Yeni Üyelik
12.
Bölüm

(12) KAYIP KİTAP

@moonpiece.24

 

12. BÖLÜM: KAYIP KİTAP

Boynuma yaslanmış bıçağın soğukluğunu tüm bedenimde hissediyordum. Kalbimde yer edinen duygu yavaş yavaş tüm bedenime yayılıyordu. Gözlerim ardına kadar açılmış nefes alışverişlerim hızlanmıştı. Zaman ise sanki durmuştu. Herşey çok yavaştı herşey. Dostlarım. Gizem,saye,Kayra ve Aker. Hepsi bana korkuyla bakıyordu. Beni kaybetme korkusuyla. Peki ya tugay? Karşımdaki adamın gözlerinde gördüğüm duygu neydi? Yenilmişlik miydi? Yoksa çaresizlik mi?

 

O da benim kadar korkuyor muydu? Yada içten içe umursamıyordu. Sonuçta yeni tanışmıştık. Oysa onun gözlerinde gördüğüm o çaresiz ışık bu ihtimali anında elememe sebep olmuştu. Her zaman konuşan ve beni sinir eden iç sesim bile susmuştu. Belki o da yolun sonuna geldiğimizi anlamıştı. Oysa iç sesimin son anımda benle konuşmasını çok isterdim. Bir an göz pınarlarım sızladı. Ağlamak istedim ama ağlayamadım. Dudaklarımı birbirine bastırdım ve ağlamamak için kendimi tutum.

 

Anneme verdiğim bir söz vardı. Kimsenin yanında ağlamayacaktım. Eğer ağlayacaksam da tek başıma yalnız olarak ağlayacaktım. Derin bir nefes aldım ve güçlü görünmek için çenemi dikleştirdim. Arkamdaki zaman kıran askerinin lanet olası soluğunu ensemde hissediyordum ve bu benim ürpermeme sebep oluyordu. Tugay birden öne doğru yavaş bir adım attı ve tehditkar bir ifadeyle bana bıçağı dayayan adama baktı ve tane tane her harfi bastıra bastıra konuştu. "Eğer onun saçının teline bile zarar gelirse..." Devamını getirmedi. Ama devamı gözlerinden anlaşılıyordu.

 

Bir anda beklemediğim birşey oldu. Beni şoka uğratan birşey. Arkamdaki adam birden bire yok oldu ve bu hepimizin şaşırmasına neden oldu. Tek kelimeyle afalamıştım. Bu esnada Aker şok içinde "o az önce buharlaştı mı?" Dedi. O an hiçbirimiz birşey demedik. Etrafa baktığımda biz hariç tüm herkesin donmuş bir şekilde kaldığını gördüm. Gizem gözlerini kısarak "zaman durdu" dedi. Zaman cidden durmuştu. O an hızla çantamdan kitabı çıkardım. Kitap mavi bir ışık yaymaya başladı. İstemsizce gözlerimi kıstım.

 

O an birden ruhum çekiliyormuş gibi hissettim. Üzerimde bir hafifleme oldu ve ne olduğunu çözemeden gözlerim kapandı ve yere düştüm. Hayatım gözlerimin önünden geçti bir an. Bir anlığına da olsa fark ettiğim şey beni üzmüştü. Benim bir hayatım yoktu ki...

 

 

(Yazardan)

 

Zaman kıran kitabı sırf karmen'ni korumak için kalan son casusu kendi zamanına göndermişti. Karmen ve ekibi olan zaman kapan'ları da kendi zamanlarına yani 2024'de göndermişti. Şuan hepsi kendi evlerindeydi. Her şey yolundaydı ve olması gerektiği gibiydi. Tabi zaman kıran kitabı hata yapana dek. Zaman kıran kitabı hata yaptı ve tugay'ı da 2024'de getirdi. Tugay agah artık gelecekteydi. Zaman kıran kitabı ilk defa bir hata yapmıştı.

 

Casus yavaş adımlarla karmen'in odasına doğru ilerledi. En başından beri karmen'in dibindeydi. Ve karmen'in ruhu bile duymamıştı. Zaman kıran'ın sol koluydu ve karmen'in yakınındaydı. Karmen'in daima yanındaydı ama Karmen onu hiç fark etmemişti. Zaman kıran'ın casusu olma ihtimali aklına bile gelmemişti. Onun gözünde karmen bir aptaldı. Casus,yavaşça kapıyı açtı ve içeriye girdi. Karmen yerde boylu boyunca yatıyordu. Onun biraz ilerisinde ise tugay agah vardı. Tugay'a göz ucuyla bakıp ağır adımlarla karmen'e ilerledi.

 

Karmen'in yanına yavaşça çöktü ve çehresini inceledi. Onun her ayrıntısını ezberlemek ister gibi inceledi. Elinin tersini yavaşça yanağında gezdirdi ve çillerinde dolaştı. Dudağının kenarı tehlikeli bir biçimde kıvrıldı. "Ah, çok güzel bir kızsın. Belki seninle olabilirdik." Onunla olma ihtimali bile onun için imkansızdı. "tabi zamanın kızı olmasaydın" diye tamamladı cümlesini. Ardından elini yavaşça çekti ve ayağa kalktı. Zaman kıran kitabını aramaya başladı. Bulması ise fazla uzun sürmemişti.

 

Yatağa doğru ilerledi ve yatağın üzerindeki kitabı aldı. Zaman kıran kitabı artık onun elindeydi. Zaman kapanlar , zaman kıranları yenebileceğini zannediyordu. Oysa bu imkansızdı. Zaman kıranlar daha akılı ve güçlüydü. Kitabı eline aldı ve tekrardan karmen'ne baktı. "Zaman kıran senin kitabındı, ama artık benim" yavaş adımlarla odadan çıktı ve anında telefonunu çıkardı. Telefonunun yanıtlanması uzun sürmedi.

 

"Sadede gel" casus derin bir nefes aldı. "Zaman kıran kitabı elimizde efendim" zaman kıran duyduğu haber ile gülümsedi. Sonunda amacına yaklaşmıştı. Zafer onun için yakındı. "Aferin asker, o kitabı en acil şekilde bana gönder"

 

"Emredersiniz ama bir sorun var" zaman kıran kaşlarını çattı. Sorunlardan daima nefret ederdi diğer herkes gibi. Öfkeli sesiyle "sorunu hallet" casus titrek bir nefes aldı. "Karmen geçmişten birini bizim yılımıza getirdi" zaman kıran bir an duraksadı. Böyle bir şey beklemiyordu. Ardından yutkundu. "bu zamanın kızının ve zaman kapanların sorunu benim değil" casus birkaç dakika daha konuştu ve telefonu kapattı. Zaman kıran kitabı artık ellerindeydi.

 

Zafer hiç bu kadar yakında olmamıştı..

 

 

(Karmen'den)

 

Gözlerime akın eden güneş ile gözlerim sızladı. Yavaşça gözlerimi araladım. Birkaç saniye görüşümün netleşmesini bekledim. Görüşüm netleştiğinde karşımda gördüğüm kişi ile şoka uğradım. "Tugay!" Tugay da benim gibi yerde uzanarak yatıyordu. Bu beni şaşırtmıştı. Hızlıca odaya baktım. Burası benim odamdı. Takvime baktım. Yıl 2024'dü.

 

O zaman tugay'ın burada ne işi vardı?

 

Bir anlığına ne yapacağımı bilemedim. Böyle anlarda ne yapılırdı ki? O an aklıma kitap geldi. Belki kitabın bir açıklaması vardı. Ya da onu kendi zamanına gönderebilirdim. Hızlıca etrafı taradım. Ama kitabı göremedim. Hızla ayağa kalktım ve her yeri aradım. Şifonyere,çekmecelere,dolaplara hatta yatak altına bile! Ama kitaptan bir iz yoktu. O an tarlasını kaybetmiş bir köylü edasıyla yatağa oturdum. Ne yapacaktım?

 

Cebimden telefonu çıkardım ve sırayla bizimkileri aradım. Belki kitap onların yanındadır diye. Hepsi onların yanında olmadığını ama arayacaklarını söylediler. Sinirle etrafta dolaştım ve göz ucuyla tugay'a baktım. Onunla sonra uğraşırdım. Kapıyı açtığımda karşımda korumam Kutay vardı. Bir kaşını yukarıya kaldırarak bana baktı. "bir sorun mu var?" Kafamı onaylar bir biçimde salladım. "Evet şey benim kitabım kayıp da gördün mü?" Kaşları çatıldı. "Hangi kitap?"

 

"Hani annemden kalan zaman kıran kitabı vardı ya? İşte onu gördün mü?" Ben ona umutla bakarken o kafasını iki yana salladı. "Hayır efendim onu görmedim" umutlu bakışlarım yerini hayal kırıklığına evrildi. "Peki eğer olur da görürsen bana ver benim için cidden çok önemli" Kutay hafifçe başını salladı. "emredersiniz"

 

"Bir de bizimkilere söyler misin?" Kutay bir kez daha "emredersiniz" deyip yanımdan ayrıldı. Ben de bunu fırsat bilerek odaya tekrardan girdim ve kapıyı kapattım. İçeriye girdiğimde tugay uyanmış ve yabancı gözlerle etrafa bakıyordu. Kendini yabancı bir ülkeye gitmiş gibi hissetiğine emindim. "Nasılsın?" Sesimi duyar duymaz bana döndü ve kaşlarını çattı. Yüzünde maske yada bez parçası yoktu. Yüzü tamamen açıktı. Yarası ve yakışıklı yüzü belli oluyordu.

 

Etkilenmek yok Karmen!

 

İç ses! Sonunda döndün! Sen neredeydin ya ben seni öldün zannettim. Gözüm yollarda kaldı.

 

Saçmalama salak! Kendine gel Karmen!

 

İç sesimin uyarısı ile tekrardan tugay'a döndüm. Felaket yakışıklı yüzüyle bana bakıyordu. Kıvanç Tatlıtuğ'un esmer haliydi. Erimemek mümkün değildi.

 

Sen dondurma değilsin Karmen!

 

Ona olan hayranlık dolu bakışlarımı hemen düzeltim. Bana öfke ile bakıyordu ve büyük ihtimal burada olmasının sorumlusunun ben olduğumu düşünüyordu ve haklıydı. Çünkü burada olmasının suçlusu bendim. Tugay sert adımlarla bana doğru yürüdü ve bir anda beni sertçe kolumdan tutup duvara yasladı ve üzerime doğru eğildi. Başta korkmasam bile artık korkmaya başlamıştım. Bana bakan bakışları kararmıştı ve bu korkmam için yeterliydi. Birden bire birşeyler dedi ama hiçbir şey anlamadım.

 

Konuşma dili Arapçaya benziyordu. Hiçbir şey anlamıyordum. Konuşması bittiğinde "ne!?" Demekle yetindim. Cidden hiçbir şey anlamıyordum. Bunu demem ile yüksek sesle birşeyler demeye başladı. Ve benden hızla uzaklaştı.

 

Büyük ihtimal sana sövüyor Karmen!

 

O an aklıma herşey dank etti. Zamanda yolculuk yaparken daima zaman kıran kitabı sayesinde karşı taraf beni ben de onları anlayabiliyordum. Ama şuan zaman kıran kitabı ortalıkta yoktu. Haliyle ne tugay şuan beni anlıyordu ne de ben onu. Sıkıntılı bir nefes verdim. Zaman kıran kitabı kayıptı, tugay zamanımıza gelmişti ve iletişim kuramıyoruz. Ben şimdi ne yapacağım?

 

Dertli bir şekilde yatağa oturduğumda göz ucuyla bana baktı ve bana olan bakışları yumuşadı. Ardından yanıma oturdu ve birşeyler dedi. Ben ise ona boş boş bakmakla yetindim. "Seni cidden anlamıyorum" iç çekti ve duraksadı. İkimiz de bir süre halı desenlerini incelemeye başladık.

 

Halıları bir ara değiştirelim Karmen.

 

Onunla konuşmam lazımdı ve bunun için de öncelikle ya onun Türkçe bilmesi ya da benim Osmanlıca bilmem lazımdı. İkinci seçenek daha makul olduğu için ikinciyi seçtim ve bilgisayarımı alıp yabancılar için Türkçe dersi videosunu açıp ona izletmeye başladım. İlk başta oflayıp puflasada izlemeye başladı.

 

Herif kendi ülkesinde yabancı oldu Karmen.

 

O videoyu izlerken ben de telefonumdan bizimkilere mesaj attım. Bizim Aker bir ara zaman kapan diye bir WhatsApp gurubu açmıştı. Onlar zaman kıran'sa bizde zaman kapanlarız demişti. Zaman kapan gurubuna mesaj attım.

 

Kar:

 

- arkadaşlar benim evime gelin berbat bir olay oldu

 

Süslü:

 

- ay aşko dedikodu mu var 💅

 

Giz:

 

- hemen oraya geliyorum

 

Kara çocuk:

 

- yine mi olay?

 

Süslü:

 

-aşko Karmen bizi bir aramış olayy

 

Gİz:

 

-Saçmalama süslü

 

Azman:

 

- bu ne amk başımız boktan çıkmıyor

 

Kara çocuk:

 

- Biliyormusun kar, benim sizden önce hayatım çok rahatı. Galiba o rahat götüme battı da yaşıyorum bunları.

 

Gİz:

 

-arkadaşlar herkes sakin olsun bi

 

Azman:

 

- aga biz farkında olmadan birinin hakkını mı yedik niye böyle şeyler hep bizi buluyor

 

Süslü:

 

- aslında eğlenceli bir düşünsenize sürekli bir aksiyon bir macera heyecan dorukta süper en azından hayatımız sıkıcı değil.

 

Kara çocuk:

 

- umarım o aksiyon ve macera götümüzde patlamaz

 

Giz: 

 

- kesin Sesinizi!

 

Kar:

 

- (konum)

 

Onlara evimin konumunu attıp telefonu kapattım. Cidden onlara inanamıyordum. Bir kere ya bir kere normal olsalar aklım şaşacak. Tugay'a döndüğümde hala video izlediğini gördüm ve gözlerimi devirip telefonumu açtım. O videoları bitirip Türkçe konuşana kadar tiktok izleyecektim.

 

 

Duyduğum yüksek sesle korku ile uyandım ve yataktan doğruldum. Büyük ihtimal tiktok izlerken uykuya dalmıştım. Kontrol amaçlı tugay'a baktım. Tabi o esnada yerde kırık bilgisayarımı ve başında duran öfke dolu tugay'ı görmeyi beklemiyordum. Bakışlarımız buluştuğunda anlamsızca bir süre bakıştık. Tugay en sonunda bakışlarını kaçırdı ve elini ensesine attı. "Kadın yardım istiyordu" o an neye şaşıracağıma şaşırdım. Tugay'ın türkçe konuşmasına mı? Yoksa bahsettiği kadına mı? Kaşlarım çatıldı. "hangi kadın? Bizimkilerle mi tanıştın?"

 

Bir süre duraksadı. Büyük ihtimal kafasında kelimeleri toparlamaya başlıyordu. "Hayır" eliyle kırık bilgisayarı gösterdi. "Kadın korktu ve yardım istedi" aklıma gelen ihtimal ile kahkaha attım. Büyük ihtimal dersten sonra filim izlemeye başladı. Ve filmde kadın yardım istemişti. O ise gerçek sanıp bilgisayarı kırmıştı. Kahkahalarım daha da artarken o ise yüzünü buruşturdu. "Gülme" bu hali bana daha da tatlı geldiği için kahkahalarım artı. Bu esnada içeriye Kayra girdi.

 

"Kanka ne ol-" gözleri tugay'a kaldı ve cümlesi yarıda kaldı. Ardından kaşlarını çattı. "Onun burada ne işi var?!" Ardından içeriye gizem girdi. "Tugay mı o?" Saye de içeriye girdi ve gözleri ardına kadar açıldı. "oha! Tugay da mı burada?" Saye'nin ardından Aker içeriye girdi ve suratını buruşturdu. "Bir sen eksiktin!" Kayra sert bir sesle "onu zamanına geri gönder" derin bir nefes aldım. Adamdan resmen kargo gibi bahsediyordu. Beğenmedin mi geri yolla. Ne zannediyordu? Bu işin bu kadar kolay olduğunu mu?

 

"Onu gönderemem" bu sefer kaşlarını çatan gizem oldu. "Neden?" İşte şimdi en sancılı kısma giriş yapmış olmaktayız Karmen. "Zaman kıran kitabı kayıp" saye alay edercesine baktı. "Güzel şaka aşkom" kafamı iki yana salladım. "Şaka değil" Aker'in çenesi kasıldı. "siktir!" Gizem gözlerini büyüttü. "Ne demek kayıp!" Gözlerimi devirdim. "Ne demekse o demek" saye olayın ciddiyetini kavradığı için gözlerini büyüttü. "Sen ciddi misin ya?" Oflayarak saçlarımı karıştırdım. "Yok ya kanka şaka bu" diye homurdandım.

 

Kayra gülerek "bu bir ironi" dedi. Kayra'ya en ters bakışımı attığımda ben masumum der gibi ellerini kaldırdı. Saye göz ucuyla tugay'a baktı ve işaret parmağıyla onu gösterdi. "Biz bu adamla nasıl anlaşacağız şimdi?" Dediğinde bakışlarım tugay'a kaydı.

 

Kendi ülkesinde gurbetçi gibi kaldı adam.

 

Sinirle karışık bir şekilde güldüm. Bu sırada Aker tugay'ın yanında belirdi. "LAN BİZİ ANLIYON MU?!" diye bağırdığında tugay yüzünü buruşturdu. Yüz ifadesinden Aker'e küfrettiği rahatlıkla anlaşılıyordu. Kafası karışmış bir şekilde etrafa bakarken eli komodinin üzerindeki telefona gitti. Telefonu bir sağa bir sola sallayarak incelemeye başladı. Bu esnada telefonun çalması ile korkuyla anlamadığım Osmanlıca birşeyler söyleyerek telefonu arkaya fırlattı. Bu sırada bir inleme sesi duydum ama arkama korkudan bakamıyordum.

 

Bilgisayara yaptığı şey umrumda değildi çünkü onu anneannem almıştı. Ama telefon için ben üç sene çalışmıştım ve kendi paramla almıştım. Bu yüzden o telefonun son halini görmeye korkuyordum. O fırlattığı telefon benim iPhone 11'im miydi? Saye'ye bakarken yutkundum. Gözümün seğirdiğini hissediyordum. Bir anda yüksek sesle "KAN İSTİYORUM! VAHŞET İSTİYORUM!" diye bağırdım. Yüksek sesle bağırdığım için Kayra ve gizem yüzünü buruşturdu. Arkamı döndüğümde telefonumun yerde paramparça olduğunu gördüm.

 

Bir an içim acıdı ve gözlerim doldu. Kendimi çocuğunu kaybeden bir anne gibi hissediyordum. Dudaklarım titredi. Telefonumun o haline daha fazla bakamayıp aker'e baktım. Eliyle alnını tutuyordu ve alnı kanıyordu. Büyük ihtimal telefon onun kafasına gelmişti. Saye endişeyle Aker'in yanına geldi ve onun alnına baktı. Endişeli yüzüyle "iyi misin?" Diye sordu. Aker bir süre durdu ardından sırıtarak "ölüyorum! Bitiyorum! Saye gidiyorum! Ama sen beni öpersen belki iyileşebilirim" saye'nin yüz ifadesi anında değişti ve öfkeyle onu itti. "Çok beklersin seni çapkın herif!" Bakışlarımı onlardan çekip tugay'a baktım.

 

Ortada yanlış birşeylerin döndüğünü anlamış olmalı ki bana bakmıyordu. Sinirli bir nefes aldım ardından "seni parçalayacağım!" Diye bağırıp bir anda üzerine atladım. Üzerine atlamam ile tugay boylu boyunca yatağıma düştü ama umursamadan karnının üzerine oturdum ve ard arda onun yüzüne tokat atmaya başladım. "Pislik! Aptal! Salak! Allah'ın cezası! Zamanıma gelen barbar adam! Bunak dede!" Ona saydırarak ard arda vurmaya devam ettim. Gözüm dönmüştü resmen. Ona vururken gram acımıyordum. Tokatlarımın hızını artırdım. Herifin yanakları kıpkırmızı olmuştu.

 

Bir anda ne olduğunu anlamadan beni bileklerimden tutuğu gibi yatağın üzerine attı ve üzerime çıktı. Bileklerini yatağın üstünde tutuyordu. Ona öfke ile baktım. O ise oldukça sakin bir ifadeyle bakıyordu. Bir anda kapı açıldı ve anneannem içeriye girdi. Bir anda "ne oluyor burada?!" Diye bağırdı. Bir an duraksadım ve olanları düşündüm. Gizem kayra'nın üzerine çıkmış ve onun saçını başını yolmaya çalışıyordu. Ve ikiside koltukta gizem kayra'nın karnına oturmuştu. Aker'in alnından kan akıyordu ve Aker saye'nin saçını çekiyordu.

 

Aynı şekilde ben ben ve tugay yataktaydık,tugay benim üstümdeydi ve ellerimi ise yatağa bastırıyordu. Yani kısacası anneannem ve diğerlerine hiç de iyi bir manzara sunmuyorduk. Anneannem kaşlarını çatmış,alize teyzem elini ağzına kapamış,kuzenlerim kumsal şaşkınlıkla emre ise sırıtarak bizi izliyordu. Kutay ise oldukça ifadesizdi. Yutkundum ve alt dudağımı ısırdım. Ben şimdi bu manzarayı onlara nasıl açıklayacaktım? Emre sırıtarak "zevkli bir gece olmalı ha" deyince gayet normal bir tepki verdim.

 

"Siktir!"

Loading...
0%