Yeni Üyelik
5.
Bölüm

♠️4.|Thanatos Dağı♠️

@moonlighthikayeler

 

♠️♠️♠️

İstediklerime ulaşmak için ne yapmam gerekiyorsa yapardım. Hoş isteklerim için o kadar uğraşmama gerek kalmıyordu, her şey önüme seriliyordu. Ne istesem anında ona sahip olabiliyordum. Ama bunun beni köreltmesine izin vermezdim. Belli zamanlarda işe el atmayı bilirdim.

Tam şu an ki gibi. Cesur'un nerede olduğunu öğrenmek için kendimi onun Estimada yani sevgilisi olarak tanıtmıştım.

Ve anlaşılan bu önemliydi. Şayet dövmeli barmen bu kadar şaşırmazdı. Sağ dirseğimi bar tezgahına yaslayıp yumruk yaptığım elimi yanağıma yasladım. Diğer elimle Cesur'un deri ceketini tutuyordum. Barmene sıkılmış bir bakış attım. "Cevap vermeni bekliyorum." Gözlerini kırpıştırdı. Kendine yeni geliyor olmalıydı.

"Sen sahiden Cesur'un Estimada'sı mısın?" Gerçekten Cesur'un sevgilisi olmak bu kadar şaşıracak bir şey mi? Komikti. "Buna daha kaç kere söylemem gerekiyor? Estimada'sıyım dedim ya!" Barmen boğazını temizledi. Elinin tekiyle yanağını kaşıdı. "Cesur burada değil. O bugün yarışa gidecekti, muhtemelen orada şu an." Ah, biraz göz korkutmak dilini çözmüştü. "Yarış? Ne yarışı? Ve nerede?"

"Motor yarışı. Thanatos (Ölüm) dağının orada yapılıyor."

Ne? Thanatos, Vasileia (Saltanat) şehrinin en ölümcül dağıydı. Adını bile ölümden alıyordu. Ve Cesur'un oradaki bir yarışa gitmesi beni bozguna uğratmıştı. Şehrimizde yasa dışı yarışların hep orada yapıldığını bilirdim ama asla gitmemiştim. Sadece oldukça tehlikeli virajları olduğunu duymuştum. "Ben oraya nasıl gidebilirim?" Ağzımdan çıkanlara inanamasam da başka çarem yoktu. Cevapları bu gece almak zorundaydım.

Bunun için o ölüm dağına gitmem gerekse bile. "Tek başına gidemezsin, tehlikeli." Evet, onu bende biliyordum. Gözlerimi devirmemek için kendimi zor tuttum. "Farkındayım ama oraya gitmem gerekiyor." Tavrımda ısrarcıydım. Bunu fark etmişti.

Kaşlarını çatarak yüzüme baktı. Neyse ki kapüşon yüzümü gizliyordu da kim olduğumu göremiyordu. "Anlaşıldı bekle burada hemen geliyorum." Cümlesini bitirir bitirmez arka kapıdan içeri girip kayboldu. Oflayarak beklemeye başladım. Biraz sonra yanında Ediz ile gelince gözlerim açıldı.

Anlaşılan Ediz buralardaymış. Beni görünce duraksadı, tanımıyormuş gibi baktı. Dövmeli barmen ona bir şeyler söyleyince buraya geldi barmen ise tekrar o kapıdan içeri girmişti.

"Thanatos'a gitmek istiyormuşsun?" Sesi sorgulayıcıydı. Olumlu anlamda kafamı aşağı yukarı salladım. "Evet, Cesur'u görmem gerekiyor." Kafasını eğip yüzümü görmeye çalıştı ama çabası boşaydı. "Kendini onun Estimada'sı olarak tanıtmışsın ama bildiğim kadarıyla Cesur'un bir sevgilisi yok."

Sesi son derece şüphe doluydu. Bana inanmıyordu, inanması için bir sebepte yoktu. Cesur'u iyi tanıdığı belliydi. "Evet çünkü o inatçı barmen anca öyle nerede olduğunu söyledi."

Kıkırdadı. "Demek küçük hanım oyun oynamayı seviyor." Tam gözlerinin içine baktım. Dudaklarım yukarı kıvrıldı. "Bence oyun oynamayı sen seviyorsun, Ediz." Duruşu dikleşti. "Beni nereden tanıyorsun?" Ah, benim kim olduğumu anlayamamıştı. Ve sanırım Cesur'da ona bir şey dememişti.

"Ben değil Umay seni tanıyordu." Sırıttım. "Umay adı sana tanıdık geldi mi?" Mavi gözleri irice açıldı. Bozguna uğramıştı. Şaşkınca daha dikkatle baktı. "Sen o'sun. İyi ama nasıl?" Derince iç çekip omuzlarımı düşürdüm. "İnsanlar peruk ve makyajla bambaşka kişiler olabiliyor." Bir şeylerin farkına varıyormuş gibi yüzü aydınlandı. Ağzının içinden bir şey geveledi. "Anagnostis somatos."

Anlamını bilmediğim kelimeleri söyleyince garipçe ona baktım. Ne demişti o şimdi? Kendi kendine konuşmasını bitirince bu sefer bana hitaben konuştu. "Kılık ve kişilik değiştirebileceğini anlamalıydım. Ama fark etmedim bile. Daha tam ne olduğunu bile bilmeden bu kadar çok gücüne hâkim olabilmen harika."

Pekâlâ, Cesur'un deli gibi konuşması bulaşıcı olsa gerek çünkü Ediz'de pek normal değildi ve giderek işler karmaşık bir hal almaya başlamıştı. "Evet, her neyse. Beni Thanatos'a götürecek misin?"

"Başka şansım mı var?" Dudaklarım yukarı kıvrıldı. Güzel, beni uğraştırmamıştı. Oturduğum tabureden kalktım. "O halde gidelim." Kafasını salladı, bar tezgâhın bu tarafına açılan küçük çift kapaklı kapıdan geçip yanıma geldi. Beraber kulüpten çıktık. Ediz kulübün önünde park halinde duran kırmızı arabaya ilerleyince peşinden gittim.

Arabaya binmemi işaret edince ön yolcu koltuğuna yerleştim. Tanımadığım bir yabancının arabasına binmek benlik bir hareket değildi lakin işte şimdi buradaydım. Ediz arabayı çalıştırıp ilerlemeye başlayınca ellerimi birbirine kenetledim. "Bir soru sorabilir miyim?" Olumlu anlamda kafamı salladım, ona baktım. "Cesur'u neden görmek istiyorsun?"

"Sorularıma cevap verebilmesi için." Kısa bir an kafasını yoldan çevirip bana dönünce bakışlarımız çarpıştı. "Sana zaten cevapları vermedi mi?" Hm, demek Ediz bir şeyleri biliyordu ama eksik. "Hayır, daha çok soru işareti oluşturdu kafamda."

"Cesur öyledir. Muhtemelen bilerek yapmıştır." Bu düşünceyle gözlerim kısıldı. "Neden öyle bir şey yapsın?" Sırıttı. "Çünkü eğer ona kendi isteğin ile gitmediysen seni o şekilde getirebileceğini düşünmüştür." Lanet! Ediz sayesinde aydınlanma yaşamıştım. "Kafamı bilerek karıştırdı. Bilerek öyle konuştu.

Bana oyun oynadı, tekrar!" Şaşkınca yakınmıştım. "Aramızdaki en iyi oyunbaz o, bu şaşıracak bir olay değil." Gülümseyerek yüzüme baktı. "Belki sen ona rakip olabilirsin. Sende bu bilgisiz halinle hiç fena bir oyunbaz değilsin."

Oyunbaz, oyunbaz, oyunbaz. Sürekli bu kelimeyi kullanıyorlardı. Bununda ne anlama geldiğini öğrenecektim. "Senin benimle yani Umay ile konuşmanı isteyen Cesur muydu?"

"Evet." Mahcupça baktı. En azından yaptığını doğru bulmuyordu. "Neden peki? Yani o zaman benden ne istemiştiniz?"

"Bunu sana Cesur açıklasa daha iyi olur. Ama şunu bil asla senin zarar görmeni istemedik, istemeyiz." Dostça gülümsedi. Sözlerinde dürüst olduğunu hissetsem de ona güvenmiyordum. Benimle ilk başta oyun oynaması ona olan genel bakış açımı değiştirmişti. Bundan sonra ise ikimizde ağzımızı açmadık. Ana yoldan çıkıp dağ yoluna girdiğimizde ise gergince oturduğum yerde dikleştim. Sonunda Thanatos dağına gelmiştik.

Ediz arabayı dağın alt kesimlerinde toplanmış kalabalıktan biraz uzağa park etti. Arabadan inmeden ön camdan kalabalığa baktım. Her yere stop ışıkları kurulmuştu. Ve herkes eğleniyor gibi gözüküyordu. Bazıları yanan varillerin etrafında toplanmış bazıları ise ellerindeki kırmızı bardaklar ile ortaklıkta dolanıyorlardı.

Gümbür, gümbür çalan şarkı ise insanları daha da coşturuyordu. Kabul eğlenceli gözüküyordu. Ama ben buraya eğlenmeye değil ani bir karar verip cevapları öğrenmeye gelmiştim. Hem de daha neyin cevabını alacağımı da bilmiyordum.

Çantamı ve Cesur'un ceketini arabada bırakıp indim. Yüzümü hâlâ gizliyordum. Bu kadar kalabalık bir ortamda yüzümü açamazdım. Keşke peruk falan taksaydım. Her neyse bunu düşünmek için geç kalmıştım. Ediz'in yanında kalabalığa doğru ilerlemeye başladım. "Cesur nerededir sence?"

"Bilmem ama merak etme buluruz." Kafamı sallarken engebeli olan toprak zeminde sendeledim. Topuklu ayakkabı buraya uygun değildi. Ediz anlık refleks olarak kolumu tutunca minnetle ona baktım. Gözleri topuklularıma çevrilmişti. "Anlaşılan kraliçe böyle yerlere gelmeyi ummuyordu." Gözlerimi devirdim.

"Kusura bakma aradığım adamın dağ başında motor yarışına geleceğinden haberim yoktu olsaydı ona göre giyinirdim." Gülerek kolumu tutmayı sürdürdü. "O zaman kraliçeye yardım edelim?"

"Çok iyi olur." Kol kola girdik. Daha dikkatli bir şekilde yürümeye devam ettim. İyi ki bugün elbise falan giymemiştim yoksa asıl o zaman burada çok fena sırıtırdım. Hoş kumaş şort ve saten gömlek ile bile buraya ait olmadığım anlaşılıyordu neyse ki üstümde kapüşon vardı da gömlek gözükmüyordu. Oda normalde yazın giyilecek şey değildi lakin akşamları dağ rüzgârı sert olduğu için kimse yadırgamazdı.

Sonuçta o variller boşuna kurulmamıştı. Burasının havasıyla şehrin havasının arasında büyük bir fark vardı. Düşüncelerime son verip kalabalıkta göz gezdirdim. Cesur'u bulmam gerekiyordu.

 

 

 

 

♤●♡●♧

Ediz ile neredeyse 30 dakikadır Cesur'u arıyorduk ama bulamamıştık. Sanki yer yarılmıştı da içine girmişti! Pes etmiş bir şekilde durdum. Daha fazla yürüyemeyecektim. Ben durunca Ediz'de otomatikman durmuştu. Yorgunlukla yüzüne baktım. "Benden bu kadar. Bu topuklular ile daha fazla yürüyemem."

Zemin normal olsaydı neyse ama toprak yolda olmuyordu. Ediz etrafına bakındı. "Şöyle yapalım, sen bir yere geç orada bekle ben Cesur'u bulup getireyim." Cazip teklifti. "Olur."

"O zaman sen şu kayalığın oraya git bekle." Gösterdiği yere bakınca bir kaya parçasının toprak yolun kenarında olduğunu gördüm. Sakince kafamı sallayınca Ediz yanımdan ayrıldı bende o kaya parçasına ilerledim. Tahminlerime göre üst kesimlerden kopup aşağı düşmüştü. Çevresinde bulunan küçük taş gibi parçalardan anlaşılıyordu.

Kayanın önüne gelince zıplayıp üstüne oturdum. Şanslıyım ki oturabilecek bir şekli vardı. Ayaklarım çok az havada kalmıştı. Onları ileri geri oynatmaya başlarken etrafıma bakındım.

Millet dans edip eğleniyordu ve anlaşılan daha yarışa vardı çünkü biraz ileride gördüğüm çeşit, çeşit motor sıralanmış öylece başlangıç yeri olduğunu tahmin ettiğim yerde duruyordu. Mavilerimi bu sefer kocaman olan dağa çevirdim. Topraktan olma dar yolları bozuk bozuktu ve sarmal şekilde yukarı doğru gittiği için virajları çoktu ayrıca uç kısımlarda hiç bariyer yoktu.

Yani kazaya çok müsaitti. Buna şaşırmamak gerekiyordu çünkü çoğu kişi yarış yaparken kaza yapıp hayatını kaybetmişti. Dağ adının hakkını veriyordu. Ve bu kimsenin umurumda değildi en başta hükümetin. Dağda olanlara karışmıyorlardı. Karışmaya çalışsalar da kimse umursamazdı. Sonuçta aklı başında olan biri bu kadar ölüme rağmen buraya gelmeye devam etmezdi.

Bu yüzden bana göre buradakiler hayatlarını önemsemeyen bir avuç deliydi. Ve ben onlar gibi bir deli olduğunu düşündüğüm adamı bulmak için buraya gelmiştim. Kendime gerçekten hayret ediyordum. Kimsenin peşinde koşmayan ben daha yeni tanıdığım bir adamın ardından böyle tehlikeli bir yere geliyordum.

Kendi kendime gülerek kafamı iki yana salladım. Büründüğüm kişiliklerin davranışları benim sorunum değildi ama kendi davranışlarım benim sorunumdu. Ve davranışlarımın değişmeye başladığını hissediyordum. Bu iyi miydi yoksa kötü mü anlayamamıştım. Daldığım düşüncelerden arınırken yanıma yaklaşan bir kadın dikkatimi çekti. Saçları maviydi ve bir tarafını kazıtmış, dövme yaptırmıştı.

Üstünde ise kot şort ve yarım bir tişört vardı. Bu kadar sıradan giyinmesine rağmen çekici bir kadındı. Zaten insanda yüz güzelliği olduktan sonrası önemli değildi. Yanıma geldi. Koyu yeşil gözleri beni süzdü. "Buralarda yenisin sanırım?" Şimdi işin yoksa buna laf anlat. "Hı, evet yeniyim."

Sesimi değiştirerek konuşmaya özen gösterdim. Kendimi tehlikeye atamazdım. "Adın ne?" Seni meraklı şey. "Asi." Lanet! O kadar isim varken neden bunu söyledim ki! Asi kişiliğine bürünmemeye çalıştım. Bu ortamlar tam onluktu ve bilinçaltım bu yüzden onun adını söylememi sağlamıştı.

Eskiden Umay olmadan önce ki zamanlarda kulüplere gitmek ya da eğlenmek için Asi kişiliğine bürünürdüm ama sonra davranışlarını ve yaptıklarını çok fazla abarttığı için bir gün ona bir daha bürünmeme kararı almıştım.

Ama şimdi zihnimde ve bedenimdeki kıpırtıyı hissetmiştim. Umay yok olunca ona yer açılmış olmalıydı. Çünkü Asi ve Umay dışında eğlence için başka büründüğüm kişilik yoktu. İçeride kal kaltak! Bu bedenin sahibi benim! Bazen, şu anda da olduğu gibi kontrolü anlık kaybedebiliyordum. Bu da özelliğimin sevmediğim tek kısmıydı.

"Güzel isimmiş. Bende Efsun, tanıştığıma memnun oldum." Elini uzayınca sıkıp bıraktım. Meraklı bakışları üstümdeydi. "Pek eğlenmiyor gibisin? Başına şapkayı geçirdiğine göre buradan soyutlanmak istiyorsun." Bir doğru bir yanlışı vardı. Doğruydu çünkü eğlenmiyordum. Yanlıştı çünkü kendimi soyutlamak değil tanınmamak için gizliyordum. "Buraya eğlence için gelmedim. Bir arkadaşımı görmek için gelmiştim."

"Nerede peki o arkadaşın? Seni tek mi bıraktı?"

"Daha bulamadım. Diğer başka bir arkadaşım onu aramaya gitti." Efsun'a neden açıklama yaptığımı anlamasam da ondan bana bir zarar gelmeyeceğini hissetmiştim. Kötü bir niyeti yok gibiydi, beden dilinden bunu anlamıştım lakin çok meraklıydı ve bu şüphe uyandırıyordu. "İstersen onlar gelene kadar yanında kalabilirim? Burası aç kurtlar ile kaplı."

"Sorun değil kendimi koruyabilirim. Ayrıca şu ana kadar bir şey olmadı." Anlamlı bir şekilde gülümsedi. "Dediğin gibi şu ana kadar olmadı ama gelecekte ne olacağını bilemezsin. Gelecek bilinmezliklerle dolu bir kuyu gibidir." Tamam, konuşması ürpertici bir havaya bürünmüştü. Yine de alayla sırıttım. Gerildiğimi fark etsin istemiyordum.

"Öyle mi? Peki o gelecekte beni ne bekliyormuş?" İfadesi donuklaştı, uzanıp elimi tutunca tepki veremedim. "Acı, kan, gözyaşı, hüzün, kayıp..." Elimi tutmayı bırakıp geri çekildi. Ben hâlâ söylediklerinin şokundaydım. Efsun'da deli çıkmıştı. Acaba ben bütün bunları kafamda mı canlandırıyordum? Belki de asıl deli bendim? Yüzümü buruşturdum.

Kendimden şüphelenmem gereksizdi. Akıl dışı özelliğim hariç delilik söz konusu değildi. Tekrar Efsun'a odaklandım. Bana açıklama borçluydu. Ama kafamı kaldırıp az önce durduğu yere bakınca gitmiş olduğunu fark ettim. Gözlerim hızla çevrede dolansa da mavi saçlı kızı bulamamıştı. Harika! Kadın resmen ilk başta gerilmemi sağladıktan sonra geleceğim hakkında negatif içerikli kelimeler söyleyip ortadan yok olmuştu!

Sinirle oturduğum yerde küçük bir çığlık attım. Nasıl olsa kimse şarkıdan benim sesimi duymazdı. "Deli misin yoksa herkesin içinde çığlık atmak gibi bi' hobin mi var?" Duyduğum erkek sesiyle dişlerimi sıktım. Resmen istediğim kişi hariç bu gece bütün herkes yanıma geliyordu. Sağ tarafıma baktım. Oturduğum kayalığın hemen yanında ayakta dikilmiş kasları neredeyse patlayacak gibi duran deve boylu bir adam vardı. “Aynen, deliyim,” diye mırıldanıp adamı süzdüm.

Üstüne giydiği sporcu atleti ve gri eşofmanı ile buraya benden bile daha aykırı gözüküyordu. Yataktan kalkıp mı gelmişti? Birden gülmesi atmasıyla irkildim. Bana deli misin diyene bak! “Ayrıca siz ilk önce kendinize bakın.” Gülmeyi bitirince elindeki bardaktan bir yudum içti. "Komik kızmışsın, seni sevdim."

Ne alaka? "Anlamadım?" Cevap vermeyip omuz silkti. Gözlerimi devirip önüme döndüm. Bütün delilerde buraya toplanmış. Bulaşıcı olmasa bari. Tekrar bu sefer hafifçe gülümseyince kaşlarımı çatarak sertçe ona döndüm. "Beyefendi manyak mısınız? Benim çığlık atmama laf ettiniz ama sizde ikide bir durmadan gülüp diyorsunuz. Hayır yani bu kadar komik olan ne?"

Yok, buradakilerin hiçbiri iyi değildi. Ediz bir an önce Cesur'u bulup getirse de konuşup buradan defolup gitsem. Sıkılmıştım, neredeyse 10 dakika olmuştu ve hâlâ ne Ediz ne de Cesur ortalıkta yoktu. Bu kadar kalabalık ortam olunca normal tabii.

Bütün Vasileia halkı buraya gelmişti sanki. Oturduğum kayalıktan kalktım. Elimle arka tarafımı silkeledim. Bu kadar dinlenme yeterdi aramaya devam etmek en mantıklısıydı. "Nereye gidiyorsun?" Atletli adam hâlâ bıraktığım yerde durmuş bana bakıyordu. "Pardon da bundan size ne?" Sinirlerim bozulmaya başlamıştı. Zaten dengesizleşmiştim bir de manyak insanlarla uğraşmayı kaldıramazdım. "Cesur'u arıyorsun değil mi?"

"Evet. Sen nereden biliyorsun?" Elindeki bitmiş bardağı yere fırlatıp yanıma adımladı. Benim gözlerim yerdeki bardakta kalmıştı. Plastiklerin uzun zaman doğada çözülmediğini bilmiyor muydu? Ya da yere çöp atılmaması gerektiğini? Gözlerimi bardaktan çekip ona çevirince yine ama bu sefer donuk bir gülümsemeyle bana bakıyordu.

"Çünkü seni Cesur'a götürmeye gelmiştim." Az önceki sorumun cevabını verince gözlerimi kırpıştırdım. "Bunu neden ilk başta söylemedin?"

"Aklını okumaktan ona fırsatım olmadı." Hayretle baktım. "Siz şaka mısınız? Biriniz gelir ruhumu okur diğeri geleceğim hakkında saçma sapan konuşur şimdi sen ise aklımı okuduğunu söylüyorsun... Ne dönüyor burada? Kimsiniz, nesiniz?" Kafayı sıyırmama çok az kalmıştı. "Bütün bunların cevabını alacaksın. Şimdi benimle gel, seni Cesur'a götüreyim."

Sinirle tırnaklarımı avuç içlerime bastırdım. Ve el mecbur atletli adamın peşinden ilerledim. Kalabalığın arasından sıyrılıp daha sakin bir yere doğru ilerlemiştik. Biraz ötemde motoruna yaslanmış Cesur'u görünce gözlerim parladı. Sonunda onu bulmuştum. Geldiğimi hissetmişçesine kafasını buraya çevirdi o an gözlerimiz birbirine tutundu.

Açık yeşil gözleri beni görünce parlamıştı. Nedense bu ilk defa olmuyordu bana bakarken hep farklıydı gözleri. Bunun nedenini anlayamamıştım. Olduğum yerde şapşalca durmayı kesip yanına yürüdüm.

Atletli adam benden farklı olarak başka tarafa gitmişti. Anlaşılan bizi tek bırakmıştı. Cesur'un önüne gelince ellerimi kapüşonun ceplerine soktum. Alttan, alttan ona bakıp dudağımı dişledim. "Selam," diye mırıldandım. Birden çekingenleşmiştim. Açıkçası ne diyeceğimi bilememiştim.

"Selam, gece mavisi." Sesi, onun son derece memnun olduğunu yansıtıyordu tabii bir de dolgun dudaklarının yukarı kıvrılması da. Etrafıma bakındım. "Ediz seni aramaya gitmişti yanına geldi mi?"

"Evet, normalde o seni benim yanıma getirecekti ama ufak bir aksilik çıktı onunla ilgilenmek için gitti." Demek o yüzden beni atletli adam getirmişti. "Anladım." Gözlerimi kaçırıp olduğum yerde yavaşça ileri geri sallanmaya başladım. Sonra tekrar ona baktım. "Seni yarım saat aradım. Başından beri burada mıydın?"

Asıl konuya nasıl gireceğimi bilmemek beni farklı şeylerden söz etmeye yönlendiriyordu. "Evet, buradaydım. Ve söylemeliyim ki beni araman hoşuma gitti." Dur bir dakika... aydınlanma gelmişti. Gözlerim öfkeyle kısıldı. "En başından beri biliyordun!" Sırıtınca ayağım ile bacağına vurdum. "Seni pislik!"

Anlık yüzü buruşsa da sırıtmaya devam etti. "Şiddet yanlısı olduğunu bilmiyordum." Öfkeyle gülümsedim. "Bu daha ne ki." Alayla gözlerini belirtti. "Bak sen, ünlü oyunca Hera Kızılkan şiddet yanlısıymış." Telaşla parmak uçlarımda yükselip sağ avucumu ağzına bastırdım.

"Şist! Adımı söyleme!" Avucum ağzının üstündeyken elini uzatıp elimi tuttu. Ağızından çekti sonra dudakları bileğimin iç kısmını öptü, hayretle ağzım aralandı. Elimi ateşe değmişçesine hızla elinden geri çektim. Ben utançtan nereye bakacağımı şaşırmışken Cesur'un açık yeşilleri üstümdeydi. Bana dikkatle bakıyordu sanki hafızasına kazımak istermiş gibi.

"Bil diye söylüyorum böyle şeylerden hoşlanmam. Bu yüzden kalabalık içindeyken bana böyle dokunma, adımı da söyleme. Kimsenin beni tanımasını istemiyorum."

"Bu tekken sana dokunabileceğim anlamına mı geliyor?" Gerçekten mi? Yani tek takıldığı nokta bu muydu? Tek kaşım tehditkâr şekilde kalktı. "Ne kalabalıkta ne de tekken dokunma." Bir şey demedi, yüzüme baktı. Derin bir nefes alarak sırtımı dikleştirdim. Bence artık konuşma zamanı gelmişti.

"Buraya neden geldiğimi biliyorsun. O yüzden uzatmadan direkt konuya giriyorum. Bütün olanlar ne anlama geliyor? Benim hakkımda söylediklerin, kendi hakkında söylediklerin ve şu oyunbaz meselesi ne anlama geliyor? Nasıl bilmemen gerekenleri biliyorsun?" Sorularımı karışık olarak sormuştum.

Ve hepsi için ondan cevap bekliyordum. Yaslandığı motordan ayrıldı, bana yaklaştı. "Motorları sever misin?" Tamamen farklı bir konuyu dile getirmesi beni bozguna uğrattı. "Anlamadım?" Ellerini siyah pantolonunun cebine soktu. "Motorları diyorum sever misin?"

"Yani, arabaları daha çok severim ama motora karşı değilim. Hem bunun konumuzla ne alakası var?" Üstüme doğru eğildi, dudaklarını kulağıma yaklaştırdı. "Eğer benimle birlikte motor yarışına katılırsan sana istediğin cevapları veririm." Hassiktir! Ne demişti o öyle? Ben mi yanlış duymuştum? "Affedersin, ben doğru mu duydum? Benimle birlikte yarışmak mı istiyorsun?"

"Evet, doğru duydun. Benimle birlikte yarışa katıl. Sonra sana istediğin cevapları vereceğim." Sitemle bağırdım. "Tabii ölmezsek!" Bembeyaz dişlerini ortaya çıkartacak şekilde güldü. "Ölmeyeceğimize emin olabilirsin." Ben senin yerinde olsam bu kadar emin olmazdım.

"Kesinlikle hayır! Canımı yolda bulmadım ben, bu kadar tehlikeli bir dağda yarışa katılacak kadar delirmedim." Gözlerimin içine baktı, tek kaşını sorarcasına kaldırdı. "Cevapları istemiyor musun?"

Sinirle alt dudağımı dişledim. Oyun oynuyordu benimle. Yeniden, yeniden ve yeniden! "İstiyorum elbette yoksa burada olmazdım. Ama bunun için kendimi tehlikeye atamam. Hem sana zaten bir bedel ödeyeceğim o yetmez mi?" Dikildiği yerden hareketlendi.

Yavaşça etrafımda turlamaya başladı. Gözleri üstümde dolanıyordu. "Bedel borcun katlandı. Sana dün bir şans vermiştim ama kullanamadın, sırtını dönüp gittin." Etrafımda turlamaya devam ediyor, avını inceleyen bir avcı gibi görünüyordu. "Çünkü korkmuştum."

Dürüst davrandım, tamamen şeffaf oldum. "Ama şimdi buradasın?" Arkamdan kulağıma doğru fısıldamasıyla kesik bir nefes verdim. "Evet çünkü korkunun yersiz olduğuna karar verdim. Gerçeklerden daha fazla kaçamazdım."

"Güzel, bilgisiz olsan da bir şeylerin farkındasın." Evet, öyleydim. Ve şimdi o bilgisiz olduğum konuların cevaplarını istiyordum. "Gerçekten seninle yarışmak zorunda mıyım?" Arkamda durmayı kesip önüme geldi. "Cevapları istiyorsan evet."

"Ama bu hiç adil değil!" Omuz silkti. "Karar senin yani adil."

"Kararın bana ait olması adil olduğunu göstermez özellikle şart koşulduğu zaman." Siyah ve mor renklerinin hâkim olduğu motora bindi. Kafasını bana çevirdi. "Kararın nedir?" Beni etkisiz bırakmaya çalışıyordu. Böylece kendi istediği olacağını sanıyordu. Ama yanılıyordu ben Hera Kızılkan'dım. Her zaman bir planım olurdu.

Gözlerimin önüne bir perde inerken sırıttım. Oyun mu oynamak istiyorsun Cesur Efendi o halde oynayalım! "Beni buna mecbur bıraktığın için pişman olacaksın." Hatta belki şimdi bende yapacağım şeyden pişman olabilirdim. Çünkü uzun zamandır derinlere gömdüğüm o şeyi ortaya çıkaracaktım. Gözlerimi kapadım açtığım da bütün hâkimiyeti Asi'ye bıraktım. O Cesur'un hakkından gelirdi. Yeniden uyanmış gibi sırtımı gerdi(m).

Zihnim hâlâ bana aitti ama bedenimin kontrolü ve zihnimde ona ait olan kısım Asi'deydi. Böylece ben neler olduğunu onun gözünden izlerken o kendine ait olan zihinden davranışlarını ve hareketlerini kontrol edebilirdi ama ters bir şey olduğu anda devreye girecektim.

Bu yüzden zihnimin kontrolünü tamamen bırakamazdım. Her şeyin farkında olmam gerekiyordu. Bu da akıl dışı özelliğimin başka bir kısmıydı.

Genellikle zihnimin kontrolünü sadece Mehir olurken bırakırdım. Oyunculukta iyi olmamın bir nedeniydi. Umay olduğum zamanlarda da kontrolü tamamen bırakmazdım. Biraz karışık bir durumdu ama üstesinden geliyordum. Bedenim motorda Cesur'un arkasına yerleşti. Kollarını onun beline sardı. "Gidelim hadi yarış için sabırsızlanıyorum." Asi'nin kendine ait olan sesi son derece heyecanlıydı.

Cesur, Asi'ye bakınca onun ben olmadığımı anladı. Bakışları sertleşmişti. "Hera nerede?" Gülmek istedim ama bedenim olmadığı için gülemedim. Ben şu an yalnızca düşüncelerden ibarettim. "Hera mı, o kim? Ben Asi'yim."

Asi tabii ki de kendisinin yaratılan bir kişilik olduğunun farkında değildi. Hatta benim yaşadığım olayların kendisi yaşamış gibi hissederdi. Zaten bu yüzden burada olmasını sorgulamamıştı. Cesur omzunun gerisinden Asi'nin gözlerine baktı. "Orada olduğunu biliyorum. Beni duyduğundan da eminim bu yüzden hemen geri gel. Birlikte yarışırsak sana cevapları veririm dedim başka bir kişiliğin ile değil." Bak bu hiç iyi olmamıştı.

Asi'yi geri çekmeden konuşmasını yönlendirdim. "Ya ben ile yarışa katılırsın ya da yarışı unut. Ben bu tür şeyler için daha uygunum." Söyledikleri bana ait olsa da konuşma Asi'nin kendi kelimelerine ve sesine aitti. Cesur etkilenmemiş gibi bakmayı sürdürüyordu.

"Bir daha tekrarlamayacağım, kendin ol. Başka kişiliklere bürünüp korkakça gizlenme." Ne! Korkak falan değildim ben! Asi'de sinirlenmişti. Motordan hışımla indi. "Deli misin nesin sen be! Gelmiyorum seninle falan. Gider kendime başka motorlu adam bulurum." Öfkeyle Cesur'a arkasını dönüp kalabalığa doğru ilerlemeye başladı. Bu çıkışı beni eğlendirmişti. Ama işim bozulmuştu.

Yine de biraz Asi'ye izin verdim. İstediğini aşırıya kaçmayacak şekilde yapabilirdi. Ayrıca Cesur’un bir şey yapıp yapmayacağını merak ediyordum. Kalabalığa doğru ilerlerken gözleri etrafta geziniyordu.

Burası onu heyecanlandırmıştı. Birden kolundan tutulup sürüklenmeye başlanınca şokla ağzı aralandı. Cesur onu kalabalıktan uzağa sürüklüyordu. "Ne yaptığını sanıyorsun? Kolumu derhal bırak!" Asi kolunu kurtarmaya çalışıyordu ama işe yaramıyordu. Sessizce ne olacağını izledim. Kontrol Asi'deydi istediğini yapabilirdi.

"Demek başka motorlu adama gidecektin! Buna izin verir miyim sanıyorsun?" O kıskanmış mıydı? "Aynen öyle. Ve bu seni ilgilendirmiyor." Asi'yi ilk bulunduğumuz yere getirince durdu. Cesur hâlâ Asi'nin kolunu tutuyordu. "İlgilendirir!" Asi ayağını yere vurdu. "İlgilendirmez." Cesur, Asi'nin koluna asılıp onu kendi bedenine çekti. Göğüsleri birbirine çarpmıştı. Cesur, Asi'ye doğru eğildi. Yüzleri yakınlaşıyordu. Asi bu yakınlaşmadan etkilenmişti.

Bu hiç hoşuma gitmedi. Ben Asi'ye Cesur'un burnundan getirsin diye bürünmüştüm ondan hoşlansın diye değil! Cesur'un açık yeşilleri Asi'nin yani benim dudaklarıma kaymıştı. Kendi dudaklarını yaladı ardından gözleri gözlerime tutundu. Şu an bedenim Asi'nin kontrolünde olsa da bana aitti ve Cesur’da bunun farkındaydı.

Bu yüzden bununla ilgili bir atakta bulunacaktı, hissetmiştim. Ağırca yutkundu, ademelması bir aşağı bir yukarı hareket etti. "Eğer geri gelmezsen Asi'yi öperim. Bu hoşuna gitmez değil mi? Kendi bedenindeki başka bir kişiliği öpsem bu seni rahatsız eder, yanılıyor muyum?"

Kahkahalar atmak istedim dedikleri çok komikti. Bunca zaman büründüğüm kişiliklerin yaptıklarından rahatsız olsam hâlâ bunu yapmaya devam eder miydim? Özellikle Asi gibi ismini yansıtan bir kişiliğim varken. Ayrıca bedenim büründüğüm kişiler için bir araçtı elbette onu kullanmalarına sesimi çıkarmazdım.

Sonuçta o an bedenimle yaptıkları şey onları ilgilendirirdi beni değil. Açıkçası bir et ve kemik yığınına derin anlamlar yüklemeyi doğru bulmuyordum. Bu yüzden bundan rahatsızlık duymuyordum. Yine Asi'yi kontrol edip konuşmasını sağladım. "Bu dudakları, bu kişilikte öpecek ilk kişi değilsin." Bu söylediklerim ona gereken cevabı vermiş olmalıydı. Yüzü gerçek bir öfkeyle kasılırken yüzünü geri çekip Asi'den uzaklaştı.

"Sorun ne?" Hiçbir şeyden habersiz Asi masumca bir soru sormuştu. Cesur'un neden böyle davrandığını anlayamıyordu. Cesur ona bakınca delirmiş gibi gülmeye başladı. İşaret parmağını Asi'ye doğrultup salladı. "Gerçekten de pişman etmekte bir harikaymışsın." Gülmeye devam etti. Sonunda birilerinin sinirleri bozulmuştu.

Elleriyle zaten dağınık olan karamel rengi saçlarını karıştırdı. "Ama şunu bil ki gece mavisi, ben asla sözümden dönmem. Sana benimle yarışa katılırsan cevapları veririm dedim ve sözümün hâlâ arkasındayım."

İnatçı! Arkasını döndü, az ilerdeki motoruna ilerledi. Pekâlâ, bu planım tutmamıştı. Bu çok sinirimi bozsa da görmezden geldim. Zorlamaya devam edip her şeyi daha beter etmenin alemi yoktu. Asi'yi geri çektim. Gözlerimi açtığımda tekrar bedenime dönmüştüm. Koşar adımlarla Cesur'un arkasından gittim. Bu seferlik o kazanmıştı.

Bu kadar çabaya yazık olmuştu ama neyse. Arkasından uzanıp kolunu tuttum. Omzundan geri bana baktı. Birazdan vereceğim karar hayatımda verdiğim en kötü karar olacaktı, bunu biliyordum.

"Tamam, kabul. Seninle yarışa katılacağım."

 

♠️♠️♠️

Bölüm Hakkında Düşünceleriniz Ve Önerileriniz?

Loading...
0%