@moonpiece.24
|
(Kayra'dan)
Hayat cidden çok garipti. Bir an kazanırken diğer taraftan kaybedebiliyordun. Bir an yalnızım dediğinde etrafında onlarca kişi olabiliyordu. Bir zamanlar gizem ile nişanlıydım ve mutluydum. Sonra gizem'in arkadaşı saye ile tanıştım ve üç kişi olduk. Bir yanlış anlaşılma ile ikisini de tam kaybettim derken Aker ile tanıştık. Sonra Karmen geldi ve karmen'in gelmesi ile beşimiz bir araya geldik ve aker'in verdiği isim ile zaman kapan'lar olduk. Sonrasında ise tugay geldi ve şimdi ise altı kişiydik.
Arkadaşlık ve dostluk duygusu ile sanki yeni yeni tanışıyordum. Dostluk bu zamanda asla bulunmayacak nadir bir şeydi ama ben o kadar şanslıydım ki onları bulmuştum. İç çektim ve bakışlarımı patates kızartması yiyen gizem'e kaydı. Sevgilim,nişanlım eğer o yanlış anlaşılma yaşanmasaydı karım. Keşke gizem bana inansaydı. O zaman ona arkadaşmış gibi davranmak zorunda kalmazdım.
Kim eski sevgiliden arkadaş olur dediyse şimdiden sülalesini sikeyim.
O an istemsizce anılar zihnime sızdı. Gizem ile nişanlıyken bana platonik bir kadın vardı. Ona defalarca gizem'i seviyorum desede laftan anlamayacak kadar takıktı! Okuldayken hiç beklemediğim bir bir şekilde bana aşkını itiraf etmişti ve ben daha olayları kavrayamadan dudağıma yapışmıştı. Tabi gizem de bunu görüp hemen öfkeyle yanımızdan ayrılmıştı. Gizem'in görmediği tek bir şey vardı o da hızla o kızı ittiğimdi. O günden sonra gizem nişanı atmıştı yetmezmiş gibi de beni terk etmişti.
1 ay boyunca onun kapısının önünde yatmıştım ve hiçkimseye yalvarmadığım kadar ona yalvarmıştım.
"Gizem yalvarırım beni dinle!"
"Açıklayabilirim"
"Hiç bir şey senin düşündüğün gibi değil"
"Lütfen beni dinle!"
"Bana bir şans daha ver"
"Yeminle hiç kimseyi sevmediğim kadar seni seviyorum"
Hatta önünde diz bile çökmüştüm ağlayarak.
"Yalvarırım beni bırakma. Gizem benim senden başka kimsem yok"
"Gizem beni senden başka kimse sevmedi. Beni bırakırsan ben de kendimi bırakırım"
1 ay boyunca ondan vazgeçmemiştim ve kapısının önünde köpek gibi yatmıştım ta ki evine elinde bir çiçekle bir erkek gelip gizem'in de onu evine alana kadar. İşte o gün gizem'den vazgeçmiştim.
Gözümün önünde bir erkeği yanağından öpüp ona sarılmıştı ve onu evine almıştı. İstesem de bu görüntüler benim aklımdan silinmiyordu. o platonik kızın beni öpmesi benim isteğim dışında olmuştu. Ama gizem o adamı isteyerek evine almıştı. O beni affetse bile ben affetmezdim artık.
Bazı haklar helal edilmez ve usta.
Tiktok'ta bir video görmüştüm. Video'da şöyle diyordu. "bazı erkekler geç olgunlaşır ta ki hayatlarındaki en değerli kadını kaybedene dek" işte bu cümle beni çok iyi anlatıyordu çünkü benim durumum buydu. Bakışlarımı tugay'a çevirdim. Düşmüş yüzüyle hamburger yiyordu. Mağzadaki adam Karmen'in sevgilisi çıkmıştı. Tabi hepimiz bu duruma oldukça şaşırmıştık.
Karmen de ne yere bakan yürek yakan çıktı. Resmen karda yürüdü izini belli etmedi.
Tugay ne kadar belli etmese de karmen'den hoşlanıyordu. Kadınlar nasıl bir kadının halinden anlıyorsa aynı zamanda erkekler de erkeklerin dilinden anlıyordu. Çoğu kişi tugay'a karşı olan tavrımı abartılı buluyordu ama anlamadıkları birşey vardı o da karmen'i kız kardeşim olarak gördüğümdü. Karmen cidden kız kardeşim gibiydi. Tugay'a karşı olan tavrımın da sebebi buydu. Ek olarak ikisi de farklı zamanlara aitti. Yani imkansızlardı. Koladan bir yudum içtim. Bu esnada Aker sırıtarak "bizim yemekleri beğendin mi?" Diye sordu.
Tugay omuz silkerek hamburgeri gösterdi. "Köfte ekmektir bu" dedi ardından ise patates kızartmasına baktı. "patatese eziyet etmişsiniz" ardından ise bir kızartma alıp ağzına attı. "Ama tadı da çok güzel" yüzünde beğeni dolu bir ifade belirdi. Saye birden sırıtarak elindeki kola şişesini hızlıca sallamaya başladı. Ne yapmak istediğini anladığımız için kaşlarınızı çattık. Gizem uyarmak amaçlı "saye" dedi ama saye umursamadan sallamaya devam etti ve tugay' uzattı. "Kolanın da tadına baksana" Aker de sırıtarak olacakları izliyordu.
Tugay kolayı alıp kapağını açmıştı ki bir anda içindeki tüm kola onun yüzüne fışkırdı. Tugay şaşkın bir şekilde bize bakınca gülmemek için dudaklarımı ısırdım. Saçları ve üstü sırılsıklam olmuştu ve saçlarından kola damlaları dökülüyordu. Aker ve saye kendilerini tutamayıp karınlarını tutarak yüksek sesle kahkaha atmaya başladı. Gizem ikisine onaylamaz bir bakış atı. Aker ve saye çak yaparak ellerini birbirine çarptılar. Tugay gözlerini birkaç saniye kapadı ardından öfkeyle ona baktı ve boynunu kıtlattı.
"Bu kadar sabır yeter" deyip bir anda Aker'in yakasından tutuğu gibi onu duvara yasladı ve yüzüne sert bir yumruk geçirdi. Gizem,ben ve saye anında ayağa kalktık ve saye'nin ağzından yüksek seste bir çığlık kaçtı. Tugay'ı durdurmadım çünkü Aker hakketmişti. Tugay Osmanlı zamanından gelmişti. Onun dayağından korkulurdu.
Bakalım tugay nasıl bir şaheser ortaya koyacaktı?
⏳
Ağır adımlarla tugay'la ilerlerken tugay etrafa garip bakışlar atıyordu. Herşey ona çok garip geliyordu büyük ihtimal. Önümüzden bir araba geçtiğinde şaşkınlıkla "o da neydi?" Dedi. Gözlerimi devirerek "araba,sizin zamanınızdaki at arabalarının atsız ve ateş ile çalıştığını düşün" kafası karışmış bir şekilde bana baktı. "Eğer ateş ile çalışıyorsa araba neden yanmıyor?" Bu sorusuna cevap vermedim. Daha doğrusu verecek cevap bulamadım. Tugay bu sefer gördüğü gökdelen'ne kaşlarını çatarak baktı. "O da ne?" Bıkkın bir nefes verdim. Kendimi 3 yaşındaki çocuğa birşeyler anlatan baba gibi hissediyordum. "Gökdelen,sizin zamanınızda bir katlı evler vardı ya. Onun 30, 40 katlı olduğunu düşün"
Bu sefer korkuyla bana baktı. "binaların yükselmesi kıyamet alametidir!" Tam cevap verecektim ki telefonuma gelen bildirim ile telefonumu açtım ve WhatsApp'a girdim. Ardından zaman kıran gurubuna girdim. Saye, Aker'in hastane odasındaki fotoğrafını atmıştı. Tugay aker'i öyle bir sanatsal dövmüştü ki çocuğun tüm kemikleri kırılmıştı. Böylece herkes tugay'a şaka yapılmaması gerektiğini anlamıştı. Telefonu kapatıp cebime attım ve ona baktığımda gözlerinin cebimde takılı kaldığını gördüm. Büyük ihtimal telefonu merak etmişti.
Gözlerimi devirerek "telefon,uzaktaki kişiyle konuşmanı sağlıyor" tugay kaşlarını çattı. Nedenini bilmediğim bir şekilde öfkelenmişti. "Ama bu zina değil midir?" Cevap vermedim. Tugay'ın her bir icatta mantık araması cidden çok can sıkıcıydı. Bir süre sustu ardından "bana da telefon alsanıza" dedi. Bir kaşımı yukarıya kaldırarak ona sorgular bir biçimde baktım. "neden?" Omuz silkti "karmen'i merak ettim bayadır yok" söylediği cümle ile kaşlarını çatan bu sefer bendim.
Birincisi,madem bu durum senin gözünde zina o zaman neden Karmen ile konuşmak istiyorsun.
İkincisi, harbiden Karmen uzun zamandır yoktu neredeydi bu kız?
Karmen sevgilisini gördükten sonra kaçmıştı. Biz de onu yalnız bırakmak istemiştik. Ama uzun zamandır yoktu. Telefonu alıp karmen'i aradığımda açmadı. Büyük ihtimal telefonu kapalıydı. Hurdalığın önüne geldiğimizde adımlarım durdu. Tugay kaşlarını çatarak bana baktı. "Burada ne işimiz var?" Derin bir nefes aldım. Şimdi işin gücün yoksa bunu açıkla.
Bu adam neden bu kadar çok soru soruyordu?
"Türkiye Cumhuriyeti'nde her vatandaşın bir kimliği vardır. Senin de bir kimliğin olmalı" anladığını belirtir bir şekilde başını salladı. Uzun süre ses çıkarmadan hurdalıkta ilerledik en sonunda hurdalıktaki küçük evin önüne geldik. Evin önünde eli sopalı bir sürü adam vardı. Birkaç adım atarak bize yaklaştılar. Aralarından biri sert bir sesle "Siz bebelerin burada ne işi var?" Özgüvenli bir şekilde onlara baktım ve rahat bir şekilde elimi cebime attım ve ona baktım.
Bu tür insanlara ne kadar güçlü gösterirsen o kadar yaşama şansın fazlaydı.
"Faruk abiyle işimiz var" kaşlarını çattı. "Ne işi?" İç çektim. "Sahte kimlik" adam önümüzden çekildiğinde eve doğru ilerledim. Tugay da arkamdan beni takip ediyordu. İçeriye girdiğimde Faruk abi masa başında para sayıyordu. Beni görünce sırıtarak parayı çekmeceye koydu ve bana baktı. "oooo Kayra reis seni buralara hangi rüzgar attı?" Bunu alaylı bir ses tonuyla söylemişti. Ben ise onun aksine ciddi bir şekilde tugay'ı gösterdim. "Bu arkadaşa bir tane kimlik lazım" adam kafasını salladı ve önüne bir kağıt çekti.
"İsim soy isim?" Adamın nüfus müdüründen farkı yoktu. "Tugay Öztürk" Karmen tugay'ı baba tarafı kuzeni olarak tanıttığı için onunla aynı soy Ada sahip olmalıydı. "Doğum tarihi 4 Ekim 1995, anne adı Hanife Öztürk,baba adı Muammer Öztürk" tüm bilgileri kafadan atmıştım. Faruk tüm bunları not aldı. "Bir süre bekleyin birazdan hazır olur" ikimiz de onun karşısındaki koltuğa oturduk ve beklemeye başladık. Birkaç dakika sonra duyduğum polis sesiyle yüreğime korku serpildi ve dudaklarımı sertçe ısırdım.
İşte şimdi sıçtık!
Hızla ayağa kalktım. "tugay kalk ve beni takip et" hızla evden çıktım ve koşmaya başladım. Tugay da beni takip ediyordu. Faruk abinin ne yaptığı umrumda bile değildi. "kaçmayı bırakın ve ellerinizi kaldırın!" Duyduğum ses ile kalbimin hızı korku ile attı. İşte şimdi harbi sıçmıştık. yavaşça ellerimi kaldırdım ve arkamı döndüm. Tugay ise ellerini kaldırmadan arkasını döndü ve çenesini dikti ve onlara sert bakışlar ile baktı. Oflamadan edemedim.
Birinin tugay'a gerçekleri anlatması lazımdı.
⏳
( 1 saat sonra) (Tugay'dan)
Göz ucuyla yerde kıvranan Kayra'ya baktım. Onun yüzünden başım belaya girdiği için zindana atılır atılmaz onu zindanda çok pis dövmüştüm. Şuan kanlar içinde yerde iki büklüm inleyerek yatıyordu. Gözlerimi devirdim. Daha beterini hak ediyordu. Kayra inleyerek doğrulmaya çalıştı. Yüzünü buruşturarak "üstümden tır geçmiş gibi hissediyorum" dedi. Ona gözlerimi devirip ayağa kalktım. Bu zindanda fazlası ile kalmıştım.
Zindanın demirlerini tutup tüm gücümü kullanarak iki yana açmaya çalıştım. Alnımdaki damarların belirginleştiğine emindim. Sımsıkı tuttuğum demirleri iki yana büktüm ve ortada açtığım boşluktan çıktım. Karşıya baktığımda üzerine mavi giyen adamlar ve kayra bana şok içinde bakıyorlardı. Hepsi afalamıştı. Böyle bir şey beklemiyorlardı büyük ihtimal. gözlerim anneanne'ye çevirdiğinde bir tek o normal bir şeye bakar gibi bakıyordu.
Bir dakika onun burada ne işi vardı?
Fatma anneanne kaşlarını sertçe çattı. "Bana bir açıklama yapacak mısınız?" Bakışlarımı kayra'ya çevirdim. "Başıma bu belaları sen açtın sen temizleyeceksin" Kayra bana öfkeyle baktı ve dudaklarını dişledi. Ona sırıtarak göz kırptım. Bu zamanın cahili olsam da bana yapılanın cezasını kesecek kadar aklım yerindeydi.
Birkaç dakika sonra anneaanne ne yapıp ne edip bir şekilde bizi zindandan çıkarmıştı. Şuan ise araba dedikleri o korkunç araçtaydık. Anneanne birden bana bir kart uzattı. Sorgulamadan aldım. Anneanne gözlerini yoldan ayırmadan "o senin kimliğin onu sakın kaybetme" dedi. Dediklerini onaylayarak başımı salladım. Dilimi tutamayarak "Karmen evde mi?" Diye sordum. Anneanne'nin kaşları çatıldı. Sert ve otoriter bir sesle. "O sizin yanınızda değil mi?" Dedi. Sesi o kadar tehditkar bir tonda çıkmıştı ki Kayra oturduğu koltuğa sindi.
Kayra derin bir nefes alıp sakin bir sesle "hayır yanımızda değil" dedi. Anneanne'nin kaşları daha da çatıldı. Ardından cebinden telefon dedikleri kutuyu çıkardı ve birini aradı ardından "tüm şehri ara ve karmen'i bul" diye bir emir verdi. Bakışlarımı cama çevirdim ve dışarıya baktım. Ne kadar belli etmesemde karmen'i oldukça merak etmiştim. Neden? Nasıl? Ne için? Merak ettiğimi bilmiyordum ama şuan tüm aklımı fethetmişti. Hatta şuan aklımı sadece o yönetiyordu.
Sanki tüm ipler onun elindeymiş gibi. Sanki benim tüm hayatım onun elindeymiş gibiydi. O olmayınca kendimi başıboş hissediyordum.
Özgürlüğüme düşkün biriydim ama ona tutsak olmuştum.
Bu duyguyu ilk defa bu kadar yoğun hissediyordum ve ne hissetiğimi bilmiyordum. İç çektim. Neredeydi o?acaba başı derte miydi? Bir anda yağmur yağmaya başladı ve yağmur taneleri cama damlamaya başladı. Yağmur damlaları camın üzerinden gözyaşı gibi akmaya başlamıştı. Kalbim ağrıyordu ve bunun nedeni sahibinin ortalıkta olmamasıydı.
Neredesin güzelim?
|
0% |