
"Keyifli okumalar..."
⚫️
"Burası mı?"
Serenay başını kaldırarak geldikleri dövme stüdyosuna baktı. "Evet." dedi Göktuğ düz bir sesle ve birlikte içeriye girdiler.
Serenay gözlerini stüdyoda gezdirdi. Siyah beyaz renklerle dekore edilmişti. Dekorunu beğenmişti Serenay. Büyük ve geniş olması, dekore edilen renklerle birlikte ferahlatan, insanı boğmayan bir yerdi.
Bilgisayar başında oturan genç adam, Göktuğu görür görmez ayağa kalkıp yüzüne samimi bir gülümseme yerleştirdi gelmesine sevinmiş bir şekilde.
"Ooo kardeşim!" Karşısına geçtiğinde Göktuğ ile kendilerine has bir şekilde selamlaştılar. "Hoş geldin!" Hemen yanında duran Serenayı fark ettiğinde "Hoş geldiniz!" diye düzeltti.
Serenay selamlaşırcasına başını hafifçe salladı. "Hoş bulduk Eray." dedi Göktuğ da samimi bir gülümseme ile.
Serenay gözlerini Eray denilen çocuğun üzerinde gezdirdi. Göktuğdan biraz daha kısa ve daha zayıf olduğunu fark etti. Siyah uzun dalgalı saçları salıktı ve omuzlarına geliyordu. Giydiği siyah kolsuz tişörtünde sol kolu tamamen çeşit çeşit dövmelerle kaplıydı. Sol kolunun aksine sağ kolunda hiç dövme yoktu. Nedense bu dikkatini çekmişti.
Göktuğ kolunu Serenayın beline sarıp hafifçe kendisine doğru yaklaştırdı. "Sana bir arkadaşımı getirdim. Dövme yaptırmak istiyor." Onun bu hareketinin kendisinde farklı bir etki bıraktığını hisseden Serenay, aldığı nefesini üfledi gözlerini Erayın yüzüne dikerek.
"Merhaba." dedi Eray dostane bir gülümseme ile koyu renk gözlerini Serenaya dikerek. Elini Serenaya uzattı. "Eray ben."
Hala Göktuğun hareketinin etkisinin altında olduğunu hisseden Serenay, bu etkiden sıyrılmak istercesine Göktuğdan uzaklaşarak "Serenay." dedi gülümsemeye çalışıp onun elini sıkarak.
"Tam olarak nasıl bir dövme yaptırmak istiyorsun Serenay? " diye sordu Eray.
"Sonsuzluk dövmesi istiyorum." diye cevap verdi Serenay. "Sol bileğimin içine."
"Tamam." Eray siyah koltuğu işaret etti. "Sen geç otur."
Serenay onun işaret ettiği koltuğa geçip uzanırcasına oturduğunda haki rengi montunu çıkardı. Hemen yanı başında dikilen Göktuğ alaycı tavrını takınarak "Korkuyor musun?" diye sordu yamuk gülümsemesiyle.
Serenay gözlerini onun yüzüne diktiğinde alnına düşen saç tutamları ile birlikte bu yamuk gülümsemeye hayran kalmıştı. "Hayır." dedi düz bir sesle.
Aralarında başka bir konuşma geçmemişti ve Eray, Serenayın sol yanı başındaki sandalyeye oturup eline siyah eldivenleri taktı.
Serenay kazağını sıyırıp sol kolunu ona doğru uzattığında Eray dövme yapacağı bölgeyi dezenfekte edip transfer sıvısını sürdükten sonra deseni çizdiği transfer kağıdını kızın bileğinin içine baskı ile aktardı. Baskı yaptığı kağıdı bileğinin üzerinden aldıktan sonra "Nasıl?" diye sordu. "İstediğin gibi değil mi?"
Serenay bileğindeki desene bakarak gülümsedi. "Tam istediğim gibi. Ne çok büyük, ne çok küçük. Güzel bir dövme olacağına eminim. "
Eray elindeki aleti çalıştırarak "Hazır mısın?" diye sordu Serenayın yüzüne bakarak.
"Evet. Hazırım." diye cevapladı Serenay onu. "Başlayabilirsin."
Eray elindeki aleti Serenayın bileğine yanaştırdığında desenin üzerinden geçmeye başlamıştı bile. Bir anlığına istemsizce derinin altına işleyen iğne ile birlikte yüzünü buruşturmuş olsa da canı hiç acımıyordu. Bileği çoktan iğnenin varlığına alışmıştı.
"Acı hissediyor musun?" diye sordu Eray.
Göktuğun izlercesine olan bakışları Serenayın üzerindeydi. "Hayır. Acımıyor. Sadece çok az bir sızlama var." Ardından Erayın kollarına bakıp sormak istediği soruyu sordu. "Senin neden sağ kolunda hiç dövme yok?"
Göktuğ onun bu masum sorusuna komik bulmuşcasına gülerken "Böyle bir soru sormak nereden aklına geldi?" dedi Eray Göktuğun aksine gülmeyip soruyu anlamsız bulurcasına.
"Dikkatimi çekti çünkü." diye itiraf etti Serenay.
"Bilmem." dedi Eray düz bir sesle. "Yaptırmadım işte." Kestirip atmak istercesine cevapladığı sorudan sonra Göktuğa kısa bir bakış attı. "Kardeşim. Sevgiline ne zaman evlenme teklifi etmeyi düşünüyorsun?"
Serenay duyduğu cümleye inanamayarak "Ne?" dedi histerik bir gülüşle büyüttüğü gözleri ile Göktuğa bakarak. "Evlenme teklifi mi? Umarım arkadaşın şaka yapıyordur Göktuğ."
"Şaka yapıyorum zaten." diye cevapladı Eray. "Hani uzun süredir birlikteler ya, ben de o yüzden şakasına bir soru patlatayım dedim."
Göktuğun yüzünde mimik oynamazken ciddi bir sesle "Son bir aydır sürdürdüğü bazı saçma sapan hareketleri yüzünden ona olan hislerim ve ona yönelik düşüncelerim biraz değişti." dedi.
Serenay aldığı cevaptan memnun olurcasına gülümsedi. Yaren bu karakteriyle, bu tutumuyla kesinlikle Göktuğ gibi birisini hak etmiyordu!
Eray dövmenin son dokunuşlarını da tamamladıktan sonra bitirdiği dövmeyi elindeki mendille sildi. Serenay bileğini kendisine doğru çekip yüzündeki mutlu ifadeyle dövmesine baktı. "Çok güzel olmuş. "Bileğini hevesle Göktuğa gösterdi. "Çok güzel, değil mi Göktuğ?"
Göktuğ hafif bir gülümseme ile başını salladığında "Ellerine sağlık." dedi Serenay, Eraya dönerek. "Bu güzel dövme için çok teşekkür ederim."
Eray gülümseyerek "Bileğini uzat." dedi. Serenay onun dediğini yaptığında Eray medikal bandı dövmenin üzerine yapıştırıp dövme sonrası uygulayacağı bakımı anlattı.
Serenay onun söyledikleriyle birlikte anladığını belirtircesine başını salladıktan sonra ayağa kalkıp montunu giydi. "Senin de varsa aklında bir şeyler sana da yapabiliriz istersen." dedi Eray arkadaşına.
"Yok şu an." dedi Göktuğ düz bir sesle. Serenay ücreti ödedikten sonra ikisi de stüdyodan çıktılar. Dışarıdaki temiz hava ve esen rüzgar kendisini rahatlatırken derin bir nefes alıp verdi Serenay.
Birden bire Göktuğun karşısına geçip ona minnet duygusu ile sarılarak kollarını beline doladı. "Teşekkür ederim benimle geldiğin için." dedi kulağına doğru fısıldarcasına.
Göktuğ bu fısıltı ve onun sarılması ile birlikte şaşırmıştı. Hoşuna gidercesine gülümseyip koyu kahverengi gözleri kısılırken tek koluyla onu sardı. Diğer boşta kalan eliyle onun çilek sarısı saçlarına okşarcasına dokundu.
Serenay montunun cebinde çalan telefonu ile birlikte geri çekilerek kendisini toparladı ve Göktuğ onun aniden geri çekilmesi ile birlikte birden bire boşluğa düşmüş gibi hissederken aynı zamanda yüzündeki gülümseme de silindi.
Serenay cebinden telefonunu çıkardığında Gökhan'ın aradığını görünce kendi kendine gülümsedi. Telefonu açıp kulağına koyarak "Alo Gökhan." dedi.
Göktuğ ellerini ceketinin cebine sokmuş bir şekilde düz bir ifade ile Serenaya baktı. "İşini hallettin mi Serenay? Bizi Canan ile davet etmiştin ya evine ders çalışmak için ondan sordum. Yani müsaitsen gelelim mi diyecektim." Gökhan'ın her zamanki coşkulu sesi kulağına dolarken Serenayın gülümsemesi büyüdü.
"Davetim hala geçerli. Gelin tabii. Ben de işimi hallettim zaten. "Göktuğa kısa bir bakış attı. "Göktuğ beni bir arkadaşına götürdü de dövme yaptırdım."
"Öyle mi? Ne yaptırdın? Çok merak ettim."
"Geldiğinizde görürsün."
"Tamam ben kapayım o zaman, geldiğimizde görüşürüz güzellik."
"Görüşürüz."
Telefonu kapattıktan sonra kendisine bakan Göktuğa döndü. "Kardeşim ne söylüyor sana?"
"Eve davet ettim de Cananla ikisini. Sınavlara çalışacağız." diye cevapladı onu Serenay. "Sen de gel Göktuğ. Seni de davet ediyorum."
"Tamam." dedi kabul ederek Göktuğ. "Ben de geliyorum."
⚫️
Serenay, Göktuğ ile birlikte geldiği evinin kapısını açıp içeriye girdi. Göktuğu salona doğru yönlendirirken "Sen geç otur , ben üzerime rahat bir şeyler giyip geliyorum." diyerek direkt odasına girdi.
Üzerindekileri çıkardıktan sonra siyah tayt ve siyah kısa kollu bol bir tişört giydi. Odasından çıkıp salona yöneldi ve tekli koltukta oturan Göktuğ ile göz göze geldi. Çıkardığı deri ceketini koltuğun kenarına asmıştı. Göktuğ baştan aşağı süzercesine gözlerini Serenayın üzerinde gezdirdi.
Serenay onun bu delici bakışları karşısında duruşunu dikleştirerek "Bir şey içer misin?" diye sordu. "Çay, kahve."
Göktuğ koyu kahve gözlerini onun gözlerine dikerek "Şu an büyük bardakta soğuk bir kola olsaydı güzel olurdu çil." dedi alaycı çıkan sesiyle.
"Tamam getiriyorum." dedi Serenay gülümsemeye çalışarak ve arkasını dönüp hızlı adımlarla mutfağa gitti.
Serenay ona büyük bardağa doldurduğu kola ile birlikte salona geri döndü. Göktuğa büyük bardağı uzattıktan sonra onun karşısındaki ikili koltuğa oturdu. Göktuğ kolasından art arda birkaç yudum içtikten sonra yutkunarak "Soğuk soğuk iyi geldi." dedi.
Serenay sessizce gözlerini onun yüzüne diktiğinde aralarındaki bakışmayı kapının zili böldü. "Gökhan ve Canan gelmiştir." dedi Serenay ayağa kalkarak.
Serenayın ayağa kalkıp kapıyı açmak için gitmesi üzerine "Hemen de geldiler." diye mırıldandı hoşnutsuzlukla Göktuğ.
Serenay kapıyı açtığında yanılmadığını görerek ikisine de gülümseyip "Hoş geldiniz." dedi.
İkisinin de içeriye girmesiyle birlikte Canan içi ekler dolu kutuyu Serenaya uzattı. "Ders çalışırken yanında güzel gider."
"Hep de şişmanlatıcı şeyler." dedi Gökhan gülerek arkadaşına takılıp. Serenayın bakışlarını üzerinde hissedince gülümsemesini bozmadan başını onun yüzüne çevirerek çekici bir şekilde göz kırptı.
Serenay gözlerini ondan kaçırıp kutuyu mutfağa koyarken Canan'ın "Ne yapayım Gökhan, tatlı yemeden olmuyor." diyen isyanlı cümlesini işitti.
Üçü de salona ilerlerken Gökhan şaşkınlıkla tekli koltukta oturan abisine baktı. Onun da burada olacağını bilmiyordu. "Göktuğ! Sen de mi buradasın?"
Göktuğ elindeki boş bardağı sehpaya koyarken "Niye? Ben de burada olamaz mıyım?" dedi alaycı tavrını takınarak.
"Gökhan sen de bir garipsin ha." dedi Canan cümleyi desteklercesine. "Neden burada olmasın? Onlar da birbirleriyle arkadaş ya hani."
"Sadece şaşırdım görünce." dedi Gökhan kuru bir sesle. "Oturun hadi." dedi Serenay eliyle ikili koltuğu göstererek.
Canan, Serenayla birlikte ikili koltuğa oturduğunda Gökhan hiç oturmadan "Ben bir lavaboya gidip ellerimi yıkayacağım." dedi.
"Yanlışlıkla yine odama girme Gökhan." dedi Serenay şakacı bir tavırla, geçen geldiklerinde yanlışlıkla odaya girişini ona hatırlatarak.
Göktuğ ve Canan, Serenayın cümlesine gülerek eşlik ettiğinde Gökhan gözlerini kaçırarak hızlı adımlarla bu sefer karıştırmayacağını umarak lavaboya yönlendirdi kendisini. Ki bu sefer karıştırmamıştı da.
"Şimdi sen öyle dedin ya. Utandı." dedi Canan gülmesini sürdürürken.
"Ya ben onu şakasına söyledim." dedi Serenay. "Utandırmak değildi amacım."
Gökhan geri geldiğinde Serenayın yanına oturdu. "Dövmene bakabilir miyim?" dedi gülümseyerek, kısılan siyah gözleriyle.
"Aaa dövme mi yaptırdın Serenay?" diye atıldı Canan merakla.
Serenay ikisine de bileğindeki sonsuzluk dövmesini gösterdi. "Neden yaptırdın peki ? Senin için anlamı ne?"
"Babaannem." dedi Serenay buruk bir gülümseme ile Gökhan'a.
"Çok güzel düşünmüşsün." dedi Canan desteklercesine Serenay'ın omuzunu sıkarak.
Serenay ayağa kalktığında hafifçe sendeledi. Sendelemesiyle birlikte Gökhan da ayağa kalkıp kızı belinden tuttu. "Ne oldu?"
Serenay tutunurcasına ellerini onun yapılı ve güçlü omuzlarına yerleştirerek hayran olduğu siyah gözlere baktı. Siyah gözleri kendisinde hipnoz etkisi yaratmıştı. Gökhan omuzunda onun sıcak ellerini hissetmesi ile birlikte heyecanlandığını hissetti. "Gözüm karardı." dedi Serenay. "Aniden ayağa kalktım ya, ondan oldu herhalde." Serenay ellerini onun omuzlarından indirse de Gökhan'ın elleri hala belindeydi. Serenay gözlerini hala onun gözlerinden çekmemişti. Gökhan'la bu beklenmedik yakınlığı kendisini afallatmıştı. Aynı zamanda Göktuğ'un dövme stüdyosundayken sahiplenici tavırlarla beline sarılıp kendisine doğru çekmesi de kendisi için beklenmedik ve afallatıcıydı. Bütün bunlar aklının karışmasına neden oluyordu. Her ikisi de aklının karışmasına sebep verecek etkiler bırakıyordu üzerinde.
Canan imalı bakışlarla ikisine bakarken ayağa kalkıp Serenay'a su getirmek için mutfağa gitti. Göktuğ ise onların bu yakınlaşmalarıyla birlikte gözlerini devirerek tepkisini ortaya koydu. Gökhan onu oturttuktan sonra kendisi de oturdu.
Serenay bakışlarını kendisine su getiren Canan'a çevirdi. Serenay bardağı alıp suyun hepsini tek dikişte içti. "İyi misin güzellik?"
Gökhan'ın şefkatli çıkan sesi ile birlikte "İyiyim iyiyim." dedi sakin bir tonlamayla Serenay. "Merak etme." Aradan geçen birkaç dakikadan sonra yavaşça ayağa kalktığında bu defa sendelememişti. "Ben bir sigara içip geleyim, sonra ders çalışmaya başlarız."
"Şu an içme istersen. Biraz önce gözün karardığı için sigara belki seni daha kötü yapabilir." diye konuştu Göktuğ düşünceli bir yaklaşımla. Göktuğun bu düşünceli yaklaşımı Serenay'ın hoşuna gitmişti.
"Göktuğ haklı, Serenay." dedi Canan mavi gözlerini Serenayın yüzüne dikerek. "Sigara seni daha kötü yapabilir. Seninle mutfağa gidelim de eklerleri bir tabağa koyup sonra da ders çalışmaya başlayalım."
Serenay onaylarcasına başını sallaması ile birlikte "Kahve yapayım mı?" diye sordu Gökhan'a. "İçer misin?"
"Yaparsan içerim." diye cevapladı Gökhan. Göktuğ'a sorarcasına baktığında "Ben bir şey içmem." cevabını aldı ondan.
"Tamam." dedi Serenay bunun üzerine ve Cananla birlikte mutfağa gitti. Gökhan'a ve kendilerine kahve hazırlayıp, tabağa da eklerleri koyduktan sonra içeriye geçtiklerinde salondaki büyük yemek masasında Gökhan'ın ders notlarını ve kitaplarını masaya dizmiş şekilde oturduğunu gördüler. Göktuğ ise koltukta oturmayı sürdürerek elindeki telefonuyla oynuyordu.
Elindekileri masanın üzerine koyduktan sonra Canan Gökhan'ın karşısına otururken Serenay ise yanına oturarak imalı bir şekilde sordu. "Sude neden gelmedi?"
Gökhan kahvesinden büyük bir yudum aldıktan sonra "Gelmesini mi isterdin?" dedi takılırcasına.
Serenay onun kendisine takılmasına aldırmadan imalı konuşmasını sürdürdü. "Yani ben Sude'yi de davet etmiştim ondan sordum. Birbirinizle yakınsınız ya hani, bilirsin mutlaka."
Gökhan yüzüne muzip bir ifade takınarak "İşi varmış ondan gelmedi." dedi. Serenay'ın kendisine olan yaklaşımını, duygularını henüz bilmiyor olsa da bu davranışlarını kıskançlığa yormuştu. Bu davranışları Gökhan'ın hoşuna gitmişti.
Bu sefer Gökhan imasını takınarak "Erkek arkadaşın ile son durumlar nasıl?" diye sordu. Göktuğ telefonuyla oynarken kardeşinin sorduğu soruya kulak kabarttı.
Şu son zamanlarda yaşadıkları yüzünden erkek arkadaşından ayrıldığı bile aklından çıkmıştı. Gökhan'ın sormasıyla aklına gelmişti. Onunla geçirdiği bir buçuk senenin sanki kendisi için hiçbir anlamı kalmamış gibiydi.
"Bitti." diyebildi sadece Serenay.
"Yani ayrıldınız mı?" dedi Gökhan kaşlarını kaldırarak.
"Kız bitti dedi ya Gökhan, bunun neresini anlamadın?" diyerek araya girdi Canan.
"Ayrıldık." diye cevap verdi Serenay. "Ayrıldık ondan sonra babaannemi kaybettim zaten." Göktuğ, Serenaydan duyduğu net cevapla birlikte bütün odağını oynadığı telefonuna verdi.
"Anladım." dedi başını sallayarak Gökhan. İçten içe mutlu olmuştu ayrılmalarına. Heyecandan hızlı atan kalbiyle birlikte kendisini sakinleştirmek istercesine derin bir nefes alıp verdi. Artık Serenaya duygularını itiraf etmenin zamanı gelmişti. Erkek arkadaşı bir bariyerdi. Artık o bariyer yıkılmıştı ve itiraf etmemesi için hiçbir sebep yoktu. Fakat babaannesini henüz yeni kaybetmişken bunu şimdilik yapamazdı.
Aralarında başka bir konuşma geçmemişti ve sadece ders hakkında konuşmuşlardı. Göktuğ ise onların ders çalıştığı süre boyunca ara ara çaktırmamaya çalışan gözlerle Serenaya baksa da yaptığı tek şey telefonundan dizi izlemek olmuştu. Ara ara Serenaya bakan gözleri Canan'ın gözünden kaçmamıştı.
Canan gözlerini önündeki notlardan kaldırıp geriye doğru yaslanarak gözlerini ovuşturdu. "Biraz ara verelim ya." Duvardaki saate baktığında altıya geldiğini gördü ve akşamın olması ile birlikte zamanın hangi ara bu kadar çabuk geçtiğini anlamamıştı Canan.
"Bence de." dedi Gökhan siyah gözlerini arkadaşının gözlerine dikerek. Ardından gözlerini kulaklıkla müzik dinleyip ders çalışan Serenaya çevirip onun kulağındaki kulaklığı çıkarması ile birlikte Serenay başını çevirip 'Ne oldu' dercesine Gökhana baktı.
Gökhan onun bu şaşkın bakışlarına hafif bir gülüşle karşılık verirken bir elini onun yanağına koyarak baş parmağı ile elmacık kemiğinin olduğu yeri okşadı. "Acıktın mı güzellik?" dedi yumuşak bir tonlama ile.
Serenay gözlerini yakınındaki siyah gözlerden kaçırıp yüzünü hafifçe onun elinden uzaklaştırdı. "Siz acıktınız mı?" diye sordu Canana bakarak.
"Ben acıktım." diye cevap verdi Canan. Akşam olmak üzereydi ve vaktin hangi ara bu kadar çabuk geçtiğini anlayamadı Canan. Gökhan bakışlarını bu sefer koltukta oturup dizi izlemeyi sürdüren abisine çevirdi. "Hey, sen de acıktın mı?"
Göktuğ diziyi durdurup telefonunu cebine koydu. "Bilmem." dedi alayla.
"Pizza söyleyelim mi?" dedi Canan fikrini söyleyerek.
Gökhan yüzüne bir gülümseme yerleştirdi. "Bence pizza değil de..." Siyah gözlerini Serenaya çevirdi. "Sen benim abimin elinden hiç daha domates soslu spagetti yemedin değil mi?"
"Yanına da şöyle buz gibi kola." dedi Canan cümleye ilavede bulunurcasına.
"Yemen lazım Serenay. Çok güzel yapıyor." dedi Gökhan abisini överek. Kardeşinin bu övercesine söylediğine göre çok güzel yapıyor olmalıydı. Serenay büyüttüğü gözleri birlikte ile başını Göktuğa çevirdi.
"Yapmamı ister misin çil?" dedi Göktuğ alaycı bir gülümsemeyle koyu kahverengi gözlerini Serenay'ın yüzüne dikerek. Büyüttüğü gözleri ile birlikte çok tatlı gözüküyordu Serenay.
"Yaparsan yeriz." dedi Serenay düz bir sesle onun alaycılığına aldırmadan. "Kardeşinin övgülerine bakılırsa güzel yapıyor olmalısın. Bakalım gerçekten de kardeşinin övdüğü kadar güzel yapıyor musun?"
Göktuğ oturduğu koltuktan kalkarak üzerindeki siyah sweatshirtü çıkardığında içine giydiği lacivert, kaslarını belirgin edecek kadar dar olan kısa kollu tişörtü ile kaldı. "Tadına baktıktan sonra güzel yaptığıma dair övgülerini dinlemek için can atıyorum."
Göktuğ mutfağa gittikten sonra Serenay da aradan geçen birkaç dakikadan sonra kalkarak mutfağa girdi. "Yardım lazım mı?"
"Hayır." dedi Göktuğ düz bir sesle tezgahın üzerinde çalışan su ısıtıcısına bakarak.
Serenay onun yanına gelerek "Emin misin?" diye sordu.
"Evet." dedi Göktuğ sıkılırcasına bir iç çekmeyle.
"Bari en azından sosu ben yapsaydım."
Göktuğ vücudunu ona doğru çevirip bir elini tezgahın kenarına koydu. "Sosu sen yapacaksan o zaman benim makarna yapmamın ne anlamı kalır?" dedi Göktuğ alaycı tavrıyla. Göktuğ vücudunu hafifçe ona doğru eğerek onun önüne gelen saçını kulağının arkasına sakladı. Serenay onun bu hareketi ile gözlerini kapattı. "Benim ellerimden bu kadar çok makarna yemek istiyorsan makarna yapma işine burnunu hiç sokmamalısın çil."
Serenay anlık kapattığı gözlerini açarken "En azından sos için malzemeleri çıkarayım sana." dedi. Su ısıtıcısının çıkardığı ses ile birlikte "Su kaynadı Göktuğ." diye ilavede bulundu cümlesine.
"Kaynasın." dedi alaycı bir sırıtmayla Göktuğ. Ardından alaycı sırıtmasını bozmadan cümlesine devam etti. "Madem bana bu kadar yardım etmek istiyorsun, salatayı sen yapabilirsin."
Serenay buzdolabından salata malzemelerini çıkarıp tezgaha koyarken Göktuğ ise tencereye su ısıtıcısından kaynayan suyu boşaltıp ocağın altını açtı. Serenay tam yeşillikleri yıkayacakken sağ bileğindeki tokaya değen bir elle birlikte başını çevirdi.
"Tokanı alabilir miyim?" dedi Göktuğ yumuşak çıkan tok sesiyle.
Serenay onun ne yapmaya çalıştığını merak eder gibi başını sallayarak bileğinden tokasını almasına izin verdi ve Göktuğ arkasına geçip saçlarını ensesinden topladı. Serenay onun ellerini saçlarında hissederken gözlerini kapattı.
Göktuğ saçlarını topladıktan sonra kulağına doğru eğilerek alayla fısıldadı. "Salatadan saç çıksın istemeyiz."
Serenay kapattığı gözlerini açıp kendisini toparlarken "Ben zaten saçlarımı toplayacaktım Göktuğ." dedi yükselttiği sesiyle.
Göktuğ ona çarpık bir gülümseme gönderdikten sonra kaynayan tencereye tuz attı ve mutfak dolabından aldığı spagetti paketini açıp içine koydu.
Serenay da spagetti pişerken o sırada yeşillikleri yıkayıp suyunu süzdükten sonra tahtanın üzerinde doğramaya başladı. Marulları doğrarken marulu tuttuğu elinin parmağında bir acı hissetmesi ile birlikte "Ah!" diye inledi kanayan parmağına bakarak. Elini direkt maruldan uzaklaştırdı. Marullara neyse ki kan bulaştırmamıştı. Dalgınlığı yüzünden parmağını kestiğinin farkında bile değildi. Kendisini uyaran parmağının acıyla sızlaması olmuştu.
Göktuğ onun acıyla inlemesi üzerine yanına gelerek "Ne oldu?" dedi. Kanayan parmağı gözüne çarparken kopardığı kağıt peçeteyi parmağına sardı.
"Nasıl yaptın bunu?"
Serenay sandalyeye otururken "Farkında değildim Göktuğ." dedi Serenay peçeteyi parmağında tutmayı sürdürerek. "Dalgınlıktan oldu."
"Tamam bir şey yok." dedi Göktuğ gözlerini onun üzerinde gezdirerek. "Derin bir kesik değil. Durur şimdi kanaması."
Göktuğ tenceredeki makarnayı karıştırırken birden bire Serenayın ağladığını belirten sesi işittiğinde başını oraya çevirdi alaycı tavrını takınarak. "Ne oldu? Parmağın kesildiği için mi ağlıyorsun?" dedi.
Serenay gözleri dolu dolu bir şekilde ona bakarak onun kendisiyle alay etmesine aldırmadan hıçkırarak "Hayır ya." dedi Serenay ağlamaklı sesiyle. "Hiç iyi değilim ben Göktuğ. Böyle durduğuma bakmayın. Ben gerçekten hiç iyi değilim." Gözleri kapalı olan balkonun kapısına kaydı ve eliyle gösterdi. "Aç şu kapıyı ne olur. İçim daralıyor." Göktuğ onun bu cümleleri ile birlikte alaycı tavrından sıyrıldı.
Göktuğ onun söylediğini yaptıktan sonra karşısına sandalye çekip oturdu. Dizleri birbirine temas etmişti onun karşısına oturmasıyla. "Niye ağlıyorsun?" dedi kaşlarını kaldırıp şefkatli tavra bürünerek.
Serenay gözyaşlarını silip ona doğru uzanarak sarıldı. "Ben babaannem olmadan ne yapacağım Göktuğ? Onu o kadar çok seviyorum ki. O bundan sonra yok. Ben buna nasıl alışacağım? Bunu pek yansıtmıyorum belki ama. Onu çok özlüyorum."
Göktuğ onun sarılmasına karşılık vererek kızın sırtını okşadı. Bu durum karşısında ne söyleyeceğini bilemiyordu. Kelimeler ağzından çıkmıyordu. Kıza daha sıkı sarıldı. "Babaannen her zaman seninle, çil." diyebildi sadece. "Tamam mı? O her zaman seninle."
Serenay geri çekilirken bileğindeki dövmesine buruk bir gülümseme ile baktı. Göktuğ onun yanağından süzülen yaşı silerken Serenay'ın gözleri tencerede pişen makarnaya kaydı. "Hadi makarnaya bak."
Göktuğ ayağa kalkıp makarnaya bakarken makarnanın pişmiş olduğunu görerek altını kapattı ve suyunu süzdü. Gökhan o sırada mutfağa girerek Serenayın ağlamaktan kızaran gözlerine baktı. "Ne oldu?"
"Babaannemi özlüyorum sadece." diye cevap verdi Serenay. Gökhan'ın gözlerindeki şefkati görürken yüzüne takındığı buruk gülümsemesini ona gönderdi.
Göktuğ dolaptan aldığı yağı makarnaya koyup karıştırırken "Gökhan sen salataya devam et abicim." dedi emir verircesine. "Serenay parmağını kesti. Ben de makarnanın sosunu yapayım."
"Tamam." dedi Gökhan onun emrine karşılık ve Serenayın kaldığı yerden devam ederek marulları doğramaya başladı.
⚫️
Serenay, durgun bir şekilde çatalını doladığı makarnasını ağzına götürürken karşısında oturan Göktuğ "Hadi." dedi alaycı tavrıyla. "Övgülerini bekliyorum çil."
Serenay ağzındaki makarnayı çiğnerken "Güzel olmuş." dedi sadece durgunluğunu korurken keyifsiz çıkan sesiyle. Makarnayı çok beğenmesine rağmen övgüyle belirtecek modda değildi. Hala mutfakta olanların etkisinden çıkamamıştı.
"Bu kadar mı?" dedi Göktuğ onun üzerine gidercesine.
Abisinin yanında oturan Gökhan gözlerini Serenaya dikerek "Bırak kızın üzerine varma." dedi anlayışlı bir sesle. "Biz de yemeğimizi yedikten sonra gideriz zaten. Serenay da dinlensin. Zaten zor bir zamandan geçiyor."
"Kusura bakmayın." dedi Serenay gözlerini Gökhan'a dikerek. "Beni yanlış anlamayın. Gitmenizi falan istediğimden yapmıyorum bunu."
Yanında oturan Canan destek çıkmak istercesine sırtını sıvazlayarak "Yok olur mu öyle şey?" dedi Gökhan gibi anlayışını takınıp. "Sen bak bütün bunlara rağmen okula geldin, bizimle sınavlara çalıştın. Duygusal bir yanın olduğu kadar güçlü bir yanın da var aslında senin. Sen sadece bu gece yat dinlen tamam mı? Gerisini hiç düşünme."
"Teşekkür ederim." dedi Serenay başını ona çevirip buruk bir gülümsemeyle. Yemeklerini yediği süre boyunca Gökhan ile Canan'ın arasında kısa bir sohbet dönmüş olsa da bunun haricinde sessizlikle bitirmişlerdi yemeklerini.
Serenay yemek yendikten sonra onların gitmesi ile birlikte ortalığı toparlamıştı ve sigara içip annesiyle ve babasıyla telefonla konuştuktan sonra salona yöneltmişti adımlarını. Tekli koltuğun üzerinde duran siyah sweatshirtü görünce kendi kendine gülümsedi. Göktuğ burada unutmuş olmalıydı. Koltuğa doğru yürüyüp sweatshirtü eline aldı ve burnuna götürdü. Her zaman üzerine sıktığı ferahlatıcı parfümü üzerine sinmişti. Bu kendisini ferahlatan kokuyu içine çektikten sonra odasına giderek onu katlayıp Göktuğa geri götürmek üzere karton bir poşete koydu.
Dişlerini fırçalayıp gece rutinini tamamladıktan sonra yatağına yattı. Çok yorgundu. Şu son birkaç gündür yaşadıkları kendisini çok yormuştu. Bugün de yorulmuştu. Aynı zamanda güzel vakit geçirmişti. Göktuğ ile babaannesini anımsatacak bileğine sonsuzluk dövmesi yaptırıp Gökhan ve Canan ile birlikte ders çalışmıştı. Fakat bunların güzel olduğunu anlayamayacak kadar içi buruk ve üzgündü.
Göktuğun dövme stüdyosunda sahiplenici şekilde beline sarılıp kendisine doğru çekişi , mutfakta saçını kulağının arkasına saklayıp saçlarını toplaması ve ağladığında sarılarak kendisini teselli etmesini düşündü bir anlığına. Göktuğ ile son zamanlarda daha da yakın olmuştular birbirlerine. En az Gökhan kadar yakındı ona. Alaycı tavırları dışında iyi birisiydi. Göktuğun bu olağan alaycı tavırlarına alışkındı artık. Alaycı tavırlarının art niyetli ve rahatsız edici olduğunu kesinlikle düşünmüyordu. Aksine seviyordu, hoşuna gidiyordu.
Gökhan'ı düşündü bir an. Gökhan siyah gözleriyle ve keskin yüz hatlarıyla birlikte yakışıklı olmadığını söyleyemezdi. Onun anlayışını, kibar oluşunu seviyordu. Yakışıklılığıyla birlikte davranışlarına ve karakterine bakıldığında çoğu kızın birlikte olmak isteyeceği türden bir erkekti. Gözü kararırken belinden tuttuğu an aklına geldi. Göktuğun bugünkü kendisine olan afallatıcı hareketlerinin yanı sıra Gökhan da bu afallatıcı hareketi istemeden ona sergilemişti. Fakat Göktuğun bu hareketleri bilerek sergilediğini anlayabiliyordu. Bir şeyler olduğu ortadaydı fakat tam çözemiyordu. Bütün bu düşündükleri ve bu olanlar aklını karıştırdığı için kendisine verecek net bir cevabı yoktu. Düşünceleriyle boğuşurken kendisini çoktan uykunun kollarına bırakmıştı bile...
⚫️
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |