyordu. Bu benimde zevk almamı sağladı. Zaten bu barda o kadar çok şehvet ve zevk vardı ki onlardan beslenmem için bana adeta yalvarıyorlardı. Şu an iş üstünde olmasam hepsinin üstüne atarcasına beslenirdim.

Ama kendimi dizginlemem gerekiyordu. Adamlar cevap vermeyince dudaklarımı büktüm. "Anlaşılan bize arkadaşlık etmek istemiyorsunuz peki sorun değil biz kendimize başka arkadaşlar buluruz. Size iyi eğlenmeler," diyerek Veronika'nın koluna girdim ve birlikte locadan çıktık.

Merdivenleri inmeye başlamıştık ki arkamızda hissettiğimiz hareketlilik ile ikimizin de kafası oraya döndü. 5 adamında ayakta peşimizden geldiğini gördüm. Şaşırmış gibi bir tavır takınırken hâlâ onların üstünde şehvet gücümü kullanıyordum. Az önce konuşan sarışın adam hemen yanıma geldi. "Biliyor musun bizde buradan sıkılmıştık. Ve açıkçası o daha sessiz yerinizi merak ediyoruz."

Baştan çıkarıcı gülümsemeyle konuştum. Sesim onun tenini okşuyormuş gibi çıktı. "Bizi takip edin o halde," diyerek merdivenlerden inip barın çıkışına ilerledik. Veronika yanımda sinsi, sinsi gülümsüyordu. Ona göz kırptım. Gölge iblislerini ağımıza düşürmüştük. Sırada onları yemek vardı.

🕯🕯🕯

Bölüm Hakkında Düşünceleriniz Ve Önerileriniz?

Loading...
0%