Yeni Üyelik
13.
Bölüm

13.Bölüm

@moonliiighht

"Keyifli okumalar dilerim.."

 

⚪️

Müge biten final sınavının ardından sanki üzerinden bir yük kalkmışcasına derin bir nefes alıp vererek rahatladı. Final sınavları daha henüz bugün yeni başlamış olsa da en azından birisini atlatmayı başarmıştı. Sınavı bittikten sonra Baranı, Beratı ve Nisayı yani onlardan herhangi birisini görmediğinde direkt okulun bahçesine çıkmayı tercih etmişti. Okulun bahçesinde çıkışa doğru yürürken yanında beliren Semih ile birlikte ona doğru döndü.

"Nasıl geçti Müge sınav?"

"Bildiklerimi yaptım işte. Kötü geçmedi. Zihnim hala bulanık. Hiç olmazsa bugünlük birisini atlattık." Çikolata kahve gözleri hafifçe kısıldı. "Senin nasıl geçti Semih?"

"Benim de senin gibi." diye cevapladı Semih. "Bütünleme sınavlarına kalmayayım yeter. Yüksek bir not alma çabasında değilim."

Okuldan çıktıklarında kaldırımda yürümeye başladılar ve Semih siyah paltosunun cebinden çıkardığı uzaktan kumanda ile park ettiği arabasının kilidini açıp, arabasının yanına doğru ilerlediğinde birkaç adım gerisinde kalan Müge'ye omuzunun üzerinden döndü.

"Atla hadi. Bırakayım seni gideceğin yere kadar."

Müge yerinde duraksayıp onun bu teklifini kibarca reddederek "Teşekkür ederim." dedi gülümseyerek. "Biraz okulun yakınındaki parkta yürümek istiyorum. Yorgun hissediyorum kendimi Semih. Yürüyünce açılırım belki."

"Tamam o zaman." dedi yüzünde oluşan gülümsemeyle Semih. "Sen bilirsin. Nasıl istersen."

Semih, karşısındaki kıza el salladıktan sonra arabasına bindi ve Müge onun arabasıyla buradan uzaklayışını izlemesinin ardından birden bire çalan telefonunu siyah kısa montunun cebinden çıkarıp kendisini arayan kişiyi görünce gülümsedi. Telefonu açıp kulağına götürdü.

"Efendim Rana?" dedi boğazını temizlerken Müge.

Müge'nin yorgun çıkan sesinin aksine Rana'nın sesi capcanlıydı. "Nasılsın Müge?"

"İyiyim. Sen nasılsın?"

"İyiyim ben de." Rana'nın kıkırtısını işitti o an Müge. "Ee napıyorsun? Okulda mısın?"

"Az önce okuldan çıktım." diye cevap verdi Müge.

"Güzel." dedi Rana. "Ben de seni şey için aramıştım. Benim evde biraz canım sıkıldı da. Şu an müsaitsen ve eğer sen de istersen buluşup kafede bir şeyler içelim."

"Neden olmasın?" dedi Müge hoşuna gitmişcesine gülümserken.

"Tamam ben hemen hazırlanıp çıkayım. Sen de buluşacağımız kafeyi belirleyip bana konum at, direkt oraya geleyim."

"Şu an okulun çevresinde olduğum için okulun yakınındaki kafelerden birisine gideceğim. Sana da uyar değil mi?"

"Uyar. Fark etmez."

"Tamam o zaman. Buluştuğumuzda görüşürüz Rana."

"Görüşürüz Müge."

Müge telefonu kapatmasının ardından sırf kafelerin olduğu sokağa yönlendirdi kendisini.

 

⚪️

Müge kafelerden birisini tercih ederek içeriye geçtiğinde merdivenleri çıkıp kafenin terasına çıktı ve en köşedeki boş masaya yerleşti. Aniden Rana'yla buluşmaya karar vermesiyle birlikte parkta yürüyüş yapma planını da gerçekleştirememişti. Kısa bir süreliğine terasın oluşturduğu manzaraya baktıktan sonra çantasını yanındaki boş sandalyesine koyup cebinden çıkardığı telefonu ile Rana'ya bulunduğu yerin konumunu attı ve telefonunu masanın üzerine koydu. Masanın üzerindeki menüyü incelerken yanında beliren genç bir garson ile birlikte ona doğru döndü ve boğazının kuruduğunu hissederken su rica etti. Bir şeyler içmek için Rana'nın gelmesini bekliyordu.

Kısa bir süre sonra garson önüne suyu getirdiğinde "Başka bir isteğiniz var mı?" diye sordu genç garson kibarca.

"Arkadaşımın gelmesini bekliyorum. Arkadaşım geldikten sonra belirteceğim." dedi Müge kibarlıkla gülümserken.

Garsonun hafifçe başını sallayıp yanından uzaklaşmasıyla birlikte Müge suyundan içip boğazının kuruluğunu giderdi. Ve Rana gelene kadar masanın üzerinde duran telefonunu eline alıp oynamaya karar verdi.

Aradan geçen kırk dakikadan sonra Rana'nın yanında belirmesi ile birlikte Müge telefonunu masaya bırakıp ona gülümseyerek ayağa kalktı. "Hoş geldin!"

Rana karşısındaki kızı selamlaşırcasına sarılıp öperken "Umarım çok bekletmemişimdir." dedi. "Biraz trafik vardı da. Trafik olmasaydı daha çabuk gelirdim."

"Sorun değil." dedi Müge onu süzercesine. Koyu kumral olan saçları dümdüz olacak şekilde salıktı. Gözlerinin altına çekmiş olduğu siyah kalemle ela gözleri her zaman olduğu gibi daha da belirgindi. Kalın ve bir o kadar da güzel olan dolgun dudaklarında bordo ruj vardı. Son olarak kıyafetlerine de göz attığında siyah kazağının üzerine giymiş olduğu koyu mor deri ceketini ve siyah dar pantolonu ile birlikte tamamlamıştı. Müge ona karşısını gösterdi.

"Otursana."

Rana kızın karşısına geçip oturduğunda masanın üzerindeki menüyü alıp incelemeye başladı. "Ben cappucino içeceğim Müge."dedi ve menüyü masanın üzerine bıraktı. "Sen ne içeceksin diye soracağım ama. Belki sen çoktan bir şey içmişsindir benim gelmemi beklerken."

"Hayır. Seni bekledim." dedi Müge gülümseyerek. "Ve ben de sütlü kahve içeceğim."

Rana geriye doğru yaslanarak elini kaldırıp garsonu çağırdı ve iki kız yanlarına gelen garsonla birlikte ne içmek istediklerini söylediler.

Garsonun yanlarından ayrılmasının ardından Rana merakla sordu. "Baran abimle son durumunuz ne? Dünkü kabalığı için özür diledi mi senden?"

"Baranda özür dileyecek bir tip var mı sence Rana?" dedi Müge histerik bir gülüşle.

Rana da gülerek karşısındaki kıza eşlik etti. "Haklısın. Sormam hata. "

"Benden özür dilemedi." diye konuştu Müge iç çekerek. "Ben ona biraz soğuk davrandım. Sonra benim peşimden geldi ve 'Neden böyle davranıyorsun?' diye sordu. Sonra ben de ona dünkü yaptığı kabalığı hatırlattığımda 'Tarık'la olan konuşmamızı dinlediğin için yaptım.' dedi. Ben gerçekten de ikisinin konuşmalarını dinledim merakıma yenik düşerek. Belki bu yaptığım doğru değildi ama."

Rana'nın yüzünde samimi ve imalı bir gülümseme oluştu. "Demek Baran abim senin peşinden geldi."

"Peşimden gelmiş olması bir şey mi demek?" diye sordu Müge kızın iması üzerine.

"Yaptığı kabalığının farkında olmuş olmalı ki, peşinden gelip sana sormuş. Normalde Baran abimin bütün bunlar umurunda bile olmaz." diye konuştu Rana. O sırada içecekleri önüne konulduğunda her ikisi de garsona kibarca teşekkür ettiler ve Rana cappucinosundan bir yudum aldı. "Sen onları dinlediğin sırada Tarık abimle ne konuşuyorlardı?" diye sordu merakla.

Müge önündeki fincanının kulpuna parmaklarını geçirdi fakat fincanı kaldırıp dudaklarına götürmedi. "Tarık, Barana Nisayı sordu genellikle." diye konuştu daha fazla bir şey söylemek istemeyip ve fincanı dudaklarına götürüp sütlü kahvesinden bir yudum aldı. "Biliyor musun? Aslında onlar birbirlerine çok yakışırlar Rana. Ben Tarık'ı fark ettim o gün, Nisa'ya sanki bir başka bakıyordu. Nisanın da ondan etkilendiği her halinden belliydi."

Rana gözlerini devirdi. "Nisaya her ne kadar çok uyuz olsam da birbirlerine çok yakışmaları konusunda sana katılıyorum. Fakat sen Tarık abime pek aldanma. Her zamanki çapkınlığı işte."

Müge sanki bir şeyi anımsamış gibi "Evet bugün Berat da onun çapkın olduğunu ve yakışıklılığının farkında olduğunu zaten Nisaya söyledi." diye konuştu.

Rana cappucinosundan bir yudum daha aldı ve yeniden gözlerini devirip hoşnutsuzlukla konuştu. "Bu Berat da her şeye bir yorum yapacak illa ki. Yapmazsa olmaz."

"Ee Rana?" dedi Müge imayla. "Biraz da sen anlat bakalım. Var mı sevdiğin biri?"

Rana gözlerini Mügeden kaçırıp başını önüne eğdi ve elini ensesine götürüp kaşıdı. Müge, Rana'nın bu utancının altından sevdiği birisi olduğunu anlamıştı ve gülerek kışkırtıcasına "Var var." dedi. "Sevdiğin biri Berat, değil mi?"

"Çok mu belli oluyor?" diye sordu Rana ela gözlerini Müge'nin yüzüne dikerek. "Yani Baran abimle Tarık abimin yanında bir şey belli etmiyorum, değil mi?"

Müge Baranlara gittiği günü anımsadı. "Hayır." dedi. "Yani o gün ben sizdeyken hep beraber toplandığımızda Beratla hiç konuşmadın bile. Bir şey belli etmiyorsun, merak etme."

"Ben abimlerin yanında zaten Beratla fazla diyaloğa girmemeye çalışıyorum. Abimlere belli etmemden ve onların anlamasından korkuyorum. O yüzden. " diye açıklamada bulundu Rana. "Sen peki nereden anladın Berat olduğunu?"

"Ben size geldiğimde işte ikimiz koltukta oturuyorduk ya. Sonra ben Beratlar da gelecekmiş deyince heyecanla fırlayıp üzerini değiştirmek için hemen odana gittin. Oradan anladım. Bir de ona olan davranışlarından. Soğuk ve sert davranıyorsun. Sanki bir konuda ona kızgınmışsın gibi."

Rana'nın o an ela gözleri doldu. "Çünkü Berat beni kardeşi gibi görüyor Müge." dedi sesi titrerken. "Abimler de bunu bazen Berata belirttikçe Berat hiç itiraz etmiyor. Kabul ediyor işte beni böyle gördüğünü. Ama ben onu abim gibi göremiyorum, hiçbir zaman da abim gibi görmedim." Yanağından süzülen yaşı elinin tersiyle sildi Rana. " Ben ona çocukluğumdan beri aşığım. Çok aşığım hem de, onu çok seviyorum. Onu her görüşümde, her bize gelişinde ve onunla her vakit geçirişimde hala daha çok heyecanlanıyorum. Ama o hiçbir şeyin farkında değil. Ben onun umurunda bile değilim. Ve ben, abilerimin can dostuna ve beni kardeşi gibi gören birisine aşık olacak kadar aptal bir kızım."

Rana'nın anlattıklarından Müge'nin de gözleri dolarken "Beratın sana olan yaklaşımı nasıl peki?" diye sordu Müge ona üzülürken.

Rana histerik bir gülüşle "Beratı biliyorsun, her zamanki Berat." dedi. "Fakat bazen o güzel kahverengi gözleriyle bana o kadar çok güzel bakıyor ki. Bazen bana gerçekten çok güzel bakıyor Müge. Bakışlarıyla titriyorum böyle, heyecanlanıyorum. Her an yere yığılacakmışım gibi hissediyorum. Bazen benimle konuştuğu zamanlar ses tonu o kadar etkileyici çıkıyor ki. İçime işliyor böyle. Bilmiyorum belki bana öyle geliyordur, belki ben yanılıyorumdur. Ben öyle düşünmek istediğim için bana öyle geliyordur belki de."

"Hiç Baranla Tarık'a anlatmayı denemedin mi?" dedi Müge.

Rana'nın dudaklarından bu sefer alaycı bir gülüş kaçtı."Ben Beratı onlara anlatırsam ne olur biliyor musun?" dedi Rana tepkiyle."Kıyamet kopar. Hiç güzel şeyler olmaz. Çünkü Berat hem Tarık abimle Baran abimin can dostu, hem de bizim çocukluğumuz birlikte geçti. Beraber büyüdüğümüz için de onlara göre bu yakışık almayacak bir şey. Bir de zaten Berat beni kardeşi gibi gördüğü için." Rana acıyla gülümsedi. "Yani anlayacağın, Berat benim için tamamen imkansız."

"Deme öyle ya." dedi Müge üzgün bir şekilde.

"Doğrular bunlar." dedi Rana kaşlarını kaldırarak. "Ha bu arada." diye devam etti sesini yumuşatırken. "Beratla ilgili anlattıklarımı kimseye söyleme . Olur mu? Tamamen aramızda kalsın. Hele hele Baran abime hiç söyleme."

Müge başını salladı. "Merak etme." dedi güven veren bir gülümsemeyle. "Hiç kimseye anlatmam ben. Tamamen aramızda."

Rana bunun üzerine dostça Müge'ye gülümsedi ve biraz daha birlikte kafede oturmalarının ardından kalktılar. Birbirlerine veda ettikten sonra her ikisi de kendi yollarına çekildi.

 

⚪️

Müge, Rana'yla buluşmasının ardından direkt eve gelmişti ve annesiyle gerçekleştirdiği akşam yemeği rutinini bu akşam gerçekleştirmeyip annesi tek başına yemeğini yemişti. Çünkü Rana'yla buluştuğunda içtiği sütlü kahve iştahını kapatmıştı ve canı bir şey yemek istemememişti. Yatağının üzerinde otururken aynı zamanda boş gözlerle odasına bakıyordu . Birazdan yarınki sınavı için notlara göz gezdirecekti, yatmadan önce. Fakat çok üşeniyordu ve canı hiçbir şey yapmak istemiyordu.

Birden bire duyduğu telefonunun zil sesiyle birlikte çikolata kahve gözlerini yatağının üzerinde duran telefonuna çevirdi ve arayan kişiyi görünce kaşları çatıldı.

Telefonu açıp kulağına koyarken "Efendim Semih!" dedi yorgun çıkan sesiyle Müge.

"Napıyorsun?"

Müge Semih'in samimi çıkan sesini işitirken "Hiç. Oturuyorum öyle. Sen napıyorsun?"

"Ben de yarınki sınavın notlarına göz gezdiriyordum. Şimdi mola verdim."

"Ben daha henüz göz gezdirmedim."

"Müge." Semih bir kaç saniye duraksamanın ardından yeniden konuştu. "Hani ben dün aradığımda sahilde yürüyüş yapalım mı diye teklif etmiştim ya sana. Sense yorgun olduğunu söylemiştin . Bu akşam yorgun değilsen eğer yürüyüş yapalım mı? Tabii sen de istersen."

"Tamam. Ben arkadaşım Kadere de söyleyeyim o zaman. O da eşlik etsin. Dershaneye falan gidiyor zaten, hem onun da kafası biraz dağılmış olur. İstersen sen de yakın bir arkadaşına söyleyebilirsin."

"Ben arkadaşlarımızı çağırırız diye düşünmemiştim ama." Semih'in sesi bozuk çıkmıştı. "Neyse. Ben de Alp'e söylerim o zaman.

"Tamam o zaman. Bir saat sonra sahilde buluşuruz Semih. Ben kapatayım da hazırlanayım."

"Tamam görüşürüz Müge."

"Görüşürüz."

Müge aramayı sonlandırdıktan sonra yatağından kalktı ve Kaderi arayıp kendisine eşlik etmesini söyledi. Kaderin de bunu kabul etmesinin ardından telefonu kapattı ve üzerini giyinmeye koyuldu Müge dolabının kapağını açarak .

İnce olan uzun bacaklarına siyah dar pantolon geçirdikten sonra pantolonunun üzerine ise siyah oversize bir sweatshirt giymişti. Siyah kısa montunu giydi. Beline kadar uzanan saçlarını boy aynasının karşısına geçip sadece tarakla bir kez üzerinden geçti. Saçları zaten normalde düz olduğu için düzleştirmesine gerek yoktu. Çantasına cüzdanını ve birkaç bir şey daha koyduktan sonra odasından çıktı. Salona gittiğinde o sırada televizyon izleyen Banu Hanımla göz göze geldi.

"Nereye kızım böyle?"

Müge boğazını temizleyerek "Anne." dedi. "Ben sınıftan arkadaşım Semih ile buluşacağım. Ben de Kaderi çağırdım, o da Alp'i çağırdı yani arkadaşını. Alp de benim sınıf arkadaşım aynı zamanda. Sahilde yürüyeceğiz biraz. Çok geç kalmadan eve dönerim."

"Semih?" dedi sorarcasına Banu Hanım, kızının açıklaması üzerine kaşlarını çatarak. "O kaba olan çocuk mu?"

Müge annesine gülümseyerek "Kaba olan Baran anne." diye cevap verdi.

"Hatırladım şimdi kızım." dedi Banu Hanım başını sallayarak. "Kadere benden çok selam söyle ve dikkat edin."

"Tamam anneciğim."

Müge annesiyle vedalaştıktan sonra evden çıktı.

 

⚪️

Müge ile Kader sahil yolunda konuşa konuşa yürürlerken Müge uzaktan kendilerini bekleyen Semih'le Alp'i görmüştü. Hava kararmak üzereydi. "Bizi bekliyorlar." dedi mırıldanırcasına Müge.

"Semihle Alp mi?" dedi Kader etrafına bakınırken. "Bu Semih de illa seninle sahilde o yürüyüşü yapacak, kafayı koymuş çocuk. Hani neredeler?"

Müge çenesiyle ileriyi gösterdi. "Bak, Semih kumral siyah paltolu olan, onun yanındaki kıvırcık saçlı olan da Alp."

Kader Müge'nin işaret ettiği yere doğru baktı. Semih'i ve Semih'ten biraz daha kısa boylu olan Alp'i gördü. "O kıvırcık saçlı olan Alp mi? Saçları ne kadar tatlı duruyor öyle." Kader imayla gülümseyerek Müge'ye sokuldu ve fısıldarcasına "Semih de pek fena değilmiş yalnız." dedi.

"Semih ilgimi çekmiyor." dedi Müge umursamaz bir omuz silkmeyle.

Kader imalı tavrını bozmadı. "Senin ilgini çeken Baran değil mi?" Kaşlarını çattı. "Sahi o hödükle bugün hiç konuştunuz mu? Sana o davranışından sonra."

"Eve dönüş yolunda anlatırım sana." dedi Müge ve kendilerini bekleyen Semihle Alp'e doğru yürüdükçe daha da yaklaşıyorlardı onlara doğru.

En sonunda onlara doğru geldiklerinde Semih karşısındaki kıza, Müge'ye yeşil gözlerinde belirleyen mutlulukla baktı. "Hoş geldin Müge!" Ardından Müge'nin yanındaki kıza, Kadere baktı ve elini uzattı. "Ben Semih." dedi kendisini tanıtırcasına.

Kader kibarlıkla gülümseyerek onun elini sıktı ve ismini söylemesinin ardından elini Semih'in elinden çektiğinde Alp'le göz göze geldi. Alp memnun olmadığını belirtircesine, hoşnutsuzlukla Kadere doğru bakıyordu. Kadere bu bakışını yakalayan Semih ise "Oğlum tanışsana kızla, bakma öyle." dedi Alp'e.

Alp istifini bozmayıp Kaderin yüzüne bakmayı sürdürürken "Benim çirkinlerle işim olmaz." dedi.

Müge ve Semih, bakışlarının odağını onlara doğru çevirirken Kader onun bu söylemi üzerine yarı şaşkınlık yarı sinirle "Sen benim çirkin olduğumu mu ima ediyorsun?" dedi.

"İmaya gerek yok. Çirkinsin zaten." Kaderin göğüslerine kadar uzanan kahverengi, uçları sarı boyalı olan saçlarına baktı. "Şu saçlara bak! Mısır püskülü gibi. Daha kırıklarını buradan görebiliyorum."

Kader dayanamayıp sesini ona yükseltirken eliyle onu omuzundan hafifçe iteledi. "Sen benimle nasıl bu şekilde konuşabiliyorsun? Sen benimle bu şekilde konuşamazsın tamam mı? Üstelik benim saçlarıma mısır püskülü diyeceğin kadar sen kendi marul kafana bak! Senin o marul kafanda kim bilir ne organizmalar yaşıyordur."

Mügeyle Semih, Kaderin son söylediğine gülerken Semih aralarındaki gerilimi önlemek istercesine "Yürüyelim hadi." dedi ve Alp'e baktı. "Sen de kıza çirkin deyip durma. Ayıp ediyorsun. Hoşlanmadıysan muhatap olmazsın olur biter."

Alp son kez Kadere baktı ve onun kurduğu cümlelere sinir olmuşcasına "Çirkin!" dedi tepkiyle. Kader de aynı tepkiyle "Marul kafa!" dediğinde Semih uyarırcasına "Alp!" dedi Alp'e bakarak.

Semihle Müge sahil yolunda yürümeye başladıklarında Kader de Müge'nin yanına geçip yürümeye başladı. Alp de inadına sanki Kaderi daha çok sinir etmek istercesine Kaderin yanına geçti. "Yanımda yürüme, istemiyorum seni yanımda git başka yerden yürü!" dedi çıkışırcasına Kader.

"Nereden yürüyüp yürümeyeceğimi sana mı soracağım çirkin?" diye karşılık verdi Alp.

"Marul kafa!" diye çemkirdi Kader ve Müge'yle Semih onların aralarındaki çekişmeyi işitirken birbirlerine bakarak güldüler.

"Alp niye Kadere çirkin deyip duruyor?" diye sordu merakla Semih'e Müge.

"Bilmem." dedi Semih gülümseyerek. Esen rüzgardan dolayı Müge'nin saçı gözünün önüne gelirken Semih onun önüne gelen saçı kulağının arkasına sakladı. Semih sanki çevresinden soyutlanmış gibi şu an tamamen Müge'ye odaklanmıştı. Kader ise meraklı gözlerle ikisine izlercesine bakıyordu. "Biliyor musun Müge? Çok güzelsin." dedi etkileyici bir ses tonuyla.

Müge onun cümlesinden ve çıkan ses tonundan hiç etkilenmezken "Teşekkür ederim." dedi kuru bir sesle.

"Biliyor musun?" diye devam etti Semih. "Bazen o sorunluyu senin yanında gördüğüm zamanlar delirecek gibi oluyorum." Yeşil gözlerini kıstı. "Sahi bugün siz sınavdan önce o sorunlu ne konuşuyordunuz?"

"Önemli bir şey değildi." dedi Müge onunla Baran hakkında konuşmak istemediğini belirten bir sesle.

Semih bunun üzerine Müge'ye bir daha bir şey sormadı ve Müge'nin yanında yürüyen Kadere baktı. "Yürümek sıkıcı geldiyse eğer bir yere geçip oturabiliriz."

"Teşekkürler." diye konuştu Kader ve Alp'e baktı. "Bana yürümekten daha çok marul kafa sıkıcı geldi."

"Ben de sana sanki çok meraklıydım çirkin." dedi Alp karşılık verircesine. Semih onların bu atışmalarına gülerken Müge dayanamayıp Alp'e baktı. "Senin arkadaşımla alıp veremediğin ne acaba Alp?"

"Çünkü arkadaşın çirkin Müge." dedi Alp umursamaz bir tavırla omuzunu silkerek.

"Marul kafa!" dedi Kader buna karşılık Alp'e.

Müge, bu yürüyüşten ve Semihle olmaktan sıkıldığını hissederken birden bire eve gitmek istediğini hissetti. Baranla bu sahilde yürürken hayal etti kendisini bir anlığına. Semih'in yerine keşke Baran olsaydı, diye geçirdi içinden o an. Baranla iken hiç sıkılmazdı. Bu sadece bir hayaldi. Baranın kendisiyle sahilde yürümek isteyeceğini hiç düşünmüyordu.

Semih Müge'nin dalıp gittiğini görürken "Ne oldu Müge? Dalıp gittin." dedi.

"Hiç." dedi Müge ona dönerek ve Kadere baktı. "Kader biz de dönelim artık. Geç oldu. Annem fazla geç kalma dedi, geç kalmayacağıma dair ona söz verdim."

"Dönelim." Kader sinirle Alp'e baktı. "Çünkü biraz daha burada durursak ben cinnet geçireceğim ve bu marul kafa elimde kalacak."

"Gidiyor musunuz Müge?" dedi Semih şaşkınlıkla gözlerini büyütürken.

"Evet. Gidelim artık. Geç oldu. " diye konuştu Müge.

"Siz bilirsiniz." dedi Semih. Birbirleriyle vedalaşmalarının ardından Kader Müge'nin koluna girdi. "Tanıştığımıza memnun oldum Semih." Semih ona gülümseyerek karşılık verirken Kader Alp'e baktı. "Tanıştığımıza hiç memnun olmadım marul kafa."

"Ben de tanıştığımıza hiç memnun olmadım çirkin." diye karşılık verdi Alp.

Müge, Semihle Alp'e el sallamasının ardından arkasını dönüp koluna giren Kader ile birlikte yürümeye başladılar.

"Şu Alp denilen marul kafanın neden bana çirkin deyip durduğunu anlamış değilim Müge." dedi Kader.

Müge arkadaşına gülümseyip imayla konuştu. "Hani sen Alp'in saçlarını tatlı bulmuştun? Bakıyorum şimdi marul kafa diyorsun."

"Bana çirkin diye hitap ederse ben de ona marul kafa derim." Kader derin bir iç çekti. "Müge ben çirkin bir kız mıyım?"

"Hayır hayır." dedi Müge hemen itiraz edercesine. "Saçmalama. O sana çirkin dedi diye hemen çirkin mi oldun? Sen çok güzel bir kızsın Kader. Bence bana sorarsan bir sebebi var sana çirkin demesinin. Sanki bir sebebi var gibi."

"Ne sebebi olabilir ki?" dedi Kader. Ardından umursamaz bir tavırla omuzunu silkti. "Ayrıca sebebi neyse ne. Onun bana çirkin demesini gerektirmiyor."

"Haklısın."

"Bu arada Alple yani ben o marul kafayla atışırken gözümden kaçtı sanma. Semih'in sana bakışları, gülümsemesi neydi öyle? Saçını kulağının arkasına saklamalar falan."

Müge arkadaşının iması üzerine ofladı. "İnan hiç umurumda değil Kader."

Kader direkt konuyu değiştirdi. "Sen bana o hödük Baranla bugün ne konuştuğunuzu anlatacaktın hani? Anlatsana."

"Tamam anlatıyorum." Müge arkadaşına anlatmaya koyuldu. "Bak şimdi Baran..."

 

⚪️

Müge okulun bahçesinde ilerlerken biraz sonra final sınavlarından birisine girecekti. Fakat bugün kendisini pek iyi hissetmiyordu. Başı ağrıyordu ve kendisini çok yorgun hissediyordu. Sabahleyin yataktan zar zor kalkmıştı. Ve dün akşam hiçbir şey yememesinin üzerine bu sabah da hiçbir şey yememişti. Hiç iştahı yoktu.

O sırada Baran sırtını yasladığı ağaçlardan birisinde her zamanki gibi sigara içerken bahçede yürüyen Müge'yi görerek, dudağının kenarındaki sigarası ile birlikte ona doğru ilerledi ve yanına geldi. Müge onu görmesi ile birlikte duraksarken heyecanlandığını hissetti ve yorgun bakan çikolata kahve gözlerini onun yüzüne dikti.

"Nasılsın?" diye sordu Baran sigarayı içine çekip dumanı onun yüzüne doğru üflerken ve elinde tuttuğu sigarayı yere fırlattı.

"İyiyim Baran." dedi Müge yorgun yorgun. "Ne oldu? Bir şey mi söyleyeceksin?"

Baran kızın bu tavrı karşısında şaşırmış olsa da belli etmeyip ciddi tavrından ödün vermedi. "Bu tavrını sürdürdüğüne bakılırsa hala bana kızgın olmalısın Mügecik."

"Benim tavır sürdürdüğüm falan yok." dedi Müge düz bir sesle, Baranın dikkatli bakışları karşısında gözlerini Barandan kaçırırken. "Ben sana dün söyleyeceğimi söyledim, benim daha başka sana söyleyecek hiçbir şeyim yok."

"O zaman ne?" dedi Baran sorgularcasına.

"Yorgunum Baran sadece." diye cevap verdi Müge.

Baran kıza incelercesine baktı ve ilgili bir tavırla ona yaklaştı. "Pek iyi gözükmüyorsun zaten. Yüzün sapsarı." Baran elini kızın alnına yerleştirdi. "Ateşin de yok." dedi Baran elini geri çekerek. "Bak kendini iyi hissetmiyorsan seni hastaneye götüreyim."

Baranın bu ilgisi Müge'nin içten içe hoşuna giderken "Hastanelik bir durumum yok." dedi Müge. "Sınavlara çalışmaktan yorulmuşumdur muhtemelen."

Müge birden bire yanında hissettiği hareketlilikle birlikte başını o yöne çevirdi ve yanında beliren Semih'e düz bir bakış attı. Baran her zamanki gibi sert bakışlarını Semih'e yöneltmekten kaçınmıyordu. Semih Baranın bu bakışlarını görmezlikten gelerek yüzüne kondurduğu gülümseme ile Müge'ye döndü.

"Dün akşamki yürüyüş hayal ettiğim gibi olmadı pek. Bize eşlik eden arkadaşlarımız çocuk gibi didişip durdular ancak. "

"Sen nasıl bir yürüyüş hayal etmiştin Semih?" diye sordu Müge kaşlarını kaldırarak.

Semih hiç çekinmeden aklından geçen cümleyi dile getirdi. "Sadece ikimizin olduğu, baş başa bir yürüyüş hayal etmiştim Müge."

O sırada Baran ellerini öfkeyle yumruk haline getirip, sert bakışlarından ödün vermeden Semih'e sert bir omuz atarak yanlarından geçip gitti.

Müge ne olduğunu bile anlamadan Baranın hızla kayboluşunu izlerken Semih ise sarsılarak acıyla omuzunu tutarken "Hasta herif!" dedi öfkeyle. Öfkesini dizginlemeye gerek duymadan Müge'ye döndü. "Senin de bu sorunluyla paylaşacak neyin varsa artık bu kadar."

"Ne demek bu?" dedi Müge kaşlarını çatarak.

"Onunla konuşup durmanı diyorum. Ne zaman seni görsem hep onunla konuşuyorsun ya da hep onun arkadaş çevresinde takılıyorsun."

"Sana ne bundan?" dedi Müge diklenircesine.

Semih elini Müge'nin omuzuna koyarken "Haklısın. Kusura bakma." dedi derin bir nefes alıp verip sakinleşmeye çalışarak. "Seninle bu şekilde, sanki sana hesap soruyormuşum gibi konuşmamam gerekirdi. Sinirlerime bir anda hakim olamadım. Tekrar kusura bakma."

Müge ona hiçbir şey söylemeden arkasını döndü ve adımlarını sınavın olduğu sınıfa doğru yönlendirdi.

 

⚪️

Nisa sınavın olduğu sınıftan çıkar çıkmaz adımlarını direkt okulun bahçesine doğru yönlendirdi. Etrafına bakınırken Baranı bir köşede sigara içerken gördü ve yerinde duraksadı. Kahverengi kumral renklerinin karışımı olan saçlarının birkaç tutamı alnına düşmüşken dudağının kenarında duran sigarası ile birlikte kaşları her zamanki gibi çatıktı. Sol elini ise gri kot pantolonunun cebine sokmuştu.

Onu yalnız görmüşken yanına gitmeye karar verdi ve yanına doğru ilerledi. Baran Nisayı görür görmez boş bakan gözlerini onun yüzüne dikti. "Ne?" dedi Baran hiç kibar olmayan bir tavırla.

"Yanına gelmek istedim Baran." dedi Nisa hafif bir gülümsemeyle , onun kaba tavrını görmezden gelirken. Baranın dudaklarının arasında tüten sigaraya baktı. "Sigaran var mı?"

Baran sigara paketini siyah kapüşonunun cebinden çıkartıp sigara paketinin içinden aldığı dalı ona uzattı ve Nisa sigarayı dudaklarının arasına yerleştirirken "Sigaramı yakar mısın?" dedi rica edercesine.

Baran sigara paketini cebine geri koyarken bu sefer aynı cebinden üzerinde Fenerbahçe arması olan çakmağı çıkartıp ona doğru uzattı. Nisa çakmağa bir bakış atarken "Al şu çakmağı, yakacaksan yak sigaranı." dedi çıkışırcasına Baran. "İki saat çakmağı elimde tutacak değilim."

Nisa gözlerini devirerek çakmağı eline aldı ve dudaklarının arasında duran sigarasını yaktıktan sonra çakmağı ona geri uzattı. Baran ise çakmağı cebine geri koyarken Nisa sigarasından bir fırt çekip dumanı dışarıya doğru üfledi.

"Abin Tarık." diye konuştu Nisa yüzünde oluşan gülümsemeyle, sigarasından bir fırt daha çekerken. "Sanırım bana ilgi duyuyor. İlgisi hoşuma da gitmiyor değil aslında."

"Benimle Tarık'ı konuşmak için mi yanıma kadar geldin?" dedi Baran sert bir sesle.

"Tarık beni zerre kadar ilgilendirmiyor. Ona vermem gereken cevabı dün verdim zaten." Nisa Barana doğru bir adım attı ve saçından bir tutamı işaret parmağına dolarken "Ben aslında sana bir şey söylemek için gelmiştim." dedi. "Şu an boşsan bir şeyler yapalım mı? Yani bir kafeye falan gidip oturalım mı ya da yemek yemeye gidelim?"

Baran sıkılmışcasına bir iç çekti ve sakin olmaya çalışarak "Seninle açık konuşacağım tamam mı? Ve bu söyleyeceklerimi benden bir daha duyamayacaksın. İlk ve son kez yapacağım bunu." dedi Baran soğuk, ciddi çıkan sesiyle. Nisa kaşlarını çatmış bir şekilde Barana baktı ve dudaklarından dökülecek kelimeleri beklemeye başladı. "Bana bir ilgin olduğunun farkındayım. Bana olan hareketlerin, tavırların bana bir ilgin olduğunu doğrular gibi. Fakat benim sana bir ilgim yok. Sadece bil diye söyledim."

Nisa Barandan bu sözleri beklemediğini belirtircesine Baranın yüzüne bakarken "Yanılmıyorum değil mi?" dedi Baran kaşlarını kaldırarak.

Nisa gözlerini Barandan kaçırırken "Hayır." dedi. "Yanılmıyorsun. Sana bir ilgim olduğum doğru ama sandığın gibi büyük bir şey değil. Merak etme." Nisa açık kahverengi gözlerini dikerek onun yüzüne baktı. "Senin Müge'ye bir ilgin var değil mi? Ona ilgi duyuyorsun sen."

"Seni alakadar etmeyen şeyler bunlar." dedi Baran sert bir dille. "Konuşma bitti. Git şimdi."

Nisa gözlerini kısarak Barana baktı. "Kaba şey." dedi tıslarcasına ve arkasını dönerek çıkışa doğru ilerlemeye başladığında elinde tuttuğu sigarasını yere fırlattı.

Okuldan çıktığında tam sola dönüp sokağın sonuna kadar ilerleyecekken gördüğü tanıdık kişi ile birlikte gözleri kısıldı ve birden bire heyecanlandığını hissederken kalbinin de hızlı hızlı atmaya başladığını da hissetmişti aynı zamanda.

Bu kişi Tarık'tan başkası değildi. Ne işi vardı ki burada? Birisini bekliyor olmalı diye düşündü. Duvara yaslanmış bir şekilde bakışlarının sabitlendiği yöne doğru bakıyordu ve başını kendisine doğru çevirdiğinde göz göze gelmeleri an meselesiydi. Acaba kendisi için gelmiş olabilir miydi? Nisa bunu bir anlığına aklından geçirmiş olsa da dünkü konuşmalarından sonra kendisi için geleceğini pek zannetmiyordu. Baran veya Berat için gelmiş olabilirdi belki de. Nisa gözlerini onun üzerinde gezdirdiğinde bugün baştan aşağı siyahlar içinde olduğunu gördü. Oversize sweatshirtü ve dizleri yırtık, bacaklarını fazla sarmayan kot pantolonu da siyahtı. Tarıkın bu çekiciliği karşısında gözlerini ondan alamıyordu.

Nisa heyecandan vücudunun titrediğini hissederken boğazını temizleyerek onun yanına ilerledi. Tarık henüz kendisini fark etmemişti. "Selam Tarık." dedi Nisa yüzüne kondurduğu hafif bir gülümsemeyle.

Tarık duyduğu tanıdık bir sesle birlikte başını Nisaya çevirdi ve hafifçe büyüyen koyu kahverengi gözleriyle "Selam Nisa." dedi muzip bir sesle.

"Burada ne arıyorsun?" diye sordu Nisa merakla.

"Beratı bekliyorum da. Birlikte gideceğiz." diye cevap verdi Tarık. Nisanın düşündüğü doğru çıkmıştı. Sitemle cümlesine devam etti. "Hala gelmedi. Ağaç oldum burada." Ardından yüzüne çapkın bir gülümseme takındı. "Ama seni görmem çok iyi oldu Nisa. Aklımdan seni de görmeyi geçiriyordum aslında."

Nisa onun gülüşüne hayran kalırken umursamamaya çalıştı. Fakat nafileydi. Tarık'ın bu yakışıklılığı karşısında hayranlık duymaktan kendisini alıkoyamıyordu. "Şimdi gördün işte." dedi Nisa umursamazca.

Tarık onun bu umursamaz tavrı karşısında bozuntuya vermeden "Sen Beratı gördün mü hiç en son okulda falan?" diye sordu.

"Bugün Beratı pek göremedim." diye cevap verdi Nisa.

"Baranı gördün mü?"

Baranla az önceki konuşmaları birden bire Nisanın gözünün önüne geldi ve Nisa gözlerini devirerek "Cep telefonu diye bir şey var." dedi sinirle. "Bu kadar merak ediyorsan arayabilirsin Tarık."

"Cep telefonu diye bir şey olduğunu ben de biliyorum güzelim." dedi Tarık yine bozuntuya vermeden muzip bir tavırla. "Sadece sana sormak istemiştim."

Nisa onun güzelim demesi ile birlikte "Hangi ara bana güzelim diye hitap edeceğin kadar seninle samimi olduk?" dedi diklenircesine.

Tarık ellerini pantolonunun ceplerine sokarak kendi kendine başını sallayıp alay edercesine güldü. "Tamam, sakin ol."

"Sakinim ben zaten." dedi Nisa gözlerini kısıp ona bakarak.

O sırada Beratın yanlarında belirmesiyle birlikte ikisi de ona döndü. "Kardeşim." dedi Tarık gür bir sesle bozuntuya vermeden gülümseyerek.

Berat gülerek elini Tarık'ın omuzuna yerleştirdi. "Beklettiğim için kusura bakma kardeşim. Sınıftakiler beni lafa tuttu da."

Tarık koyu kahverengi gözleriyle Nisaya imalı imalı bakarken aynı zamanda imalı imalı konuştu. "Sıkıntı yok. Biz de Nisayla güzel güzel sohbet ediyorduk."

"Evet. Güzel güzel sohbet ediyorduk." dedi Nisa alayla Tarık'ı tekrarlarcasına.

"Bugün pek görüşemedik." dedi Berat gülümseyerek Nisaya.

"Öyle oldu." dedi Nisa sadece.

Tarık sıkılmış gibi bir iç çekerek "Geldiğine göre gidelim artık Berat." dedi.

"Gidelim kardeşim." Berat Nisaya döndü. "Görüşürüz Nisa."

Nisa Berata el salladı ve Beratla Tarık birlikte ilerlemeye başladıklarında Nisa düşüncelerine boğularak kendi yoluna yöneldi.

 

⚪️

Baran, Nisanın gidişinden beri kaç dakikadır buradaydı bilmiyordu ama en sonunda gitmek için hareketlenip bahçenin içinde yürümeye başladı. Tarık Beratla birlikte takılacaktı ve Baran onlarla gitmek istemeyip okulda durmayı tercih etmişti. Tembel adımlarla bahçede ilerlerken birden bire karşısından gelen Müge'yi görür görmez adımlarını hızlandırdı ve kızın yolunu kesercesine karşısında dikildi.

Müge Baranı gördüğü an başını kaldırırken suskunlukla Barana baktı. Müge kendisini sınava girmeden önceki halinden daha kötü ve halsiz hissediyordu.

"İyi gözükmüyorsun sen." diye konuştu Baran onu incelerken ciddi bir sesle.

"İyi hissetmiyorum kendimi çünkü." dedi Müge yorgun bir sesle. Baran dikkatli ve keskin bakan gözleriyle ona doğru bakıyordu.

Birden bire başının döndüğünü hissederken hafifçe sendeleyerek elini başına götürdü Müge ve tam o sırada gözleri kararırken zemin ayaklarının altından kayıyormuş gibi hissetti. Daha fazla dayanamazken gözleri kapandı ve tam yere doğru düşecekken Baran'ın onu birden hızlı davranarak kollarına alıp tutmasıyla birlikte "Müge!" dedi telaşlı çıkan sesiyle hafifçe gözlerini açmasını ister gibi kızı omuzundan sarsarken.

Baran onun bayıldığını anlarken "Şimdi hastaneye götüreceğim seni!" dedi ona doğru bakarak. "İyi olacaksın!"

 

Baran kollarını Mügenin dizlerinin arasından geçirip hızla kucağına almasıyla birlikte hastanenin yolunu tuttu.

 

⚪️

Müge inleyerek gözlerini araladı ve gözlerini aralaması ile birlikte gözlerine direkt beyaz bir tavan çarpmıştı.Nerede olduğunu idrak etmek istercesine kafasını sola doğru çevirdiğinde sol kolunda serum takılı olduğunu gördü ve en son Baran'la konuşurlarken gözlerinin karardığını hatırlıyordu.

Hemen baş ucunda bekleyen Baran ise kızın gözlerini araladığını görürken "Bayıldığın için hastaneye getirdim seni." dedi kadifemsi sesiyle. "Halsiz düşmüşsün sadece o kadar. Ateşin falan yok. Serum bittikten sonra taburcu oluyorsun." dedi.

"İyi misin Müge?" dedi Baran bunun ardından. Baran kendisine adıyla ilk kez hitap ediyordu ve ilk defa Mügecik diye hitap etmemişti.

"İyiyim Baran." dedi Müge doğrulmaya çalışırken. Baran kızın serum takılı olan koluna dikkat etmek istercesine doğrulmasına yardımcı oldu. "Şimdi daha iyi hissediyorum kendimi."

"Halsiz düşmüşsün." diye konuştu Baran yeniden. "Sabahleyin kahvaltı falan etmiş miydin?"

"Hayır." dedi Müge. "Dün akşam da yemek yemedim."

"Aferin sana!" dedi Baran kızgınlıkla. "İyi halt etmişsin! Zaten zayıfsın, incecik bir şeysin. Bir de yemek yemeyip kendini halsiz düşürmüşsün."

Baranın bu düşünceli yaklaşımı hoşuna gittiğini hissederken gülümsemeden edemedi Müge. "İştahım yoktu Baran."

Serumu bittiğinde birlikte hastaneden çıktılar ve hastanenin önünde duraksadı Müge. "Teşekkür ederim Baran. Beni hastaneye getirdiğin için." dedi Müge minnet dolu bir sesle.

"Teşekkür edilecek bir şey yapmadım." dedi Baran umursamaz bir tavırla, kızın karşısında dururken.

"Hiç eve gitmek istemiyorum Baran. Aksine hava almak, dolaşmak istiyorum." Serumun kendisine iyi geldiğini hissederken aynı zamanda kendisini çok iyi hissediyordu Müge.

Baranın gözlerinde yine o derin anlam yer edinirken "Ben seni nereye götüreceğimi iyi biliyorum Mügecik." dedi hafif bir gülümsemeyle. "Benimle buna var mısın?"

Müge heyecanından büyüyen gülümsemesiyle birlikte "Nereye götüreceksin beni?" diye sordu.

"Hemen değil." dedi Baran itiraz edercesine işaret parmağını kaldırarak. "Önce benim dediğimi yapmak zorundasın Mügecik." Son cümlesini sarf ettikten sonra kıza hınzırca gülümsemeyi ve göz kırpmayı ihmal etmemişti.

 

⚪️

Öncelikle çok uzun bir bölüm oldu arkadaşlar. Umarım beğenerek okuduğunuz bir bölüm olmuştur. Son paragraftan da anlaşılacağı üzere diğer bölüm sadece Müge ve Baran olacak. Bir de size ufak bir iki sorum var.

*Tarıkın Nisaya olan yaklaşımını samimi bulup inanıyor musunuz yoksa çapkın bir tavır mı sergiliyor? Nisanın Tarık'a olan tutumunu nasıl buluyorsunuz ve onların çift olmalarını ister miydiniz?

*Mügeyi Semih ile mi yoksa Baran ile mi shipliyorsunuz?

Sorularımı cevaplarsanız çok sevinirim ve cevapladığınız için şimdiden teşekkür ediyorum. Bir de hikayemi nasıl bulduğunuz üzerine genel bir yorum yaparsanız çok sevinirim. Çünkü sizin düşünceleriniz benim için çok önemli. 💜

 

Loading...
0%