Yeni Üyelik
3.
Bölüm

♠️2.|Kameralar♠️

@moonlighthikayeler

♠️♠️♠️

Tanımadığım biri tarafından ilk önce takip edilmiş ardından yardımı ile bir beladan kurtulmuştum ama sonra o kişinin benden bir bedel istediğini işitmiştim. Aslında şaşırmamam gerekiyordu.

Çünkü insanlar yaptıklarının karşılığını hep isterdi. İyilik yap denize at, hiçbir zaman biz fanilere uyan bir deyim olmamıştı. Bundan sonrada olacağını sanmıyordum. Herkes kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmeye programlanmıştı. Cesur'da onlardan biriydi.

Yardımının karşılığını beni nedenini bilmediğim bir şey için kullanarak almak istiyordu ve hayır kelimesini kabul edecek biri gibi görünmüyordu. Oysa ben evet demeye hiç hevesli değildim.

Zihnimdeki çarklar bir, bir çalışmaya başladı. Durumumu analiz ettim. Sonra Cesur'un çenemdeki elini tutup uzaklaştırdım. Çok fazla temasta bulunuyordu ve bununla ne yapmak istediğini anlayabiliyordum. "Bunu yapmam için bir sebep yok. Alt tarafı bana küçük bir yardımın dokundu diye senin oyuncağın olacak değilim."

Bir şey demesine izin vermedim. Geri geri yürüyüp arkamı döndüm ve ilerlemeye başladım. Ama tabii ki Cesur gitmeme izin vermeyerek kolumdan tutup beni kendine çekti. Sertçe çektiği için göğsüm sert göğsüne şiddetle çarptı. Yüzüme eğildi. Açık yeşilleri tehlikeyle parlıyordu.

"Benden kaçamazsın. Ya dediğimi yapacaksın ya da seni kabul etmediğin için pişman edeyim. Hangisini tercih edersin?" Güzellikle halledemediği için tehdide mi başladı yani? Ne kadar acınası.

Kolumu tutan elinden kurtulup ondan birkaç adım uzaklaştım. "Öncelikle senin kim olduğunu, ne biçim bir hayatın içinde olduğunu, neden benden bunu istediğini, beni nereden tanıdığını ve kimin sırlarını bilmek istediğini bilmiyorum. Bilmediğim bir sürü şey varken benden istediğini yerine getirmem mümkün değil."

Kaşlarımı çatıp sertçe yüzüne baktım. "Özellikle beni tehdit ederek istediğini yaptırmak istemen söz konusuyken kılımı bile kıpırdatmam." Ne sanıyordu küçük bir yardımı dokunduğu için istediklerini itiraz etmeden yerine getireceğimi mi? Üzgünüm ama ben o saf ve salak kitap kızlarından değildim. Öyle olmaktansa bencil, ukala ve burnu havada olmayı tercih ederdim.

Elini havaya kaldırıp bana doğru uzattı ardından eli kolumu tekrar bu sefer nazikçe tutundu ve kolumdan başlayarak yavaşça omzuma doğru çıktı. Yüzü yüzüme yaklaştı. Boyu benden baya uzun olduğu için eğilmek zorunda kaldı. Omzumdaki eli orayı yavaşça okşuyordu.

Çok fazla temasta bulunması sinirime gitmeye başlamıştı, yine de bir şey demedim. "Sana kim olduğumu, nasıl bir hayatın içinde olduğumu ve diğer sorularının cevaplarını vereceğim. Kabul ettiğin takdirde." Gözlerim kısıldı. Tam bir oyunbazdı. Bana oyun oynadığını sanıyordu ama yanılıyordu ne yaptığını anlamıştım yalnızca amacını bilemiyordum...

Pekâlâ kabul etmiş gibi yapmaktan zarar gelmezdi, ondan kurtulmanın tek yolu buydu. Ayrıca gerçek beni tanımıyordu, bir daha beni nerede görecekti ki?

Umay olarak bir daha buraya da gelmezdim. Farklı bir peruk ve isim ile başka bir yere giderdim ya da gitmezdim. Bu gece olanlardan sonra uzun süre gece dışarı çıkmak istediğimi sanmıyordum. Bu gece bana pahalıya patlamıştı. "Cevap verecek misin artık?" Sesi sertleşmeye ve sabırsızlaşmaya başlamıştı.

Rol yapmaya devam ettim. Bezgince kafamı eğip dudağımı dişledim ardından mavi gözlerimle ona baktım. "Peki tamam. İstediğini yapacağım ama sende bana bilmek istediğim her şeyi anlatacaksın?" Zaferle sırıttı. Beni ikna ettiğini sanıyordu. Oysa ava giderken avlanıyordu. "Kabul küçük kız." Gözlerimi devirdim. Kim ona benimle bu şekilde konuşabileceğini söyledi? "Ben küçük kız değilim."

"Öyle mi buradan tam bir liseli gibi duruyorsun." Sesi alaylıydı. Yüzümü buruşturdum, birileri eğleniyordu. "25 yaşındayım. Ne liselisi!" Şaşırdı. O ukala yüzünden ilk defa tehlikeli sırıtışı dışında bir ifade oluşmuştu.

"Ciddi misin? En fazla 20 yaşında varsındır diye düşünmüştüm. Makyajla kendini büyük göstermek istediğini sanmıştım." Konuştuğumuz konuya bak! "Yaşımı göstermediğim doğru ama evet 25 yaşındayım."

Biraz Cesur'dan uzaklaştım. "Şimdi evime gidebilir miyim?" Bir an önce Cesur'dan kurtulmam gerekiyordu. Bir daha kendimi tehlikeli bir durumun içine sokmamaya özen gösterecektim yoksa böyle kişilerle uğraşmak zorunda kalırdım.

"Adını ve telefon numaranı söyledikten sonra neden olmasın." Şaka gibi resmen. "Adım Umay." Adımı söyledikten sonra telefon numarasını verdim ama kendiminkini değil başka bir numara verdim. Neyse ki çaldırmak gibi bir şey yapmamıştı yoksa foyam ortaya çıkardı. Sabırsızca olduğum yerde ileri geri sallandım. "Şimdi gidebilir miyim?" Gülümsedi, eğilip yanağımı öpünce kasıldım.

Manyak adam temas bağımlısı çıktı iyi mi! "Gidebilirsin. Aradığımda telefonumu açarsan sevinirim." Kafamı salladım. Yanından geçerken kolumu tuttu. Alnına düşen karamel rengi saçlarının ardından gözüken açık yeşil tehlikeli gözleriyle yüzüme baktı.

"Beni atlatmayı düşünürsen bunun bedeli ağır olur. Unutma yardımıma karşılık yalnızca bir bedel." Yutkundum. İçimden bir ses meselenin bir bedelden daha fazlası olduğunu söylüyordu. Cesur'a geçiştirici bir cevap verip yanından ayrıldım. Rahatlama hissi birden içimi sardı. Ara sokaklardan çıkıp caddeye gelince yoldan geçen bir taksiyi durdurdum.

Evimin bulunduğu sitenin birkaç blok gerisine gelince taksiden indim. Kimseye görünmeden eve girdim ve üstümdeki her şeyden kurtulup çöpe attım. Artık bunları kullanamazdım. Geri odama çıkınca banyoya girdim. Yüzümdeki makyajı temizleyip hızlı bir duş aldım. Ardından kendimi yatağa bıraktım. Uzun bir gece olmuştu. Yaşadıklarım daha doğrusu Umay'ın yaşadıkları zordu ama artık Umay yoktu böylece hiçbir şey yaşanmış sayılmazdı.

Mavi gözlerim usulca kapandı. Yarın bütün bunları unutmuş bir şekilde uyanacaktım. Kaldığım yerden olduğum kişiden, Hera olarak hayata devam edecektim. Etmek zorundaydım, her zaman ki gibi…

 

♤●♡●♧

Sabah yağmurun cama çarpan damla sesleriyle uyandım. Göz kapaklarım aniden açılmış, odadaki pencereye kaymıştı. Havanın kapalı olduğunu görebiliyordum. Kafamı şifonyerin üstündeki telefonuma çevirdim. Elimi uzatıp telefonu aldım. Saat 05:30'u gösteriyordu. Diğer elimle yüzümü sıvazlayıp yataktan doğruldum.

Hazırlanıp sete gitmem gerekiyordu. Bugün dağ evinde çekimim vardı. Mehir ile Uraz'ın dağ evinde geçirdiği vakitleri çekecektik. Uraz, Barlas'ın hayat verdiği karakterdi. Sırtımı gerip yataktan kalktım. Hızlıca bir duş alıp giyindim. Hazır bir şekilde aşağı inip mutfağa geçtim. Yardımcım olan Zeliş abla kahvaltıyı hazırlıyordu. Kendisi ayrıca Ali'nin annesiydi de.

"Günaydın Zeliş'im." Yaptığı işe ara verip bana döndü. "Günaydın Heracım. Yine mükemmel gözüküyorsun." Gülümsemekle yetinip hazırladığı sofraya oturdum. Oda eksik malzemeleri masaya koyup sağ tarafıma oturdu. Aramızda öyle çalışan patron ilişkisi yoktu, bu yüzden aynı sofraya oturmak beni hep mutlu ediyordu. Tek başıma olsaydım çok sıkıcı olurdu. Etrafıma bakındım. "Ali nerede?"

"Birazdan gelir." Peki der gibi kafamı sallayıp kahvemden bir yudum aldım. Zeliş abla boğazını temizleyip bana bakınca bir şey söyleyeceğini anladım.

Kahve bardağını masaya koyup ona baktım. "Evet, seni dinliyorum?" Çekingence yüzüme baktı. "Heracım beni dün akşam baban aradı. Seni merak etmiş, telefonlarını da açmayınca çareyi beni aramakta bulmuş. Adamcağız, seni özlemiş. Konuşmak istiyor seninle." Elimle tuttuğum çatalın sapını sıktım.

Anlaşılan güne güzel başlayamayacaktım. "Merak eden, özleyen gelir görür. Bir kadın için kızını arkasında bırakıp çekip gitmez." Babamla neredeyse 3 yıldır konuşmuyordum. Annemin ölümünün ardından bir daha eskisi gibi olmamıştı. Acı kaybı onu çok değiştirmişti, yanında olmaya çalışmama rağmen gözü beni bile görmemişti. Ardından annemin ölümünden 2 yıl kadar geçtikten sonra âşık oldum diyerek bir kadının peşine takılmasıyla aramızdaki son bağda kopmuştu.

O kadını bana tercih etmişti. Gitmemesi için o kadar yalvarmama rağmen. İlk önce annemi kaybetmiştim ondan 2 sene sonra ise babamı. O benim için bir ölüydü artık. Gözlerime gelen yaşları geri iteledim. Onun için ağlamayacaktım. Geçmişti o devir. Zeliş abla kafasını eğip derin bir iç çekti.

"Sen haklısın kızım, ben senin yanındayım ama işte baban arayınca söylemeden geçemedim."

"Senlik bir durum yok zaten. Üzme kendini. Bir daha ararsa da aynen bu dediklerimi ilet yeterli." Ali'nin mutfağa girip neşeyle günaydın demesiyle ortamdaki gerginlik dağılmıştı. Hep birlikte kahvaltı ettikten sonra Ali ile sete doğru yola çıktık. Gaye evden çıkmadan önce sete geçtiğini bildiren bir mesaj atmıştı.

Benim için oradaki hazırlıkları halledecekti. Kafamı arabanın camına yasladım. Yağmur şiddetini azaltsa da yağmaya devam ediyordu. "Yazın ortasında bu kadar yağmur yağması sence normal mi Ali?" Dikiz aynasından bana baktı ardından yola bakmaya devam etti. "Yaratıcın işi, yağdırıyor işte." Kıkırdadım. Cevabına değil ama tepkisi komik olduğu için gülmüştüm.

"Orası öyle tabii ama yine de bir düzen var ve o düzen şaşmış gibi gözüküyor." İç çektim. Daha detaylı anlatmaya başladım. "Ekosistem bozuluyor. Mevsimler yer değiştirmeye başladı. Dünyamız ölüyor ve bizim tek yaptığımız gözlerimizi yumup hiçbir şey olmamış gibi davranmaya devam etmek."

Ne kadar berbattı. Kendimizden utanmamız gerekiyordu. "Yaşadığımız dünyayı bu hale getiren bizleriz. Sorumluları bizleriz, cezasını çekende. Sence yaratıcı bizden bunun hesabını sormaz mı?" Ali anlık olarak tekrar dikiz aynasından yüzüme baktı. Bugün üstümde olan karamsarlığı fark etmiş olmalıydı.

"Yaptığımız, sorumlusu olduğumuz her şeyden hesaba çekileceğiz, Hera Hanım. Bedelleri hem burada hem de öteki dünyada ödeyeceğiz." Dediğiyle irkildim. Bedel. Zihnime dün gece olanlar işgal etti. Cesur, Pars, yerde yatan parçalanmış beden. Gözlerimi kapatıp sıkıntıyla iç çektim. Umursamadığım ama gerçekliği korkunç görünen olayı unutmayı amaçlasam da yapamamıştım.

Oysa o anları Umay yaşamıştı ve o artık yoktu bu yüzden bunları unutmuş olmalıydım ama unutamamıştım. O gecenin kanı Hera'nın üstüne de sıçramıştı. Resmen bir cinayete şahitlik etmiştim ve bunun için hiçbir şey yapmamış, kendimi kurtarmak dışında bir şey düşünmemiştim.

Daha yeni yeni her şeyin farkına varıyordum ve bundan hiç memnun değildim. Ne yapsam da zamanı geri alamazdım. Ben dün gece bir günaha ortaklık etmiştim ve susmayı seçmiştim. Hoş ben zaten her zaman susmayı seçen taraf olmamış mıydım? Görmezden gelen tarafta? Unutan tarafta? Hiçbir zaman iyi biri olduğumu düşünmemiştim, değildim bunun farkındaydım.

Lakin her seferinde daha da kötüye gidebileceğim aklıma gelmezdi. Kaderin cilvesine bak ki böyle bir olay ile ruhumu daha da karartmıştım. "Geldik, efendim." Ali'nin sesiyle daldığım düşüncelerden sıyrılıp arabadan indim. Neyse ki yağmur sonunda durmuştu. Birden başıma üşüşen set çalışanlarının yönlendirmesiyle karavanıma ilerledim.

Çekim için üstümü değiştirip saçımı ve makyajımı yaptırmam gerekiyordu. Kostüm görevlisi giyeceklerimi elime tutuşturup beni karavanda tek bıraktı. Üstümü değiştirdikten sonra karavanın kapısını açıp kafamı dışarı uzattım. "Ben hazırım gelip saçlarımı ve makyajımı yapabilirsiniz."

Az ilerde duran Kuaför Hilal ve makyöz Ayça yanıma geldiler. Karavandaki makyaj masasının önünde bulunan döner sandalyeye oturmamla her ikisi de hızla işlerine koyuldu. Mehir, sadelikten yana bir kadın olduğu için makyajı çok az yapmıştı Ayça. Hilal ise saçlarımı düzleştirip uçlarını kıvırtmıştı.

Hazır olduğuma karar verince çekim için bana şans dileyip karavandan çıkmışlardı. Onlar gittikten sonra set görevlisi gelip 5 dakika içinde çekime başlayacağımızı söyleyip gitmişti. Çantamdaki dosyayı çıkartıp çekilecek sahnenin repliklerine bir göz attım. Önceden ezberlediğim için bir sıkıntı olmayacaktı.

Elimde dosyayla birlikte karavandan inince set görevlisiyle konuşan Gaye konuşmasını bitirip yanıma geldi. Hafifçe sarılıp geri çekildi. "Günaydın Hera Hanım." Aynı şekilde karşılık verdim sonra birlikte dağ evine girdik. Bütün kameralar ve ışıklar kurulmuştu.

İlk sahne mutfakta olacağı için orayı hazırlamışlardı. Herkese emirler yağdıran yönetmenim Haluk beni görünce oturduğu yerden kalktı. "Hoş geldin Hera. Bizde seni bekliyorduk." Gülümsedim.

Abartmak gibi olmasın ama dünyadaki en iyi ve anlayışlı yönetmen ile çalışıyordum. "Hoş buldum," deyip biraz geride duran Barlas'a el salladım. Yanıma gelince yanağını öptüm. "Günaydın Barlas."

"Günaydın Hera." Son kontroller yapılırken Barlas ile ben biraz sohbet etmiştik. Her şey ayarlanınca Haluk yanımıza geldi. "Hazırsanız çekime geçelim?" İkimizde olumlu cevap verdik. Haluk gülümseyip yönetmen koltuğuna geçti. Ellerini birbirine çırptı.

"Herkes yerlerini alsın, başlıyoruz." Mutfaktaki yerimi aldım. Barlas sonradan gireceği için yoktu. Derin bir nefes alıp gözlerimi kapadım. Sen artık Mehir'sin. Ona göre davran. "3,2,1 kayıt!" Aniden gözlerimi açtım. Ben artık Hera değildim...

Ocaktaki yemeği karıştırmayı bırakıp altını kapadım ve mutfak tezgahının kenarlarına elimi koydum. Tam karşıdaki pencereden kapalı havaya baktım. Üzgünce iç çektim. Uraz'ın mutfağa girdiğini hissetsem de umursamadan pencereden dışarıya bakmayı sürdürdüm.

"Neye bakıyorsun?" Sesi yakından gelmişti. "Havaya. Tamda bizim buraya geleceğimiz zamanda bozdu." Sesim sitemli çıkmıştı. Uraz gülüp ellerini arkamdan omuzlarıma koydu. Beni kendine döndürünce yüz yüze gelmiş olmuştuk. Beni kendiyle tezgâhın arasına sıkıştırdı. Parmakları çenemi bulunca nazikçe okşadı. "Takıldığın şeye bak... Üzülme sevgilim illaki havanın güzel olduğu bir gün yakalarız." Gözlerim parladı.

Dudaklarım muzipçe kıvrıldı. "Bu bir daha buraya geleceğimiz anlamına mı geliyor?" Baş parmağını alt dudağımda gezdirdi. "Hem de sen ne zaman istersen." İçim kıpır kıpır oldu. Bunun yüzüme de yansıdığından emindim. "Seni seviyorum, Uraz." Uraz benim her şeyimdi. En zor zamanımda yanımda olan tek kişiydi. Herkes bana yüzünü dönüp giderken yanımda bir tek o kalmıştı. Beni asla yalnız bırakmamıştı. Karşıma çıktığı güne binlerce kez şükürler olsun. Uraz burnunu burnuma sürttü. "Bende seni sevgilim."

Kollarımı boynuna doladım. "Ee, şimdi ne yapıyoruz? Yemek işini hallettim, acıktığımızda yeriz." Hm'ladı. Siyah gözleri parlamaya başlarken elleri yavaşça belime indi. Elleriyle belimi tutup beni mutfak tezgahına oturttu. "Bence yemekten önce yaramazlık yapabiliriz." Elleri hâlâ belimde dolanırken güldüm. Onunda dudakları bir gülümsemeyle taçlanırken elleri tişörtümün altına kaymıştı.

Belimde çok hafif dokunuşları vardı. Boynuna doladığım kollarımı sıkılaştırıp Uraz'ı kendime çektim. Ona karşı güçlü ve tükenmez arzular besliyordum. Dudaklarımızın buluşacağı anda kapının çalmasıyla donduk. Uraz geri çekilirken bende ellerimi ondan uzaklaştırmıştım. Mutfak tezgahından indim. Uraz'a baktım. "Birini mi bekliyordun?" Olumsuz anlamda kafasını sallayıp hâlâ çalan kapıyı açmak için mutfaktan çıktı...

"Kestik! Biraz moladan sonra diğer sahne için devam edeceğiz." Duyduğum komut ile gözlerimi kapatıp açtım. Mehir gitmiş, yerine Hera gelmişti. Mutfaktan çıkıp benim için ayrılmış olan sandalyeye oturdum. Gaye hemen yanıma geldi. "Hera Hanım. Siz çekimdeyken Ahu Hanım sizi aradı. Buraya geliyormuş." Ah, bugün duyduğum en güzel ilk haber.

"Gelsin bakalım. Ne zamandır görüşemiyorduk." Kendi kendime mırıldandım. Aklıma gelenle Gaye'ye baktım. "Bu arada dünkü yemek çok iyi gitti. Anlaştık. Gökhan beyin asistanı çekim için seninle iletişime geçecek. Onu takip edersin." Usulca kafasını salladı. Tabletine not aldı. Mavilerim Haluk ile çekilen sahneyi izleyen Barlas'a kaydı.

Onlardan hep telaş içinde olan setin geri kalanına. Ayça'nın yanıma geldiğini fark edince gülümsedim. "Haluk Bey biraz daha pudra sürmemi istedi. Çok hafif parlıyormuşsunuz kameralarda."

"Çok normal değil mi? Işıltım kameraları bile kamaştırıyor." Göz kırpıp kıkırdadım. "Kesinlikle haklısınız Hera Hanım sizin kadar kameralara yakışan birini daha önce görmemiştim." İltifatı beni mutlu etti. Biraz sonra Ayça işini halledince yanımdan ayrıldı. Sıradaki sahneye gelince yerimden kalkmadım çünkü bu sahnede Mehir kapıyı açmaya giden Uraz'ı mutfakta bekliyordu. Uraz ise kapıyı açıp karşılaştığı kişiyle küçük çaplı bir tartışmaya giriyordu.

Mehir'in duymaması için kapıyı kapatıp bahçeye çıkıyordu. Çünkü Mehir'den bir şey saklıyordu ve öğrenmesini istemiyordu. Kapıya gelen kişi ise bu sırrı bilen ve Uraz'ı zor durumda bırakan biriydi. Ama ne yazık ki bende Mehir gibi o sırrı bilmiyordum. Sahneler bize bölüm olarak geldiği için Mehir hangi bölümde sırrı öğrenirse bende o zaman öğrenecektim.

Böylesi benim içinde daha iyiydi. O role girebilmem için tam zamanında öğrenmek gibisi yoktu. Uraz ve bu sahne için rol arkadaşı olan yan karakter Uğur yerlerini alırken bende bulunduğum yerden Haluk'un yanına gidip oturdum. Bu sahnede açıkça sırrı söylemeyecekleri için izleyebilirdim. Her şey hazır olunca sahne çekilmeye başlanmıştı. Haluk bir yerde tekrar çekim yapsa da sahne bir saatte bitmişti. İçimden güldüm. İzlemesi 10 dakikayı geçmeyen sahne için 1 saat vakit harcanmıştı. Ben sahneleri kesmeden, tekrar etmeden direkt çekmeyi sevdiğim için bana bu çok uzun süre sürmüş gibi gelmişti.

Açıkçası ben çekim anında kendi benliğimden sıyrıldığım için olabilirdi bu. Hatasız oynadığım için yönetmen tarafından uyarılmıyordum. Birden gözlerimin kapatılmasıyla şokla dondum. "Bil bakalım ben kimim?" Tabii ya bunu başka kim yapabilirdi ki! "Göz makyajımı bozan kişi olduğuna eminim."

"Âşık olsun Hera! Ahucuğun gelmiş sen makyaj derdindesin." Kıkırdadım. Onunla uğraşmayı seviyordum. Gözlerimin üstündeki ellerini tuttum yan tarafımdan önüme doğru bedenini çektim. Sonra oturduğum yerden kalkıp sarıldım. "Hoş geldin canım arkadaşım." Yanaklarını öpüp geri çekildim. Kıpır kıpır olan ela gözlerini üstümde gezdirdi.

"Hera seni çok özlemişim." Neredeyse 2 aydır görüşemiyorduk çünkü Ahu'nun kocası Alp'in işinden dolayı bir süreliğine Apeiro (Sonsuzluk) ülkesine gitmek zorunda kalmışlardı. "Özlersin tabii 2 ay oldu resmen 2!" Dudaklarını büküp sırnaşmaya başladı.

"Sen bana trip mi atıyorsun bakalım?" Sırnaşmasına karşılık vermeyip omuz silktim. Bunu anlayınca gözleri kısıldı. "En sevdiğin çikolatadan aldım. Hem de bir koli." Tek kaşımı kaldırdım. Yumuşak karnımı hedef almıştı. "Rüşvet mi teklif ediyorsun?" Çantasından yavaşça çıkardığı çikolatayı önümde salladı. "Olabilir," dedi. Alt dudağımı dişleyip çikolataya baktım. Hâlâ çikolatayı yüzüme doğru sallıyordu. "Ama bu haksızlık!" Çikolatayı uzattı.

"Alacak mısın almayacak mısın?" Elindeki çikolatayı kaptım. "Çok fenasın," deyip sandalyeme geri oturdum ve çikolatayı açıp yemeğe başladım. Ahu'da yanımdaki boş sandalyeye oturdu.

Zaferle sırıtıyordu. Çikolatayı ona uzattım, ağzını açıp ısıracakken geri çekip kendim yedim. "Çok beklersin." Omuz silkti. "Dediğim gibi bir koli aldım, sorun değil." Gülerek yanağından makas aldım. Tekrar çikolatayı uzattım. "Al hadi al, ağlama." Tekrar geri çekeceğimi sandığı için ilk başta şüpheyle yaklaşsa da sonradan bir ısırık aldı.

Biten çikolata paketini yan tarafındaki çöp kutusuna attım. "Anlat bakalım Ahu Hanım. Neler yaptınız?" Gözlerini devirdi. "Öyle pek bir şey yapmadık. Alp hep çalıştı. Gezmeye bile doğru dürüst vakit bulamadık." Güldüm. "Anlaşılan pekte eğlenceli geçmemiş senin için." Böyle biraz daha sohbet ettik. Birbirimizi görmediğimiz zamanların acısını çıkardık. Sonra ise akşam bir şeyler yapmak için sözleştik Ahu evine giderken bende sonraki sahneyi çekmek için hazırlanmıştım.

Mehir yavaş yavaş Uraz'dan şüphelenmeye başlıyordu, ondan bir şey sakladığından emindi. Çekim için her şey hazır olunca tekrar mutfakta yerimi aldım. Hera olmaktan sıyrılıp Mehir oldum. "3,2,1 kayıt!" Sesiyle bütün atmosfer değişti...

Uraz biraz gergin bir şekilde mutfağa girince tedirgince ona baktım. "Her şey yolunda mı? Kim gelmiş?" Masada bulunan sürahiyi alıp yanında bulunan boş bardağa su doldurdu. "Evet yolunda. Birisi kaybolmuş adres sormaya gelmiş." Cevap verdikten sonra bardaktaki suyu içti. "Bunca dakikadır adres mi tarif ediyordun?" Sesimdeki imayı anlayınca bardağı dudaklarından çekti, elinde tuttu.

"Başka ne olabilir?" Kollarımı göğsümde bağlayıp arkamdaki buzdolabına yaslandım. "Onu sen söyleyeceksin." Öfkeyle kaşları çatıldı. "Ne demek istiyorsun?"

Sıkıntıyla nefesimi dışarı verdim. "Bağırdığını duydum Uraz. Adres tarifi bağırarak verilmez. Kapıdaki öylesine biri değildi, değil mi?" Elindeki bardağı sıktı. Yüz hatları gerilmişti. "Seni ilgilendiren bir şey yok." Ne dediğini kavrayamadım. "Pardon?"

"Her şeyi bilmen gerekmiyor." Şaşkınlıkla ağzım aralandı. "Sen kendinde misin? Ne biçim konuştuğunun farkındasındır umarım!" Bezgince yüzüme baktı. Yorulmuş gibi görünüyordu. "Mehir lütfen seninle tartışmak istemiyorum. Kapatalım konuyu gerçekten önemsiz bir şey." Dudaklarımı birbirine bastırıp birkaç saniye sustum.

Ardından yaslandığım buzdolabından ayrılıp sertçe Uraz'a baktım. "Demek önemsiz bir konu için benimle bu şekilde konuştun!? Öyle olsun bakalım." Hışımla omzuna çarpıp mutfaktan çıktım. Arkamdan cam kırılma sesi gelmişti, bardağı yere fırlatmış kırmıştı...

"Kestik!" Derin bir nefes alıp gülümsedim. Mehir gitmişti. Haluk yönetmen koltuğundan bana bakarak baş parmağını kaldırdı. "Süperdin Hera," deyince gülümsedim. İnsanların bana iltifat etmesine bayılıyordum. En çokta yaptığım işle ilgili olunca. Çünkü bu bana bir şeyleri doğru yapabildiğimi gösteriyordu.

Arkamdan mutfaktan çıkan Barlas'ı görünce göz kırptım. "Foyan ortaya çıkmaya başlıyor ha Uraz Efendi?" Küçük bir kahkaha attı. "Çok zeki bir sevgilim var, normal." Muzipçe sırıtıp yanağımdan makas aldı. Gülerek eline hafifçe vurdum. Birlikte dinlenmek için bizim için ayrılan koltuklara ilerledik, oturunca Barlas'a baktım. "Bu akşam ne yapıyorsun?" Omuz silkti. "Bu akşamlık bir planım yok."

İnanmamış gibi gözlerimi belerttim. "Senin bir planın yok? Hayatta inanmam." Kahverengi saçlarını eliyle geriye taradı. "Görülmüş şey değil evet ama sonuç ortada." Muzipçe gülümsedim. "Ahu ve Alp ile akşam bir şeyler yapmak için dışarı çıkacağız. Sende gel, bana eşlik edersin."

Onu ilk defa bir yere davet etmiyordum hatta davetlere neredeyse hep birlikte giderdik. Bu yüzden dediklerimi yadırgamadı. "Olur. Seninle vakit geçirmek güzel oluyor."

"Eh benim gibi bir arkadaşa sahip olduğun için çok şanslısın." Elimi tutup üstünü öptü. "Sizin gibi bir arkadaşa sahip olduğum için çok müteşekkirim, kraliçem." Diğer elimle kahkahamı bastırmak için ağzımı örttüm. Onun bu küçük oyunlarını seviyordum…

Zaman su gibi akıp gitti. Hangi ara akşam olmuştu anlamamıştım. Barlas ile sohbet ettikten sonra 2 sahne daha çekmiştik. Şimdi ise eve gitmek için hazırlanıyordum. Kendi kıyafetlerimi giyince karavandan indim. Benimle eş zamanlı kendi karavanından inen Barlas'ı görünce yanına ilerledim. "Ben şimdi eve geçiyorum, hazırlanmak için. Sana gideceğimiz yeri mesaj olarak atarım."

"Olur, görüşürüz," deyip yanağımı öptü. Ardından kendi arabasına ilerledi. Bende ortalıklarda gözükmeyen asistanımı aramaya başladım. Gitmeden önce onu görmem gerekiyordu. Neyse ki biraz sonra onu bulmuş, soracaklarımı sormuştum. Ardından beni bekleyen Ali'nin yanına gidip arabaya bindim.

"Eve değil mi efendim?" Olumlu anlamda kafamı sallayıp telefonuma gömüldüm. Bütün sosyal medya yüzü olacağım markanın haberleriyle doluydu. Diziyle ilgili olan haberlere de bakınca hoşnutla gülümsedim. Herkes diziyi çok beğeniyor ve Mehir ile Uraz'ı seviyordu.

Eve gelene kadar sosyal medyaya bakarak vakit geçirmiştim. Eve varınca ise arabadan inip direkt odama çıkmıştım. Bir duş alıp bornozla yatağa yattım. Günün hareketliliğinden dolayı farkına varamasam da şu an yorulduğumu hissetmeye başlamıştım. Mesaj sesi duyulunca telefonu elime aldım.

Ahu gideceğimiz yeri ve saati mesaj atmıştı. Bende aynı şekilde Barlas'a atınca her şey hallolmuştu. Biraz daha yatakta yattıktan sonra kalkıp hazırlanmaya başladım. İlk önce bir şeyler yemeğe gideceğimiz için mutluydum çünkü acıktığımı hissediyordum. Giyinme odasına girince kıyafetlerde göz gezdirdim.

Ardından siyah pantolon ile mor renk tek askısı olan bir cropta karar kılıp onları giydim. Ayakkabı olarak da önü açık topuklularımı giydim. Aynada yansımama baktım. Hem şık hem de son derece rahat görünüyordum. Birkaç takıda taktıktan sonra hafif bir makyaj yapıp saçlarımı dalgalandırdım.

Belime inen su dalgalı siyah saçlarıma memnuniyetle bakıp yandan asmalı çantamı aldım ve odamdan çıkıp aşağı indim. Beni gören Zeliş'in yüzünde bir gülümseme oluştu. "Yine parlıyorsun güzel kızım." Yanına gidip yanağını öptüm. "Teşekkür ederim."

"Nereye böyle?" Sesi meraklıydı. "Ahular Apeiro'dan geldiler, Barlas falan birlikte vakit geçireceğiz." Eliyle saçlarımı düzeltip gülümsedi. "Anladım, güzel kızım. Dikkatli ol." Gülümsedim. Zeliş bana hep anne şefkatliyle yaklaşmıştı ve onun böyle davranması hoşuma gidiyordu. Bana sevildiğimi hissettiriyordu.

"Olurum merak etme," dedim ve evden ayrıldım. Arabaya binince Ali'ye nereye gideceğimizi söyledim. Ondan sonrası ise sessiz bir yolculuk olmuştu.

Ahu'nun mesajda adresini attığı restorandın önüne gelince aşağı indim. Gözlerim restorandın adı yazılı tabelada gezindi. Asiménio nýchi. (Gümüş Pençe) Kim böyle lüks bir restoranda böyle değişik bir isim koyardı ki? Gülerek kafamı iki yana salladım. Hikâyesi varsa merak etmiştim. Girişte bulunan birkaç basamağı çıkıp otomatik iki yana açılan kapıdan geçtim.

Restorandın karşılama hostesi beni görünce gülümseyerek yanıma geldi. "Hoş geldiniz efendim." Aynı şekilde karşılık verip gülümsedim. Elindeki kâğıda baktı. "Rezervasyonunuz var mıydı?"

"Evet, Ahu Arslan Işık adına." Gözlerini kâğıtta gezdirdi. "Ah, evet buldum. Buyurun sizi masanıza kadar eşlik edeyim." Nazikçe gülümseyip arkasından ilerlemeye başladım. Masaya gelince ilk gelen kişi olduğumu fark ettim. Sandalyeye oturup beklemeye başladım.

Birazdan hepsi gelmiş olurdu nasıl olsa. Bir garson yanıma gelince ona baktım. Onun bir şey demesine izin vermeden konuştum. "Arkadaşlarımı bekliyorum, siparişi daha sonra vereceğim." Sakince kafasını sallayıp yanımdan ayrıldı. Sandalyede geri yaslanıp etrafa göz attım. Arka fonda sakince çalan piyano sesi eşliğinde insanların hafif gürültüsü duyuluyordu.

Herkes kendi halinde yemeğini yiyor gülüşerek konuşuyordu. Mavi irislerim restorandın dekorasyonunda gezindi. Masalar klasik şekilde dikdörtgen ya da kare olsa da siyah renk masa örtüsünün parlak gümüş pençe izli desenli olması alışageldik değildi. Aynı şey duvarlar içinde geçerliydi.

Duvar rengi farklı olarak kırmızı olsa da gümüş renk pençe izleri onlarda da vardı. Neyse ki yerler sadece parlak gri fayanstı. Onlarda da pençe izi olsaydı restorandın sahibinin pençe izlerine takıntısı olduğunu düşünecektim.

Hoş şu anda bile düşünmüyor değildim. Ama kabul ediyorum farklı ve ilgi çekici bir atmosferi vardı, sevmiştim... Daha önce burayı duymamıştım yeni açılmış olması muhtemeldi. En iyisi Ahu gelince ona sormaktı. Mavilerim öylesine etrafta gezinirken gördüğüm kişiyle şokla açıldı. Gözlerimi hızla önüme çevirdim. Sonra emin olmak için tekrar onu gördüğüm yere bakınca oturduğum yerde büzüştüm.

Cesur'un burada ne işi vardı!? Çaktırmadan bakmaya devam ederken yanına gelen kişiyle kaşlarım çatıldı. Pars? Siktir!

Tamam sorumu düzeltiyorum. İkisinin de burada ne işi vardı!?

♠️♠️♠️

Bölüm Hakkında Düşünceleriniz Ve Önerileriniz?

 

 

Loading...
0%