@moonliiighht
|
"Keyifli okumalar dilerim🤗"
⚪️ Müge bu sabah her zamankinden daha erken uyandığında yatağından dinç ve uykusunu almış bir şekilde kalktı. Duvardaki saate baktığında fazlasıyla erken uyanmış olduğunu görerek şaşırdı. 06.30. Üstelik bugünkü dersi 11.00 'da başlıyordu. Rahat rahat hazırlanıp dersine yetişirdi. Annesinin de biraz sonra işe gitmek için kalkacağını düşünerek ve kendisini de fazlasıyla dinç hissetmesi ile birlikte kahvaltı hazırlamaya karar vermeden hemen önce lavaboya ilerledi. Lavaboda işlerini hallettikten sonra kahvaltı hazırlamak için mutfağa ilerleyip ilk olarak çayı koymakla başladı. Daha sonra buzdolabından aldığı birkaç yumurtayı tezgahın üzerine koyarak bol malzemeli bir omlet yapmakla karar kıldı. Müge annesine ve kendisine omlet hazırlayıp kahvaltılık şeyleri de mutfaktaki masanın üzerine koyduktan sonra annesi Banu Hanım üzerini giyinmiş bir şekilde mutfağa geldi ve kızının erken saatte kahvaltı hazırlamış olmasına şaşırırken aynı zamanda kızıyla kahvaltı yapacağı için çok mutlu olmuştu. Genellikle kahvaltısını iş yerinde ederdi. "Ooo sabah sabah bu ne enerji böyle!" dedi annesi yüzünde oluşan mutlulukla gülümserken. Müge annesini sarılıp öperken "Bu sabah her zamankinden daha erken uyanınca ben de kahvaltı hazırlamak istedim." dedi keyifli keyifli. Banu Hanım masaya oturduğunda Müge çayı bardaklara doldurdu ve çayları doldurduktan sonra Müge de masaya oturup omletinden yemeye başladı. Banu Hanım beyaz porselen bardağındaki çayını yudumlarken "Bugün dersin saat kaçta başlıyor?" diye sordu. "On birde." diye cevap verdi annesine Müge tabağına peynir alırken. "İyi kızım. Rahat rahat yetişirsin." Banu Hanım tabağındaki omletin tadına baktıktan sonra "Bu arada omlet harika olmuş kızım ellerine sağlık." dedi beğeniyle. "Teşekkür ederim anneciğim yine yaparım." dedi Müge gülümseyerek. Anne kız kahvaltılarını bitirmelerinin ardından Banu Hanım işe gitmek için evden çıkmasıyla birlikte Müge de masayı ve mutfağı toparladı. Duvardaki saate baktığında saatin sekiz olduğunu görerek duş alıp giyinmesine ve sütlü kahve içmeye vaktinin olmasına sevinip öncelikle duşa girmeye karar verdi. Müge sıcak suyun kendisini rahatlatıp gevşettiğini hissederken üzerindeki beyaz bornozu ve başına sardığı beyaz havlu ile banyodan çıktı. Odasına girip giysi dolabının başına geçerek dolabından kolsuz kot içi tüylü bir yelek ve uzun kemerli diz kapağının biraz yukarısına kadar yırtmacı olan gri uzun kollu triko bir elbise seçip yatağının üzerine koydu. Hava kış aylarında olmasına rağmen bugün baharı anımsatır gibiydi ve üzerine mont bile giyme gereği duymadan sadece üzerindeki kıyafetler ile okula gidecekti. Haftaya final sınavları başlıyordu ve üzerini giyinirken zamanın ne kadar çabuk geçtiğini düşündü bir an. Final sınavlarından sonra güz dönemi bitiyordu ve okullarının ara döneme girmesinden sonra bahar dönemi başlayacaktı. Bir ay önce vize sınavlarını olmuştular ve vize notları fazla yüksek değildi. Bu kendisini biraz hayal kırıklığına uğratmış olsa da bunu daha çok üniversitenin sınav sistemine alışkın olmamasına ve yeni üniversiteye başlamış olmasına yormuştu daha çok. Ama şimdi finallerine yoğunlaşmıştı ve canla başla çalışıyordu. Aradan geçen bir ay içinde bazı değişiklikler olmuştu tabii kendi açısından da. Başlarda Barana olan hayranlığı zamanla yerini daha güçlü duygulara bırakmıştı hatta ona karşı bir şeyler bile hissediyordu. Baran ise hep aynıydı Müge'ye göre. Değişen hiçbir şey yoktu. Aynı tavrına devam ediyordu. Müge üzerini giyindikten sonra uzun saçlarını kuruttu ve kuruduğu haliyle bırakıp hafif bir makyaj yaptı. Sütlü kahvesini içerek kısa bir keyif yapmasının ardından omuzuna taktığı büyük çantasına notlarını aldığı kırmızı defterini ve ders kitaplarını koyduktan sonra ayağına botlarını giyip evden çıktı.
⚪️ Müge okulunun yakınındaki duraktan iki durak önce inerek havanın güzel oluşunu değerlendirip yürümek istemişti. Müge kaldırımda yürümeyi sürdürürken birden bire sanki kendisini çağırırcasına duyduğu korna sesi ile birlikte duraksayıp, yavaşlayan arabaya düz bir bakış attı. Arabanın camı inerken "Atla hadi!" diyerek kafasını uzatan Alp'i gördü. Müge, Semih'in arabasına doğru ilerlerken arka kapıyı açarak arabaya bindi ve Semih "Merhaba." dedi gülümseyerek üzerindeki yeşil gömleğinin kollarını dirseğine kadar kıvırmış bir şekilde elleriyle direksiyonu kavrarken. "Merhaba." dedi Müge de yüzünde oluşan tebessümle. "Ben de yürüyüş yapmayı karar verip otobüsten okula biraz uzak bir yerde indim. Sonuç olarak yürüyüş gerçekleşmedi ve arabana bindim Semih." "Olsun. Bu güzel oldu." dedi Semih memnuniyetle. O sırada Semih'in yanındaki koltukta oturan Alp radyoyu karıştırırken Semih onun habire radyoyu karıştırıp durmasından sıkılmış bir şekilde "Oğlum oynama artık şu radyoyla, hangi şarkıda duracaksan dur." dedi. Alp onun bu tavrı ile birlikte radyoyu karıştırmayı bıraktı ve aradan geçen birkaç dakika sonra okula vardılar. Semih arabayı park ettikten sonra üçü de arabadan indiler ve gişeye öğrenci kartlarını okutup kampüse girdiler. Semih ve Alp'in kampüsün içinde başka bir yere yönelmesiyle birlikte Müge tek başına ders göreceği binanın girişine doğru yürürken "Okula onlarla birlikte mi geliyorsun?" diyen Baranın hesap sorarcasına çıkan sesini duydu. Baran, Mügenin yanına gelerek bakışlarındaki hayranlığı gizlemeye gerek duymadan baştan aşağı süzdü ve elbisenin yırtmacını görünce istemsiz bir biçimde kaşları çatıldı. Gözleri özellikle elbisenin yırtmaç kısmında takılı kalırken Baranın sesini duyan Müge duraksadı ve o da Baranı incelemeye başladı. Üzerinde üstten iki düğmesi açık, koyu gri gömleği esmer tenine fazlasıyla uymuştu ve altında bacaklarını tam sarmayan siyah pantolon, ayağındaki siyah botlarıyla Baran oldukça karizmatik görünüyordu. Hafif kirli sakallarıyla birlikte her zamanki yakışıklılığını göz önüne seriyordu Baran. Müge derin duygular beslediği adamın yakışıklılığı karşısında adeta mest oldu ve ondan gelen yoğun traş losyonunun kokusunu beğeniyle içine çekti. Müge bir an elini karşısındaki adamın sakallarında gezdirme isteğiyle dolup taşsa da bunu yapmaya cesareti yoktu. Müge onu süzmeyi keserken gözlerini onun gözlerine dikti ve "Onlarla gelmedim. Karşılaştık. " diye açıklamada bulundu Barana. "Sen her zamankinden daha farklısın bugün." dedi Baran gözlerini kızın yüzüne dikerek hayranlığını belirtircesine çıkan koyu tok sesiyle. Müge heyecanla nefesini tutmuş onu dinlerken Baran konuşmaya devam edip karşısındaki kızı yine baştan aşağı süzdü. "Sen bugün fazlasıyla güzel olmuşsun Mügecik." Bu iltifatlar Müge'yi heyecanlandırırken Müge ne diyeceğini bilemedi o an. Tam konuşup teşekkür edecekken, Baran başını buraya doğru gelen Nisaya çevirip Nisaya doğru bakarak konuşmasını sürdürdü ve Müge teşekkürünü ona edemedi o an. "Güzel olmuşsun olmasına da. Ben o elbisendeki yırtmacı hiç beğenmedim yalnız, çok gereksiz buldum. Yırtmaç olmadan daha güzel bir elbise olabilirmiş." dedi Baran bakışlarını Nisadan çekerek, Mügenin elbisesindeki yırtmaca bir kez daha baktı. "O gereksiz dediğin yırtmaç moda bir kere." dedi Müge savunurcasına. "Ayrıca ben elbisem hakkında sana yorum yapma hakkı vermedim. Ve elbisemin nasıl olup olmaması gerektiği seni alakadar etmemeli bence." "Tamam." dedi Baran sadece, kızın bu haklı tavırları karşısında söyleyecek bir şey bulamazken. Müge tam o sırada yanlarına gelip Baranın yanağından öpen Nisayı görünce istemsizce içinde oluşan kıskançlık ile gözlerini devirip gökyüzüne doğru baktı. "Selam Baran." dedi Nisa Barana gülümseyip Müge'yi görmezlikten gelirken. Baranın sanki Müge'ye özelmiş gibi yumuşak olan yüz ifadesi Nisanın sanki kendisinin yanağından öpmesi hoşuna gitmemiş gibi birden bire sert bir hal alırken "Merhaba." dedi mesafeli bir tonla Baran. Nisa onun mesafeli davranışına bozulacak gibi olsa da yüzündeki gülümsemeyi bir an bile bozmadan "Nasılsın?" dedi. "Nasıl olmamı istersin?" dedi Baran sert bir alayla dudağının bir kenarı kıvrılırken. Baranın bu sert alayı, Nisanın en sonunda bozulduğunu belli eden donuk bakışları yüzündeki yerini almasına yetmişti. Müge başını Nisaya çevirdiğinde Nisanın donuk bakışlarıyla karşı karşıya geldi. Her ne kadar Baranı yanağından öpmüş olmasını içten içe kıskanmış olsa da Nisaya üzülmüştü ve Baran'ın hal hatır sorulmasına karşılık vermeyen davranışını kesinlikle hak etmediğini düşünüyordu. Müge desteklercesine elini Nisanın omzuna koyarak gülümseyip "Hadi sınıfa gidelim." dedi. Nisa onun elini omzundan uzaklaştırmak istercesine omzunu geriye doğru çekerek "Seninle sınıfa gideceğimi mi düşünüyorsun gerçekten? " dedi sert bir sesle, kıstığı gözleriyle Müge'ye bakarak. Ve Nisa, Müge'nin kendisine bir şey söylemesine fırsat vermeden arkasına dönüp ayağındaki topuklu botlarının çıkardığı sesle hızlı adımlarla yanlarından uzaklaştı. "Gel sınıfa gidelim Müge." O sırada Baranla Müge'nin yanında beliren ve Müge'ye yönelik konuşan Semihle birlikte Baran yine her zaman olduğu gibi öfkeyle bakan gözlerini Semihin üzerine dikti. Yine o öfkeli gözleri üzerinde hisseden Semih, bu bakışlara son vermek istercesine artık kendince bir şeyler söylemesi gerektiğini düşünerek Barana çevirdi yeşil gözlerini. "Arkadaşım bir sorunun mu var?" dedi sorarcasına Semih olağan bir şekilde. Baran sessizlikle öfkeyle yanan gözlerinden ödün vermeden sert ifadesini koruyarak Semih'in yüzüne bakmaya devam etti. "Niye öyle bakıp bakıp duruyorsun bana ikide bir?" diye devam etti Semih konuşmaya. "Sorunlu musun sen?" "Sorunlu nasıl olunuyormuş sana göstereyim." dedi Baran sert bir alayla kaşlarını kaldırarak, öfkeyle yanan gözlerinden ödün vermeden. Aralarında sanki birbirlerini kavga etmeye davet edermiş gibi olan konuşmalarının sonucunun nereye varacağını tahmin eden Müge, müdahale etmek istercesine "Baran!" dedi uyararak. "Yapma!" Ardından Semihe baktı. "Semih sen de!" Müge, Baranla Semihe baktığında Semihin Baran'dan en az on santim kısa olduğunu gördü. Semih bir erkeğe göre ideal sayılabilecek bir boy uzunluğunda olmasına rağmen karşısındaki Baran ondan fazlasıyla uzun olup boyu 1.90'dan sadece birkaç santim uzundu. Semih, Müge'ye aldırmadan Barana doğru bir adım atarak kışkırtmak istercesine kahkaha attı. "Nasıl göstereceğini çok merak ediyorum. Bir göstersene." Baran alayla başını sallayarak Semihin yüzüne yumruğunu indirdiğinde Müge Baranın bu kavga eder halinden korkarcasına inleyip elini o halini alan ağzına götürüp şaşkınlıkla baktı. "Baran!" dedi eli hala ağzındayken korkudan büyüyen gözleriyle. "Ne yaptın sen!" Müge bakışlarını Semihe çevirdiğinde acıyla elini patlayan dudağının kenarına götürdüğünü gördü. Semih bu yumruğun şaşkınlığıyla elini dudağının kenarından çekmeden "Sorunlu olduğunu düşünmekte gerçekten haklıymışım." dedi Barana öfkeyle. "Sen hiç iyi değilsin. Git tedavi ol." Ve hiç çekinmeden Baranın bir eliyle gömleğinin yakasından tutup elmacık kemiğine sert bir yumruk attı. Mügenin ağzından inlercesine bir çığlık daha yükseldi. Baran elmacık kemiğine gelen yumruktan hiç etkilenmemiş gibi Semih'i tutup güçlü bir kafa atmasıyla birlikte Semih kanayan burnunu elinin tersiyle sildi. "Senin gerçekten tedaviye ihtiyacın var." "Baran, ne oluyor kardeşim?" O sırada yanlarına gelen Berat, Baranı zapt etmek istercesine önüne geçtiğinde Alp de Semih'in yanına geçip onu tutarak "Ne oluyor oğlum?" dedi olanlardan bihaber kaşlarını çatıp Barana bakarak. Semih öfkeyle eliyle Baranı gösterirken "Yemin ederim sorunlu bu herif ya." dedi arkadaşı Alp'e. "Hiçbir şey yapmadığım halde bana öyle öfkeyle bakıp durması yetmezmiş gibi bir de üstüne yumruk yedim." Semih Müge'ye son bir bakış attıktan sonra arkadaşı Alp ile birlikte uzaklaştığında Berat bakışlarını Müge'ye çevirerek "Ne oluyor?" dedi sorarcasına. "Onlar niye kavga ettiler?" Berat Mügeden bir yanıt alamazken bakışlarını Barana çevirerek "Bu kavga da neyin nesi kardeşim?" dedi sorarcasına. "Adam ne yaptı sana?" "Bana bulaşmanın bedelini ödedi." diye cevap verdi Baran sert bir sesle can dostuna. Berat arkadaşını bilen tavrıyla iç çekip gözlerini devirirken Müge dayanamayıp sesini yükselterek Baranla konuşmaya başladı. "Sen gerçekten Semihin de dediği gibi sorunluymuşsun Baran! Normal değilsin!" "Evet!" dedi Baran da Mügeye sesini yükseltirken. "Normal değilim! Sorunluyum!" Sinirle güldü. "Bir itirazın mı var buna Mügecik?" "Evet var!" diye konuştu Müge tepkiyle kaşlarını kaldırarak. "Ona yumruk atman gerekmiyordu Baran!" Baran yine sinirle gülerken elini saçlarının arasından geçirerek "Karşıma geçip bana o muşmula suratlı pezevengi mi savunuyorsun?" dedi. İkilinin birbirleriyle tartışmasını izleyen Berat, ellerini kot pantolonunun cebine sokarak Baranın 'muşmula surat' deyişine sesli bir şekilde güldü. "Muşmula suratlı pezevenk mi?" Baran, Beratın gülmesine aldırmayıp arkasını dönüp buradan gitmeden hemen önce son kez kıza konuştu. "O pezevengi bu kadar çok savunuyorsan benim değil, onun yanında ol o zaman!" Baran konuştuktan sonra yapmayı düşündüğü şeyi icraata geçirip arkasını dönerek hızlı adımlarla yürümeye başladı. Müge onun gidişini izlerken onun söylediği son cümleyle onun alındığını bile düşünmemiş değildi. "Bana alındı galiba." Mügenin hemen yanında duran Berat "Bana da öyle geldi gibi sanki." dedi onaylarcasına hafif bir gülüşle. "Ama Semih ona hiçbir şey yapmıyordu ki." diye devam etti sözlerine Müge. "Baran ona sert sert bakıp duruyordu, Semih de haliyle nedenini sorunca Baran kavga etmeye yönelik konuşmaya başlayıp yumruk attı." Berat kızın konuşmalarına güldükten sonra "Bak Baran sorunlu falandır ama." diye konuşmaya başladı açıklama yapmak istercesine. "Adam gibi adamdır. Öyle içi boş adamlardan değildir. Biraz kamyon arkası gibi oldu ama. Her neyse. Sen onu lisede görseydin asıl. Çıkan her kavgada bir kere adı geçerdi. Bu senin gördüğün en sakin hali." "Bu en sakin haliyse..." dedi Müge de dayanamayıp gülerken. Ardından başını çevirip Berata baktı. "Baran gittiğine göre daha da geri gelmez bence. Biz de sınıfa çıkalım ders başlayacak birazdan." "Olur Müge."
Nisa ders arasında bahçeye çıktığında bankta yalnız başına oturan Mügeyi görünce yanına doğru gitmeye karar verdi ve adımlarını ona yönlendirip Müge'nin yanına oturdu. "Baran nerelerde? Gördün mü hiç?" Müge duyduğu cümle ile birlikte başını çevirdiğinde, Nisanın bir anlığına yanına gelip oturmasına şaşırdı. "Ben nereden bilebilirim?" dedi Müge kaşlarını kaldırarak. "Neden sormak için özellikle beni seçtin?" Nisa son bir aydır kendisiyle muhatap hiç olmuyordu ve okulun ilk günleri gibi yakın değildiler. Bunun sebebini bilmiyordu. Sebepsiz yereydi kendisine göre. Birbirlerinden uzaklaşmıştılar. Bu uzaklık Müge'yi biraz üzmüştü. "En son ben yanınızdan gittiğimde onunla olan sendin." dedi Nisa gözlerini devirerek. "Beratla birlikte sınıfa geldiğinizde Baran yoktu ve derse hiç gelmedi. Belki sen biliyorsundur diye sana sormak istedim." "Nerde olduğunu bilmiyorum." diye cevap verdi Müge. Semih'le Baranın aralarında geçen tatsızlığı anlatmak istemiyordu. Daha doğrusu anlatacak kadar onu yakın bulmuyordu kendisine. "Bir şey söylemeden gitti." Nisa başını sallarken açık kahve gözlerini Müge'nin yüzüne dikti ve elini Müge'nin omuzuna koydu. "Biz başlarda birbirimizle çok yakındık ve sonra ben senden uzaklaştım. Bunun da sebebi kar yağarken buluştuğumuz günü anımsıyorsan Baranın sana olan hareketlerinden hoşlanmamıştım o gün. Tam ayağın kayıp düşecekken seni tutması gibi. Hoşuma gitmediği için de içten içe sana öfkelendim." Nisa başını iki yana salladı. "Bilmiyorum, belki kıskanmış bile olabilirim." Müge çikolata kahve gözlerini kısarak "Barandan mı hoşlanıyorsun sen?" dedi sorarcasına. "Beni Barandan kıskandığın için mi aramıza mesafe koydun yani?" Bu son cümlesini söylerken anlamlandıramazcasına güldü kendi kendine Müge. "Duygusal bir şey yok." diye konuştu Nisa. "Sadece ilgi duyuyorum diyelim. Unutma, benim kalbim aşka meşke kapalı. Kalbim bu duygulara kapalı olduğu için de benim Barana karşı duygusal bir şey hissetmem için hiçbir sebep yok!" Nisa Müge'nin bu cümlelerine karşılık bir şeyler söyleyeceğini sezerek onun söylemesine izin vermeden imalı bir gülümseme kondurdu yüzüne ve konuştu. "Ayrıca ben değil de, sen Barandan hoşlanıyorsun galiba." Müge onun kendisine bunu demesini beklemiyormuş gibi aniden heyecanlanırken sessiz kaldı. "Hoşlanıyorsun Müge." dedi Nisa eğlenircesine onun sessizliğinden faydalanarak. "Merak etme, çocuk gibi koşa koşa gidip Barana yetiştirmem." Nisa'nın bu tavrı Müge'yi sinirlendirirken "Sana ne?" dedi ters bir sesle. "Sana ne ki benim Barandan hoşlanıp hoşlanmadığımdan? Bu sebepsiz kıskançlığın yüzünden arkadaşlığımıza birden bire mesafe koyup, bir ay sonra birden bire yanıma oturup hiçbir şey olmamış gibi benimle gülerek konuşan birisine hoşlandığımı ya da hoşlanmadığımı neden söyleyeyim?" Nisa bu cümleler ile bozulurken öfkeyle dişlerini sıkarak çapraz çantasını takıp ayağa kalktı ve kampüsün çıkışına doğru ilerlemeye başladı. Son derse girmemeye karar verdiğinde sınıftan çantasını alarak kampüsün bahçesine inmişti ve Müge'yi görünce yanına ilerlemişti. Müge az önce gösterdiği bu tavrında haklıydı. Ona mesafe koymuştu sebepsiz yere Barandan onu kıskandığı için. Az önce Müge ile konuşurken Müge'yi özlediğini fark etti birden bire. Müge iyi bir kızdı ve güzel bir kız olduğu kadar masum bir yanı da vardı. Nisa kampüsten çıktıktan sonra okulun olduğu sokağın sonuna kadar yürüdüğünde sol köşeyi dönerek oldukça dar bir sokağa giriş yaptı. Sessizliğin hakim olduğu sokakta yürürken düşüncelerine boğulmuştu. Baran kaba, sert ve vurdumduymaz birisiydi. Yakışıklıydı aynı zamanda, kızları kendisine çeken bir cazibesi vardı. Kendisi de o cazibesine ilgi duyuyor olmalıydı. İlgi duyuyordu fakat duygusal anlamda Barana bağlı değildi. Ama onu görünce heyecanlanması ne anlama geliyordu o zaman? Belki de hayranlıktı, bilemiyordu. Nisa tam karşı karşıya geçip karşıdaki kaldırıma doğru yürümek üzere asfalta adımını atmışken aniden sağından gelen siyah arabanın hızla fren yapıp durmasıyla birlikte irkilerek kaldırıma geri çıktı. Hissettiği korkuyla düşüncelerinin dalgınlığından sıyrılırken başını arabaya çevirdi. Arabayı kullanan genç adam, camı yarıya kadar indirerek Nisaya baktı. "Özür dilerim." Nisa, yirmili yaşların başındaki genç adamın mahcuplukla konuşmasına karşılık aksine sinirlenmişti ve gözlerini kısarak ona baktı. "Nasıl araba kullanıyorsun sen ya?" dedi çıkışırcasına. "Karşıdan karşıya geçecek olduğumu görmüyor musun? Bana çarpabilirdin." Genç adam hafif bir gülümseme ile "Tamam. Haklısın. Tekrar özür dilerim." dedi suçunu kabul edercesine. "Özrün dikkatsizliğini örtmüyor." diye cevap verdi Nisa gözlerini devirerek yüzüne gelen saçlarını eliyle geriye iterken. "Sana nasıl ehliyet verdiyseler artık." Genç adam onun aksi davranışlarından sıkılmış bir şekilde "Uzatmasan." dedi. "Bak duydun, özür de diledim. Sen de sağına soluna bakmadan geçmeye kalkıştığına göre yürürken biraz dalgındın sanırım." Nisa onun son söylediği imalı cümle ile birlikte "Beni bu şekilde korkutmak yerine uyarmak niyetinde kornaya basabilirdin!" dedi fevri tavrını korurken. "Kornaya basmak hiç mi aklına gelmedi?" Genç adamın yüzünde çapkın bir bakış yer edinirken koyu kahve gözleri hafifçe kısıldı ve dudağının bir kenarı alaycı bir edayla kıvrılırken karşısındaki kıza süzercesine baktı. "Haklısın." dedi. "Kornaya basmalıydım. Sadece dikkatsiz bir anıma denk geldi." Nisa onun etkileyici çıkan tok sesindeki kendisini heyecanlandıran tınıya kapılmış gibi onun cümleleri ile gevşediğini hissederken aynı zamanda yüz ifadesi de yumuşamıştı. Ses tonu ne kadar da dinlenesiydi öyle! Genç adam bu sözlerini sarf ettikten sonra kıza baktığı an kızın yüz ifadesinin yumuşadığını gördü. Aynı zamanda koyu kahve gözleri ile kıza beğeniyle bakıp süzmeyi ihmal etmemişti. Karşısındaki kız fazlasıyla güzeldi, bunu inkar edemezdi. Bembeyaz bir teni vardı. Kıza resmen büyülenmişti ve kızı görüp de büyülenmemek elde değildi. O her erkeğin güzel diyebileceği bir kızdı. Güzelliği kesinlikle göreceli değildi. Zayıf olması, zaten uzun olan boyunu daha uzun kılıyordu .Üzerindeki dar kıyafetler vücut hatlarını ortaya çıkarmasıyla birlikte kendisini fazlasıyla çekici göstermişti. Siyah crop kazağının açıkta bıraktığı göbeğinde piercing vardı. Beline kadar uzanan dalgalı kahverengi saçlarına ,açık kahverengi gözlerine ve kırmızı ruj sürdüğü dolgun dudaklarına hayranlıkla baktı. Nisa sessizce onun tok sesinin etkisine kapılmışcasına yüzüne bakmayı sürdürürken "İstiyorsan seni gideceğin yere kadar bırakabilirim." dedi genç adam sempatik bir edayla. "Hem sana neredeyse çarpıyor olabileceğimi de düşünürsek hatamı telafi etmek istiyorum." Nisa en sonunda onun konuşması ile kendisine gelmiş gibi "Niye tanımadığım bir adamın arabasına bineyim?" dedi Nisa tepkiyle kaşlarını kaldırarak. "Sen de haklısın." dedi genç adam düz bir sesle. "İnsanlara güvenmek zor. Sadece gideceğin yere kadar seni bırakarak hatamı telafi etmek istiyorum. O kadar." Nisa ona dikkatle baktı. Zararsız ve güvenilir birisine benziyordu. Söyledikleri benzetmesini doğruluyor gibiydi. Benzetmesi doğrulandığı kadar anlamlandıramadığı bir şekilde güven de vermişti. Sempatik tavırlarından ziyade yakışıklı oluşu da gözüne çarpıyordu . Çoğu kızın karşı koyamayacağı ve kızları etkisinin altına alan tiptendi. Yüzündeki kirli sakalları ve dağınık dik duran kahverengi kumral renklerinin karışımı olan saçları ona ayrı bir hava katıyordu. Genç adam bu güzel kızın kendisine süzer gibi bakmasından beğenildiğini anlamıştı. Bu bakışlara her ne kadar alışkın olsa da onun bakışları ayrı bir hoşuna gitmişti. "Az önce özrünü diledin zaten." dedi Nisa dik başlılıkla. "Bu benim için yeterli oldu. Daha fazlasına gerek olduğunu düşünmüyorum." Genç adam arabanın camını sonuna kadar aralayarak başını hafifçe dışarıya doğru uzatıp "Sen bilirsin." dedi umursamaz tavrını edinerek. "Zorla değil. Fakat yine de hatamı telafi etme isteğimi, dikkatsizliğimin telafisi olarak düşünüp kabul edersen mutlu olurum." Nisa kabul edip etmemeyi düşünürken karşısında duran arabanın hemen arkasındaki arabanın sabırsızca kornayı bastığını işiterek güldü ve hızlı adımlarla ön koltuğa, genç adamın yanına oturdu. Bu yaptığı belki çılgınlıktı, tanımadığı bir adamın arabasına binmiş olmak. Fakat genç adam kendisine tarif edilemez bir güven vermişti. Genç adam arabayı sürmeye başladığında hoşuna gidercesine yüzündeki yamuk sırıtma ile kıza yandan bir bakış attı. "Beni mutlu ettin." dedi Nisayı yine etkisinin altına alan ses tonuyla. Nisa onun ses tonuyla heyecanlandığını hissederken aynı zamanda onunla aynı arabanın içinde olmak da kendisi için heyecan vericiydi. Nisa emniyet kemerini taktıktan sonra hafifçe başını sola doğru çevirdiğinde bu yakışıklı genç adama yan profilden incelercesine baktı. Düzgün, kavis barındırmayan kusursuz burnuna ve yüzüyle uyum içerisinde olan dudaklarına baktı. Sert olan yüz hatları ise sempatik tavırlarıyla birleştiği an yumuşadığına şahit olmuştu az önce. Üzerinde dirseklerine kadar kıvırmış olduğu buz mavisi kot gömleği, geniş kaslı omuzlarını ve kaslı kalın kollarını ortaya seriyordu . Buz mavisi kot gömleğinin düğmelerini açık olduğunu görürken içine giymiş olduğu gri geniş yakalı tişörtü de kendisini belli ediyordu . Bakışlarını bacaklarına indirdiğinde gömleğin altına beyaz pantolon giymiş olduğunu gördü. Genç adam dar olan uzun sokağın sonuna geldiğinde direksiyonu sağa çevirerek ana yola girdi ve yan gözlerle Nisaya baktı. Nisa üzerinde onun gözlerini hissederken onu inceliyormuş gibi gözükmemek için başını hemen çevirse de çoktan onun radarına girmişti. Genç adam Nisanın bu tavrı üzerine yüzüne yerleştirdiği sırıtma ile "Bana gitmek istediğin yeri tarif eder misin?" dedi. Nisa ona gitmek istediği yeri kısaca tarif ettikten sonra "Kaç yaşındasın?" diye sordu genç adam merakla. "Okuyor musun?" "Yirmi bir yaşındayım." diye cevap verdi Nisa camdan bakarken. "Ve işletme okuyorum." Nisa merakla sordu. "Sen kaç yaşındasın?" "Sence kaç gösteriyorum?" diye sordu genç adam muzip bir gülümsemeyle Nisaya hiç bakmadan. Nisa başını ona çevirerek yüzünü kısa bir süre inceledi ve "Bilmem." dedi. "Yirmi altı, yirmi yedi falan." Genç adam kızdan bu cevabı alacağının tahminiyle sanki cevabını komik bulmuşcasına sesli bir şekilde güldü. Onun böyle bir cevap vereceğinden adım gibi emindi. Nisa onun güldüğü an beliren beyaz dişlerine baktı. Gülüşü bile güzel diye geçirdi içinden o an. Genç adam gülümsemesini hiç bozmadan kızın yüzüne bir anlığına bakarak kaşlarını kaldırdı ve "Yirmi iki yaşındayım." deyip gözlerini yola çevirdi. Nisanın ağzından bir şaşkınlık nidası yükselirken "Daha büyük gösteriyorsun yirmi ikiden." dedi. "Evet." diye kabul etti genç adam. "Daha büyük gösteriyorum zaten. Genellikle yaşıma inanmazlar." Çenesindeki kirli sakalları sıvazladı. "Sakallarımdan olmalı. Sakallarımı traş etsem bu sefer liseli gibi duruyorum. Ve ben de sakalsız halimden hiç hoşlanmadığım için traş bile olmuyorum. Sadece çok uzadığında kısaltıyorum." "Sen okuyor musun?" diye sordu merakla Nisa bunun ardından. "Evet. Bilgisayar mühendisliği okuyorum ve son sınıfım." "Senin bitiyor o zaman bu yıl." Genç adam cevap verir gibi yavaşça başını salladıktan sonra aralarında bir daha konuşma geçmemişti, ta ki genç adam arabayı bir sokakta durdurana kadar. Nisa emniyet kemerini çıkarırken "Evin bu sokakta mı?" diye sordu merakla genç adam. "Hayır." dedi Nisa gülümserken. "Ama evime yakın olan bir sokak." Genç adam, onun gülümserken yanağında beliren gamzesine hayranlıkla bakarken gülümsemeden edemedi. "Ben evine yakın olan bir sokaktan daha çok kafe tarzı bir yerde duracağımızı düşünmüştüm. " dedi genç adam sesli bir şekilde nefes verirken. "Hatta öyle bir yerde durup da senin erkek arkadaşınla buluşabileceğin aklımdan geçmedi desem yalan olur." Nisa bunun tuzak bir cümle olduğunu anlayarak genişçe gülümsedi. Genç adamın arabaya binmesinden bu yana kendisine olan tavırları flörtsel yöndeydi. Uzun zamandan sonra bir erkekten karşılık aldığı bu tavırlar kendisini garip bir şekilde heyecanlandırıp güven verirken aynı zamanda iyi hissettirmişti. Ve kendisi de uzun zaman sonra ilk kez bir erkekten gerçek anlamda etkilenmişti. "Bu tuzak cümleye aşinayım." Kendisini hafifçe ona doğru yaklaştırırken fısıldarcasına konuştu. "Ve benden bir yanıt alamayacaksın." Genç adam onun fısıltısı ile etkilenirken Nisa onun koyu kahve gözlerinin koyulaştığına şahit oldu. Nisa kendisini ondan uzaklaştırırken genç adam elini ona uzatarak "Tarık." dedi ismini söyleyerek dudağının bir kenarı kıvrılırken. "Birbirimize isimlerimizi söylemedik." Nisa onun uzattığı eline bakarak alayla güldü. "Sence gerek var mı?" "Sence gerek yok mu?" dedi Tarık çapkın bir tınıyla tek kaşını kaldırarak. Nisa onun çapkın tavrına aldırmadan "Bir daha yollarımız kesişmeyeceğine göre bence hiç gerek yok." dedi. Nisa kapıyı açtı ve hemen inmeden önce "Her neyse. Seninle arabada olmak güzeldi." dedi itiraf edercesine konuşarak. "Teşekkür ederim beni bıraktığın için." "Seninle de öyle." Tarık karşısındaki güzel yüze son kez baktı. "Asıl ben teşekkür ederim. Hatamı telafi etme isteğimi kabul ettiğin için." Kızın inecek olmasının buruğuyla kendi kendine güldü. "Bundan sonra daha dikkatli olacağım araba kullanırken." Esprili bir dille konuştu. "Güzelliğiyle beni afallatacak başka bir kız karşıma çıkıp senin gibi dikkat dağıtmazsa tabii. Bunun yanında sen de ismini söyleseydin güzel olurdu." Nisa onun son söylediği imalı cümlesinden sonra arabadan indi ve onun arabasıyla uzaklaştığını görürken kendi kendine gülümsedi. Kendisini güzel mi bulmuştu gerçekten? Üstelik güvenilir birisi olduğunu da kanıtlamış olmuştu. Güvenini boşuna çıkarmamıştı. Uzun bir zaman sonra ilk defa bir erkek için yüzü gülüyordu. Onunla bir daha karşılaşmayacak olmak can sıkıcı olsa da kötü geçen günün sonucunun güzele bağlandığı günü, bugünü asla unutmayacaktı.
⚪️
|
0% |