Yeni Üyelik
13.
Bölüm

♠️12.|Buzun Üstünde♠️

@moonlighthikayeler

♠️♠️♠️

Kalbim yerinden çıkacak gibi çarpıyordu. Göğüs kafesimi parçalayıp dışarı fırlayacaktı sanki. Sadece oda değildi dudaklarımı işgal eden yumuşak etli dudaklar ise başımı döndürüyordu. Cesur'un dudaklarının hareketi, dudaklarımı her kavrayışı o kadar harikadaydı ki...

Alt dudağımı dişlerinin arasına alıp çekiştirince ağzına doğru hafifçe inleyip ellerimi omuzlarına bastırdım. Belimdeki kolu beni kendine daha da yaklaştırdı, bedenlerimiz birbirine yapışıktı. Ensemdeki eli yavaşça orayı okşuyordu. Ağzımı aralayıp dili içeri girince tekrar inledim. Dudaklarımı daha sert hareket ettirmeye başladım, oda bana ayak uydurdu. Omuzlarındaki ellerim yavaşça saçlarına çıktı.

İçimde o kadar çok duygu vardı ki hepsi bir araya gelip patlayacak gibiydi. Cesur'un bana böyle hissettirmesi korkunç derecede güzeldi. Kendimi ondan ne kadar uzaklaştırmaya çalışsam bir o kadar yanımda buluyordum. Ayrı olamıyorduk, birbirimize çekilip duruyorduk.

Ama artık onu kendimden uzaklaştırmak için hiçbir zorunluluğum yoktu. O beni böyle kabul etmişti. Birbirimize açık olmuştuk. Lakin hâlâ Cesur'un bana olan duygularının büyüklüğüne anlam veremiyordum.

Belki de daha önceden hiç böyle sevilmediğim içindi. Çünkü ben bu zamana kadar sevmiştim ama sevilme duygusunu tatmamıştım. Şimdi biri karşıma çıkıp bana açık, açık duygularını gösteriyordu. Ve bu doğal olarak korkmama, yadırgamama neden oluyordu. Özellikle ona zarar veririm korkusu...

Bütün onu kendimden uzaklaştırma çabam bu yüzdendi. Oysa bunun için bir şey yapmam yersizmiş çünkü Cesur asla vazgeçmezdi. Bunu o açık yeşillerinden görmek mümkündü. Gerçekten uslanmaz biriydi. Neyse ki böyle olması hoşuma gidiyordu. Tatlı ve sert...

Cesur üst dudağımı ısırınca saçlarındaki ellerimin tırnaklarını sertçe saç derisine bastırdım. Cesur'un ensemdeki eli belime kaydı. İki eliyle kalçalarımı tutup birden beni kaldırdı ve kucağına oturttu.

Dudaklarımı geri çekip gözlerimi açtım. Yutkunup güzel yüzüne baktım. Kırmızı dudakları şişmişti. "Cesur..." Nedensizce adını fısıldadım. Cesur'un iki eli sırtımdan aşağı yukarı hareket etmeye başladı. Açık yeşilleri ağır ağır yüzümde dolandı. "Çok güzelsin," dedi ve tekrar dudaklarıma yapıştı.

Öpüşüne ayak uydururken kendimi ona bastırma dürtüsüyle doldum sonra kalçalarımı hafifçe oynatıp kendimi sertliğine bastırdım. Dudaklarıma doğru inleyince gülümsedim. Cesur tek eliyle saçlarıma asılıp sırtımı yay gibi germeme neden oldu, dudaklarımızda ayrılmıştı. İlk başta şaşırırken dudaklarının boynuma değmesiyle huzurla iç çektim.

Boynum tamamen gözleri önündeydi ve her ne istiyorsa onu yapabilirdi. Dudaklarını şahdamarıma bastırdı. Dudakları küçük öpücükler kondurarak aşağı kaymaya başladı. Dişlerini boynuma geçirip ısırınca inledim. Cesur'un dudaklarının yukarı kıvrılmasını hissettim. Isırdığı yeri yalayınca kasıklarıma bir ağrı girdi.

Saçlarındaki ellerimle saçlarını çekiştirip dudaklarının boynumdan ayrılmasına neden oldum. Gözlerimiz buluşunca açık yeşillerinde gördüğüm tutku beni etkisi altına aldı. Ellerimi saçlarından çekip omuzlarına koydum ve onu geriye ittim. Bana karşı çıkmadı, sırtı yatakla buluşunca üstünde yükselip dizlerimi yatağa yasladım ve üzerine eğildim.

Ellerim göğsünün üstünde gezintiye çıktı tişörtünün eteklerini kavrayıp yukarı çektim. Sargı beziyle sarılmış kısmına dikkat ederek tişörtü üstünden çıkarmak için hamle yaptım. Cesur bana yardımcı oldu, biraz sonra tişört zemindeki yerini aldı. Ellerimi bu sefer çıplak göğsünde gezdirip hafifçe tırnaklarımı bastırdım. Mavilerim onun gözlerindeydi.

Yaptığım hareketlerden etkilendiğini görebiliyordum. Ağırca dudaklarını yalayıp beklentiyle bana bakınca dayanamayıp kafamı göğsüne doğru eğdim ve ufak öpücükler kondurmaya başladım. Beyaz mermer teni ve sert kasları dudaklarımın altında kasılmıştı.

Yavaşça yukarı çıkıp ademelmasını ısırdım. Sonra ellerimi yatağa dayayıp yüzüne eğildim dudaklarımızı birleştirdim. Onu ne kadar öpsem hep az geliyordu. Dudaklarının bağımlısı olmuştum. Cesur ellerini kaldırıp kalçalarıma koydu. Yukarı sıyrılmaya başlayan geceliğim belime kadar geldi.

Belimden yukarı çıkarken Cesur'un elleri oldukça nazik hareket ediyordu. Kesikçe nefes verip dudaklarını öpmeye devam ettim. Gecelik, omuzlarıma gelerek daha yukarı çıktı ve gecelikte yeri boyladı.

Şimdi üstümde yalnızca mor iç çamaşırlarım vardı. Dudaklarımı Cesur'un dudaklarından çekip yarasına dikkat ederek karnına oturdum. Çıplak bedenine değen bacaklarım karıncalanmaya başlamıştı. Gözlerimi bedeninden çekip açık yeşillerine baktım.

"Seni istiyorum." Dediklerim ile gözleri tutkudan irileşti. Sonra birden kendimi onun altında buldum. Bacaklarım arasına yerleşip üstüme eğildi. "Güzel, çünkü bende seni."

Ve dudaklarıma sertçe yapıştı. Ellerim sırtına tutundu, tırnaklarımı hafifçe sırtı boyunca gezdirmeye başladım. Beni öpmeye devam ederken aynı zamanda kendini hafif hafif bana bastırıyordu. Boğukça inledim. Onu istiyordum, hem de hemen! "Cesur beni bekletme."

Neredeyse dudaklarına yalvarmıştım. Bana istediğimi vermek üzere eli sütyen kopçasına giderken kopçayı rahatça açabilmesi için sırtımı biraz havaya kaldırdım. O an kapının çalınmadan açıldığını işitince ikimizin de kafası o tarafa döndü. Zeliş'i elinde tepsi ile kapıda donmuş bir şekilde görünce Cesur'u üstümden ittim.

Kendimi örtüyü üstüme çekerek gizlerken Zeliş kendini açıklama çabasına girdi. "Kızım ben... şey senin aç karna durmana gönlüm el vermedi, bir şeyler hazırlayıp getireyim dedim ama iyi etmemişim galiba." Bakışları yere düştü. "Kusura bakmayın."

Geceliğimi yerden alıp hızla giydim ve ayağa kalktım. "Sorun değil Zeliş." Yanına ilerledim. Yüzüme hâlâ bakmıyordu, utandığı belliydi.

"Tepsiyi alayım ben, teşekkür ederim." Tepsiyi bana verince açık kapıdan çıkmak için hareketlendi. "Peki, ben gideyim. Bir şeye ihtiyacın olursa seslenirsin." Ve resmen kaçarcasına odadan gitti. Kapıyı ayağımla kapatıp elimdeki tepsiyle arkamı dönüp

Cesur'a baktım. "Zeliş'i utandırdık iyi mi!" Hafifçe kıkırdayıp elimdeki tepsiyle yatağa ilerledim, tepsiyi komodinin üstüne koydum. "Ayıp oldu sanki değil mi?" Cesur yüzüme kararsız bi' şekilde bakarken tebessüm ettim. "Merak etme o böyle şeyleri sorun etmez, alışık. Yalnızca bizi böyle bastığı için utanmıştır."

Cesur ağırca kafasını sallarken birden gözlerini belerterek baktı. "Bekle! Sen alışık mı dedin? Nasıl alışık?" Sorgulayıcı ses tonu merak doluydu. Dudağımı dişleyip sırıtmaya çalıştım. "Şeyden alışık o şeyden..."

"Neyden alışık?"

Ellerimi birbirine kenetledim. "Şeyden ya-" Sözümü kesti. "Hangi şeyden?" Bağlı ellerimi çözdüm, tek elimle saçımı kaşıdım. "Şeyden işte!" Cesur kaşlarını çattı. "Şey ne Hera? Şey, şey deyip duruyorsun." Ofladım, öğrenene kadar vazgeçmeyecekti. "Şeyden ya... Şimdi benim eskiden öylesine takıldığım birkaç erkek olmuştu ondan falan alışık yani pekte önemli değil." Kaşları daha da çatıldı. "Öylesine yani?" Şirince gülümsedim. "Hı, hı evet."

"Pekâlâ, öylesine olsun bakalım." Hiçte öylesine olsun der bi' hali yoktu ama üstünde durmadım. Elimle tepsiyi işaret ettim. "Yemek?" Tam ağzını açıp cevap verecekti ki telefon zil sesiyle geri kapamak zorunda kaldı. Cesur'a ait olan telefon diğer komodinin üstünde duruyordu. Hangi ara telefonunu oraya koymuştu? Cesur alıp telefonu açtı, bir süre karşı tarafı dinledi ardından, "Tamam," deyip telefonu kapadı.

Merakla ona baktım. "Bir şey mi oldu?" Yataktan kalkıp yerdeki tişörtünü aldı ve üstüne geçirdi. "Gitmem gerekiyor." Bir an moralim bozulsa da gülümsedim. "Tamam, o halde hafta sonu görüşürüz." Bugün günlerden perşembeydi hatta yarım günümü uyuyarak geçirdiğim için gün neredeyse bitmişti. "Olur. Ama seninle haberleşmem için telefon numaranı vermelisin." Telefonu bana uzatınca almak için uzandım, geri çekti.

"Bu sefer de bir başkasının numarasını vermezsen sevinirim." Muzipçe gülümsedim. "Merak etme, bu sefer ki benim ki olacak." Telefonu tekrar uzattı, numaramı yazınca geri verdim. "Ben gidiyorum o zaman." İkimizde bu durumdan memnun değildik, halimizden belliydi. "Tamam, git." Duraksayarak yüzüme baktı. "Hoşça kal öpücüğü yok mu?" Omuz silktim. "Bilmem, olsun mu?" Hevesle yüzüme baktı.

"Olsun bence." Yanına gidip parmak uçlarımda yükseldim ve dudağına hızlı ama sert bir öpücük kondurup geri çekildim. "Tamam aldın öpücüğünü de git artık." Üzgünce baktı. "Ama bu sayılmaz."

"Nedenmiş?"

"Çok hızlı ve kısa oldu." Kıkırdadım. "Bununla yetineceksin artık." Pes edercesine omuzlarını düşürdü. Üzgünce, "Yetinelim madem," dedi. Gülerek yakasından onu kendime çektim ve bu sefer daha yumuşak ve uzun bir öpücük verdim. "Seni boynu büküp göndermeye içim el vermedi." Göz kırptı.

"Dudaklarından ayrılamıyorum demiyorsun da." Öyle mi dercesine baktım. "Bence senin gitme zamanın gelmiş Cesur." Cama doğru ilerleyince kaşlarım çatıldı. "Nereye?"

"Gidiyorum." Dudaklarımı birbirine bastırıp gülmemeye çalıştım. "Sen gerçekten normal değilsin. Kapıyı kullan Cesur. Yine kendine zarar verme." Cama yürümeyi kesip arkasını döndü. "Haklısın," dedi ve kapıya ilerledi. Arkasından gülerek baktım. Tam bir şapşaldı. Ve ben o şapşala âşık oluyordum.

♤●♡●♧

Hafta sonu genel haftaya bakarsak çok hızlı gelmişti. Buna sevinmiyor değildim. Bir gündür göremediğim Cesur'u sonunda görecektim. Dün akşam telefondan konuşsak bile bu bana yetmiyordu, onu hep yanımda istiyordum. Bu gerçeği fark etmem pekte zaman almamıştı. Yine de bu beni biraz korkutmuyor değildi.

Yine birisini çok fazla sevip zarar gören olmak istemiyordum. Ama şunu biliyordum ki Cesur farklıydı. O bana zarar vermezdi, umarım...

Hazırlanmayı bitirince aynada kendimi süzdüm. Bugün Cesur'la geçen gün anlaştığımız üzere buz pateni yapmaya gidecektik bu yüzden üstüme rahat bir şeyler giymiştim. Siyah bir tayt ve ince bir tişört...

Aynada son kez düz saçlarımı düzeltip odadan çıktım, aşağı indim. Birazdan Cesur gelirdi. Siyah sırt çantamın saplarını düzeltip kapıya çıktım. Bahçeden demir kapıya ilerledim. Demir kapının sürgüsünü çekerek sokağa çıktım. Ve kaldırıma çıkarak Cesur'u beklemeye başladım. Bir süre geçince kulağıma dolan motor sesiyle durduğum yerde dikleşip kafamı sesin geldiği tarafa çevirdim.

Cesur'un mor motorunu görünce yüzümde bir gülümseme peyda oldu. Heyecanla yanıma gelmesini bekledim, motor tam önümde durunca kaldırımda hareketlenip Cesur'a ilerledim. Motordan inmesini beklemeden beline sarılıp yanağını öptüm.

"Birisini çok özlemiş gördüm?" Sesi hem alay hem de hoşnut doluydu. Sarılmaya son verip biraz geri çekildim ve gülümsedim. "Olabilir..." Muzipçe göz kırptım. "Peki birisi daha birisini özlemiş midir sence?"

"Bilmem, düşünmek lazım." Tek kaşım kalktı. "Ya? Düşünsün bakalım o birisi."

"Düşünüyor şu an." Oyunbaz sesi beni güldürdü. Kendimizce yine bir oyun oynuyorduk. Çocukça hatta şapşalca olsa dahi hoşuma gidiyordu. "E, düşünemedi mi hâlâ?" Sesim sabırsız ve eğlenceli çıkmıştı. Cesur açık yeşillerini kısarak bana baktı.

"Düşündü... Çok özlemiş o kadar özlemiş ki bugünün gelmesini dört gözle beklemiş." Kafamı omzuma eğip tebessüm ettim. "Cesur ya sen benim karşıma çıkmış en iyi şeysin."

Kıkırdadım. "Nasıl böyle oldu, biz hangi ara bu raddeye geldik anlamadım ama iyi ki olmuş." Cesur uzanıp elimi tuttu ve beni kendine çekti. "Kucağıma gel," deyince yarış günündeki gibi kucağına oturdum. Birilerinin görüp görmemesi umurumda dahi değildi. Sonra Cesur kollarını belime sardı. Bende ellerimi boynuna sararak güzel yüzüne bakmaya başladım. "Ruh eşlerine inanır mısın?" Sorusuyla dudaklarımı büküp omuz silktim.

"Bilmem, daha önce bu konuya kafa yormadım." Hafifçe gülümsedi. "Ruh eşlerinin ortaya çıkışı çok öncelere Yunan mitolojisine dayanıyor. Anlatmamı ister misin?" Heyecanla kafamı salladım. Cesur bu tarz konular anlatmakta bir harikaydı. Thanatos dağı efsanesini anlatırken bunu fark etmek zor olmamıştı. "Evet çok isterim." Boğazını temizledi sonra da anlatmaya başladı.

"Yunan mitolojisinde tanrı Zeus'un yarattığı insanlar eski zamanda dört kollu, dört bacaklı, bir kafada iki ayrı yüze sahip, sırtlarından birbirlerine yapışık şekilde yaşarmış. Bu insanlar çifter, çifter mutlu şekilde yaşamlarını sürdürürken, keyiflerine düşkünlükten dolayı tanrıları Zeus'a şükretmeyi unutunca Zeus insanları uyarmış. Sonra kendisini unutan halka ceza vermek istemiş. Bakanların gözlerini kör edecek kadar parlak olan şimşeğiyle insanları ikiye bölen Zeus onların ruhlarını da ikiye bölmüş.

Artık her insandan iki tane varmış, yani artık birbirinin eşi olmayan ama aslında birbirinin eşi olan parçalar her tarafa dağılmış. Zeus insanları diğer parçalarından ayrı yaşamakla lanetlemiş ve böylelikle ömürleri boyunca ruh eşlerini aramaları için onları lanetlemiş... Ruh eşi kavramı buradan ortaya çıkmış. Günümüzde ise insanlar diğer yarılarını yani sevdikleri kişileri bulunca onların ruh eşleri olduğunu kabul ederler."

Duraksayarak yüzüme baktı. "Hatta Aristofanes'in ruh eşi için çok güzel bir açıklaması var. Aşk her insanda vardır. Aşk aslında diğer yarısını arar, iki kişiyi birleştirerek bir kişi yapar ve insanın doğasından kaynaklanan yarasına ilaç olur. Her birimiz bir bütün insanın eşleşen yarılarıyız ve her birimiz bize uyacak diğer yarımızın arayışı içindeyiz."

Mest olmuş şekilde Cesur'u dinliyordum. Yine bir lanet üzerinden gidiyorduk ama etkilenmiştim, özellikle Aristofanes'in söylevinden. Tek elini belimden çekip yüzüme çıkardı, yanağımı okşamaya başladı. "Benim burada anlatmak istediğim şey ise ruh eşlerinin birbirlerini bulunca hissettiği ilahi çekim. Hani sen diyorsun ya hangi ara oldu diye. Aslında bunun zamanla hiçbir alakası yok çünkü biz zamanın ötesinden beri biriz."

Yanağımdaki eli yavaşça çeneme kaydı, baş parmağı alt dudağımla oynamaya başladı.

"Dokunuşlarımızdaki karıncalanma, aramızdaki çekim bütün bunlar bize doğal gelmedi mi? Sanki en baştan beri doğrusu muymuş gibi?"

Büyülenmiş gözlerle kafamı olumlu anlamda salladım. Cesur gözlerimin içine daha dikkatli baktı. "Çünkü gece mavisi bizde birbirimizin ruh eşiyiz." Kalbim tekledi, söyledikleri kalbime zarardı. "Bundan ne kadar eminsin? Yani seni bilmem ama benim böyle şeylere pek inancım kalmadı. Zamanında hayatımın aşkı dediğim kişi hayatımın zehri oldu da."

Cesur'un çenesi kasılıp yüz hatları gerginleşti. "Sonuna kadar eminim. Biz ruh eşiyiz bu yüzden benden öncekileri unut. Senin tek gerçek aşkın benim." Sert ve baskın çıkan sesinden öfke ve kıskançlık sezmiştim. "Göster o halde. Benim tek gerçek aşkım olduğunu kanıtla." Muzipçe sırıtarak dudaklarımı dudaklarına yaklaştırdım.

Neyi kast ettiğimi anlamış gibi yarım ağız güldü. Alt dudağımdaki parmağını çekip eli yavaşça enseme kaydı. Sonra beni kendine sertçe çekti ve dudaklarımız çarpıştı. Yaşam kaynağım olan dudaklarını tekrar dudaklarımın üstünde hissetmek vahşi duygularla dolup taşmama neden oluyordu. Ve her böyle hissettiğimde Cesur'a hep biraz daha fazla çekiliyordum.

Hisler zirvede, dudaklar dans etmeye devam ediyor, duygular birbirine karışıyor. Tutku ve şehvet dolup taşıyor bedenler... Zaman kavramanı yitirmiştim. Tek odaklandığım Cesur'un büyülü hissettiren dudaklarıydı. O dudaklarının hareketi o kadar ilahsıydı ki önünde diz çöküp ona tapabilirdim... Nefeslenmek için geri çekilince koyulaşmış açık yeşillerine tutkuyla baktım. Hâlâ ilk konumuzdaki gibiydik, motorda oturan Cesur'un kucağındaydım. Ve şu an kendimi en doğru yerdeymişim gibi hissetmekten geri duramıyordum. Cesur dikkatlice yüzüme baktı.

"Gidelim mi artık?"

"Tamam," deyip Cesur'un kucağından indim ve arkasına geçtim. Cesur motoru çalıştırınca sıkıca beline sarıldım. Ve motor Vasileia şehrinin en bilindik alışveriş merkezine doğru yol aldı. Bunun nedeni orada her mevsim açık olan buz pistine gitmekti. Kısa sürede alışveriş merkezinin otoparkına gelmiştik. Motordan dikkat ederek indim. Rüzgârdan dolayı bozulan saçlarımı düzelttim. Cesur motordan inip yanıma gelince birlikte asansörlere ilerledik.

Asansöre binip buz pistinin olduğu kata çıktık. Asansörden indikten sonra ise mavilerim etrafta gezindi. Hafta sonu olmasına rağmen sadece birkaç kişi vardı. Sanırım bunun nedeni yazın kimsenin buraya gelmek istememesiydi, kışları daha talep ediliyordu. Cesur'un elini tutup onu patenlerimizi almak için görevlinin yanına sürükledim. Görevli kadın bizi görünce gülümsedi. "Hoş geldiniz Hera Hanım." Gülümseyerek karşılık verdim.

Ardından kısa bir diyalog gerçekleştirip patenlerimizi alıp giydik. Buz pistine açılan küçük kapıdan piste girip Cesur'a baktım. Ayağındaki patenlere tuhafça bakıyordu. "Hazır mısın?" Kafasını kaldırdı, bana baktı. "Sanırım." Gülümseyerek ellerimi uzattım. "Gel, hadi... Ellerimi tut." Tereddüt etmeden ellerimi tutunca gülümsedim. "Şimdi sağ ayağını öne at sonra sol ayağını. Bacaklarını titretmeden patenin üstünde durmaya çalış." Ellerimle sıkıca ellerini tutuyordum. "Şimdi, ayaklarını birbirine paralel ve bacaklarını bitişik olacak şekilde düz dur." Dediğimi yapınca devam ettim.

"Sırtını düzelt, bacağını dizlerinden bük ve sağ ayağını hafifçe yan çevir." Ona yapması gerekenleri söylerken hareketleri bende yapıyordum ki görüp anlasın. "Sağ pateni iç tarafıyla hafifçe it, bu sırada vücut ağırlığını sol bacağına vermelisin." Bir an dengesini kaybeder gibi olsa da düzeldi.

"Dizini düzleştirmeden sol bacağını bükerek binmelisin." Buz üstünde biraz sarsıldı. "Sağ bacağını sola doğru çek şu anda sağ bacağının buza değmesi gerekmiyor." Dediklerimi yaptı. "Son olarak bunları anladıysan iki bacağının üstünde öne doğru gel. Sonra bu anlattıklarımı her iki bacağın için tekrarla." Cesur'un elini bırakmadan buzun üstünde hareketleri seri şekilde gösterdim. "Anladın mı?"

"Evet."

"O halde hadi kaymayı dene, ellerini bırakmayacağım." Ben geri geri giderken o öne gidiyordu. Bir an sendelese de dengesini koruyabildi. "Dizlerini hafifçe bük, bükmezsen direkt düşersin. Sırt dik olacak." Geçen zamanda biraz pratik yaptık. Cesur bir ara ellerimi bırakarak buz pistinin kenar korkuluklarına tutuna, tutuna kaymaya çalışmıştı. Tabii dengesini kaybedince hemen yanına giderek kolumu beline sarmıştım. "Gece mavisi?"

"Efendim?" Omzuma attığı koluyla beni yakınına çekti. Zaten kolum beline sarılıydı bu yüzden aramızda hiç mesafe kalmamıştı. "2 saattir bana öğretmekten kendin kayamadın. Kaysana biraz göreyim." Muzipçe gülümsedim. "Hm, beni izlemek mi istiyorsun?" Hevesle kafasını salladı. "Evet, hadi nasıl kaydığını görmek istiyorum." Gülümsedim. "Peki, sen korkuluğun oraya tutun ama düşme."

"Tamam, tamam. Hadi git kay." Pekâlâ, benim nasıl kaydığımı görmek istiyorsa buna ona verirdim. Kolumu belinden çekip buz pistinin ortasına kaydım. Bizden başka 2 kişi daha vardı, yine de umursamadan pistin üstünde kaymaya, dans etmeye başladım. Hareketlerim en başta ağır ve yavaş başladı, gittikçe hızlandı.

Bir bacağımı kalça hizasında buza paralel şekilde kaldırdım, kendi etrafımda üç tur döndüm. Ardından kalça hizasındaki bacağımı başımın üstüne kaldırarak elimle pateni tutup tam beş tur tek ayağımın üstünde döndüm.

Eski konumuna gelince oturma pozisyonu alıp bir bacağımı eğdim, diğerini ise buza paralel olacak şekilde uzatıp uzattığım bacağımı elimle tuttum ve diğer ayağımın yardımıyla yerde kendi etrafımda dönmeye başladım. Hızlı, hızlı dönerken yavaşça ayağa kalktım ve az önce ki gibi bacağımı kafamın üstüne kaldırarak dönmeye devam ettim.

Yavaş yavaş durunca ise buz pistinden düz bir şekilde kaydım ardından havaya sıçrayıp üçlü perende attıktan sonra yere tek ayağımın üstüne kondum. Yine düz bir şekilde buz pistinde kayarken dönüşlerim sert oluyordu. Biraz daha dans ederek kaydım. Sonra nefes nefese kalmış bir şekilde Cesur'un önünde durdum.

Uzun zamandır kaymıyordum ve ne kadar özlediğimi şimdi anlamıştım. Cesur gözlerimin içine bakarken bakışlarının hayranlık dolu olduğunu fark ettim. "Harikaydın. Çok iyi kayıyorsun." Dudağımı dişleyerek gülümsedim. "Teşekkür ederim." İç çektim.

"Ee sen köşelerde sürünmeye devam mı edeceksin yoksa artık benimle birlikte kayacak mısın?" Tek kaşımı kaldırarak beklentiyle ona baktım. "Hazır mıyım dersin?" Tereddütlü sesi beni güldürdü. Resmen en ölümcül dağda motor süren adam buz üstünde kaymaktan çekiniyordu. "Bence hazırsın. Ayrıca düşmeyi dert ediyorsan etme. Bu iş düşe kalka öğrenilir. Bir kerede her şeyi öğrenmen beklenemez zaten... Zamanla en iyisi olursun."

"Sen öyle diyorsan." Tutunduğu korkuluğu bırakıp yanıma kaymaya başladı. Elimi uzattım, tutunca yan yana buz pistinde yavaşça kaymaya başladık. Şimdilik Cesur gayet iyi gidiyordu, ona gösterdiğim her şeyi eksiksiz yapmıştı. Buz pistinin diğer ucundan diğerine düz şekilde kayarak ilerlemiştik.

Tekrar ortalara doğru kayarken gözlerim etrafta dolandı. Olan iki kişide gitmişti, buz pistinde yalnızca biz kalmıştık. Cesur ile bir süre daha kaymaya devam ettik. Hatta biraz hızlanmamız için onu teşvik ettiğim zaman birden Cesur dengesini kaybetti.

Yere düşerken elini tuttuğum elimle düşmemesine engel olmak istemiştim lakin ağırlığını taşıyamadığım için bende dengemi kaybedip Cesur'un üstüne düşmüştüm. Ellerimi buzun üstüne koyarak Cesur'un bedeninin üstünden hafifçe kalktım, yüzüne baktım. Yere sırt üstü düşmüştü, canı yanmış olmalıydı. "Cesur, iyi misin?"

Başını yasladığı buzdan kaldırmadan gülümsedi. "Evet... hatta sen üstümde olduğun için daha da iyiyim." Ne? Düşündüğü tek şey bu muydu yani? "Cesur bir kerede dediğimi ciddiye al!"

"Ben zaten senin dediğin her şeyi ciddiye alıyorum. Senin ağzından çıkan her şey benim için bir ferman." Bak ya, yine romantiğe bağlamıştı. "Peki madem dediğin gibi olsun." Ellerimden destek alarak ayağa kalkmak için hamle yapınca Cesur kollarını belime sararak buna engel oldu ve beni kendi bedenine yasladı.

"Ne yapıyorsun?" Sorgulayıcı bakışlarım yüzüne doğrultulmuştu. "Kalkma, böyle olmamızı sevdim." Ciddi misin dercesine açık yeşil gözlerine baktım.

"Cesur, buzun üstündesin arka tarafların donmaya başlamıştır, hasta olmak istemiyorsun kalkalım." Kafasını yavaşça iki yana salladı. "Kolay kolay hasta olmam. Yani kalkmıyoruz." Kaşlarım çatıldı. Bu adama ne olmuştu? Son zamanlarda iyice çocuklaşmıştı. "Ne yapacağız o zaman?" Yenilgiyle kendimi tamamen üstüne bıraktım, ellerimi buzdan geçip omuzlarına koydum. "İstediğimizi." Tek kaşım kalktı. "Mesela?"

"Mesela... beni öpebilirsin," dedi, dudaklarındaki muzip gülümsemeyle. Gözlerimi devirerek güldüm. "Senin derdin şimdi anlaşıldı." Dudaklarımı çenesine bastırdım ve hafifçe dişlerimi geçirdim. Cesur'un boğazından gelen boğuk inleme sesi beni gülümsetti. Çenesinden mi tahrik oluyordu? "Şu işe bakınız, Cesur Bey çenesinden tahrik oluyor."

Kıkırdayarak tekrar çenesine dişlerimi geçirdim. Cesur'un belimdeki kolları sıkılaşmıştı. "Sen benimle oyun mu oynuyorsun?" Omuz silktim. "Neticede doğamda var." Açık yeşilleri parladı. "Oyunbaz olduğunu kabul ediyorsun yani?"

"Hiç ret etmedim ki!" Kafasını hafifçe kaldırıp burnumun üstünü öptü. "Doğru ama o günden sonra pek dile getirmedin. Sanki unutup kaldığın yerden devam etmek ister halin vardı." Sıkıntıyla nefes verdim. Az önce ne güzel eğleniyorduk ne gerek vardı şimdi bu konulara girmeye?

"Çünkü öğrendiklerimin şimdi ki hayatımı etkilemesini istemiyorum. Bunca zaman her şeyden habersiz yaşadığıma göre haberdarken de yaşayabilirim."

"Elbette yaşayabilirsin ama sen görmezden de geliyorsun, kulak tıkıyorsun. En başta aklındaki soru işaretlerini gidermek için elinden gelen her şeyi yaptın oysa şimdi farklı davranıyorsun." Tuhaf bi' ifadeyle suratına baktım. "Bunu da nereden çıkardın?"

Belime sarılı bir kolunu çözüp eliyle yüzüme sarkan saçları kulağımın arkasına iteledi. "Geçen gün baban hakkında konuşmak üzereydik ama arkadaşların gelince yarım kalmıştı. Sonradan onun konusunu bile açmadın. Böyle davranman beni bu düşüncelere itti." Şaşkınca soludum.

"Görmezden falan geldiğim yok yalnızca kabullendiğim için bu kadar dillendirmiyorum. Ayrıca babam tamamen aklımdan çıkmış, unutmuşum." Kırıkça Cesur'un yüzüne baktım. "Beni daha iyi tanıdığını sanıyordum. Böyle bir şeyi nasıl düşünürsün?" Derince bir nefes alıp konuşmaya devam ettim. "Tamam ilk başta gerçeklerden kaçmak istedim ama o zamandı. Ondan sonra gerçeklerden kaçmayacağımı belirttiğimi düşünüyordum."

Cesur elinin tersiyle yanağımı okşayamaya başladı. "Tamam, özür dilerim ben yanlış anlamışım."

Uzanıp dudaklarıma küçük bir buse kondurdu. Hafifçe gülümseyip kafamı sağ tarafa çevirip yanağımı göğsüne yasladım. Mavilerim buz pistinin zemininde gezinirken Cesur'la konuşmayı sürdürdüm. "Bu arada hatırlattığın iyi oldu. Buradan gidince babam ile olan konuyu konuşalım, unutturma."

"Tamam, gece mavisi." Sırıtıp burnunun ucunu öptüm. "Aferin böyle sözümü dinle, akıllı şey seni."

"Yeter ki sen iste." Kafamı göğsünden kaldırdım ve o güzel yüzüne baktım. "Cesur sen benim her dediğime tamam dersen olmaz ki biraz zıtlaş. Çok uysal çıktın." Evet, Hera Aferin sana. Buldun bunuyorsun. "Seninle neden karşı karşıya gelmek isteyim? Hem şu ana kadar fikir ayrılığı yaşamadık eğer yaşarsak... onu da o zaman düşünürüz." Eliyle yanağımı okşadı.

"Sen bunları düşünme. Emin ol diğer türlü birbirimize zarar verirdik." Yanağımı okşamaya devam ederken yüzü gerildi. "Neden bu durumu yadırgadığını biliyorum. Daha önceki deneyimlerin pek iyi olmamış. Ama emin ol şu an yaşadığın, yaşadıklarımız doğru. Geçmişteki yanlışların aklını karıştırmasına izin verip gelecek'deki doğruları hiçe sayma."

Sakince kafamı salladım. Haklıydı, bu duruma yabancı olsam da doğrusu buydu. Doğru Cesurdu... "Üzgünüm, saçmaladım." Tebessüm etti. "Ben seni saçmalarken de seviyorum, güzelim." Dedikleriyle kalbim tekledi. Seviyorum demişti... beni sevdiğini söylemişti! Alt dudağımı dişledim ve gözlerine baktım. "Cesur."

"Efendim, güzelim?"

"Bende seni seviyorum." Bana öyle bir baktı ki nefesim kesildi. Sonra birden dudaklarımın üstüne dudakları kapandı. Alt dudağımı kavrayarak dişledi ve çekiştirdi. Ardından diliyle ağzımı aralayıp ağzımda keşfe çıktı. Onun temposuna uyarak karşılık vermeye başladım. Omuzlarındaki ellerimin parmakları kasılmış, omuzlarını sıkmıştı.

Diliyle dilim çarpışınca ikimizde inledik. Cesur daha sert öpmeye başlayınca dudaklarımın sızlamaya başladığını hissetmiştim yine de onu öpmeye devam ettim. O dolgun, tatlı dudaklarının dudaklarımdaki baskısı o kadar tatlıydı ki onu sonsuza kadar öpebilirdim. Nefessiz kaldığımız an dudaklarımız nefes için ayrıldı.

Yine de dudaklarımız arasında çok mesafe yoktu. Cesur alnını alnıma yasladı. Biraz böyle kalarak nefeslerimizin birbirine karışmasına neden olduk ardından yanağımı tekrar Cesur'un göğsüne yasladım. Cesur'un kolunun teki hâlâ belime sarılı dururken diğer eli saçlarımı buldu, okşamaya başladı. Gözlerim usulca kapandı.

Hâlâ buzun üstünde uzandığımızı görmezden geldim. Çünkü nerede hangi şartta olursam olayım Cesur'un yanında hep huzurlu ve güvende olacağımı biliyordum.

♠️♠️♠️

Bölüm Hakkında Düşünceleriniz Ve Önerileriniz?

Loading...
0%