@moonliiighht
|
"Keyifli okumalar dilerim..."
⚪️ "Hangi dediğini yapmak zorundaymışım?" dedi Müge tek kaşını kaldırarak. Birlikte kaldırımda tembel adımlarla yürüyorlardı. "Çok basit bir şey." dedi Baran hafif bir sırıtışla. "Yemek yiyeceğiz. Bir daha benim kollarımda bayılmaman için." dediğinde 'benim kollarımda' kelimesini vurgulayarak imayla söylemişti. Baran'ın yaptığı imalı vurguya gözlerini devirdi Müge. "O zaman bayılırken beni tutmasaydın Baran." dedi saf bir kızgınlıkla. "Senin kollarında bayılmaya sanki çok meraklıydım." Baran yüzündeki gülümsemeyle alt dudağını hafifçe dişleyip başını geriye doğru atarken Müge onun bu çekici görüntüsü karşısında hayranlıkla sertçe yutkundu. Ardından gözleri adem elmasına indiğinde bir kaç saniye adem elmasında takılı kalırken gözleri yeniden hayran olduğu yüzüne çıktı. Saçları yine her zamanki gibi dağınıkken birkaç tutamı alnına dökülmüştü. Baran'ın iki kaşının arasındaki çukur yine kendisini belli ediyordu ve o çukur kendisine ayrı bir hava katıyordu. Kemikli yüzündeki tek pürüz, yeni yeni çıkmaya başlayan hafif kirli sakallarıydı ve sakalları kemikli yüzünü fazlasıyla çekici gösteriyordu. Bir an parmak uçlarını onun sakallarında gezdirme isteğiyle dolsa da bu isteğini geri iterek utançla gözlerini yüzünden kaçırıp caddeden geçen arabalara çevirdi. "Baran ben aç değilim. Hadi beni götüreceğin yere gidelim." diye konuştu Müge. Hala daha kendisini aç hissetmiyordu. "Yemek yiyeceğiz, bir daha aç değilim lafını duymak istemiyorum senden." dedi Baran itiraz istemeyen bir ses tonuyla. En sonunda, Baran'ın park ettiği arabanın yanına gelmiştiler ve Baran pantolonunun cebinden çıkardığı uzaktan kumandayla arabanın kilidini açtı. Müge yanına geldikleri siyah arabaya hayranlıkla bakarak "Senin mi?" dedi. "Babamın." diye cevap verdi Baran, umursamaz bir ses tonuyla omuz silkerek. "Baban izin veriyor mu arabasını kullanmana?" dedi Müge şaşkınlık nidasıyla kaşlarını kaldırarak. "Tabii ki verecek ,oğluyum onun ben." dedi Baran. Müge oldukça fiyakalı gözüken siyah arabayı incelerken o sırada Müge'nin arabayı incelediğini gören Baran "Bin." dedi pek de kibar olmayan bir yaklaşımla. Baran arabanın kapısını açarak sürücü koltuğuna oturdu. "Öküz." diye tısladı Müge arabanın kapısını açıp oturarak. Müge, Baranın yanına yerleştiğinde arabanın içini kısa bir göz gezdirdi. Arabanın koltukları krem rengiydi ve arabanın kokusu insanın içini ferahlatacak türdendi. "Emniyet kemerini tak, Müge." dedi Baran uyarıcı bir ses tonuyla, kendi emniyet kemerini takarken. "Tamam." diye mırıldandı Müge ve emniyet kemerini bağlı olan mekanizmadan kendisine doğru çekerken bir türlü kemer gelmiyordu. "Baran olmuyor bu." dedi Müge, Baran'ın dikkatini kendi yönüne çekmek istercesine. "Olmayan ne?" dedi Baran kaşlarını kaldırarak, sinir olmuş gibi Müge'ye bakarak. "Kemeri çekmeye çalışıyorum bir türlü olmuyor." dedi Müge sızlanmayla Barana bakarak. Baran sinirle oflayarak kendi emniyet kemerini çıkarırken "Bu kadar basit bir şeyi nasıl yapamıyorsun anlayamıyorum." dedi. Onun yapamadığını yapmak için onun üzerinden uzanırken Mügenin bu yakınlıktan adeta nefesi kesilir gibi oldu ve hafifçe pembemsi dudakları aralandı. Baranın kemeri kendisine doğru çekmeyi başarmasının ardından "Oldu şimdi." diye konuştu ve Müge ile göz göze geldikleri an, kızın kendisine şaşkın bakan ifadesi dikkatini çekti ve yüzüne incelercesine baktı. Ve ikisinin de yüzleri birbirine çok yakın iken Mügenin gözleri, Baranın dolgun fakat çıkıntılı olmayan dudaklarına inmişti. Sertçe yutkundu, onun bu kemikli yüzünün güzelliği karşısında. Hiç olmadığı kadar heyecanlıydı Müge. Baran ifadesiz, düz bir şekilde onun yüzüne baksa da keskin bakan gözlerinde yine o derin anlam yer edinirken kızın sağ kaşının altındaki küçük bene takılmıştı gözleri. Baran derin bir iç çekerek aralarındaki bakışmayı bozarken aynı zamanda Müge'nin de emniyet kemerini taktıktan sonra tamamen ondan uzaklaştı. Baran kendi emniyet kemerini takarak gözlerini yola çevirdi ve sessizlikle arabayı çalıştırdı. Baran gidecekleri yere doğru oluşan trafikten dolayı arabayı yavaş bir şekilde sürerken Müge ise aralarında oluşan bu sessizlikle birlikte arabanın camından dışarıya doğru bakıyordu. Bunun ardından başını Barana doğru çevirdiğinde hayranlıkla baktı ona yan profilden. Çikolata kahve gözlerindeki hayranlıkla onu incelerken onun yakışıklı olduğunu içinden bir kez daha kendisine itiraf etti. Baran onun incelercesine olan bakışlarını üzerinde hissederken Müge'ye başını çevirerek sorgularcasına sol gözünü kırptı. "Neden bana bu kadar dikkatli dikkatli bakıyorsun?" diye sordu ciddi olduğunu belirtircesine. Müge kendisine soru soran Baran'ı duymayıp hala dalgın bir şekilde onu izliyordu. Baran kendisine duymayan Müge'ye sesini yükselterek "Beni mi inceliyorsun sen?" diye ısrar etti. Müge onun birden bire sesini yükseltmesi ile birlikte irkilirken gözlerini onun yüzünden kaçırıp başını önüne eğdi. "Hayır incelemiyordum dalmışım öyle." dedi kuru bir sesle. "Özür dilerim rahatsız ettiysem." "Özür dileme, Mügecik." dedi Baran az öncekine göre daha sakin çıkan sesiyle. "Özür dilenecek bir şey yapmadın." "Yapmadıysam o zaman neden bu kadar büyük bir tepki verdin ?" dedi Müge başını Baran'a çevirerek. Baran bakışlarını bir an bile olsun kıza çevirmeden sadece yola baktı ve elini saçlarının arasından geçirerek "Çünkü ben dengesiz bir adamım." dedi. Müge onun söylediği cümleye gülerek "Asabisin ve kabasın. Ve biraz da asisin." dedi Baranın cümlesine ilavede bulunurcasına. Baranın yüzünde kendini beğenmiş bir gülümseme oluşurken "Aynı zamanda çok yakışıklıyım." dedi dikiz aynasından eliyle saçlarını düzeltir gibi yaptığında. "Kendini beğenmiş olduğunu tamamen unutmuşum Baran." dedi Müge gözlerini devirerek. Baran kızın cümlesine hiçbir karşılık vermeyerek her zamanki ifadesizliğine büründüğünde Müge elini radyoya getirdi. "Radyoyu açabilir miyim?" dedi. "Fark etmez." dedi Baran omuz silkerek. Müge radyoyu açtığında çalan şarkıdan dolayı Baran hoşnutsuz bir ifadeyle "Bıktım bu şarkının sürekli her yerde çalmasından, değiştir şunu." dedi. Müge onun söylediğini yapıp şarkıyı değiştirdiğinde az önce hareketli çalan şarkının aksine bu sefer slow bir şarkı çalıyordu. "Kalsın mı?" dedi Müge Barana sorarcasına. "Olur." diye cevap verdi Baran. Ve gidecekleri restorana kadar ikisinin de aralarında başka bir konuşma geçmemişti.
⚪️ "Geldik." dedi Baran arabayı durdurarak. Baran arabadan indiğinde Müge de onun ardından arabadan indi ve Baran onun inmesi ile birlikte uzaktan kumanda ile arabanın kapılarını kilitledi. Birlikte restorana girdiklerinde cam boyu olan en köşedeki masaya geçip karşılıklı bir biçimde oturdular. Her ikisi de masanın üzerindeki menüyü incelerken Baran gözlerini incelediği menüden çekerek Müge'ye baktı. "Önce çorba ile başlayalım istersen." dedi Baran fikrini belirtircesine. "Benim için olur." dedi Müge menüyü masanın üzerine koyarken. "Mercimek çorbası içeceğim." Baranın geriye yaslanarak elini kaldırmasıyla birlikte garson yanlarına ulaştı. "Bize birer kase mercimek çorbası." dedi Baran garsona ve bunun ardından Mügeye baktı. "Başka bir isteğin var mı?" "Su." dedi Müge gülümseyerek. "Bir de su." Baranın siparişleri vermesinin ardından garson yanlarından ayrıldı ve kısa bir süre sonra su önüne konuldu. Müge önündeki küçük cam şişedeki suyun kapağını açtı ve dudaklarına götürüp birkaç yudum içmesinin ardından şişenin kapağını kapatıp masanın üzerine koydu. Siparişleri gelene kadar Müge başını çevirip camdan dışarıyı izlemeye başladı. Çorbaları geldiğinde Müge kibarca garsona teşekkür etti ve çorbasından bir kaşık aldığında Baranın çorbasına kasenin kenarına konulan limonu sıktığını gördü. Baran çorbayı kaşığıyla karıştırırken Müge'nin hiç limon sıkmadığını görerek "Limon sıkmayacak mısın çorbana?" dedi. "Limonsuz daha çok seviyorum." diye yanıt verdi Müge. Baran, Müge'nin iştahla çorbasını içtiğini görürken içtenlikle güldü. "Bir de aç değilim diyordun. Neredeyse tabağı yalayacaksın Mügecik." "Ne yapayım, çok acıkmışım." dedi Müge umursamazlıkla omuz silkerek. "Kendini nasıl hissediyorsun şimdi?" diye sordu Baran ilgiyle. "Daha iyiyim." diye cevapladı Müge, onun sorusuyla birlikte mutlu olduğunu hissederken. Ve şu an, şaşırtıcı bir şekilde Baran çok sakindi ve her zamanki asabiliği, kabalığı üzerinde değildi. Çorbalarını bitirdikten sonra kendilerine içecek olarak kola söylediler ve Baran kendisine ana yemek olarak domates soslu spagetti söylerken Müge ise seçimini hellim peynirli salatadan yana kullanmıştı. "Sadece salata ile doyacak mısın?" diye sordu Baran. "Salata benim için yeterli." dedi Müge düz bir sesle. Baran Müge'ye incelercesine baktı. "Formuna dikkat mı ediyorsun yoksa diyeceğim ama. Zaten yeterince zayıfsın." "Çok da dikkat ettiğim söylenemez." diye cevap verdi Müge. "Kendimi hiçbir yiyecekten içecekten kısıtlamıyorum, her şeyi yiyorum ama ölçülü olacak şekilde yiyorum." "Herhangi bir sporla uğraşıyor musun? Fitness falan?" diye sordu Baran. "Hayır. Arada vakit buldukça yürüyüş yapıyorum, Kaderle birlikte. Kader de benim aynı zamanda en yakın arkadaşım. Liseden beri. Sen sporla uğraşıyor musun? Senin de çünkü zayıf ve ince bir yapın var." O sırada yemekleri ve yemeklerle birlikte kolaları da masaya geldiğinde Baran konuşacakken bir anlığına sessiz kaldı. Garsonun gidişinin ardından Baran kutu kolayı açarken Müge'ye cevap verdi. "Bir dönem Tarık'ın ısrarlarıyla fitnessa yazılmıştım. O zamanlar bu halimden bile daha zayıftım. Şu an bu benim toparlanmış halim. Bir süre fitnessla uğraştım. Sonra sıkıldım ve bana göre olmadığına karar vererek bıraktım. Mesela bırakmama rağmen karın kaslarım hala yok olmadı. Az da olsa belli oluyorlar. Haftada üç dört kez sabahları koşuya çıkıyorum. Evde de mekik, şinav falan. Arada ağırlık kaldırıyorum. Bir süredir bu şekilde." Müge çatalıyla salatayı didiklerken bu sefer inceleyerek bakan kişi kendisi olmuştu. Baranın kaslı olan kolları ve hafif geniş olan omuzları, bir dönem fitness ile uğraştığının sinyalini veriyordu zaten. Fakat hiç öyle sanki vücudu pompayla şişirilmiş gibi kas yığınından ibaret değildi. Aksine kasları doğal duruyordu, tam sevdiği gibi ve hayalindeki gibi. "Zayıf , ince falansın ama kasların sende doğal duruyor. Yani sana ve senin tarzına yakışıyor. Kolların ve vücudun öyle pompayla şişirilmiş gibi durmuyor." diye itiraf etti Barana sesindeki hayranlıkla Müge. Baran muzip bir tavırla sırıtarak elini saçlarının arasından geçirdi. Müge sesindeki hayranlığını bakışlarına da yansıtırken "Biliyorum." dedi Baran sesindeki muziplikle, kendini beğenmiş tavırlarla."Yakışıklılığım ve vücudum bir kere iç çektiriyor insana." Müge onun bu kendini beğenmiş tavrına karşılık gözlerini devirirken Baran çatalını domates soslu spagettisine dolayıp ağzına götürdü. Baran ağzındaki lokmasını çiğneyerek Müge'ye bakarken "Abin Tarık." dedi Müge salatasından bir çatal alırken. "O da fitnessla uğraşıyor galiba." "Evet." dedi Baran kısaca, konuşulan bu konudan sıkılmış gibi. "Senden daha yapılı, daha atletik ve daha kaslı olmasına rağmen onun da vücudu sanki pompayla şişirilmiş gibi itici bir görünüm sergilemiyor. Aksine daha estetik bir görünüm sergiliyor ve onun da tarzına yakışıyor bence." Baran sıkılmış gibi bir iç çekerek "Konuşulacak başka konu kalmamış gibi hep fitness vücut mu konuşacağız?" dedi sert bir sesle kaşları çatılırken. Müge salatasından bir çatal daha alırken "Bunun konusunu açan sensin Baran." dedi savunmaya geçerek. "Ben sana bir soru sordum sadece, sende konuyu önce bana sonra nasıl olduysa birden Tarık'a getirdin." diye karşılık verdi Baran. "Tamam Baran." dedi Müge oflayarak, onun uzatıyor olmasından sıkılarak ve salatasını yemeye devam etti. Aralarındaki sessizliği bozan Baran olurken sesi istemsizce sert çıkmıştı. "O muşmula suratlı." Müge başını kaldırıp düz bir ifadeyle Barana baktı. "Ne diyordu bugün sana o öyle? Yürüyüş falan." "Dün akşam birlikte sahilde yürüyüş yaptık da." dedi Müge düz bir sesle. Baran tek kaşını kaldırdı. "Yürüyüş demek?" dedi hesap sorar gibi. "Benim umurumda değil." dedi Müge omuzunu silkerek. "Benim umurumda." dedi Baran sinir olmuş gibi başını sallayarak. "Yok baş başa, ikimizin olduğu bir yürüyüş hayal etmiştim demeler falan. O an o orospu çocuğuna saldırmamak için kendimi çok zor tuttum. Saldırsaydım eğer kimse o orospu çocuğunu benim elimden alamazdı. " "Zaten çocuğa omuz attın Baran." dedi Müge gözlerini devirerek. "Ayrıca küfür etmen hiç hoş değil." "Omuz atmam en hafifiydi Mügecik." dedi Baran sert bir alayla. "Nisa?" dedi Müge birden bire konuyu değiştirirken. Hem merak ettiği bir şey vardı. Nisanın Barana olan bu ilgisinin Baran farkında mıydı? "Nisanın konumuzla ne alakası var?" dedi Baran alayla. Müge hoşnutsuzlukla, içinde oluşan kıskançlıkla konuştu. "Habire Baran Baran demesi ve sana yanaşıp durması." Müge düşünürmüş gibi yapıp tek gözünü kıstı. "Bir de geçen gün seni yanağını da öpmüştü değil mi?" Baranın dudağının sol tarafı alay edercesine kıvrılırken "Bunlar benim için bir şey ifade etmiyor." diye cevap verdi. "Hem zaten bugün kendisine bir ilgim olmadığını açık açık söyledim." Müge saf bir şekilde Barandan duyduğu cümle ile hoşuna gidercesine kendi kendine gülümsedi ve başını salatasına doğru eğip salatasına baktı. Bu da Baranın gözünden kaçmamıştı. "Hoşuna gitti galiba." dedi Baran imayla. Müge başını kaldırıp gözlerini Baranın yüzüne dikerken gülümsemesi yüzünden silindi. "Hayır. Benim hoşuma giden bir şey yok." dedi Müge ciddi bir sesle. "Aklıma bir şey geldi de o yüzden öyle kendi kendime şey oldu." Baran kızın üzerine gitmemeye karar verip susmasıyla birlikte tabağındaki spagettisini yemeye devam etti. Biten yemeklerinin ardından Müge sandalyesinden kalkıp "Ben bir tuvalete gideyim." dedi Barana bakarak. Müge lavaboya gitmek için masadan kalktığında Baran elini kaldırıp garsonu çağırarak hesabı istedi. Müge tuvalette işini halletmesinin ardından tuvaletten çıktı ve Baranla oturdukları masaya doğru ilerlerken Baranın hesabı ödüyor olduğunu gördü. Müge masaya doğru geldiğinde ayakta dikilerek "Benim hesabımı da mı sen ödedin?" diye sordu sesi telaşlı bir hal alırken. "Evet." dedi Baran olağan bir şekilde. "Ben kendi hesabımı kendim ödeyebilirdim Baran. Buna gerek yoktu." dedi tepkiyle Müge. "Yani ben herkes kendi hesabını öder diye düşünmüştüm ve senin benimkini de ödeyeceğin aklımın ucundan bile geçmezdi." "Takılma bu kadar." dedi Baran duruşunu dikleştirerek. "Pekala, teşekkür ederim Baran." dedi Müge pes edercesine. "Ben de başka zaman sana kahve ısmarlayacağım, tamam mı?" "Tamam." dedi Baran kıza gülerek ve Baran da ayağa kalktığında birlikte restorandan çıkıp park ettikleri arabaya bindiler. Baran arabayı çalıştırırken "Şimdi sıra seni götüreceğim yere gitmekte." diye mırıldandı kendi kendine. Onun mırıldanmasını duyan Müge gözlerini Baran'a dikerek "Gideceğimiz yer uzak mı?" diye sordu. "Biraz." diye cevap verdi Baran. "Anladım." dedi Müge buna karşılık ve başını cama yasladı. Bir süredir ikisi de konuşmadan sessizlikle giderlerken ormanlık bir yoldan ilerliyorlardı. Müge hayranlıkla ağaçların oluşturduğu ormanlık yolu izlerken Baran boğazını temizleyerek aralarındaki sessizliği bozdu. "Camları açmamı ister misin? Temiz hava girsin içeriye." "Olur." dedi Müge. Baran camı açtığında Müge huzurla burnuna gelen mis gibi ormanın kokusunu içine çekti. Baran bir saat sonra arabayı durdurduğunda ikisi de arabadan indiler. İkisi yan yana yürüyerek önlerindeki yokuşu çıktıklarında Müge uçurumun kenarına geldiklerini gördü. Karşıdan İstanbul Boğazı adeta bir tablo gibi gözüküyordu ve kısacası bütün İstanbul sanki ikisinin de ayaklarının altındaydı. "Tablo gibi Baran burası, harika bir yer. İstanbul ayaklarımızın altında resmen, çok güzel gözüküyor. Hele geceleri, hiç düşünemiyorum." dedi hayranlıkla Baran'a dönüp. "Evet burası geceleri daha da güzel oluyor, Mügecik." dedi Baran karşısındaki manzaraya bakarak. Müge yere oturarak bağdaş kurdu ve Baran da ayaklarını ileriye doğru uzatarak kızın yanına oturdu. "Yalnız kalmak istediğim zamanlar gelirim buraya çoğunlukla." "Peki Berat ve Tarık'la da geldiğin oldu mu hiç buraya?" "Tabii. Defalarca. " diye cevap verdi Baran. "Ama daha çok burası benim yerim." Müge anladığını belirtircesine başını salladıktan sonra "Bana kendinden bahsetsene." dedi yanında oturan Baran'a yandan bir bakış atarak. "Biyografimi mi yazacaksın?" dedi Baran alaycı bir sesle. "Biz seninle madem arkadaşız, birbirimizi tanımamız gerekiyor değil mi? Ne sen benim hakkımda bir şey biliyorsun ne de ben senin. Her ne kadar arkadaş olsak bile birbirimizi doğru düzgün tanımıyoruz." dedi Müge haklı olduğunu düşündüğünü belirten bir tavırla. Baran Müge'ye söylediklerinden dolayı hak verdi ve arkadaşça takılmalarına rağmen bir kere bile kendisi hakkında soru sormamıştı.Birbirlerini doğru düzgün tanımıyorlardı. Baran ilk adımı atmaya karar verip Müge'ye kendisinden bahsetmeye başladı. Baran derin bir iç çekti. "Aslında kendim hakkımda sana bahsedebileceğim çok bir şey yok. Benim nasıl bir insan olduğumu zaten biliyorsun. Kaba, soğuk, sert. Bu yüzden çevremde pek fazla insan yoktur. Fakat ben üç yıl önce hayatımda en çok sevdiğim kişiyi, annemi kaybettim." Müge hissettiği buruklukla birlikte dudakları aralanırken Barana baktı ve ne diyeceğini bilemedi o an. Üzgün gözlerle Barana baktı. Baran, Müge'nin bu bakışını görünce anlatmayı sürdürerek "Üç yıl önce vefat etti annem. Meme kanseri teşhisi konulmuştu, son evredeydi ve kanserli hücrelerin diğer organlara metastaz yaptığını öğrendik. Kanser yayılımı fazla olduğu için ise sadece tedavi uygulanmasına karar verilmişti anneme. Ama annem kanseri yenemedi. Onu kaybettik." dedi Baran titreyen sesiyle, gözünden akan gözyaşını elinin tersiyle silerek. Ağladığının farkında bile değildi, insanların yanında ağlayıp göz yaşı dökmeyi sevmezdi. Ağlamayı acizlik olarak görüyordu. "Ben çok üzgünüm Baran." dedi Müge titrek çıkan sesiyle, Baranın sırtını destek olurcasına sıvazlayarak. "Annemi o kadar çok özledim ki. Onun güzel sesini duymayalı çok uzun zaman oldu." dedi Baran kendisini daha fazla tutamayıp hıçkırarak. "Ona sarılmayalı, onun dizlerinde yatmayalı çok uzun zaman oldu. Kanser annemi aldı götürdü benden. Rana. Anneme o kadar çok benziyor ki. Çok benziyor anneme." "Baran. " diye atıldı Müge ve ona sımsıkı sarıldı. Müge de ağlamaya başlarken Baranın sırtını sıvazladı. "Annen için dua et. Çok dua et. Ben de bu gece uyumadan önce annen için dua edeceğim." Baran da kıza sarılırken Müge onun sırtında olan ellerini başına getirerek parmaklarını saçlarının arasından başını nazikçe okşadı. Baran geri çekildiğinde kızın yüzüne acı dolu bir ifadeyle baktı ve Müge onun kızarmış gözlerine üzüntüyle bakarken dayanamayıp, ellerini onun yüzüne koydu ve baş parmağıyla akan gözyaşlarını sildi. Avuç içlerine batan kirli sakalları içini bir hoş etse de şu an buna heyecanlanacak bir durumda değildi Müge. "Hayat her şeye rağmen devam ediyor Mügecik." dedi Baran buruk bir sesle. Müge ellerini onun yüzünden çekip gözyaşlarını ellerinin tersiyle sildikten sonra bakışlarını ondan çekip karşısındaki manzaraya dikti. "Konuşmak çok iyi geldi, biliyor musun? İyi ki bana kendinden bahset dedin." dedi Baran buruk bir gülümsemeyle. "Annenin adı ne?" diye sordu Müge. "Neslihan." dedi Baran kadifemsi çıkan sesiyle. Bunun ardından Baran üzerindeki burukluğu atmak istercesine boğazını temizledi ve eski haline döndü. "Şimdi sıra sende Mügecik." Müge karşısındaki manzaraya bakmayı sürdürürken "Benim annem ve babam ayrı." diye konuştu omuzlarını silkerek. "Annemle yaşıyorum ben. Annemle babam ben üç yaştayken anlaşamayıp boşandılar ve babam, annemle boşanmalarının ardından İzmire yerleşti. İzmire yerleşmesinden bir süre sonra ikinci evliliğini yaptı ve babamın ikinci evliliğinden İlayda yani kız kardeşim dünyaya geldi. On beş yaşında ve dünyalar tatlısı. Babamla bütün bunlara rağmen hiçbir zaman bağımız kopmadı. Ayda iki üç kez çoğunlukla kardeşimle gelir yanıma. Kardeşimin yazılıları olduğu zamanlar ise babam yalnız geliyor. Babamın da burada bir evi var ve babam geldiği zamanlar onunla evinde kalıyorum. Bu hafta sonu yine İlayda ile gelecekler. İlayda da bu cuma karnesini alacak ve bütün sömestr boyunca birlikte vakit geçireceğiz." "Babanın eşi ile aranız nasıl?" diye bir soru yöneltti Baran. "Babanın eşi ve kardeşi ile birlikte yaşadığı eve mutlaka gitmişsindir." "Tabii ki gittim. Ama genellikle gelen taraf İlayda olduğu için ben pek gitmiyorum. Eşi Şebnem abla ile gayet aramız iyi." diye konuştu Müge. "Beni çok seviyor ve bana çok iyi davranıyor. Ben de aynı şekilde onu çok seviyorum, çok anaç bir yapısı var. Beni sevmezse bile babamla ve kardeşimle vakit geçirmemi hoşnutlukla karşılamak zorunda. Çünkü babamla evlenirken babamın ilk evliliğinden bir kızı olduğunu bilerek babamla evlendi. Aynı şekilde annem de İlaydayı çok seviyor ve çok iyi davranıyor. Annem de babamla boşanmış olsalar bile kardeşimle ve babamla vakit geçirmemi hoşnutlukla karşılamak zorunda." "Söylediklerinde haklısın." diye yorum yaptı Baran. "İnsan bence kaç yaşında olursa olsun annesinin ve babasının boşanmasından etkilenir. Fakat sen yaşın çok küçük olduğu için bu olaydan daha çok etkilenmişsindir diye düşünüyorum." "Evet bende bir burukluk yarattı tabii." dedi Müge derin bir iç çekerek. "Çoğu zaman kendi içimde çok yadırgadım bu durumu. Mesela ben yedi sekiz yaşlarındayken parka gittiğim zamanlar bazen çocukları annesiyle ve babasıyla birlikte görürken kendi içimde hep bir burukluk hissettim. Çünkü benim annem ve babam birlikte değildiler. İlayda mesela annesiyle ve babasıyla aynı çatı altında büyüyor. Ama ben büyümedim. Biliyor musun, zamanla alıştım ben Baran. Bir zaman sonra gerçekten alışıyorsun. Annemin ve babamın bu şekilde mutlu olması beni bu durumu zamanla daha kabullenir hale getirdi. Aynı çatı altında ikisinin mutsuzluğunu görüp üzülmemdense bu şekilde mutlu olmalarını tercih ederim." "Ben on yedi yaşındayken annemi kaybettim. Yaşım çok küçük değildi belki ama çok genç bir yaşta ben annemi kaybettim. Annen ve baban ayrı olsalar bile ikisi de sağ. Sağlıklılar. Her ne kadar boşanmaları seni çok etkilemiş olsa da en başta sağlıklı oldukları için şükret." "Haklısın Baran." dedi Müge buruklukla başını sallayarak. "Çok haklısın." Baran Müge'yi kendisine doğru çekip şefkatle sarıldı ve tıpkı Mügenin kendisine yaptığı gibi saçlarını okşadı. Müge'nin yüzü onun boynuna gömülüydü ve boynundan gelen traş losyonunun kokusunun kendisini rahatlattığını hissetti. Müge onun boynundan yüzünü çekerek Barana baktı fakat hala daha birbirlerinden uzaklaşmamıştılar. Baran buruk bir gülümsemeyle onun önüne gelen saçlarını kulağının arkasına sıkıştırarak yüzünün açılmasını sağladı. "Beni dinlediğin için teşekkür ederim Baran." dedi Müge minnet dolu bir sesle. "Konuşmak ve içimi dökmek gerçekten çok iyi geldi." "Ben de beni dinlediğin için teşekkür ederim Mügecik." dedi Baran buna karşılık. "Bana da çok iyi geldi." Müge ondan uzaklaşmasının ardından bir süre sessizlikle manzarayı izlediler. Geçen sürenin ardından Müge telefonundan saate baktı. Saat beş buçuğa geliyordu. "Ne kadar çabuk zaman geçmiş öyle. Gidelim artık geç olmadan." Baran ellerini ensesinde birleştirip kenetlemiş bir şekilde uzanmış yatıyordu ve gözlerini açmadan yanıt vererek "Daha erken." dedi mızmızlanırcasına. "Geç kalmayayım. Vakitlice döneyim." dedi Müge ısrar ederek. Baran isteksiz tavırlarla ayağa kalkarak ikisi de arabanın yanına doğru ilerleyip arabaya bindiler. Baran,arabayı bir saat sonra Müge'nin evlerinin önünde durdurmuştu ve başını sağa doğru çevirdiğinde genç kızın uyumuş olduğunu görerek birkaç saniye boyunca ona bakmasının ardından en sonunda uyandırmaya karar vererek "Uyan geldik." dedi hafifçe omzundan dürterek. Müge gözlerini açarak esnedi ve uykudan mayışmış sesiyle "Ne çabuk geldik!" dedi. Müge emniyet kemerini çözüp arabadan indiğinde Baran da onunla birlikte indi ve kalçasını arabanın ön kaputuna yaslayıp kendisine bir sigara yaktı. "İyi akşamlar Baran!" dedi karşısına geçerek Müge. Baranın kaşları istemsizce çatılırken sigarasından bir fırt çekip dumanı havaya üfledi. "Seninle vakit geçirmiş olmak çok güzeldi, Mügecik." dedi Baran kadifemsi çıkan sesiyle. Müge başını hafifçe önüne eğerek hoşuna gitmişcesine kendi kendine gülümsedi ve yanından ayrılıp oturduğu apartmana girdi. Baranla vakit geçirmiş olmak gerçekten de çok güzeldi!
⚪️ |
0% |