Yeni Üyelik
9.
Bölüm

♠️8.| Fotoğraf Kareleri♠️

@moonlighthikayeler

♠️♠️♠️

Kendi kendimi motivasyon ederek Azer'in yanına beyaz perdenin önüne yürüdüm. Gaye ve Banu bir köşedeydiler onlar hariç odada fotoğrafçı ve yardımcısı vardı. Kıyafetten ve makyajdan sorumlu kişiler bu odada değildi. Önceden de tanıştığım fotoğrafçı Koray beni görünce yüzü aydınlandı. "Bu ne güzellik şekerim!"

Yanıma geldi, elimi tutup kendi etrafımda dönmemi sağladı. Saten elbisenin etekleri havalanmıştı. "Harika! Çok güzel görünüyorsun." Gülerek yüzüne baktım. "Teşekkür ederim Koraycığım." Koray ellerini çırptı. "Hadi başlayalım, çok güzel bir çekim olacak hissediyorum."

Gülerek elbisenin eteklerini düzeltip yanımda takım elbiseyle duran Azer'e baktım. Onun buz mavileri zaten benim üstümdeydi. Bir süre sessizce birbirimize baktık. "Hadi bakalım başlıyoruz!"

Koray'ın sesiyle gözlerimi Azer'den çektim. "Evet, şimdi! Azer, Hera'nın arkasına geç, biraz çapraz duracak şekilde ve kolunu beline sar. Hera sende sağ elini arkaya uzayıp Azer'in ensesine koyuyorsun, diğer elinle ise Azer'in beline sardığı kolunun üstüne. İkinizin de yüzü yan yana olacak."

Koray'ın dediğini anlayarak o pozisyonu alırken Azer kulağıma fısıldadı. "Tenime değmemeye özen göster." Cevap vermeden dediğini yaparak ensesine dokunmadan gömleğinin yakasına koydum elimi. Azer koluyla belimi sarınca diğer elimi kolunun üstüne koydum. Tamamen Koray'ın istediği pozisyonuna gelince fotoğraflarımızı çekmeye başladı.

"Evet, aynen böyle. Hiç bozmadan devam... tamamdır." Fotoğraf makinesini yüzünden çekip fotoğraf karelerine baktığını görünce ellerimi Azer'den çektim. Oda benden biraz uzaklaşmıştı.

"Sonra ki poza geçelim. Şimdi, nasıl yapsak..." Koray'ın kendi kendine konuşmasına güldüm. Her zaman böyleydi. "Buldum tamam! Fulya şu parfümleri getir." Yardımcısı istediğini yerine getirince Koray elinde parfüm şişesiyle yanımıza geldi. "Al şunu Heracığım. Sıkıyormuş gibi yapacaksın ya da istersen gerçekten sık sana kalmış."

Kafamla onayladım. "Sonra Azer sen yine Hera'nın arkasında beline sarılı şekilde duracaksın ve o parfümü sıkarken yüzünü onun boynuna yaklaştırıp kokluyormuş gibi yapacaksın. İkinizin de yüzünde biraz mest olmuş ifade istiyorum." Yine Koray'ın dediklerini yapınca fotoğrafları çekmeye başladı.

Parfümü sıkıyormuş gibi yaparken Azer'in nefesini boynumda hissetmek orayı karıncalandırmıştı. Neyse ki Koray çekmeyi hemen bitirmişti de rahat bir nefes almıştım. Daha önce de başka erkeklerle fotoğraf çekimlerim olmuştu bunda neden böyle olmuştu anlamadım. "Sıradaki poza geçmeden önce üstünüzü değiştirmenizi isteyeceğim."

Koray'ın istediği gibi oldu. Elbiseden kurtulup yerine kumaş pantolon ve kumaş ceket giymiştim. Ceketin altında hiçbir şey yoktu. Saçlarım ise arkaya doğru jölelenmiş dümdüz uzanıyordu. Tekrar beyaz perdenin oraya gelince Azer'in farklı bir takım elbise giydiğini gördüm kıyafet renklerimiz uyumluydu.

"Evet ikinizde hazır görünüyorsunuz. Heracığım şu kanepeye oturur musun lütfen." Beyaz perdenin orta yerine konmuş yeşil deri uzun kanepeyi fark ettim. Koray'ın dediğini yaparak oturdum. "Koltukta rahatça geri yaslan ve bacaklarını genişçe aç. Azer sende yere Hera'nın açtığı bacaklarının arasına otur, bir dizi kendine çek diğerini uzat. Hera kollarını Azer'in omuzlarından uzatıp ellerini tut."

Koray'ın dediğini yaparak pozisyonu oluşturunca fotoğraflarımız çekildi. "Bu tamamdır. İkinizde ayağa kalkın bakalım. Azer kanepeye uzan, bir ayağın kanepeden aşağı olsun. Hera sende Azer'in üstüne yan şekilde uzan kafan onun karnına gelecek şekilde." Koray'ın dediklerini yaptık. Şu anda bütün söz hakkı ondaydı, o ne derse oydu.

Bu pozisyonda da birkaç fotoğraf çektikten sonra bizi tekrar kıyafet değiştirmeye yolladı. Bu sefer üstümde deri pantolon, siyah üstünde zincir deseni olan tül crop ve deri ceket vardı. Saçlarım ise kıvırcık olmuştu.

Aynadaki yansımama bakınca bir an Asi’yi görür gibi oldum. Bu tamamen onun tarzıydı ve genellikle saçı hep kıvırcık olurdu. İrkilerek kendime geldim. Şu an onu düşünme zamanı değildi. İçeri gidince Azer'inde benim gibi deri giyindiğini fark ettim. Yanına ilerlerken buz mavileri üstümde dolanıyordu. "Saçların güzel olmuş."

"Teşekkürler." Gözleri bir süre kıvırcık saçlarımda dolandı. Ta ki Koray'ın sesi duyulana dek. "Evet... Azer arkandaki tabureye otur, tek ayağını taburenin o basamağına koy diğerini normal tut. Hera sende yan şekilde Azer'in bacağına otur kolunu Azer'in boynuna dola diğer elini göğsüne koyup ona tutku ve şehvetle bak, Azer sende aynı şekilde hatta bir elin Hera'nın çenesinde olsun."

Koray'ın dediğini yaparak sadece çekim işine odaklandım. Diğer her şey benim için siliniyordu. Şu an başka bir kişiliğe bürünmesem de kendimde rol yapınca aynı şeyler olurdu sırf o ana odaklanırdım.

Azer en baştan beri çıkarmadığı eldivenli eliyle çenemi zarifçe tuttu. Farklı renkte olan mavilerimiz birbirine tutunurken Koray'ın istediği gibi ona tutkuyla baktım. Koray'ın fotoğraf çekmeye başladığını duyduğum ses ile anlamıştım pozisyonumu bozmadan durmaya çalıştım. Biraz sonra fotoğraf çekimi tamamen bitti.

Neredeyse üç saat sürmüştü. Buradan daha reklam çekime gidecektik sanırım oda dört, beş saat sürerdi. Neyse ki saat daha 13:10'du. Her şeyimi toparlayıp Gaye ile stüdyodan çıktık. Azer Banu ile birlikte arkadan geliyordu. Ben kendi arabamla gideceğim için onları beklemeden arabaya bindim. Yine de gitmeden onların arabalarına binmelerini bekledim binince peş peşe diğer stüdyoya doğru yol aldık.

Orada bizi daha kalabalık bir ekip karşılamıştı. Aceleyle kıyafetim, saçlarım ve makyajım yapıldı. Sonra reklam filmini çekecek yönetmen yanıma gelerek ne yapacağımı söylemeye başladı. Dediklerini zaten iki gün önce elime ulaşan dosyadan bilsem de dikkatle dinledim.

Reklam şöyle olacaktı; ben evden çıkmadan önce parfümü sıkacaktım ardından dışarda yürürken Azer benim yanımdan geçecekti parfümün kokusunu alacak ve dönüp bana bakacaktı ama ben o an taksiye binip gidecektim.

Sonra birkaç gün geçmiş gibi olacaktı. Bir davette Azer benim parfümün kokusunu alacaktı ve beni bulmaya çalışacaktı bulunca ise Azer arkamdan yaklaşarak boynumu koklayacaktı ve buldum seni diyecekti.

Bütün bunları stüdyo ortamında çekeceğimiz için arka plan yeşil olarak düzenlenmiş, bazı figüranlar ayarlanmıştı. Ardından her şey hazır olunca rolüme girdim ve reklamı çekmeye başladık. Neyse ki Azer ile gayet güzel bir uyum yakalayabilmiştik. Reklam filmi hemen hemen 4 saate yakın sürede çekilmişti.

Ve gayet başarılı olmuştu. Büyük sansasyon yaratacağa benziyordu. Buradaki işim bitmişti. Artık eve gidebilirdim. Herkesle vedalaşıp Gaye ile birlikte arabaya ilerliyordum ki Azer'in adımı bağırmasıyla durmak zorunda kaldım. Yanıma gelince yüzüne dikkatle baktım. "Bir şey mi oldu?"

"Hayır. Yalnızca eğer bir planın yoksa akşam yemeğini birlikte yiyelim mi diyecektim." Şaşkınca yüzüne bakakaldım. Tamam Azer ile ilk tanıştığım anda hissettiğim o hoşnutsuzluk azalmış hatta birazda ısınmıştım ama hâlâ garip ve değişik biri gibi geliyordu ve böyle bir teklifte bulunacağını düşünmemiştim. Yine de teklifini ret etmek olmazdı.

"Olur, tabii. Bana bir dakika ver." Yanından ayrılıp arabama ilerledim ön yolcu koltuğunun kapısını açıp eğildim. Gaye'ye kısaca bakıp Ali'ye çevirdim gözlerimi. "Ali, Gaye'yi evine bırak, sonra eve git."

"Tamam Hera Hanım." Kapıyı kapatıp arabadan uzaklaştım. Azer'in yanına ilerledim. "E nereye gidiyoruz?"

"Çok beğeneceğin bir yere, gel." Az ilerdeki spor arabaya yürüdük. Binince Azer motoru çalıştırdı ve yol altımızdan kayıp etmeye başladı. Araba yolculuğumuz sessizlik içinde olurken sıkıldım. "Kaç yıldır modellik yapıyorsun?"

"25." Gözlerim pörtledi. Şaka mı yapıyordu? "Sen kaç yaşında başladın ki bu işe bu kadar yıldır yapıyorsun?" Kısa bir an duraksayarak anlık olarak yüzüme baktı. "Kaç yaşında olacak çocukken falan işte." Olabilirdi, çocukken yaptığıysa normaldi ama yaşı büyük gözükmediği için şaşırmıştım anca 25 yaşında var gibiydi ama öyle olmadığı, daha büyük olduğu anlaşılmıştı. En az 30 olmalıydı. "Peki ya senin oyunculuk hayatın ne zaman başladı?"

Ben var olduğumdan beridir bir oyuncuydum ya da belki oyunbaz demek daha doğru. "Aslında ben ilk başta tiyatro ile başladım. Sanırım o zamanlar 6-7 yaşlarındaydım. Okulun tiyatro kulübü vardı oradan başladım. İlk gerçek gösterim 8 yaşındayken olmuştu. Oyunculuk ise 10 yaşındayken. Öyle öyle büyüdüm en sonunda bunun okulunu okuyup buralara kadar geldim."

Dudaklarımda silik bir tebessüm oluştu. Bütün bunlar olurken yanımda annem vardı. Benimde kendisinin gibi olacağıma inancı tamdı ve yanılmadığını görmüştü. "Ne oldu? Daldın gittin?" Azer'in sesiyle ona döndüm. "Annemi düşünüyordum. Oda benim gibi bir oyuncuydu. Onun sayesinde bugünlere geldim." Hafifçe gülümsedi. "Desene sende ki yetenek genetik?" Ah, kesinlikle öyleydi.

"Sanırım, öyle." Bir süre konuşmadık ardından ise bi' restorandın önünde durmuştuk. Arabanın camından adına bakmaya çalıştım. Kissos. (Sarmaşık) Burayı daha önceden duymuştum ama gelmek için bir türlü fırsatım olmamıştı. Arabadan inmek için hamle yapacağım sırada kapımın açılması bir olmuştu. Kapımın kimin açtığına bakmak için kafamı kaldırdım. Azer hangi ara arabadan inmişti fark edememiştim ama kapımı açan oydu.

Aşağı inince teşekkür ettim. Sonra uzattığı koluna girdim ve restoranda ilerledik. Yandan Azer'e bakınca sarsılmaz bir duruş sergilediğini gördüm, omuzları dik ve tam karşısına bakıyordu.

Omzuna gelen beyaz saçlarını açık bırakmıştı normalde uzun saçı erkeklere yakıştırmasam da onda karizmatik durduğu için bu konuyu baştan gözden geçirmeye karar verdim. Restoranda girince hemen yanımıza bir adam geldi.

"Hoş geldiniz Azer Bey, masanız hazır." Önceden mi ayarlamıştı? Adam bana baktı. "Sizde hoş geldiniz, buyurun lütfen." Adam beyaz eldivenli eliyle cam kenarındaki bir masayı işaret etti. Azer ile oraya ilerledik. Sandalyemi çekince teşekkür edip oturdum oda karşıma oturunca az önceki adam mönüleri önümüze koydu.

"Siz siparişiniz için karar verin birazdan bir garsonu buraya yönlendireceğim. Şimdiden afiyet olsun," diyerek yanımızdan uzaklaştı. Mönüye bakmadan etrafıma baktım. Birkaç kişinin buraya bakıp fısıldaştığını gördüm, bana uzaylı görmüş gibi bakmaları garibime gitmişti. Yine de umursamadan etrafıma bakınmaya devam ettim.

Çalışanların ellerinde hep beyaz eldiven vardı. Sanırım sahibi hijyene çok dikkat ediyordu. Mavilerim restorandın duvar kısımlarına kaydı. Bütün duvarlar gerçek sarmaşık ile kaplanmıştı bazı yerleri çiçek açmıştı. Tavandan aşağı sarmaşık şeklinde aydınlatmalar sarkıyordu.

Ve restoran iki katlı olduğundan merdivenli kısmının tırabzanlarına yapay sarmaşık dolanmıştı. "Hoşuna gitti mi?" Azer'in sesini duymak beni kendime getirdi. Mavilerimi ona çevirdim. "Evet, güzel bir yermiş."

"Öyledir, sık sık buraya gelirim atmosferi hoşuma gidiyor." Gözleri kısa bir an etrafta dolandı ardından bana baktı. "Biliyor musun buraya ilk getirdiğim kadın sensin." İtirafı karşısında dudaklarım aralandı. Ne diyeceğimi bilemediğim için yalnızca gülümseyip gözlerimi kaçırdım. Fazla açık sözlüydü. Mavilerim bir kadın ile kesişince dik dik bana baktığı fark ettim.

Sanki burada olmamdan hoşlanmamıştı. Azer'e döndüm. "Anlaşılan kadınların gözdesisin." Şaşırdı. "Oda nereden çıktı?" Gülümseyerek kafamla az önce ki kadını gösterdim. "Şuradaki kadın galiba seni kıskandı. Beni öldürecek gibi bakıyor." Azer gösterdiğim kadına bakınca yüzü gerildi. Ters bir şey mi vardı? Aniden yüzü eski hale dönünce merakla baktım. "Öyle gözüküyor." Boğazını temizleyip eldivenlerini düzeltti.

"Sorun olmaz değil mi?"

"Elbette hayır, beni sevenlerin kadar nefret edenlerinde olduğunu biliyorum. Bakışları beni rahatsız etmez. Böyle şeylere takılmayı uzun zaman önce bıraktım." Azer gülümsedi. "Buna sevindim." Yanımıza garson gelince ikimizde sustuk ve siparişlerimizi verdik. Biraz sonra önüme konulan yemeğimi yemeğe ve Azer ile sohbet etmeye başladım.

İlk başta ki gibi keskin cevaplar verip beni kızdırmıyordu aksine şimdi ikimiz de gayet iyi anlaşıyorduk hatta ortak noktalarımız bile vardı. Bir dediğine gülerek karşılık vererek kırmızı şarabımdan içtim. "Gerçekten bunu yaptın mı?" Azer yüzündeki büyük sırıtışla kafasını salladı. "Mecbur kaldım diyelim." Gülerek kafamı iki yana salladım.

"Göründüğünden daha fazlasıymışsın."

"Haklısın öyleyim." Buz mavileri yüzüme anlamlı bi' bakış atarken sırıttı. Gözlerim kısılırken dudaklarımı birbirine bastırdım. Sonra sandalyeyi geri çekip ayağa kalktım. "Ben bi' lavaboya gidip geliyorum." Kafasını salladı ona arkamı dönüp ilerde gördüğüm yönlendirme işareti ile lavaboya gittim.

Aynanın karşısına geçince ellerimle saçlarımı düzelttim. Makyajım bozulmamıştı. Ellerimi bataryanın altına koyup suyun akmasını sağladım sonra tek elimi otomatik sabunluğun altına koyarak elime sabun akmasını sağladım. Ardından ellerimi güzelce yıkayıp havlu kâğıdı ile duruladım.

Havlu kağıdını çöpe atarken kapı açılmıştı. Bana masada otururken dik dik bakan o kadınla göz göze gelince duraksadım. Yanımdan geçip ellerini yıkamaya başladı. Gözlerimi kırpıştırıp son kez ona baktım ve kapıya ilerledim. "Bir dakikan var mı?" İnce sesi durmama neden oldu. Topuklularımın üstünde dönüp tek kaşımı kaldırarak kadına baktım.

"Ne için olduğuna bağlı." Ellerini sildiği havlu kâğıdı çöpe attı. "Seni uyarmak için." Zihnim bu kadın için tehlike çanları çalmaya başladı. "Öyle mi, hangi konuda?" Sesim sertleşmeye başlamıştı. "Azer Koralev'den uzak durman konusunda." Hayretle ağzım aralandı. Böyle bir şey diyeceğini beklemiyordum.

"Ve buna sen mi karar veriyorsun? Sen kimsin ki?" Çenesini dikleştirdi. Zoruna mı gitmişti? Güzel, istediğim de buydu. "Benim kim olduğum önemli değil." Sinirle gülümsedim. "O halde söylediklerinde önemli değil."

Dudakları gerilirken baştan aşağı beni süzdü. "Sen ona uygun değilsin. Seni nasıl buraya getirdi anlamadım. Onun gibi biriyle senin gibi sıradan bi' insan bir arada olamaz." Ah, bu kadın tam bir Azer fanı olmalıydı. Genellikle fanlar sevdikleri ünlüleri tanrı ve tanrıça yerine koyarak onları yüceltirlerdi ve herkesi onlardan kıskanırlardı. Ama bu kadın bu işi çok abartmış görünüyordu.

"Tatlım anlıyorum Azer senin için tanrı gibi görünüyor olabilir ama sence de abartmıyor musun? Çünkü o tanrı olmadığı gibi bende sıradan biri değilim." Dudakları sinir bozucu bir gülümsemeyle taçlandı. Söyledikleri ve davranış biçimi beni gerçek anlamda öfkelendirmeye başlamıştı ve ben öfkelenince kendimi zar zor kontrol ederdim. Ya da etmeyi bırakır Asi kişiliğine bürünürdüm.

O böyle durumlarda ne yapılacağını bilmekte ustaydı. Şu an benim yerimde o olsaydı, kadının kanıyla duvara resim çiziyor olurdu. Onun bu kadar konuşmasına dahi izin vermezdi. İçimde kıpırdandığını hissettim ama çıkmasına izin vermedim. Şu anlık buna gerek yoktu. Yerinde kal Asi, zamanı gelince...

"Anlamıyorsun ama önemli değil ondan uzak dur yeter. Yoksa sonucunda zarar göreceksin." Öfkeyle çenem kasıldı. O bana zarar vereceğini mi ima ediyordu? Asi bile huzursuz olmuştu, onu ilk kez bu kadar hissediyordum.

Ya ben kontrolü kaybetmek üzereydim ondandı ya da aramızda bir bağ gelişmişti. Ben nasıl Asi bedenimde hüküm sürerken onu izleyip tepki verirken oda bana aynı şekilde tepki veriyor olabilirdi. "Sen beni tehdit mi ediyorsun! Hangi cüretle?" Kaşları çatıldı oda sinirlenmeye başlamıştı, hakkı varmış gibi. "Tehdit falan etmiyorum uyarıyorum. Azer Koralev'den uzak dur." Ne demek istediğini tam anlayamamıştım.

Yanımdan geçerek kapıya ilerledi. Son kez omzundan geriye bana baktı. "Yoksa çok pişman olacaksın." Kapıyı açtı ve çıkıp gitti. Gerisinde öfkeli ve şaşkın bir ben bırakmıştı. Kadının dediklerini bir an düşündüm ama sonra çılgın bir fan olduğu tanısına varınca düşünmenin yararsız olduğu kanısına vardım. Bir yabancının Azer hakkında söylediklerine güvenmeyecektim elbette.

Belli ki beni ondan uzaklaştırmak için böyle gizemli konuşmuştu. Bazı fanlar bu kadar takıntılı olabiliyordu. Aynada son kez kendime bakarak Azer'in yanına döndüm. Ve az önce ki garip anıyı zihnimden dışarı def edip gülümsedim. Sandalyeme oturunca ona baktım. Şarabını yudumluyordu. "E, nerede kalmıştık?" Muzipçe gülümsedi. "Sana yaşadığım bazı aksiyonlu anıları anlatıyordum."

"Devam et öyleyse." Ve sohbet etmeye kaldığımız yerden devam ettik. Gecenin ilerleyen saatlerinde artık gitme zamanımın geldiğini fark ettim. Telefonumu çantama koyarken Azer'e baktım. "Gitsem iyi olacak, bu gece için teşekkürler. Harika vakit geçirdim." Yüzü anlık düşse de tekrar dudakları yukarı kıvrıldı. "Bende öyle." İkimizde ayağa kalktık.

"Seni bırakmama izin ver lütfen." Ricasını geri çevirmedim. "Zahmet vermeyeceksem olur." Dişleri görünecek şekilde gülümsedi. "Lütfen, seni ben buraya getirdim ben bırakacağım elbette." Kolunu uzatınca girdim ve birlikte restorandan çıktık.

O an yüzümde patlayan flaşlar ile şaşkınca önüme baktım. Magazinciler kapının önünde yığılmış fotoğraf ve video çekiyorlardı. Burada olduğumuzdan nasıl haberleri olmuştu? Bir spiker mikrofonunu bana uzatarak soru sordu. "Hera Hanım, Azer Bey ile olan reklam çekiminiz için neler söylemek isterseniz?" Başka bir spiker daha soru sordu. "Azer Bey, Hera Hanım ile aranızda bir ilişki mi var?"

"Reklam hangi tarihte yayına verilecek?"

"İlişkiniz varsa ne zaman başladı?"

"Hera Hanım, reklam çekimlerinden alacağınız gelir hayır kurumlarına gidecekmiş doğru mu?"

"Hera Hanım, Azer beyin hastalığı ilişkiniz için bir sorun yaratır mı?" Sorular peş peşe gelince ne yapacağımı bilemedim. Azer'e bakınca onun bakışlarının öfkelendiğini fark ettim, buz mavileri gölgelenmişti. Sanırım son sorudan hoşlanmamıştı. Kolundan çıkıp bana soru sormaya devam edenlere odaklandım. "Arkadaşlar lütfen teker teker sorar mısınız?" İlk soruyu soran spikere baktım, bir tek onun sorduğu soru aklımda kalmıştı.

"Reklam çekimimiz gayet güzel geçti. Buraya da yalnızca arkadaşça yemek yemeğe geldik." Flaşlar patlamaya devam ediyordu. "Yani aranızda bir ilişki yok mu?" Bunu soran spikere baktım. "Lütfen arkadaşlar biraz gerçekçi olalım. Daha resmi olarak birbirimizle bugün tanıştık, aramızda bir ilişki olması mümkün değil." Diğer spiker mikrofon uzattı.

"Kazandığınız gelir hayır kurumlarına gidecek mi peki?"

"Evet, gidecek," dedim. "Reklamı yayınlarda ne zaman görürüz?" Soruyu sorana baktım. "Bu konu hakkında benimde bir bilgim yok. Düzenlemeleri bittiğinde gibi gözüküyor." Azer boğazını temizledi, gergin duruyordu. "Başka sorunuz yoksa gitmeliyiz," dedi ve kolunu belime koyup beni kalabalıktan uzaklaştırmaya çalıştı.

Kaşlarım çatıldı, garip davranıyordu. Arkamızdan soru soran sesler gelse de Azer durmadı arabasına gelince ilk beni bindirdi ardından kendisi binip arabayı çalıştırdı. Restorandan uzaklaşınca bana evimin adresini sormuştu ondan sonra ise bir şey dememişti. Temkinli bir bakışla Azer'e baktım, gergindi. "Sorun ne gergin görünüyorsun?" Direksiyonu tutan eldivenli elleri gerildi. "Bir şey yok."

"Emin misin? Bak eğer magazincilerin dediklerine takıldıysan sorun etme. Onlarda işini yapıyor doğal olarak."

"İşleri insanların özeline burunlarını sokmak mı? Ya da onları taciz etmek? Hatta onlar hakkında yalan haber çıkarmak?" Birileri magazincilerden nefret ediyordu. "Tamam yani bazen abartıyorlar ama bunu yapmak zorundalar. Sonuçta işleri bizim üstümüzden haber yapmak."

Azer alayla güldü. "Onlar sümüklü böcekten farksız. Yapıştılar mı bırakmıyorlar, kene gibiler. Başkasından beslenen sürüngenler." Nesi vardı bu adamın? Bir anda yılan gibi deri değiştirmişti. "Bence biraz abartıyorsun." Bazı noktalarda haklı olsa da o insanların işi, görevi oydu bundan para kazanıyorlardı neticede. "Abartmayı ben değil insanoğlu seviyor." Cevabıyla şaşkınca bakakaldım.

"Neyin var senin? Onları aşağılar gibi konuşuyorsun, sözlerine dikkat et lütfen." İçinde bulunduğumuz durum gittikçe gerginleşiyordu. Hangi ara bu raddeye gelmiştik? Magazincilerle karşılaşmak hiç iyi olmamıştı. "Bir şeyim yok. Sadece onlardan hoşlanmıyorum."

"Bir şey olmasaydı bu kadar yükselmezdin. Her ne sıkıntın varsa bana söyleyebilirsin, yardım etmek isterim."

"Şu an bana yapacağın tek yardım o sesini kesip çeneni kapatman olacak!" Sesini yükseltmesiyle olduğum yerde kasıldım. Bedenim anlık olarak titremişti. Neden bana böyle davrandı? Bunu hak edecek bir şey yapmamıştım. Aksine onu anlamaya çalışıyordum ama sorununu benimle paylaşmadıkça anca anlamaya çalışmakla yetinirdim. Nefeslerim düzensizleşmişti.

"Arabayı durdur." Elimle boğazımı tutup gömleğin bir düğmesini açtım. "Neden?" Kısa bir an bana baktı. "İneceğim, durdur." Durmayınca öfkeyle kafamı ona çevirdim. "Durdur dedim, duymuyor musun?" Durdurmayacağını anlayınca camı açtım. Rüzgârın yüzüme vurmasıyla rahatlamaya başladım. "Hera, üzgünüm sana bağırmak istememiştim." Tek sorunun bana bağırması olduğunu sanıyordu. Kırgınca Azer'e baktım.

"Sorun benimle olan konuşma tarzın. Ben bana böyle davranmanı hak edecek bir şey yapmadım." Kırılmıştım. Uzun zamandır kimse bana sesini yükseltmemişti. Şimdi eskiye dönüp hatırlamak istemiyordum. "Haklısın, kabalık ettim. Lütfen seni eve bırakmama izin ver geç oldu bu saatte taksi arama."

Dudaklarımı birbirine bastırıp gözlerimi kapadım. Burnumdan bir nefes verdim. "Tamam," dedim ondan sonrada ağzımı açıp bir şey söylemedim. Yaptığı hareketle kalbimi kırmıştı ve doğal olarak canı yanan bir insanın vereceği bir tepki sergilemiştim.

"Özür dilerim."

Uzun bir sessizlik ardından söyledikleriyle Azer'e baktım. Buz mavilerini yoldan çekip bana bakmıştı. "Keşke özür dileyince her şey hallolsa." Sesim kısık ve yorgun çıkmıştı. Kafamı yasladığım koltuk başlığından yan çevirip yola baktım. Etrafımdaki her şey bulanıktı.

"Ama sorun etme. Bende fazla üstüne geldim, yarana bastım sanırım. Bu yüzden bende özür dilerim." Derin bir nefes aldığını duydum. Konuşmaya hazırlanıyordu. "Hastalığım yüzünden magazincileri sevmiyorum. Birilerine, bir şeylere dokunamamam onların için iyi bir haber olmuştu zamanında. Hatta o zamanlar eski sevgilimden yeni ayrılmıştım.

Herkes bu hastalığım yüzünden olduğunu sanmıştı. O zaman üstüme büyük bir yük binmişti. İnsanların göründüğünden de kötü olduğunu fark etmiştim. Senin kusurunu göz önüne serip seninle alay edercesine haber yapmaları korkunç bir şeydi."

Üzüntüyle yüzüm buruştu. Şimdi anlıyordum neden böyle tepkili olduğunu. Canı yanmıştı çünkü. Ve her canı yanan kişi bir şeylere saldırırdı ya da rol yapardı. İyiyim imajı verirdi. "Azer, bilmiyordum çok üzgünüm." Oturduğum yerde dikleşip ondan tarafa döndüm.

"Sıkıntı değil... Ama babam haklıymış. İnsanların bencil, kurnaz ve hilekâr olduğunu söylerdi. Kendinden başka bir canlıyı düşünmeyen vahşi hayvanlar. Dedikleri doğruymuş." Arabanın hızı artmaya başlarken oturduğum yerde kasıldım. Azer konuşmaya devam etti.

"Ben her zaman insanların bir şansı hak ettiğine inanmıştım. Babamın dediği gibi olmadıklarını ama yanılmışım. Geçte olsa onların başına gelen, gelecek her şeyi hak ettiklerini anladım." Neredeyse nefes almadan çılgın düşüncelerini dinliyordum. Kelimeleri çok keskin ve acımasızdı. "Ama her insan aynı değil. Biri kötü diye diğerini suçlayamayız." Kafasını bana çevirirken hafifçe tebessüm etti.

"Biliyorum, bunun en büyük kanıtı sensin. Sen diğerleri gibi bana tiksinerek bakmadın ya da hastalığımın bulaşıcı olup olmadığını sormadın. Çekim sırasında sorgulamadan tenime dokunmamaya özen gösterdin, beni anlayışla karşıladın. Yemek teklifimi kabul ederek benimle birlikte yemek yedin, gerçek anlamda sohbet ettik. Oysa diğerleri ya benden tiksinerek uzaklaştırdı ya da yakışıklı ve ünlü olduğum için kendilerini bana sunarlardı. Hiçbiri bana samimi gelmiyordu, ta ki seninle tanışana dek."

Buz mavileri yüzümde dolandı. Yola bakmadan araba kullanması tehlikeliydi ama umurunda olmadığı kesindi de. "Sen fikirlerimi tekrar gözden geçirmeme neden oluyorsun. Babam bundan hoşlanmazdı."

Gülümseyerek önüne dönünce tuttuğum nefesi verip arkama yaslandım. Dizimin üstünde olan çantamın sapına tırnaklarımı geçirdim. Azer'in çıldırmış gibi konuşması beni germişti. Kalbim nedensizce hızlanmıştı.

Ağırca yutkunup ona baktım. Yan profili de en az ön profili kadar çekici görünüyordu. Keskin yüz hatlarına sahipti hatta bakışları normal olarak sert mizaçlıydı. Çıkık elmacık kemikleri vardı. Burnu dümdüz uzanıyordu. Solgun dudakları ne inceydi ne de kalın, sus çizgisi belirgindi.

Genel olarak herkesin arzulayacağı bir erkekti. Ama benim değil, böyle bir şeye izin veremezdim. Çünkü ne kadar kibar olsa da öfke problemi olduğu belliydi. Ben böyle insanlarla birlikte olamazdım, yeniden olmazdı. Kendime bunu yapamazdım bu yüzden Azer benim için arkadaş kalacaktı onun benim hakkımda düşünceleri ne olursa olsun. Araba yavaşlamaya başlayınca camdan dışarı baktım. Evime gelmiştik. Araba tamamen durunca emniyet kemerini çıkardım. Azer'e döndüm.

"Bıraktığın için sağ ol." Gülümsedi. "Ne demek her zaman... Bu arada seninle tekrar bir şeyler yapmak isterim. Telefon numaranı verir misin?" Beklenti dolu gözlerle bakınca kafamı olumlu anlamda salladım. "Olur." Telefon numaralarımızı birbirimize verince gülümseyerek kapıyı açtım arabadan inerken tekrar ona baktım.

"İyi geceler." Kapıyı kapatıp kaldırıma çıktım. Arabanın içinden el sallayınca karşılık verdim. Sonra Azer gitti. Çantamı koluma takarak evin demir kapısına ilerledim. Yoğun bir gün olmuştu, duş alıp uyumak istiyordum. Demir kapının önüne gelip kafamı yerden kaldırırken kapının önünde motoruna yaslanmış bir şekilde bana bakan Cesur'u gördüm.

Olduğum yerde dururken ağırca yutkundum. Onu iki gündür görmüyordum ve şimdi karşımda durunca ne yapacağımı bilememiştim. Mavilerim üstünde dolandı. Her zaman ki tarzında giyinmişti. Siyah deri pantolon ve deri ceket. Saçları yine dağınıktı hafif dalgalı tutamları alnına doğru düşüyordu. Dudakları şu an gül kurusu rengindeydi. Ve açık yeşil gözleri her zaman ki parıltısıyla parlıyordu.

Onu karşımda görmek beni heyecanlandırmıştı. Kalbimin hızlandığını hissetmiştim ve neden böyle olduğuna anlam veremiyordum. Tekrar yutkunup dudaklarımı yaladım. Üstümde olan bakışları beni garip hissettiriyordu. Bütün bunlar normal değildi, hiç değildi. Bunlar hissetmemem gereken duygulardı. Gözlerimi kırpıştırdım. Kendime verdiğim sözün şu an hiçbir değeri kalmamıştı. İlk defa kendimi çiğneyerek Cesur'dan uzak durma sözünü hiçe saydım. Çantam yavaşça kolumdan aşağı yere düşerken hafifçe gülümsedim.

Ve Cesur'a koşup kollarımı boynuna dolayarak sıkıca ona sarıldım.

Sikerler sözünü...

♠️♠️♠️

Bölüm Hakkında Düşünceleriniz Ve Önerileriniz?

Loading...
0%